27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 TEMMUZ 2006 SALI 6 HABERLER ‘Parktaki kitabı al, oku, yine parka bırak’ projesinin sonucu: SALI ORHAN BURSALI Kitabı bırak, ortada park bile yok! YOKSA SEVGİYİ AZALTMALI MI? ? İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Kültür AŞ ‘Seyyar Kitap’ projesi ile parkları kitaplandırmak istedi. 45 bin kitap bastırıp dağıttı. Projeye göre kitapları alıp okuyanlarda kitap sevgisi başlayacaktı. Ne var ki aşırı kitap sevgisi yüzünden kitaplar geriye dönmüyor. roje İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yılın mart ayı sonunda açıklandı ve hemen ardından düğmeye basıldı. Belediyenin özel şirketlerinden Kültür AŞ ‘Seyyar Kitap’ projesi ile kenti kitaplandıracaktı. 3 kitaptan 15 biner adet (45 bin) bastırılacak, İETT otobüs ve metro koltuklarına, İDO deniz araçlarına, park banklarına bırakılacaktı. Projenin ilk üç kitabı ‘Aile İçi İletişim’, ‘Zararlı Alışkanlıklardan Korunmanın Yolları’ ve ‘Dünya Mirasına Katkı Sağlamakta Olan İnsanlarımız’ adlarını taşıyordu. Birçok İstanbullu bu projeye akıl erdiremedi. Her şeyden önce belediyenin görevleri arasında kitap basma ve dağıtma şeklinde bir görev yoktu. Fakat belediyeler son zamanlarda bir şeyler basıp dağıtmaya merak sarmışlardı. Kuşe kapaklı, birinci hamur kâğıda basılmış dergiler halka parasız dağıtılıyordu. Bu dergilerde genellikle İETT’nin, Metro’nun, İDO’nun ve diğer belediye hizmetlerinin reklamı yapılıyordu. İMİN KUSURU? K Halk otobüse, metroya, vapura binmiş giderken kendisine otobüs, metro ve vapur reklamı yapmanın âlemi var mıydı? Yoksa maksat dergi basıp dağıtmak mıydı? Dergilerin yanı sıra kitap da dağıtılsa fena mı olurdu? En azınu durumda Kültür AŞ Genel Müdürü acaba yanılmış mıydı? Dinsel öğretilerinde ilk emri B‘Oku’ olan halkımız okumaya, onun sandığından daha mı meraklıydı? Belki de okumama konusunda halkın hiçbir suçu yoktu. Bütün suç, kitapları basıp parasız dağıtmayanların olabilirdi. Kültür AŞ eğer kitap basıp parklara, otobüslere, metro ve İDO araçlarına bırakmayı sürdürürse, halkımız bal gibi okuyacaktı. Ne var ki bu işi halkta kitap sevgisi yaratmak için yapmanın gereği de yoktu. Zira halk kitabı zaten seviyordu. O kadar seviyordu ki, eline geçirdi mi bir daha bırakmıyordu. Kültür AŞ bakalım bu soruna nasıl bir çözüm bulacaktı? Çünkü Seyyar Kitap veya ‘‘Parktaki kitabı al, oku, yine parka bırak’’ projesi, halkımızın aşırı kitap sevgisi yüzünden işlemeyecek gibi görünüyordu. Belki de belediye halka kitap sevgisi aşılamak yerine, halktaki kitap sevgisini azaltmanın yollarını aramalıydı. Hatta kitap sevgisi ile uğraşacağına kendi işleriyle uğraşsa daha iyi olurdu. Sepetinizde Ne Var? İki yazıdır, genetik yapımızın dışarıdan uğradığı ‘‘saldırılar’’ karşısında genetiğimizin ikili sarmal yapısında ‘‘kırılmalar’’, ‘‘değişimler’’ olduğunu yazıp çizdik. Sahip olduğumuz genetik onarım mekanizmasının, ikili sarmal zincirdeki bozulmaları ‘‘makasla kesip’’ attığını, yerlerine ‘‘doğru şifreli’’ parçaların konduğunu, bu sayede genetiğimizin doğru ‘‘emirşifreler’’ göndermeyi sürdürerek hayatta kalmamıza yardımcı olduğunu belirttik. Bedene dışarıdan aşırı zararlı yüklemeler olunca, onarım mekanizmaları devre dışı kalabiliyor... Bir organizma olarak toplum, farklı mı çalışıyor? Toplum da çok boyutlu, çok girdiliçıktılı, çok karmaşık canlı bir organizma. ‘‘Sağlığı’’, var oluşu, geleceği, belirli bir yapı üzerinde kurulu. Hukuku, etik ve ahlakı, bunları belirleyen anayasası ve temel ilkeleri, sistemin esas genetik ‘‘belkemiğini’’ oluşturur. Hukuk, yasalar ve doğru uygulamaları, bu ‘‘biyolojik genetik yapıyı’’ ayakta tutar. Bu yapı da ‘‘onarım mekanizması’’ ile ‘‘ayakta’’ tutulmaya çalışılır. Hukuk ve yargı, yasama, yürütme, bu onarım mekanizmasının ana unsurları. Sadece ‘‘onarım’’ın mı? Bu üçlü sacayak, aynı zamanda, gelişimin, yani geleceğin de mekanizmaları... Sistemi çalışır durumda tutmaktan sorumlu olanların yanlışlıkları, toplumsal yapıyı bozar, ‘‘genetik’’te kırılmalara, bozulmalara yol açar. Bu yanlışlıkların süreğenleşmesi, üstelik sistemin temellerinde önemli değişikliklerin zorlanması, toplumu büyük kargaşalıklarla karşı karşıya bırakır... Çok doğal olarak!.. ??? İnsan genetiği ile ‘‘toplumsal genetik’’ (*), bu anlamda birbiriyle çok örtüşüyor.. Genetik yapılar, zaman boyutunda gelişme ve uyum sağlamak zorundalar. Bu zorunluluk, genetik yapıların, kontrol edilemeyecek derecede çok girdiliçıktılı ve etkileşimlere sonuna kadar açık niteliklerinden kaynaklanır. Doğada genetik gelişme, dışa çok açıktır. Milyonlarca, yüz binlerce yıllık döngülerde, uzaysal takvim ölçülerinde gelişmeler belirleyicidir. Atmosfer veya çevre koşullarında büyük değişiklikler, bir meteor çarpması, Güneş’in ‘‘pilinin’’ bitmesi, dünyamızda genetik yapıyı yönetir (veya yok eder)... Toplumsal yapının varlığını ve gelişmesini şüphesiz dünyevi ve insani boyutlarda düşünebiliriz. 510 yıllık; 2550100 yıllık süreçleri başarıyla yönetebilmek bize yetiyor! Toplumsal genetik yapıyı insan kurduğu için yönetilebilir niteliktedir. YasamaYürütmeYargı, dediğimiz gibi, yönetilebilirliğin ve onarım ve gelişim mekanizmasının da belkemiğidir. Bu ‘‘sistem’’, toplumsal yapının genetiğinde önemli kırılmaları, bozulmaları ve büyük kargaşalıkları önleyecek; daha da önemlisi, zaman boyutunda yapıyı daha sağlıklı kılacak, iyileştirecek ve geliştirecek, zorunlu evrimsel minik sıçramaları gerçekleştirecek, özetle sistemi ‘‘doğasına uygun’’ ve düzgün yönetecek. Üstelik, ortaya bir toplumsal ‘‘varlık tehlikesi’’ çıkartmayacak, tersine sürekli bir ‘‘gelecek güveni’’ inşa edecek... ??? Şimdi ‘‘genetiğe yabancılığımızı’’ daha fazla zorlamadan, sözü bağlayalım: Toplumun temel ‘‘onarımgelişim’’ mekanizması, ‘‘kuruluş’’umuzun ve anayasamızın öngördüğü temel ilkeler çerçevesinde ‘‘toplumsal genetiği’’ düzgün yönetebiliyor mu? Bu ‘‘onarım mekanizması’’ ve uygulayıcı unsurları, sistemi geliştirici, iyileştirici yönde mi davranıyor? Yoksa, onarım mekanizmasının asli unsurları arasında, bu organizmanın sağlıklı ve gelişmeye açık yürüyüşünü engelleyiciler mi var?.. ‘‘Onarım mekanizması’’nı ve toplumsal sistemi insan kurdu. Bu yapı, insan ve akıl işidir. Sağlıklı gelişmesi de insan kavrayışının, daha büyük bir başarıyla toplumsal organizmayı geleceğe taşıyacak bir keskinliğe ulaşmasıyla mümkün olabilir. Fakat bunun önkoşulu, ‘‘onarıcı ve taşıyıcı’’ların sepetlerinde, insan akıl ve kültür birikimi olmasıdır. Onarımcı ve yöneticinin sepetinde ne var? Neyi taşıyor, geçmişten geleceğe yol alırken, hangi birikimin sürdürücüsü? Dünyayı doğru kavrayışımız ve algılayışımızın, uygarlığın gelişme çizgisinin temelinde, geliştirdiğimiz ‘‘bilimsel düşünme yöntemi’’ yatar... Bu yöntemi ilke edinmeyen bir ‘‘onarım ve yönetim’’, ‘‘toplumsal organizma’’yı geleceğe güvenle mi taşır, yoksa parçalar, dağıtır ve kargaşaya mı sürükler? Ülkemizde onarım mekanizmasında uzun zamandır bozukluklar, yozlaşmalar, çürümeler var, hiç iyi çalışmıyor; üstelik bugün organizma, temel genetik yapısına müthiş saldırılarla karşı karşıya.. Onarım mekanizmasının onarılmaya ihtiyacı var! (*) Burada geçmişten gelen ve toplumun mayasında var olan genetik kaynaklardan bahsetmiyoruz! tüphanesine dönüşmesi amaçlanmıştı.’’ Ve sonuç olarak: ‘‘Kitabın kanatları arasında; harflerden kelimelere; kelimelerden cümlelere ve cümlelerden dostluğa, barışa ve aydınlık ufuklara çıkacağımız nice yolculuklarda buluşulacaktı.’’ U NE SEVGİ! B Gerçekten bir süre sonra İstanbul halkı ilk kez seyyar kütüphane ile buluştu. 45 bin kitap yukarda belirtilen yerlere dağıtıldı. Gerisini gazeteci ağzıyla ve bazı gazetelere yansıyan başlıklarla söylersek ‘‘Seyyar Kitap projesi halkın büyük ilgisini çekti’’ ve ‘‘seyyar kütüphane kapışıldı’’. 45 bin adet olduğu belirtilen kitapları ilk görenler son görenler oldu. Hiçbir kitap bir daha geriye dönmedi. Bu satırların yazarı bir seyyar kitap görebilmek için, otobüs, vapur ve metroları dolaştı, kitap okuyan birkaç kişi ile karşılaştı, fakat bir adet bile ‘Aile İçi İletişim’, ‘Zararlı Alışkanlıklardan Korunmanın Yolları’ veya ‘Dünya Mirasına Katkı Sağlamakta Olan İnsanlarımız’a rastlamadı. Bunun üzerine bir kitap meraklısı olarak belediyenin kültür şirketine telefon etti. Seyyar kitapları nerede bulabileceğini sordu ve şu cevapları aldı: Metro, İETT ve İDO araçları ile parklarda... Yazar, hazır bir muhatap bulmuşken Kültür AŞ görevlisine şu soruyu da sordu: Peki parklar nerede? Zira neredeyse bütün parklar ortadan kaldırılmıştı. Bir kısmı otopark yapılmıştı, bir kısmı belediyenin açacağı toplu taşıma araçlarının girişçıkış yeri olarak kullanılıyordu, geriye kalanlar da ya bozuluyor veya yeniden yapılıyordu. Kültür AŞ görevlisi bu soruya yanıt veremedi. Kitaplar konusunda ise şunları söyledi: Merak etmeyin, halkın gösterdiği aşırı ilgiden dolayı kitaplar yeniden basılacak ve dağıtılacaklar. Hatta yenileri de basılacak ve dağıtılacak. P dan bu kitapları yazan, basan ve dağıtanlar belediyenin hizmetinden çok hoşnut kalıyorlardı.. Aklı hâlâ başında olanlar böyle düşünüyorlardı ama kazın ayağı öyle değildi. Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Bayhan’a göre projenin amacı şuydu (26 Mart 2006 tarihli yazılı açıklamasından): ‘‘Kâinatı bir kitap gibi okuma geleneğinden gelen; dinsel öğretilerinde ilk emri ‘Oku’ olan bir milletin, okuma oranının elbette ki yüksek bir oranda seyretmesi gerekmekteydi.’’ Ne var ki ‘Oku’ emrine rağmen okumaması halkın suçu olabileceği gibi kitabı okurun ayağına götürmeyen Kültür AŞ’nin de kusuru olabilirdi. Öyleyse ‘‘İstanbullulara hizmet götürmek, kitabı kolay ulaşılır kılmak ve kitap arkadaşlığı gibi bir kavramı Seyyar Kitap projesi ile gündeme getirerek halkta kitap sevgisi uyandırmak gerekiyordu’’. Dolayısıyla ‘‘Kültür A.Ş. olarak, daha çok kitap okuyan, düşünce ve duygu dünyasına olumlu katkıları arayıp bulan; düşünen, tartışan ve İstanbullu kimliğini aktif olarak kuşanan bir insan tipolojisini elbirliği ile geliştirmek gerekiyordu’’. Bunun yolu da bulunmuştu. ‘‘İstanbul Deniz Otobüsleri; Metro ve İETT gibi insan sirkülasyonu yoğun olan yerlerde ve sair kamuya açık alanlarda bulundurulacak olan kitaplar; meraklıları tarafından alınıp okunacak ve sonrasında yine aynı türden yerlere ya da daha farklı mekânlarda bir başka okura bırakılacaktı.’’ ‘‘Aynı kitap, elden ele dolaşacak; okuyanların düşünce süzgecinden geçerek, bir sonraki okunmayı beklemek üzere yerini alacaktı. Kültür AŞ tarafından basımı gerçekleştirilecek olan kitaplarla İstanbul’umuzun bir açıkhava kü Uzmanlar, özellikle gençlerin kendilerini ifade etmek için şiddete başvurduğunu belirtti Yoksulluk ve eğitimsizlik şiddet nedeni ? Toplumsal şiddetin temelini iletişimsizlik, göç, yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik gibi geniş boyutlu sorunlara bağlayan uzmanlar, özellikle gençler arasında yükselen şiddetin gençlerin iyi eğitim alamaması, aile içi şiddet, medyanın yarattığı şiddete özendirici dünya ve gelecek kaygısından kaynaklandığına dikkat çekiyor. GÖKÇE UYGUN/NİHAN İNAL Ekonomik ve siyasal istikrarsızlığın yaşandığı, iş bulmanın ve temel yaşam gereksinimlerini karşılamanın her geçen günü daha da zorlaştığı Türkiye’de, toplumsal şiddet gittikçe tırmanıyor. Günlük yaşamdaki basit tartışmalar bile cinayetle sonuçlanabiliyor. Devlet eliyle uygulanan şiddetin örneğini de polisin, demokratik hakkını kullanan yurttaşı acımasızca dövmesinde görmek mümkün oluyor. Şiddet eğilimi özellikle de gençler arasında hızla artıyor. Toplumsal şiddetin temelini iletişimsizlik, göç, yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik gibi geniş boyutlu sorunlara bağlayan uzmanlar, özellikle gençler arasında yükselen şiddetin gençlerin iyi eğitim alamaması, aile içi şiddet, medyanın yarattığı şiddete özendirici dünya ve gelecek kaygısından kaynaklandığına dikkat çekiyor. 960’LARA DAYANIYOR 1 İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Fakültesi Öğretim Üyesi Psikiyatr Prof. Dr. Özcan Köknel, Türkiye’de toplumsal şiddetin başlangıcının 1960’lı yıllara dayandığını, şiddetin kaynağında iletişimsizlik yattığını belirterek, ‘‘Bunun 2 önemli göstergesi de sayıları sürekli artan trafik kazaları ve kişiler arası davalar. İletişim eksikliği her alanda; ailede, okulda, hükümetlerde... Sorunların çözümü, konuşup önerilerde bulunularak çözülür. Oysa sorunlar ortada duruyor, herkes birbirini suçluyor. Şiddet de sorun çözmek için bir iletişim biçimi, Türk dilinin argosu haline geldi’’ diyor. Aile içi şiddetin toplumsal şiddetteki payına işaret eden Köknel, şiddet ortamında yetişen çocuğun bunu normal bir davranış biçimi olarak benimsememesinin imkânı olmadı ğını vurguluyor. Köknel’e göre bu noktada televizyonun da rolü var. ‘‘Şiddet ortamında büyüyen çocuğa, televizyondan gelen şiddet mesajları iki türlü etki ediyor. İlki, kendinde mevcut olan şiddetin biraz daha çabuk açığa çıkmasına neden oluyor. Diğeri de içindeki şiddet ne şekilde açığa çıkacağını öğreniyor’’ diyen Köknel, medyanın şiddet olaylarını aktarırken şiddeti övücü ve saygınlık verici bir hale getirmemesi gerektiğinin altını çiziyor. Toplumsal şiddetin yükselmesinde kırsaldan kente göçün de büyük payı olduğunu anlatan Köknel, köyündeki geleneklerinden, yaşamından kopup büyük kente gelen insanların, kentlere ayak uyduramadığını, buna bir de gecekondularda yaşamak, iş bulamamak gibi sorunların eklenmesiyle bu kişilerde şiddet eğiliminin arttığının altını çiziyor. ‘‘Şiddet doğuştan gelen değil, öğrenilmiş bir davranış modeli’’ ifadesini kullanan Köknel, özellikle gençlerin şiddeti ‘kendini ifade etme aracı’ olarak kullandıklarını belirtiyor. ENÇLER GİRDAPTA G Sosyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Birsen Gökçe de şiddetin, hızlı toplumsal değişimin bir sonucu olduğunu söylüyor. Özellikle göç konusuna dikkat çeken Gökçe, ‘‘Alışık olmadığı hayatlar gören gençler, bocalama yaşıyor, ikilemde kalıyor. Bunun sonucunda şiddet doğuyor’’ sözleriyle anlatıyor göçün şiddet üzerine etkisini. Gökçe, bu noktada medyanın ‘‘nereye gideceğini bilemeyen insanlara’’ çok ciddi zarar verdiğini vurgulayarak, şiddetin yok edilmesi için ekonomik istikrarın sağlanması, işsizlik ve eğitim eksikliği sorunlarının çözülmesi, göç konusunda makro düzeyde önlem alınmasını öneriyor. Ailesinin gözleri önünde bıçaklandı Bursa’nın Gemlik ilçesinde Türk Metal Sendikası Bursa Şubesi 2. Başkanı, 39 yaşındaki Sedat Avcil, trafikte ‘‘yol verme’’ tartışması nedeniyle çocuklarının gözü önünde bıçaklanarak öldürüldü. Önceki gün Dörtyol mevkiinde otomobiliyle kırmızı ışıkta duran Sedat Avcil bu sırada yandaki diğer araçta bulunan Oktay K. ve yeğeni Eyüp K. ile tartışmaya başladı. Yol vermeme meselesi yüzünden çıkan kavgada Avcil bıçaklanarak yaşamını yitirdi. Avcil için sendika binası önünde tören düzenlendi. Olayın şokunu üzerlerinden atamayan Avcil’in eşi ve çocukları törende yakınları tarafından güçlükle sakinleştirildi. (Fotoğraf: AA) obursali?cumhuriyet.com.tr ‘Parçalama planı’ sorusu ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhuriyet’in ‘‘Parçalama planı’’ başlığıyla kamuoyuna duyurduğu ABD’nin Silahlı Kuvvetler dergisinde yayımlanan harita, Meclis gündemine taşındı. CHP’li Erdal Karademir, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, “Haritanın BOP’un, son şekli olduğu yönündeki iddialar doğru mudur’’ sorusuna yanıt istedi. Başkentte esnaf polisle çatıştı Liseli genç uyuşturucu kurbanı Ailesinin üç gündür ulaşamadığı 16 yaşındaki M.A. bir evde baygın halde bulundu. Hastanede ölen genç kızın kollarında şırınga izlerine rastlandı İSTANBUL (AA) Fatih’te bir arkadaşının evinde yüksek dozda uyuşturucu alan 16 yaşındaki genç bir kız, kaldırıldığı hastanede öldü. Lise ikinci sınıf öğrencisi olduğu öğrenilen M.A. (16), Fatih’te H. A. adlı bir kişinin evinde baygın halde bulundu. Arkadaşları tarafından Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan M.A, daha sonra Özel Gaziosmanpaşa Hastanesi’ne sevk edildi. Kolunda şırınga izleri olduğu belirlenen genç kız, burada yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Adli Tıp Kurumu’nda yapılan otopsinin ardından, 11 yıl önce boşandıkları öğrenilen babası Remzi A. ve annesi Melek Ö. tarafından morgdan alınan genç kızın cesedi, Kozlu Mezarlığı’ndaki gasilhaneye getirildi. Burada, basın mensuplarının sorularını yanıtlayan genç kızın babası Remzi A., kızının son zamanlarda davranışları ile giyiminin değiştiğini söyledi. Anne Melek Ö. de kızının geçen cuma günü Ataköy’deki evlerinden arkadaşlarıyla Taksim’e gitmek üzere ayrıldığını ve bir daha ulaşamadığını kaydederek kızının önceden uyuşturucu gibi kötü huyları olmadığını anlattı. V SAHİBİ ARANIYOR E Bu arada olayla ilgili başlatılan soruşturma çerçevesinde, genç kızın arkadaşlarından bazılarının bilgisine başvurulduğu, şehir dışında olduğu bildirilen M.A’nın baygın olarak bulunduğu evin sahibi H. A’nın da arandığı ifade edildi. ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Çankaya Belediyesi ekiplerinin tezgâhlarını kaldırmak istediği Maltepe Pazarı esnafı, önceki gece yıkıma gelen ekipleri engellemek istedi. Polisle esnaf arasında çıkan tartışma kısa sürede taşlı, sopalı, bıçaklı kavgaya dönüştü. Sabah saatlerine kadar süren olaylarda 57 kişi gözaltına alındı. Ada Dostları’nda yeniden Ergun ? İstanbul Haber Servisi Ada Dostları Derneği’nin 25 Haziran’da gerçekleştirilen seçimli 10. olağan genel kurulunda başkanlığa yeniden Perihan Ergun getirildi. Ahmet Keskin Başkanvekilliğine, Erdem Damcı sekreterliğe, Funda Kazak saymanlığa, komisyon çalışmalarına da Behlül Ablak, Kemal Tutu ve Hüseyin Yay seçildi. Köprüde silahlı intihar girişimi ? İSTANBUL (AA) Boğaziçi Köprüsü üzerinde dün akşam saatlerinde bir taksiden indiği belirtilen E.T. (33), tırmanıp aştığı korkuluklara tutunarak elindeki silahla havaya ateş etmeye başladı. Polisin yaklaşık 2.5 saat süren ikna çabalarının ardından silahı bırakan E.T. gözaltına alındı. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle