18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 TEMMUZ 2006 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr DTCF Tiyatro Bölümü ‘Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’nı açık havaya taşıdı YAZI ODASI SELİM İLERİ Haldun Taner’le oyun seyretmek Esintili bir yaz akşamında Haldun Taner’le ‘orta bahçe’de buluştuk. Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’nin ana binasına girdikten sonra dümdüz yürüyüp önünüze gelen merdivenleri çıkarsanız, öndeki ‘tarihsel yapıt’, arkadakiler ‘müteahhit hatası’ üç binanın arasında kalmış, ‘avlu’ görünüşlü, çevresi ağaçlıklı sayılabilecek bir boşluğa gelirsiniz. İşte orası ‘orta bahçe’dir. Bu minicik alanın çevresine seyirci koltukları yerleştirdiğinizde bir açık hava tiyatrosu oluşuverir. Oyunları binaların pencerelerinden izleyenlerle birlikte 350 dolayında bir seyirci kitlesine ulaşılabilir. Dekor doğal çevredir; fakülteyi hiç durmaksızın ‘ses zenginliği’ne boğan tren, korna, ezan, insan bağırtısı gibi tınılar da oyunların doğal efektlerini oluşturur. Tiyatro Bölümü’nün kıdemli uygulama eğitmeni/oyun yönetmeni Profesör Dr. NurhanKaradağ’ın öğrencileri, üç yardımcı doçent, Gülayşe Erkoç, Kadir Çevik ve Levent Suner yıllardır eğitmen/yönetmen olarak ‘oyunculuk’ anasanat dalına hizmet veriyorlar. Genellikle Brecht çalışan Çevik henüz ‘orta bahçe’ uzamını denemedi. Suner’in birkaç yıl önceki commedia dell’Arte biçemindeki ‘İki Efendinin Uşağı’ sunumu dillere destan olmuştu. Gülayşe Erkoç ise ‘orta bahçe’ ortamında Haldun Taner’in ‘Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’ oyununun ‘açık biçim’‘göstermeci’ biçemini sınıyor. Haldun Taner’i ölümünün 20. yılında anmak için hazırlanmış olan yapım mart ayından bu yana sahnelenmekteydi. Erkoç, kapalı uzamda ‘orta alan’da sunulacak bir yapım tasarlamıştı. Oyunun başkişisi, ‘Mınakyan tarzı’ bir teatralliğin savunucusu olan Tomas Fasulyeciyan ise ‘çerçeve sahne’ geleneğine bağlı olduğu için, ‘üstad’ın sahnede olduğu bölümlerde, ‘dört adet kalas’ öteki oyuncular tarafından ‘çerçeve sahne’ oluşturacak biçimde oradan oraya taşınıyor ve müthiş bir ‘oyunsuluk’ katrajedi’ olarak nitelediği Moliére’in ‘George Dandin’ başlıklı güldürüsünün, ikinci perde ise aynı oyunun Ahmet Vefik Paşa’nın, İstanbul’da Fener mahallesinde yaşayan insanların yaşamına aktardığı uyarlamanın tartışılması ve provası üstünedir. Böylece, ‘orta bahçe’ye taşındığında, ilk iki perdesi, tıpkı Taner’in metninde olduğu gibi, gündüz yapılan bir ‘oyun provası’ niteliği taşıyan sahnelemede, tiyatro ışığı, dekor, seyircinin zorunlu sessizliği gibi avantajlardan bütünüyle yoksundur oyuncular. Oyun ortamını sıfırdan başlayarak kendi karizmalarıyla kurdukları ve ilgiyi iki perde boyunca üstlerinde tuttukları bir ‘tiyatroculuk deneyimi’dir söz konusu olan. İşte bu anların yaşandığı iki saat boyunca, biliyorum, Haldun Hoca, ‘‘Aferin size çocuklar’’ diyen ‘sevecen’ gülüşüyle gencecik oyuncuları sarıp sarmalıyordu.. Benzersiz bir çalışma Yob Eremya Çelebi Eyüp’ten söz açarken, buradaki ünlü çömlek fırınlarını unutmaz. Çömlek fırınları, Çömlekçiler diye anılan yerdedir. Çömlek, testi, tabak çanak yapılır. Su, bal, yağ ve şarap için çeşit çeşit kaplar yoğrulur. Evliya Çelebi de o yöredeki çamurun özelliklerinden uzun uzadıya söz açar. Eremya Çelebi, benim çocukluğuma kadar yaşayagelmiş Eyüp oyuncaklarını şöyle dile getiriyor: ‘‘Bundan başka, meme çocukları ve daha büyükler için yapılmış türlü türlü oyuncaklar vardır. ‘Tinimahdum’ denilen beyaz ve kokulu topraktan her zevke uygun, türlü türlü testi ve kâseler vardır. Ağızlarında, yazın su içildiği vakit gönüllere ferahlık vermek, veya tinimahdum’u methetmek üzere beyitler yazılıdır. Bu kaplar, yadigâr tuhfe ve armağan olarak uzak memleketlere götürülür.’’ Söz konusu armağanlar bugün diriltilmek isteniyor ama, çok kaba örneklerle. Geçen sonbahar Eyüp’te çaresiz hallerini gördüm... Eremya Çelebi, ‘‘Eyyup Ensari burada ölmüş ve defnedilmiştir’’ diyor. Bize onun İstanbul’unu kazandıran Hrand D. Andreasyan geniş bilgi vermiş ayrıca. ??? Eremya Çelebi, sonra, çok ilginç bir söylenceye uzanıyor: ‘‘Eyyup hakkında, Rum kitapları da başka bir hikâye anlatırlar.’’ Rum kitaplarında, Eyüp ansızın Yob adını alıyor. Yob mübarek bir adammış. Bu semtte inzivaya çekilmiş, gönül sesini dinlemeye koyulmuş. Çok geçmeyecek, Yob’a bir melek görünecektir. Melek, Yob’u görevlendirir: ‘‘Cenabıhak şöyle emrediyor: Hemen Rum imparatorunun yanına git ve ona ‘Tuttuğun kötü yoldan geri dön ve Allah’ın emirlerine göre adaletli iş gör; zira Cenabıhak sana karşı gazap halindedir ve ancak emirlerini yerine getirmekle mahvolmaktan kurtulabilirsin’ ihtarında bulun.’’ Yob’un umutsuz serüveni böylece başlar. Saraya üç dört kez gidip gelir. Sözleri ciddiye alınmaz. Dahası, deli yerine koyarlar Yob’u ve sarakaya alırlar. Beşinci kez görünen melek ise yepyeni şeyler söyleyecektir: ‘‘Edirne’ye Türklerin yanına git, sözlerimi onlara söyle!’’ Yob, ‘‘Edirne’de taht kurmuş Sultan Mehmed’in yanına varır. Huzura çıkınca, ‘‘Rabbim benim vasıtamla emrediyor’’ der, ‘‘Konstantinopolis denilen şehrimize gel. Cenabıhak, şehri senin eline verecek ve sen zahmet çekmeden onu zapt edeceksin...’’ ??? Eremya Çelebi’nin anlattığı söylencede Fatih’le Yob arasında bir de yüzük motifi var. Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra geri almak üzere yüzüğünü Yob’a vermiş. Fetihten önce ölen Yob, bu emanet yüzüğü alçakgönüllü mezarına astırmış. Fatih mezarı ziyaret ettiğinde önce kılıcını mezarın üstüne koymuş, sonra yüzüğü almış, kılıcını kuşanarak namaz kılmış... Andreasyan bu söylencenin gerçeklik payı taşımadığını özellikle vurguluyor. Fakat her söylence gibi, belli bir kesimin, bir topluluğun istemlerini, özlemlerini hissedebiliyoruz. İstanbul’da daha uzun zaman yaşayan Rum ahali, öyle anlaşılıyor ki, fetih olayında kendi inançlarından pay çıkarmak istemişler. Ben, Rum imparatorunun tuttuğu ‘‘kötü yol’’u da çok merak ettim. Tarihin anlattığı son Bizans imparatoru, Fatih Sultan Mehmed’in hayranlığını kazanmış bir soylu kişiyken; eski uyruğu, geçen zaman içinde onu Allah’ın gazabıyla baş başa bırakmışlar. Yenik düşene tarihin değişmez merhametsizliği üzerinde durmamış Eremya Çelebi. Padişahın yaptırttığı türbe ve camiden söz açmış. Öteki camilerden, Eyüp’teki bahçe ve bostanlardan söz açmış. ‘‘Eyyubsultan’da, adlarını yazmaktan sarfınazar ettiğim türlü türlü çiçekler satılır’’ diyor... Öneriler: Kitap / Eremya Çelebi Kömürcüyan, İstanbul Tarihi, Hrand D. Andreasyan’ın çevirisi, İst. Üniversitesi Yayınları, 1952. BUGÜN SAAT 21.30’DA yunculuk eğitimi veren kurumların üretimleri kimi zaman önemli açılımlar getiriyor tiyatromuza. Sponsor yokluğu nitelikli yapımların yurtiçi/yurtdışı şenliklere katılmasını engelliyor. İşte DTCF Tiyatro Bölümü’nün Gülayşe Erkoç’un rejisiyle sunulan ‘Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’ çalışması... O tıyordu oyuna. Böylece oyunun, ağdalı ‘kapalı biçim’ oyunculuğa ‘alaycı gönderme’ yapan ‘açık biçim’ özelliği daha da belirginleşiyordu. Gülayşe Erkoç, ‘orta bahçe’ gösterimine geçişte, sahne düzenini doğal ortama uydurmayı seçmiş. Oyun akıllıca bir zamanlamayla, tam 18.38’de başlıyor ve ilk iki perde doğal gün ışığında ‘orta alan’da oynanıyor. Dahası, Erkoç bu kez ‘dublörlü’ rollerdeki oyuncuların hepsini aynı gösterim içinde değerlendirerek oyunu daha da ‘oyunsu’ kılıyor. Anımsayalım, oyunun ilk perdesi Fasulyeciyan’ın bir ‘facia/ Üçüncü perdede ise gündüz geceye dönmüş, daha önceki perdelerdeki prova süreci yerini gerçek bir tiyatroda oyun sunma sürecine bırakmıştır. Aynı oyunun bu kez ‘ortaoyunu/tuluat’ biçemindeki, bütünüyle ‘halk tiyatrosu’na dönüştürülmüş bir çeşitlemesi sahnelenmektedir. İşte bu aşamada Ankara’da da hava kararmış, spot ışıkları yanmış, yönetmen Erkoç, ‘orta bahçe’den kütüphane binasına çıkan beş altı basamaklı alanı, iki yanı kapatılmış, öne ve arkaya derinlikli bir ‘seyyar çerçeve sahne’ olarak oyuna katmıştır. Seyirci, oyunun yazımına koşut bir gelişme içinde olan farklı bir seyirlik düzenin tadını çıkarmaktadır şimdi. Haldun Hoca’dan bir kocaman ‘Aferin’ daha... ‘Tekrarı olmadığı için’ belgelemeye çalıştığım bu benzersiz çalışmaya imza atan oyuncular birkaç gün içinde mezun olacaklar: İnsana ‘‘Bir tiyatrom olsa da şu çocuğu oynatsam’’ dedirten Mert Fırat, ‘İbiş’ler Mehmet Cihan Ercan Özgün Aydın, çifte ‘Hiranuş’lar Behice Şafak Ermiş Ezgi Aldemir, Aydın Şentürk, Redife Zerener, Ayşegül Aydın, Mehmet Taner Rumeli, Cenk Demirel, Hazal Erdoğan, Işık Öztorun, Onur Uysal, Tezcan Pınar Uysal... Sonra, yapımın perde arkası kahramanları. Ve Gülayşe Hoca... Alkışları bol olsun! ‘Othello’ Aspendos Antik Tiyatro’da Kültür Servisi İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Fabrizio Ventura’nın yönettiği, Yekta Kara’nın sahneye koyduğu ‘Othello’ operasıyla bugün saat 21.30’da Aspendos Antik Tiyatro’da sanatseverlerle buluşacak. Ünlü İtalyan besteci Verdi’nin olgunluk döneminde yarattığı, metnini Shakespeare’in aynı adlı tragedyasından hareketle Arrigo Boito’nun yazdığı bu başyapıt, opera repertuvarının vazgeçilmezleri arasında kabul ediliyor. Etnik, kültürel ve dinsel ayrılıklardan kaynaklanan çatışmaların vurgulanarak günümüze gönderme yaptığı, çağdaş bir anlayışla sahneye konan ‘Othello’da 100 kişilik dev bir oyuncu kadrosu yer alıyor. 4 perdelik operanın dekor tasarımı Ali Cem Köroğlu’ya, kostüm tasarımları Şanda Zıpçı’ya ait. Koro şefliğini Markus Baisch’in yaptığı gösterinin ışık tasarımı Ahmet Defne imzasını taşıyor. Yapıtta başlıca rolleri Efe Kışlalı, Eralp Kıyıcı, Turgut İpek, Çağrı Köktekin, Kenan Dağaşan, Göktuğ Alpaşar, Perihan Nayır, Deniz Erdoğan, Barbaros Taştan, Selçuk Borak, Can Tunalı ve Tatiana Egeli paylaşıyorlar. İFSAK’ta belgesel fotoğraf konusunda bilgi sahibi olmak isteyenlere BİRÇOK ÜLKE KATILIYOR Haluk Çobanoğlu ile belgesel fotoğraf atölyesi Kültür Servisi İFSAK’ta belgesel fotoğraf konusunda bilgi sahibi olmak ve uygulamalı ders almak isteyenler için Haluk Çobanoğlu eğitmenliğinde düzenlenen ‘‘belgesel fotoğraf atölyesi’’ 7 Ağustos’ta başlıyor. Saat 19.30’da başlayacak olan atölye çalışması, 9 Ağustos Çarşamba, 14 Ağustos Pazartesi ve 16 Ağustos Çarşamba günleri üçer saatlik derslerle sürecek. Ayrıca tarihi daha sonra belirlenmek üzere bir değerlendirme toplantısı yapılacak. Atölye çalışması çerçevesinde katılımcıların çektiği fotoğraflar Haluk Çobanoğlu tarafından değerlendirilecek. Atölye kapsamında, ‘‘Belgesel fotoğraf neyi anlatır’’, ‘‘Belgesel fotoğraf nedir’’, ‘‘Belgesel fotoğraf ile haber fotoğrafı nerede ayrılır’’, ‘‘Fotoğrafın Doğusu, Batısı niçin önemli’’, ‘‘Uzun süreli bir belgesel proje nerede, ne zaman ve nasıl çalışılır’’, ‘‘Belgesel fotoğraf konuları nasıl bulunur’’, ‘‘Fotoğrafçı kişisel tarzını nasıl yaratabilir’’, ‘‘Fotoröportaj nedir’’, ‘‘Çağımızın tanıkları Henri CartierBresson, Sebastiao Salgado, Eugene Smith, Nikos Economopoulos, Ara Güler.’’ ‘‘Savaş fotoğrafçılığı efsanesi ve gerçekler,’’ ‘‘Fotoğraflar dünyayı değiştirebilir mi’’, ‘‘Çağımızı belgeleyen ‘oyuncak kamera’ Leica’nın hikâyesi paralelinde photojournalismin kısa tarihi’’ gibi konular ele alınacak. Atölye çalışması süresince Çobanoğlu ve katılımcıların inceleyecekleri konular arasında ‘‘Fotoğraf editörlüğünün Batı’daki tayin edici rolü ve Türkiye’deki şabloncu yaklaşımın dramatik sonuçları nelerdir’’ gibi ülkemiz ve dünyadaki gelişmelerin değerlendirilmesi de bulunuyor. Haluk Çobanoğlu, 1995 yılından itibaren yurtdışında Cumhuriyet, Radikal, Hürriyet, Yeni Yüzyıl, Gezi Traveler dergisi ile yabancı basın için ABD ve Türkiye konulu fotoröportajlar yaptı. ‘Kuşbazlar’ adlı belgesel çalışması 1997 yılında takvim ve 1999 yılında kartpostal/albüm olarak yayımlandı. 199698 yılları arasında New York’ta ICP International Center of Photography’de asistan olarak çalışıp, Black Star ajansının New York bürosunda yardimci editor ile MTV müzik televizyonu yapımlarında ‘‘set fotoğrafçısı’’ olarak çalıştı. ‘‘Yeraltında Bir Dünya Şehri; New York Metrosu’’ adlı belgesel çalışmayı gerçekleştirdi. (0 212 292 42 01) Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması yarın sona eriyor B URSA (AA) Bursa Büyükşehir Belediyesi ile Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı’nın, Sütaş desteğiyle düzenlediği 20. Uluslararası Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması yarın sone eriyor. Yarışmanın birincisine “Altın Karagöz” ödülü verilecek. Bursalıların büyük ilgi gösterdiği yarışma, renkli görüntülere sahne oldu. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nce 20 yıldır düzenlenen yarışmayla farklı kültürlerin bir araya gelerek kaynaşması ve bu yolla dünya barışına katkı sağlanması hedefleniyor. Yarışmaya Belarus, BosnaHersek, Bulgaristan, Kolombiya, Gürcistan, İspanya, İrlanda, Kazakistan, KabartayBalkar, Güney Kore, KKTC, Kosova, Macaristan, Makedonya, Meksika, Yakutistan, Polonya, Romanya, Slovakya ve Tataristan ekipleri katılıyor. Yarışma, yarın Kültürpark Açık Hava Tiyatrosu’nda yapılacak final töreniyle sona erecek. Ülkemizin konusunda ilk ve tek etkinliği olan yarışma aynı zamanda UNESCO’ya bağlı IOF Uluslararası Halk Sanatları Örgütü üyesi. Yeni Sahne’nin kapatılması ? İSTANBUL (AA) Tiyatro oyuncuları ve yazarlardan oluşan bir grup dün Taksim Sahnesi önünde ‘Yeni Sahne’nin kapatılması’ kararını protesto etti. Sıraselviler Caddesi’ndeki Taksim Sahnesi önünde toplanan grup adına, Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV) Yeni Sahne Girişimi’nce yapılan açıklama okundu. Mal sahipleri ile kiracı durumundaki Devlet Tiyatroları arasında yaşanan sorunun temelinde, rant beklentisinin olduğu ileri sürülen açıklamada, yıllar içinde kentin vazgeçilmez değerine dönüşen bir sahneyi kent belleğinden silmenin, tiyatro binalarını korumaya değer bulmamanın, kamu yararı gözetme yerine rant hesabı yapmanın ‘sanat düşmanlığı’ olduğu savunularak Yeni Sahne gibi Taksim Sahnesi’nin de benzer bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu ileri sürüldü. Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun, Yeni Sahne’nin içinde bulunduğu yapının tescili isteğini geri çevirdiği de belirtildi. Tuluyhan Uğurlu ‘Dünya Başkenti İstanbul’ adlı yapıtını İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin bahçesinde seslendirecek Müzikle tarih buluşuyor... Kültür Servisi Piyano sanatçısı ve besteci Tuluyhan Uğurlu, ‘2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’ için hazırlanan ilk bireysel çalışma olan ‘Dünya Başkenti İstanbul’ adlı yapıtını 18 Temmuz akşamı saat 21.00’de İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin bahçesinde seslendirecek. Müzenin sütunlu ana giriş kapısının sahne olarak kullanılacağı, müze ve Çinili Köşk’ün özel olarak aydınlatılacağı konserde iki büyük perdeyle müzik eşliğinde İstanbul üzerine görsel bir sunum yapılacak. Tuluyhan Uğurlu’nun İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin kurucusu ressam ve arkeolog Osman Hamdi Bey’e adadığı konserde, Uğurlu’ya Mehmet Refik Kaya (rebab), Murat Toraman (kaval ve ney), Ümit Yılmaz (bağlama), Abbas Karacan (bateri ve Osmanlı vurmalıları) eşlik edecek. Konserin sürpriz sanatçısıysa Türkiye’nin son dönemde yetiştirdiği harika çocuklardan, gitar sanatçısı Celil Kaya. 15 yaşında, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğrencisi olan Kaya, konserde gitarıyla klasik yapıtlar seslendirirken Tuluyhan Uğurlu’nun müziğine de utla doğaçlamalar yaparak katılacak. ‘Dünya Başkenti İstanbul’ yapıtının İstanbul’da dinlerin kardeşçe yaşaması üzerine vurgu yapılan ‘3 Dinin Kardeşçe Yaşadığı Kent’ adlı bölümünde kentin dini mozaiği canlı olarak sahneye taşınıyor. Adruşan Kirkor Hallaçyan kilise ilahileri, Yako Taragano Topluluğu sinagog ilahileri, tasavvuf müziği sanatçısı Yahya Soyyiğit de İslam dini musikisinden örnekler seslendirecek. Tuluyhan Uğurlu da bu bölümde piyanonun yanı sıra kilise orgu çalacak. Adalar Festivali ? Kültür Servisi 3. Uluslararası İstanbul Adalar Kültür ve Sanat Festivali 9 Temmuz Pazar günü Yahya Kemal Beyatlı’yı anma söyleşisiyle başladı. Etkinlikler bugün Ahmet Rasim’i anma söyleşisiyle devam edecek. Söyleşi saat 11.00’de Heybeliada’da gerçekleşecek. Festivalde ayrıca saat 16.20’de Büyükada’da ‘Komşu Edebiyatlarda Yeni Eğilimler’ başlıklı bir panelyapılacak. Panele katılıcak isimler şöyle: Georgiv Konstantinov (Bulgaristan), Aysu Erden, Sasson Someth (İsrail) ve Sejla Sehaboviç (BosnaHersek). CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle