25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Neden olmasın Peş peşe yayımlanan anketlere bakarsanız AKP yine birinci parti... Yakın geçmişi bile unutuveren bir toplumuz. TODAİE öğretim Üyesi Doç. Dr. Oya Çitçi, Kamu Yönetimi Dünyası dergisinde yayımlanan ve 2004 il genel meclisi seçimlerine ilişkin makalesiyle belleklerimizi tazeliyor: ‘‘Bu seçimlerde sandığa gitmeyen seçmenin üç farklı kaynaktan geldiği söylenebilir. İlk olarak, CHP ve DSP’den uzaklaşan, ancak yönelecek yeni bir parti bulamayan sol seçmen sandık başına gitmemiştir. İkinci olarak, Genç Parti seçmeninin sandıktan uzaklaşması söz konusu olmuştur. Buna karşılık, 2002 milletvekili genel seçimlerinde sandığa gitmeyen ANAP ve DYP seçmeni sandığa dönmüş, ancak parti değiştirerek AKP’ye yönelmiştir. Öte yandan, bu seçimlerde yüzde 30 dolayında seçmenin sandık başına gitmemesinden kârlı çıkan partinin AKP olduğu söylenebilir. Katılım oranının düşüklüğü AKP’nin gerçek gücünün üzerinde bir oy desteğine sahip olduğu izlenimini yaratmıştır.’’ Önümüzdeki ilk seçimde, yapay, zorlama yeni oluşumlar yerine AKP’nin karşısındaki partiler adam gibi çalışıp kendi oy tabanlarına sahip çıksalar, bugünkü tablo değişir mi? Soru soruyu getiriyor: Neden değişmesin ki? Değişmemiş Eğitim devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç’u gömütü başında andık önceki gün. Öğrencileri, sevenleri ve anlayanları oradaydı. Köy Enstitülüler, bir gün önce gelmişler, gömütünün toprağına diktikleri kır çiçekleri ile Köy Enstitüsü amblemi oluşturmuşlardı. Oğlu Engin Tonguç, eski Hasanoğlan Muhtarı Ahmet Çakır’ın babasının başucuna diktiği kara çamın birkaç yıl içinde epey boy attığından söz etti. İsmail Hakkı Tonguç yaşıyor, yaşatılıyordu... Oysa, sömürücü, gerici takım onu yaşarken bile unutturmak istemişti. Son soluğuna dek direnmişti Tonguç... 1960 devriminden hemen bir ay sonra cenaze töreninden dönenler, masasında yeni anayasaya yönelik önerilerini içeren bir taslak metin bulmuşlardı: ‘‘ İlköğretim zorunlu ve parasızdır. 7. yaşa basan kızerkek her çocuk 15. yaşını tamamlayıncaya kadar, laik ilkokula, teknik Emekli vali, hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Başmüşaviri Ömer Türk bir kitap yazmış. Kitap, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve KİPTAŞ tarafından bastırılmış. Kitabın ‘‘ithaf’’ı var. Ömer Türk kitabını, Marmara İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Bölüm Başkanı’nın mastır öğrencisi olan kızına, gelinine ve oğluna ithaf etmiş. Kitabın ‘‘takdim’’i var. Takdimi, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Vekili Şehabettin Harput yazmış. Harput, kıymetli kardeşi, meslektaşı tarafından ‘‘yazılan’’ ve Tonguç’u anarken okullara ve kurslara devam etmeye zorunludur. İlk eğitim ve öğretim kurumlarının amacı, öğrencileri Türk toplumsal, ekonomik bünyesine en iyi bir şekilde uyum sağlayacak Cumhuriyetçi ve laik vatandaşlar olarak yetiştirmektir. İlköğretim kurumlarında sınıf mevcudu 50 öğrenciden fazla olamaz. Bu kurumlara devam eden öğrenciler yılda en az 200 gün öğrenim görürler. Günlük öğretim süresi 5 ders saatinden az olamaz. Zorunlu öğrenim çağında bulunan çocuklar devlet okullarından başka okul ya da derslere devam edemezler.’’ Tonguç, 46 yıl önceden bize bir ses bırakmış. Uygarlığın, eşitliğin insancı sesi bu. Sömürücü, gerici takım varsın bugün başarılı olduğunu sansın, o sesi hep duyacağız. Bizler de, onlar da... Recep Tayyip Erdoğan, TRT’ye değişmediklerini söylemiş. Değişmeyen kim? AKP’nin kadroları. Öyleyse, Abdullah Gül’ün 10 Aralık 1995 Milliyet gazetesinde yayımlanan ‘‘Pazar Sohbeti’’nde Nilgün Cerrahoğlu’na söyledikleri halen geçerli. Cerrahoğlu, o dönemde RP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül’e, ‘‘Demokrasi açıklık rejimidir. Siz açık değilsiniz’’ diyor. Gül, ‘‘Artık saklanamaz gerçekler var. İslamın yalnız ahiret değil, dünyevi düzeni de içerdiği bir gerçektir. Ben bir Müslümanım ve buna inanıyorum’’ karşılığını veriyor. Cerrahoğlu’nun ‘‘Tercihiniz şeriat öyle mi’’ sorusuna Gül’ün verdiği yanıt da aynen şöyle: ‘‘Türkiye’de geçerli kanunlar arasında İslama aykırı olanlar da var, olmayanlar da. Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalkacak. Bu hakkı kullanacağım. Halka bu imkânı vereceğim.’’ SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Roma ‘‘Son düello...’’ Berlusconi ile Prodi arasında süregiden hesaplaşmanın son ‘‘raundunu’’ tanımlamak için kullanılan deyim bu. Genel seçimlerden iki buçuk ay sonra, İtalya gene sandık başında. İtalyan devletinin ‘‘federal yapı’’ etrafında yeniden örgütlenmesini hedefleyen bir ‘‘referandum’’ için, dün ve bugün bir kez daha sandık başına giden seçmenlerin alacağı karar, Berlusconi ve Prodi arasında kısasa kısas devam eden mücadelenin son raundunu belirleyecek. 10 Nisan seçimlerini ‘‘kıl payı’’ fark ve ‘‘25 bin oyla’’ kaybeden, sonuçları tanımamak için de haftalarca direnen Berlusconi, bu akşam beklediği neticeyi alırsa Prodi’ye kök söktürecek. İtalya’da ‘Son Düello!’ Genel seçimden önemli... Federal sisteme aşamalı geçiş için yapılan referandum, gerçekte merkez sağ ve merkez sol liderlerin siyasi geleceklerinin çok ötesinde önem ve ağırlık taşıyor. İki buçuk ay önce görevi bırakan merkez sağdaki Berlusconi koalisyonunun hazırladığı federal reform tasarısı, referandumda kabul edilirse devlet organizasyonu baştan sona değişecek. Eğitim, sağlık, yerel güvenlik konularında bölgesel yönetimlerin eli güçlendirilirken merkezi hükümette başbakanın gücü arttılacak, cumhurbaşkanın konumu ise tümden simgeselleşecek. Seçmenler, Berlusconi ve koalisyon ortaklarının hazırladığı reform tasarısını kabul ederlerse sandıkta ‘‘evet’’ kullanacaklar. Tasarıyı reddederlerse, ‘‘hayır’’ diyecekler. ‘‘Evet’’ler, Berlusconi’yi güçlendirecek. ‘‘Hayır’’lar, Prodi’yi. Sandık başında alınacak karar, en az genel seçim kadar önemli ancak sonuçlara ilişkin bir öngörü yok ortada. Nisan seçimlerinde büyük yanılgıya düşen kamuoyu yoklama şirketleri, sırra kadem basmış durumda. İtalyan halkı yorgun. Hem art arda gelen seçimlerden, kamplaşmalardan, karşılıklı atışmalardan, hem tespih taneleri gibi ortalığa saçılan skandallardan usanmış vaziyetteler... Katılım oranı, yüksek mi, düşük mü olacak? Bu bile belli değil. Endişeye mahal yok ‘‘çok kısa bir zamanda hazırlayıp telif ücreti dahi almadan ilgililerin hizmetine sunulan’’ kitap nedeniyle Ömer Türk’ü tebrik etmiş ve başarılarının devamını dilemiş. Kitabın ayrıca ‘‘önsöz’’ü var. Ömer Türk tarafından yazılmış bulunan önsözde, kitabın okuyucular için hayırlı ve uğurlu olması Cenabıhak’tan niyaz edilmiş. Peki kitabın içeriğinde ne var? Kitabın içeriği; 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanunu, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun’un maddeleri, konuya ilişkin İçişleri Bakanlığı genelgeleri, bir Anayasa Mahkemesi kararı, Recep Tayyip Erdoğan’dan anlamlı sözler, Mevlânâ ve Necip Fazıl’dan alıntı dizelerden oluşuyor. Kitapta, Emekli Vali Ömer Türk’ün bizzat kendisine ait kimi yorumlara da rastlamak olası. Örneğin şu değerlendirmeye: ‘‘Özetle Anayasa Mahkemesi’nin lehte veya aleyhte vereceği karar 5393 Belediye Yasası’nın bütünlüğünü etkilemez, iptal edilen madde de süresi içinde yasalaşır. Endişeye mahal yoktur.’’ Ömer Türk’ün kitabı ‘‘Bir kitabım bile yok’’ diye kaygılanan yurttaşlarımız için eşsiz bir örnektir. Dolayısıyla endişeye mahal yoktur. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Kupa heyecanı her şeyi bastırıyor. Öte andan Dünya Kupası heyecanı da, ‘‘Ne halleri varsa görsünler!’’ diyenlerin safını sıklaştırıyor. İlk sonuçların gelmeye başladığı sırada (TSİ 18.00) İtalyaAvustralya karşılaşmasını izlemek amacıyla ekrana mıhlanacak İtalyanların sayısı, referandum sonuçlarını almak için yanıp tutuşan seçmenleri sollayacak büyük ihtimalle. Siyasetten yaka silkme dürtüsü tavan yapmış halde. Referandum halbuki önemli. Geçerse, İtalyan devlet sistemi bir kesmekeşe dönecek. Ne olduğu belli olmayan bir sistem çıkacak ortaya. Çok kısa özetlemek gerekirse bir tür deklare edilmemiş, ‘‘gizli başkanlık sistemi’’ benimsenmiş olacak. Ancak başkanın yetkilerini, gerçek bir başkan değil de halk tarafından doğrudan seçilen başbakan üstlenecek. Başbakan, başkanlığını yaptığı siyasi partiler ittifakını doğrudan seçen seçmenlerden yetki almış sayılacağından ayrıca parlamentodan ‘‘güvenoyu almak’’ zorunda kalmayacak. Parlamento, fiiliyatta başbakanın emrinde olacak. Tepesine her an şantaj unsuru bir ‘‘Demokles kılıcı’’ asılacak: Başbakan yeni bir yasa mı geçirmek istedi? Parlamento o yasayı geçirecek! Geçirmedi mi, başbakan meclisi feshedip yeniden seçime gidebilecek... Türban ve Yargı (4): Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türban (sıkmabaş) özellikle, Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri gibi gösterilerek sürekli gündemde tutulmaktadır. Bazı çevreler, türbanı, ‘‘özgürlük simgesi’’ olarak tanımlayarak, kamuoyunu yanıltmak gayreti içindedir. Çok uzun bir süredir (24 yıl) Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay, aldıkları kararlarla kamuoyunu yanıltmaya çalışanlara türbanın, ‘‘kadın özgürlüğüne ve Cumhuriyetimizin temel ilkelerine karşı bir dünya görüşünün simgesi haline geldiğini’’ vurgulayarak gerekenlere hukuk dersi vermektedir... En yüksek yargı kurumları ‘‘masum bir başörtüsü’’ gibi gösterilmeye çalışılan türbana geçit vermemiştir. Bunun üzerine 1998 yılında, ‘‘iç hukuk yolları’’nın tıkanmış olduğu savıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) Türkiye aleyhinde dava açılmıştır. Bu dava, 10 Kasım 2005’te karara bağlanmıştır. AİHM’nin bu ‘‘Türban davası’’ 166 paragraftan oluşmaktadır. AİHM’ye yapılan başvuruda, yükseköğretim kurumlarında ‘‘İslami başörtüsü’’ takılmasını yasaklamanın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘‘Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü’’ başlıklı 9. maddesine ters düştüğü, bu yasaklama ile Türkiye’de insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı, yok edildiği ve uygulanmadığı ileri sürülmektedir. Oysaki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinde; ‘‘Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir’’ denilmekte, kötüye kullanılan ‘‘din ve inanç özgürlüğünün’’ zorunlu önlemlerle ve yasayla sınırlanabileceği vurgulanmaktadır... Sözü AİHM’nin kararından yaptığımız alıntılara bırakıyoruz. 92. Mahkeme bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi’nin kararında ‘‘yürürlükteki yasalar’’ ifadesinin kaçınılmaz olarak anayasayı kapsadığını tespit ettiğini belirtir. Bu kararda, ayrıca, üniversitelerde öğrencilere dini inanç nedeniyle boyun ve saçı peçe veya başörtüsü ile örtmek için izin vermenin anayasaya aykırı olduğu açıkça belirtilmiştir. 111. (...) Bazı aşırı dinci hareketlerin, dinini icra etmeyen veya başka bir dine ait olan öğrencilere baskı yapmasını önlemek amacıyla üniversitelerde alınan önlemlerin haklı olduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda, yükseköğrenim kurumları, bir dinin sembol ve törenlerinin tezahürünü değişik dinden öğrenciler arasında huzurlu ortak yaşamı sağlamak ve böylece kamu düzenini ve diğerlerinin haklarını korumak amacıyla böyle bir tezahürün yeri ve şekline sınırlamalar getirerek düzenleyebilir. Öğretmenin başörtüsü takmasının temsil ettiği ‘‘güçlü dış sembol’’ üzerinde durmuş ve cinsiyet eşitliği ilkesiyle bağdaştırılması zor olan dini davranış kuralları kadınlara başörtüsü takma zorunluluğu getirmiş olduğuna göre, bunun bir tür başkalarını dini inancından vazgeçirme etkisi oluşturup oluşturmayacağını sorgulamıştır. Ayrıca, İslami başörtüsü takmanın, demokratik bir toplumda bütün öğretmenlerin öğrencilerine aktarması gereken hoşgörü, başkalarına saygı ve hepsinin ötesinde eşitlik ve fark gözetmeme mesajı ile kolaylıkla bağdaştırılamayacağını kaydetmiştir. 113. Anayasa Mahkemesi, 7 Mart 1989 tarihli kararında, demokratik değerlerin güvencesi olarak laikliğin, özgürlük ve eşitliğin buluşma noktası olduğunu belirtmiştir. Bu ilke, devletin belli bir din veya inanca yönelik tercihini ortaya koymasını engellemiş, bu suretle tarafsız hakem rolünde devlete yol göstermiş ve zorunlu olarak din ve vicdan özgürlüğünü beraberinde getirmiştir. Aynı zamanda, bireyi sadece devlet tarafından yapılan keyfi müdahaleye karşı değil, aynı zamanda, radikal hareketlerden gelen dış baskılardan korumaya hizmet etmiştir. Anayasa Mahkemesi, kişinin dinini ifşa etme hakkının bu değer ve ilkeleri korumak için kısıtlanabileceğini eklemiştir. 114. Laiklik kavramı mahkemeye göre Sözleşme’nin temelini oluşturan değerlerle uyumludur. Mahkeme, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı ile uyumlu olan ve şüphesiz Türk devletinin temel ilkelerinden biri olan bu ilkenin desteklenmesinin Türkiye’de demokratik sistemin korunması için gerekli görülebileceği görüşündedir. Bu ilkeye saygı göstermeyen bir davranış, kişinin dinini ifşa etmesi özgürlüğü kapsamında kabul edilmeyecek ve Sözleşme’nin 9. maddesinin korumasından yararlanmayacaktır. 115. Mahkeme Türk anayasa sisteminde kadın haklarının korunmasına verilen önemi kaydeder. Avrupa Mahkemesi tarafından Sözleşme’nin temelini oluşturan anahtar ilkelerden biri ve Avrupa Konseyi’ne üye devletlerin ulaşması gereken bir hedef olarak tanımlanan cinsiyet eşitliği, Türk Anayasa Mahkemesi tarafından da anayasanın temelinde yatan mutlak bir ilke olarak nitelendirilmiştir. Mahkeme, Türkiye’de kendi dini sembollerini ve dini dogmalar üzerine kurulmuş bir toplum kavramını toplumun tümüne empoze etmeye çalışan aşırı siyasi hareketlerin olduğunu gözden kaçırmamıştır. Mahkeme, daha önce taraf devletlerin Sözleşme hükümlerine uygun olarak bu tür siyasi hareketlere karşı tarihsel deneyimleri dikkate alarak tutum alabileceğini belirtmiştir, bu bağlamda ele alınmalı ve yukarıda bahsedilen meşru hedeflere ulaşmaya ve üniversitedeki çoğulculuğu korumaya yönelik tedbir niteliğinde olmalıdır. 116. Laiklik ilkesi, Anayasa Mahkemesi tarafından da vurgulandığı gibi üniversitelerde dini kılık kıyafet yasağının temelinde yatan başlıca nedendir. Çoğulculuk, başkalarının haklarına saygı ve özellikle kadın ve erkeğin kanun önünde eşitliği değerlerinin öğretildiği ve uygulamaya konulduğu böyle bir ortamda, ilgili makamların söz konusu kurumun laik yapısını muhafaza etmek istemeleri ve dolayısıyla bu davadaki gibi İslami başörtüsü takılması da dahil olmak üzere dini kılık kıyafete izin verilmesini söz konusu değerlere aykırı bulması makul karşılanabilir. 161. Sonuç olarak, söz konusu kısıtlama, başvuranın eğitim hakkına zarar vermemektedir.(...) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 10 Kasım 2005 tarihinde verdiği bu kararda: ‘‘Mahkeme, Türkiye’de kendi dini sembollerini ve dini dogmalar üzerine kurulmuş bir toplum kavramını toplumun tümüne empoze etmeye çalışan aşırı siyasi hareketlerin olduğunu gözden kaçırmamıştır’’ diyerek türbanı (sıkmabaş), ‘‘özgürlüğün simgesi’’ olarak gösterenlere gereken yanıtı da vermektedir. Anayasa mahkemesi ‘siyasileşiyor...’ Bu arada bir yerlerde bir cumhurbaşkanı da bulundurulacak. Ancak yetkileri budanacak. Mevut sistemde olduğu gibi, gerektiğinde cumhurbaşkanı parlamentoyu feshedemeyecek. Başbakan ve bakan tayin edip onları görevden alma yetkisini yitirecek. Kurumlar arası ‘‘denge unsuru’’ olmaktan çıkacak. Anayasa mahkemesinin 15 üyesinin seçimi de ‘‘siyasileşecek’’. Mevcut sistemde üyelerin üçte birini cumhurbaşkanı, üçte birini meclis ve Yüksek Hâkimler Kurulu (YHK) seçerken oya sunulan yeni sistemde, cumhurbaşkanı ve YHK 4’er hâkim seçecek, kalan 7 hâkim parlamento tarafından belirlenecek. Yani, anayasa mahkemesi üzerinde siyasi tayinlerin ağırlığı artacak. Bunlara ilaveten senato, federal yapıya kavuşurulacak, parlamenter sayısı düşürülecek. Berlusconi’nin seçmenlere ‘‘evet oyu kullanın!’’ çağrısı yaptığı reform bu. Tamamen kendi üzerine biçilmiş bir gömlek! Başbakan Prodi’nin merkez sol ittifakı da İtalyanları ‘‘hayır!’’ demeye davet ediyor. ‘‘Bu reforma onay vermek’’ diyor, Prodi’nin müttefikleri, ‘‘devlete rahmet okumakla eşanlamlıdır!’’ HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Haziran www.mumtazarikan.com 1/ Önemli bir 1 olayı kutlamak 2 için kentin belli yerlerini ışık 3 landırarak yapı 4 lan şenlik. 2/ 5 Yankı... Üflemeli çalgılarda, 6 gövdenin son 7 kısmındaki hu 8 niyi andıran genişlik. 3/ Rubid 9 yum elementinin sim1 2 3 4 5 6 7 8 9 gesi... Peru’nun başken1 K A R A B U R C U ti. 4/ Avı çekmek için NO E L dökülen yem. 5/ Ispar 2 A L E V K L E ta’nın bir ilçesi... Eski 3 T O M A S İ N E K EM dilde su. 6/ Rusçada 4 A R P A ‘‘evet’’... Akarsu kıyı 5 L A L A sındaki çalı ve ağaççık 6 A K K Ü P E ların üstünde de yaşaya 7 V A N S A V L O bilen bir balık. 7/ Horoz, 8 U L U S R İ E L hindi gibi hayvanların 9 K A R A S İ R K E tepesinde bulunan kırmızı deri uzantısı... Bedenin yaşama gücü. 8/ Para, pul gibi değerli kâğıtların basılmaları sırasında meydana gelen hatalar... Arap yasemini. 9/ İlkel bir silah... Eskiden kullanılan, tepesi yuvarlak ve dilimli çuha başlık. MANAVGAT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN Esas No: 2000/21 / Karar No: 2006/33 Davacı Tasfiye Halinde Türk Ticaret Bankası A.Ş. vekili Av. Funda Kurt tarafından, davalılar İbrahim Halil Özbalık ve ark. aleyhine açılan alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda: Mahkememizden verilen 2000/21 esas, 2006/33 karar sayılı 17.01.2006 tarihli kararda, davanın kısmen kabulüne, davalı Öztürk Kuyumculuk, Balık Üretim İnş. San. Türk. Tic. Ltd. Şti. için 20.01.2000 tarihi itibariyle 3.816,26 YTL’nin temerrüt tarihinden itibaren tamamen tahsiline kadar kat bakiyesi anapara (1.242,77 YTL) üzerinden, davalılar His Tur Tic. Ltd. Şti. İbrahim Halil Özbalık, Hasan Hüseyin Kiraz için, genel kredi sözleşmesindeki kefalet limitleri olan 1.000,00 YTL üzerinden davalıların temerrüt tarihinden (davalı His Tur Tic. Ltd. Şti. ile davalı İbrahim Halil Özbalık’ın 18.01.1999, Mehmet Öztürk’ün 27.01.1999 davalı Hasan Hüseyin Kiraz’ın 17.01.1999 tarihi itibariyle temerrüde düştükleri) itibaren işleyecek yıllık %180 akdi temerrüt faizi, banka sigorta muamele vergisi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan alınarak, davacı tarafa verilmesine, davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine, davalı Mehmet Öztürk’ün davadan önce öldüğü anlaşıldığından bu davalı yönünden, davanın reddine dair verilen kararın davalı İbrahim Halil Özbalık’a karar tebliği yerine geçerli olmak üzere, ilan olunur. 09.06.2006 (Basın: 30209) YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çok büyük ve sağlam yapılar için kullanılan sözcük. 2/ İlave... Selçuklularda şehzadeleri eğitmekle görevli kişilere verilen san. 3/ Göçebe ve yağmacı topluluk... İran’ın plaka imi. 4/ Ayaksız olduğu için yılan sanılan ve solucanla beslenen bir tür kertenkele. 5/ Bir renk... Bir şeyin yapılmasını yasaklama... Rutenyum elementinin simgesi. 6/ Deniz kıyısında dalga aşındırmasıyla oluşmuş sarp ve yüksek yer. 7/ Düğme deliği... Yılanbalığına benzer bir balık. 8/ Şöhret... Türk müziğinde bir makam. 9/ Elçilik ya da konsolosluklarda çalışan koruma memuru... Bir nota. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle