23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 HAZİRAN 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Uzmanlar, Soros’un İstanbul’daki temaslarının ‘demokrasi ve sivil toplum’ amaçlı olmadığını vurguladı GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU ‘AKP’ye akıl vermeye geldi’ ? Türkiye’de son 5 yılda 8 milyon dolar harcadıklarını açıklayan Soros, Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerine başlamasının çok olumlu bir gelişme olduğunu belirterek ‘‘Kıbrıs, müzakere sürecinin önünde engel olmamalı” dedi. İstanbul Haber Servisi Dünyaca ünlü borsa spekülatörü George Soros’un Türkiye’ye yaptığı gezi tartışmalara yol açtı. İstanbul’da önceki günkü toplantısını basına kapalı gerçekleştiren Soros’un, Conrad Otel’deki basın buluşmasına katılacak kişileri de dünya çapında kurucusu olduğu Açık Toplum Enstitüsü belirledi. Cumhuriyet basın toplantısına davet edilmezken, enstitünün basın ve halkla ilişkiler işini yürüten Mese tanıtım şirketinin yöneticileri, Soros’un basın toplantısına katılacak kişilerin listesini, Açık Toplum Enstitüsü’nün verdiğini söylediler. Soros, dün düzenlediği basın toplantısında çeşitli ülkelerde kurduğu vakıflarla demokrasiyi desteklemeye ça Kenar Notları... Evet, ‘‘Siyasi ortam son derece gergin’’.(1) Çünkü, Türkiye’yi yönetenlerin, 1980’lerin başından bu yana yönetmeye çalıştıkları ekonomik kriz yeniden yönetilemez olmaya başladı. Dünya ekonomisinin yapısal krizi içinde, kaderini, uluslararası sermayenin kriz yönetme modellerine tabi kılarak ayakta kalmaya çalışan, bu arada kısa dönemli çıkarları için, deyim yerindeyse, ‘‘bağışıklık’’ sistemlerinin sürekli tahrip edilmesine göz yuman Türkiye kapitalizminin ve iktidar blokunun krizi bu... Babacan’a önerge Koç: Kadife devrim hazırlığı mı? ANKARA (AA) CHP Yozgat Milletvekili Emin Koç, Devlet Bakanı Ali Babacan’a, dünyanın en büyük spekülatörlerinden George Soros ile bir araya geldiğine dair basında yer alan haberleri anımsatarak, ‘‘Açık Toplum Enstitüsü’nün Türkiye’deki amaçları arasında neler vardır? Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’da olduğu gibi Türkiye’de ‘kadife devrim’ planları olabilir mi?’’ diye sordu. Koç, Babacan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Baş kanlığı’na sunduğu soru önergesinde şu sorulara yanıt istedi: Açık Toplum Enstitüsü’nün Türkiye’de desteklediği projeler nelerdir? Açık Toplum Enstitüsü’nün Türkiye’nin demokratikleşmesiyle ilgili sosyal sorunlara çare arayan projeler hazırladığı ileri sürülmektedir. Bu projeler nelerdir? Enstitü bu projelere maddi katkıda bulunmakta mı; bulunmuşsa ne kadardır? lış ve yersizdir’’ dedi. Ermenistan’daki yolsuzluk sorununun Gürcistan’dakinden daha büyük olduğunun belirtilmesi üzerine Soros, Şevardnadze’nin yolsuzluğa karşı kampanyayı başlangıçta desteklediğini, ama bunu sürdürmediğini söyledi. Soros, ‘‘Ermenistan’da da isterdik. Ama bunu hükümetin istemesi lazımdı” diye konuştu. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik müzakerelerine başlamasının çok olumlu bir gelişme olduğunu belirterek ‘‘Kıbrıs konusu, müzakere sürecinin önünde engel olmamalı. Kıbrıs konusunda anlaşmaya varılana dek, belki müzakerelerin ticaret bölümüyle ilgili bölümünü askıya almak söz konusu olabilir’’ dedi. Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlere ilişkin belirsizlik olduğunu, piyasaların ise belirsizliği çok fazla sevmediğini vurgulayan Soros, Türkiye’nin Ermenistan’la yakın ilişkiler kurma konusunda şansı olabileceğini söyledi. Bu eşiğe bugün gelmedik... Bu nedenlerle, ‘‘Bugün ise Türkiye bütün tarihiyle hesaplaşmasını zorlayan bir noktada, bir eşikte’’ saptaması eksik, dolayısıyla yanıltıcı. Türkiye 1980 darbesinden bu yana bu eşikte... Türkiye toplumunun sınıf ilişkilerinin iktidar matrisi, o günlerden bu yana çok az değişti. Değişim de, olduğu kadarıyla, toplumsal hiyerarşinin tepesindeki tabakalaşmalar arasında yaşanıyor. Temel sınıflar arasındaki dengelerdeki bozulmanın yönü o günden bu yana hep aynı (reel ücret/verimlilik makasına bakmak yeterli): Hem çalışanların hem de orta sınıfların iradelerinin siyasi iktidarı etkileme kapasitesi sürekli geriledi. Çalışanların, hem sendikalar, dernekler gibi kurumları, sosyal güvenlikleri hayalete dönüştü, hem de düşünsel evrenlerinde dinci ideolojilerin, tarikatların etkisi arttı. Bu da yetmedi, devletle aralarında ‘‘sivil toplum örgütü’’ olarak adlandırılan, hangi temsil ilişkilerinden kaynaklandığı belirsiz bir tabaka oluştu. Orta sınıflar da, tümüyle tüketim sürecinin imajlar dünyası ‘‘gösteri toplumu’’ tarafından teslim alındı; borçlandırma mekanizmalarıyla elleri kolları ve bilinçleri ‘‘bağlandı’’. Nihayet, kamusal alanın tasfiyesi, ‘‘üst kurumlar’’ gibi dönüşümler, siyasi erk ile vatandaşlar arasındaki diyaframın geçirgenliğini tümden ortadan kaldırdı. ‘Alınması gereken mesafeler var’ Türkiye’nin açık ve demokratik bir toplum olma yönünde adımlar attığını vurgulayan Soros, ‘‘Temel anlamda çok olumlu gelişmeler var. Ama hiçbir zaman mükemmel diye bir şey yoktur. Açık toplumda mükemmellik yoktur. O bakımdan Türkiye’nin alması gereken mesafe var. Bu durum ABD için de geçerli. İyileşme için alınması gereken çok yol var’’ diye konuştu. Bush hükümetine eleştirel baktığını yineleyen Soros, ‘‘Bush hükümeti teröre savaş açtığı zaman bizi yanlış yönlendirdi. Soyut bir kavrama karşı savaş açtık. Bu savaş hiç bitmeyecek ve bu durum ABD’nin dünyadaki güçlü pozisyonunun altını oyuyor’’ dedi. lıştığını belirterek ‘‘Devrimler, hükümetlerden memnun olunmadığı durumlarda ortaya çıkar’’ dedi. Soros, rolünün daha çok ‘‘renkli devrimlerde’’ olduğunu ifade ederken Soros’u yakından izleyen uzmanlar ve siyaset bilimciler, ‘‘ziyaretin amacının, hiç de demokrasi ve sivil toplum amaçlı olmadığını’’ belirttiler. Uzmanlara göre, ‘‘Soros kötü giden ekonomi konusunda AKP’ye akıl hocalığı yapmak ve ABD ile AKP’nin arasını bulmak için’’ Türkiye’ye geldi. Sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalışmanın önemli olduğunu anlatan So ros, Türkiye’de son 5 yılda 8 milyon dolar harcadıklarını belirterek ‘‘Toplamda bütün dünyadaki faaliyetlerde 400 milyon dolar harcıyorum. Çok para. Bu para ciddi etki yaratıyor. Yaptığım iş beni çok gururlandırıyor’’ dedi. Suçlamaları kabul etmedi Ukrayna’daki devrimin, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i rahatsız ettiğini anlatan Soros, ‘‘Bu renkli devrimlerle suçlanmamın nedeni aslında Rus propagandasıdır. ‘Halk iyi yönetim ister’ düşüncesini kabul etmek yerine beni suçladılar. Bu suçlamalar yan AMASYA TAMİMİ Demokrasi standartları filan... ‘Ülkenin durumu kaygı verici’ İstanbul Haber Servisi Mustafa Kemal Derneği Genel Başkanı Kemal Baran, Amasya Tamimi’nin ilanının 87. yıldönümünde, Türkiye’nin benzer koşullarla karşı karşıya olduğunu söyledi. Baran, ‘‘Türk Kurtuluş Hareketi’nin başlangıcı 22 Haziran 1919 tarihli Amasya Tamimi’ni, bağımsızlığımızın ve üniter birliğimizin tehlikeye girdiği, topraklarımızın yabancılara satıldığı, gaflet, dalalet ve ihanetin iç içe yaşandığı bir dönemde, ülkemizin içinde bulunduğu ortam, yurt, ulus ve tarih bilincine sahip her Türk’ü kaygılandırmaktadır’’ dedi. 12 Haziran 1919’da Havza’dan Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Paşa, burada yayımladığı bildiri ile ülkenin içine düştüğü durumu açıkladı. Kurtuluş Savaşı’nın amacını, kapsamını ve yöntemini yurda ve dünyaya duyuran Atatürk, çözümün bütün güçlerin birleşmesinden geçtiğini vurguladı. Tamimin en önemli özelliği, ulusal egemenliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması yolunda atılan ilk adım olmasıdır. Tamim ile Türk ulusunun örgütlenme ve mücadele yöntemleri belirginleşmiş, ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık fikri ilk kez ortaya atılmıştır. Tamim’in önemli maddeleri şunlardır: ? Vatanın bütünlüğü ulusun bağımsızlığı tehlikededir. ? Hükümet millet için üstlendiği görev ve sorumluluklarını yerine getirememektedir. ? Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır. ? Ulusun haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve denetimden uzak bir ulusal kongrenin toplanması şarttır. Bu kongreye her ilden, her sancaktan milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin seçilerek hemen yola çıkarılması gereklidir. Keyfiyet milli bir sır olarak saklanmalıdır. ? Doğu illeri adına, 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır. Nasreddin Hoca’dan TBMM’ye ziyaret Konya’nın Akşehir ilçesinde 510 Temmuz tarihleri arasında yapılacak 47. Uluslararası Nasreddin Hoca şenliklerinde Nasreddin Hoca’yı canlandıracak Kadir Çöpdemir, beraberinde Akşehir Belediye Başkanı Mustafa Baloğlu ve Akşehir Nasreddin Hoca ve Turizm Derneği Başkanı Taner Serin ile dün TBMM’yi ziyaret etti. Çöpdemir ve beraberindekiler ayrı ayrı ziyaret ettikleri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal ve TBMM Başkanı Bülent Arınç’ı şenliklere davet etti. Liderlere kiraz ve plaket sunan Çöpdemir, gazetecilerin ‘‘TürkiyeAB ilişkilerini Hoca nasıl görüyor?’’ sorusuna, ‘‘Politika erbaplarının olduğu böyle bir yerde bu soru beni ancak terletir. İnşallah iyi olur’’ karşılığını verdi. 2004 yılındaki şenliklere katıldığını anımsatan Bülent Arınç’ın, Hoca’nın bindiği eşeğin akıbetini sorması üzerine Çöpdemir, eşeğin emekliye ayrılmasına karar verildiğini söyledi. (Fotoğraflar: AA) Bu yüzden önerilen ‘‘tarihle hesaplaşma’’, ‘‘Kürt sorunu’’, ‘‘Ermeni soykırımı sorunu’’, ‘‘Askerler/milliyetçiler/Jakobenler/statüko ve diğerleri’’; ‘‘Ah bir AB’ye girebilsek’’, nihayet ‘‘her şeyi dünya demokrasi standartlarına göre yeniden biçimlendirsek’’ türünden yaklaşımlarla gerçekleştirilebilecek bir şey değil. Aksine bu tür yaklaşımlar, ekonomik/siyasal ilişkiler matrisini konuşmayı adeta olanaksız kılan bir ‘‘escamotage’’ işlevi görüyorlar. Türkiye’nin siyasi yapısını ‘‘dünya demokrasi standartlarına göre yeniden biçimlendirmeye’’ gelince, ne yazık ki, bu içi boş bir saptama. Birincisi, gönderme yapılan standartlar, eğer ufkumuz neoliberal demokrasiyle sınırlı kalmayacaksa, acaba gerçekten var mı belli değil! Salt liberal demokrasiyi alsak bile, ABD’de, İngiltere’de, Almanya’da, İtalya’da ve Fransa’da birbirinden farklı demokratik standartlar var! İkincisi bu standartlar öyle ‘‘on emir’’ gibi de değiller; zaman içinde sürekli değişiyorlar. Son gelişmelerden iki örnek vermek gerekirse: Sığınmacıların hakları, sığındıkları topluma katılma koşulları Avrupa ülkelerinde, 1980’lerden bu yana çok büyük ölçüde kısıtlandı. ‘‘Terorizme karşı’’ savaş, liberal demokrasinin temelinde yatan ‘‘birey hakları’’ ve ‘‘özel alanlar’’, insan hakları gibi ilkeleri, 1970’lerde ancak kurgubilim filmlerine görülebilen boyutlarda (Guantanamo, CIA uçakları vb.) aşındırdı, aşındırmaya da devam ediyor. Salt bu iki nedenle bile ‘‘dünya demokrasi standartları’’, ‘‘burjuva demokratik’’ standartları kastetsek bile, artık yeterince anlamlı bir kavram değil. ‘‘Kimin için demokrasi’’ sorusunu sormuyorum bile... Gerçeklik ve ‘gerçek’ Evet karşı karşıya olduğumuz ‘‘sorunun boyutları çok büyük’’. Ama sanırım bunlara, ‘‘Tarihle hesaplaşmak gerekir’’ gibi bulanık ifadelerden kalkarak, üstelik kapitalizm, sınıflar, emperyalizm, günümüzde de özellikle ‘‘kültür endüstrisi’’, ‘‘gösteri toplumu’’, ‘‘biyopolitik’’ gibi olguları görmezden gelerek çözüm önermek olanaklı değil. ‘‘Tarihle hesaplaşmak’’ bu olgulardan soyutlanarak ele alındığında, kolaylıkla, hem siyasal İslamın ‘‘Cumhuriyetle’’ hesaplaşmasının, hem de ‘‘büyük güçlerin’’ bölgesel jeopolitik programlarının bileşenine dönüşerek amacına ters bir yönde ilerlemeye başlayabilir. Bilindiği gibi çelişki her zaman ‘‘ileri’’ doğru çözülmez. Evet, gerçekten de, ‘‘Rejimle kurulacak ilişki en geniş anlamında gerçeklikle kurulacak bir ilişkidir’’ ama bu ilişki, gerçekliğin oluşurken bastırdığı ekonomik ve siyasi ‘‘gerçeklerle’’ ilişkiye geçilemediği takdirde, ‘‘neye inanacaklarına, neyi düşüneceklerine kendileri mi karar vermek istiyorlar’’, ‘‘Kendileri mi yönetmek istiyorlar, yönetilmek ve yönetene şükretmek mi’’ sorularında ifadesini bulan ‘‘fanteziler’’ dünyasında yaşamayı kabul etmekten öte bir anlam ifade etmez. Bu ‘‘gerçekten’’ kaçarak ‘‘ahlak sorununa’’ sığınmak ise bence boşuna bir çaba. Ahlak sorunu, ancak ‘‘gerçekle’’ ilişki içinde, ‘‘olumsuz olanla boğuşurken’’ ele alınabilecek bir şey... (1) Murat Belge, ‘‘Büyük Eşik’’, Radikal, 18/06/06 ergin.yildizoglu?gmail.com Türkan Başyiğit ADD’ye kadın başkan adayı Savcı Ferhat Sarıkaya’nın Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın adını iddianamede geçirmesi, hükümetle ordu arasında ciddi bir gerginlik yarattı. Sonunda Ferhat Sarıkaya, iddianamesi yüzünden görevden alınan savcı olarak tarihe geçti. Şemdinli’deki olaylar nedeniyle Meclis Araştırma Komisyonu’na ifade veren ve ‘‘Hırsız evin içinde’’ diyen Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun da İçişleri Bakanlığı tarafından görevinden alındı. ??? Şemdinli’ye siyasi yönden baktığımızda iç açıcı bir tabloyla karşılaştığımız söylenemez. Özellikle hükümet, ‘‘Şemdinli’’ olaylarının ardından ortaya çıkan krizi iyi yönetemedi. Demokrasi ve özgürlük isteyen çevreler, yakalanan ipuçlarının siyasi ve idari olarak iyi değerlendirilemediğini görerek, derin bir İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) hafta sonu Ankara’da gerçekleştirilecek 9. olağan genel kurulunda, başkanlığa adaylığını açıklayan ADD Balçova Şube Başkanı Yard. Doç. Dr. Türkan Başyiğit, ‘‘Cumhuriyeti korumak başta kadınların görevi. Çünkü aksi durumda yitirecekleri çok şey var’’ dedi. Ülkenin sorunlu bir dönemden geçtiğini, Lozan kazanımlarının AB sürecinde Sevr yıkımlarına dönüştürülmek istendiğini vurgulayan Başyiğit, ‘‘Türkiye Cumhuriyeti ‘ılımlı İslam cumhuriyeti’ ne dönüştürülmeye çalı şılmaktadır. Devlet düzenini değiştirmek isteyenlerin cüreti o kadar çok artmıştır ki Danıştay’a rahatlıkla girip saldırı yapmışlardır. Kadınların yaşam alanlarını her gün biraz daha daraltmaktadırlar’’ diye konuştu. Bugün toplumu harekete geçirebilecek en büyük ve saygın kitle örgütünün ADD olduğunu vurgulayan Başyiğit, “Aktif yıpranmamış gücünü Atatürk’ten alan yeni bir kadro ile seçimlerden sonra ADD, antiemperyalist mücadelesine devam edecektir’’ dedi. Bir kadın olarak ADD başkanlığına aday olmasının en önemli nedeninin, haklarının her geçen gün biraz daha kemirilmek istenmesi olduğunu vurgulayan Yard. Doç. Dr. Türkan Başyiğit, sözlerini şöye sürdürdü: ‘‘Dünyada Türk kadını imajı türbanla özdeşleştirilir noktaya getirilmekte. Cumhuriyetin kadına yüklediği tarihi bir sorumluluk var. Bu cumhuriyeti korumak başta bizim görevimiz. ADD projeleriyle yeniden toplumun önünde yer almalı. Toplumun geniş kesimlerinin yeniden derneğimize sıcak bakmasını sağlamalıyız. Ekibimiz gücünü örgütünden, örgütümüz ise damarlarındaki asil kandan almakta. Güç onlarda değil bizde. Sesimizi Ankara, Brüksel ve Washington’da duyuracağız.’’ Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen, kısa adıyla ‘‘Şemdinli davası’’nın ilk etabı tamamlandı. Bu karar mutlaka bir üst yargı kurumu olan Yargıtay tarafından da değerlendirilecek ve karar o zaman kesinlik kazanacak. Geçen yılın kasım ayında Şemdinli’de patlayan bombalar ve gelişen olaylar, önemli ve ilginç bulgular içeriyordu. Başbakan, ‘‘Sonuna kadar gideceğiz’’ dedi. Birtakım bilgi, belge ve krokiler ortaya çıktı. Patlayan bombayla bir yurttaş, açılan ateş sonucu ise bir başka yurttaş hayatını yitirdi. Olayları protesto amacıyla Hakkâri, Yüksekova ve Mersin’deki gösterilerde yine açılan ateş sonucu çok sayıda insanımız öldürüldü. ‘‘Şemdinli’’ belki de hükümetin kaderi açısından ya da devlet içindeki çeteleşmeyi tasfiye etmek açısından bir dönüm noktasıydı. Şemdinli olaylarının ardından Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu. Tartışmalar aylarca sürdü. Şemdinli’nin Anlamı... hayal kırıklığı yaşadılar. Her zaman olduğu gibi bu olayların üzerinin örtüldüğüne inandılar. Daha sonraki siyasi gelişmeler içinde hep ‘‘Şemdinli vakası’’ bir milat olarak kabul edildi. ‘‘Şemdinli’den önce’’ ve ‘‘Şemdinli’den sonra’’ olmak üzere iki dönemden söz edilir hale geldi. Hükümet, Şemdinli sonrası tutumu nedeniyle kendisini destekleyen çevrelerde bile güvensizliğe neden oldu. ??? Olayın yargı boyutu önemliydi. Savcının görevden alınması tartışmalara ve soru işaretlerine neden olmuştu. Yeni gelen savcının suç maddesini değiştirmesi de kafalarda şüpheler yaratmıştı. Bütün bunlara rağmen yargı süreci devam etti ve önceki gün yargılamayı yapan mahkeme bir karara vardı. Nedir bu kararın anlamı? Önce mahkeme kararında cezaya neden olan eylemler neler, onlara bakalım: Sanıklar Ali Kaya ile Özcan İldeniz , Mehmet Zahir Korkmaz’ı öldürmekten 25 yıla mahkum edildiler. Mehmet Zahir Korkmaz, Umut Kitabevi’ne yapılan bombalı saldırıda yaşamını yitirmişti. Mahkeme, kitabevine atılan bombanın sorumlusu olarak iki astsubayı saptamıştı. Artık bu bir mahkeme kararıydı. Bunu neden söylemek gereğini duyuyorum: Olayların ardından yapılan çeşitli açıklama ve yorumlarda sanki bu bombanın bilinmeyen kişilerce atıldığı, hatta kitabevi bombalanan Seferi Yılmaz’ın bunu düzenlediği dahi iddia edilmişti. Yine mahkeme astsubaylara Seferi Yılmaz’ı öldürmeye teşebbüsten de ceza verdi. Mahkeme ayrıca sanıkların ‘‘çete suçu’’ işlediğine karar verdi. ??? Bir hâkim ise sanıklara verilen cezayı az bulduğunu ve daha ağır ceza verilmesi gerektiğini belirterek karara muhalefet şerhi koydu. Muhalefet şerhinde şu iddialar önemli: ‘‘Sanıkların eylemleri devletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya yönelik nitelik taşımaktadır... bu eylemle salt onun cezalandırılması değil, yörede kaos ortamı yaratılması, eylemlerin faili meçhul kalması ile de askerin (devletin) zan altında bırakılması ve böylece yöre insanının devlete olan güvenini zayıflatarak devletin birlik ve bütünlüğünün bozulması amaçlanmıştır.’’ Şemdinli olayının yargı süreci bir yere geldi. Yargı önemli saptamalarda bulundu. Sanıkların ‘‘çete’’ olduğuna hükmetti. Şimdi idarenin bu kararı iyi değerlendirmesi ve ülkemizin demokratikleşmesi için dersler çıkarması ve üzerine düşeni yapması gerekiyor. Devlet içindeki çeteleri yakalamak ve adalete teslim etmek güvenlik güçlerinin ve hükümetin görevidir. Umarım anlarlar... Babaannemiz Sizi çok özleyeceğiz... Fatma UMUROĞLU’nun torunları: Canâ, Zeynep, Osman, Gökhan, Dağhan, Ateş, Volkan, Oğuz, Nihan (20.06.2006) CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle