19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 MAYIS 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Malta Mehmet Ali Kılınç: ‘‘Eskiden halkın arasına çıkamayacak duruma gelenler Antalya’ya değil yabancı bir gemiyle Malta’ya giderdi.’’ Ya ğ m u r E k i m Sağlıkta tasarrufa gidilecekmiş... ‘‘İki nefesten birini almayalım!’’ BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Danıştay saldırısından sonra ne anlama geldiği tam anlaşılamayan bir cümle kurarak ‘‘Bu ülke Necip Hablemitoğlu cinayetini örtbas etmiştir’’ dedi. Oysa Hablemitoğlu, AKP iktidarında öldürülmüştü. Başbakan’ın bu ifadesinin ne anlama geldiğini soran soruşturan olmadı. Necip Hablemitoğlu’nun eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu diyor ki: ‘‘Necip, bu ülkede öldürülmeden önce de sonra da tehdide, tacize, hakarete uğramış gerçek bir vatanseverdir. Son yılların hiç rağbet görmeyen, hatta alay edilen bireysel özelliği. Ölümünün ardından öyle duyarsız ve bilgisiz, yüzeysel analizler yapılmış, öyle yalan yanlış yazılıp konuşulmuştur ki; onu seven ve çok iyi tanıyan, izleyen ve etkilenen pek çok insan üzerinde bir kuşku ve rahatsızlık yaratılmaya çalışılmıştır. DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Hablemitoğlu Gelelim cinayeti çözmekle yükümlü, kurum, kuruluş ve şahıslara. İşte burası daha da vahimdir. Herkesin bildiği, klişe, basmakalıp laflarla olaya duyulan ilgi ve yaklaşım net bir biçimde ortaya konmuştur. Her zaman cinayeti soruşturan ekipler vardır ortada, her bir cinayetin ekibi ayrı, ekiplerin emeklilik yaşı geldikçe dağılmaktadır. Bunlar uzun ömürlü ekipler(!), Necip’in cinayetini soruşturanlar daha yeni, üç yıllık bir ekip, yani daha zaman bol, emeklilik yaşlarına vardır epey. Ayrıca bir de, ellerinde faili meçhul cinayetleri açıklama kılavuzu var herhalde. Şimdi olduğu gibi dönem hükümetlerinin hepsi bant kaydı gibi aynı cümleleri kuruyorlar: Güney Kıbrıs, Annan planı isteyen Talat’a ne dedi? Annan’ı al git! Glu Glu Cemal Yıldız: ‘‘Bugün Danıştay saldırısının altında Susurluk arayanlar, dün Susurluk tepkilerini ‘Glu Glu Dansı’ olarak nitelendiren kadronun elemanları değil miydi?’’ Araştırıyoruz, failler en kısa sürede Türk adaletine teslim edilecektir... Gel de inan bakalım. ‘Bu ülke Necip Hablemitoğlu cinayetini örtbas etmiştir’ diyen Başbakan 18 Aralık 2002’de AKP’nin iktidarda olduğunu ya unuttu ya da Necip, ayda falan öldürüldü. Her şeye seyirci Türk halkı ise bugüne kadar izlediklerinden memnunken birden ayaklanıp ‘Mollalar İran’a’ diye bağırmaya başladı. Ben uzun süredir şöyle düşünüyorum: Türkiye’de faili belli iken 30 binin üzerinde insanın kanı yerde bırakıldı, üç yıl önce buz gibi bir aralık akşamı benim canımın, Necip Hablemitoğlu’nun kanı karlar altında yerde kalmış çok mu?’’ Bunu düşünmek, yazmak, söylemek o kadar ağır ki. Ama haksız değilim herhalde.’’ Tayyip’e sormalı; bir bildiği vardır belki! 19 Mayıs Süreci Aman mutedil olalım Kim ‘‘mutedil’’ olacak?. Türkçeye çevirirsek, kim anlayışlı ve hoşgörülü olacak?.. Danıştay’ın şahsında Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alan alçakça saldırıya karşı öfke ve üzüntüsünü haykırmak için Anıtkabir’de, Kocatepe Camii’nde bir araya gelen on binler... Yani bu ülkenin aydınlık insanları... Yani halk!.. Üstelik, partilerin, demokratik kitle örgütlerinin, derneklerin organizasyonuna ihtiyaç duymadan, kısacık bir zaman sürecinde kendiliğinden ve de sıkılmış bir yumruk gibi bütünleşen halk... Cumhuriyeti ve demokrasiyi koruma andını hep bir ağızdan haykıran halk!.. Peki, bu haykırışa karşı mutedil olmayı, sabırlı olmayı öneren kim?.. Yıllardır toplumu ‘‘biz’’ ve ‘‘onlar’’ diye nitelendiren, devletin neredeyse bütün kurumlarıyla bilinçli bir kavganın içine giren, ABD markalı ‘‘ılımlı İslam’’ hedefine koşar adımlarla ulaşmaya çabalayan bu iktidara ‘‘kendi şahsi menfaatları için’’ destek verenler... Ekonomide, toplumsal alanda en açık şekilde görünen başarısızlıkları dahi görmezlikten gelen, hatta ‘‘başarı’’ olarak göstermeye çalışanlar... Halkın yıllar yılı adeta bir ‘‘ölüm uykusuna’’ yatmasının en büyük sorumluları... Yani işbirlikçiler!.. ??? Çünkü korkuyorlar... Ölesiye endişeleniyorlar!.. Ülkeyi büyük bir hızla karanlıklara taşıyan, toplumu kamplara bölen, 83 yıllık Cumhuriyetin tüm birikimini bir çırpıda ‘‘peşkeş çeken’’ bu iktidarla nasıl ve hangi ölçüde ‘‘ilişki içinde’’ olduklarının ortaya çıkması olasılığı uykularını kaçırıyor!.. İşte o nedenle bir yandan halka dönüp ‘‘itidal’’ tavsiye ederken, diğer yandan iktidarın başına yalvar yakar mesajlar veriyorlar: Aman tansiyonu düşürecek bir şeyler yap... Aman laiklik mesajları ver... Cumhuriyet gazetesine ve Danıştay’a art arda yapılan saldırıların ilk sıcak saatlerinde ne yapacaklarını şaşıranlar, bugünlerde kamuoyuna ‘‘pompalanan’’ kirli bilgilerden de cesaret alarak birtakım ‘‘Susurluk artıklarıyla’’ ulusalcı güçleri ilişkilendirme gayretine girerken, diğer yandan iktidarı ‘‘temizleme’’ seferberliğine hız veriyorlar... Hiç sıkılmadan, hiç vicdanları sızlamadan, ‘‘aslında iktidarın ne denli başarılı olduğunu, son sıralarda yaptıkları birkaç yanlışla bu başarıyı gölgelemeye izin verilmemesi gerektiğini’’ yazıyorlar, yazabiliyorlar... Onlar ‘‘uyutma’’ görevini yerine getirmeye çalıştıkları sırada ise devletin resmi istatistik kurumu, işsizliğin yüzde 12’ye dayandığını (gerçekte yüzde 20’yi aştı), işsiz sayısının 3 milyona ulaştığını (gerçekte 5 milyonu geçti) açıklamak zorunda kalıyor. Piyasalar yüzde 17’lik devalüasyonun paniğini yaşıyor... Avrupa Birliği’ne giriş çabalarının ne denli aldatıcı bir ‘‘masal’’ olduğu, asıl amacın ‘‘devletin işgali’’ olduğu bir bir ortaya dökülüyor... Kısacası, yalanlarla inşa ettikleri sırça köşk yıkılıyor... Ancak, korkunun ecele faydası yok!.. Yıllarca, üzerine adeta ‘‘ölü toprağı’’ serilmişçesine derin bir sessizlik içinde bekleyen yığınlar ‘‘bıçak kemiği dayanınca’’ ayağa kalkmıştır... Bu ülkenin aydınlık insanları, zamanın ‘‘mutedil olma zamanı’’ değil, Cumhuriyeti ve demokrasiyi felaketin eşiğinden döndürme zamanı olduğunu anlamış ve bunu olanca gücüyle haykırmıştır... Şimdi, yapılması gereken susmak değil, daha yüksek sesle haykırmak, 18 Mayıs’taki o görkemli refleksin yalnızca bir defaya mahsus olmadığını dosta düşmana göstermektir... Bu güzelim ülkeyi küreselleşmenin iştahından, şeriatın karanlığından ve de işbirlikçilerin satışından koruyacak biricik güç, halkın gücüdür... Sürecin adı da kendiliğinden ortaya çıkmıştır: 19 Mayıs süreci!.. e posta: umitzileli?gmail.com SESSİZ SEDASIZ (!) Laikliğin bir de bu tarafına bakalım MECLİS Başkanı Bülent Arınç, laikliğin yeniden tanımlanmasını istedi ya Haşim Can Sözer de konunun başka bir açıdan tartışılmasını öneriyor: ‘‘Türkiye’deki laikliği tartışmak yerine ‘İslam ülkeleri laikliği benimseseler ne olur’u tartışalım. Tartışmasız biçimde dünyanın kaderi değişir! Çağdaş ve laik eğitimle ülkelerindeki potansiyel akıl gücünü kullanarak 20 yıl içinde kendi petrolünü kendi çıkaracak, kendi rafinerisini kendi kurup işletecek, kendi iletişim, savunma teknolojilerini oluşturacak nesiller yetiştirirler. Sonra Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Eğlence Tekin Münür: ‘‘Onlar, meclislerinde bizi soykırımla itham ediyor; biz Cezayir Sokağı’nın adını Fransız Sokağı yapıp festival düzenliyoruz.’’ Tazminat Akif Kökçe: ‘‘Eurovision’da Türkiye’den Ermenistan’a 10 puan. Soykırım tazminatını ödenmeye başladık galiba!’’ tabii ki küreselleşme diye yutturulan egemen büyük sermayenin kontrolündeki petrol kuyuları, rafineriler, limanlar, haberleşme operatörleri, silah tüccarları işlerinden olur. Roller değişir. İslamı bir hurafeler dini haline getirerek, ihtiraslı iktidarlarını egemen sermayeye ulufe dağıtarak sürdürmeye çalışan yalancı Müslümanlar da kaçacak delik arar. Kanıt mı istiyorsunuz? Türkiye’de İslamı kullananlarla, laikliği savunanların mal varlıklarına bir bakın. Batı’nın ve içerdeki uzantılarının Atatürk ilke ve devrimlerine neden karşı olduklarını düşünün.’’ Sarışın bomba haberleri yerine irtica tehlikesi haberleri verirsen iste böyle bombalanırsın! Ağalık.. Tarikatlar.. Demokrasi.. Emperyalizm.. ALPASLAN BERKTAY Emperyalizmin bir oyunu özelleştirme ise, öbürü de ‘‘Amerikan demokrasisi’’.. Bu, egemen gücün oyunu.. Bağımsızlık, özgürlük olmadan hangi demokrasi? ABD avucundaki demokrasi Afganistan’daki, Irak’taki demokrasidir? Devrimsiz demokrasi, karşıdevrimdir; ABD emperyalizminin dünyada estirdiği ‘‘Amerikan demokrasisi’’ de budur. Güneydoğu’da bir oyun oynanıyor. Nevruz şenliklerinin ardından terör örgütü PKK Türk askerlerini şehit ediyor. Asker de karşılık verince, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ancak o zaman ortaya çıkıp demokrasi istiyor! Türk aşiretinin reisi ne tür bir demokrasi istiyor? Van’ın büyük toprak ağası, 200250 köy sahibi Kinyas Kartal’ın Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü ilk müdürü ve TÖS Yönetim Kurulu üyesi Hürrem Arman’a anlattıkları ve kendisinden dinledikilerim: ...Yıl 1950.. Yeni iktidara hazırlanan en üst düzeydeki 2 kişi (Bayar ve Menderes) ile konuştum. ‘‘Size şu kadar bin oy.. Bir şartla: Bu Köy Enstitülerini kapatacaksınız. Tamam, dediler.’’ Siverek’in 10 bin silahlıağası Sedat Bucak, Çapa Hastanesi’nde yattığında ise, yemeğinden zehirli mi, değil mi diye önce o adamları tadıyor. Kobay mı bunlar? Şu kadar bin oy.. Şu kadar bin baş.. Koyun pazarlığı mı? Güneydoğu milletvekillerinden kaç tanesi ağa değildir? AKP kabinesinde de kaç bakan tarikatçı değildir? Bu konuda Başbakan’a sözlü soru verilemez mi? Ortaçağ artığı ağalar, tarikatlar ile altı kaval üstü şişhane hangi demokrasi? Bu ortaçağ artıkları temizlenmeden, ancak ‘‘Amerikan demokrasisi’’ olabilir! Çünkü gericiliğin de, bölücülüğün de arkasındaki, aynı emperyalizmdir! Köylü uyanmamalı! Toprak ağada kalmalı! Ancak o zaman demokrasi, o zaman özgürlük olabilir! Onun için gericilik! Onun için bölücülük! Onun için gündem değiştirilmeli! ‘‘Sorun insan hakları değil, Kürt sorunu’’ diyor Leyla Zana da.. Nevruz’da getiremedikleri Barzani’ye, Talabani’ye gidiyor. Hangi sıfatla? Barzani de bir aşiret reisi, ama Bush kendisini ‘‘Başkan!’’ diye ağırlıyor. Türkiye’nin bunca belediye başkanı arasında, AP, AB, Diyarbakır Belediye Başkanı’nı davet ediyor; hangi sıfatıyla? AB’den gelen de, en basit nezaket kuralı gereği Ankara’ya uğramadan doğruca Diyarbakır’a.. Haritalarında ayrı bir ‘‘Kürdistan’’.. İkili kimlik, iki başlı bir Türkiye’nin içeriden ve dışarıdan yaratılmaya çalışıldığı bir ‘‘demokrasi’’ işletilmeye çalışılıyor. İkili kimliğin arkası ise perşembenin gelişi çarşambadan belli apaçık; yuvarlanan taş yosun tutmaz. Van’daki 100. Yıl Üniversitesi’ni medreseye çevirmeye kalkanlar, rektörünü haksız yere aylarca tutuklayıp genel sekreter yardımcısının intiharına yol açanlar, ‘‘tecahülü arifane’’den gelip ‘‘İrticayı gösterin, nerede?’’ diyen bugünkü bilim düşmanı iktidar sahipleridir. Güneydoğu’da doğru, sağlıklı sentezi kuran ise, Belediye Başkanı değil, ‘‘Ağalık zulmüne son! Yaşasın Cumhuriyet!’’ pankartlarıyla, bir ellerinde Türk bayrağı, öbüründe Atatürk posteri, Taksim Alanı’na yürüyen, Bismil’in topraksız Sinan, Cumhuriyet köylüleridir. Çünkü ağa onların topraklarını alıp köleleştirmiş, Atatürk ise ‘‘Bu memleketin hakiki efendisi!’’ demiştir. Onun gösterdiği yolda da o köylüyü efendi yapacak Köy Enstitüleri açılmıştır. Atatürk’ü bir türlü sindirememeli, bundan! 50 yıl önce o enstitüleri kapatmasalardı, bugün Güneydoğu’da ne ağalık kalırdı, ne de onun yarattığı gericilik ve bölücülük... Emperyalizm de, ABD’siyle, AB’siyle, Güneydoğu’da böyle at koşturamazdı. Ortaçağ artığı ağalık ve tarikatların kökü kazınmadan gerçek bir demokrasiden söz edilemez! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 Mayıs www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Büyük bir 1 heyecan duygusu yaratma 2 ya yönelik 3 edebiyat üslubu. 2/ İşyeri... 4 5 Mürekkep hokkalarına 6 konulan ham 7 ipek. 3/ Üzerine yazı yazı 8 lan tabaklan 9 mış ceylan de1 2 3 4 5 6 7 8 9 risi... Midyeden daha 1 T EMC İ T H E büyük kavkılı bir deN A Z İ K niz yumuşakçası. 4/ 2 E B E Memelilerde asalak 3 M E N D E R E S F A N olarak yaşayan ipsi 4 C D O K 5 İ N E K C İ R O solucan... Lantan eleR mentinin simgesi. 5/ 6 T A R C A R Z E F İ R OM Bir nota... Piston. 6/ 7 Un ve yumurtaya bu 8 H İ S A R O B A lanarak kızartılan 9 E K N O R M A L köfte. 7/ Tahsin Yücel’in bir romanı... Doğu Anadolu’da kullanılan bir tür küçük zurna. 8/ Hoşa giden duygulanım... Trabzon’un Akçaabat ilçesinde bir göl. 9/ Türk müziğinde bir makam. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir özel kişi, bir işletme, bir yatırım ortaklığı ya da bir bankanın elinde bulunan menkul değerlerin tümü. 2/ Harman yerindeki tahılın taş ve toprakla karışık kalıntısı... Ceylan. 3/ Argoda marka düşkünü züppe kimselere verilen ad... Üstün nitelikli, üstün yetenekli. 4/ Notada durak işareti... Ciltçilikte, kitap yapraklarını düzgün tutmaya yarayan ince örülmüş şerit. 5/ Çok iri ve zehirsiz bir yılan. 6/ Bir nesneye zorunlu olarak bağlı olmayan ve onun özünde bulunmayan nitelik... Bir nota. 7/ ‘‘Bir kimseye tutmayız / Kamu âlem birdir bize’’ (Yunus Emre)... Eski dilde tuz. 8/ İki kulplu ve küfe biçiminde büyük sepet. 9/ Kir... Uçurum. 0502050072 nolu İstanbul Üniversitesi İktisat Fakülte öğrenci kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. ATAMAN TÜKENMEZ CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle