19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 MAYIS 2006 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr Bursa Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yurtkuran’la üniversite sorunları ve YÖK’ü konuştuk İnanç kafasıyla bilim yapılmaz SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran ülkede laik cumhuriyetçi, şeffaf demokrasiye bağlılığıyla tanınan bilim insanlarından birisi ve Bursa Uludağ Üniversitesi Rektörü. Son üç buçuk yıldır ülkedeki her kesimin üzerine çöken kara bulutlardan o da nasibini alanlardan. Burada onun sözlerini yorumlamak istemiyor ve anlattıklarını virgülüne bile dokunmadan sizlere iletmeyi amaçlıyorum: AKP Hükümeti yükseköğrenimde sürekli türban, imam hatiplilere kota dayatmasından vazgeçmeye niyetli değil gibi görünüyor. Siz bu hükümetin yükseköğrenime, üniversitelere yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? YURTKURAN Hükümet kurulduğu günden beri yükseköğrenim üzerinde devamlı birtakım etkilemeler var. Başlangıçta, hatırlarsınız, Acil Eylem Planı çerçevesinde Türk yükseköğreniminin yeniden yapılandırılması, YÖK’ün kaldırılması, görevdeki rektörlerin görevlerinin sona erdirilerek yeni rektörlerin atanması gibi bir yaklaşım vardı. Bu hükümetin ilk icraatlarından birisi olduğu için de üniversiteler bundan ciddi biçimde etkilendi. Sadece ekonomik değil, psikolojik yönden de çok etkilendi. Ve üniversiteler bir anda kendilerini yarınından kaygılı, umutsuz bir ortamın içinde buldu. Böyle bir ortam üniversitelerin gelişmelerini ciddi biçimde etkiler. Üniversite sadece birtakım binalarla birtakım insanların bir araya geldiği bir ortam değildir. Oranın bir havası, kokusu, felsefesi, sürekli aydınlanma, gelişme çabası vardır. Dolayısıyla hükümetin yaklaşımı üniversiteleri inanılmayacak boyutlarda etkilemiştir. Neden 15 yeni üniversite kurulması isteniyor? Zaten bu üniversitelerin gelişmesi çok uzun yıllar alıyor. Bugün dört yeni üniversite kurarsınız. İki yıl sonra yeni dört üniversite için hazırlık yaparsınız. Bu telaş niye? ‘ ’ üniversite için hazırlık yaparsınız. Bu telaş niye? Düşünün.. benim aklıma esti, Gümüşhane’ye üniversite kuruyorum. Hocası yok, asistanı yok, laboratuvarı yok, binası yok, bahçesi yok, yurdu yok, hiçbir şeyi yok... Ama ben oraya üniversite kurar, bir de rektör atarım, zihniyeti. Olur mu böyle şey? Bir de Düzce’ye üniversite kurulması ve Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nin Düzce kampuslarını bu yeni üniversiteye bağlama planı gündemde. Bunu nasıl karşıladınız? YURTKURAN Böyle üniversite kurulmaz. Bakın şu denilebilir: Türkiye’nin 54 devlet üniversitesi, bu üniversite sorununa çözüm üretin. Yeni üniversiteler doğurmak üzere hazırlığa başlayın. Bu çok önemli. Bize bu söylense ona göre adam yetiştiririz, ona göre yurtdışına doktora için öğrenci göndeririz. Bir öğretim üyesi 20 yılda yetişiyor. Şu anda mevcut üniversitelerimizde çok ciddi boyutlarda öğretim üyesi açığımız var. Ortada öğretim üyesi, asistan, doktorasını bitirmiş eleman yok. Bunlarda mevcutta bile açık varken yeni 15 üniversiteyi nasıl kuracaksınız? Bu biraz göstermelik oluyor. Biraz önce sizin de söylediğiniz gibi,‘‘On beş rektör atarız. Üniversiteler Arası Kurul’un havası değişir’’ mantığı bu... ‘Değişim başladı’ Hükümet üniversiteleri geriye çekmeye çalışırken bir yandan da Bursa Uludağ belirlemektir. İyi de bu hükümet değil miydi AB’yle bütünleşmeye can atan? Şimdi ne oldu? YURTKURAN Bakın, altı yıl içinde Uludağ Üniversitesi’nde pek çok şey değişti. Avrupa Üniversiteler Birliği’nin kurumsal değerlendirmesinden geçen ve doksan Avrupa Üniversitesi içinde en iyi rapora sahip üniversite biziz. Değişme kapasitesi olarak da Uludağ Üniversitesi Avrupa’nın en yükseği olarak tespit edilmiştir. Bunların dışında kalite kültürü çalışmalarında genç Avrupa üniversitelerine Bologna reformlarını hayata geçirmede örnek gösterilen bir üniversitedir. Bunların hiçbirisi paraya dayanan işler değil. Bakın, biz eğitim sistemimizi değiştirdik. Dünyada hangi üniversite kendi alanında en iyiyse onu hedef seçtik. Onların eğitim programlarını aldık. Bizim eğitim programımızı onlarla kıyasladık. Ulusal motiflerimizi koruyarak ortak bir program oluşturduk. Örnek vermek gerekirse neler yaptınız? YURTKURAN Kredi sistemini tüm üniversiteye yaydık. İngilizce hazırlık sınıfı koyduk. Türkçe eğitimden yanayız. Bu reformları yaparken bir yandan da vizyonumuzu, misyonumuzu, temel ilkelerimizi, hedeflerimizi bütün üniversiteyle tartışarak belirledik. Uludağ Üniversitesi’nin temel hedeflerinin başında Atatürk ilke ve devrimlerinin vazgeçilmez yol gösterici olduğu gelir. Laik demokratik sosyal hukuk devleti ve bölünmez bir bütün olan cumhuriyetimizin geleceği ve gelişimi Puanlarımız çok yükseldi. Bu aynı zamanda mezunlarımızın çok daha iyi işler bulmasına yansıdı. Çeşitli kurullar oluşturduk. Ne gibi? YURTKURAN Örneğin her diploma programımızın işveren kurulu var. Her yıl onlarla toplanıyoruz. Bizim mezunumuzu bize değerlendiriyorlar. Ona göre eğitim programlarını yeniden düzenliyoruz. Mezunlar kurulumuz var. Mezun olup hayata atıldıktan sonra üniversite tahsiline nasıl baktıklarını saptıyoruz. Her sömestr başı onlarla toplanıp neler yapılması gerektiğini, nelerin lüzumsuz olduğunu tartışıyoruz. Bu yaptıklarımızın hiçbirine para gerekmiyor. Mevcut paraları da gerekli yerlere kanalize ediyoruz. Üniversiteyi kentle buluşturduk. İşverenlerin, mezunun, öğrencinin bu işin içinde olması çok ciddi olarak kenti üniversiteyle birleştirdi. Kentte yeni partnerler, yeni paydaşlar edindik. ‘Faal bir üniversiteyiz’ Örneğin? YURTKURAN Örneğin Bursa Gazeteciler Cemiyeti’yle bir sürü ortak kültürel etkinlik yaptık. Aydınlanma Yüzyüze Programları, diplomalı Aydınlanma Seminerleri yapıyoruz. Her yıl ikiüç kez Bursa’ya bale toplulukları getiriyoruz. Klasik Türk musikisi konserleri düzenliyoruz. Bu etkinliklere yerel yönetimleri de kattık. Örneğin bizim bölgede Nilüfer Belediyesi’yle bunları standartlarında eğitim vermediklerini, dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasına giremediklerini söylemişti. Şimdi sizin bu anlattığınız gerçekler ortadayken Başbakan’ın bu biçimde konuşmasını nasıl karşılamıştınız? YURTKURAN Biraz önce de söylediğim gibi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak çok yanlış. Ama bu, Türkiye’de çok ciddi bir sorundur. Herkes her şeyi bilir. Örneğin Türkiye’de herkes futbolu çok iyi bilir. Ama ona,‘‘Hayatında hiç futbol oynadın mı? Hiçbir teknik direktörden ders aldın mı’’ diye sorarsınız. Cevap, ‘‘Hayır’’dır. Ama futboldan çok iyi anlar. Herkes ekonomiyi çok iyi bilir. Herkes de üniversiteyi çok iyi bilir. Ama üniversite öyle dışardan bakıldığı zaman kolay kolay anlaşılabilir bir yer değildir. Türk devlet üniversiteleri büyük olanaksızlıklara rağmen inanılmaz işler başarmaktadırlar. Gelinen yer çok iyidir. Ama tabii siz üniversitelere kızdığınız zaman, ‘‘500 üniversitenin içine niye girmediniz?’’ dersiniz. Ama o 500 üniversitenin değerlendirilmesi, kriterleri bizim yasalara göre mümkün değil. Neden mümkün değil? YURTKURAN Bu değerlendirmeler için bir soru var: ‘‘Mezunlarınız size ne kadar para yardımı yapıyor?’’ Bakın, bizim mezunlarımız ya çok az paraya çalışıyor, ya da işsiz. Neyle üniversiteye para yardımı yapacaklar? Bakın, Türkiye’de 26 bin ziraat mühendisi işsiz. Böyle bir kriterle Türk üniversitesini değerlendirmeniz mümkün mü? Bakın, P O R T R E Prof. Dr. MUSTAFA YURTKURAN Trabzon, 1948 doğumlu. Ortaöğrenimini İstanbul Işık Lisesi, yükseköğrenimini İÜ Tıp Fakültesi’nde yaptı. 1973’te İÜ’ye bağlı kurulan Bursa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Kürsüsü’ne asistan olarak girdi. Uzmanlık eğitimini AÜ, Tel Aviv ve Bonn üniversiteleri iç hastalıkları kliniklerinde yaptı. 1983’te Uludağ Üniversitesi İç Hastalıkları Kliniği Nefroloji Kürsüsü uzmanı oldu. 1987’de doçentliğini aldı. 1991’de ABD ve İngiltere’deki hastanelerde bir yıl süreyle çalıştı. 1992’de ülkeye dönüşünde Uludağ Üniversitesi’nde profesörlük unvanını aldı. 2000 yılından bu yana Uludağ Üniversitesi Rektörü. 1997 ve 1999’da iki kez uluslararası düzeyde en iyi araştırma ödülüne layık görüldü. Tıp alanında 417 yayını var. Herkes her şeyi bilir. Örneğin Türkiye’de herkes futbolu çok iyi bilir. Ama ona,‘‘Hayatında hiç futbol oynadın mı? Hiçbir teknik direktörden ders aldın mı’’ diye sorarsınız. Cevap, ‘‘Hayır’’dır. Ama futboldan çok iyi anlar. ‘ ‘Çözüm üretilmeli’ Bir de ekonomik olarak da baskı altına alma vardı üniversiteleri... YURTKURAN Bu üniversiteler neler yapıyorlar, gibi bir yaklaşım geldi, her şeyin üzerine... Ardından yükseköğrenimi yeniden yapılandırmak için üniversitelerle birlikte bir çalışma ortaya atıldı. Ben de orada YÖK’ü ve üniversiteyi temsilen görev yaptım. Bu çalışma bir yıl kadar sürdü. Yükseköğrenime bakabilmek için yükseköğrenimi bilmek lazımdır. Ama ne yazık ki onların yükseköğrenime bakışları sadece, imam hatip mezunlarını üniversiteye sokabilme, imam hatip mezunu doktor, hukukçu, mühendis yetiştirme, başörtüsünü serbest bıraktırmanın yollarını arayışlarıyla sınırlı kaldı. Yani bu iş imam kafasıyla olabilir mi? YURTKURAN Bakın, sadece iki noktadan bakıldığında yükseköğrenimi şekillendiremezsiniz. Yükseköğrenim çok geniş ufuk ve bilgi ister. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunur mu? Olursa da yanlış fikir sahibi olunur. Ne yazık ki böyle kör topal, bugüne kadar gelindi. Bir de 15 yeni üniversite kurma çalışmaları var. Bu üniversiteleri kurarak kendi yandaşları olan istedikleri kişileri buralara rektör atamayı planladıkları söyleniyor. Siz buna ne diyorsunuz? YURTKURAN Türkiye’de 2 milyona yakın gencimiz üniversite kapılarında beklerken bu soruna çözüm üretilmesi gerekir. Ama buna birinci derecede çözümü üretecek merci önce YÖK’tür. Orada oluşturulacak politikalar hükümete taşınır, kanunlaşır, yeni üniversiteler kurulur. Bugün YÖK, dört yeni üniversitenin hemen kurulabileceğine karar vermiştir. Bunların oralardaki altyapıları hazırdır. Neden 15 yeni üniversite kurulması isteniyor? Zaten bu üniversitelerin gelişmesi çok uzun yıllar alıyor. Bugün dört yeni üniversite kurarsınız. İki yıl sonra yeni dört Peki, burs nasıl yasaklanabilir? YURTKURAN Biz kendi olanaklarımızla 1600 kişiye bedava yemek, 800 kişiye kitap yardımı, 1600 kişiye burs, 200 kişiye yurt olanakları sağlarken bir gün aklınıza esti, ‘‘Üniversiteler bu işi yapamaz’’ dediniz. Ben kişisel olarak söylüyorum. O sözlere çok da alınmadım. ‘‘Türk üniversiteleri çok geri kalmıştır. Bilimsel yönden, bilgi üretmede çok yetersiz’’ sözlerini bir bilim adamı söylemiş olsaydı bunlardan rahatsız olur, alınırdım. Sayın Başbakan’ın bu konuda bilgisinin olması da mümkün değil. Onun önüne raporlar konuyor. O da bunları o raporlardan çıkarıyor. Bunlar üniversitelere karşı hazırlanmış kasıtlı raporlar olabilir mi? YURTKURAN Kasıtlı olur, olmaz. Başbakan o gün sinirlenmiştir, üniversitelere kızmıştır. İyi de bir Başbakan’ın böyle bir lüksü var mı? YURTKURAN Şöyle söyleyeyim: Bu ülke kolay kurulmadı. Babalarımız ve dedelerimiz, iki kuşak gitti. İlk kez bizim kuşak 40 yaşımızdan sonra uygar dünyadaki insanlar gibi yaşamaya başladık. Bu noktalara kolay gelinmedi. ’ Üniversitelerimizin önü çok ciddi olarak açılmalıdır. Bugün hükümetin yapacağı, ‘‘Hedef üniversiteler olarak AB’yle bütünleşmektir. Biz üzerimize ne düşüyorsa yapmaya hazırız’’ diye tavır belirlemektir. ‘ ’ Üniversitesi Avrupa Üniversiteler Birliği’nin üyesi oldu. Siz üniversite rektörü olarak bu çerçevede bildiğim kadarıyla çok ciddi çalışmalar yapıyorsunuz. Siz bugün mevcut bu zorlukları nasıl aşmayı planlıyorsunuz? YURTKURAN Bizim ekonomik olarak, kadro olarak sıkıntımız bulunsa da hükümetin bu tavrıyla üniversitelerin de kendi üzerlerine düşen bir takım görevleri var. Dünyada çok ciddi olarak üniversitelerde değişim var. Avrupa Amerikan yükseköğrenim modeline dönme kararı verdi. Bologna reformlarının altında yatan budur. Biz otuz yıl önce bu modele geçtik. Bu modelde deneyimimiz var. Ama Avrupa’da olan değişimi de mutlaka çok yakından izlememiz, hatta bana göre bir kısmına önderlik de yapmamız gerekiyor. Bu yeni yapılanma içinde iyi de finansmanı sağlanmış, kredi, transfer sistemi, mobilite, öğrencinin, öğretim üyesinin dolaşması gibi projeler gündeme geliyor. Bunların hepsinde Türk üniversitelerinin yer alması lazımdır. Üniversitelerimizin önü çok ciddi olarak açılmalıdır. Bugün hükümetin yapacağı, ‘‘Hedef üniversiteler olarak AB’yle bütünleşmektir. Biz üzerimize ne düşüyorsa yapmaya hazırız’’ diye tavır için koşulsuz ve kısıtlamasız çaba harcamaktır. Bunun gibi on bir temel ilkemiz var. Biz Türkçe eğitimden yanayız, ama öğrencilerimiz mutlaka çok iyi İngilizce öğrenmelidir. Bu, öğrencilerimizin dünyayla rekabet edebilmeleri, ayaklarının üzerinde durabilmeleri için gerekli. Hazırlık sınıfı dışında bazı seçmeli dersleri İngilizce yaptık, İngilizce dersleri koyduk. Ama Türkçe’den hiç taviz vermedik. İddia ediyorum ki Türkiye’de Türkçe ve Atatürk İlke ve Devrimleri derslerinin en ciddi okutulduğu ve en ciddi sınavdan geçirildiği üniversite Uludağ Üniversitesi’dir. Bütün bu değişimler sırasında yatırım politikalarımızı da değiştirdik. Üniversite kampusuna bir yüzme havuzu yapılacakken bunu durdurup havuz parasını kütüphaneye yatırdığınızı biliyoruz... YURTKURAN Evet. Bunun dışında çok lüks bir oditoryum yapılacaktı. Üniversitenin zaten bir kültür merkezi var. Bir ikincisine gerek olmadığına karar verdik ve altı yıldır o oditoryum için ayrılan parayı üniversitenin bilgisayar sistemine yatırıyoruz. Çok ciddi bir bilgisayar altyapısı oluşturduk. Bütün bunlar öğrenci tercihine yansıdı. ortak yaptık. Kente daha fazla yayılmamız gereği ortaya çıkınca 11 tane sağlık ocağı kurduk. 1 Mayıs’ta Bursa’nın ilk İşçi Sağlığı Merkezi’ni açtık. Sivil toplum örgütleriyle Kent Sanayi ve Araştırmaları Merkezi’ni (KETAM) kurduk. Dolayısıyla araştırma fonundan kent araştırmalarını biz finanse ediyoruz. Sadece Bursa Emniyet Müdürlüğü’yle suça dönük 28 bin proje yürütüyoruz. Kent çevresi ve tarihiyle ilgili kitaplar basıyoruz. Türki devletlerdeki 25 üniversiteye Türkçe kütüphane kurduk. Çünkü Orta Asya’daki Türki cumhuriyetlerde ne yazık ki Türkçe literatür olmadığını gördük. Buradaki bütün Türkçe bilimsel kitapları o ülkelere gönderiyoruz. 90 bin olan kütüphanemizdeki kitap sayısını son beş yılda 130 bine çıkardık. 2000 yılında 100 milyar lira civarında olan kütüphane bütçemiz 2003’ten beri 1 trilyon liranın üzerinde. DPT’ye gittiğimizde de, ‘‘Bize yüzme havuzu için değil, kütüphane için para verin’’ diyoruz. ‘Herkes herşeyi biliyor’ Başbakan, bir dönem son derece aşağılayan biçimde Türk üniversitelerinin çağdaş, Batı bizim psikoloji mezunlarının çoğu turizm sektöründe çalışıyor. Mezunlar ne kadar yardım yapıyormuş.. burası ABD mi? Bir başka soru:‘‘Nobel ödülü alan kaç kişi var?’’ Böyle değerlendirme mi olur? Nitekim sonradan yapılan değerlendirmelerde iki üniversitemiz 500 üniversite arasına girdi. Bakın, Türkiye bilgi üretmede bugün dünyanın 19.’sudur. Bu da inanılmaz bir başarıdır. Siz hiçbir sıralamada dünyanın 19.’su değilsiniz, ama bilgi üretmede bunu yakalamışsınız. Önünüzdeki 18 devletin 17’sinin kişi başına gayri safi ulusal hasılatı sizin en az beş katınız. Bu hasıladan ayrılan araştırma ve geliştirme payı onlarda ortalama yüzde 3, sizde binde 6... Ölçülmesi gereken bilgi üretmede başarıdır, öğretim üyenize verdiğiniz maaştır, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısıdır, öğretim üyesi başına düşen yayın sayısıdır. Bunları kriter olarak koyduğunuz zaman Türkiye’den birçok üniversite o 500’ün içine girer. Çin’de yapılan bu değerlendirmede bir başka kriter de üniversitenin ne kadar burs verdiği. Biz 1600 kişiye burs veriyorduk; yasakladılar. Sizin yasakladığınız bir durumdan sonra bize,‘‘Niye 500’e girmiyorsunuz’’ diye sorma hakkınız var mı? ‘Türkiye bir hukuk devletidir’ Osmanlı’dan devralınan borçlar kolay ödenmedi. Kurtuluş Savaşı’nın üzerinden kaç yıl geçti.. hâlâ şehit vermeye devam ediyoruz. Türkiye’de elde edilmiş başarıların hepsini bir kenara atmak çok yanlış, haksızlık olur. Türk politikasında kendisinden öncesini yok saymak ciddi bir hastalık. Türkiye’de 54 devlet üniversitesi, vakıflarla birlikte 78 üniversite bir günde gökten mi indiler? İnanç kafasıyla bilime yaklaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? YURTKURAN Bir kere olayların birbirine karıştırılmaması lazım. Birisi inanmak, öbürü ise inanmamak üzerine kuruludur. Şüpheci olmayan, inkâr etmeyen, reddetmeyen bilim olmaz. Yoksa, bilim gelişmez. Öbürü ise inanacaksınız ve uygulayacaksınız. Bunları birbirinden ayırabilirseniz ne âlâ. Ama buradakini alıp onu da yönetmeye çalışırsanız, yani inançları bilimin üzerine oturtup bilimi yönetmeye çalışırsanız o bilim olmaz. İnanmada uyguladığınız yöntemleri bilimde uygulamaya çalışırsanız onun da ismi bilim olmaz. Bilim inkâr üzerine kuruludur. Onun için sapla samanı birbirine karıştırmamak lazımdır. Dolayısıyla da laikliğe dört elle sarılmalıyız. Laikliğe dört elle sarılmazsanız sapla saman birbirine karışır. Bundan sadece bilim değil, bugün savunmaya çalıştıkları inanç da çok ciddi zarar görür. İnanç ayrı iş. Akşam evinize kapanırsınız, inancınızla baş başa kalırsınız. Ama siz onunla dünyayı, bilimi, ülkeyi yönetmeye kalkarsanız olmaz. Olamaz, zaten. Bu anayasal suç. Onun için de herkes işini yapmak zorundadır. Herkes inançlara saygılıdır. Zaten laikliğin esası budur. İslamın esası aracısız bir din oluşudur. Hiç kimse bu dine sahip çıkma hakkına sahip değildir. Hiç kimse de Allah’ın Türkiye’deki ya da dünyadaki temsilcisi filan değil. İnanç nizamımızın esası bu. Öbürü de dünyevi nizamımızın esası. Laiklik olmazsa ikisi de huzur içinde olmaz. Onun için bunun değerini çok iyi bilmeliyiz. Onun değerini bilmek için de çok okumaya gerek yok. İnsanlar yüzlerini Doğu’ya, Güney’e çevirip laik olmayanın ne durumda olduğunu doğru görseler zaten laikliğe de, Cumhuriyet’e de, Atatürk’ün temel ilke ve devrimlerine de dört elle sarılacaklardır. Bu hükümetin başka bir icraatı da Van 100. Yıl Üniversitesi’nde yaşanan skandal boyutlarındaki olaydı. Siz Rektör Yücel Aşkın ve çevresine yapılanlarla ilgili ne düşünmüştünüz? YURTKURAN Türkiye bir hukuk devletidir. Herkes yargılanabilir. Çünkü hukukun karşısında hepimiz eşitiz. Ama bir rektörün, suçu sabitleşmeden, hiçbir yere kaçacak, suç delillerini karartacak hali yokken hapiste tutulması, açıkça söyleyeyim, Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışmamıştır. Tarihi eser kaçakçılığı yapmakla suçlandı. Ama kanun açık. Devletin tescilli koleksiyoneri. Kanunda, koleksiyondaki eserleri nereden bulduğunu hiç kimse koleksiyonere sormaz, denir. Çünkü o eserler koleksiyonlarda toplansın, yurtdışına kaçmasın diye o kanun özel olarak çıkarılmıştır. Rektör koleksiyoner. Müze müdürünü bir hafta önce evine davet ‘ Temel hedeflerimizin başında Atatürk ilke ve devrimlerinin vazgeçilmez yol gösterici olduğu gelir. Laik demokratik sosyal hukuk devleti ve bölünmez bir bütün olan cumhuriyetimizin geleceği ve gelişimi için koşulsuz ve kısıtlamasız çaba harcamaktır. ’ etmiş. Koleksiyondaki parçaları göstermiş, kaydedilmesini istemiş. Öbür tarafta, üniversitede birtakım yolsuzluklar olduğu suçlamasını getirdiler. Olabilir. Ama onun yolu savcılığın YÖK’e başvurması, YÖK soruşturmasının ardından dava açılmasına karar verilirse dava açılır. O da, bir rektörün suçu sabit oluncaya kadar tutuklanmasını gerektirmez. Biz bu şekle tepki gösterdik. Bir insan onur mücadelesi vermiş ve intihar etmiştir. Onun arkasından bir de Şemdinli İddianamesi çıktı. Bunlar üst üste gelince bayağı bir rahatsızlık doğdu. Hükümetin YÖK’le çekişmesini nasıl karşılıyorsunuz? YURTKURAN Türkiye ilginç bir ülke. Birileri birileriyle çekişirken, dışarıda da birileri mesafeler alıp gidiyor. YÖK görevini yapıyor. YÖK’ün yeni bir yapıya kavuşturulmasını istiyorsanız oturur YÖK’le tartışırsınız. YÖK devletin bir kurumu. Ama bu iyi niyetli bir yaklaşımdır. Yoksa, ‘‘Bu YÖK kötü. O gitsin. Benim YÖK’üm gelsin’’ diye bir şey olamaz. Anayasal böyle bir kurumla mücadele edilmez. Daha iyisi nasıl yapılır, diye uğraşılır. Bence boşuna zaman kaybediyoruz. CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle