20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 NİSAN 2006 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Müridoğlu’nun desen ve heykellerinden oluşan toplu sergisi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’nde Ö zgür tasarım açısından insan KAYA ÖZSEZGİN DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Muğla’da Geçen hafta iki günlüğüne Muğla’daydım. Muğla Üniversitesi’nin Kütüphaneler Haftası nedeniyle düzenlediği etkinliklere çağrılıydım. Yıllar oldu Akyaka’yı görmeyeli. Her görene, işte yeryüzü cenneti dedirten o bulunmaz doğa, her sabah yeniden yaratılmış gibi bütün tazeliğiyle oradaydı. İster karada durup denize bakın, ister denizden karaya.. ışıklarıyla, renkleriyle, kokularıyla, sarp dağlarını saran çam ormanları, kıyılarındaki palmiye dizileri, her yandan ışıl ışıl akan azmak sularıyla büyüleyici doğa... Bu kıyıyı hiç görmemişken, Azra Erhat’ın, Halikarnas Balıkçısı’nın kitaplarında anlattıklarıyla vurulmuştum. Denizden çıkıp bir duvar gibi bin metreye yakın yükselen Kıran Dağları’nın görkemi, daha kitaplarda okuduğumda soluğumu kesmişti. Yunus Emre’nin, Bu dünya bir gelindir Yeşil kızıl donanmış İnsan böyle geline Bakar bakar doyamaz. dediği bu olmalı diye geçti içimden. ??? Muğla Üniversitesi, geniş alanları ve yapılarıyla öteki pek çok üniversiteden ilerde göründü bana. Hele görkemli kütüphane yapısı, bu merkezin işinin uzmanı yetkin ellerce yönetilmesi, öğrencilerin yoğun ilgisiyle günboyu süren canlılığından etkilenmemek elde değil. Konuşmamın bir bölümünde Divan edebiyatımıza yakınlık duymadığımı söylemem salonda tartışmaya yol açtı. Üniversitelerimizin Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerindeki bu eski edebiyat sevgisini anlamakta güçlük çekiyorum. Hele çağdaş edebiyatımızın vardığı yerleri düşündüğümde, Divan edebiyatı bir lezzet olmanın ötesinde çok bir şey söylemiyor bana. Sonunda şu ya da bu dönem edebiyatına yakınlık duymak da bir beğeni sorunudur elbette. Divan edebiyatına böylesi tutucu denebilecek bir sevgiyle bağlanmanın, genç kuşakların çağdaş edebiyatla ilişki kurmalarını da güçleştireceğini sanıyorum. ??? Bir üniversitenin yaşarlığını gösteren etkinliklerinden biri de bulunduğu kent ve çevresiyle kurduğu ilişkidir. Muğla Üniversitesi, çalışmaları ve yayınlarıyla bu ilişkiyi kurmuş görünüyor. Doç. Dr. Nurgün Oktik’in Muğla’da İntihar ve İntihar Girişimleri adlı 280 sayfalık kitabı, yörede hayli yüksek olan canına kıyma olaylarına hem saptamalar, hem de önleyici uygulamalar getiriyor. Türk Dili ve Edebiyatı bölümü öğretim üyelerinden Yard. Doç. Dr. Mehmet Naci Önal ise 500 sayfalık Muğla Efsaneleri adlı kitabında, yörede anlatılan efsaneleri derleyip yazıya geçirmesi ve bunları bilimsel bir gözle irdelemesiyle halkbilimimize önemli bir kaynak armağan etmiş. Her iki çalışma da, üniversite öğretim üyelerinin odalarından ve dershanelerden çıkıp toplumla ilişki kurabilmelerinin çok güzel örnekleri. Yine Yunus’a kulak verirsek: Yeri göğü aradım Buldum insan içinde turgay?fisekci.com Türkiye’de heykel sanatının özgürleşme ve özgünleşme aşamalarıyla çağdaş yaşam arasında gizli bir ilişkiden söz edilebilir. Bu ilişki, her iki alanda da sıkıntılı dönemlerin yaşanmış olmasından kaynaklanır. Modern yaşam koşullarına uyum, Cumhuriyetin getirdiği yeni yasalarla güvence altına alınırken, heykel kavramına tümüyle yabancı bir kültür ortamında anıt örneklerinden başlayarak toplumu bu kavrama ısındırma çabaları da Cumhuriyet ideolojisinin yüklendiği bir misyon çerçevesinde etkili olabilmiştir. Heykelin, önceleri anıt tasarımı bağlamında kent alanlarında yerini bulması, daha sonraki gelişmelerin zorunlu bir ilk aşamasıdır. Öyle olması, katı engellerin aşılmasını bir ölçüde geçerli kılabilmişse, bu, Cumhuriyetin sanat planında bir kazanımı olarak yorumlanabilir. Ama anıt düzeyinde kalmak, heykelin sanat nesnesi olarak taşıdığı işleve yabancılaşma sorununa yol açabilirdi. 1940’lı yılların sonuna doğru bu yönde başlayan kıpırdanışların olumlu sonuçlar vermesi için bir otuz yıl daha beklemek gerekecektir. Bu ise iki kuşağın daha aşılmasıyla mümkün olmuş, ama bu kuşakların yetişme ve bilinç birikimlerini oluşturan eğitici kadrolar, aynı zamanda cesaret aşılayıcı olmanın onurunu da üstlenerek verimli bir yol açabilmişlerdir. İşte Zühtü Müridoğlu’nun (19061992), ya da öğrencileri arasındaki yaygın ismiyle Zühtü Hoca’nın da aralarında bulunduğu kuşaktır bu yolu açan. Onun Akademi’de öğrenim gördüğü dönemde, sınırlı olanaklarla heykel bölümünde yapılan işler, alçı döküm ya da pişmiş topraktan öteye geçmiyordu. 1920’li yıllara ve daha sonraya tarihlenen işler, modele dayalı büstlerdi. Müridoğlu’nun Hâdi Bara ile gerçekleştirdiği ilk kapsamlı anıt çalışması (Barbaros), daha önce yabancı heykeltıraşların açmış oldukları yolda parlak bir ışık gibi gösterir ken dini. Öteki anıt örnekleri, bu yerli üretimin çevresinde halkalanmıştır denilebilir. Her şeyin, estetik bir kapsamda olmaktan çok ‘‘fen ve sanat noktai nazarı’’ açısından irdelenmesi dönemi geride kalır böylece, Batı’daki heykel sanatının ‘‘büyük geleneği’’ heykel sanatının altyapısını oluşturmak üzere inceleme alanına çekilir. Heykel yönünden ‘‘geleneksiz’’ bir toplumda, bu inceleme gerekliydi. Zühtü Hoca’nın ResimHeykel Müzesi’nden bu sergi için getirilen alçı ve bronz döküm çıplakları, onların yanı sıra baş etüdleri, onun Gimond aracılığıyla Maillol ve Rodin gibi ustalara çaktığı ciddi bir selâmdır aslında. Ama o noktada kalmamak gerektiğini kavramakta geç kalmaz; Zadkine, Brancusi ve Giacometti gibi modernizme öncülük yapanları yakından görmenin ve incelemenin yarattığı esinlerden hareketle, önce torsolar üretir, hemen onun arkasında da soyut heykel formlarına geçer. Hızlı ve heyecanlı bir değişimdir bu. Tahta malzemenin de kullanılmasıyla ilgi alanını genişletir, önündeki ufkun ilerisine varmaya çalışır, yaşından beklenmeyen bir dinamizm içinde çağdaş sanatçı kimliğine sahip çıkar. Bir bakıma 1932’de Alay Köşkü’nde Türkiye’deki ilk heykel sergisini açmış olmanın yarattığı ataklığı, orada bırakmadığını kanıtlamak istercesine, birbiri arkasına heykel sergileri düzenler. 1970’li yıllarda bu sergilerin, heykel sanatına görece bir ‘‘piyasa’’ açmakta küçümsenmeyecek bir katkı sağladığını belirtmeden geçmeyelim. Bedri Rahmi, daha 1940’lı yılların sonunda ‘‘Anıt yerine heykel istiyoruz’’ derken, erken bir çağrıyı gündeme getirmiş olduğunun farkındaydı, ama bu çağrıyı üzerine basa basa tekrar etmek gerekiyordu. Türkiye’de anıtçılığın önemli işlevi geriye itilmeyecekti ama, Zühtü Müridoğlu’nun genç sanatçıları bu yöne çekmekte, İlhan Koman, Şadi Çalık, Kuzgun Acar, Ali Te ? Zühtü Müridoğlu’nun sergisi, büyük ölçüde, sanatçının uzun yıllar hocalık yaptığı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin ve Resim Heykel Müzesi’nin arşivlerine dayanıyor. Serginin yapımcısı Veysel Uğurlu’nun, sergi girişinde, Hoca’nın kullandığı gereçlerle kurguladığı atölyesi, doğumunun 100. yılına raslayan bu sergiye, Zühtü Müridoğlu’nun canlı imgesini düşürüyor. oman Germaner, Güdal Duyar gibi sanatçıların da katkılarıyla verimli bir ütopyaya zemin hazırlayan bu girişimini, heykel sanatımızda yeni bir evrenin habercisi olarak görmek gerekecektir. Heykeli evlere sokmak için... Cemal Süreya’nın, bu inceltilmiş heykelleri yapmasına yol açan amaçlardan birinin de heykeli evlere sokmak olduğunu belirtmesi, bir gerçeği dile getirir. Bu amaç, bugün de gerçekleşmiş değil belki ama, en azından heykelin sıradan insanca sevilmesinde, yakılan ilk ışıklardan biri olmuştur. Seramik, pişmiş toprak, kurşun ve alçı gibi farklı araçları kullanarak oluşturduğu heykelleri, aslında insan bedenini konu alarak yaptığı ilk etüdlerinden kaynaklanır. Tümünde, bu bedenin kurgulanmış fantastik formları egemendir. Yani hareket noktasını, bütün değişimsel ça lışmalara karşın, elden kaçırmamıştır. Sergide büyük ölçüde Zühtü Müridoğlu’nun uzun yıllar hocalık yaptığı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin ve müzenin arşivine dayanıyor. Her biri incelikli bir çizimin ürünü olan çıplak desenleri, bu sergide yer almayanlar da dahil olmak üzere, Zühtü Hoca’nın kuşkusuz heykelci yanıyla açıklanabilecek verimli bir cephesini ortaya sermektedir. Serginin yapımcısı Veysel Uğurlu’nun sergi girişinde Hoca’nın kullandığı malzemelerle kurguladığı atölyesi, bu sergiye, Zühtü Müridoğlu’nun canlı imgesini düşürüyor. Doğumunun 100. yılına rastlayan bu sergi, söz konusu imgenin heykel sanatımızın kısa tarihi içindeki yerini etraflı olarak görmemizi kolaylaştırmaktadır. (Sergi, 14 Nisan’a kadar görülebilir. Tel. 0212 252 47 00) Turan Erol ve Komet Helikon’da buluştu Kültür Servisi Ankara Helikon Sanat Galerisi, 29 Nisan’a dek Komet olarak tanınan ressam Gürkan Coşkun’un son dönem yapıtlarından oluşan sergiyi ağırlıyor. Galeri, eşzamanlı olarak sergilenen Ankaralı sanatçı Turan Erol’un yapıtlarından bir seçkiye de yer vererek, bu iki ustayı buluşturuyor. Sergide, Komet’in çoğunluğu tuval üzerine yağlıboya yapıtları var. Komet, yaşama bakışını özgün yorumuyla somutlaştırdığı yapıtlarıyla yurtdışında sürdürdüğü sanat yaşamından bir kesiti paylaşıyor Ankaralı sanatseverle. İDGSA’dan (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) mezun oluşunun ardından, 1971 yılında Paris’e yerleşen sanatçı, bugüne dek ülkemizde ve yurtdışında çeşitli merkezlerde karma ve kişisel sergiler açtı. Yapıtları, ülkemizde ve yurtdışında özel ve resmi koleksiyonlarda yer alıyor. Turan Erol, 1951’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü’nü bitirdi. Öğretmenlik ve yöneticiliğin ardından, Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün çeşitli birimlerinde görev yaptı, 196164 yıllarında Fransız hükümetinin bursuyla Paris’te bulundu. 35 kişisel sergi açan Erol’a, 1991 yılında ‘devlet sanatçısı’ unvanı verildi. (0 312 441 78 01 [email protected]) Bu yıl ilk kez düzenlenen Türk Tiyatrosu Hizmet Ödülleri yarın akşam saat 20.00’de Harbiye Kenter Tiyatrosu’nda törenle verilecek. Bu atölyede çocuklar müzikle iç içe ? Kültür Servisi ArtSumer Kids Müzik atölyesi, çocuklarını erken yaşta bir çalgıya yönlendirmek veya müzikal gelişimlerini sağlamak isteyen aileler için müzikle tanışma fırsatı sunuyor. 8 Nisan’da başlayacak ve 8 hafta sürecek 2. dönem atölye çalışmaları ile üç buçuk altı yaş arası çocuklar için hazırlanan bu programda, müzik eğitiminin temeli olan ses, nota ve ritim bilgileri veriliyor. Orff çalgılarıyla ritim ve ses alıştırmaları, çalgıların tanıtımı, dünyaca ünlü bestecilerin çocuklar için düzenlenmiş yapıtlarından örnekler de yer alıyor. Ayrıca ArtSumer Kids klasik gitar eğitimi ile on biron beş yaş arası için doğru teknik çalışmalar ve bilinçli uygulanan yöntemlerle, klasik gitara yeni başlayacaklara sağlam bir temel oluşturmak hedefleniyor. (0 212 263 56 23) Göksel Kortay Haldun Dormen Komet’in sergideki yapıtlarından biri. ‘Türk Tiyatrosu’na Hizmet Ödülleri’ Dormen ile Kortay’ın Kültür Servisi Uluslararası Lions Dernekleri 118E Yönetim Çevresi Federasyonu tarafından bu yıl ilk kez düzenlenen ‘Türk Tiyatrosu’na Hizmet Ödülleri’ yarın akşam saat 20.00’de Kent Oyuncuları’nın Harbiye Kenter Tiyatrosu’nda sahneleyecekleri ‘Gece Mevsimi’ oyunundan önce yapılacak ödül töreniyle sahiplerine verilecek. Türk tiyatrosuna emeği geçmiş kişi ya da kişilere ‘insani değerleri yüceltmek’ amacıyla verilen ödüllerin ilk sahipleri Haldun Dormen ve Göksel Kortay. Federasyon tarafından yapılan açıklamada, bugüne kadar Türk tiyatrosunda farklı ve önemli çizgiler çizen Dormen Tiyatrosu’nun kurucusu Haldun Dormen’in ve Dormen Tiyatrosu’nun ilk oyuncularından Göksel Kortay’ın yıllar içindeki belirli düzeyleri ile özgür ve özerk sanattan yana oluşlarının etken olduğu belirtildi. Tiyatro çevrelerinde ‘değer bilirlik’ olarak değerlendirilen ödüller, sahiplerine genel yönetmen Mehmet Gazaz tarafından verilecek. CRR’de müzikoloji seminerleri ? Kültür Servisi Fransız etnomüzikolog Prof. Jean During 8 Nisan’da saat 14.30’da CRR Konser Salonu Fuayelerinde bir seminer verecek. Paris Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi üyelerinden olan Prof. Jean During seminerinde İran, Azerbaycan müzik makamlarıyla Türk, Arap makamlarının karşılaştırılması üzerine bir konuşma yapacak ve konuyla ilgili İran sitarından örnekler de sunacak. (0 212 234 40 63) Bresson fotoğraf sergisi için son 5 gün S una ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin 31 Ocak’tan bu yana sergi salonlarında konuk ettiği fotoğraf sanatçısı Henri CartierBresson’un yapıtları 9 Nisan’a dek ücretsiz olarak sanatseverlerin ziyaretine açık olacak. Sanat tarihçisi Doç. Dr. Zeynep Yasa Yaman’ın danışmanlığında hazırlanan ‘Kadınlar, Resimler, Öyküler / Modernleşme Sürecindeki Türk Resminde Kadın İmgesinin Dönüşümü’ resim sergisinde ise elliyi aşkın resim yer alıyor. Sergi, Türk resim sanatının gelişme ve çağdaşlaşma yıllarını ve bu dönemlerdeki ‘kadın’ imgesinin dönüşümünü konu alıyor. (0212 211 41 00) ‘Düşümde oyun var’ ? Kültür Servisi Berkant Çolak’ın ‘Düşümde Oyun Var’ başlıklı sergisi Fotografevi Koç Allianz Galerisi’nde 14 Nisan’a kadar görülebilir. İstanbul’un tarihini en iyi yansıtan semtlerinden Balat ve Fener’deki çocuk fotoğraflarını konu alan sergi, bu semtlerin çocuklar için hala oyun alanı olabilme özelliğini sürdürdüğünü gösteriyor. ? ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ’nde 20.00’de İDOB’den ‘West Side Story’ adlı müzikal. (0 212 251 56 00) ? BOĞAZİÇİ ALBERT LONG SALONU’nda 19.30’da Orpheus Quartet ile Çetin Aydar (kontrbas) konseri. (0 212 359 66 09) ? AKBANK AKSANAT’ta 19.00’da Ali Konyalı’nın ‘Sur ve Suyun İzindeki Kültürlerin Mirası: Zeytinburnu’ başlıklı saydam gösterisi. (0 212 252 35 00) CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle