18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 NİSAN 2006 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Cumhuriyet Karşıtlığı ve Yurttaş Ayrımcılığı!.. ‘Laik cumhuriyet karşıtlığı’ düşüncesini beyinlerinde, ifadesini söylemlerinde ve simgesini beraberlerinde taşıyanların ve bunu eylemleriyle kanıtlayanların, ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde kilit noktalara getirilmeleri, ‘Laik Cumhuriyet’in korunmasız bırakılması yolunda sürdürülen sistemli girişimlerin bir parçasıdır. larını bir yerlere atamak isteyenlerin, ‘‘Bir insan, eşinin düşüncesi ve de yaşam şekli nedeniyle engellemelerle karşılaşmamalıdır’’ şeklinde verdikleri yanıt, gerçekleri yansıtmamaktadır. Çünkü bugün siyasal İslam Türkiye’de engellemelerle değil, teşviklerle karşı karşıyadır. Ve bazı kişiler Türkiye’de yalnızca bu bakış açısıyla bir yerlere ‘‘asaleten’’, asaleten olamazsa ‘‘vekâleten’’ atanmaktadırlar. Dinsel kurallara göre şekillenmiş bir yaşamı sosyal yaşam olarak kabul etmiş olan; laiklik karşıtı simgeleri üzerinde taşıyan bir kişiyle hayat arkadaşlığı oluşturanlara ya da onları o şekle sokanlara , yüzyılların gözlemleri ve deneyimleriyle oluşmuş atasözleri, yalın, kesin ve anlamlı bir yanıt vermektedir: ‘‘Bana arkadaşını sana sana kim olduğunu söyleyeyim!..’’ Yurttaşları gerçeklerin ayırdında olmayan bireyler olarak görenler, aynaya bakıp gerçeklerin ayırdında olmayanların kimler olduğunu artık anlamalıdırlar. Onlar kendilerini tanımalıdırlar. Onlar birbirlerinin aynıdırlar. ‘‘Aynı tür kuşlar, hep birlikte aynı yöne doğru uçarlar...” PENCERE Takıyye Dönemi Aşıldı.. 23 Nisan 2006 Türkiye’de ‘durum saptaması’ bakımından önemli bir dönüm noktası oldu. Bayramdan önce Cumhurbaşkanı Harp Akademileri’nde çok önemli bir konuşma yapmıştı. Cumhuriyet 23 Nisan’da bu konuşmanın tam metnini verdi. Sezer laik Cumhuriyet devletinin irtica tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu vurguluyor, ‘olmazsa olmaz’ların altını çiziyordu. 23 Nisan nedeniyle odaklaşan dikkat ortamında özellikle rejim konusunda iki kişi daha konuştu: Meclis Başkanı.. Ve Başbakan.. Bu iki konuşmadan sonra iktidar partisi AKP’nin üzerindeki ‘takıyyeci’ sıfatı kalkmıştır; gerek Arınç, gerek Erdoğan aynı şeyleri söyleyip ortak hedefi belirlediler, geleceğin rejimine dönük tasarımlarını açıkladılar. ? Özetle ne dediler?.. 1/ Türkiye’de milli egemenlik lâfta kalmıştır... 2/ Ülkeye ‘gizli bir iktidar’ egemendir... 3/ Anayasanın ‘değiştirilemez’ başlıklı temel maddeleri değiştirilmelidir... 4/ Laiklik ilkesi ülkeyi cezaevine dönüştürüyor, gözden geçirilmelidir... Ayrıntıya gerek yok, Meclis Başkanı ve Başbakan’ın özde birleşen konuşmaları, demokrasi görüntüsü altında Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyete karşı yıkım programının ilanıdır. ? Bu durumun serinkanlılıkla saptanması gerekiyor. Ne kendimizi aldatmanın, ne çevremizi oyalamanın, ne de halkı uyutmanın bir yararı var. Olay toplumdaki gidişatta gözle görülür, elle tutulur bir gerçeklik kazanmakla kalmamış, en yetkili ve sorumlu ağızlar anayasaya yönelik amaçlarını açıklamışlardır. ABD’nin AKP’yi iktidar yolunda desteklemesi ‘Ilımlı İslam Modeli Devleti’, daha kısa deyişle BOP’un bir uygulamasıydı; AB’den müzakere tarihi alınması yolundaki siyaset hedef saptırarak içerdeki direnişleri kırmak, dikkatleri dağıtmak ve devlete hâkim olmak için gerekliydi; nitekim bugün AB projesi raftadır. AKP’nin iki lideri, RTE ile Arınç ne yaptıklarını öteden beri biliyorlardı; ikisi arasındaki baş olma yarışması, gerçek amaçlarını açıklamakta erken davranmalarına yol açmış olabilir. ? Durum saptaması budur. Demek ki Cumhurbaşkanı uyarısında yerden göğe haklıymış... Peki ne yapmalı?.. Yapılacak şey bu büyük tehlike karşısında bir ulusalcı koalisyonda ivedilikle toparlanıp birleşmektir. Diplomatlığın Güncelliği KİMİLERİNCE sanılanın aksine, diplomatlık hep uzlaşıcı olmak ve ülkenin yüksek çıkarlarını sonuna kadar savunmaktan vazgeçmek değildir. Tam tersine, belli bir konuda yüksek çıkarın ne olduğunu iyi bilmek ve onu en doğru savunmanın yolları açısından yeterli donanıma sahip olmak demektir diplomatlık. Ayrıca, bu alanda belirli bir sezgiyi de zamanla edinmiş olmayı gerektirir ki o kolay iş değildir. Şimdi, iyi yetişmiş bir diplomatın, emekli Büyükelçi Tuncer Topur’un, şu günlerde tartışılan TürkAmerikan ilişkileri konusunda geçen yıl yayımladığı ‘‘Milli Güvenlik ve Türkiye’’ adlı kitaptan sezgi dolu bazı satırları okuyalım: ‘‘Amerika ile olan ikili ve NATO çerçevesindeki ilişkilerimizin yeniden belirlenmesi için halen ortamın onlar yönünden uygun olmadığı, buna hazır olmadıkları anlayışı doğmaktadır. Amerika bu belirsizlikten yararlanmaya, kendine yontmaya çalışmaktadır. Buna karşın Türkiye yönünden, Amerika ile olan ilişkilerin artık ‘günü kurtarma’ noktasını çoktan aştığı, sorunların ötelenmesinin, belirsizlikler içerisinde yarım kalplilikle sürdürülen işbirliğinin ilişkileri daha da karmaşık hale getirdiği, sonuçta Türkiye’yi büsbütün belirsizliklere ve bilinmezlere sürüklediği görülmektedir.’’ ‘‘Türkiye’nin herhalde, karşısında bir süper güç bulunduğunu hatırdan çıkarmaksızın, kendini ve yüksek çıkarlarını mutlaka koruma kararlılığı içinde olduğunu belli etmesi yanında bunu fiilen ortaya koyması ve Amerika’yı görüşmeye zorlayacak yollara başvurması milli güvenliğin esenliği için hayati önem taşımaktadır.’’ ayan Rice’ın Irak’taki PKK varlığı konusunda Ankara’yı oyalamak için ileri sürdüğü bahaneler ve sözünü ettiği ‘‘Stratejik Ortaklık Vizyon Belgesi’’ ışığında Büyükelçi Topur’un düşüncesi müthiş güncellik kazanıyor. Irak, Amerikan işgali altında. Bu demektir ki, hukuk açısından Irak’ta olupbitenlerin sorumlusu Amerika’dır. Bu sorumluluğu, nasıl kurulduğu herkesçe bilinen bir Irak hükümetine yıkmak ve sınırötesi harekâtı protesto için Ankara’ya nota vermekle onu görevlendirmek koskoca ABD’ye yakışıyor mu? u işe bakın: Kuzey Kıbrıs’ı Türkiye’nin işgali altında sayarak KKTC’nin tanınmaması ve ona yardım edilmemesi için Güvenlik Konseyi’nden karar çıkartıp bunlara uyacaksınız, Avrupa Birliği’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konudaki tutumlarını doğru bulacaksınız ve kendi işgalinizdeki topraklarda terör örgütünün saklanmasına, sömürmesine ve ordunuzdan araklanmış silahlarla Türkiye’ye geçip adam öldürmesine seyirci kalacaksınız; sonra da ‘‘ortaklık vizyon’’ sözleri edeceksiniz. ‘‘Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?’’ demişti Ziya Paşa. O. Doğu SİLÂHÇIOĞLU ürkiye Cumhuriyeti’ni ‘‘Türkiye İslam Cumhuriyeti’’ ne dönüştürmek için, gizliaçık türlü yöntemlerle amacına ulaşmak isteyen siyasal iktidar, tuttuğu yolda her gün yeni örneklerle karşımıza çıkmaktadır. Anayasanın ‘‘Başlangıç’’ ve ‘‘Genel Esaslar’’ bölümünde belirtilen ‘‘Cumhuriyetin Nitelikleri’’ni göz ardı ederek ‘‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’’nin kadrolarını, laikliği kabullenmeyen ‘‘Cumhuriyet karşıtları’’ ile doldurmaktadır. Siyasal iktidar bu güne kadar hiçbir siyasal yönetimin girişmediği ölçüde bir kadrolaşmayla, ayrımcı bir uygulamayla siyasal İslam hedefine doğru koşmaktadır. Bir kısım siyasal yöneticiler, Cumhuriyetin niteliklerine karşı olduğu bilinen kişilerin yanında yer alarak, onların ardında durarak, ayrımcı uygulamanın kök salmasına zemin hazırlamaktadırlar. Kendileri de aynı dinseldüşünsel anlayışın yandaşı olarak, ‘‘Bu kişiler mağdur ediliyor, onlara ayrımcılık yapılıyor’’ diye kamuoyu önüne çıkıp yanlı açıklamalarda bulunmaktadırlar. Aslında, ‘‘Bu kişilere ayrımcılık yapılıyor’’ ifadesi, bir yerde gerçeği ortaya koymaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nde laiklik karşısında yer alan kişilere ayrımcılık yapıldığı ama olumlu ayrımcılık yapıldığıdoğrudur. Ne var ki bu gerçek ters düz edilmekte, kamuoyu yanıltılmaktadır. T B Laik Cumhuriyet karşıtlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık nedeni olan ‘‘Atatürk İlke ve Devrimlerini’’ dışlayan siyasal İslam yandaşları, özenli bir ayrımcılık sergileyerek kendileri gibi düşünmeyenleri, kamu kurum ve kuruluşlarının dışında tutmak için her türlü yola başvurmaktadırlar. Yönetim kademelerinde ‘‘laik Cumhuriyet karşıtlığı’’nı ilke edinenlere yer vererek günü geldiğinde ‘‘Laik Cumhuriyet’’i ‘‘İslam Cumhuriyeti’’ne dönüştürebilmenin altyapısını oluşturmaktadırlar. Görevi ve andı gereği bu tehlikeli gidişi gözler önüne seren; uygulamaları eleştirerek uyarıda bulunan ve doğru yolu gösteren, anayasaya göre ‘‘Türkiye Cumhuriyeti’’ni ve ‘‘Türk ulusunun bir Ş liğini’’ temsil eden bir yüce makam başta olmak üzere; ‘‘Laik Cumhuriyet’’ten yana olan kişi, kurum ve kuruluşlara seviyesiz ifadelerle sistemli saldırılarda bulunulmaktadır. Utanç dolu bu söylemlere yurttaşlar da tanık olmakta, tanımlanması için sözcük bulunamayan bir ruh halinin dürtüsüyle şekillenmiş bu ifadelerin tümü, çok yerinde bir tavırla yanıtsız bırakılmaktadır. Türk ulusu için aydınlanma yolunda en büyük engel oluşturan çağdışı siyasal İslam anlayışının devlet yönetiminde kabul görmesi, inanılmayacak ölçüde bir gaflet ve bir gün mutlaka yargı önüne getirilecek bir hıyanettir. Dünyanın hiçbir ülkesinde demokratik bir rejim, kendisini yok etmeyi hedeflemiş antidemokratik bir siyasal ideolojinin yandaşlarına, devletin yönetsel kadrolarında yer vermez, veremez... ‘‘Laik Cumhuriyet karşıtlığı’’ düşüncesini beyinlerinde, ifadesini söylemlerinde ve simgesini beraberlerinde taşıyanların ve bunu eylemleriyle kanıtlayanların ‘‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’’nde kilit noktalara getirilmeleri, Laik Cumhuriyet’in korunmasız bırakılması yolunda sürdürülen sistemli girişimlerin bir parçasıdır. Eğer Cumhuriyet; kendi varlığını yok etmeye yönelmiş kişileri yönetim kademelerinde görevlendirmek zorunda kalacak kadar bir çaresizliğin içine itilmiş ve kendi sonunu hazırlayan bir varlık haline getirilmiş ise, yapılabilecek çok az şey kalmış demektir... Bugünün Türkiye’sinde bazı görev yerlerine atama yapılmasında, ‘‘Laik Cumhuriyet karşıtlığı’’ tercih nedeni olmakta, bazı görev yerleri için ise bu bir koşul haline getirilmektedir. Ne acıdır ki, anayasasında ‘‘laik’’ olduğu belirtilen Türkiye Cumhuriyeti’nde bireyler artık yönetimde dinsel ölçütlerle bir yerlere getirilmekte ya da bir yerlerden alınmaktadırlar. Çünkü siyasal iktidar, siyasal İslamın yükselmesini, kendi yandaşlarının yönetim kadrolarında yer almasıyla eşdeğer görmektedir. ‘‘İnsanların eşlerinin başı açıkmış, başı örtükmüş: Buna göre bir insan bir yere atanır mı?’’ diyenler doğruyu söylememektedirler. Cumhuriyet karşıt Ayrımcılık gerçeği Söylemleri farklı eylemleri farklı olanlar, aslında niyetlerini ortaya koymuşlar, suçlarını itiraf etmişlerdir!.. Ayrımcılık yapanlar kendileridir... Türkiye’de bugün belli düzeyde görev yerleri için yapılan atamalar, siyasal İslam yandaşlığından kaynaklanan ayrımcı bir düşünceyle gerçekleştirilmektedir. Artık bu ülkede bazı görev yerlerine atanabilmek için ‘‘uzmanlık’’, ‘‘deneyim’’, ‘‘yetenek’’, ‘‘üstünlük’’, ‘‘kıdem’’, ‘‘öğrenim’’ gibi kazanımlar ölçüt olmaktan çıkmıştır. Tek ölçüt, ‘‘Laik Cumhuriyet karşıtlığı’’dır. Çünkü bu karşıtlık siyasal İslam anlayışının temelidir. Ve siyasal İslamın hedefi ‘‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’’dir. Amaç, Cumhuriyetin kadrolarını siyasal İslam yandaşlarına teslim etmektir. Siyasal iktidar, beyninde ve yüreğinde ‘‘Laik Cumhuriyeti’’ yaşatmak isteyenleri yönetim kadroları dışında tutarak tüm kadroları ‘‘İslam Cumhuriyeti’’ yandaşlarıyla doldurmayı hedeflemektedir. Devletin yönetiminde bu anlayışı egemen kılmak istemektedir... ‘‘Atatürk İlke ve Devrimleri’’ni içine sindiremeyen, ‘‘gelişmek’’ yerine ‘‘değişmeyi’’ yeğ tutan siyasal yöneticiler, anayasada yer alan ‘‘Cumhuriyetin Nitelikleri’’ ile ‘‘...Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim’’ diye ettikleri yemini unutmuş görünmektedirler. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle