27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 NİSAN 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Nemrut Mustafa Paşa’yı Atatürk yaptılar Gerçeği bilmelerine rağmen Ermeniler ve Batılılar, Mustafa adlı birinin 1920 yılında İstanbul mahkemesinde soykırımı kabul ettiği ifadeyi, isim benzerliğinden dolayı Atatürk’e yıkmaya çalışarak Türkiye’yi zora sokmayı amaçlıyorlar aul de Véou adlı biri Atatürk’ü yitirdiğimiz yıl basılan İskenderun Felaketi başlıklı Fransızca kitabında (s. 121), Mustafa Kemal’in bu sözleri bir İstanbul mahkemesinde 20 Ocak 1920 tarihinde söylediğini yazıyordu. Yalnız biz Türkler değil, herkes biliyor ki, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaşan önder, eski Osmanlı başkentine artık ilk kez sekiz yıl sonra dönmüş ve görkemli biçimde karşılanmıştı. 1920’de İstanbul’da bulunmadığına tüm dünya tanıktır. Bu yanlış, Ermeni Papaz Jean Naslian’ın 1955’te çıkardığı gene Fransızca anı kitabında, bu kez, yıl gösterilmeden ama günler ‘‘28 Ocak’’ diye geçiştirilerek gizlendi. Bunun bir yanlış olduğunu Ermeni yazar Guerguerian, Papaz Naslian’a anlatmak istediyse de, aldıran olmadı ve anı kitabının Ermenicesi de hiç değişmeden çıktı. On yıl sonra, Jean Mécérian, Ermeni Halkının Soykırımı başlıklı iddialı yayınında tarihte bir yıllık bir indirim yaparak 28 Ocak 1919’u yeğlediğini gösterdi. Aynı yanlış Ermenice gazetelere ve dergilere taşındı, okuyucu mektuplarına girdi ve hem Sovyetler’de, hem Amerika’da basılan Ermenice süreli yayınlardan eksik olmadı. Hagop P Tercimanian’ın editörlüğünü yaptığı 1982 baskılı Kaliforniya kökenli kitapta da boy gösterdi. Yanlışın dip kökeninde şu var: İstanbul işgal altındayken başkentte iki Fransızca gazete çıkıyor biri, Ermeni çıkarlarının buyruğunda ama işgalcilerin yayımladıkları Le Bosphore (Boğaz), öteki de aynı amaçla Hagopian Çaian’ın editörlüğünü yaptığı La Renaissance (Rönesans). Belirli çıkarlara kapılanmış olan bu iki kaynağın da güvenilir bilgi yaydığı söylenemez. İşte, bu yayınlarda ‘‘Mustafa’’ adlı birinin böyle bir ifade verdiği ileri sürülüyor. Bu kişi iyi niyetli bir tahminle 191920 yıllarında İstanbul Bir Numaralı Askeri Mahkemesi’nde yargıç olarak görev yapmış olan ve ‘‘Nemrut’’ takma adlı Mustafa Paşa olabilir. İşgalcilerin kölesi olan bu kişi daha sonra görevini kötüye kullanmaktan hüküm giymiştir. E ZBERLENMİŞ YALAN Bu ad zamanla ‘‘Mustafa Kemal Paşa’’ya, giderek Atatürk’e terfi etmiştir. Paris mah kemesinde Ermeni avukat yıllardır yinelenmiş olan bu ezberi bir de bana okuduğunda, İslam Peygamberi Muhammed Mustafa’nın adında bulunan bu kelimenin her Müslüman toplulukta Fransa’daki ‘‘François’’ denli sık geçtiğini anımsattım. Ayrıca, Boston’da çıkan üç aylık Ermeni dergisi yayın yönetmeninin yazı başlığında bile bu savın bir ‘‘yanlış’’ olarak belirtildiğini ekledim. Mahkeme başkanına bu noktaya ilişkin olarak sunduğum yazılı notta bu makalenin cilt 35, sayı 3139’da yayımlanmış olması gibi tüm ayrıntıları sıraladım ve mektubumun mahkemede okunmasını istedim. Yargıç Guy Floch, davanın daha başında Ermeni kökenli Fransız şarkıcı ve aktör C. Aznavur’un özel mektubunu tüm dinleyenlere okumak gibi hiç alışılmamış bir yöntem izlemişti. Benim, doğrudan bana yöneltilen soruyla ilgili uzun yanıtımı da okumak zorunda kaldı. Ne var ki, aynı peşin hükümlü ve yanıltma amaçlı yanlış yinelenme sürüp gidiyor. Dahası, bize de sıçrayarak kimi Türk yandaşlar da kazandı. Nitekim, bu mahkeme oturumunu Le Matin gazetesinde yazan Charles Blanchard aynı açıklamaya, bunca kanıta karşın, Mustafa Kemal’in diye bir kez daha gönderme yapmış, yanıtımı gazete yayımlamamıştır. Bu sözlerin Mustafa Kemal’e ait olmadığını belirten başka bir Ermeni yazarı New York’ta papazlık görevinde bulunmuş olan G. Guerguerian’dır. Beyrut’ta çıkan haftalık Massis dergisine 1967’de yolladığı bir yazıda tüm ilgilileri uyararak bu yanlışı yinelememelerini istemişse de, durum bugün de değişik değildir. Bu saçma bağlantıyı Avrupa Parlamentosu üyeleri bile biraz Haçlı ruhlarını doyurmak, biraz da seçim kaygılarıyla son kararlarında kurmaktan çekinmemişlerdir. Ancak, Taşçiyan’ın kendi yazısındaki şu cümlesini buraya aktarıyorum: ‘‘Sonra Atatürk adını alan Mustafa Kemal Paşa’nın söz konusu mahkemeye katıldığına, bu açıklamayı yaptığına ilişkin hiçbir kanıt yoktur.’’ Nişan Nersesyan adlı bir Ermeni yazar Atatürk’ün 1923’te yazdığı bir yazıda “Ermeni soykırımı’nı kabul ettiğini ileri sürmektedir ki, 1923 yılında kaleme alındığı belirtilen bu makalede 1926’da, yani üç yıl sonraki İzmir suikastına göndermeler bulunuyor. Üslup ve içerik Gazi’nin değil rmeni belge hilebazlığı ağının içinde Mustafa Kemal adını kullanmaya yeltenen başka bir girişim daha vardır. Bir Amerikan gazetesi olan Los Angeles Examiner’in 1 Ağustos 1926 tarihli sayısında bir yazı yayımlandı. Bu yazının ‘‘Mustafa Kemal Paşa tarafından’’ yazıldığına ilişkin bir not da eksik değil. Ama ayrıca, ‘‘İsviçreli sanatçı ve gazeteci Emile Hilderbrand’ın bir görüşümü (röportajı) olduğu’’ da aynı yazıda belirtilmiş. Bu durumda, yazının kimin tarafından kaleme alındığı da belli olmuyor. Onu doğru olmasa da yürek oynatıcı haber yaymakla ün yapmış Hearst basın zincirinin Pasifik kıyısında çıkan magazin nitelikli bir gazeteye (sanki başka işi yokmuş gibi) Atatürk mü yazmış? Yoksa, ‘‘hem sanatçı, hem gazeteci’’, ama adı hiç duyulmamış bir İsviçrelinin modern Türkiye Devleti Cumhurbaşkanı’yla bir konuşması mı? Ancak, sık sık yayımlanıyor. Ana nedeni, içinde Mustafa Kemal’e yamanmak istenen ve Ermenilerle ilgili birkaç cümlenin bulunuşu. Ne var ki, bu açıklama Atatürk’ü ne üslup ne de içerik yönünden andırıyor. Bu savın gerçeklik derecesini oldukça geniş araştırdım. Bulgularım söz konusu sözde açıklamayı Mustafa Kemal’e yaklaştırmıyor bile. Yalnız bu gazetenin çıktığı Kaliforniya birlikteş devletinde çok sayıda ve etkili Ermeni kökenli kişinin bulunduğu bilinen bir gerçektir. Üçüncü sütunun altında ufak bir not metninin telif hakkının Boston’da yerleşik ‘‘Dünya Çapında Haber Hizmeti’’ (WorldWide News Service) diye bir şirkette olduğunu yazıyor. Boston da Ermenilerin en yoğun olduğu ikinci kenttir. Ayrıca, Amerikan Gazetecilik Ansiklopedisi’nde ise, böyle bir şirketin adı geçmiyor. Olsaydı, sayfa 524’te yer alacaktı. Aslında, bu metnin Atatürk’e ait olduğunu kanıtlamak onun ağzına istedikleri sözleri sokmaya çalışanların sorumluluğundadır. Hiçbir Ermeni çevresi ya da yandaşları bugüne değin böyle bir çaba göstermediler. Yazıyı orada, burada basmakta ya da ona bir gönderme yaparak ‘‘Soykırımı Atatürk de kabul etmişti’’ yargısını bir cümlelik çarpıcı söz gibi yineleyip durmaktadırlar. Yazının içinde ya da gazetede herhangi bir yerde İsviçreliye ilişkin hiçbir bilgi de yok. E Atatürk, Ermenilerin maskesinin düşürülmesi için uluslararası araştırma grubu önermişti ‘Batı destekli Ermeni kıyım’ M ustafa Kemal’in Ermeni sorununa ilişkin olarak kendi değerlendirmeleri vardır. Bunların kendi yazısı ve bilinen imzasıyla olanlarını Genelkurmay Başkanlığımız da yayımladı, ben de yayımladım. Atatürk’ün genel tavrı günümüz Türkçesiyle şöyle özetlenebilir: ‘‘Düşmanlarını suçlayanların sürekli olarak yaptıkları çok büyük abartmaları şimdilik bir yana koyalım. Ermenilere yer değiştirme olayı şuna indirgenebilir. O zamanlar Çar’ın hizmetinde olan Ermeni Daşnak Komitesi, Rus ordusu bize karşı 1915’teki büyük saldırısını başlattığı zaman, birliklerimizin ardındaki Ermeni nüfusu baş kaldırmaya yöneltti. Bizden daha kalabalık ve malzemesi bizimkinden üstün düşman karşısında geri çekilme zorunda kalarak, kendimizi sürekli biçimde iki ateş arasında bulduk. Yaralılarımız acımasızca öldürüldü, gerimizdeki yollar ve köprüler kırılıp döküldü ve kırlık bölgeye terör egemen oldu. Bu suçları işleyen ve içlerinde silah taşıyabilen Ermenilerin de bulunduğu birliklerin elinde, kapitülasyonlardan yararlanarak barış zamanında yabancı güçlerin bu amaçla büyük çapta yığdıkları malzeme sayesinde, Ermeni köylerinden sağlanan silah, savaş gereçleri ve benzeri malzeme vardır. Dünyanın barış koşullarında ve savaş alanlarından uzak yerde İngilizlerin İrlanda ulusuna yaptığı muameleye duygusuz kaldığı ortamda, Ermeni nüfusun yer değiştirmesine ilişkin olarak almak zorunda kaldığımız karardan ötürü bizim suçlanmamız haklı değildir... Ruslar Doğu illerimizi boşaltırken, Ermeni çetelerin yaptıkları kıyımlar ve yıkımlar yeterince biliniyor. Sıvas’ta görüştüğüm ve bu bölgeleri dolaşıp Ermeni çetelerinin tavırlarına ilişkin olarak kişisel gözlemler kazanmış olan ve sonra bana yazarak kendine söylemiş olduklarımın doğruluğunu belirten Amerikan Generali Harbord kendi ülkesinde kanaatin yararlı biçimde oluşmasına yardımcı olacak bir tanıktır. Üstelik, Daşnaklar Gümrü Antlaşması imzalanıncaya değin, Kars’ta ve Oltu’da kan dökümünü sürdürmüşlerdir.’’ ‘Bir santim toprak verilmesi bile düşünülemez’ Harbiye Nezaretine 29 Şubat 1919’da yazdığı bir mektupta Ermeni bir çevirmenle birlikte gelen bir İngiliz teğmeninin Iğdır’dan Beyazıt’a ulaşarak ikinci yerin kaymakamına bu yörenin İngiliz denetimine bırakıldığını ve böylece 15.000 Ermeninin, Ermeni birliklerinin koruması altında, buraya yerleştirileceğini söylediğini, ancak kaymakamın bu yolda bir buyruğun kendine ulaşmadığını, öte yandan Beyazıt’ın Müslüman halkının 80.000 dolayında olduğunu söylediğini aktarmakta ve kendi düşüncesi olarak da ‘‘Ermenistan’a Doğu illerinde bir santim toprağın verilmesinin bile düşünülemeyeceğini’’ eklemektedir. Atatürk’ün ulusça en zayıf olduğumuz koşullarda bile bu kararlığından bugün de ders alacaklar bulunabilir. NERCESSİAN’IN İDDİASI ILSON’IN TASARISI SAÇMALIK’ ‘W Mustafa Kemal’in Müslüman halkın öldürülmesine ilişkin göndermeleri bir gerçeğin yansıması, madalyonun öbür yüzünün gösterilmesidir. Türklerin ve ayrıca Kürtler ve Çerkezler gibi öteki Müslümanların Ermenilerce kıyıma uğratılmaları gerçeğinin baskı altında tutularak buna ilişkin haber, konuşma ve yayına bir çeşit sıkıdenetim konması anlaşılması güç bir olay, daha doğrusu, ırkçılık ve Haçlı anlayışı sınırlarına varan tek yanlılıktır. Genel tavrı yukardaki özet sözlerde belirgin olan Mustafa Kemal’e ABD Başkanı Woodrow Wilson’ın Ermeni sınırlarına ilişkin tasarıları sorulduğunda da demiştir ki: ‘‘Milyonlarca Türk’ü birkaç bin Ermeninin egemenliği altına sokma eğilimindeki Wilson tasarısı saçmalıktan başka bir şey değildir.’’ TATÜRK’ÜN ÇAĞRISI A Bu nedenlerledir ki, elimizde Mustafa Kemal’in bu konudaki tavırlarını yeterince ayrıntılı biçimde ortaya döken güvenilir belgeler vardır. ‘‘Çok ivedi’’ diye belirlenip 16 Mart 1920 tarihini taşıyan ve İstanbul’daki Antant Güçleri’nin temsilcileri ile ABD Yüksek Komiseri Amiral Bristol’e yollanan telgraf sözde yeni olarak ‘‘20.000 Ermeninin öldürülmesi’’ diye öne sürülen Türk karşıtı bir yaymacanın gerçek nedenlerine inmektedir. Türk ulusunun topraklarına yabancılarca el konmasından acı duymakta olduklarına işaretle başlayan telgraf Avtrupa’da kimi çevrelerin gerçekle ilgisi olmayan yeni yanıltmalara başladıklarına dikkatleri çekmekte, Maraş ve Urfa dolaylarında silahlandırılmış olan Ermenilerin, Fransızlarla birlikte, kıyıma başladıklarını ve bu yörede, Türkler de dahil olmak üzere, her üç ulustan kişilerin ölmekte olduklarını yazmakta ve Fransız işgalciler hem Adana’ya dışardan getirdikleri hem de orada yaşamakta olan Ermenilere silah vermemiş olsalardı, bu karşılıklı kan dökümüne gerek kalmayacağını belirtmektedir. Mustafa Kemal olayı yerinde incelemek için uluslararası bir araştırma grubunun oluşturulmasını ve dünya kamuoyunun aydınlatılması ve Ermeni yanıltmasının maskesinin düşürülmesi için sonucun açıklanmasını da önermektedir. ‘Köyleri yağmaladılar halkı boğazladılar’ ustafa Kemal Havza’dan Başvezarete yazdığı ve 5 Haziran 1919 tarihli mektupta Amasya livalığı sınırları içinde ‘‘Hıristiyanlara Müslüman saldırıları olmadığını’’, Hıristiyan çetelerin ise ‘‘art arda beş saldırı’’ gerçekleştirdiklerini, Rum ve Ermeni kışkırtıcıların, yönetimi zayıf göstererek yabancı el atma ve işgalini sağlamak için, Osmanlı egemenliğini bir yana iterek ve ‘‘özellikle yabancı ordu görevlilerinin bulunduğu yerlerde’’ Müslüman halklara karşı olaylar yarattıklarını yazmaktadır. Başlarına gelenlerden ötürü acılar yaşayan Müslüman halkın, her şeye karşın, ‘‘sessizliğini koruduğunun’’ altını çizmekte, İngiliz subaylarla Amerikalı görevlilerin Ermeni ve Rum silahlı çetelerin ileri gelenlerini ‘‘şımarttıklarını’’ belirtmekte, yabancıların ‘‘kandırılarak yanlış yollara yöneltildiklerini’’ eklemektedir. enelkurmay’a 25 Mayıs 1919’da gönderdiği bir mektupta, ‘‘üç yüz Ermeninin üç ağır makineli tüfek ve oldukça çok patlayıcıyla’’ Erzurum’un kuzeydoğu köşesinden girdiklerini, siyasal iklim el verir vermez amaçları doğrultusunda eylem yapacaklarını ve 15’inci Kolordu’nun koşullara göre büyütülmesi gerektiğini yazmaktadır. lanya’daki İtalyan temsilcisine yolladığı ve o yoldan Paris Barış Toplantısı’na, Antant Devletleri’ne, Amerikan hükümetine ve tarafsızların diplomasi temsilcilerine yollanmasını istediği telgrafında, ‘‘Ermenilerin kırk Müslüman köyünü yerlebir ettiklerini’’ oralarda sivil halkın bir bölümünü ‘‘boğazladıklarını’’ ve ‘‘onların taşınır mallarını Kars açık pazarlarında satışa sunduklarını’’ yazmaktadır. Aynı ileti benzer yapıda Ermeni çetelerinin başka bölgelerde de saldırılara hazırlandıklarını ve oralarda da kan akacağını eklemektedir. M G A Bu durumda, söz konusu yaymacanın güvenilmez olduğunu kanıtlamak bana düştü. İlk yayım tarihi 1926’ya, daha açıkçası, Atatürk’e ‘‘İzmir suikastı’’ diye bilinen olaya rastladığından, ‘‘yazı’’ ya da ‘‘görüşme’’nin teması sanki muhaliflerinde odaklanıyor. Atatürk onlara kendi konuşma biçiminin dışında ve bizim de onunla bağdaştıramayacağımız bir üslupla sanki ateş püskürüyor. Yazının yanı başındaki sütuna kendi değerlendirmesini ekleyen Nishan Nercessian adlı bir Ermeni yazarı da Mustafa Kemal’in bu yazıyı 1923 (?) yılında yazdığını ileri sürüyor. Başka deyişle, 1926 suikast girişimine ilişkin olarak ondan üç ıl önce bir yazı kaleme almış ya da bir yabancıyla bu konuda bir görüşme yapmış! İşte, Hearst gazeteciliğiyle Ermeni yaymacasının güvenilirlik derecesi. Mustafa Kemal yabancı gazetecilerle de kuşkusuz görüşmüştür. Ama bunların tam metninin en az bir ulusal yayında basılması gibi bir gelenek vardı. Dış basında çıkan herhangi bir yazıyı imzaladığı da bilinmiyor. Hele Amerika’nın Pasifik kıyısında bir Hearst gazetesine uzanmak isteyeceğini düşlerimizde görmek bile güç. Yeni Türkiye’nin ileri atılımlar yaptığı ve bunları başkalarının izleyeceğine ilişkin yurtiçindeki tutucu ve gericilere işaretler verildiği bir ortamda, son seçimlerde TBMM’ye girememiş olan biri eski rejimin savunucularından destek de alarak birkaç kiralık katil tutmuştu. Suikast girişiminden sonra suçluları İzmir’den yakın bir Yunan adasına götürmesi tasarlanan kayıkçı Giritli Şevki, olayı yetkililere daha önce bildirdi. Bu kişinin Şevki adlı biri olduğunu Atatürk de, olayın öteki ayrıntıları gibi, anında öğrenmişti. Adı tüm Türkiye basınında da yer aldı. Oysa, Amerikan gazetesindeki yazı, suikastçıları ele verenin bir kadın olduğunu ileri sürüyor. Olaydan gereği gibi haberli olan Atatürk’ün bu kişiyi yanlış bilmesi ve başkasını da yanlış bilgilendirmesi olacak iş mi? Herkesin bildiğini bir Atatürk bilmiyordu, öyle mi? Gazetedeki yazı, işte, bu denli güvenilirlikten uzak! SÜRECEK CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle