14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 NİSAN 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Tüm dünyada Yahudiler Holokost’ta yitirilen insanlar için anma etkinlikleri düzenliyor 7 ‘Türkiye’ de kimliğimizi koruduk’ LEYLA TAVŞANOĞLU GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Çocuklara Haksızlık... Çevremiz dünyanın en gergin bölgelerinden birini oluşturuyor. Irak’ın kuzeyinde cirit atma olanağına kavuşan ayrılıkçı terör örgütünün Türkiye’nin başındaki dert olmayı sürdürmesi yetmiyormuş gibi, İran’ın nükleer enerjiden başlayarak silah yapımına yöneleceği yolundaki kuşkular, ülkemize ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bu sorunların çözümü için ortak arayışlara gereksinim duyulduğu bir dönemde, gerginliğin ülke içinde de oluşmasına yol açan girişimleri anlamak daha da zorlaşıyor. Türkiye’nin dışarıdan kaynaklanan sorunlarını çözmek için Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) muhtaç olduğu izlenimleri yaratan dış ilişkilerin tam bu gerginlik dönemine rastlaması da ayrıca düşündürücü. Başkan Bush’un tetikçilerinden biri olduğuna kuşku duyulmayan Bayan Rice’ın ziyareti öncesinde Cumhuriyet’in manşetindeki ‘‘Washington hareket alanını genişletiyor’’ başlıklı haberin ayrıntıları ve dış politika uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı’nın yorumunu okumayı bitirdiğinizde daha da garip bir durumla karşılaşıyorsunuz. Bu kez gündeme sıcağı sıcağına yeni bir ikili anlaşma düşüyor. ABD ile hazırlanacak ‘‘Stratejik Ortak Vizyon Belgesi.’’ Olasıdır ki bizimkiler, yıllardır ABD’nin ağzına almaktan kaçındığı ‘‘Stratejik Ortak’’ tanımını Bayan Rice’ın ağzından duyunca sevinçten havalara uçmuş, bu büyük başarı (!) karşısında yelkenleri suya indirmişlerdir. Uzmanların ‘‘İpler ABD’nin eline geçiyor’’ yorumları da kendilerini uyarmaya yetmemiştir. Peki verilen ödünler Türkiye’ye ne kazandırmıştır ya da kazandıracaktır? Bayan Rice’ın söylediklerine bakarsak, stratejik ortaklığın götürecekleri olacaktır, ama getirecekleri olmayacaktır. Nasrettin Hoca’nın pazardaki yumurta ticaretini andıran sonuçtaki tek kazanç devletlülerimizin duyduğu övücü sözler olmuştur. Onun da hiçbir işe yaramayacağı zaten bilinmektedir. ??? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) kuruluşunun 86’ncı yıldönümü bu yıl değişik bir ortamda ve ülkeyi geren bir kapsamda kutlandı. Bayramın adı Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ydı, ama nedense çocukların yerini ayrı bir bayramları olan gençler almıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem yapısına hem de görevlerine göre Türkiye’nin en önemli kurumudur. 23 Nisan 2006’ya gelene kadar da bu önem ve büyüklüğüne uygun bir yaklaşım sergilemiştir. Özellikle de kendi yaptığı yasalara öncelikle uyma konusunda ödün vermekten kaçınan bir yaklaşım sergilemiştir. Ama bu yılki kutlamalar bu geleneğin dışında gerçekleşmişir. Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi, Haziran 2005’te yürürlüğe giren Türk Ceza Yasası’yla çocuk tanımını da kabul etmiştir. Buna göre çocuk tanımı şöyledir: ‘‘Çocuk deyiminden; henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişi.. anlaşılır...’’ Kürsüye 21 yaşındaki bir gencin çıkarılmasıyla söylediklerinin laik Cumhuriyete saygısızlık olması bir yana, çocuklara da saygısızlık edilmiştir. Ancak uygulamanın yarattığı olumlu sonuçlar da yok değildir. En azından laik Cumhuriyetten yana olan sessiz çoğunluğa da uyarı olmuş, imam hatip okulları sorununun olası çözümünü daha da zorlaştırmıştır. üm dünyada Yahudiler 2427 Nisan günleri arasında Holokost’u anma etkinlikleri yapıyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler sistematik biçimde 6 milyon Yahudiyi toplama kamplarında öldürmüşlerdi. Holokost adı verilen Yahudi soykırımını Türkiye Yahudileri Hahambaşılığı ve Yahudi Cemaati de Kara Kare Film Günleri’yle anıyor. Bu bağlamda Türkiye’de yaşayan 23 bin kişilik Yahudi cemaatinin İstanbul’da yayımlanan haftalık gazetesi Şalom’un bürosuna gidiyorum. Şalom’un idari işler koordinatörü Moris Levi ve Türk Cemaati Başkanvekili Lina Filiba’yla oturup konuşacağız. Holokost projesinin nasıl oluştuğunu ve ne gibi etkinlikler oluşturduklarını Lina Filiba’dan dinliyorum: ‘‘Holokost’u anma projesi nasıl oluştu? Sorunuza cevap verebilmek için önce aylarca geriye gitmemiz gerekiyor. Dünya yüzündeki tüm Yahudiler olarak İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa Yahudi nüfusunun yüzde 70’ini kaybettik. Bu da dünya Yahudiliğine büyük bir darbe oldu. Her yıl İbrani takvimine göre 27 Nisan’da bizler Holokost’ta kaybettiğimiz dindaşlarımız anısına mevlit okutur, ruhlarına dua ederiz. 27 Nisan’a denk gelen hafta her yıl kendi toplumumuz içinde gençlere ve çevremize bu olayı anlatmayı görev bildik. Hedefimiz çocuklarımızın bu acı olayı öğrenmeleri ve bunun yeni kuşaklara aktarılmasıydı.’’ ÖTEKİYLE ‘AMAÇ YAŞAMAYI ÖĞRENME’ Bu anma bu yıla kadar hep böyle olmuş. Ama 1 Kasım 2005’te aralarında Türkiye’nin de olduğu 104 ülkenin ortaklaşa BM’de aldıkları bir kararla her yıl 27 Ocak’ta Holokost’ta kurban verilen insanlar için anma günü yapılması kararlaştırılınca bütün dünya Yahudileri anma etkinlikleri düzenlemek için harekete geçmişler. Filiba ve Levi anlatıyor: ‘‘Biliyorsunuz, Holokost’ta sadece biz 6 milyon dindaşımızı kaybetmedik. Sayıları 11 milyonu bulduğu söylenen Polonya Katolikleri, Çingeneler, az sayıda da olsa Türkler, özürlüler, homoseksüeller, Nazi rejimi muhalifleri, komünistler, yani ari ırktan olmayan insanları sistematik, bilimsel bir hazırlıkla dünya yüzünden sildiler. BM’de de Nazi Holokost’una jenosit tanımı verildi.’’ İyi de neden 27 Ocak tarihi Holokost’u anma günü olarak saptandı? ‘‘O dönem ironik olarak söylemek gerekirse en verimli olarak çalışan, en çok kişinin hayatını kaybettiği ölüm kampı Auschwitz’deki Yahudiler 27 Ocak tarihinde Sovyet askerleri tarafından kurtarılmışlardı. Ama eğitim amacı taşımak üzere evrensel gün olarak kabul edilmesi bu yıla denk düştü. Ama bu eğitim bir Holokost eğitimi değil. Daha açmak gerekirse fark T Leyla Tavşanoğlu, Yahudi cemaatinin İstanbul’da yayımlanan haftalık gazetesi Şalom’un bürosunda idari işler koordinatörü Moris Levi ve Türk Cemaati Başkanvekili Lina Filiba ile konuştu. (Fotoğraf: EMEL KILIÇ) Ruth Fayon’dan Nazi dehşeti F ilm günlerinin yanı sıra ‘‘Yaşama Tanıklık’’ konulu bir fotoğraf sergisi de yapılıyor. Bu arada ilginç bir konferans anma günleri kapsamında verilecek. Konferansın konuşmacısı şimdi İsviçre’nin Cenevre kentinde yaşayan Ruth Fayon. Fayon bir Holokost kurtulanı. Therezinstadt, Auschwitz, BergenBelsen gibi kamplarda kalmış ve hayatta kalmayı başarmış bir hanım. Ruth Fayon, bu akşam da Nazilerin Yahudilere uyguladığı dehşeti ayrıntılı bir dille dinleyicilerine anlatacak. Ruth Fayon 1928’de o zamanki adıyla Çekoslovakya’da Karlsbad kentinde doğmuş. Savaş patlak verdikten sonra ailesiyle başkent Prag’a sığınmışlar. Gizlenmeyi 1942’ye kadar başarmışlar. O tarihte annesi, babası ve kız kardeşiyle birlikte toplama kamplarına gönderilmişler. En son Auschwitz’delerken Sovyet askerleri tarafından annesi ve kız kardeşiyle birlikte kurtarılmışlar. Fayon’un bundan sonra çok ilginç bir öyküsü var. 1955’te İstanbul’a gelmiş ve orada 1942’de ailesiyle Bulgaristan’dan kaçıp Türkiye’ye sığınan eşiyle tanışmış. 1956’da Yüksekkaldırım İtalyan Sinagogu’nda evlenmişler. Sonra 1959’da eşinin görevi nedeniyle İsviçre’ye yerleşmişler. lıyı, bizden olmayanı, ötekini kabullenme, ötekini tanımaya çalışma ve ötekiyle birlikte yaşamayı öğrenmek amaçlanıyor.’’ Yani bir anlamda barış eğitimi mi? ‘‘Evet, tam anlamıyla bir barış eğitimi. Yani, tanımadığımı tanırsam onunla birlikte yaşamaktan da mutlu olurum. Tanıdıktan sonra zaten çok ortak yanlarımız olduğunu keşfediyoruz; birbirimizi anlayabileceğimizi görüyoruz. Çok benzer korkularımız, güdülerimiz, önceliklerimiz bulunduğunu anladığımız zaman, birbirimizden ne farkımız var, diyoruz. ‘‘Farklılıklar teknik konularda, boyutlarda kalabiliyor. Buna da hiç kuşkusuz ihtiyacımız var.’’ 1 Kasım’da alınan karardan sonra 27 Ocak’a ciddi bir etkinlik yetiştirmenin mümkün olmadığı görülmüş. Bunun üzerine her yıl olduğu gibi 2427 Nisan tarihleri arasında bir dizi etkinlik yapılmasına karar verilmiş. ARA KARE FİLM GÜNLERİ K ‘‘Böyle bir maceraya atıldık. Aslında gençler bu maceraya bizim adımıza atıldılar. Bu sefer de cemaat içinde yapmış olduğumuz etkinlikleri bütün topluma yayarak farklı bir uygulamaya girmek istedik. Ne yapacağımızı düşünürken gençlerimiz bize film günleri yapmamızı önerdiler. Biliyorsunuz, gençler olay lara farklı boyutlardan bakıyorlar. Bu önerileri çok hoşumuza gitti. Bununla ilgili yurtdışında temaslarda bulundular. Filmlerin listesini çıkardılar. Gereken bütün izinleri aldılar. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nda Hülya Uçansu inanılmaz yardımlar yaptı, yol gösterdi, işin inceliklerini öğretti. Bize verdiği destek bizi inanılmaz rahatlattı ve güçlendirdi.’’ Ve Holokost’u anma günleri çerçevesindeki film günleri resmi bir film festivali kimliği kazanmış. Türkiye’de gösterime girmemiş kimi filmleri bu etkinlik için özel izinler alarak yurtdışından, geri gönderme koşuluyla getirmişler. Kimileri için de DVD’den izletme izni alınmış. ‘‘Heyecanla bekliyoruz. Bakalım son sonuçlar ne olacak. Toplumun buna ilgi gösterdiğini düşünüyoruz. Bu film günlerinin adı Kara Kare Film Günleri. Bu yılki temamız ise tanıklık. Yani Holokost dönemini yaşamış kişilerin farklı açılardan öykülerinin kimileri belgesel, kimileri de televizyon ya da sinema filmleri tarafından bize ulaştırılması olacak. Bu yılki girişimimiz ilgi görürse tabii ki bunu tekrarlamak isteriz.’’ S İNAGOGLARDA KONSERLER, SERGİLER ‘Örgütlü tek Sefarad Yahudisiyiz’ ürkiye Yahudilerinin, Sefarad Yahudilerinin son örneğini oluşturduklarını öğreniyorum. 1492’de Katolik Ferdinand’la İzabella İspanya birliğini oluşturduklarında ülkedeki bütün Müslümanları ve Yahudileri ülkeden kovuyorlar. Müslümanlar Kuzey Afrika’ya göç ederken Yahudilerin bir kısmı Kuzey Afrika’ya, bir kısmı Yugoslavya, İtalya’ya, büyük çoğunluğu da Osmanlı İmparatorluğu topraklarına sığınıyorlar. Osmanlı’ya geldiklerinde burada Romanyod adı verilen az sayıda Bizans Yahudisiyle karşılaşıyorlar. Bu Romanyod Yahudilerinin anadili Rumca. Böylece hâkim kültür Sefarad Yahudiliği oluyor. Uzun yıllar da Romanyod ve Sefarad Yahudileri birbirleriyle karışmıyorlar. Ancak 1600’lü yıllarda Eminönü’nde Yahudilerin oturduğu bölgede büyük bir yangın çıkıyor. O yangınla birlikte bütün Yahudiler şehrin başka semtlerine yerleşiyorlar. O sırada da Romanyod ve Sefarad Yahudileri birbirleriyle kaynaşıyorlar. Bunun sonunda da kültür tam anlamıyla Sefarad oluyor. Lina Filiba ve Moris Levi sözlerini sürdürüyor: T ‘‘İçimizde Aşkenaz’lar da var. 20. yüzyılın hemen başında Kuzey Avrupa ve Rusya’daki pogromlar ve büyük ekonomik sıkıntılar yüzünden çok sayıda Yahudi ABD’ye ve Güney Amerika’ya göç etti. Bir kısmı da Türkiye’ye geldi. Böylece az sayıda da olsa Aşkenaz Yahudimiz de var. Aşkenaz Yahudi cemaati hukuken mevcut. Kendi sinagogları, kendi kültürlerini sürdürmek istiyorlar. Yidiş konuşurlar. Ama sonuçta tek cemaatiz. Tek bir hahambaşımız var. Onun altında Türkiye Yahudilerinin birlikte organize olduğu bir cemaat bulunuyor. Tek cemaatiz, ama kültürel farklılıklarımız var. Örneğin Aşkenaz yemekleriyle Sefarad yemekleri çok farklıdır.’’ Türkiye Yahudileri dünyada gerçek anlamda örgütlü kalmış tek Sefarad Yahudisi cemaati. ‘‘Çünkü Balkanlar’daki Sefarad Yahudileri komünist yönetimlerde dinlerini ve kültürlerini kaybettiler. Yunanistan’da Nazi işgali sırasında yüzde 90 Yahudi nüfusu yok oldu. Dolayısıyla gerçek anlamda kimliğini ve geleneğini korumayı başaran tek Sefarad Yahudisi bizleriz.” Lina Filiba ve Moris Levi anlatmaya devam ediyor: ‘‘Son yıllarda Yahudi kültürü ülkemizde ve dünyada daha yaygın olarak öğrenilmeye başlandı. Bunda bizlerin de katkısı oldu. Çünkü birkaç yıldır her eylül ayının ilk pazar gününü Avrupa kentlerindeki Yahudi cemaatleriyle birlikte Avrupa Yahudi Kültür Günü olarak kutluyoruz. Bu etkinlik çerçevesinde Galata yöresindeki mekânlarımızı tamamıyla topluma açarak sinagoglarda konserler, sergiler düzenleyerek yarı İspanyolca olan Ladino dilinde müzikal sahneleyerek cidden ilginç bir boyut yakaladık. Bu konuda bize çok hoş yorumlar gelmeye başladı. Bizim litürjik müziğimiz var. Bu aslında Türk sanat müziği. Bu toplumun bir parçası olarak bu toplumun içinde almış olduğumuz öğeleri kendi geleneklerimizle birleştirerek nasıl bir harman yaptığımız ortaya çıkıyor. Bunları toplum içindeki dostlarımızla paylaştığımız zaman onların yaklaşımları çok hoşumuza gidiyor. Birbirimizden ne farkımız var ki? Sonuçta hepimiz bu toprakların çocuklarıyız.’’ oerinc?cumhuriyet.com.tr AÇIKLAMA Söz Okurun sayfası haber yoğunluğu nedeniyle önümüzdeki çarşamba günü yayımlanacaktır. Sevgili Can Dostumuz; CHP İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek’in raporu Avrupa Konseyi’nde kabul edildi Mahkumlar için ülkelere tavsiye stanbul Haber Servisi Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nde ‘‘mahkumların topluma yeniden kazandırılması’’ için hazırlanan rapor, konseye üye 49 ülkenin Bakanlar Komitesi’ne tavsiye kararına dönüştürüldü. CHP, İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek’i ‘‘mahkumların topluma kazandırılması’’ için rapor hazırlamakla görevlendirdi. Gülçiçek’in bu yönde hazırladığı rapor, konseyin alt kademelerinde görüşüldükten sonra oybirliği ile kabul edildi. Raporun üye 49 ülkenin Bakanlar Komitesi’nde görüşülmesi ve uygulanması için tavsiye kararı alındı. Bu çerçevede Bakanlar Komitesi’nin kamuoyunun suç politikasına katılımı ile ilgili 83 (7) CHP’li Gülçiçek sayılı tavsiye kararına ve Avrupa Konseyi üye ülkelerinde tutukluluk şartları ile ilgili 1257 sayılı kendi tavsiye kararı ile Avrupa cezaevleri ve cezaevi öncesi tutuklama merkezleri ile ilgili 1656 sayılı kendi kararına dikkat çekildi. Ayrıca asamble, üye ülkelerden BM İşkencenin Önlenmesi ve Çocuk Hakları Sözleşmeleri’ni henüz imzalamamış olanların bir an önce bu sözleşmeleri imzalamalarını ve onaylamalarını istedi. Mersin çiçeğinin baharını, nilüfer çiçeğinin ıtırını, yağmurdan sonraki toprak kokusunu birlikte hissederek bunca yaşamımız beraber geçmişti. Bu ülke bir YURTSEVER’ini yitirdi. HALE ve M. LÜTFİ KIYICI İkindi namazı Kozyatağı Modern Mehmet Çavuş Camii. BANU DİLEK TEZEL İ AVRUPA KONSEYİ PARLAMENTERLER ASAMBLESİ’NİN TASLAK TAVSİYE KARARI ? Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde demokrasinin işleyişini değerlendirirken mahkumların sosyal entegrasyonuna yönelik iyi bir cezaevi politikası önemli bir faktördür. ? Mahkumiyetin amacı suç işleyenleri cezalandırmak ve onları zarar veremeyecekleri bir yere koymak olsa da onları topluma yeniden kazandırırken tüm Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde topluma yeniden kazandırma hedefi çok fazla işe yaramamaktadır. Çünkü suçlular cezaevinden çıktıktan sonra 5 yıl içinde yeniden suç işlemektedir. ? Bu durumun ortaya çıkışında cezaevleri yönetiminin mahkumların hapishane sonrası iş ve ev bulmalarına yardım edememeleri, cezaevi şartlarında sosyalleşme, aile desteğinin olmaması, iş eğitimi eksikliği ve sosyal önyargılar da etkendir. ? Uzun süre cezaevinde kalmak, sosyalleşememenin bir nedenidir. Mahkumların aileleri, arkadaşları ve toplum ile bağlarını zedeler. ? Başarılı bir şekilde topluma yeniden kazandırılma, işlenen suça ve süresine bağlıdır. Asamble bu çerçevede hafif suçlular için alternatif mahkumiyet olasılıklarına dikkat çekmek ister. ? Asamble, mahkumlar arasındaki okumayazma bilmeme oranının yüksek olmasının eğitimin temel insan hakkı olduğunu gösterdiğini ve cezaevi yetkililerinin haftada 25 saate kadar mahkumlara eğitim imkânı tanınması gerektiğini not eder. ? Sporun özellikle takım sporunun insanları suçtan uzaklaştırdığı düşünülerek asamble spor faaliyetlerinin tüm hapishanelerde daha yoğun olarak mümkün kılınması gerektiğine inanır. ? Dış dünyada olup bitenler ile ilgili olarak bilgi sahibi olmak da önemli olduğundan mahkumların bilgiye erişimi sağlanmalıdır. ? Uzun süre cezaevinde kalmış mahkumlar için özgürlüğe alışmak zor olabileceğinden, asamble şartlı tahliye, günlük izinlerin topluma yeniden kazandırılmada etkili olacağını düşünmektedir. ? Cezaevi politikası mahkumların cezaevinden çıktıktan sonra sosyal açıdan sorumlu hayatlar yaşamasına yönelik olmalıdır. samble ayrıca Konsey’e bağlı Bakanlar Komitesi’nden ilgili uzmanlar komisyonlarından da şu istemlerin yerine getirilmesini tavsiye etti: ? Mahkumların yeniden entegrasyonu ile ilgili olarak üye ülkelere tavsiyelerde bulunmak. ? Yeniden sosyal hayata kazandırılma konusunda danışmanlık yapmak. ? Özel eğitim merkezleri açarak cezaevi personelini eğitmek. ? İlk kez suç işleyenler ve suç işlemiş gençleri, sürekli suç işleyenler ve diğer mahkumlardan ayrı tutmak için adımlar atmak. ? Mahkumların ailesi için enformasyon düzenlemek. ? Mümkünse gözaltı sürecine alternatifler getirmek (bilinen bir yere yerleştirme, şartlı tahliye ve elektronik takip). ? Eşlerin ziyareti de dahil hoşgörülü olmak ve esnek davranmak. ? Mahkumların eğitim kurslarına tabi olmasını sağlamak ve bu yönde teşvik etmek. ?Gazete, radyo ve televizyon kanalı ile mahkumların dış dünya ile temasını sağlamak. ? Ceza kayıtlarına dayalı ayrımcılığı önlemek için bilinçlendirme kampanyaları yapmak. ? Cezavi sistemlerinin iyileştirilmesine yönelik olarak Avrupa’daki cezaevleri müdürleri arasında görüş alışverişlerini temin etmek. ? Kadınların, çocukların durumuna, sağlık, hijyen ve uyuşturucu durumuna ve uzun süreli mahkumların özel ihtiyaçlarına özen göstermek. ? Asamble, Avrupa Konseyi üyesi ülkelerden bugüne kadar yapmamışlarsa bir an önce BM İşkencenin Önlenmesi ve BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamalarını ve onaylamalarını ister. DUYURU Gerçekleri göstermek, gerçeğe kavuşmak ve gerçeği olduğu gibi insanlara anlatmak için çalışmış bir insan olan, Alevi inancını besteleriyle, türküleriyle, sazıyla, sözüyle gelecek kuşaklara miras bırakan, laik, demokratik cumhuriyete bağlılığını her zaman, her yerde korkmadan, cesurca ifade eden halk ozanımız ALİ EKBER ÇİÇEK’in vefatı beni ve halkımızı derinden üzmüştür. Değerli ozanımıza Allah’tan rahmet diliyor, tüm yakınlarına, dostlarına ve halkımıza başsağlığı ve sabırlar diliyorum. A ALİ RIZA GÜLÇİÇEK CHP İstanbul Milletvekili CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle