17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 NİSAN 2006 CUMA 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Yüce Divan’da savunma yapan eski başbakan, her şeyin komplo olduğunu savundu Demek ki, Neymiş?.. Ali Baransel’in Çankaya yıllarının Korutürk dönemini anlatan ‘‘Bıçak Sırtında’’ adlı kitabı, hem bir dönemi içtenlikle anlatması, hem de, kurumlarımız arasındaki ilişkilerdeki, hâlâ sürmekte olan algılama bozukluklarını yansıtarak, günümüze de ışık tutması açısından, ilginç, ilginç olduğu kadar da öğretici... Umarım, Sayın Baransel, Kenan Evren dönemini de kaleme alır. Bıçak Sırtında, aynı zamanda bir vefa, daha doğrusu bir vicdan borcunun ürünü. Çünkü, döneminin siyasi parti liderlerinin hemen hepsinin, haksız, yersiz, mesnetsiz ima, sataşma ve yakıştırmalarına muhatap olmaktan büyük üzüntü duyan Korutürk, çok güvendiği Baransel’den tarihi gerçekleri açıklamasını istemiş. Zaman zaman hicvinin oklarını kendisine yöneltmekten çekinmeyen Baransel, merhum Korutürk’ün vasiyetini hakkıyla yerine getirmiş. Anı yazarını güvenilir kılan, onun sizin düşüncelerinize yakın olması değil, elden geldiğince yansız, soğukkanlı, dikkatli, ciddi, eleştirirken sakınımlı olmasıdır ki, bunların hepsi Ali Baransel’de var. ‘‘Bıçak Sırtında’’yı okurken, siyasi tutkularıyla kör olan, en büyük tehlikeler karşısında bile uzlaşıp, bir araya gelmeyi başaramayan politikacılarımızın, Korutürk’e nasıl haksız eleştiriler yönelttiklerini görüyor, ama bütün bunlara karşın, yemini gereği demokrasiye bağlı kalan, yansızlığını yitirmeyen bir insanın tarihe gerçek yüzüyle geçmeyi başardığına tanık oluyorsunuz. Yapıtı dolayısıyla Baransel’i kutluyor, bu vesileyle Sayın Korutürk’ün anısı önünde saygıyla eğiliyorum. ??? Ahmet Necdet Sezer’in de, Cumhurbaşkanlığı yeminine sadakatte, Korutürk’ten geride kalmadığını izan sahibi herkes kabul eder. Sayın Sezer’in de, tıpkı Korutürk gibi yalnızca bir cenahtan değil, birçok kanattan gelen haksız saldırıların hedefi olduğunu da vatandaş görmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki, gözü dönmüşler ile laik demokrasiyi değiştirmek isteyenler dışında, herkesin güven duyduğu bir yer haline gelmiştir Çankaya Sayın Sezer’in cumhurbaşkanlığı döneminde. Ama bütün bunlar, Sayın Sezer’in çok haksız, insafsız, mesnetsiz eleştiri ve yakıştırmalara hedef olmasını engelleyemiyor. Anayasanın ve rejimin koruyucusu olan makamın, yetkilerini kullanmayı savsaklamaması, bu sırada, ince eleyip sık dokuması yemininin de gereğidir. Cumhurbaşkanı’nın tercihleri, kendi siyasal görüşünden değil, yemininde dile getirilen anayasal ilkelerden doğmaktadır. Ne var ki, bunları gerçeği görmemekte direnenlere anlatamazsınız. Nitekim, Sayın Ahmet Necdet Sezer’in Merkez Bankası Başkanlığı’na yapılan atamayı onaylamamasını, adayın eşinin başının örtülü olmasına bağlamaya da kalktılar. Nihayet önceki gün gelen Durmuş Yılmaz’ın Merkez Bankası Başkanlığı’na atanma kararnamesinin onaylanması haberi, haksız saldırılara da set çekti. ??? Cumhurbaşkanı’nın atama kararnamesini onayladığı Durmuş Yılmaz’ın eşi de başörtülüydü. Demek ki, böyle bir olay Cumhurbaşkanı’nın gözünde bir engel oluşturmuyordu ve esas olan liyakattı. Demek ki, iktidar, olayı saptırmakta ve Çankaya’ya mesnetsiz isnatlarda bulunmaktaydı. Cumhurbaşkanı’nın anayasanın 104. maddesinde ifadesini bulan yetkilerini kullanırken, 103. maddesindeki yemininde de belirtildiği gibi, tarafsızlık ilkesine bağlı kalması esastır. Doğrusu şu anda Çankaya iktidar ilişkilerini çarpık yorumlayan kimileri, AKP iktidarı ile Çankaya arasındaki gerginliği, Cumhurbaşkanı’nın tarafsız davranmadığının kanıtı olarak göstermek istemektedirler. Cumhurbaşkanlığının tarafsızlık ilkesini iyi değerlendirmek gerekir. Cumhurbaşkanı siyasi partiler, kişiler karşısında tarafsızdır. Ama cumhurbaşkanı Türkiye’nin bağımsızlığını, Cumhuriyet’in anayasal ilkelerini korumakta taraftır. Cumhuriyet’in ilkelerini koruma konusundaki duyarlılık, bunlara saldıranların karşısında taraf olmak, tarafsızlık ilkesinin ruhunda vardır. Cumhuriyet’in ilkelerinin çiğnenmesi karşısında bigânelik değildir tarafsızlık ilkesi. Bu gerçeklerin açıkça dile getirilmesinde ve layıkıyla bilinmesinde yarar vardır. Yılmaz: Adalet istiyorum ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yüce Divan’da yargılanan eski Başbakan Mesut Yılmaz, hakkındaki suçlamaları reddederken ‘‘Ben suçluysam cezamı verin, suçsuzsam başımın üstümdeki bulutları dağıtın. Başsavcının dediği gibi ne zamanaşımından ne de aftan yararlanmak istiyorum. Ben sadece adalet istiyorum’’ dedi. Görevini ciddiye almanın bedelini ödediğini savunan Yılmaz, her şeyin baştan sona ‘‘komplo’’ olduğunu ileri sürdü. Yüce Divan’da yargılandıkları davanın dünkü duruşmasına Yılmaz ile avukatları Uğur Alacakaptan ve Aydın Metin, müdahil Türkbank’ın Muzam Vakfı Başkanı Celal Balabanlı ile avukatı İsmail Pilavcı katıldı. Diğer sanık eski Devlet Bakanı Güneş Taner, du ? Mesut Yılmaz, ‘‘Türk hukuk tarihinde kendine bağlı min bana ait olduğunu sorma hakkım var.’’ olmayan özerk bir kuruluşun tasarrufundan dolayı Türkbank ihalesinin, Merkez sorumlu tutulan ilk başbakan benim’’ dedi. Bankası bünyesindeki TMSF taruşmaya katılmadı, kendisini avukatı Ömer Lütfi Avşar temsil etti. Esas hakkındaki savunmasını yapan Yılmaz, Başsavcı Nuri Ok’un esas hakkındaki görüşünü ‘‘dehşet ve hayret içinde dinlediğini’’ belirterek ‘‘Mütalaayı dinlerken, ‘Acaba sözü geçen kişi ben miyim’ diye sormaktan duramadım’’ dedi. Başsavcılığın görüşünde iki başbakan portresinin ortaya konulduğunu anlatan Yılmaz, bunlardan birinin, ‘‘organize suç örgütü liderine devletin önemli bir bankasını devretmek için olayı teşvik eden bir başbakan’’ olduğunu söyledi. Bunun gerçekleri yansıtmadığını, konunun tanıklar tarafından da açıkça beyan edildiğini belirten Yılmaz, ancak başsavcının bunu görmek istemediğini ileri sürdü. Yılmaz, şöyle konuştu: ‘‘Organize suç örgütü liderlerinin yakalanması için devletin olan mekanizmalarına güvenmeyen, yeni bir birim oluşturan, buraya kaynak aktaran ve organize suç örgütü liderlerinin adalete sevk edilişini sağlayan bir başbakan söz konusudur. Bu iki süreç aynı zamana rastlamıştır. Bir yanda çeteleri yakalatan, diğer yanda organize suç örgütüne banka pazarlayan bir başbakan var. Bu iki resim aynı insanla bağdaşmaz. Hangi resrafından yapıldığını belirten Yılmaz, TMSF’nin ihale tekliflerini aldığını ve kararı verdiğini, icra kurulunun da onay vermesiyle ihale sürecinin tamamlandığını anlattı. Yılmaz, ‘‘Bana bağlı olmayan bir kuruluşun ihalesine, benim fesat karıştırmam mümkün değildir. Türk hukuk tarihinde kendine bağlı olmayan özerk bir kuruluşun tasarrufundan dolayı sorumlu tutulan ilk başbakan benim’’ dedi. Yüce Divan Başkanı Tülay Tuğcu, esas hakkındaki savunmasını yapmak için Taner’e süre verilmesine karar verildiğini bildirdi. Duruşma, 2 Mayıs’a bırakıldı. Mesut Yılmaz asirmen?cumhuriyet.com.tr Duygu Asena’nın yaş gününü kutladık Feriye’de önceki sabah. Onu seven dostlarıyla birlikteydi. Duygu, ağır bir hastalığa tam Duygu misali direniyor. En büyük destekçisi de kardeşi İnci Asena . Halit Kıvanç , onunla 40 yıl önceki ilk karşılaşmasını anlattı. Ona ilk görüşte hayran olmuştu. Nebil Özgentürk ve arkadaşlarının (Melda Davran ve Cem Hamuloğlu) hazırladığı ve bazı bölümlerini bir kez daha izlediğimiz ‘‘Bir Yudum Duygu’’ belgeseli bizleri duygulandırmanın ötesinde, bir kadının, mücadeleci bir kadının neler yapabileceğini, neler yapabildiğini gözler önüne seriyor. ??? Duygu Asena, ülkemizdeki kadın özgürlüğü kavgasının tartışmasız en önemli isimlerinden birisiydi. Erkek egemen bir yayın dünyasında, kadın tarafından konuşan bir kadın sesiydi. Sakin, kendinden emin, gülümseyen yüzüyle baktı hep erkek dünyasından gelen küçümse Duygu Asena’nın Yolculuğu melere, saldırılara, susturma çabalarına. O bazen işinden oldu, bazen hakaretlere uğradı, ancak kadınlar onu anladılar, ona değer verdiler, onunla birlikte yeni bir akımın parçası oldular. O ülkemizde, aşkı, sevmeyi, sevişmeyi, kadınların da bu konularda sözü olduğunu dile getiren yazıların, haberlerin, dergi kapaklarının yönlendiricisiydi. ??? 12 Eylül döneminin zor günleriydi. İpek (Çalışlar) o yılların efsane dergisi Nokta’nın yöneticilerinden birisiydi. Derginin Yayın Kurulu ise Duygu Asena’dan Hıncal Uluç ’a, Tuğrul Eryılmaz’dan Haluk Şahin’e, Ayşenur Aslan’a kadar ülkenin önde gelen isimlerini bir araya getirmişti. Ben ise 12 Eylül askeri darbesi nedeniyle aranıyordum. İpek’le hafta sonları buluşmamızda Gelişim Yayınları’nın, Nokta dergisinin, Kadınca’nın öykülerini dinliyordum. Tam o günlerde ‘‘Kadının Adı Yok’’ kitabı çıkmıştı. Erkeklerin küçümsediği ve bazı yazarların yok saydığı bu kitap, on binlerce satışa ulaşarak önemli bir rekor kırdı. Türkiye’nin dört bir yanından kadınlar, bu yeni kadın kitabında kendilerini bulmuşlardı. Yeni bir dalga başlamıştı. ??? Biz sosyalistler, 12 Eylül askeri darbesine kadar, feminizmi ve kadın özgürlüğü talebini bir burjuva talep olarak görüyor ve küçümsüyorduk. Kadının da kurtuluşunun sosyalizmle birlikte gerçekleşeceğini iddia ediyorduk. Feministler, işte bu yanlış teze ilk karşı çıkan kadınlar oldular. ‘‘Hemen şimdi’’ diyerek erkek egemen sistemin sorgulanmasına başlamışlardı. Duygu, bu ilk adımların kitleselleşmesine, kadın mücadelesinin yaygınlaşmasına öncülük etti. Onun önderliğindeki dergiler, onun yazdığı yazıların hepsi belki de basında ilkti. Birçok şeyi ilk olarak o dile getirdi. ‘‘Kadının Adı Yok’’u diğer romanlar izledi. Hepsi çok satıyordu. Sıradan kadınlar onu okuyorlar, onunla haberleşiyorlar, ondan güç alıyorlardı. ??? Duygu’yla birçok toplantıya, geziye birlikte katıldık. Dost olduk. Milliyet gazetesinden atıldıktan sonra Cumhuriyet’te aynı odayı paylaştık. Onunla kadın konusunda hemen hemen aynı şeyleri düşündüğümüzü fark ettik. Duygu’yla yalnız kadın konusunda değil, ülkemizin bütün temel sorunlarında ortak bir duyarlığı paylaşıyorduk. Bir gün Çorlu’da kadın meselesini birlikte tartışırken, bir başka gün Tunceli’de 22 yıl sonra ilk kez düzenlenen ‘‘düşünce özgürlüğü’’ paneline birlikte katılıyorduk. F tipi cezaevleri nedeniyle başlayan ölüm oruçlarında, yine en duyarlı isimlerden birisi Duygu’ydu. Bir başka gün Güneydoğu’da töre cinayetlerinin karşısına dikilenlerin içinde onu görüyorduk. O kadın özgürlüğünü savunurken kendi içindeki tutarlılığın bir parçası olarak her alandaki özgürlük mücadelesine de omuz veriyordu. Duygu, ülkemizdeki kadın hareketinin, kadın gazeteciliğinin, mesleki tutarlılığın önemli sembollerinden birisi. Ondan biz erkek arkadaşları da çok şey öğrendik. Önceki gün ona gösterilen sevgi, sıradan ve göstermelik bir sevgi değildi. Zafer Mutlu, ondan söz ederken gözlerindeki yaşı saklamaya çalışıyordu. O bir buçuk yıldır direniyor. En büyük destekçisi, onu yaşama bağlayan İnci Asena’nın bu direnişteki payını da unutmamak gerekir. Duygu bu ağır hastalığa direnirken de yüzündeki gülümsemesi hiç eksik olmadı. Sevgili Duygu’ya, dayan seninleyiz diyoruz... CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle