25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 NİSAN 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Gaziantep’teki dev buluşma öncesi, Güneydoğu’dan Irak’a ihracat, 25 ülkeye yapılandan fazla 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Türkiye Irak’a açılan kapı oldu EMLAK ALIMSATIMI Enstitü ‘Çelişkileri’ Bugün 17 Nisan, Köy Enstitülerinin 66. kuruluş yıldönümüdür. Enstitüler, kaldırılmalarından bu yana yarım asırdan fazla bir süre geçmesine karşın tartışılıyor. Enstitülerin yıkım süreci, kuruluşlarından altı yıl sonra, 1946’da başladı; 1953’te de tamamlandı. Enstitüleri ortadan kaldırma işlemi, oy kaygısıyla sağcılara ödün veren CHP iktidarınca başlatıldı; sağcı nitelikteki Demokrat Parti yönetimince tamamlandı. Enstitüler, önce ‘‘cumhuriyetçilerin’’, sonra da ‘‘sağcıların’’ tutumlarıyla kapatıldı. Aslında, her iki düşünce dünyası da, Köy Enstitülerini yıkmakla, kendileriyle çelişkiye düşüyordu. Cumhuriyetçiler, devrimin temelini dinamitlediklerinin farkında değildi; sağcılar da ulusal bütünleşmeye darbe vurduklarının. ??? Eğitim, bilginin kitleselleşmesinin aracıdır. Enstitüler, ülke eğitiminin bilimsel temellere dayandırılmasını amaçlamaktaydı. Enstitüler, yalnızca ‘‘olgulara ve deneylere’’ dayalı bilginin öğretilmesini esas almaktaydı. Bu nedenle de bilgiye, bilginin kaynaklarına eleştirel bakılabilmesi, eğitimin temel ilkesiydi. Bilimsel bilgi, yanlışlanabilir; daha doğrusu yanlışlığı kanıtlanabilen bilgidir. Bilimsel nesnellik budur. Bunun ötesi inanç dünyasıdır; inanç, yanlışlanamaz; eleştirilemez; tartışılamaz; bu nedenle de bilim dışıdır. Cumhuriyet, eğitimi bu temel üzerine kurmuştu. Enstitülerdeki eğitim anlayışı, adım adım, 1946 sonrasında esen sağcı rüzgârlara kurban verildi. ??? Aşırı sağın, özellikle de ırkçı sağın Köy Enstitülerine düşmanlığı da kendi içinde çelişkilidir. Enstitüler, ‘‘ulusal bütünlüğün’’ tabanıydı; ülke insanlarını birbiriyle kaynaştıran oluşumlardı. Yaşları 1112 olan kız ve erkek çocuklar beş yıl süreyle birlikte eğitim görüyordu. Derste, işlikte, yemekte ve oyunda, kırsal kesimden gelen çocuklar kaynaşarak gelişiyor; aynı becerilerle aynı amaç için birleşiyordu. Bu çocukların kullandığı yerel dillerin yerini Türkçe alıyordu. Örneğin, Beşikdüzü/Trabzon’da, çevre illerden gelen ve ailelerinde Rumca, Lazca, Gürcüce, Ermenice sözcükleri öğrenmiş olan çocuklar, okullarında Türkçeyi en iyi biçimde öğreniyordu. Aynı süreç, belki farklı yerel diller için, Ernis/Erciş (Van), Ortaklar (Aydın), Dicle (Diyarbakır), Pulur (Erzurum), Yıldızeli (Sıvas), Hasanoğlan (Ankara), İvriz (Konya), Akçadağ (Malatya), Cılavuz (Kars), Çifteler (Eskişehir), Kızılçullu (İzmir), Akpınar (Samsun), Pazarören (Kayseri), Düziçi (Adana), Gönen (Isparta), Savaştepe (Balıkesir), Aksu (Antalya), Arifiye (Sakarya), Gölköy (Kastamonu) ve Kepirtepe (Edirne) için de geçerliydi. Böylelikle, ülkenin tüm illeri, tüm ülke düzeyine dengeli dağılmış 21 eğitim ve kültür merkezinde birleşiyordu. Köy Enstitülerini yıkanlar, nitelikli eğitimin tüm ülkeye yayılmasını engelleyerek yalnız toplumu her bakımdan ‘‘geri bıraktırmakla’’ kalmadılar, Türkçenin ortak dil olarak kullanımını da engellemiş oldular. Dinci sağ bir tarafa, ırkçı sağın Türkçenin kullanımının yaygınlaşmasını engellemesinin düşünsel bir temeli bulunamaz. Enstitülerdeki Türkçe öğrenme sürecinin görülmemesi, tam bir düşünsel körlüktür. Ancak Enstitülerde eğitimin niteliği, ırkçı ya da faşizan değildi. Aşırı sağın Enstitü düşmanlığı bu nedenden kaynaklanıyor olmalıdır. ??? Kurucuları, özelde Enstitüleri kapatarak, genelde de sağa ödün vererek ‘‘oy alamayacaklarını’’ anlayamadılar; sağcılar da Enstitülerin ulusal birliğe yapacağı olumlu katkıyı göremediler. Sonuçta, Enstitüler, bilinçsizliğin çelişkilerinin ve düzeysizliğin kör bıçağının kurbanı oldular. Ancak bu kör bıçağı kullananların karanlığı, günümüzde de bütün acımasızlığı ile yayılıyor ve güçleniyor. Bilim dışı olduğu her gün yeniden kanıtlanan sözüm ona kuramlar, ‘‘yaratılış’’ adı altında, gencecik beyinleri, içinden ve dışından, sarıp sarmalıyor. yakupkepenek06@hotmail.com Kayıt dışı çalışan yabancılar arttı MUĞLA/AYDIN (AA) Yabancıların Bodrum, Marmaris, Kuşadası ve Didim başta olmak üzere turistik yörelerde yoğun olarak gayrimenkul alımına yönelmesi üzerine, söz konusu yerlerde emlak ofisi açarak emlakçilik yapmaya başlayan yabancı uyrukluların sayısı da giderek artış göstermeye başladı. Bodrum Emlakçiler Derneği (BEDER) Başkanı Ömer Yetkin, Bodrum’da yabancı uyrukluların kayıt dışı emlakçilik yaptığını belirterek ilgili kurumların bir an önce önlem alması gerektiğini söyledi. Yetkin, ‘‘Bu kişiler arasında Bodrum’a tatil için gelip emlakçilik yapan, büyük şirketlerde internet ortamında yüksek fiyatlarla emlakçilik yaptırılanlar var. Bodrum’da kayıt dışı çalışanların sayısı nisan, mayıs, haziran aylarında daha da artacak’’ diye konuştu. Ekonomi Servisi Amerika’nın Irak’ı işgalinden sonra Türkiye, bu ülkeyle ticaretin merkezi konumuna geldi. Nitekim, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden Irak’a yapılan ihracat, AB üyesi 25 ülkeye gerçekleştirilen ihracatı geçti. Şimdi, Türk şirketleri Irak’la ticarette yeni bir atağa hazırlanıyor. İşgalden beri yapılamayan uluslararası Bağdat Fuarı’nın yerini tutacak olan ilk fuar, Gaziantep’te açılacak. AA’nın haberine göre, Irak Ticaret Bakanlığı, TOBB ve Forum Fuarcılık tarafından 711 Haziran tarihleri arasında Gaziantep’te düzenlenecek olan fuara, 30 ülkeden binin üzerinde firmanın katılması bekleniyor. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, uluslararası Irak Fuarı’nın Türkiye’de yapılmasının önemine dikkati çekerek ‘‘Irak’ın ihtiyacı olan ürünlerin sergileneceği fuarın Türkiye’de Gaziantep’te yapılması çok önemli. Irak’a mal satmak isteyen Türk ve dünya firmaları Gaziantep’te buluşacak. Bu, Türkiye’nin İHRACATTA REKOR ARTIŞ Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden Irak’a yapılan ihracat, AB üyesi 25 ülkeye gerçekleştirilen ihracatı geçti. Güneydoğu İhracatçı Birlikleri’nin verilerinden yapılan derlemeye göre, bölge illerinden OcakMart 2006 döneminde Irak’a 161 milyon 370 bin dolarlık ihracat yapıldı. Aynı dönemde, bu illerden AB üyesi 25 ülkeye toplam 119 milyon 245 bin dolarlık ihracat gerçekleştirildi. OcakMart 2006 döneminde Irak’a ihracat, ekonomik risklere ve ciddi güvenlik sorunlarına rağmen 2005’in aynı dönemine göre yüzde 284 oranında artarken AB üyesi ülkelere ihracatta sağlanan artış yüzde 15’te kaldı. Irak, açık ara ilk sıradaki yerini korudu. önemini gösteriyor. Önümüzdeki dönemde Irak’a ticaretin ana merkezi Türkiye olacak. Türkiye hem ihracattan hem de transit ihracattan önemli kazanç sağlayacak’’ dedi. Irak Uluslararası Fuarı’na Avrupa’dan Afrika’ya, Amerika’dan Asya’ya 52 ülkenin davet edildiğini kaydeden Bakan Tüzmen, fuara ilginin yoğun olduğunu, ilginin önümüzdeki günlerde daha da artacağını bildirdi. Fuarda Irak’ın ihtiyaç duyduğu tüm ürünlerin ser gileneceğini ifade eden Tüzmen, fuara en çok Türk firmalarının ilgi gösterdiğini söyledi. Savaş öncesinde Bağdat’ta yapılan fuara katılan ülkeler arasında da ilk sırayı hep Türk firmalarının aldığını hatırlatan Tüzmen, aynı durumun devam ettiğini kaydetti. Türkiye’nin 2005 yılında Irak’a ihracatının 2.7 milyar dolar olduğunu ifade eden Tüzmen, bu fuarla birlikte Irak’a ihracatın daha da artacağını söyledi. Uluslararası Irak Fuarı’nı gerçekleştirecek olan Forum Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Bilgin Aygül de fuarın savaş sonrasında Irak’a yönelik en büyük fuar olduğuna dikkati çekerek ‘‘Şu ana kadar gerçekleşen katılımdan çok memnunuz. Fuara katılım için Türkiye içinden ve dışından sözleşme imzalayan firma sayısı 500’ü, başvuru sayısı da bini aşmıştır. Fuara katılan yerli ve yabancı firma sayısının 1200’e ulaşmasını bekliyoruz’’ dedi. erginy?tr.net cari açığının basıncını azaltıyor. Bu zincir, düşmanca ilişkiler içinde kırılırsa, Çin çok büyük bir zorluk çekmeden kendi iç pazarına, elindeki kaynaklarla açmaya başladığı yeni pazarlara yönelirken, ABD bir dış finansman kaynağından, ucuz ithalattan, hem de ÇUŞ’leri için elverişli bir çalışma alanından yoksun kalmaya, bunların hisseleri borsalarda yeniden fiyatlanırken, doların uluslararası konumunu korumakta zorlanmaya başlayabilir. Bu yüzden ABD’nin Çin’in yükselişi karşısında elinde tek bir koz kalıyor: İran’da ABD yanlısı bir rejim değişikliği gerçekleştirerek, Çin ve Asya’nın en önemli enerji kaynağının denetiminin ABD petrol şirketlerinin eline geçmesini sağlamak. Ne ki bu, daha önce de tartıştığımız gibi hiç de kolay değil. ABD’nin gücünü dosta düşmana göstermesi için, bir kez daha karşısına çıkacak bu fırsatı çok iyi değerlendirmesi, herkesi fena halde korkutması gerekiyor. Bu da ister istemez bizi nükleer silah kullanma olasılığını düşünmeye yöneltiyor. Bu giderek güçlenen olasılık, uluslararası siyasi ilişkilerin yeni, çok daha tehlikeli bir platforma sıçrayarak, nükleer silahlanma yarışını hızlandıracağını düşündürüyor. İkincisi, İran’a yapılacak bir saldırının tüm Ortadoğu’da büyük bir şok yaratmanın ötesinde, petrol fiyatlarını bugün hayal edilemeyecek düzeylere çekmesi kaçınılmaz. Bu dünya ekonomisini durgunluğa doğru iterken, enflasyonist basınçları güçlendirecek. Petrol ve petrol ürünleri ithal eden Türkiye gibi ülkelerin dış dengeleri bozulurken, yükselmeye başlayan faiz oranları, bırakın yeni kredi bulmayı içerdeki ‘‘sıcak parayı’’ tutmalarını olanaksızlaştıracak. Türkiye’nin yabancı kaynak bulma zorluğu siyasi risklere bağlı olarak artacak. Bu yeni konjonktürde, sığınacak yer arayan mali sermayenin birbiri üzerine çıkarken yaratabileceği panik, bir mali çöküşü gündeme getirebilecek. Tüm bunlar ABD’nin bir taraftan İran’da rejim değişikliği zorlamaktan başka bir çaresinin kalmadığını, ama bu sırada sistemsel bir siyasimali krizi tetiklemenin eşiğinde olduğunu gösteriyor. Kartaca’nın yıkılması, Roma’yı ve de köleci sistemi yıkılmaktan kurtaramamıştı! DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ Romalı senatör Cato, her konuşmasını ‘‘Carthago delenda est’’ (Kartaca yıkılmalıdır) sözleriyle bitirirmiş. Şu günlerde, eminim (Bkz: Wall Street Journal, Weekly Standard, National Review) ABD Ulusal Güvenlik Konseyi toplantılarında bütün konuşmalar ‘‘İran’da rejim değişmelidir’’ sözleriyle bitiyor. Gerçekten de Bush yönetiminin girdiği yolda başka bir seçeneği kalmadı. Hem imparatorluk projesinin ilerleyebilmesi hem de bu beylerin, ‘‘günah keçisi’’ ilan edilerek aslanlara atılmaktan kurtulması için İran’da bir rejim değişikliği gerekli. Çok fazla zaman da yok! ABD halkı, yeni bir savaş heyecanıyla değil de, Irak’ta Amerikalı cesetleri yeniden çoğalmaya başlarken seçimlere girerse, senato ve meclisin denetiminin Demokratlara geçme olasılığı çok güçlü. O zaman Bush için, ‘‘görevden alınmak üzere meclis soruşturması’’ tehlikesi gündeme gelebilir. Ayrıca, İran’da bir başarısızlık, imparatorluk projesinin önüne aşılamaz bir duvar çekmekle kalmayacak, ABD’nin Irak’taki kalıcılığını tehlikeye sokacak, uluslararası hegemonyasının zaten yorulmaya başlamış ayakları altındaki zemin iyice kayganlaşacak. Bir hesap hatası olduğu kesin! Irak saldırısı öncesindeki beklentileri anımsayınız: ABD’nin Irak’taki güç gösterisi tüm dünyanın gözlerini kamaştıracak, Irak’ta kurulacak demokrasi bölgede domino etkisi yaratacaktı. Böylece, bu gezegenin şerifinin kim olduğu dosta düşmana gösterilecek, imparator Bush’un başına konacak demokrasi haresi de imparatorluğunun ahlaki/tarihsel gerekçesini sunuyor olacaktı. Evdeki hesap çarşıya uymadı! ABD Irak bataklığında çırpınadursun, dünyanın geri kalanında önemli gelişmeler, tarihin ABD’nin elinden kaçmaya başladığını düşündürüyor. Bu bağlamda, dört gelişmenin altı çizilebilir. Çin’in yükselişi, Latin Amerika’da yükselen halkçılık, petrol fiyatlarının 60 doların üzerine yerleşmesi, emtia fiyatlarının artışında hızlanma ve güçlenen enflasyonist baskılar. Üstelik bunların hepsi enerji jeopolitiği kavşağında buluşuyorlar. / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA ‘Carthago Delenda Est’ ABD’nin Irak’ta kayıpları artıyor. Bu nedenle Bush’un oy kaygısıyla İran’a saldırması olasılığı güç kazanıyor. (AP) Birincisi: Çin, Asya’da, yakın çevresinde (Financial Times 13/04), Latin Amerika, hatta Ortadoğu’da (Eurasianet, Yediot Ahranot) ekonomik ve siyasi mevziler kazanmaya başladı. Çin, sahip olduğu büyük mali kaynaklara dayanarak, ilişkiye geçmeye başladığı azgelişmiş ülkelere hiçbir siyasi koşul koymadan mali yardım yapıyor, doğal kaynaklara, hammaddelere, özellikle enerji mallarına cazip bir talep, liman, demir yolu, demirçelik ve savunma alanlarında proje, olumlu koşullarda kredi ve gerektiğinde o ülkelerin zenginlerine ABD’ye alternatif bir yatırım pazarı sunuyor. Böylece, adeta Çin’in özellikle doğal kaynaklar ve enerji kaynakları üzerinde yoğunlaşan girişimleri ABD’yi, özellikle Latin Amerika’dan başlayarak kuşatmaya başlıyor (BBC, 03/04). Çin internet kullanımında da ABD’yi geçerken (Forbes, 03/04), en az bunun kadar önemli olmak üzere, neoliberal ‘‘Washington Mutabakatı’’na alternatif, iç pazara dönük, halkçı ve çevre dostu bir model geliştiriyor (Stiglitz, The Guardian, 13/94). Bu model, gelişmekte olan ülkelerin ilgisini çekiyordu. İkincisi: Latin Amerika’da antiemperyalist halkçı bir dalga üzerinde hükümetler değişiyor, bu dalga Venezüella’nın petrol ve gaz kaynakları, Bolivya’nın gaz kaynakları ve Küba’nın sağlık eğitim alanlarında deneyimlerinin, yetişmiş personelinin de katkısıyla yayılıyor. Latin Amerika kendi içinde bütünleşme eğilimi gösterirken, ABD’den bağımsızlaşıyor (Chomsky, The Guardian, 15/03); Küba, Venezüella ve Bolivya bu kaynaklarını dünyanın diğer bölgelerinde de, ABD etkisini azaltmak için kullanmaya başlıyorlar (Washington Times, 05/04). Üçüncüsü: Petrol fiyatları, talep basıncının, jeopolitik istikrarsızlıkların, rafineri ve tanker kapasitesi yetmezliğinin basıncıyla 60 doların üzerine yerleşti, 70 dolar sınırını deniyor. İran’a yönelik bir saldırının petrolün varil fiyatını 100 dolar üzerine fırlatacağından kimsenin kuşkusu yok. Dördüncüsü: Küresel ekonomik büyüme, Hindistan ama özellikle Çin’den gelen talep ve finansal spekülasyon, emtia fiyatları rekor seviyelere çıkarttı (Financial Times, 9/04), dünya ekonomisinde, kapasite sorununa, bir de maliyet sorunu eklemeye başladı. Böylece, ilginç bir konjonktür şekilleniyor, enerji ve emtia fiyatlarından gelen enflasyonist baskıyla, zayıf tüketici talebi (kapasite fazlası) ve yükselen maliyetlerle ağırlaşan depresyonist baskı birbirinin etkilerini güçlendiren bir dinamik yaratmaya başlıyor. ABD’nin manevra alanı daraldı Bu ortamda, ABD ile Çin arasında oluşan mali, ticari bağ, Çin’in yükselişi ve küresel ekonomik sorunlar karşısında, ABD’nin manevra alanını daraltıyor. ABD, Çin’den kredi alıyor, bu kredileri iç tüketimi desteklemekte kullanıyor, bu tüketim Çin’den gelen ucuz mallarla beslendiğinden işçi sınıfının refah düzeyini, enflasyonist bir basınç oluşturmadan, koruyor. Çin’den gelen malların en az yüzde 40’ı ABD çokuluslu şirketleri tarafından üretildiğinden, bunların ABD’ye transfer ettikleri kârları, ABD MERKEZ BANKASI KURLARI CİNSİ 1 ABD Doları 1 Avustralya Doları 1 Danimarka Kronu 1 Avro 1 İngiliz Sterlini 1 İsviçre Frangı 1 İsveç Kronu 1 Kanada Doları 1 Kuveyt Dinarı 1 Norveç Kronu 1 Sud. Arb. Riyali 100 Japon Yeni 1 Yeni İsrail Şekeli DÖVİZ ALIŞ SATIŞ 1,3440 1,3505 0,97691 0,98330 0,21801 0,21908 1,6271 1,6349 2,3535 2,3658 1,0333 1,0400 0,17373 0,17554 1,1691 1,1744 4,5638 4,6239 0,20656 0,20795 0,35942 0,36007 1,1307 1,1382 17 NİSAN 2006 EFEKTİF ALIŞ SATIŞ 1,3431 1,3525 0,97242 0,98920 0,21786 0,21958 1,6260 1,6374 2,3519 2,3693 1,0318 1,0416 0,17361 0,17594 1,1648 1,1789 4,4953 4,6933 0,20642 0,20843 0,35672 0,36277 1,1265 1,1425 0,28466 0,29926 ŞİRKETLERDEN... Sanko’dan 1 milyar dolarlık enerji yatırımı Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Konukoğlu, Türkiye’de 800 milyon dolar ile 1 milyar dolar arasında enerji yatırımı yapacaklarını belirterek ‘‘Çalışmalarımız devam ediyor. 56 ilde baraj ve HES tipi yatırım düşünüyoruz’’ dedi. Abdülkadir Konukoğlu, Türkiye’nin enerji yatırımı ihtiyacına ve enerjinin sanayici açısından önemine dikkati çekerek Sanko Holding’in enerji projeleri bulunduğunu ve çalışmalarının devam ettiğini söyledi. Konukoğlu, enerji yatırımına niye ihtiyaç duyduklarını ‘‘Dünya enerjiye gidiyor. Petrol fiyatları yükseldikçe enerji cazip hale geldi. Bu yatırımlar eskiden kurtarmıyordu, şimdi kurtarıyor’’ sözleriyle açıkladı. Sanovel, Avrupa pazarına giriyor Sanovel İlaç, Silivri Çantaköy mevkiindeki yeni üretim tesisiyle Avrupa’ya açılmayı planlıyor. Sanovel İlaç Genel Müdürü Ahmet Toksöz, Türkiye’de dünya pazarına göre çok güçlü bir ulusal sanayi olduğunu belirterek ‘‘Bunu iyi değerlendirebilirsek özellikle Avrupa ve ABD için gelecekte bu pazarı kullanma şansına sahibiz’’ dedi. Ahmet Toksöz, temel hedeflerinin, özellikle Avrupa’da patenti bitmiş ürünlerin ruhsatlandırmasını yapıp bir an önce buradaki rakiplerle birlikte pazara çıkarak Türkiye’deki ihracat potansiyelini arttırmak olduğunu bildirdi. Geçen yılı şirket olarak 30 milyon kutu ilaç ile kapattıklarını ifade eden Toksöz, bu yıl için hedeflerinin 40 milyon kutu olduğunu bildirdi. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle