18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 NİSAN 2006 PERŞEMBE 6 HABERLER 11 Eylül ABD’nin savaş yanlısı politikalarını güçlendirdi. ‘Süper devlet’te aksi bir politika düşünülebilir mi? PERŞEMBE ORHAN BURSALI ‘Öteki’ Amerika’nın sesi Prof. Dr. SUNA KİLİ Sifon Başbakan’ın ‘‘veri deposu’’ Başdanışmanı Cüneyd Zapsu Bey’in ABD’de yaptığı konuşmayı gazetelerin manşetinde okuduğumda, doğrusu hiç şaşırmadım! Çünkü AKP’den çıkacak her şeye bağışıklık kazanmış gibiyim, bedenim, ruhum sanki hiçbir şeye şaşırmayacak gibi! Bu iyi bir şey değil, farkındayım, duyarlılığı yitirmemek gerekir. Aydınlarımızın keşfederek üzerinde tonlarca yazı yazdıkları sosyolojik kavram ‘‘ötekileştirme’’nin ta kendisi bu! Ama ben mi ötekileştim, yoksa başkaları mı beni ötekileştirdi, doğrusu tam çözemedim! AKP zaten devlet ve kadro politikasıyla, çekirdek oyları yüzde 10’u düşersek, milletin yüzde 90’ını ötekileştirmiş durumda! Ötekileştirmek, ülkemizde zencibeyaz tartışması biçiminde yansımıştı.. Erdoğan ve tayfası, kendilerini zenci ilan ederek, ‘‘öteki’’lerin hepsini beyazlaştırmıştı! Oysa, iktidara, devlete, ekonomiye ve bütün ülkeye çökmüş AKP, beyazın da beyazı konumundaydı ve bütün ülkeyi zencileştirme peşinde koşuyordu! Türbana kafayı takarak bütünsel sosyolojik değerlendirme yapmaya kalkmak kadar ucubelik ancak bize yakışır! Ağacı (türban) görüp ormanı (milletülke) görmemek! Mesela ben kendimi AKP’ce ‘‘zencileştirilmek istenen Türk’’ olarak duyumsuyorum! ??? Ne demişti Cüneyd Zapsu, Amerikalılara? ‘‘Devirmeye çalışmak, delikten aşağı süpürmek yerine, O’nu (yani Başbakanı) kullanın!’’ İlk okuduğumda, itiraf edeyim, cümlenin semantik yapısına, ‘‘delikten aşağı süpürmek’’ deyimine takmıştım! Hemen bu deyimin yerine beynim ‘‘Sifonu çekmek’’ deyimini yerleştirdi! Ortada büyük bir yanlışlık vardı ve basının derinlemesine araştırmadan atıp tuttuğu belliydi! Her zamanki gibi! Zaten, Zapsu ile Başbakan da basının bu durumunu görüşmüşler.. Başbakan önce İngilizce metni görmüş; sonra çevirisi yapılmış; metinler yan yana getirilmiş ve bakmışlar ki, basına yansıyan sözlerle ilgisi yok! Söylenenlerle yazılanlar örtüşmemiş yani! ??? Yürekten inanıyorum! Tercümeler birbirini tutmamıştır! Durumu ifade edecek tek deyim vardır bütün dillerde, o da ‘‘Sifonu çekmek’’tir! Baş başa görüşmelerinde, hatta Başbakan, Zapsu’yu haşlamış bile olabilir. ‘‘Delikten aşağı süpürmek de demek? Bunun aslı sifonu çekmek olmayacak mıdır, yanlış deyim kullanarak Amerikalılara bizi rezil ettin!’’ demiştir, kim bilir! Aralarında doğru Amerikanca üzerinde bir tartışma bile çıkmış olabilir! Çünkü Erdoğan da gide gele, düşe kalka, baş başa görüşmelerde Amerikanca nosyonunu kuvvetlendirmiştir; hatta dil hassasiyeti Zapsu’yu bile geçmiş olabilir! Aralarında ne konuştular tabii ki tam bilemem.. Ama, kurdukları bilirkişi ekibinin (ulema) durumu ayrıntılarıyla araştırdığı; en büyük dil sözlükleri getirilip karşılaştırmalar yapıldığı; hatta ‘‘delikten aşağı süpürmek’’ gibi bir deyimin politik jargonda kullanılmadığı; bu deyimin, evlerde temizlikçi kadınların delikli taşları temizlerken veya pis suyu delikli taştan aşağı süpürmek eylemini ifade ettiği; hatta bunun sadece eski evlerimizde kullanılan Türkçe bir deyim olduğu, bugün artık delikli taşların tarihe karıştığı, bu nedenle bir anlamının da kalmadığı, Amerikalıların bile bu deyimin içeriğini kavramış olamayacağı; Zapsu’nun esas kullanması gereken ‘‘Sifonu çekmek’’ deyimini de bilgisizlikten veya hürmetten dolayı kullanmadığı; doğru terim olan ‘‘Sifonu çekmek’’ kullanılmadığına göre de, ortada da tartışılacak bir sorun kalmadığı görülmüş ve karara bağlanmıştır! Basın, olayı böylesine derinlemesine araştırsaydı, yanlışlık daha baştan önlenir ve olay ulusal bir dava haline dönüşmezdi! Nerede soruşturmacı gazetecilik! ??? Durumun tamamen böyle olduğuna eminim de, yine düşüncem bu ‘‘Sifonu çekmek’’te takılı kaldı.. Bir deyim var ya, ‘‘Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürme’’ miydi neydi! Hayır, Amerikalılara eşek dediğim falan yok! Sadece düşüncem değil, kulağım da sifonlara takılı kaldı! Takıntılı yaşayamam, şimdiden bir doktora görünsem iyi olacak! “Ö teki” Amerika deyimini o ülkedeki yoksullar ya da ezilen gruplar anlamında değil, ABD hükümetinin güttüğü politikalardan çok farklı yaklaşımları olan kişiler ve gruplardan söz etmek için kullanıyorum. Uzunca süredir Amerika’nın politikası sağa kaymaktadır. Clinton döneminde daha insancıl politikalar güdülmek istenmesine karşın, ayakta kalabilmek için Clinton da orta yolu seçmek ve istediği örneğin, sağlık politikasını yaşama geçirememe durumuyla karşılaşmıştır. 11 Eylül’den başlayarak Amerika’da sağa kayış hızlanmış, sosyal içerikli ve amaçlı siyasalardan uzaklaşılmış, “evangelist” anlayış egemen olmuş ve savaş yanlısı politikalar güdülmeye başlanmıştır. Amerika’da böyle anlayışlar her zaman egemen olmuş mudur? Bu sütunların olanak verdiği ölçüde bu soruya yanıt vermeye çalışacağım. Böylece Amerikan tarihinin ve siyasal kültürünün ne denli karmaşık ve ilginç özelliklerden oluştuğunu göreceğiz. Alexis de Tocqueville, 19. yüzyılda yayımlanmış Amerika’da Demokrasi başlıklı kitabında şu görüşü öne sürmüştür: ABD demokrasi konusunda Avrupa’dan bir adım öndedir çünkü bu ülkenin bakir toprakları ve yaşam biçimi, insanların daha eşitlikçi olmalarını sağ ? ABD’nin, süper devlet olma konumunu zayıflatacak bir dış politika güdebileceği beklentisi içinde olmamalıyız. “Öteki” Amerika’nın savunduğu “cumhuriyetçi” değerlerin, “cumhuriyetçi” idealin, ABD’nin dış politikasında “köklü” bir değişim getireceği, en azından, şu aşamada mümkün gözükmüyor. lamış ve insanların soylu unvanlarına olanak vermiştir. Soylu bir aileden gelen de Tocqueville için Amerika’da gördükleri, oradaki yaşam biçimi demokrasi için ümit vaat etmektedir. Öte yandan şu konuları da göz ardı etmeyelim: 19. yüzyılda Avrupa’daki sosyalist akımların etkisi Amerika’da da kendisini göstermiştir. Örneğin Indiana eyaletinin bir kesiminde “komün” yaşamını deneyen topluluklar vardır. Karl Marx’ın yazıları “Herald Tribune” gazetesinde yayımlanmaktadır. ABD bir “cumhuriyet” olarak kurulmuştur. Özellikle “Federalist”ler cumhuriyet geleneğini inançla sürdürmüşlerdir. Kuruluş yıllarında siyaset Amerika’nın en yetenekli ve ileri görüşlü insanlarını politikaya çekmiştir. Sanayileşme hızlanınca ve özellikle İç Savaş sonrası gelişmeler sonucu o ülkedeki yetenekli kişiler siyaset dışına kaymış ve sanayileşme atılımları içinde yer almıştır. Kuruluşu döneminde John Adams, Madison, Alexander Hamilton, John Jay gibi “cumhuriyetçi” devlet adamlarının isimlerini bilmemize karşın, Abraham Lincoln’den sonra Roosevelt’e kadar devlet başkanı olmuş kişilerin adlarını pek anımsamayız. Güttüğü “eli sopalı!” dış siyaset politikasıyla belki Theodore Roosevelt’i ya da ekonomik buhran döneminin devlet başkanı Hoover’i bir ölçüde anımsayabiliriz. BD’DE SOLCULUK... Amerika’da “sol” diye tanımlanan görüşler, genelde, var olan ekonomik sistemi sorgulamıyorlar. ABD’de “solculuk”, savaş karşıtı tutumlar ve; örneğin, zencilere, “yerlilere” eşitlikçi muamelenin gerekliliği üzerinde odaklanıyor. Ancak ’30’lu yılların başlarında Franklin Delano Roosevelt iktidara gelince ve ekonomik buhranın etkisiyle var olan ekonomik düzeni sorgulayan kişiler, düşünürler, üniversite öğrencileri, bürokratlar, hatta üst düzey yöneticiler ortaya çıkmaya başladı. Lillian Hellmann gibi bir yazar o dönemin bir ürünüdür. Roosevelt, ekonomik buhran nedeniyle çökmüş ekonomik düzeni düzlüğe çıkarabilmek için bir ölçüde “devlet müdahalesi”nin gerekliliği üzerinde durdu. Ve bazı konularda bunu yerine getirdi. Örneğin, işsizliğe çözüm bulmak için geniş çapta karayolları yapımına girdi. Her yıl taşması sonucu çev“Hillary Clinton’ın başkanlığı ne ölçüde ‘cumhuriyetçi’ görüşlere yakın olabilir” bu tartışılır. resini harap eden, yöreyi yoksulluğun alt sınırında tutmaya yargılı kılan Tennessee Nehri’ni kanallarla, setlerle kontrol altına getirmeyi devlet katkısıyla yaptı. David E. Lilenthal’ü bu projenin başına getirdi. Lilenthal, bu projenin devlet ve halk işbirliğinin çok güzel bir örneğini oluşturduğunu, Democracy on the March (Yürüyen Demokrasi) başlıklı kitabında dile getirdi. Gerçi o dönem Amerikası’nda bu tür devlet müdahaleciliğine karşı olan güçlü bir işadamı kesimi vardı. 1929 yılında başlayan ve kapitalist sistemin çöküşüyle sonuçlanan ekonomik bunalım dönemi yaklaşık sekiz, on yıl sürdü. Bu dönemde birçok kişi, özellikle bazı üniversiteler ekonomik sistemi sorgulamaya başladılar ve daha adil bir düzen özlemine girdiler. O dönemde işçi sendikaları belki Amerika’da en güçlü dönemlerini yaşamaktaydılar. Roosevelt sendikaları yanına çekebilmişti. ABD’deki öğrencilik yıllarımda birçok hocam o dönemin ürünleriydi. Ve genelde, hemen hepsi tartışmasız bir şekilde Roosevelt’in New Deal (Yeni Düzen) siyasasını desteklemiş ve sosyal adalet yanlısı idiler. Hatta şimdilerde Nobel Ödüllü Amerikalı iktisatçı Paul Krifman, “güdülen küreselleşmeci ekonomi politika yanlıştır, bu böyle süremez; er geç yeni bir ‘New Deal’ dönemine girmemiz gerekecektir” demektedir. A EKONOMİK SİSTEM SORGULANIYOR DEMOKRASİ İÇİN ÜMİT... ‘Bana sessizliğinizi armağan ettiniz’ A yizm büyük ölçüde bu birliğin çabaBD’deki sosyoekonomik düzeni ları sonucu sona ermiştir. Bir başka bir ölçüde sorgulayan ‘New Deal’ önemli kuruluş da 1947’de kurulan politikasının sonunu getiren RooseAmericans for Democratic Activelt’in ölümü değildi. Esas neden on’dır (Demokratik Eylem İçinde soğuk savaşın başlamasıydı. SovAmerikalılar). Kurucuları arasında yet Rusya düşman ilan edilince o düEleanor Roosevelt, işçi önderi Walzeni çağrıştıran ılımlı olan sosyal deter Reuther, iktisatçı John Kenneth mokrat görüşler bile töhmet altında Galbraith ve tarihçi Arthur Schlebırakılmaya başladı. Bazı öğrenciler, singer Jr. vardır. Bu kuruluş hemen hatta yöneticiler Komünist Partisi her alanda araştırma yapar ve pek üyesi olmuşlardı. Soğuk savaşın başçok konuda ilerici siyasalar üretir ve lattığı ortamda bırakınız komünist önerir. Ancak “öteki” Amerika’ya yegörüşleri, sosyal demokrat görüşler ni bir boyut ve canlılık getiren Rebile töhmet altından olmaya başlaagan döneminde ivme kazanan, küdı. Sovyet yanlısı olmakla suçlanan reselleşmeci, sosyal adaletten yoksun “Ford Vakfı” Başkanı çalıştığı binapolitikalara karşı başlayan hareket nın penceresinden atlayarak intihar oldu. Ronald Reagan 1981 yılında etti. Aşırı solda olmamalarına karşın başkan olunca, Federal yargıçları ve kapitalist sistemi eleştirdiklerinden Federal kurumları fazötürü pek çok kimse işinla “aktivist” olarak den olmaya başladı. Bu Cindy Sheehan eleştirdi. Bunun üzedurum McCarthy dörine Frank Michelneminde hızlandı. man ve Cass SunsteBu olumsuz gelişmein gibi Amerikalı hulere karşın, “öteki” Amekukçular, hukuk fakülrika canlılığını bazı sivil telerinde cumhuriyettoplum kuruluşlarını ve çi doktrin çalışmalarıbazı etkin düşünürlerin nı canlandırarak tek tatutumları nedeniyle bir raflı, “yanlı” yasalara ölçüde koruyordu. Amekarşı kamu yararını korika’nın ünlü ozanı, rumak için yargının “Abraham Lincoln” “müdahale” hakkının uzmanı Carl Sanddoğduğu görüşlerini burg’un Kaliforniya geliştirdiler. CumhuriÜniversitesi Berkeley yetçi geleneğin “özeli” değil, “kaKampusu’nda verdiği bir konferanmu yararını” ön planda tutması ve sı anımsıyorum. Sandburg, elinde “eşit yurttaşlık” gerektirdiğini vur“banjosu” ile hem sözle ve hem de guladılar. Bu görüşleri, örneğin, Balbanjosuyla (Âşık Veysel’i anımsayatimore Üniversitesi Hukuk Fakültelım) Amerikalı olmanın ne demek olsi ve bu fakültenin değerli hukukçuduğunu anlattı. Bu toprakların esas su Mortimer Sellers de devletin verimliliğinin özgür ve eşit olmaya cumhuriyetçi geleneği uygulaması olanak tanınmasından kaynaklandıve siyasetin dinsel görüşlerin dışınğından söz etti. Sözlerini bitirdiğinda tutulması konularında yayınları de koskoca ve dopdolu salona bir ve konferansları ile çaba gösteriyor. sessizlik çöktü. Çıt çıkmadı. Ve SandDiyebilirim ki Bush’un dinci, “evanburg şöyle dedi: “Alkışlarınız yerigelist” yaklaşımı bu hareketliliği hızne bana sessizliğinizi armağan etlandırmıştır. tiniz. Demek ki anlattıklarımın si“Öteki” Amerika’nın cumhurizin içinizde bir yeri var.” yetçi geleneği canlandırma hareketi Öte yandan ABD’deki bazı kuruşimdilerde Cindy Sheehan’ın semluşlar da benzer çaba içindeydiler. bolleştirdiği, genelde, savaş karşıtlıBunlardan biri 1920’de kurulmuş ğından, özelde Irak savaşı karşıtlığınolan “American Civil Liberties Unidan daha geniş ve daha derin bir platon”dur (Amerikan Sivil Özgürlükforma yayılmış durumdadır. ler Birliği). Denebilir ki McCarth Clinton’ların idolü Kennedy S onuç olarak, şu soruya yanıt aramanız gerekmektedir? “Öteki” Amerika gelecek seçimde kendi görüşlerine yakın bir “başkanı” seçtirmede etkin bir rol oynasa dahi, uygulamada bu başkan ne kadar insancıl bir iç ve dış politika güdebilir? Öncelikle ABD Başkanı ne denli güçlü yetkilere sahip olsa bile, önemli siyasalarda Temsilciler Meclisi ve Senato’nun; kısacası, Kongre’nin desteğini almak zorundadır. Seçimler sonucu muhafazakâr eğilimli kişiler Kongre üyesi olursa yeni siyasaları oluşturmak ve uygulamak çok zor olur. Bu arada ABD “Supreme Court”u (Anayasa Mahkemesi) göz ardı etmemek gerekir. Bu sakıncalar gerçekleşmezse ve “öteki” Amerika kendi görüşlerine yakın bir başkan ve Kongre’nin varlığı ile güçlense durum ne olur? Bu soruyu iç politikada durum ne olur ve dış politikada durum ne olur diye açmak gereklidir. ABD’nin ekonomisi güçlü durumdaysa ve herhangi bir kriz yoksa, daha “paylaşımcı” bir ekonomi politika uygulamak zor olacaktır. Çünkü ABD’de işverenin çıkarlarına destek veren olağanüstü güçlü lobiler var. Bu aşamada akla gelen bir başka soru da seçildiği takdirde; örneğin, Hillary Clinton’ın başkanlığı ne ölçüde sözünü ettiğim “cumhuriyetçi” görüşlere yakın olacak? Bu tartışma götürür bir konu. Clinton’lar için “idol” J. F. Kennedy’dir. Roosevelt değil. İç politikada daha sosyal adaletten yana, halktan yana bir politika güdülebileceğini düşünebiliriz. “Öteki” Amerika iç politikada etkin konuma gelirse, ABD dış politikasında ne ölçüde değişim gerçekleşebilir? Kesin bir yanıt vermek olanakdışı. Savaş karşıtlığı güçlense bile, unutmamak gerekir ki ABD bir “süper devlettir”. Askeri müdahalelerden büyük kâr sağlayan silah sanayii ve benzer kuruluşlar dışında “öteki” Amerika da ABD’nin bu konumunu yitirmesini; örneğin bir “AB”den, bir Çin’den daha güçsüz konuma gelmesini istemez. Ancak ABD, “Vietnam” savaşında olduğu gibi, politikalarını yeniden değerlendirebilir. ABD’nin süper devlet olma konumunu zayıflatacak dış politika güdebileceği beklentisi içinde olmamalıyız. “Öteki” Amerika’nın savunduğu “cumhuriyetçi” değerlerin, “cumhuriyetçi” idealin, ABD’nin dış politikasında “köklü” bir değişim getireceği, en azından, şu aşamada mümkün gözükmemektedir. Bu kanımızı bir örnekle destekleyelim: Bir ölçüde “öteki” Amerika’nın sesini duyuran Başkan Roosevelt’in güttüğü iç politika, ABD gerçekleri açısından, oldukça ilerici öğeler içermekteydi. Ancak Roosevelt’in güttüğü dış politika için aynı yargıya varmak olanakdışı. Kendisinin öncülük ettiği Yalta Antlaşması’nı anımsayalım. Başkan Roosevelt yönetiminde 1920’li yılların içe dönük siyasasından uzaklaşıldığını ve ABD’nin dünya politikasını yönlendirme girişimlerinin daha yoğun bir biçimde ortaya çıkmaya başladığını da göz ardı etmeyelim. obursali?cumhuriyet.com.tr Arınç’tan padişah salonunda yemek ? İstanbul Haber Servisi TBMM Başkanı Bülent Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği 4. Konferansı için Türkiye’ye gelen parlamento ve delegasyon başkanları onuruna Dolmabahçe Sarayı’nda yemek verdi. Padişahların bayramlaşma için kullandıkları Muayede Salonu’nda hazırlanan yuvarlak yemek masasının, sarıkırmızı renklerden oluşan laleler ve âlem biblolarla süslendiği görüldü. Danıştay yine başkanını seçemedi ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ender Çetinkaya’nın yaş haddinden emekliye ayrılmasıyla boşalan Danıştay Başkanlığı için yapılan seçimlerde dünkü turlardan da sonuç alınamadı. Başkanvekili Tansel Çölaşan ile 5. Daire Başkanı Turan Falcıoğlu arasında geçen dünkü seçimde, adaylar Danıştay Genel Kurulu’nun salt çoğunluğu olan 48 oya ulaşamadılar. Danıştay Başkanlığı seçimlerine bugün de devam edilecek. Şans Topu’nda 3 kişiye 315 bin YTL ? ANKARA (AA) Şans Topu’nun bu haftaki çekilişinde üst kolon numaraları, ‘‘5, 8, 10, 19, 29’’ alt kolon numarası ‘‘5’’ olarak belirlenirken 5 artı 1 bilen 3 kişi 315 bin 378 YTL 65’er YKr ikramiye kazandı. Çekilişte, 5 bilenler 2 bin 266 YTL 50’şer YKr, 4 artı 1 bilenler 142 YTL 70’er YKr, 4 bilenler 15 YTL 45’er YKr, 3 artı 1 bilenler 6 YTL 90’ar YKr, 3 bilenler 2’şer YTL, 2 artı 1 bilenler 2 YTL 35’er YKr, 1 artı 1 bilenler ise 1 YTL 30’ar YKr ikramiye kazandı. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle