25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 MART 2006 PAZARTESİ 4 HABERLER CHP lideri Baykal, Şemdinli iddianamesini hazırlayan savcının yönlendirildiğini söyledi 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK ‘Operasyon geri tepti’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Şemdinli iddianamesi ve sonrasındaki gelişmelelerle ilgili olarak ‘‘Bu operasyon geri tepmiştir. Yüzlerine gözlerine bulaştırmışlardır. Hedeflerinin tam tersi sonuç ortaya çıkmıştır’’ açıklamasını yaptı. CHP lideri Deniz Baykal dün CNN Türk’te yayımlanan Ankara Kulisi programına katıldı. Baykal’ın bu programda son gelişmelerle ilgili olarak yaptığı açıklamalar ana başlıklarıyla şöyle: Serdengeçti kalabilirdi: Merkez Bankası başkanı güya bağımsız olmalıydı. Kurumun başında başarısını, tutarlılığını, kurumun saygınlığını arttırdığını herkesin kabul ettiği Sayın Süreyya Serdengeçti vardı. Kimse onun değiştirilmesine yönelik ciddi bir ihtiyacı hissetmedi. İlla benim adamım olsun, diyemezsin. Masonik örgütlenme: Aldığın oy yüzde 34. Bu oyla TSK’yi değiştireceğim, yar Gençlik ve Şiddet... Günün sık sorulan sorusu budur: ‘‘Ne oluyor bu gençliğe?’’ Sorunun nedeni artık ilköğretim okullarına kadar kaymış olan ‘şiddet’tir. Liseli öğrenciler, meslek okulları öğrencileri, ilköğretim öğrencileri kavga ediyorlar, gruplar olarak birleşiyorlar, bıçaklı kavgalar çıkıyor, yaralananlar, ölenler her gün haberlerde. Kız öğrenciler arasında bile bıçaklı kavgalar oluyor, hatta bir kız öğrenci kavga ettiği öteki kızlara tabanca ile ateş ediyor. Gençlerin konuşma biçimi değişti, ‘ya...’ ile başlayan sözcükler, küfürlü konuşmalar duyanların şaşırdığı yeni bir dil oluşturuyor. Nedir bu olaylar? Bunları nasıl açıklamalı? Aileler mi çocukları ile ilgilenmiyor? İnternet iletişimi mi bu olaylara yol açıyor? Kurtlar Vadisi gibi filmler mi bu akımları körüklüyor? Olayın özü, gençliğin kendini kanıtlama isteğine yanıt veren toplumsal değerlerdeki değişmelerdir. Bu dinamik nasıl bir etki yapmaktadır? 1. Genç insanın kimlik arayışı tam da bu dönemlerde yaşanmaktadır. Genç erkek ve genç kız, bu dönemlerinde kendi kimlik arayışlarına girmekte, toplumsal rol modellerine bakmakta, toplumun nelere değer verdiğine önem vermektedir.. Bu hareketli döneminde günümüz gençleri toplumda hangi değerleri görmekte, nelerin önem taşıdığını görmektedir. Toplumsal rol modelleri neler olmaktadır? 2. Bizim toplumumuzda da değerler değişmiştir. Daha önceki dönemlerin ‘çalışkan, üretken, yararlı insan’ modeli yerini ‘güçlü, kendini kabul ettiren, daha üstün olan insan’ modeline bırakmıştır. Güçlü olmak, kendini kabul ettirmek, daha üstün olmak ise günümüzde ‘güçlü erkek’ ve ‘popüler güzel kadın’ olarak kabul görmektedir. ‘Güçlü erkek’ ise toplumlarda yetkinin gücü, paranın gücü, silahın gücü olarak görünmektedir. Genç insanlar henüz yetkiye ulaşamamakta, geriye para gücü ve silah gücü kalmaktadır. Ailesinin parasını kullanabilen genç hızlı süreceği arabalar almakta, bunlarla yarışarak gücünü kanıtlamaya çalışmaktadır. Gençlerin araba yarışları şiddet olarak değerlendirilmelidir. Bu denli parası olmayanlar da sustalı bıçaklarla gücünü kanıtlamaya çalışmaktadır. Genç kızların ‘popüler güzel kadın’ olma özlemleri de zayıflayarak, değişik süslemelerle (dövme, piercing vb.), farklı saç renkleriyle ortaya çıkmakta, onlar da kendi farklılıklarını kanıtlama peşinde çaba harcamaktadır. 3. Gençlerin rol modelleri de erkekler için ‘güçlü erkek’lerdir. Toplumun ‘güçlü erkekleri’ de, ünlüler, zenginler, televizyonlarda görünenler, havaya silah sıkanlar olarak görününce şaşacak bir şey kalmamaktadır. Genç kızlar için rol modelleri de mankenler, televizyonda görünen havalı kadınlar olmaktadır. Toplum, bilim insanlarına önem vermemekte, sahnelerde halkı eğlendirmeyen sanatçıları tanımamakta, sanatçı olarak da ekranda ve sahnede şov yapanları tanıtmaktadır. Bu durumda gençlerin onları tanımamasında, onları kendilerine örnek almamasında şaşılacak bir şey bulunmamaktadır. 4. ‘Bu gençlere ne oluyor?’ sorusu anlamsız bir soru olarak havada kalmaktadır. Gençlere olanlar, toplumda olup bitenlerdir. Toplumda olanları hiç de yadırgamayanların aynı şeyleri gençlerde görünce hayrete ve dehşete düşmeleri sadece aymazlıktır. Sonuç olarak, ‘gençlere bir şey olmamaktadır’. Olanlar, bu toplum değişirken olmuştur ve olmaktadır. Her şeyi ‘‘Benim bunda çıkarım ne?’’ mantığıyla açıklayan liberal ekonomi şampiyonları, paranın da bir şiddet aracı olduğunu unutabilirler. Ama toplumların belleği unutmaz, bunu anımsar ve gelen kuşaklara da geçirir. Gençler de ‘başarının şiddet yoluyla kazanıldığını’ görüp anladıkları zaman bu yolu kullanmakta duraksamazlar. Gençlerin sustalı bıçak kullanmasıyla toplumda yetkinin ve paranın kullanılması arasında özünde fark yoktur. Sadece paranın ve yetkinin şiddet olarak kullanılmasına henüz zaman vardır. Bugün sustalı bıçak kullananlar, günü gelince parayı da, yetkiyi de aynı biçimde kullanacaklardır. Sonuçta ‘ekilen biçilmektedir’. İlgilenenlere duyurulur. email:erdalatakc@gmail. com erdalatak@superonline. com www.erdalatabek.com ? Baykal, ‘‘İstihbarat Daire Başkanı, kimseden destek almadan, herkese, İçişleri Bakanı’na, Başbakan’a tertip yaparak tehlikeli bir operasyonu, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Genelkurmay başkanlığını engelleme operasyonunu tek başına mı yürütüyormuş’’ diye sordu. gıyı değiştireceğim, Cumhurbaşkanlığı, Merkez Bankası’nı kendi anlayışım etrafında şekillendireceğim, dersen bunun yol açacağı olumsuzluklar kendini gösterir, yapamazsın. Asıl hedefin Türkiye’nin tarihsel rotasını değiştirmek. Kadrolaşma, kuşatmaya dönüştü: Gelinen nokta, kuşatma noktasıdır. Merkez Bankası’nda, yargıda, hatta TSK’de olduğu gibi Cumhuriyetin, devletin temel kurumlarını kuşatma ve kontrol altına alma çabası ortaya çıkmıştır. Cumhurbaşkanı iade gerekçesinde çok zarif bir şekilde şunu söylüyor: Bu arkadaş faizsiz bankacılık kurumundan geldi, burası Merkez Bankası, nereden çıktı bu, demeye getiriyor. Faizsiz bankacılık anlayışındaki bir kişinin buraya atanmasındaki garabete dikkat çekiyor. Bir süre sonra şartlar değişince, Cumhurbaşkanlığı konusu çözülünce çok daha iddialı gelecekler. Şemdinli iddianamesi yönlendirilmiş: Van’daki iddianame hukuki bir belge değildir. Siyasal amaçları olan bir iddianamedir. İddianamenin yeterince deneyimi olmayan, genç bir savcının iyi niyetli duygularının, düşüncelerinin, tercihlerinin onu sevk ettiği bir siyasallaşmadan ibaret olduğunu da kabul etmiyorum. Bir rektöre karşı, bir Kara Kuvvetleri Komutanı’na karşı bu kadar ağır iddiaları yapan bir savcının bunu belli destekler, himayeler, yönlendirmeler olmadan yapmış olabileceğine inanmak geri zekâlılıktır. Savcı yönlendirilmiştir. Nedir bunun bağlantıları, ben bilemem. Başbakan, Genelkurmay Başkanı ile görüşürken bu tertibi beraber çözelim, dedi. Savcının şahsi yaklaşımı söz konusu olsaydı ona ‘‘tertip’’ denilmezdi. Uzun tek başına mı: İstihbarat Daire Başkanı yalnız mı, kendi bireysel anlayışıyla kimseden destek almadan, herkese tertip yaparak İçişleri Bakanı’na, Başbakan’a tertip yaparak tehlikeli bir operasyonu, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Genelkurmay başkanlığını engelleme operasyonunu tek başına mı yapıyormuş? Buna mı inanmak lazım? Ayrıca TBMM’deki araştırma komisyonunda Kara Kuvvetleri Komutanı hakkında temelsiz suçlamalar yapan bir işadamının ifadeleri başkan tarafından komisyo na bilgi verilmeden savcıya intikal ettiriliyor. Komisyon başkanları Başbakan’ın telkini, tavsiyesi ile gelir. Bugünkü Kara Kuvvetleri Komutanı, yarınki Genelkurmay başkanı hakkında böyle iddialı bir açılım söz konusu olduğu zaman bu ifadeleri savcıya intikal ettirme tercihini komisyon üyelerine sormuyorsun, seni oraya getiren siyasi iktidarın yetkililerine de bu konuyu bildirmiyor musun? Operasyon geri tepti: Başbakan, Büyükanıt ile görüşüyor, ‘‘Paşamız tamamen bu işin dışındadır’’ diyor. Bu noktaya gelmiş olması sevindirici. Siyaset bu. Operasyon geri tepmiştir. Yüzlerine gözlerine bulaştırmışlardır. Hedeflerinin tam tersi sonuç ortaya çıkmıştır. Başbakan özel olarak çağırarak duygularını, anlayışını komutana ifade etme zorunluluğu içine girmiştir. Tamam, güzel. Biz de bunu söyledik. Geri tepti. Bir daha da yapmayın. Cumhurbaşkanlığı kalesi düşmeden: Daha bu aşamada, Cumhurbaşkanı gibi anayasayı çok iyi kavramış bir otorite orada dururken, daha o kale henüz düşmemişken hazırlanan tertiplerin niteliğine bir göz atınız. Cumhurbaşkanlığı kalesi düştükten sonra, o anlayışın eline geçtikten sonra maruz kalınabilecek sorunları tasavvur ediniz. Cumhurbaşkanlığı seçimi bu açıdan önemlidir. 1968 olaylarının üzerinden, 2 yıl sonra tam 40 yıl geçmiş olacak. 1968 yılında Atatürk öleli 30 yıl olmuştu. O tarih bize ne çok uzak geliyordu 20’li yaşlarımızda. Ama 40 yıl, insan yaşamı için çok uzun bir süre. Hürriyet gazetesiyle birlikte pazar günleri verilen Zoom dergisinde, Gülden Aydın ve Tolga Tanış, Fransa’daki son öğrenci olaylarından yola çıkarak olanları 1968 gençlik ayaklanmasıyla karşılaştırıyor ve bizim kuşağın temsilcilerine duygularını soruyorlar. Ertuğrul Özkök’ün değerlendirmesi içime oturdu. Şöyle diyordu: ‘‘Fransa tekrar yaşlandı ve iktidar yine yaşlıların eline geçti. Şimdi hayat yeniden başlı Biz Barikatın Neresindeyiz? yor. Gençler, artık iyice konformist hale gelen 68 artıklarının elinden iktidarı almaya çalışıyor. O yüzden mekânlar aynı mekân, fotoğraflar aynı fotoğraf. Sadece barikatların arkasında gençler, önünde ise kendini hâlâ genç sanan 68 konformistleri var.’’ ??? Ertuğrul Özkök’ün söyledikleri acı ama gerçek. İktidarlar yaşlandığı gibi insanlar da yaşlanıyor. Fransa’da şimdi 68’lilerin iktidarı sürüyor. Bu iktidarın tutuculaştığı, gün gibi aşikâr. Artık barikatın karşı tarafındalar. Buradan Fransa’ya bakmak kolay da Türkiye’ye bakmak o kadar kolay değil. Türkiye 68’ine ne oldu? Nerede Türkiye’nin yeni 68’lileri sorusunu bir kendimize soralım bakalım. 68 kuşağının öncülerini şöyle bir gözden geçirdim. Biz Fransa ile karşılaştırıldığında çok büyük kayıplar verdik. Aydın Çubukçu’nun Zoom’a gönderdiği, İşçi Köylü gazetesi satan 68’lilerin fotoğrafı çok çarpıcıydı. Fotoğrafın altındaki son cümle şöyleydi: ‘‘Arkada bulunan gruptan hiçbiri yaşamıyor.’’ Resimler bulanık çıktığı için bir tek Mustafa Kuseyri’yi tanıdım. Önde yürüyen 7 arkadaşımızdan 4’ü ölmüştü, geri kalanların yaşamının çoğu hapislerde geçmişti. Tablo böyleydi. Bizim kuşağın kavgacılarının çoğu barikatın önüne geçecek zamanı ve olanağı bulamamışlardı. ??? Fransız 68’inin efsane önderi Daniel Cohn Bendit’le (Kızıl Dany) bir araya geldiğimizde bu karşılaştırmayı yaparız. 68 kuşağının önemli isimleri, Fransa’da ve Almanya’da etkin isimler haline gelebildiler. Bizde olmadı mı, tabii ki 68 kuşağından bazı arkadaşlarımız iktidarların etkin yerlerine gelebildiler. Hapislerde yatsalar da bir şekilde kendilerini toparlayıp barikatın öte yanına geçtiler. Türkiye, ‘68’le hesaplaşmasını bir türlü bitiremedi. 12 Mart 1971 askeri darbesinin ardından binlerce 68’li hapislere atılmış, üçü idam edilmişti. 1974 yılında bu çarpık mahkumiyetlere son verebilmek amacıyla af çıkarıldı. Hâlâ, yeri geldikçe bu affın terörü azdırdığını söylemekten geri durmuyor siyasetçilerimiz. O aftan ülkemizin birçok önemli bilim insanı, siyasetçisi, gazetecisi yararlanmıştı. Arada bir basındaki yazılara kızanlar, ‘‘Eski komünistler bunlar’’ demeyi unutmuyorlar. ??? Fransa’da, Almanya’da, İngiltere’de, ABD’de 68’liler iktidar oldular. 68’den gelen değişim rüzgârı bu ülkelere can verdi, umut ve dinamizm kazandırdı. Türkiye’de ise hâlâ kurulu düzen 68’e olan öfkesinden kurtulmuş değil. Ayrıca Türkiye’deki iktidarlar büyük ölçüde 68 karşıtlarından oluştu. Onlar da 68 döneminde üniversiteydiler, ama karşı tarafta, kurulu düzen tarafında duruyorlardı. Bizim kuşağın Türkiye’de hâlâ öfkeli, kızgın, uzlaşmaz bir tarafı olduğuna inanıyorum. Ha piste birlikte yattığımız, mitinglerde birlikte yürüdüğümüz birçok arkadaşım, düzenle bir türlü uyum sağlayamadı. Kıyıya köşeye itildiler. Öfkeleri hep içlerinde kaldı. ??? Aradan 40 yıla yakın zaman geçti. Türkiye, Avrupa’yla kıyaslandığında daha az yol aldı. 68’i de bir türlü içine sindiremedi, 68’lileri de... Birçoğumuz hâlâ diş gıcırdatıyoruz, kurulu düzenle bir türlü hesaplaşmamız bitmiyor. Belki eski umutlarımız küllendi, belki hayallerimiz zayıfladı, ama bir türlü barikatın öte yanına da geçmedik. Türkiye’nin 68’le hesaplaşması bitmedi. Bu hesaplaşma belki de Türkiye’nin eşitliğe ve özgürlüğe yürüyüşünün ana dinamiği olmaya devam edecek. Saçlarımız ağardı, çoğumuzun sağlığı bozuldu, bir kısım arkadaşımızı yitirdik. Bir kısmımız da barikatın öte yanına geçti. Yine de barikatın önünde durma düşüncesi bize yabancı geliyor. ??? Deniz’ler, Hüseyin Cevahir’ler ve genç yaşta yok edilen arkadaşlarımız gencecik yüzleriyle barikatı yıkmaya çalışıyorlar. Bizdeki ise hüzün ve umut. ZEYTİNBURNU 1. AİLE MAHKEMESİ’NDEN Esas No: 2005/289 Zeytinburnu Aile Mahkemesi’nden Davalı Hacer Gıynaş Aygör Yenidoğan Mah. 42 Sok. No: 138 K: 1 D: 5 Zeytinburnuİstanbul adresinde iken ikametgâhı meçhul. Davacı Yalçın Aydoğan Aygör tarafından davalı Hacer Gıynaş Aygör aleyhine mahkememize açılan boşanma davasının açık yargılaması sırasında davacının dava dilekçesinde davalı ile aralarında geçimsizlik olduğundan boşanmalarını ve küçüğün velayetini talep etmiş olduğundan, dava dilekçesi ile duruşma gününün davalının adresi meçhul bulunduğundan ilanen tebliğine karar verilmiştir. Mahkememize ait 2005/289 Esas sayılı dava dosyasının duruşma günü olan 14.04.2006 tarihinde saat: 10.00’daki duruşmasında hazır bulunmanız, hazır bulunmadığınız takdirde kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, temsil ettirmediğiniz ve duruşmaya gelmediğiniz takdirde yargılamaya yokluğunuzda devam edileceği ve karar verileceği hususunda dava dilekçesi ve duruşma gününün ilandan itibaren 15 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı ilanen tebliğ olunur. 27.02.2006 Basın: 13549 CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle