Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 MART 2006 CUMARTESİ 4 HABERLER Japonya’nın Türkiye ile yaptığı nota teatisine ‘rüşvet’ maddesi koydurması, Ankara’yı karıştırdı DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN A. Kuloğlu Gerçeğin Altını Çiziyor Harp Akademileri Komutanlığı’nda düzenlenen ‘‘Türkiye’nin Çevresinde Meydana Gelen Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenlik Politikalarına Etkileri’’ sempozyumu, bölgede kritik gelişmelerin yaşandığı bir döneme rastlaması açısından da önem taşıyor. Cumhuriyet’te çıkan haberden, toplantının önemiyle orantılı saptamalarla geçtiği anlaşılıyor. Konuşmacılardan Emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu’da ilginç saptamalarda bulunmuş, gerçeklerin altını çizmiştir. Kamuoyunun televizyonlardaki analizlerinden de tanıdığı Sayın Kuloğlu, Türkiye ile ABD arasında stratejik bir ortaklığın bulunmadığını, ‘‘çeşitli alver süreçlerinin işlediği stratejik müttefiklik bulunduğunu’’ ABD politikalarının çifte standart içerdiğini, Türkiye’nin ılımlı İslam yoluyla Ortadoğu’ya örnek olmasının istenmesinin de stratejik bir hata olduğunu vurgulamış. Sayın Kuloğlu haklıdır. ABD’nin yeni evrensel politikasının bir parçası olan GOP (Genişletilmiş Ortadoğu Politikası) Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarıyla taban tabana zıt olduğuna göre, bu iki ülke arasında stratejik ortaklıktan söz etmenin olanağı yoktur. Herkes bilmeli ki, ABD’nin dünya üzerinde şu anda iki tane stratejik ortağı vardır. Bunlar İsrail ile Büyük Britanya’dır. ??? ABD, Irak operasyonuna başlarken ilan ettiğinin aksine, sınırlarını kendi amaçları doğrultusunda genişlettiği Ortadoğu’da istikrarı değil, istikrarsızlığı hedeflemiş ve Irak’a müdahale yoluyla bu amacının ilk adımını atmış bulunmaktadır. Bu gelişmenin Türkiye’nin çıkarına olmadığı açıktır. Şu anda dünyanın tek süper gücü olan ABD rakipsiz olduğu bu kategoride ilerde de kendisine rakip olacak herhangi bir gücün ortaya çıkmasını engellemek için her şeyi yapmaya hazır olduğu gibi, Ortadoğu’da bir bölgesel gücü de istememektedir. E. Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu, İran’ın nükleer hedefleriyle ilgili Cumhuriyet’te yayımlanmış olan dizi yazısında, ABD’nin İran’a yalnızca nükleer silah emelleri yüzünden değil, ama aynı zamanda bölgesel bir güç olduğu için de karşı çıktığını belirtiyordu. Yazıyı dikkatle okuyanlar, hemen anlayabilirlerdi ki ABD aynı nedenle, Türkiye’ye de karşıdır. Çünkü Ortadoğu’da şu anda, toprak genişliği, nüfusu ve silahlı kuvvetleriyle iki bölgesel güç vardır: İran ve Türkiye. Nükleer emelleri yüzünden İran’ı hiç değilse nokta hedefleri vurarak dize getirmeyi planlayan ABD, Türkiye’yi de ilkelerinden ve kendisine can veren yapıdan soyutlayarak istediği doğrultuya çekmeye uğraşıyor. ??? ABD şu sıralarda Türkiye’nin Boğazlar üzerinde, egemenliğini sağlamış olan 1936 Montreux Boğazlar Sözleşmesi’ni hedef almış bulunmaktadır. Ana esprisi, Karadeniz’e kıyısı olan ve olmayan ülkeleri birbirinden ayıran ve birincilerin çıkarlarını korumak için onlar yararına kimi ayrıcalıklar getiren, Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin bu kapalı havzada bulundurabileceği savaş gemilerine tonaj ve zaman sınırlaması koyan Montreux Sözleşmesi’nin hükümlerine aykırı olarak, Washington terörü bahane ederek burada savaş gemilerini bulundurmak istemektedir. Terör savının bir bahane olarak ileri sürüldüğünü, asıl amacın Kafkasya’daki petrol dolayısıyla burayı kontrol olduğunu, belirtmek bile gereksiz. ABD bu iş için NATO’yu kullanmak istediyse de, Türkiye’nin eli güçlü olduğu için buradan istediğini elde edemeyeceğini görünce, 1936 sözleşmesine taraf olan Bulgaristan ve özellikle Romanya nezdinde sondajlarda bulunmaktadır. Önümüzdeki günlerde, bu iki ülkeden birinin sözleşmenin kendilerine sağladığı hakka dayanarak, yeni bir düzenleme için girişimde bulunmasına şaşmamalı. Görülüyor ki, ABD’nin bölge politikası, Türkiye’nin yaşamsal çıkarları ve varlığını oluşturan temel ile çatışmaktadır. TSK’nin durumu doğru değerlendirmesi sevindiricidir. 1 Mart tezkeresinin geçmesi için bütün gücünü seferber etmiş olan ve ABD’nin stratejik ortağı olmakla övünen AKP de acaba bu gerçekleri görüyor mu? Y olsuzluk hassasiyeti! ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Japonya’nın, Kırşehir Kaman’da arkeoloji müzesi kurulması için verilecek hibeye ilişkin Türkiye ile yaptığı nota teatisine ‘‘rüşvet alınmayacağına’’ ilişkin bir madde koydurmasının ardından başlayan tartışma sürüyor. Japon Büyükelçiliği, 1998’den bu yana Türkiye ile yaptıkları sekiz anlaşmada da aynı ifadenin yer aldığını, Japonya’nın Çin, Hindistan, Çek Cumhuriyeti ve Polonya ile yaptığı anlaşmalara da aynı ifadenin konulduğunu açıklarken Dışişleri Bakanlığı ‘‘söz konusu ifadelerin müzakere kayıtlarından çıkarılacağı’’ açıklamasını yaptı. Meclis Dışişleri Komisyonu’nda önceki gün yaşanan gelişmenin ardından dün, patlak veren skandala ilişkin Dışişleri Bakanlığı ve Japonya’nın Ankara Büyükelçiliği yetkilileri arasında diplomatik hareketlilik yaşandı. ? Skandalın ortaya çıkmasının ardından Dışişleri Bakanlığı ve Japonya’nın Ankara Büyükelçiliği yetkilileri arasında diplomatik hareketlilik yaşandı. Japon Büyükelçiliği tarafından yapılan açıklamada, ‘‘Japonya’nın geleneksel dostluk ilişkilerine sahip olduğu Türkiye’nin onurunu kırmak gibi bir niyete sahip olması söz konusu değildir’’ denildi. Büyükelçi Tomoyuki Abe gelişmeleri değerlendirmek üzere öğle saatlerine doğru Dışişleri Bakanlığı’na gitti. Kültür Dairesi Genel Müdürü Büyükelçi Ayşenur Alpaslan ile görüşen Japon Büyükelçi ile basına yansıyan haberler değerlendirildi ve konuya iki taraf için de açıklık getirecek bir açıklama yapılması üzerinde mutabakata varıldı. Bunun üzerine Japon Büyükelçiliği yaptığı açıklamada, Türkiye’de yolsuzlukların önlenmesine ilişkin yasaların olduğuna dikkat çekerek ‘‘Bahse konu madde, Türk kanunlarının tam anlamıyla uygulanacağının teyidi olarak anlaşılmaktadır. Bu madde bugüne kadar uluslararası bir kural olarak uygulanmakta olup, Japonya’nın geleneksel dostluk ilişkilerine sahip olduğu Türkiye’nin onurunu kırmak gibi bir niyete sahip olması söz konusu değildir’’ denildi. Japon Büyükelçiliği’nin İkinci Kâtibi Mitsuhiro Toyama da ‘‘Bu cümleyi uluslararası kurala göre yapmaktayız ve çıkarılmasına gerek olmadığını düşünüyoruz. Hiçbir ülke ile sorun yaşamadığımız maddenin çıkarılmasının istenmesini şaşkınlıkla karşılıyoruz’’ diye konuştu. Dışişleri Bakanlığı da yaptığı açıklamada, ‘‘Bu mutabakata dair müzakere kayıtlarında hibe işlemleri sırasında rüşvet anlamına gelebilecek davranışların önlenmesi ile ilgili bir madde bulunmaktadır. Her iki ülke için de aynı derecede geçerli olan söz konusu maddenin Japon hükümetinin diğer birçok ülkeyle yapmış olduğu benzer anlaşmalarda da yer aldığı bilinmektedir’’ denildi. Açıklamada, Japonya ile imzalanan bahse konu müzakere kayıtlarının yarattığı hassasiyetin dikkate alınarak, söz konusu ifadelerin yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için müzakere kayıtlarından çıkarılmasının kararlaştırıldığı vurgulandı. Gül göndermiş Nota teatisinin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün bilgisi dahilinde ve kendi imzasıyla Meclis’e sevk edildiği öğrenildi. Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan CHP Genel Başkan Yardımcısı emekli büyükelçi Onur Öymen, ‘‘Böyle bir durumda böyle bir metni Meclis’e gönderen dışişleri bakanı, uygar ve demokratik ülkelerde istifa eder’’ dedi. TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger de tasarıda yer alan ‘‘rüşvete’’ ilişkin söylemin kabul edilemeyeceğini belirterek bu nedenle, metni Dışişleri Bakanlığı’na geri gönderdiklerini söyledi. Dülger, ‘‘Düzeltirken zaman alacak, yetiştiremeyiz, 3 milyon dolar da gider... İsterse 300 milyon dolar gitsin, isterse 3 milyar dolar gitsin. Batsın o para’’ diye konuştu. Dışişleri Bakanlığı’nın, Japonlar ile konuşarak, ‘‘Parayı getiriyorsanız, bir hafta içerisinde bunu düzeltin, bu hükmü kaldırın’’ diyeceğini kaydeden Dülger, ‘‘Bu hakaret gibi bir şey... Sen buna nasıl imza attın?’’ Harp Akademileri’nde düzenlenen sempozyumda ABD politikalarının Türkiye’ye yansımalarına değinildi ‘Yeni sorun alanı Karadeniz’ SERTAÇ EŞ İSTANBUL Harp Akademileri Komutanlığı’nca düzenlenen ve Türkiye’nin çevresel sorunlarının tartışıldığı sempozyumun son gününde İran, Suriye ve Karadeniz’e ilişkin değerlendirmeler dikkat çekti. Günün ilk sunuşunu yapan Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kibaroğlu, İran’ın nükleer silah yapabilecek teknolojiye sahip olduğunu, bunu ne zaman yaşama geçireceği konusunda netlik olmadığını söyledi. Türkiye’nin güney komşusu Suriye’yle ilgili gelişmeleri Gazi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Türel Yılmaz ele aldı. TürkiyeSuriye ilişkilerini dönemsel özellikleriyle anlatan Yılmaz, ABD’nin istediği gibi bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesi durumunda ‘‘etnikmezhepsel’’ çatışmanın gündeme gelebileceğini dile getirdi. GÜLER’E ePOSTA YAĞMURU Nükleere karşı siber eylem ÖZLEM GÜVEMLİ Alaca şehitleri anıldı Erzurum’un Alaca köyünde Ermeniler tarafından katledilen Türkler buradaki şehitlikte düzenlenen törenle anıldı. Atatürk Üniversitesi TürkErmeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Erol Kürkçüoğlu yaptığı konuşmada, Alaca köyünde 10 Mart 1918’de Ermeni çeteleri tarafından bölgedeki en kanlı eylemlerden birinin gerçekleştirildiğini ve 278 kişinin öldürüldüğünü belirtti. (Fotoğraf: AA) anımsatan Aktan, Rusya’nın dış politikasıyla ABD’yi ‘‘rahatsız etmeye başladığını’’ söyledi. Karadeniz’in enerji güzergâhı açısından önemine dikkat çeken Aktan, ‘‘Bulgaristan ve Romanya’nın ABD’yi Karadeniz’de istediğini’’ dile getirdi. Montrö’nün boğazlardaki egemenliğini sağlayarak güvenliğini garanti ettiğini belirten Aktan, şu değerlendirmeyi yaptı: ‘‘ABD Akdeniz’deki operasyonlarını Karadeniz’e sokmak istiyor. Karadeniz’de iddia edildiği gibi bir güvenlik boşluğu yok. Karadeniz’e geçiş için Rusya ile mutabakat gerekli. ABD’liler bunu istemiyor. Montrö’yü yeniden düzenlemek için 3/4 çoğunluk gerekiyor. Kıyıdaş ülkelerden birisi feshederse, ki ABD’yi isteyen ülkelerden biri bunu yapabilir. O zaman bir konferansla yeni bir rejim yapmak gerekir. Bu rejim yapılıncaya kadar bir rejim öngörülmüyor. O zaman 1. madde devreye giriyor ve hiçbir ayrım yapmadan ticari askeri gemilerin girişi serbest. ABD bir yere girdiğinde başka hiçbir ülkenin çıkarını gözetmiyor’’ duğunu Annan Planı görüşmeleri sırasında öğrendiklerini belirtti. Montrö Antlaşması’nın Türk diplomasisinin Lozan’dan sonra ikinci büyük zaferi olduğunu ifade eden Soysal, ‘‘İngiltere 1960’ta adadaki egemenliğini üsler dışında Kıbrıs hükümetine devrettiği zaman, Kıbrıs hükümeti İngiltere’nin haklarına vâris olmuş, Türkçedeki yeni adıyla ardıl olmuş. Kıbrıs hükümeti, bunun için 1967’de Fransa’ya başvurmuş. Onlar da bu başvuru üzerine Türkiye’ye sormuşlar. Bizim Dışişleri Bakanlığı olumlu yanıt vermiş. O tarihten beri de Kıbrıs hükümeti, Montrö’nün imzacısı durumuna gelmiş’’ dedi. ‘Suriye’deki tehlike’ Rejim değişikliğinin Suriye’de radikal İslamcı iktidarı gündeme getireceğine dikkat çeken Yılmaz, bu ülkedeki Müslüman Kardeşler Örgütü’nün giderek varlığını hissettirdiğini söyledi. Rejim değişikliği durumunda Irak benzeri bir kaosun Suriye’de de yaşanabileceğini belirten Yılmaz, bunun da Türkiye’nin ekonomik ilişkilerine darbe vuracağını anımsattı. Yılmaz, oluşacak kaos ortamında PKK’nin ‘‘Türkiye’ye yönelik faaliyetlerinde büyük bir fırsat yaratacağını’’ kaydederek ‘‘Türkiye müttefiki durumundaki ABD tarafından adeta kuşatılmış olacaktır’’ dedi. Türkiye’nin kuzeyindeki Karadeniz’e ABD’nin NATO aracılığıyla yerleşmek istemesini değerlendiren emekli Büyükelçi Gündüz Aktan, Ankara’nın Montrö Anlaşması nedeniyle sıkıntı yaşayabileceğine vurgu yaptı. Türkiye’nin Irak nedeniyle ABD ile ilişkilerinde sorun yaşadığını Türkiye’nin gündemine tekrar gelen nükleer santrallara karşı sivil toplum örgütlerince düzenlenen kampanyalara bir yenisi daha eklendi. Greenpeace Akdeniz Ofisi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’e, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı programların anlatıldığı eposta gönderme çağrısı yaptı. Greenpeace, enerji açığı bahanesiyle, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler tarafından yeniden gündeme getirilen nükleer enerji planlarına karşı siber eylem kampanyası başlattı. Kampanyaya katılmak isteyenler, ‘‘www.greenpeace.org.tr’’ adresinden Bakan Güler’e eposta göndererek yapılması planlanan nükleer santrallara karşı yenilenebilir enerjileri ve enerji verimliliği programlarına geçişi önerecekler. Siber eylem için Güler’e hitaben hazırlanan eposta metninde, ‘‘Gelecek 10 yılda 3 tane nükleer santral kurmaya yönelik son açıklamanız umut kırıcıdır. Görünen o ki, hükümet Türkiye’de tam anlamıyla sürdürülebilir, emniyetli ve tehlikesiz enerji arzı planlamak yerine, nükleer endüstrinin lobi faaliyetlerini dinlemeyi tercih etmektedir’’ denildi. ‘Geleceğimizle kumar oynamayın’ Güler’den nükleer enerji santralı yapmaktan vazgeçmesi istenerek enerji verimliliği uygulamaları ve yenilenebilir enerji kullanımına yönelik uzun vadeli net bir strateji belirleme çağrısı yapıldı. Metinde şu ifadelere yer verildi: ‘‘Milyarlarca dolara 3 nükleer santral inşa etmek kadar özel sektörün talep edeceği muazzam miktarlardaki devlet sübvansiyonlarını bunlara bağlamak da geleceğimiz üzerine oynanan kabul edilemez bir kumardır.’’ Kıbrıs imzacı durumda Sempozyumun sorucevap bölümünde konuşan Prof. Dr. Mümtaz Soysal, Kıbrıs hükümetinin 1967’den bu yana Montrö Antlaşması’nın imzacısı durumunda ol asirmen?cumhuriyet.com.tr A SKERİ BİRLİĞE GİTMEDİ Vicdani retçi Tarhan serbest bırakıldı İstanbul Haber Servisi Vicdani retçi Mehmet Tarhan, Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun 4 yıllık mahkumiyet kararını bozması üzerine önceki gece tahliye edildi. 2005 yılının Nisan ayından beri Sıvas Askeri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Mehmet Tarhan’a Askeri Mahkeme, ‘‘emre itaatsizlikte ısrar’’ suçlamasıyla 4 yıl hapis cezası vermişti. Tarhan’ın avukatları da karara itiraz ederek bir üst mahkeme olan Askeri Yargıtay’a başvurmuşlardı. Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nda görüşülen temyiz davasında ‘‘mahkumiyet kararının bozulması ve tutuklulukta geçen süre göz önüne alınarak Mehmet Tarhan’ın tahliyesi’’ kararı çıktı. Karar üzerine Tarhan önceki gece tahliye edildi. Tahliye edilir edilmez merkez komutanlığı ve askerlik şubesine götürülen Tarhan, askeri birliğe kendi başına gitmesi için bırakıldı. Tarhan, emre uymayarak askeri birliğe değil, ailesinin yanına gitti. Askeri Yargıtay’ın gerekçeli kararını bir hafta içinde açıklayacağını belirten avukatlar, Tarhan’ın her an yeniden gözaltına alınabileceğini ve sürecin yeniden başlayabileceğini söylediler. Şemdinli olaylarıyla ilgili Van Savcılığı’nca hazırlanan iddianame tartışılmaya devam edecek. Etmesinin bir mahzuru olduğunu sanmıyorum. Benim başından beri ‘‘yargıyı etkileme’’ konusunda savunduğum düşüncemi burada da savunuyorum. Yargıyı, demokratik hukuk devleti, insan haklarına ve bireye saygı konularında etkilemeliyiz. Çünkü Türkiye’deki yargı sistemi ne yazık ki askeri darbelerin de etkisiyle ‘‘otoriter devlet’’ yanlısı bir anlayış içinde şekillendi. Bunun zararlarını çok gördük. Burada belki tartışılacak nokta, iddianameyi hazırlayan savcı hakkında Adalet Bakanlığı’nca ‘‘inceleme’’ başlatılmasıdır. Gönül isterdi ki, Adalet Bakanlığı bu duyarlığı ‘‘düşünce özgürlüğü’’ nü ihlal eden davalar açıldığında gösterseydi. İşkenceci polisleri, ağır insanlık suçu işleyen devlet görevlilerini korumaya kalkışan ‘‘iddianameleri’’ hazırlayanlara karşı gösterseydi. Şemdinli’nin Üstü Aman Örtülmesin Türkiye, demokrasi ve özgürlükler yolunda ağır ilerleyen bir yük gemisi gibi gidiyor. Bir iki önemli adım atılıyor, bir süre sonra hemen bunun karşılığı bir engelleme, dengeleme ortaya çıkıyor. Şemdinli’de görünen tablonun ne olduğunu aslında hükümet de anladı, toplum da anladı. Orada, devlet adına yasadışı bazı işler yapıldığını eski deyimle ‘‘renkli Türkçe sinemaskop’’ olarak izledik. Gel gör ki, ülkemizin demokrasi birikimi bu olayın bütün cepheleriyle ortaya çıkarılmasına yetmedi. Tabii PKK’nin giriştiği insanlık dışı vahşi eylemlerin yarattığı sonuçları unutmamak gerek. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olaylar ilk patlak verdiğinde ‘‘nereye kadar giderse gitsin’’ tutumu içindeydi. Zaman içinde bu tutum yumuşadı, kararlılığını yitirdi ve denge hesapları içinde eriyip gitti. Savcı bu iddianameyi hazırlarken yalnız başına mı hareket etti, yoksa bazı çevrelerin yönlendirmesi oldu mu? Görüldüğü kadarıyla oldu. Sonuç olarak Şemdinli olayları, içine bazı devlet güçlerinin karıştığı, çözümünün bu nedenle zorlaştığı bir olay haline dönüştü. Çeşitli güçler çeşitli yönlerde ağırlıklarını koydular. Konu hukuki olmanın çok ötesine uzandı ve siyasi bir konu haline dönüştü. İddianameyi böyle bir ortamın ürünü olarak kabul etmek gerekiyor. Tartışılacak birçok yönü olduğunu da görüyoruz. Nitekim, 4 Mayıs’ta başlayacak duruşmalarda bu iddianame masaya yatırılacak, ne kadar gerçeklere dayanıyor, ne kadarı spekülasyon göreceğiz. ??? Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Büyükanıt , iddianame tartışmasının ilk gününden itibaren açık bir tavır aldı. Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklama da her şeyin yasal süreç içinde yürüyeceğini gözler önüne serdi. Burada dikkatli olmamız gereken nokta, iddianame üzerinden başlayan tartışmanın, Şemdinli gerçeğinin gölgelenmesine yol açmaması. Şemdinli’de önemli bulgular ve bilgiler ortaya çıktı. Belki de bu bilgilerin ortaya çıkması, daha sonra meydana gelebilecek birçok olayın engellenmesini sağladı. Eğer yargı süreci sağlıklı bir şekilde işlerse, bundan Türkiye kazançlı çıkar. Unutmayalım, Şemdinli skandalı, ‘‘var mı yok mu’’ diye tartışılan ‘‘Kürt sorunu’’nun bir yansımasıydı. Bu sorunun demokratik ve barışçı bir şekilde çözülememesinin yarattığı korkutucu bir üründü. Şemdinli üzerinde yo ğunlaşarak devletin bu olay karşısında, geçmişte yaptığı yanlışları tekrar etmesini önleyebiliriz. Şemdinli, dünden çok yarın için önem taşıyor. ??? Şemdinli davası, umutsuzluk değil umut yaratmak için bir vesile olmalı. Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti yönünde gelişmesi için bir fırsat olarak kullanılmalı. Kimse bundan kendisine bir siyasi çıkar elde etmeye kalkmasın, kimse de bu nedenle haksız suçlamalara muhatap olmasın. Yargı, demokratik hukuk devletinin, özgürlüklerin, demokrasinin gelişmesi için işlemeli, geçmişten kalan kötü anıları silmeye yardımcı olmalı. Tabii, bunun için yargı bağımsızlığı da sağlanmalı. Yargıçlar ve savcılar üzerindeki iktidar gölgesi ortadan kalkmalı. Kötü başlayan bir süreç iyi yönetilirse, olumlu sonuçlar verebilir. Gelin bu süreci böyle yönlendirmeye çalışalım. CUMHURİYET 04 K