27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 ŞUBAT 2006 CUMA 6 HABERLER AKP hükümeti, piyasayı hızla özel sektöre bırakırken Avrupa tam tersi bir tavır içinde BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Enerjide özel dönem bitiyor ? 2007’ye dek sektörün tam rekabete açılarak fiyatların ucuzlamasını hedefleyen Avrupa Komisyonu’nun tüm baskılarına karşın enerjide hem güvenlik hem de pazar payını yitirmemek kaygısı hükümetlerin politikalarında önemli rol oynuyor. usya’nın Ukrayna’ya verdiği gazı kesmesi ile gündeme gelen enerji sorunu birçok ülkenin enerji politikalarını yeniden gözden geçirmesine neden oluyor. Bugüne kadar piyasanın serbestleşerek tam rekabete açılmasını savunan AB ülkeleri, enerjide güvenlik kaygısı ön plana çıktıkça bu tavırlarından vazgeçiyorlar. Stratejik bir sektör olan enerjinin geleceği ekonomi açısından yaşamsal önem taşıyor. Başta Çin ve Hindistan olmak üzere Asya ekonomilerinin gelişmesi ile enerji kaynaklarına olan talebin artması, petrol fiyatlarının istikrarsızlığı, küresel iklim değişiklikleri ve en son olarak da Rusya’nın Ukrayna’ya verdigi doğalgazı kesmesi ülkeleri enerji politikalarında da değişikliğe yöneltiyor. Büyük ölçüde Rusya’dan aldığı doğalgaza bağımlı olan Avrupa, önümüzdeki 25 yılda enerjide1 trilyon Avro yatırım yapmak zorunda olduğunu açıkladı. Uzun süredir yeni nükleer santral kurmayan Avrupa ülkeleri ajandalarına bu konuyu yeniden aldı. Enerji konusunda faaliyet gösteren şirketler birleşmeler ve yeni satın alma Türkler, İslamcılık, Kürtler... Toplumların gelişim ve değişim süreçlerinde, ‘‘aidiyet’’lerin, özellikle dinin rolü büyük olmuştur. Kendilerini, dinin etkisinden büyük ölçüde kurtaran toplumlar ise Batılılardır; kurdukları laik sistem de bunda rol oynadı, hâlâ da oynuyor. Türkiye’de, Cumhuriyet’in yaptığı laik reform, İslamı vicdanlara emanet etti. Ne var ki, bir yarım yüzyıldan fazladır, İslam her yönden sömürülüyor ve sömürüldükçe de sorunlar yaratıyor. Bu serüvenin Kürdî tarafı ile Kürtlere yansıması ne olmuştur? Her çalışmasında öğretici olan Naci Kutlay, geçenlerde Beybun Yayınları’nda çıkan Türk Siyasal İslamcılığında Kürt Damarları adlı eserinde, önemli şeyler söylüyor. ? Naci Kutlay, siyasal İslamcılığın kökleri ve gelişmesinden, o çizgide yer almış Türklere ve Kürtlere bakarken; incelemelerini tâ küreselleşmeye kadar yayan bir bütün içinde, bize yığınla konu sergiliyor ve düşündürücü tespitlerde bulunuyor. Kitabın içeriğinde şunlar var: ‘‘Neden siyasal İslamcılık?’’ sorusuna yanıt verdikten sonra, sırayla ünlü Kürt siyasal İslamcılar ve eylemleri, siyasal İslamcı Türkler, siyasal İslamcı Kürtler tanıtılıyor; Türk milliyetçiliği ve İslamcılık konusuna değiniliyor; TürkKürt siyasal İslamcılığının gelişimi açıklanıyor; Türk siyasal İslamcılığında önemli yapılanma gösteriliyor; genel algılamada İslamcılıkKürtlük hatırlatılıyor; devlet ve resmi İslamdan örnekler veriliyor; Türk, Kürt İslamcılarının basındaki Kürt sorunu tartışmaları üstünde duruluyor; son olarak küreselleşme, siyasal İslam süreci, Türkİslam sentezi konuları ele alınıyor. Kitap, her bakımdan önemli, ama yerimiz dar. İncelemelerini büyük bir nesnellikle yürüten Kutlay’ın bir tespiti de şu: ‘‘İslamiyetin tüm Müslümanları bir millet olarak görmesi, yaşam gerçeğine uymadı. İslamiyetin evrensel niteliği, millet ve milliyet sorununda artık tarihteki biçimi doğru bulmuyor’’ (s. 279). Bunun yanı sıra, yakın yıllarda görüp yaşadıklarımız bize çok şey gösterdi. ‘‘Türkİslam Sentezi’’ öyle değil mi? Bir cinayetler oyununun üstüne gelip tasfiyesine giriştiği 12 Eylül, solun acılarını bir daha da arttırırken, Kürtler de bundan payını aldılar. Bir faşizmdi 12 Eylül’ün yaptığı. 12 Eylül, bir şey daha yaptı: O ortamda hazırlanan ‘‘Türkİslam Sentezi’’ne; her yanı, Cumhuriyet Devrimi’ne ters düşen bu gerici ideolojisinin elebaşlarına tutup iktidarı verdi. Yeni anayasaya, ‘‘liselere değin zorunlu din dersleri’’ni oturturken, bütün bir millî eğitimin tasfiyesine girişildi. Emperyalizmin, Sovyetler Birliği’ne karşı uyguladığı ‘‘yeşil kuşak’’a uygundu yapılanlar. Yeni liberalizm de, o sıralarda gelip girdi. Bugün yaşadığımız badirenin, her yanıyla dökülen iktidarın kökleri, çok daha gerilere gider, ama hızlanışı 12 Eylül başlattı. Naci Kutlay’ın, her bakımdan büyük bir emek ürünü olduğu görülen kitabının sonuna geldiğimizde, Türkiye’nin son 2530 yıllık dönemi üstüne kendi bir gözlemimizi de dile getirmek fırsatını bulmuş olduk. Güzel okumalar okurlara!.. R larla güçlerini pekiştirme gayreti içinde. En son örneği İspanya’dan en büyük doğalgaz şirketi Gaz Natural ile yine en büyük elektrik şirketi Endesa’nın 22 milyar Avro tutarındaki birleşmesi. Bu sayede oluşacak ulusal bir devin küresel rekabette daha güçlü olacağı belirtiliyor. EVLET KONTROLÜ Avrupa Komisyonu, enerji piyasasını liberalleştirerek üretici ve dağıtıcıların serbest rekabet ortamında iş yapmasını ve bunun dolayısıyla fiyatların düşmesine neden olacağını savunuyor. Bu doğrultuda sektörde 2007 yılına kadar serbetleşmenin tamamlanması planlanmıştı. Ancak tüm bunlara karşın ülkeler sektörde devlet kontrolünü koruma konusunda ısrarlı tavırlarını sürdürüyorlar. Daha fazla serbestleşmenin yarar sağlamayacağı görüşünü savunanların sayısı hızla artıyor. Çünkü enerjide uzun dönemli güvenlik ve fiyat istikrarının ancak devlet kontrolündeki bir yapılanma ile sağlanabileceği belirtiliyor. ABD’de Kaliforniya’da 20002001 yılında patlak D Latin Amerika yeni çıkış yolları arıyor nerji alanında dışa bağımlılıktan kurtulmak isteyen Latin Amerika ülkeleri de yeni projeE ler üretiyor. Brezilya, Venezüella ve Arjantin liderleri ocak ayı sonunda Brezilya’nın başkentindeki enerji zirvesinde bölgede dev bir doğalgaz boru hattı inşa edilmesini ele aldılar. Carakas’tan Buenos Aires’e Latin Amerika’yı boydan boya kat edecek 8 bin kilometrelik boru hattının inşasının 20 milyon dolara mal olması bekleniyor. Öneriyi ortaya atan Venezüella Cumhurbaşkanı Hugo Chavez, kıtanın diğer önemli gaz üreticisi olan Bolivya’yı da katılmaya çağırdı. Zirvenin enerji bakanlarına proje üzerinde çalışma talimatı veren liderler konuyu martta Arjantin’de yapılacak zirvede yeniden ele alacak. Boru hattı projesi ABD’nin bölgedeki ekonomik nüfuzunu kırmak için vesile olarak da görülüyor. Son yıllara kadar yaşanan siyasi istikrarsızlıklar yüzünden yabancı şirketlerin Latin Amerika’da yeni yatırımları durmuş, bu yüzden kıtada enerji arzında sorunlar yaşanmaya başlamıştı. veren enerji krizi hâlâ akıllarda. Eskisi kadar yoğun olmasa da Fransa, Almanya ve İspanya’da devlet tekelleri hâlâ güçlü. Ülkeler, AB yükümlülüklerini en minimal düzeyde tutma çabası içinde. Gaz de France (GDF) ve Electricite de France (EDF) devlet tekeli, Almanya’da EON ve RWE... İngiltere ve İskandinavya ülkeleri tam serbestleşme olmasına karşın rekabetin kazanımlarından tüketici yararlanamıyor. AB hedeflerinde yaşanan sapmanın bir diğer nedeni ise büyük şirketlerin rekabeti daha da arttıracak altyapı yatırımlarına ağırlık vermekteki gönülsüzlükleri. Elde etmiş oldukları imtiyazlı gücü daha fazla rekabetle yitirmek istemiyorlar. Almanya’da hükümet hem Kartel Ofisi’nin hem de Tekel Komisyonu’nun tüm uyarılarına karşın elektrik devi EON ile Almanya’nın en büyük doğalgaz şirketi Ruhrgaz’ın birleşmesine onay verdi. Amaç ise tüm kıtada agressif biçimde büyüyen Fransız devlet tekeli EDF ve GDF’ye karşı bir güç oluşturabilmek. LİSANSI İPTAL EDİLEN TESİSLER NÜKLEER SANTRAL Atıklar denize boşaltılıyor ÖZLEM GÜVEMLİ ürkiye Denizcilik Vakfı’nın Çorlu’da 5 trilyon lira harcayarak gemilerden atık alımı ve geri kazanım için kurduğu tesisin lisansı iptal edildi. Çalışmaları 27 Nisan 2005’te durdurulan tesis atıl durumda beklerken 5216 sayılı yasadaki değişiklikle gemilerden atık toplama ve bertaraf görevini üstlenen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu hizmeti verirken yetersiz kalması karmaşaya yol açıyor. Uluslararası Marpol 7378 Sözleşmesi gereği Ulaştırma Bakanlığı, 11 Mart 2004’te liman işletmelerinin atık toplama tesisi kurması için yönetmelik çıkardı. Ancak Çevre Bakanlığı’nın 2004 yılının Aralık ayında çıkardığı yönetmelikle Ulaştırma Bakanlığı’nın yönetmeliği iptal edilmiş oldu. 5216 sayılı yasada yine 2004 yılında yapılan değişikliklerle gemilerde atık toplama ve bertaraf görevi büyükşehir belediyelerine verildi. Şu an İstanbul Liman Tüzük Sahası’nda Büyükşehir Belediyesinin kiraladığı gemiler, atıkları diğer gemilerden alıyor. Ancak bu atıkların geri kazanımı noktasında mevzuatın nasıl işlediği belirsiz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Haydarpaşa Limanı’nda atıkların depolanacağı bir tesis kuruyor. Ancak buradaki tankta toplanan atıkların yağdan arındırılmasının ardından kalan suyun denize basıldığı iddia ediliyor. Gemi atıklarının geri kazanılmasını sağlamak amacıyla Çorlu’da kurulan tesis ise son 1.5 yıl içinde aynı şekilde lisansı iptal edilen yaklaşık 40 tesisten sadece biri. Son 5 yıldır İstanbul’da gemilerden atık toplama işi TDİ’ye bağlı Türkiye Denizcilik Vakfı’nca yürütülüyordu. Vakıf, Kuruçeşme’deki atık toplama tesisinde çalışmaya başladığında burada bir yılda toplanan 150 tonluk atığı 100 bin tona çıkardı. Kuruçeşme’deki tesis yetersiz kaldığı için Çorlu’da geri kazanım tesisi kurulması amacıyla harekete geçildi. Türkiye nin ilk gemi atık toplama lisansı alan şirketi Gizem Limited Şirketi’nin yüzde 50 ortağı olduğu Doku Denizcilik Petrol Ürünleri ve Geri Kazanım Sanayi Şirketi’nde Çevre Bakanlığı Vakfı’nın da yüzde 26 payı vardı. Vakıflar Yasası çıkınca bakanlık ortaklıktan çekildi. Proje, zamanında Bakanlık ile beraber pilot çalışma olarak düşünülmüştü. Tesis 2005 yılında tamamlandı ancak Çevre Bakanlığı’nca verilen lisans iptal edilince 3.5 trilyonluk kredi borcu nedeniyle vakıf zor günler yaşamaya başladı. ‘AKP, 35 yıllık boş oltaya takıldı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP hükümetinin, ‘‘nükleer enerji santralı’’ projesine muhalefetten tepkiler yükselmeye başladı. CHP Sinop Milletvekili ve MYK üyesi Engin Altay, adı nükleer santral kurulacak yerler arasında geçen Sinop’ta yurttaşların böyle bir girişime izin vermeyeceğini belirterek ‘‘Bu proje Sinop için ve nükleer santral kurulması düşünülen diğer merkezler için sıfır güvenlikli bir felaket projesidir’’ dedi. Altay, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında hükümetin ‘‘uluslararası nükleer lobilerinin rant tuzağına düştüğünü ve kamuoyundan gizli çalışmalar yürüttüğünü’’ söyledi. Gelişmiş ülkelerin hemen hemen tümünde nükleer santrallarla ilgili referandumlar yapılarak kamuoyunun görüşüne başvurulduğuna işaret eden Altay, birçok ülkede halk kararıyla santralların kapatıldığını dile getirdi. Türkiye’ye nükleer santral yapılması konusunun 35 yıldır tartışıldığını belirten Altay, ‘‘AKP hükümeti Türkiye üzerinde tam 35 yıldır sallanan boş oltaya takılmış görünüyor’’ dedi.Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’in bakanlığının kuruluş yasasına aykırı olarak ‘‘en masraflı, en tehlikeli ve en dışa bağımlı’’ yol olan nükleer santral kurmaya çalıştığına işaret eden Altay, ‘‘Nükleer enerjinin maliyeti, nükleer lobicilerin kâğıt üstünde iddia ettikleri gibi çok ucuz değildir. Aksine, 3540 yıl ekonomik ömrü olan nükler santralların inşaat ve üretim süreci masrafları dışında, süzüm ve atık kontrol depolama masrafları da düşünüldüğünde pahalı bir enerjidir’’ dedi. The Economist ÖZLEM YÜZAK 24 YILA KADAR HAPİS İSTEMİ T 29 askere işkence davası ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Adana’da, 6. Kolordu Komutanlığı Askeri Cezaevi’nde, bir erin işkence ve dayak sonucu öldürüldüğü iddiasıyla biri yarbay, 29 asker hakkında 24 yıla kadar hapis cezası istendi. İstanbul’da oturan 1984/1 tertip asker Murat Polat vatani görevini yaptığı Gaziantep’teki topçu taburunda 23 Haziran 2005’te dizinden rahatsızlandı. İskenderun’daki Deniz Asker Hastanesi’ne sevk edilen Polat, iddialara göre bir asker arkadaşıyla 27 Haziran 2005’te ilçede bir eve hırsızlık amacıyla girmek isterken yakalanıp tutuklandı. 28 Haziran 2005’te Adana 6’ncı Kolordu Komutanlığı 1’nci Sınıf Cezaevi’ne konulan iki askerden Polat, iddiaya göre cezaevi görevlisi askerlerin verdiği mahkum gömleğini giymemekte direndi. Çıkan tartışmada Polat, asker olan cezaevi gardiyanları tarafından cop ve sopayla dövülerek hastanelik edildi. Polat, götürüldüğü Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi’nde yoğun bakıma alındı. Dayak sonucu böbrekleri ile akciğerinin iş göremez hale geldiği, kaburgalarının kırıldığı ve beyninde ödem oluştuğu belirlenen Polat, 27 Temmuz 2005’te kurtarılamayarak öldü. Terhisine 2 ay kala yaşamını yitiren Polat’ın, Adana Adli Tıp Kurumu’nda yapılan, nöbetçi askeri savcının da katıldığı otopsinin raporunda, işkenceyle öldürüldüğü belirtildi. Olayı soruşturan Askeri Savcı Yardımcısı Hakim Kıdemli Yüzbaşı Veli Bayram, öldürülen Polat ile birlikte 2004 ile 28 Haziran 2005 arasında değişik tarihlerde erler Hasan Motu, Yener Bezek, Adil Kılıç, Mustafa Kılıç, Ahmet Sambur ve Harun Teke’nin de işkenceye uğradıklarını saptadı. Bayram, Er Polat’ın ölümünden sonra İzmir Şirinyer 1’nci Sınıf Askeri Cezaevi Müdür Yardımcılığı’na atanan eski Adana 6’ncı Kolordu Komutanlığı 1’nci Sınıf Askeri Cezaevi Müdürü Topçu Yarbay M.S. ile birlikte cezaevinde görevli 4’ü başçavuş 29 askerin ‘‘işkence’’ ve ‘‘neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence’’ suçlamalarından TCK’nin 94’ncü ve 95’nci maddelerine göre 24’er yıl hapis cezası ile cezalandırılmaları için iddianame hazırladı. ‘Önce Radyo Vardı’ kitabı, 1927’den günümüze fotoğraflarla keyifli bir yolculuk yaptırıyor. Bir halk üniversitesi Teoman Yazgan’ın belgesel tattaki kitabı, unutulmaya yüz tutmuş eski dostlar ‘radyo’ları gün yüzüne çıkardı İstanbul Haber Servisi Kültür Üniversitesi öğretim görevlisi Teoman Yazgan’’ın ‘‘Önce Radyo Vardı, Bir Halk Üniversitesi, Ankara Radyosu ve Diğerleri, 19282005’’ adlı inceleme kitabı Tekin Yayınevi’nden çıktı. Kitap, bir dönemin vazgeçilmezi olan radyonun, Türk toplumunun kültür yaşamındaki önemini anlatıyor. Türkiye’de radyoculuğun gelişimi, Ankara Radyosu, ilk radyo programları, Falih Rıfkı Atay, Muhip Dıranas, senfonik müzikle tanışma, tiyatro, ‘‘Dış Politika Hadiseleri’’ Ahmet Şükrü Esmer, ‘‘Geçmişte Bugün’’, basındaki radyo karikatürleri ve elbette ki “Yurttan Sesler Korosu”... Fotoğraflarla geçmişe yolculuk yaptıran kitap, belgesel niteliği taşıyor. LK TANIŞMA Radyolar, Türkiye Cumhuriyeti yaşamına 1927 yılında girdi. Ankara Radyosu’nun ardından 1945’te düzenli yayınlara başlayan İstanbul Radyosu, televizyon egemenliğine kadar özellikle kültür sanat alanında öğretmen görevi gördü. Yazar Teoman Yazgan, ilkokula başlamadan önce, babasının özerı ile bizleri özellikle kültür ve sanat yönünden bugünlere taşıyan radyoları unutmak mümkün mü’’ diyen Yazgan, kitabıyla bu mirası yeni kuşaklara anlatmayı amaçladığını ifade ediyor. LKOKULDAN ÖNCE ‘‘Şunu rahatlıkla belirtmek gerekir ki, Türk halkı Cumhuriyet’le birlikte ne öğrendiyse Ankara Radyosu’ndan öğrendi’’ diyen Yazgan, ‘‘Böyle bir örneğin hiçbir ülkenin tarihinde olduğunu sanmıyorum. Büyük Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in izlerini taşıyan bir kadro, adeta bir açık öğretim kurumu gibi Türk toplumu her alanda bilinçlendirmenin yolunu bulmuş ve temellerini atmıştır. Bu kuşakla günümüz yurttaşları arasında duygusal bir köprü kurmak istedim’’ diye konuştu. ‘‘Başvekâlet Matbuat Umum Müdürlüğü’’nün çıkardığı aylık ‘‘Radyo’’ dergisini titizlikle incelediğini söyleyen Yazgan, ‘‘Bu kitap, çoğu hayattan ayrılan sanatçıların, programcıların, yöneticilerin, teknik görevlilerin, kısacası emeği geçen herkesin yeniden hatırlanmasıdır’’ dedi. LİSANS İPTAL EDİLDİ İ TERHİSİNE 2 AY KALMIŞTI Yazgan: Türk halkı, Cumhuriyet’le birlikte ne öğrendiyse Ankara Radyosu’ndan öğrendi. İ nerek aldığı Philips marka radyodan, Gaziantep’teki evlerine ulaşan şarkılardan, türkülerden, memleket saat ayarı ve ünlü gong sesinden yola çıkarak, daha yolların bile ulaşmadığı Anadolu’daki radyolu geceleri anlatıyor. Kitabıyla, çoğu unutulmaya yüz tutmuş bu radyoları ve çalışanlarını gün yüzüne çıkaran yazar Teoman Yazgan, radyoların 1928’den günümüze kadar neredeyse ‘‘halk üniversitesi’’ konumunda olduğunu ifade ediyor. ‘‘Sanatçısı, programcısı, spikeri ve diğer çalışanla CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle