17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 ARALIK 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Omuz Yaşar Şengel: “RTE’ye hiç gereği yokken omuz verip başbakan yapanlar, bir omuz daha verip Çankaya’ya çıkarıversinler.” Ya ğ m u r E k i m Türkiye’de beş kişiden biri yoksulmuş... “Aynı zamanda dürüst!” DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Rice, Türkiye’nin Irak politikasını övmüş. Eyvah, yeni bir şey isteyecekler! Milyonlar Aziz Doğan: “Deniz Baykal, Meclis’in önünde 1 milyon kişinin toplanmasını bekleyeceğine bir yılda Anıtkabir’e akın eden 8 milyon kişiye baksın!” “TÜRKİYE’DE irtica yoktur. İrtica uydurmadır. İrtica iddiası Atatürkçülerin yalanıdır.” Sevgili İlhan Selçuk, bu tümceleri “irticanın ‘irtica yok’ stratejisi” olarak yorumladı ve çok yerinde bir tanı koydu: “Tüm Ortadoğu’yu pençesine geçirmiş irtica, emperyalizmin de desteğiyle Türkiye’yi yutacağını sanıyor.” İrtica şimdilerde Kubilay olayının bir uydurmaca olduğu propagandasını yapıyor. Daha geçenlerde şaşkın demokratların ağzından Kurtuluş Savaşı’nı küçümsemeye kalkışmışlardı. Bunların ağa babaları İkinci İnönü Savaşı’nın gerçekte olmadığını gevelemişti. Son dört yıldır Çanakkale Savaşları’nda evliya masalları anlatıyorlar. Yıllardır, Şeyh Sait’i, Kürt Sait’i aklamaya çalışıyorlar. İstiklal Mahkemeleri’ni yargılamaya çabalıyorlar. Mustafa Kemal’e, kara çarşaf giydirip Çankaya’nın arka kapısından kaçan kişi rolü biçiyorlar. İrticanın “irtica yok” stratejisi, bir yanıyla hükümete dayanıyor. Laiklik gibi irticanın da tanımını istemeleri bundan. Fakat bu strateji bunların boyunu aşar nitelikte. Stratejinin kurgulandığı yer Atlantik’in karşı kıyısı ve işin aslı ABD’nin ılımlı İslam projesi! İlhan Ağabeyin koyduğu tanı her yönüyle çok önemli: “Tüm Ortadoğu’yu pençesine geçirmiş irtica, emperyalizmin de desteğiyle Türkiye’yi yutacağını sanıyor.” Medyaya, siyasete, piyasaya bir bakın. Hemen herkes emperyalizmin kucağına oturmuş durumda. Emperyalizm, kucağına oturttuğu şeriatçılarla, Cesaret sahte veya şaşkın demokratlarla, ikinci cumhuriyetçilerle, liboşlarla, dönek solcularla, yontulmuş sağcılarla ülkeyi ele geçirmiş durumda. Herkesin ağzında bir demokrasi sakızı, inanç özgürlüğü macunu çiğneyip duruyorlar. Halkı kandırıyorlar. İşte Avrupa Birliği ikiyüzlülüğü... Başta irticanın “irtica yok” stratejisi olmak üzere her türlü satılmışlığa, düzenbazlığa, işbirlikçiliğe, mandacılığa karşı ne yapılması gerekiyor? Bu noktada İsmet İnönü’nün “Bu ülkenin namuslu insanları, en az namussuzlar kadar cesur olmalı” sözü daha büyük bir önem ve anlam kazanıyor. Kendinizi yalnız hissetmeyin; en çok güvendiğiniz kurumdan cesaret alın. Ve unutmayın ki tarih tekrardır. Emperyalizm Türkiye’yi yutamayacak, boğazında kalacak ve Türkiye, şeriatçısından sahte demokratına kadar bütün işbirlikçileri yine boğacaktır! Işıldayan Hayatlar Hayat dayatmaz… Hayat yaşanır!.. Ve her hayat, yaşayanın tercihlerine, yaptığı seçimlere göre yaşanır… Bir sürüngen, bir parya gibi yaşamak da, onurlu, başı dik yaşamak da, seçimini teslim olmaktan yana yapmak da, her şeye karşın direnmek de tamamen insanın elindedir… Hayat, bu tercih ve seçimlere hiç karışmaz!.. Hayat, her insanın değişik biçimlerde kullandığı ya da kullanıldığı bir süreçtir yalnızca… Korkaklığın, haysiyetsizliğin, gücün karşısında yaltaklanmanın, ruhuna varıncaya kadar her şeyini kiralamanın, sonra da geçmişinden utanmanın, bu utancın yarattığı dayanılmaz hırs ve kompleksle herkesin aynı kirli hayata bulaşmasını istemenin, hayatın dayatması ile uzaktan yakından ilgisi yoktur!.. Kirli bir yaşamın hayatla olan ilgisi, yaşadığı hayatı kirletenlerin, her türlü servete, her türden şöhrete karşın aslında çok yoksul, çok acınacak bir hayat sürmesidir… Ve ancak bu denli yoksul hayatlar, geçmişe, yaşanılan başka hayatlara, ardında ışıldayan bir isim bırakarak hayattan ayrılanlara, hiç bitmeyecek, hep çoğalacak öfkeler besleyebilir… Hayat herkes için başlar ve biter… Aradaki boşluğu her insan kendi çapına, tıynetine göre doldurur… Kimi, insanlık tarihine bir çentik atarak, ışıl ışıl gider… Kimi ise “kayıp bir hayat” olarak gider… Hayat, yalnızca tanıktır!.. ??? Yukarıdaki satırlar, 2004 yılbaşında yazılmıştı... Son kitabım “Aydın İhaneti”ni karıştırırken bir kez daha okudum; ve aslında yaşadığımız şu günleri, ülkesine, halkına iyice yabancılaşan “kayıp hayatları” ve meydan okuyan, direnen, “ışıldayan hayatları” ne denli gerçekçi bir biçimde anlattığını fark ettim... Gerçekten de 2007, bu iki hayat biçiminin kavgasıyla şekillenecek... Ruhunu yitirmiş, efendilerinin direktiflerini bitap ve kafası fena halde karışık yoksul halka dikte etmekle görevli “kayıp hayatlar” ile bu komployu ortaya koymak, bu yıkımı durdurmak için canını dişine takmış didinen “ışıldayan hayatların” belki de son kavgasıyla... Ve bu kavgada beraberlik olmayacak!.. Kıyasıya sürecek bu “son kavga”da taraflardan biri mutlaka kazanacak... Ve kazanacak tarafın kimliği bu ülkenin, bu halkın geleceğini belirleyecek… Aslına bakarsanız, ülkenin ve halkın geleceğinin olup olmayacağını ortaya koyacak… Kayıp hayatların kazandığı, egemen olduğu bir düzen, geleceği olmayan, bir “kayıp ülke”nin kapılarını sonuna dek açmak anlamına gelecek… Kendi topraklarında kendisine bile yabancılaşmış, zavallılaşmış, köleleşmiş insanların kayıp ülkesi… Işıldayan hayatların kazanmasının, egemen olmasının biricik anahtarı, olmazsa olmazı ise sizlersiniz, Bu ülkenin aydınlık insanları… Bu güzelim ülkede başı dik, bağımsız ve özgür yaşama istencini ortaya koyacak, savunacak, yükseltecek olan yalnızca ve yalnızca sizlersiniz… 2007’deki “son kavga”yı kazanacak olan sizlersiniz… Işıldayan bir geleceği kurmak için savaş verenlere destek olacak, o kavganın en ön saflarında yer alacak olan sizlersiniz… Pırıl pırıl ışıldayan yepyeni bir yıl dileğiyle… e posta: umitzileli?gmail.com SESSİZ SEDASIZ (!) İstanbul Deniz Otobüsleri’nin aşırı hızı GEÇEN hafta İstanbul Deniz Otobüsleri’nin Kabataş iskelesinde bir kaza oldu. İşine giden 25 yaşında bir genç, iskeleye yanaşmış Piri Reis 2 gemisinden inerken, geminin iskelesinden düştü ve demir kapağın altında kaldı. Birkaç kez havalanıp yere inen demir kapak genci ezdi; kafatasını, çenesini, kaburgalarını kırdı. Gence iskelede görevli kimse yardım etmedi çünkü ortalıkta görevli yoktu! Yolcuların hastaneye kaldırdığı genç bir haftadır komada. Bu genç, emekli bir amiralin torunu. Aile biraz olsun denizciliği biliyor. Kazanın, sert manevralarla Kabataş’a yanaşmaya Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Simge Gülhan Elmas: “Türban ‘özgürlük savaşı’nın simgesiymiş. Evet! Erkeklerin harem kurma özgürlüğünün simgesi!” Kavrama Kaya Çetin: “Cehaletimi bağışlayın, olayı yeterince kavrayamadım. CHP mi TÜSİAD’ın önüne düşecekti yoksa TÜSİAD mı CHP’nin?” çalışan Barbaros gemisinin yarattığı aşırı dalgadan kaynaklandığı anlaşıldı. İstanbul Deniz Otobüsleri İşletmesi yetkilileri arada bir hastaneye uğrayıp, tedavi masraflarını karşılayacaklarını söylüyor. Ama, her iki geminin seyir defterinde ne yazdığını, kazadan sonra iki geminin de niye sefere devam ettiğini, olay yerine niye savcının çağrılmadığını söylemiyorlar. “İmamlar”ın elindeki bir işletme sayesinde 25 yaşında bir genç yaşam mücadelesi veriyor; “imamlar düzeni”nde parayla olay kapatılmaya çalışılıyor! CHP siyasi tarih müzesi kuracakmış. Önce CHP’yi müzeye kaldırdılar, şimdi müze açıyorlar! Yok Deve! FATMA ESİN Düşünce sınırlarını aşan abartılı sözler veya meydana gelmesi olasılığı hemen hemen sıfır olan olaylar söz konusu olduğunda halkımızın tepkisi genellikle şöyle olur: “Yok deve!” Son günlerde “yok deve” tepkisini tartışmalı hale getiren bir olay yaşandı. Üstelik, işin içine girmiş gerçek bir deve ile! Hemen herkesin bildiğinden kuşku duymadığım bu olayı tekrarlamaya gerek yok. Hemen tüm gazeteler günlerce yazdı, olayın öncesinin, anının, sonrasının fotoğrafları yayımlandı; yapılır mı, edilir mi, imajımız zarar gördü diye çeşit çeşit yazılar yazıldı, yorumlar yapıldı. Bana göre bu olayda, “yok deve” diye tepki gösterilmesi gereken, bu olaya bu denli önem verilmesi ve günlerdir tartışılagelmesi. Çünkü taa başından beri bütün kurumlarda olduğu gibi, THY’deki uygulamalar da “yok deve” tepkisini hak ediyordu, ama kısa bir haber olmaktan öte gitmiyordu. İşte birkaç örnek: Başta kadrolaşma. Deneyimli elemanların işten çıkarılıp yerlerine, deneyimlerine değil, kafa yapılarının iktidara uygun olup olmamasına göre yeni eleman alınması. Kadın hostes sayısının azaltılıp yerlerinin erkek elemanlarla doldurulması. Yeni eleman alımı için yapılan sınavlarda dini inançlarla ilgili sorulara ağırlık verilmesi. Bu kadrolaşmanın sonucu olarak, kendisinden içki isteyen yolcuya, “Ben Müslümanım, içki ikramı yapmam!” diyen görevli vb.! ??? Bütün bu olaylar sürüp giderken “yok deve” tepkisi gösterilmeyip Sayın Aziz Nesin’in ünlü öyküsündeki gibi “Dur bakalım ne olacak?” diye beklenildi. Ve sonunda süslü püslü deve salına salına, aprona, uçakların arasına varıp boynunu kasabın bilenmiş satırının altına uzattı... Kanımca bu deve kesiminin, müdürün işten alınmasına varan bir tepki görmesi, kesim yerinin iyi seçilmemiş olmasından! Eğer bu deve uluslararası bir havaalanının apronu yerine, aynı amaçla fakat gözden ırak bir yerde kesilseydi, hiç kimsenin aklına, “Kusurlu malın üretici firmaya iade edilmesi normaldir, deve kurban edilecek kadar abartmaya gerek yoktur” demeyecekti. Aksine, uluslararası işlerdeki başarıları kutlamada “kurban” kavramını hatırlattığı için, parlak bir teknolojik kariyere sahip olduğunu gazetelerden öğrendiğimiz sabık müdür Şükrü Can Bey iktidardan ödül bile alabilirdi! Deniz otobüslerindeki kadınlara ve erkeklere ayrı olmak üzere mescitleri görenler, “yok deve” dediler mi? Demediler! Eh, böyle olunca da, Prof. Alpaslan Özyazıcı, trenlerde neden mescit yok diye sorma ve de Ankaraİstanbul arasındaki yolculuklarında namazını ifa edemediği için ne denli üzgün olduğunu belirtip bir an önce trenlere mescit isteme hakkını kendinde buldu. Bilindiği gibi, TCDD’den bir yetkili, trenlerde kıble tutmaz diye kendilerini mazur göstermeye çalışırken, din bilgini Süleyman Ateş kıbleyi bulmak mümkün olmadığında herhangi bir yöne doğru namaz kılınabilir diye fetva veriverdi. Şimdi sıra trenlerin arkalarına mescit olarak kullanılacak birer vagonun eklenmesinde ve ilk hizmete giren vagon için tren raylarının üstünde bir kurban kesilmesinde! ??? Konya’da türbanlı radyolog doktorların namahrem diye 17 yaşındaki hastanın testisinin ultrasonunu çekmemesini bazıları “yok deve” düzeyinde yadırgadıklarını yazdılar, tartıştılar. Oysa şimdiye kadar olup bitenler bir gün böyle bir olay yaşanacağını açık seçik gösteriyordu. Yıllardır türban özgürlük olarak savunulurken, harem selamlık uygulamalar günden güne artarken, bu uygulamayı işaret eden kişiye Sayın Başbakan “Ne yani, benim bacılarımın istediği yerde oturma özgürlüğü olmayacak mı?” diye yanıt verirken, saygın din adamları düğünlerde kadınlarla erkeklerin bir arada eğlenmesi büyük günahtır derken ve de kamusal alanda türban yasak olmasına karşın hastanelerde, sağlık ocaklarında türbanlı doktor sayısı günden güne artarken bu olaya şaşmak abes olmuyor mu? Görünen o ki, Kütahya’da bir yardımcı doçentin eşinin kendini peygamber ilan etmesi ve etrafına kadınerkek pek çok mürit toplaması gibi, din bilginlerinin “Haram kazançla da kurban kesilebilir” diye fetva vermesi gibi, şu anda aklımıza gelmeyen, ama karşı karşıya kaldığımızda “yok deve” diyeceğimiz nice olay göreceğiz; üzülerek, kahrolarak ve de daha önceden önlem almadığımız, alamadığımız için pişmanlıklar duyarak! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr BULMACA ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 28 Aralık www.mumtazarikan.com 1/ Bir tür tuz 1 suz ve yumu 2 şak peynir... 3 İşaret. 2/ “Hazanbel” 4 de denilen ve 5 kökü hekim 6 likte kullanılan otsu bir 7 bitki... Gü 8 ney Ameri 9 ka’da yaşa1 2 3 4 5 6 7 8 9 yan bir yük hayvanı. İ M 3/ Bir mantarla bir 1 İ N S U Y U suyosununun ortak 2 N İ MA R A B A yaşamıyla ortaya çı 3 K A R A Y E M İ Ş kan bitkilerin genel 4 U L A Ç B A B A adı... Herhangi bir 5 M A Ş D İ Z İ şeyin niceliğini sor 6 M İ N E O K R makta kullanılan 7 L İ T O F O N O sözcük. 4/ Acı ba 8 İ T İ İ N O Z dem ağacı... Topun 9 G K O N S O M E gerisini kapayan kapak. 5/ İstanbul’un bir semti. 6/ Bir organımız... “Domalan” da denilen, yenebilir bir mantar cinsi. 7/ Sarp geçit... Ender, seyrek. 8/ Tespihlerin baş tarafına geçirilen uzunca parça... Işık kaynağının 1 saniyede çevresine yaydığı ışık enerjisi. 9/ Bir iskambil oyunu. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Samsun yöresine özgü, süt ve kuru incirle yapılan, dondurmaya benzer bir tatlı... Parola. 2/ Arıların çıkardığı bir tür salgı... Yassı ve dar biçimli metal parça. 3/ Kaşındırıcı bir deri hastalığı... Batı Hindistan’da eski bir Hindu devleti. 4/ “Delice” de denilen, taneleri zehirli olan ve ekin tarlalarını saran bir ot... Oyunda kazanılan her parti. 5/ “Senin dudakların pembe / Ellerin beyaz / Al tut ellerimi / Tut biraz” (Cahit Külebi). 6/ Yabancı... Büyük sıçan. 7/ Kızıldeniz’in kuzeydoğu ucundaki körfezi... Kâfi gelmeyen. 8/ Din adamlarının simgesi sayılan başlık... Eli açık, cömert, yiğit. 9/ Çaykovski’nin tanınmış bir operası. Zeren Tic. Sinan Zeren evraklarım kaybolmuştur. Hükümsüzdür. 1’den 250’ye kadar sevk irsaliyesi, 1’den 200’e kadar gider pusulası, 1’den 100’e kadar fatura defteri. V . No: 9980097840. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle