20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 EKİM 2006 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Soykırım Savlarına Karşı Çıkış Burada önemli ve gerekli olan, tehcir sırasında gerçekleşen ölüm ya da öldürme fiillerinin Türkiye’nin de taraf olduğu “BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” anlamında bir “soykırım” niteliği taşımadığının bilimsel titizlikle savunulmasıdır. PENCERE Balyoz Harekâtı... Balyoz harekâtı 12 Mart döneminde ilerici kesime karşı yürütülen eylemin adıydı; günümüzde, teknoloji çağında, Başbakan RTE’yi elektronik donanımlı, süper model, bilgisayarlı Mercedes marka lüks araba içinde kriz geçirirken kurtarmak için balyoz kullanıldı... Olayın üstünde ne kadar kafa yorulsa yine azdır... ? Bir kez Başbakan Tayyip Erdoğan bu haliyle neden oruç tutar?.. Karadenizlinin dediği gibi: Şart midur?.. Hayır!.. Akıl, ruh, beden sağlığı TC’nin Başbakanı için birincil koşuldur... Ramazanda devletle oruç, hükümetle sahur, teravihle siyaset, politikayla iftar birbirine karıştı... Laik Cumhuriyet bu mu?.. Hem Türkiye Cumhuriyeti’nde yalnız Sünni Müslüman mı yaşıyor?.. AleviBektaşi yok mu?.. Şii yok mu?.. Sayısı ne olursa olsun, Hıristiyan ile Musevi vatandaş yok mu?.. Yüzde 25 oyla iktidarı ele geçiren AKP’nin Sünninin de ötesinde Nakşi ağırlığını hükümetin ve devletin dinine dönüştürmek çabasının sonucunda sergilenen balyoz harekâtı, olayın mizahını televizyonda karikatürleştirdi. ? Softalığın mantığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin sorumluluğunu, “hipoglisemi” teşhisiyle reçeteleşen konuşlanmada oruç tutan bir Başbakan’ın ellerine bırakıyor... Sonuç?.. Balyoz harekâtı!.. Bırakın devlet ve hükümet yaşamında laikliğe saygıyı bir yana... Müslümanlığın kuralında, töresinde, özünde, kitabında, şeriatında bir müminin hayatını tehlikeye atması pahasına oruç tutmasını öneren bir ahkâm var mı?.. Yok!.. Sonuç?.. Balyoz harekâtı!.. ? Peki, Başbakan RTE İslamda gerekli olmadığı aşikâr bir durumda ve konumdayken neden oruç tutar?.. Softa mıdır?.. Molla mıdır?.. Mürit midir?.. Yobaz mıdır?.. Hâşâ!.. O bir politikacıdır!.. Yalnız İslamın hoşgörü kurallarını ve vecibe yasalarını es geçmekle kalmaz, laik bir devlette, mübarek ramazanda, Müslümanlığın orucunu siyaset kapsamında değerlendirmek kusurunu da işler... Sonuç?.. Balyoz harekâtı!.. ? Yaşadığımız olay ibretliktir... Anadolu’nun çoğunluğu içtenlikli Müslümandır; dileriz ki insanımızın kutsal inancını politikanın dışında tutmaya elbirliğiyle özen gösterelim!.. Dincilikte hırs, çıkarcılık ve ifrat sonuçta bir balyoz harekâtına yol açmasın!.. Laiklik ve demokrasi Aydınlanma’nın ürünüdür... Çoğunluğu Müslüman Türkiye, 1.5 milyarlık İslam dünyasında, Atatürk’ün önderliğiyle bu rejime ulaşabilmiş tek ülkedir... Ancak bu tarihsel gerçeğin erdemini koruyabilirsek 21’inci yüzyılda mutluluğa erişebiliriz. Kadınların Bitmeyen Savaşı... “Ne olursa olsun savaşıyorlar” diyor Server Tanilli.. Kim savaşıyor? Gerçekten bir savaş mı yaşanıyor? Zorluklar, engeller, olanaksızlıklar, hepsi dikilmiş önlerine... Ama direnmek, boyun eğmemek, acılara katlanmak, geri anlayışlara, yanlış törelere, alışkanlıklara karşı çıkmak, çıkabilmek!.. Server Tanilli yeni kitabında “Ne Olursa Olsun Savaşıyorlar” derken bir de soru soruyor aynı başlıkla birlikte: “Kadın Sorununun Neresindeyiz?..” Bu sorunun karşılığını kitabının önsözünde kendi veriyor: “Her şeye karşın söylenmeli de, Türkiye’de kadın hâlâ ‘ikinci sınıf’, olumlu önlemlerin hayata yansıması için de bir ‘zihniyet değişimi’nin hızlanmasından başka çare yoktur. Ancak bu zihniyet değişimi de kendi kendine gerçekleşecek değildir, verilecek mücadelede erkeklerin payı da önemlidir. Ne var ki, yolları asıl açacak olan, kadınların bilinçlenmesi ve eylemi olacaktır.” ??? Server Tanilli’nin kitaplarını okumuş olanlar en ağır, en zor konuları bile en yumuşak, en rahat bir anlatımla okura sunduğunu bilirler... Bilimsel çalışmalardır bunlar, öğreticidir, düşündürücüdür, bilinç vericidir. Bir öykü, bir roman gibi okursunuz, bir de bakarsınız ki bilgi yükünüz katlanmış, içinize bir aydınlık yerleşmiş... Kadın hakları, özgürlüğü, direnci yüzyıllardır yaşanıyor. Önceleri ağır bir sessizliktir. Çok güç, akıl alması zor bir derinden derine uyanıştır. Kadınların kendi insanlıklarını duymaları bile nice zamanlar almıştır. Tanilli, konuyu daha paleolitik çağdan almış, günümüze kadar getirmiş. Bir büyük uyanışı anlatmış... Ama tam olarak sonuçlanmamış bir uyanış... ??? Bugün Türkiye’nin önemli sorunlarından biri, kadın özgürlüğüdür... Gerçi yasalar bunu tanımış, daha 1934’te kadınımıza seçme ve seçilme hakkı verilmiş. Üniversitelerimiz kadın öğretim üyeleriyle dolu. Sosyal yaşamın her alanında etkinleşmişler. Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın başkanları da kadın... Ama yetmiş milyonun bütünü içinde yine de yetersiz, sayıca az... Okuma yazma oranında bile erkek nüfusundan geri... Daha da beteri erkeklerimizin önemli bir bölümü kadını hâlâ kendinden aşağıda görmekte direniyor! Hemen sık sık gazetelerde okuyoruz, töre cinayetlerinde kurban giden hep kadınlardır! Ülke yönetimindeki katkılarının ne denli yetersiz olduğu da, TBMM’deki kadın milletvekillerinin sayısından belli... İki binli yıllardayız... Kadına siyasal haklar yetmiş iki yıl önce verilmiş, ama bu hak, acaba yeteri kadar kullanılmış mı? Yoksa çoğunlukla kâğıt üstünde mi kalmış? Hak arayanın, özgürlüğü yaşamak isteyenin başına neler geldiğini bilmiyor muyuz? Hepimizin yaşadığı bir gerçek. İşte başlarını türban denen bir çeşit sarıkla örtme tutkusunun günden güne yaygınlaşması!.. Kadını çağın dışına atmak çabası değil mi? ??? “Çağdaş dünyada kadın erkek eşitliği artık tartışma dışıdır ve kadına da yaraşır. Onu, sarıp örtme bahaneleriyle, türban, kadına karşı düpedüz bir hakarettir. Türkiye’de 1923 devrimi laik cumhuriyeti yaratırken, kadına verdiği yerle sentezini tamamlar. Türban ise işte bu senteze karşı girişilmiş ve yıllardır süren genel saldırının bir parçasıdır, gerici anlamda da bir ‘politik simge’dir.” ??? Prof. Dr. Server Tanilli’nin yeni kitabı “Ne Olursa Olsun Savaşıyorlar”ı (Alkım Yayını), özgürlük savaşımını dirençle sürdüren, sürdürmeyi bir uygarlık görevi sayan kadınlarımızın okumalarında yarar görüyorum. Aydınlık bir toplum ancak kadınlarımızın elde edecekleri zaferle gerçekleşecektir. Prof. Dr. Fazıl SAĞLAM F ransa Millet Meclisi 12 Ekim Perşembe günü Ermeni soykırımı iddiasının aksini ileri süren düşünce açıklamalarını suç sayan bir yasa çıkardı. Fransa iki meclisli bir parlamentoya sahip olduğu için Millet Meclisi’nden geçen yasanın yürürlüğe girmesi, Senato’da da kabul edilmesine bağlı. Arkasından Cumhurbaşkanı’nın geri gönderme ya da yayım süreci var. Yanılma payını açık tutmakla birlikte, ben bu sürecin belli bir aşamada –sonra yeniden masaya sürülmek üzere askıya alınacağını ve bu hikâyenin bir alıştırma süreci olarak kullanılmaya devam edeceğini düşünüyorum. Türkiye’nin AB’ye girmesi ile ilgili olarak baş latılan süreç olumlu bir gelişme gösterse ve Türkiye kendisinden istenen ve beklenen tüm koşulları yerine getirse bile Fransa Türkiye’nin üyeliğini bir referandum konusu yapacağını resmen ilan etti. Önce bunu unutmamak gerekiyor. Türkiye’yi oyalama AB ülkelerinin kimi yetkilileri Türkiye’yi oyalama amacı güttüklerini gizlemiyorlar. Müzakere sürecini başlatan belgede bile sonucun garanti edilmediği açıkça belirtiliyor. Kopenhag kriterleri kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın “Kıbrıs sorununun Rum talepleri doğrultusunda çözülmesi”, “Anayasanın Cumhuriyetin kuruluş felsefesinden arındırılması”, “laiklik ilkesinin dini kimliğin ağır bastığı bir sekülarizme dönüştürülmesi” ve bunlara engel olarak görülen “ordunun etkisinin azaltılması” gibi Türkiye’nin yerine getiremeyeceğini umdukları birçok yeni koşulun arka arkaya ileri sürülmesi bu taktiğin ayrılmaz bir parçası olarak gözüküyor. Türkiye’de bunlardan bazılarının kendi amaçlarıyla paralel düştüğüne inananlar da yok değil. Ama bu dayatmalara boyun eğdikçe, yeni şamarlara muhatap olmak bunların acı kaderidir. İyi niyetle yapıldığına inansak bile Kıbrıs sorununda verilen ödünlerin hiçbir işe yaramadığını görmek için uzman olmak gerekmiyor. Yukarıda anılan tüm istekler yerine getirilse bile Türkiye’ye tam üyelik güvencesi verilmiyor. Önümüzdeki süreç içinde her an yeni koşulların ortaya atılması da bir sürpriz olmayacak. Ermeni soykırımı iddiasının Türkiye’ye kabul ettirilmeye çalışılması da bu taktiğin en son halkasıdır. Arkasından Pontus ya da Süryani soykırımı iddiaları da sesini duyurmaya başlamıştır. Bütün bunlar Türkiye’nin damarına basma, Türkiye’den karşılıksız ödün koparma ya da Türkiye’ye yanlış işler yaptırmanın aracı olarak kullanılmaktadır. Yanlış çıkışlar sonuç vermez Son günlerde televizyonlarda sıkça tekrarlandığı şekilde Fransa’yı düşünce özgürlüğünün beşiği olarak niteleyip çıkarılan yasanın Fransa’nın bu özelliğine yakışmadığını anlatmaya çalışmak, olaya yanlış bir yönden bakmanın tipik bir örneğidir. Böyle bir yaklaşım Fransa’yı ya da Avrupa’nın diğer ülkelerini etkilemez. Çünkü Yahudi soykırımına ilişkin benzer bir yasa Avrupa’nın çoğu ülkesinde yürürlüktedir. Komünizmin eski ideologlarından olup sonradan İslamiyeti seçen Roger Garaudy, Nazilerin yaptığı soykırımın abartıldığını öne süren bir kitap yazdığı için mahkum olmuş ve bu cezaya karşı AİHM’ye yaptığı başvuru da reddedilmiştir (AİHM, 4. Daire 24.6.2003, 65831/01). Bizim safdil aydınlarımızın sandığının aksine ifade özgürlüğü, Batı demokrasilerinde de belli sınırlar içinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki ifadeyle belli bir sorumluluk anlayışı ile kullanılması gereken bir özgürlüktür. bunu yadsıyan düşünceleri suç sayması, Avrupa’da geçerli olan ifade özgürlüğü anlayışına aykırı sayılmamaktadır. Fransa Millet Meclisi’nin çıkardığı yasaya bu boyutu ile karşı çıkmak hiçbir yarar sağlamayacağı gibi, konunun asıl sorunlu boyutunun gözden kaçmasına yol açar. Bu yasaya Ermeni tehciri olayı ile Nazilerin yaptığı soykırımı bilerek birbirine karıştıran bir anlayışı yansıttığı için karşı çıkmak gerekir. Oysa bu ikisi arasında hiçbir benzerlik yoktur. Bir kere Nazilerin gerçekleştirdiği soykırımın kurbanı olan kimseler, Nazi iktidarına karşı herhangi bir silahlı mücadele içine girmiş değildir. Yapılan soykırım, kendi ırkını temiz tutmak (!) gibi gülünç iddialara ve salt ırkçı nedenlere dayandırılmış, üstelik yalnızca Almanya içinde değil, Almanya’nın işgal ettiği tüm ülkelerde uygulanmıştır. Almanya’nın bozguna uğramasıyla bu soykırımın tüm belgeleri ele geçmiş ve uluslararası bir yargı kararı ile de sabit olmuştur. Safdil aydınlar Yine safdil aydınların sandığının aksine ifade özgürlüğü yalnızca şiddete başvurma ya da şiddete çağrı yapma halinde sınırlanmaz. “Irkçılık, yabancı düşmanlığı, ve hoşgörüsüzlük” bir siyasal partinin yasaklanmasına yol açabilecek ölçütler olarak kabul edildiği gibi, “ayrımcılığa ya da düşmanlığa yol açan dinsel nefret savunuculuğu” da düşünce özgürlüğünün sınırlanmasını gerektirir. Görülüyor ki Fransa Millet Meclisi’nin –eğer bir bir soykırım varsa İzlenmesi gereken yol Ermenilere yönelik tehcir olayı ise 1914 Kasımı’nda Rusya ile başlayan savaşta Ermenilerin Ruslarla işbirliği halinde Osmanlı topraklarında silahlı eyleme geçmesi ile gelişen bir olaydır. Bu gerçeğe rağmen tehcirin uygulanışındaki ölçüsüzlükleri görmezlikten gelmek “katliamı yapan Türkler değil Ermenilerdir” gibi söylemlerle savunma yapmak, inandırıcı olamayacağı gibi Cumhuriyet Türkiyesi’ne de yakışmaz. Burada önemli ve gerekli olan, tehcir sırasında gerçekleşen ölüm ya da öldürme fiillerinin Türkiye’nin de taraf olduğu “BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” anlamında bir “soykırım” niteliği taşımadığının bilimsel titizlikle savunulmasıdır. İşin ifade özgürlüğüne ilişkin boyutuna da bu açıdan bakmak gerekir. Böyle bir analiz bu yazının çerçevesini aşar. Emre Kongar’ın “Tarihimizle Yüzleşmek” başlıklı kitabının 86123 sayfaları arasındaki açaklamalar, bu tür bir savunmanın güzel bir örneğidir. Türkiye Cumhuriyeti, mirasçısı olduğu Osmanlı İmparatorluğu’nun hesabını uluslararası alanda kendi kuruluşunu tescil eden Lozan Antlaşması ile vermiş ve bu antlaşmada Ermeni soykırımı ya da katliamı ile sorumlu tutulmamıştır. Aradan 90 yılı aşan bir zaman geçtikten sonra bu olaylara soykırım yaftasını yapıştırıp aksi görüşte olanlara ceza yaptırımı uygulama yönteminin sürekli gündemde tutulması, Türkiye’nin AB üyeliği sürecini baltalamaya, bu amaçla Tanzimat Dönemi’ne benzer sürekli müdahalelerle Türkiye’yi sindirip Sevr’e yakın ödünler verdirmeye yönelik sinsi bir politikadır. Böyle bir politika anılan yasanın yürürlüğe girmesinden daha tehlikelidir. Çünkü tahminimde yanılmış olup da yasanın yürürlüğe girmesi halinde, inanıyorum ki, aydınıyla, sanatçısıyla, işçisiyle ve öğrencisiyle orada yaşayan Türk vatandaşları, soykırım iddiasını yadsıyan onbinlerce imza toplayarak ya da aynı içerikte yazılarla bezenmiş bir yürüyüşü gerçekleştirerek, bu yapay yasayı gülünç duruma düşüreceklerdir. DOSYA NO: 2005/256 Tal. Bir borçtan hacizli bulunan, altta tapu kayıtları, özellikleri ile satış şartları belirtilen taşınmazlar Müdürlüğümüzce Açık Artırma suretiyle satılarak paraya çevrilecektir. Satış ilanı ilgililerin adreslerine posta ile gönderilmiş olup, adreste tebligat yapılamaması veya adresi bilinmeyenler için de işbu satış ilanının ilanen tebligat yerine geçeceği ilan olunur. SATIŞINA KARAR VERİLEN TAŞINMAZ VE ÖZELLİKLERİ 1 Kilis ili Şıh Abdullah Mah. Hasebek Sokakta bulunan 58 ada 45 parsel’de kayıtlı 484,1 lm2 yüzölçümlü arsa üzerinde kurulu 562/10000 arsa paylı 125,00.m2 alanlı üçüncü kat 9 nolu bağımsız mesken. Taşınmaz çift cepheli olup cephesi güneye ve doğuya bakmakta olup, taşıyıcı sistemi betonarmedir. Taşınmaz iki oda, bir salon, bir mutfak, bir banyo, bir LwbWC ve kiler ile bir balkondan oluşmaktadır. Taşınmazın tüm odalarının tavanları beyaz plastik boya ile boyanmış olup alçı kartonpiyerle çevrilmiştir. Yine taşınmazın tüm odalarının duvarları lüks sedef boya ile boyanmış ve tabanları seramik kaplama ile kaplanmıştır. Kapılar 1. sınıf doğrama olup, tüm pencereler plastik Pvc doğramadır. Taşınmaz yer ve konum olarak şehir merkezine yakın bir yerde ve işlek bir cadde üzerinde bulunmaktadır. İMAR DURUMU: Taşınmaz mevcut koruma amaçlı imar planına göre yapı nizamı bitişik nizam 3 kat olup, zemin katında işyeri mecburiyeti vardır. Taşınmaz 50.000,00.YTL bedelle 27.11.2006 tarihinde 10.00. 10.10 saatleri arasında, 2 Kilis ili Bölük Mah. Boztepe Mevkii 622 ada 6 parselde kayıtlı 12.489,00.m2 yüzölçümlü tarla. Taşınmazın toprak yapısı KilliTınlı yapıda organik maddece zengin, derin profilli, sulama imkanına sahip, %13 eğimli, taşsız, ulaşım durumu kolay, kırmızı kahverengi toprak yapısına sahiptir. Taşınmazın içerisinde alet ve ekipmanın konulması için 2 odalı parasal değeri olmayan yapı mevcuttur. Taşınmaz üzerinde her türlü zirai faaliyetin yapılabilmesi için tarımsal alet ve ekipmanın çalışmasına müsait bir yapı olup yetiştirilen ürünlerin pazarlama imkanı mevcut ve iy zirai koşullarda ekonomik verim elde edilebilecektir. Taşınmaz imar planı dışında olup, 27.475,80.YTL bedelle 27.11.2006 tarihinde saat 10.1510.25 saatleri arasında SATIŞ ŞARTLARI: 1 Satış 27/11/2006 günü yukarıda belirtilen saatler arasında Kilis Adliyesi arka bahçede açık artırma usulü ile satılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetinin %60’ını ve rüçhanlı alacaklılar var ise alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şartıyla 07/12/2006 günü aynı yer ve saatler arasında ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da bu miktar elde edilemezse gayrimenkul en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak üzere artırma ilanında gösterilen müddet sonunda en çok artırana ihale edilecektir. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin %40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin %20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir. Alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. İhale damga vergisi, tapu harcı ile KDV alıcıya aittir. Tellaliye ve taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenecektir. 3İpotek sahibi alacaklılar ile diğer ilgililerin(*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İİK 133. madde gereğince ihale feshedilir. İki ihale arasındaki farktan ve temerrüt faizinden alıcı ve kefilleri mesul tutulacak ve hiçbir hükme hacet kalmadan kendilerinden tahsil edilecektir. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2005/256 Tal. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur.09/10/2006 (İc. İf. K. 126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. (Basın: 50608) KİLİS İCRA MÜDÜRLÜĞÜNDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle