25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 EKİM 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ Turistler için hazırlanan kent rehberlerinde Odessa, ‘mafyanın karargahı’ olarak da niteleniyor 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Şairlerin ve casusların kenti azı kentlerin isminde serüven, merak, düşlerin çağrısı gizlidir. “Odessa”; benim için bu kentlerden biriydi. İsminin müzikalitesinden belki... Karadeniz’in hemen karşı kıyısında kendi çapında görmüş geçirmiş, melez, çok kültürlü, cilasını yitirmiş bir Avrupa köşesi olarak hayal ediyordum Odessa’yı. İlk bakışta olmasa da, aradığım kenti bulduğumu söyleyebilirim. Denizden gemiyle giriş aslında, şevk kırıcı. Pek de öyle kendine özgü bir silüeti olmayan bir şehirle karşılaşıyorsunuz. Uzaktan ne kayda değer bir mabet işareti, ne de önemli bir tarihi anıtın izini seçebiliyorsunuz. Tersine. Limanın hemen girişine, denizin üstüne “Odessa Hotel” diye bizim Anadolu gökdelenlerini andıran bir gökdelen dikmişler. Yukarda, tepelerde de gene böyle insanın gözüne yumruk gibi giren bir başka canavar gökdelen görünüyor. O da yeni bir otelmiş. Görmemişlik abidesi bu yeni oteller, “yeni para”; yani “yeni Ukraynalılar”, çok kez de “mafya” demek. AB Mangalındaki Ateşi Talat Alsın.. Hükümet, AB yetkililerinin Kıbrıs konusunda daha esnek davranılarak olası bir tren kazasını önlememiz için yaptığı şantaj ya da uyarıları, örtülü bir çözüm yöntemi ile gidermek için karar vermiş görünüyor. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, AB Dışişleri Bakanları Troyka Toplantısı’ndan dönerken o örtülü çözüm yöntemini satır aralarına yedirerek açıkladı. Lüksemburg toplantısı, AB nin Türkiye’nin Kopenhag ölçütlerinden hangilerini, ne kadar yerine getirdiğini ortaya koyan 8 Kasım tarihli raporunu yayımlamadan önce, bizim kendi durumumuza son bir çekidüzen verip vermediğimizi belirlemek amacıyla yapılmış olmalıydı.. Bu toplantıdan beş gün önce, AB Komisyon Başkanı Barroso, Berlin’e gitmiş ve Başbakan Merkel ile birlikte katıldığı Bakanlar Kurulu toplantısından çıkışında Frankfurter Algemeine Zeitung gazetesine verdiği demeçte, “Türkiye’nin Ankara Protokolü’nden kaynaklanan sorumluluklarını henüz yerine getirmemiş olmasından endişe duyduğunu” söylemişti. Barroso’ya göre Türkiye henüz AB için hazır değildi ve kapının açılması için 1015 yıl ya da daha fazla bir süre olabilirdi. Benzer bir başka gözdağı uyarısı, Lüksemburg toplantısı sırasında, Finlandiya’nın önerilerini değerlendiren Komiser Rehn’den geldi ve o uyarıları dikkate almak için Türkiye’ye son bir fırsat tanındığı söylendi. B Rusya’nın vahşi batısı us Çariçesi Büyük Katerina, 1789 yılında Osmanlılardan bu toprakları zaptettiğinde, burada sadece “Hacıbey” isminde bir kale varmış. Çariçe Katerina, burayı Güney Rusya’nın “Saint Petersburg’una dönüştürmek” vizyonuyla yola çıkmış. Ve de “Amerika’nın vahşi Batısı” gibi, bu toprakları yerleşime açarak şehre Odessa adını vermiş. “Odessa”yı cazip bir yerleşim merkezine dönüştürmek için kenti serbest liman yapan Katerina o dönemde alt üst olan Avrupa’nın dört bir yanından her dil, din, millete mensup insana davetiye çıkarmış. İhtilallerden, savaşlardan, açlıktan kaçan; kolay para kazanmak isteyen, yeni bir yaşam düşleyen ya da macera arayan ne kadar Fransız, İtalyan, Yunanlı, Polonyalı, Slav, Yahudi varsa... Odessa’ya akmış. “Odessa” çeşitli kültürler karmasından oluşmuş zengin bir mozaik. 19. Yüzyıl başında Avrupa’nın hızla gelişen şehircilik anlayışıyla şekillenen kent, baştan sona İtalyan, Fransız, Avusturyalı mimarların elinden çıkmış. “Odessa Operası” örneğin, Viyana Operası’nın kopyası. Ayvazovsky tablolarıyla ünlü kentin küçük sanat müzesinde ise Kandinsky gibi dünya çapında bir ressamın eserlerine rastlamak mümkün. R STANBUL’A ÇOK YAKIN, ÇOK UZAK... Denizden bakıldığında şehir, adıyla birlikte anılan “Karadeniz’in incisi” sıfatına pek uygun bir görünüm vermiyor. Ancak limanla, yukarda denize inen setin üzerindeki kent merkezini ayıran “Potemkin Zırhlısı”ndaki ünlü “Potemkin merdivenlerini” tırmandığınızda, karşınıza başka bir “Odessa” çıkıyor. Hayalimde canlandırdığım; aradığım Odessa burda, yukarda... Denize paralel “Primorsky Bulvarı” üzerinde yürümeye başlar başlamaz, karşıma çıkan ilk bina. T.C. Odessa Konsolosluğu oluyor. Hemen denize nazır, kentin en görkemli yerinde gördüğüm ilk resmi bina bu. “Odessa”nın ticari yaşamında, Türkiye’nin; özellikle de İstanbul’un yerinin ayrıcalıklı ve çok önemli olduğunu hemen ilk ağızda herkes söylüyor. Ancak bize eşlik eden rehber; şu “dokunmdurmayı” yapmadan geçemiyor: “O kadar savaş yaptık, Türkler şimdi bizi ticaretle fethediyor!” İstanbul’la bavul ticareti öylesine gelişmiş ki, limanın bir bölümü sadece İstanbulOdessa seferi yapan feribotlara ayrılmış. THY da bu kente her gün sefer düzenliyor. İstanbul, Odessa ile en yoğun uluslararası bağlantıyı kuran şehirlerin başında geliyor. Ancak bu bağlantı yalnız ticaretle sınırlı. Ne Odessa’dan İstanbul’a turistik bir ilgi var; ne İstanbul’dan buraya. Ukraynalılar, “Türkiye’de turizm” denince yalnız Antalya’yı anlıyor. Deniz, güneş, eğlence... Kültürel ilgi sıfır. Türk turistler için ise, Ukrayna henüz keşfedilmemiş bir yer. Bunun nedeni, Ukrayna’nın turizme etrafımızdaki en kapalı ülkelerden biri olması. Ukrayna’nın turizme yaklaşımı, Türkiye’nin 2025 yıl öncesini andırıyor. İ “Odessa eski casusların, kanun kaçaklarının, siyasi muhaliflerin ve isyancıların kurduğu bir kent. Bugün de en çok ‘mafyasıyla’ meşhur. Bu o kadar bilinen bir gerçek ki, rehber kitapları bile kentin ciddi bir ‘mafya karargahı’ olduğunu not etmeden geçemiyor... ” l Üstü üste gözdağı. Birbiri arkasına yinelenen bu iki gözdağının Ankara’nın Kıbrıs politikası üzerindeki etkisini Gül, dün Lüksemburg dönüşünde uçakta çok “masum sözcükler” ile açıkladı. Önce, belki de ilk kez AB ile Türkiye’nin bir toplantıda birbirleri ile sürtüşmeye girmeden sorunların çözümüne yardımcı olmak istediklerinden söz etti. Daha sonra da, Kıbrıs’taki iki tarafın aralarında anlaşmaya varmaları koşulu ile anavatanlara, yani Türkiye ile Yunanistan hükümetlerine yapacak bir şey olmayacağını adeta ağzının içinde mırıldanarak anlattı. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye 1960’tan bu yana Kıbrıs için sürdürdüğü ve bu amaçla Londra ile Zürih’te uluslararası konferanslar düzenlettiği, 1974 ‘te ise o konferanslarda alınan kararlar çiğnendiği için müdahale hakkını kullandığı Kıbrıs’tan elini çekmeye kararlıdır. Bu tehlikeli oyunu, kendi iç politikasına sindirmek amacıyla da AKP , Gül’ün önceki gün Lüksemburg Troykası’na düğün bayram benimsettiği formülü önermiştir. 24 Nisan 2004’te Kıbrıs halkının oyuna sunulan Annan Planı , bir dizi sakıncalı hükmü yanında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını da, yumuşak bir geçiş ile Kıbrıs Türk Devleti olarak değiştiriyor ve yetkilerini, asıl otorite olarak Lefkoşa’nın güneyindeki Rum Cumhurbaşkanı’na verdiriyordu. Başbakan Erdoğan ile KKTC’ deki Cumhuriyetçi Toplum Partisi lideri Talat , bu plana destek verdiler ve kefil oldular. Kıbrıslı Türklerin kabul ettiği planı ada Rumları geri çevirdi. Türkler, AB’nin kendilerine yaptığı vaatlerin bir tekinin bile gerçekleşmediğini görerek aldandıkları ile kaldılar. Batı, şimdi Türkiye’nin elindeki son ve tek kozu da almak amacıyla AB’ye girişin bir tren kazasına uğramaması için, sözde endişelerinden bahsetmektedir. Ve Türkiye’den Rum uçak ve gemilerine, bizim hava ve deniz limanlarımızı koşulsuz açmamızı istemektedir. Ankara, bu isteği önceki güne kadar koşullu kabul edebileceğini söylüyordu. Ve AB’den Kıbrıs Türkleri üstündeki izolasyonların kaldırılmasında ısrar ediyordu Ukrayna’nın güzel kadınları “Odessa’nın en güzel kadınları; Arabulucukta dört yıl deneyim; Ayrıcalıklı veri tabanı; Samimi, içten kadınlar... Biz ilişki kurarız!” Ukrainebride.net’in reklam sloganı böyle... Genç, güzel Ukraynalı kızları “Batılı koca namzetlerine” pazarlayan bu şirketlerin hedef kitlesini, yaşlılık yıllarında kendilerine refakatçi arayan yalnız erkekler oluşuruyor. Batıdaki derin ekonomik ve sosyal değişim de “Ukraynalı gelinlere” rağbeti arttırıyor. Tarım sektörüne hâlâ önemli bir ağırlığı olan Fransa’da hayatlarının sonuna dek inek sağmak istemeyen kadınlar akın akın büyük kentlere göç ettiklerinden Fransız kırsalının erkekleri eş bulmakta zorluk çekiyormuş örneğin. Fransız çiftçilerden bu nedenle “Ukraynalı gelinlere” yoğun talep var. Bu talep, Batıya göç etmek isteyen Ukraynalı kızların Schengen’i delme arzusuyla birleşince, mafyayı palazlandıran yepyeni, “nurtopu” gibi bir pazar çıkmış ortaya... l Ukrayna’nın güzellikleri dillere destan kadınları... Batıdaki derin ekonomik ve sosyal değişim “Ukraynalı gelinlere” rağbeti arttırıyor. “Londonskaya Oteli” mesela “1827”de yapılmış. Biraz köhnemiş gerçi ama “İtalyan Ronesansı” tarzındaki ön cephesi gayet görkemli. İçerde yüksek tavanlar, kristal avizeler, vitraylar göze çarpıyor... Hafif bizim “Pera Palas”ı andıran otele, Rus aristokrasisi vaktiyle “sayfiyeye” inermiş. Öyle hem de bir kaç günlüğüne değil, bütün bir yazı geçirmeye gelirlermiş... Sovyet Devrimi’nden sonra Odessa, “yoldaşlar” ve “işçilerin” tatil cenneti olmuş. Öyle ki “Londonskaya”nın az ilerisinde, tam “Potemkin merdivenlerinin” çıkışının bulunduğu yerde, şehrin ilk valisi “Dük Richelieu”nun heykeli için anlatılan yaygın bir hikaye var. Ayakta, elinde kıvrılmış bir kağıt parçası, muhtemelen şehir planı ile duran bronz heykeli Ukraynalılar, Sovyet döneminde hep şu anekdotla andıklarını anlatıyorlar: “Richelieu; akrabalarını ziyarete niyetlenen ‘yoldaşlardan’: ‘Koş, bizi karşılamaya gel!’ diye bir telgraf aldı. Limanda, gelenlerin sayısını görünce taş kesip kaldı!” Kentin simgesi “Dük Richelieu” Odessa’yı Odessa yapan adam olarak anılıyor. Şehri baştan sona yeşillendirmiş; geniş bulvarlar, sokaklar ilk kez onun döneminde açılmış. Kent ilk tiyaro salonuyla, gene onun döneminde tanışmış. Odessa’nın “küçük Paris” olma iddiası, işte Fransız Devrimi’nden kaçmış bu Fransız aristokratının vurduğu bu ilk damgadan kaynaklanıyor. Turiste hayati kolaylaştırmak adına kimse, en ufak çaba harcamıyor. Şöyle profesyonelce hazırlanmış, dört dörtlük bir turizm rehber kitabı dahi bulamıyorsunuz. Dil bilen az. İnternet kafeler, yaynız belli saatlerde açık. Yabancı gazete derseniz, yok. Satılmıyor. Beş yıldızlı otellerde nadiren rastlayabilidiğiniz, Financial Times”, Herald Tribune” gibi gazetelerin “en tazesi” 45 günlük... Onlar da büyük olasılıkla otelden ayrılan müşterilerden kalma. Ukrayna’da turizm, Afrika’nın içlerine dalmak gibi bir şey neredeyse. Bağımsızlığını 1991’de almasına rağmen, göbek bağını kopartamadığı Rusya dışında kalan tüm dünyadan kopuk; Avrupa’nın en içe dönük ülkesi burası... Denizin ve ışığın ressamı Ayvazovsky Burda “Bizim Ayvazovsky” ile karşılaşınca, eski bir dosta rastlamış gibi oldum! Ayvazovsky Kırımlı. Kökenleri, Türkermeni karışık. Gerçek adı “Ayvazyan”. Ayvazovsky bu ismin Ruslaştırılmış şekli. Karadeniz’in tüm nünaslarını bilen, tanıyan ve tutkuyla seven ressam; herhangi bir deniz manzarasını fırtına, mehtap, güneş gözü kapalı çizebilirmiş. Olağanüstü güçlü bir belleğe sahip olduğu için doğaya bakarak resim yapmaktansa, dikkatini dağıtmayan “minimalist bir stüdyoda” çalışmayı tercih edermiş. “Duvarlarında hiçbir tablo ya da skeç bulunmayan” boş bir mekanda eserlerine konsantre olan İvan Konstantinoviç Ayvazovsky; denizin duhunu avucunun içine alan ressam olarak tanınıyor. Dudak okur gibi... O koşuldan vazgeçtiğimizi açıklayan bir yeni karar bugün de yok. Ama ne diyor Türk Dışişleri Bakanı? Kıbrıs’taki iki otorite, yani Türk ve Rum hükümetleri, aralarında anlaşmaya ulaşırlarsa onların anavatanlarına bu kararı sadece saygı ile karşılamak düşer, türünden sözleri dudak arasında mırıldanıyor. O dudak mırıldanışların aık çevirisi KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın ve yakın arkadaşı Başbakan Ferdi Sabit Soyer’e Ankara’nın son hükümet değişikliği için neden destek verdiğini de ortaya koymuyor mu? Önce Rauf Denktaş, KKTC Cumhurbaşkanlığı’ndan uzaklaştırıldı;daha sonra oğlu Serdar Denktaş’ın partisi koalisyon ortaklığından kaydırıldı. Sıra, KKTC’deki büyük ödünün verilmesi için Talat Bey’in elini ateşe sokması için sırtının sıvazlanmasına mı geldi? Dünkü yazımda “Keşke sadece Ermeni sorunumuz olsaydı” demiştim ya? Haksızlık mı etmişim kendimize?.. Anlaşılan şimdi sırada KKTC var. Ya daha sonra Sayın Başbakan? Kan şekerinizi bile birden düşürecek hangi paketler bekliyor bizleri? “RICHELIEU TAŞ KESTİ” Bir zamanlar Rusya’nın en kozmopolit kentlerinden biri olan Odessa; eskiden böyle değilmiş. Bizim Türk konsolosluğunun hemen yanıbaşındaki İstanbullu casus Sofia’nın evi “YarıLord, yarı tüccar, u müzenin, ilginç bir de öyküsü var. Yarıbilge, yarı enayi, Müzenin bulunduğu ev vaktiyle, Yarıalçak, İstanbul’dan gitme Sofia isimli bir Rum Gün geldi mi, tam olacak!” kadına aitmiş. Sofia, 1787 OsmanlıRus Puşkin hayatta olsa bugünün Odessa’sında savaşında II. Katerina hesabına casusluk yükselen yeni insan değerini muhtemelen yaptığı için; Çariçe evi Sofia’ya armağan “yarı tüccar” filan değil, damardan etmiş... “mafya” olarak “Odessa” böyle; eski tanımlardı. Çünkü Odessa casusların, kanun artık en çok “mafyasıyla” kaçaklarının, isyancıların, yvazovski meşhur. Bu o kadar bilinen sürgüne gönderilen siyasi ve aleni bir gerçek ki, muhaliflerin kurduğu bir tablolarıyla ünlü rehber kitapları bile kentin kent. Kentin en efsanevi müzenin bulunduğu ev ciddi bir “mafya sürgün karakteri Aleksandr vaktiyle İstanbul’dan karargâhı” olduğunu not Puşkin. Çar tarafından Moskova’dan “Güney gitme Sofia isimli bir etmeden geçemiyor... Evlenme ajansları, Sürgününe” gönderilen Rum kadına aitmiş. kumarhanelerle birlikte Puşkin, “Rusya’nın en Sofia, 1787 Osmanlı Odessa mafyasının bir özgür kenti” diye nam numaralı ihtisas alanı. salan Odessa’da da uzun Rus savaşında Müteşebbis pazarlama süre dikiş tutturamamış. Katerina hesaına tekniklerine başvuran Bu kez de Kont casusluk yaptığı için, ajans çalışanları, ayaklı Vorontsov’un karısını reklam panolarını baştan çıkarttığı için 13 Çarice evi Sofia’ya kendilerine kalkan ayda buradan da sürülmüş. armağan etmiş. ” edinerek turistleri Heykel, büst ve plaketlerle karşılıyor. Kente ayak kentin dört bir yanında iz basar basmaz müzeler ve bırakan Puşkin’i restoranlarla birlikte “Ukraynalı gelin” adı Odessa’lılar aşkları, maceraları ve altında lanse edilen reklamlarla burun “Yevgeniy Onegin” gibi bu kentte kaleme buruna geliyorsunuz. aldığı eserleriyle anıyor. Bir de yeni ilham kaynağı Odessa’dan kendisini süren Kont’a adadığı şu ünlü mısralarla: SÜRECEK B Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net “A CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle