20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 EKİM 2006 ÇARŞAMBA 4 HOLLANDA HABERLER CHP lideri Baykal, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ı hedef aldı GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU İade oyunu AMSTERDAM (AA) Terör örütü PKK üyesi olduğu ve 15 kişinin öldürülmesiyle ilgisi bulunduğu iddasıyla Hollanda’da tutuklu bulunan Nedim Seven’in (38) iadesi için açılan dava Hollanda Adalet Bakanlığı’nın ‘‘ihmali’’ dolayısıyla düştü. Mahkeme heyeti, Türkiye’nin hazırladığı dosyanın İngilizce ve Türkçe hazırlandığını, bakanlığın dosyayı zamanında Hollandacaya çevirmediğini dolayısıyla sorumluluğunu yerine getirmediğini belirtti. İade davası düşerken Seven de serbest bırakıldı. Maastricht kentindeki dün yapılan duruşmada, mahkeme heyeti, Seven hakkında Türkiye tarafından hazırlanan dosyanın Hollandaca değil Türkçe ve İngilizce olduğunu, bunun da karara esas oluşturamayacağına hükmetti. Duruşmada, iddia makamının, Türkiye’nin gönderdiği dosyada yer alan bilgilerin Hollandacaya çevrilmesi amacıyla zaman talebi de geri çevrildi. Mahkemeye göre, 1 Ağustos’tan bu yana tutuklu bulunan sanıkla ilgili bilgilerin şu aşamaya kadar Hollandaca olarak verilmesi gerekiyordu. Bu yapılmadığı için iade talebine ilişkin davanın düştüğü ve sanığın yeterli süre içeride tutulduğu belirtilerek, serbest bırakılmasına karar verildiği bildirildi. Mahkemeye göre, Hollanda Adalet Bakanlığı, sorumluluğunun gereği olarak metinleri zamanında Hollandacaya cevirmeyerek görevini yerine getirmedi. Terör örgütü üyesi Nedim Seven, kırmızı bültenle aranırken geçen ağustos ayı başında Belçika’dan Hollanda’ya geçerken yakalanmıştı. ‘Sizi Öcalan anlıyor’ ? CHP grubunda konuşan Baykal ‘‘Dağda silahla gezeceklerine ovada siyaset yapsınlar’’ sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyleyen DYP lideri Ağar’a, ‘‘Yanlış anlaşılmadın, yanlış konuştun sayın genel başkan, tıpkı Papa gibi’’ diye seslendi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ‘‘Dağda silahla gezeceklerine ovada siyaset yapsınlar’’ sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyleyen DYP lideri Mehmet Ağar’a, ‘‘Yanlış anlaşılmadın, yanlış konuştun sayın genel başkan, tıpkı Papa gibi’’ diye seslendi. CHP lideri, Ağar’ın ‘‘Baykal’ın beni anlamasını beklerdim’’ sözlerine de ‘‘Sizi Başbakan anlıyor, DTP’liler anlıyor, İmralı’daki Öcalan anlıyor. Biz anlamıyoruz, anlamayacağız’’ karşılığını verdi. CHP lideri Baykal, grup konuşmasının başında Başbakan Erdoğan’a geçmiş olsun dileklerini aktardı. Baykal, ‘‘Önemli bir durumun olmadığı anlaşılıyor, insanlık hali. Yoğun çalışanlarda böyle durumlar görülebilir. Acil şifalar diliyorum’’ dedi. CHP lideri, eski TTB Merkez Konseyi Başkanı Füsun Sayek ve Prof.Dr.Cahit Talas’ın ölümü nedeniyle duyduğu üzüntüyü de dile getirdi ve başsağlığı dileklerini aktardı. ‘Dış Şoklar’ ve ‘Bağışıklık Sistemleri’ Üzerine Küresel ortamda kriz eğilimleri güçlenirken, gelişmekte olan ülkelerin özellikle ekonomik ve toplumsal alanlarda, dış şoklara dayanıklılıklarını güçlendirmeleri yaşamsal bir önem kazanıyor. Son derecede patlayıcı bir karışım… Baykal, Fransız parlamentosunun tartışma yaratan kararıyla ilgili olarak ‘‘Ermeni soykırımı klişesini, yaftasını incelemeden, sorgulamadan, belge istemeden hüküm vererek kabul ettirme çabası yürütülüyor’’ dedi. belgelerin peşine düşer, araştırır, bu olmamış, der diye, şimdi de olmamıştır denilmesi yasaklanıyor. Fransa’da ve Avrupa’da Almanya’da Nazilerin yaptığı soykırım konusunda bir tartışma var mı? Yok. Pek çok Avrupa ülkesinde, Naziler soykırım yapmamıştır, demek suçtur. Çünkü soykırım yapılmıştır, inkâr edilir yanı yoktur. Soykırım yapılmışsa tarihsel, fiili bir gerçek olarak o zaman, olmamıştır, demek suç olabilir. Ama Türkiye’ye yönelik suçlama hukuki bir gerçek değil, siyasi bir suçlama. Pek çok çevre, soykırım yoktur, diyenlere, ceza verilmesine karşı çıkıyor. Aynı şey Naziler için söylenebiliyor mu? Avrupa vicdanın rahat değil, Avrupa o vicdanının sesini dinle.’’ kenleri şöyle sıraladı: ‘‘AİHM’ye Fransa’nın Avrupa Konseyi üyeliğinin askıya alınması talebini götürmemiz lazım. AB Adalet Divanı’na başvurarak bu alınan kararın AB müktesabatına aykırı olduğunu ifade ederek, bir yaptırım talebinde bulunmamız gerek. Fransa’daki Türk vatandaşlarının, Fransa’ya gidecek Türk vatandaşlarının yasayı açıkça ihlal ederek, konunun gündemde tutulması ve Türkiye’nin kabul etmediğini göstermemiz gerek. Ayrıca Fransa ile ekonomik ilişkilerimizi, ihalelerimizi buna göre düzenlemeliyiz. Bu kanun çıkarılırsa işleyemez hale getirmeliyiz. Fransa bu kararının bedelini çok ağır ödeyeceğini kavramalı.’’ TCY’nin 301. maddesinin sürekli gündemde tutulduğuna dikkat çeken CHP lideri, ‘‘Bu, sadece Türkiye’de bulunan, garip, hiçbir medeni ülkede bulunmayan bir madde değil. Bir tek mahkumiyet var, Hrant Dink mahkum oldu’’ dedi. Baykal, 301. maddenin dünya çapında ‘‘çok meşhur’’ olduğunu vurgularken, şu görüşleri dile getirdi: ‘‘Sanki insan haklarının, demokrasinin Aşil’inin topuğu bu madde. Niye kalkacak bu madde, açık söyleyin? Kim bastı düğmeye? 301 neyi koruyor? Türklüğe hakaret edilmesini. Bunun insan haklarıyla, demokrasiyle ne ilgisi var? Önüne gelen Türkiye’ye sövüp sayacak mı, siz emrettiniz diye yasamızı değiştirip Türkiye’ye hakaret edilmesini serbest mi bırakacağız? ’’ Pazartesi yazımda, uluslararası alanda belirsizliklerin, kriz olasılıklarının artmakta olduğuna değinmiştim. Bu saptamalara, ekonomik mali kırılganlıklardan (küresel cari açıklarla, fazlalar arasındaki dengesizlikler, kreditürev piyasalarındaki köpükler) ve küresel ısınmaya bağlı olarak artmakta olan (su, gıda yetersizlikleri, göçler) sorunlardan kaynaklanan kriz eğilimlerini de ekledik mi, karşımıza her bir bileşeni ötekini besleyen, son derecede patlayıcı ve ne yazık ki önümüzdeki onyıllara damgasını vuracak bir karışım çıkıyor. Bu jeopolitik, ekonomik ve ekolojik kriz dinamikleri gittikçe çakışma eğilimi gösterirken, gelişmekte olan ülkelerin üzerinde de hem dış şoklardan, hem de küresel kaynaklar üzerinde gelişmiş/emperyalist ülkeler arasında kızışacak rekabetten gelen basınçlar artacak. Bu basınçların, dış şokların ülkelerin içine, öncelikle uluslararası mali sermaye hareketlerinde, borçlanma faizlerinde, enerji fiyatlarında ani yön değiştirmeler, dış ticaret açıklarının zorlayacağı ödemeler dengesi kırılganlıkları, döviz sıkıntılarının getireceği ithalat, dolayısıyla üretim ve tüketim kırılganlıkları kanallarından tercüme edileceğini düşünmek sanırım yanlış olmaz. Bu şoklar içerideki yerleşik “bölüşüm ilişkilerini” daha da zorlayacak, etnik / dini, savunma reflekslerinin ifadesi kimliklerden kaynaklanan toplumsal çelişkileri derinleştirecek, bu alan da, gelişmiş ülkelerin basınçlarının içselleştirilmesine olanak veren kanalları genişletecektir. Bu çözümlemelerde bir gerçeklik payı varsa, gelişmekte olan ülkelerde, dış şokları içselleştiren kanalları denetim altına almanın, toplumsal yapıların kendi ayakları üzerinde durabilme kapasitelerini (bağışıklık sistemlerini) güçlendirmenin, dolayısıyla sarsıntıların insani maliyetini azaltmanın yollarını aramaya başlamak gerekir. Ağar yanlış konuştu... Ağar’ın ‘‘Yanlış anlaşıldım, sayın Baykal beni anlamalıydı’’ sözlerine de Baykal, ‘‘Yanlış anlaşılmadın, yanlış konuştun sayın Genel Başkan. Dağda terörü yapanla, ovada siyaset yapan aynı projenin hizmetinde. Birisi silahla dağda, öbürü ovada siyaset yapıyor. HADEP’i de DEHAP’ı da, DTP’si de hepsi PKK doğrultusunda siyaset yapıyor. Proje tek: Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü parçalamak. Bunu görmemezlikten gelerek birilerine yaranabilirisiniz belki, ama bölücü yaklaşıma kol kanat gererseniz, görmezlikten gelirseniz, idare ederseniz, teşvik ederseniz, himaye ederseniz bindiğiniz dalı kesersiniz. Sayın genel başkanın açılımı yanlış oldu. Demek ki bu kurguyu planlayanlar çok etkili insanlar. Şimdi, Baykal beni anlamalıydı, diyor. Ben sizi anlamıyorum. Sizi yeterince anlayan var. Sizi Başbakan anlıyor, Dışişleri Bakanı anlıyor, DTP’liler anlıyor. Bu tezgahı sahneleyen herkes anlıyor, alkışlıyor, destekliyor. Sizi İmralı’daki Öcalan anlıyor. Bırakın bu kadar anlayanınız varsa, anlamayan birileri de oluversin. Biz sizi anlamıyoruz, anlamayacağız’’ karşılığını verdi. Kabul ettirme çabası Baykal, Fransız parlamentosunun tartışma yaratan kararıyla ilgili olarak ‘‘Ermeni soykırımı klişesini, yaftasını incelemeden, sorgulamadan, belge istemeden hüküm vererek kabul ettirme çabası yürütülüyor. Vietnam’da yaşananlardan Cezayir’de yaşananlara kadar Avrupa’nın vicdanını rahatlatmak için başka olay mı kalmadı aydınlatılmasına ihtiyaç duyulan’’ diye sordu. ‘‘Kimsenin Türkiye’ye iftara etmeye hakkı yoktur’’ diyen CHP lideri, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Bu hakareti meclis kararıyla tüm ülke olarak söylüyorlar. Bu da yetmedi..Sayın Erdal İnönü, doğrunun daima ortaya çıkma huyu vardır, derdi. Meraklı birisi Dün dünle gitti Ancak bunun için, öncelikle halen ekonomik istikrar adına benimsenmiş (çoğu zaman da bağışıklık sistemlerini zayıflatmaya hizmet etmiş olan) ekonomi yönetme modellerini terk etmek, “tabuları yıkmak”, seçenekleri, böylece açılacak “yeni olasılıkların ufkunda” tartışmaya başlamak gerekiyor. Ne yazık ki, önceki hafta (04/10) dikkat çekmeye çalıştığım gibi, başlamakta olan “tartışmalar”, hâlâ, “bağışıklık sistemini” daha da zayıflatacak, “klasik” çözüm önerilerine bağlı kalma refleksiyle şekilleniyor. Bir farkla ki, geçen hafta, Sayın Güngör Uras’ın “Üretimin önünü açmaya mecburuz” başlıklı yazısındaki “Halk, işi ve aşı olursa mutlu olur. İşin ve aşın yolu üretimden geçer. Bugün uygulanan ekonomi politikaları üretimin önünü kapadığı için halk iş ve aş imkânına kavuşamıyor. O halde ‘sihirli formüle’ gerek yok. Yapılacak iş, üretimin önünü açmaktır” saptamaları bence, temel soruna gerçekten çok yaklaşıyordu. Sayın Uras’ın, “Üretim konusunu seçerken katma değeri yüksek mal ve hizmetleri seçmek gerekir. Üretmek demek katma değer yaratmak demektir. Katma değer ne kadar çok olursa, ülkenin ve üretime katılanların geliri o kadar artar… Katma değeri yüksek mal ve hizmet üretildiğinde emeğin de müteşebbisin de katma değerden payına düşen gelir artar. Emeğin payının artması işçinin refaha kavuşmasına, müteşebbisin kârının artmasına, daha çok yatırıma ve üretime kapı açar” uyarıları bence en önemli noktalara parmak basıyordu. Ancak ne yazık ki, Sayın Uras’ın bu değerli yaklaşımları, yine geleneksel, ancak yetersizlikleri defalarca kanıtlanmış önerilerin yükü altında enerjilerini kaybediyorlardı. Örneğin “Katma değeri yüksek mal ve hizmet üretildiğinde emeğin de müteşebbisin de katma değerden payına düşen gelir artar” tam da böyle geleneksel, “dalga geldiğinde tüm kayıkları kaldıracak”, “üretkenlik artınca işçinin de payı artar” türünden neoliberal bir saptamaydı. Tarih, güçlü sendikaların olmadığı ortamlarda, genel kural olarak bunun aksinin geçekleştiğini göstermektedir. Sayın Uras’ın yazısında, bize başlangıç noktası olabilecek, dikkati, faiz, döviz, borsanın sanal alanından uzaklaştırarak reel alana, üretimletüketim arasındaki ilişkiye çeken değerli bir saptama da var: “Türkiye’de halkın satın alma gücü sınırlı olduğu için üretimin artırılmasında hedef alınacak pazar dış pazardır.” Acaba diyorum, “Türkiye’de halkın satın alma gücü neden sınırlıdır” sorusunu sorar, böylece “olasılıklar ufkumuzu” genişletir, ve yola önceliği halkın satın alma gücünü arttırmaya, örneğin üretimi ve tüketimi tabana yaymaya yönelik stratejileri arayarak devam edemez miyiz? Gelecek sefere de bunları tartışabilmek umuduyla… [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Prof. Teziç’i kutladı Baykal, önümüzdeki sürecin kararlılıkla, ödün verilmeden götürülmesini istedi. Aldığı nişanı Fransa’ya geri gönderen YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’i kutlayan CHP lideri Baykal, ‘‘vatandaşların, sivil toplum örgütlerinin kendiliğinden infialinin örgütlenmeye, sürekli kılınmaya, desteklenmeye ihtiyacı olduğunu’’ söyledi. Baykal, Fransa Parlamentosu’nun sözde Ermeni soykırımının reddedilmesini suç sayan teklifi kabul etmesine karşılık Türkiye’nin yapması gere Ağrı Dağı’nı da MİT’e Havale Ettik Erivan’a ilk gittiğimde fark etmiştim, Ağrı Dağı’nın Ermeniler açısından ne anlam ifade ettiğini. İki büyük dağ bütün haşmetiyle Ermenistan’ın üzerine çöküyordu: Bu dağlar Küçük Ağrı ve Büyük Ağrı’ydı. Ermenistan’daki adları ise Sis ve Masis’ti. Bütün Ermeni destanlarının, efsanelerinin, mitolojilerinin içinde bu dağların yeri vardı. Geçenlerde bir grup Ermeni genci Ağrı Dağı’na tırmanmış ve göndere Ermenistan bayrağını dikmişti. Bayrak dikme işi biz Türklerin heyecanı olduğu gibi anlaşılan Ermenilerin de heyecanıymış. Gazetelerde bu bayrak dikme işinin haber olmasından sonra mesele tabii ki hemen bir güvenlik sorunu haline geliverdi. Bundan böyle yabancı dağcılar Ağrı’ya tırmanmak için MİT’ten (Milli İstihbarat Teşkilatı) izin almak zorundalar. Dağcılar tırmanıştan en az iki ay önce taleplerini bildirecekler. Habere göre Kültür ve Turizm Bakanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, MİT ve Türkiye Dağcılık Federasyonu Başkanlığı arasında imzalanan Ağrı Dağı Protokolü’ne göre dağcılara ciddi sınırlamalar getirilmiş oldu. ??? Bu önlemlerle bundan böyle kimse oraya bir daha Ermenistan bayrağı dikme şansını bulamayacak. Bu kadar sıkı önlemin başka bir amacı acaba var mı diye soruyorum. Bu getirilen sıkı önlemlerin başka ne gibi sonuçlar doğuracağını da doğrusu merak ediyorum. Temmuz ayında Doğubeyazıt ilçesini ziyaret ettiğimde, bölgedeki turizmin yaşadığı sorunları dinlemiş ve köşemde aktarmıştım. Doğubeyazıt ülkemizin en yoksul yörelerindendi. Geçen yıl ortaya çıkan kuş gribi ölümleri zaten Doğubeyazıt’ın turizme bağlı ekonomisini çökertmişti. Buna bir de İran’la ABD arasında ortaya çıkan gerginlik de eklenince turizm durma noktasına gelmişti. Otellerin çoğu kapanmıştı. Turizm burada bitme noktasındaydı. Ağrı’ya tırmanmaya gelenlerin sayısı da çok azalmıştı. ??? AKUT Başkanı Nasuh Mahruki, Ağrı Dağı’nı ve onun turizme katkısını en yakından bilenlerden. Bakın son kararı nasıl yorumluyor: “Bu uygulamanın son derece yanlış olduğunu düşünüyorum. İzin mekanizmasının Iğdır ya da Doğubeyazıt’ta olması gerekir. Neticede bir turizm faaliyeti. Everest’e tırmanmak bile bu kadar zor değil.” Afrika’nın en yüksek dağı Klimanjaro’ya yılda 35 bin kişinin tırmandığını belirten Mahruki, şunları ekledi: “Gelişmekte olan Tanzanya bu sayede çok büyük bir gelir elde ediyor. Ağrı’ya olan ilgi Nuh’un gemisi efsanesinden kaynaklanıyor, ancak Türkiye bu turizm potansiyelini kullanmak yerine dağcılara yeni zorluklar çıkarıyor.” En iyi zamanında yılda 5 bin dağcının tırmandığı Ağrı’ya bundan böyle artık çok daha az dağcı tırmanabilecek. Mahruki bu sayıyı arttırmak için önlem alınması gerekirken bu sayıyı azaltacak yolda atılmış adımları anlamakta zorluk çektiklerini de ifade etti. ??? Ağrı Dağı’na çıkmak isteyenlere getirilen önlemler bunlarla da sınırlı değil. Çıkış yolları kısıtlandı. Ancak belli güzergâhlara izin veriliyor. Hazırlanan protokole göre yabancı uyruklu dağcıların tırmanma sırasında bilimsel araştırma yapmayacaklarını da taahhüt etmeleri gerekiyor. Geçmişte de zaten Ağrı Dağı’na çıkmak zordu ve bin bir engeli aşmak gerekiyordu. Şimdi iş iyice anlamsız bir hale getirilmiş oldu. Eh!!! Bize de bu yakışır. Kardak kayalıklarına bayrak dikme yarışı nedeniyle neredeyse Yunanistan’la savaşa giriyorduk. Şükür ki şimdi bir savaş durumu yok. Alışık olduğumuz bir şeyi yapıyoruz. Yasak getiriyoruz, olup bitiyor. Bu yasakları akıl edenleri kutluyorum. Türkiye onlarla gurur duyuyor. Daha yeni yasaklar ve engeller icat etmelerini merakla bekliyorum. ??? Sevgili Füsun Sayek’i yitirdik. Bir doktor olmanın ötesinde dostumdu. Okul arkadaşımız İskender’in eşiydi. Bütün doktorların ve onu sevenlerin başı sağ olsun. Yeri doldurulamayacak önemli bir insanımızı yitirdik. Onu hep sevgi ve özlemle anacağız. KOMİTEYE ÜÇ GÜN SÜRE Nevruz kutlamasına soruşturma açıldı DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Diyarbakır’da 21 Mart’ta DTP öncülüğünde kutlanan Nevruz, soruşturmalık oldu. Savcılık, tertip komitesine ifade vermeleri için üç günlük süre verdi. İçişleri Bakanlığı, 21 Mart’ta ülke genelindeki Nevruz kutlamalarında siyasi amaçlı fotoğraf, afiş, pankart ve flamanın taşınmasını yasaklamıştı. Ancak Diyarbakır’da bu genelge delinmiş, mitinge katılanlar arasında yer alan bazı şahıslar, Abdullah Öcalan ve örgütün dağ kadrosundaki militanların fotoğrafları ile PKK’yi simgeleyen flamalar açmıştı. İçişleri Bakanlığı da genelgeye aykırı davranıldığı ve çıkan olaylarda polis memurlarının yaralandığı gerekçesiyle Diyarbakır’daki Nevruz Tertip Komitesi hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı da kutlamalarda 7 ay sonra Nevruz Tertip Komitesi’ni oluşturan eski DTP yöneticileri Necdet Atalay, Rıfat Özbek, Sabahattin Dinç ve Ahmet Gezen hakkında soruşturma başlattı. DTP’lilerin 3 gün içinde savcılığa ifade vermeleri yönünde bildirimde bulunulduğu belirtildi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı günlük sivil toplum gazetesi BİZİM GAZETE tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 0 212 511 94 94 Abone: 0 212 513 83 00 CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle