25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 EKİM 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ Türkleri yakından ilgilendiren ve hayal ürünü mü gerçek mi olduğu bilinmeyen efsanelerin yurdu 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Kazaklar diyarına seyahat “Ben; Sultan, Muhammet’ in oğlu, Güneş ve Ay’ın kardeşi, Tanrı’ nın bakanı; Makedonya, Kudüs krallıkları, Büyük ve Küçük Mısır’ ın sahibi; çarlar çarı, malikler maliki, yenilgi tanımayan olağanüstü savaşçı, Kâbe’nin ve Tanrı’nın sadık bekçisi, Müslümanların umudu, Büyük Reis....... Siz Zaparija Kazaklarına, saldırılarınızla beni meşgul etmemenizi ve bizzat kendi iradenizle hiç tartışmaksızın teslim olmanızı emrediyorum!” Dinyeper kıyısındaki Zaparija kentine girerken rehberimiz “İşte, Türk sultanının Kazak savaşçılara vaktiyle verdiği nota bu!” diye heycanla bu metni okudu. Türk sultanı, hangi sultan acaba? Meçhul. Rehberin, turistlere elden dağıttığı bu tarihi notanın yanına derme çatma iki de fotokopi resim iliştirilmiş... Hürrem esir pazarı ‘Kan’da satılmış Keşke Sadece Ermeni Sorunumuz Olsaydı Türkiye Büyük Millet Meclisi bugün özel bir gündem ile toplanarak Fransız Ulusal Meclisi’nin perşembe günü yüzüne gözüne bulaştırarak çıkardığı mahut yasa karşısında görüşünü saptayacak. Parlamentomuzun yayımlaması beklenilen bildirisinin bir yerinde, ulusal bir sorun etrafında, kamuoyumuzu birbirine yaklaştıran Fransız politikacılarına teşekkür edilmesi hiç de sürpriz olarak karşılanmamalıdır. Türkiye, bir haftadan beri, bir genel seçim öncesi, ülkelerindeki Ermeni seçmenleri hoşnut etmenin derdine düşmüş bir avuç Fransız milletvekilinin bizim için saptadığı gündemin içine adeta kilitlenmiş durumdadır. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 83. yıldönümünü kutlayacağımız bir zaman dilimi içerisinde, o günleri hazırlayan Birinci Dünya Savaşı’nın bir dizi olayı arasından özenle çıkarılarak taze tutulmaya çalışılan soykırım masalına karşı gösterdiğimiz tepki birlikteliği, yakın geleceğimiz için aynı çevrelerin hazırlamayı sürdürdüğü öteki tuzakları göz ardı ettirmemelidir. Sultan’dan Kazaklara “Ben; Sultan, Muhammet’in oğlu, Güneş ve Ay’ın kardeşi, Tanrı’nın bakanı... Çarlar çarı, malikler maliki, yenilgi tanımayan olağanüstü savaşçı... Siz Zaparija Kazaklarına, saldırılarınızla beni meşgul etmemenizi ve bizzat kendi iradenizle hiç tartışmaksızın bana teslim olmanızı emrediyorum!” Kazaklardan Sultan’a “Seni şeytan, lanetli şeytanın kardeşi ve yoldaşı.... Sen ne menem bir soylu kralsın?.... Sen kim, gerçek Hıristiyanlara hükmetmek kim?” Öteki tuzaklar... “Tarih ve efsane, Güney Ukrayna’da iç içe. Büyük kahramanlıklar, büyük efelenmeler, büyük kuşatmalar, büyük yenilgiler.. dün yaşanmış gibi tüm yakıcılığıyla aktarılıyor.” Bunlardan ilki; “Sultan’ın karısı” diye takdim edilen güzeller güzeli bir kadın portresi. Aaa Hürrem bu.... Hürrem Ukraynalıymış. Ve Kırım’ın en büyük esir pazarı “Kan”da Türklere satılmış. Bugünkü değerlerle 50 ile 120 ruble arasında değişen fiyatlara giden kadın esirler harem, erkekler de kürek mahkumu ya da yeniçeri olarak devşirilirmiş. Rehberimiz, Hürrem’ in Osmanlı Sarayı’nda böylesine önemli bir mevkiye yükselmiş olmasını bir yandan iftiharla anlatıyor. Bir yandan da “adı bile vahşet çağrıştıran bir ‘kan’ pazarında Türklere satılmış olmasını o çağlarda Rusya bir insan hakları cennetiymişçesine bir “uygarlık çatışması” vurgusuyla belirtiyor. “Beş yüz yıl öncesinden değil de sanki dün yaşanmış bir tarihten bahsediliyor!” diye kendi kendime düşünürken Hürrem’in resminin yanı sıra ikinci fotokopi resim ortaya çıktı. Bu da “Kazak Mektubu” ya da “Zaparija Meşesi” diye anılan ünlü bir tablonun fotokopi örneği. Resmin orijinali Ukrayna’nın en önemli tarih müzelerinden birinde sergileniyor. Tabloyu, Repin isimli bir ressam yapmış. Ancak o da Repin’in doğrudan tanıklığına dayanmıyor. Ressamı da bir tarihçi yönlendirmiş. Neyse biz resmin temasına dönelim. Kazakların, Osmanlı’lara karşı mücadelesinin merkezi olarak bilinen Zaparija kentindeki tarihi meşenin resmi bu. Altında celalenmiş ve kendinden geçmiş bir dizi Kazak erkeği toplan Birkaç gün önce, Rauf Denktaş da bu soykırım masalı için Türkiye’nin gösterdiği haklı tepkinin, Kuzey Kıbrıs sorunu için de esirgenmemesini yineliyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, Kıbrıs sorunu karşısında oybirliğiyle almış olduğu kararların, AKP iktidara geldikten bu yana,salam politikaları izleyen AB eliyle ustaca revize edildiğini bilenlerin başında elbette Rauf Bey geliyor. Türk parlamentosunun da, kamuoyunun da Denktaş’a ve onun gibi düşünenlere bu son olayda olduğu gibi destek olması gerekmiyor mu? Dün akşama doğru toplanan TürkiyeAB Troykası’nın gündemindeki Kıbrıs sorunu, AB’li bazı ülkelerin ikide bir gündeme getirdiği “tren kazası”nın gerçekleşip gerçekleşmemesi karşısında tarafların soruna bakışına bir yenilik getirecek mi? Ya sıcak Irak olayları?.. Bizim, Fransız Meclisi’ndeki deli saçması öneri karşısında haklı tepkilerimizi sergilediğimiz geçen hafta içinde, Irak Meclisi de ülkenin 3 parçalı bir federasyon olmasını kâğıt üstünde yazan yeni anayasayı kabul etti. Ama o kabul, ülkedeki huzursuzluğu azaltmak şöyle dursun, adeta kamçılamış oldu. Dün, haftanın ilk günü, akşam saatlerine kadar 91 Iraklı sivil saldırılarda yaşamını yitirmişti. Ajans haberleri Kerkük’te ölenlerin sayısını 10 olarak bildiriyordu. Kerkük, aynı hafta içerisinde ABD işgal ordusunun gözetimindeki peşmerge askerleri tarafından didik didik aranmış, bir söylentiye göre 100’e yakın Türkmen gözaltına alınmış,14 kişi de öldürülmüştü. ...Ve Irak şeriat devleti mi? Kâğıt üzerindeki 3 ayrı federe devlete “biz de varız” dercesine El Kaideci oldukları saklanmayan “Hilf el Mutaiyabin” adındaki grubun, hafta sonunda Irak Şeriat Devleti adı altında bir devlet kurduklarını El Cezire televizyonu açıklıyor. Yayımlanan bantta,11 Sünni gerilla grubunun Bağdat başta olmak üzere ona yakın eyalette söz sahibi olduğu ileri sürülüyor. ABD Başkanı’nın barış ve demokrasi getirmek amacıyla el attığı Irak, tam kaynama noktasında mı? Yoksa, Bush’u ve onunla birlikte Irak’ın komşularını bekleyen daha sıcak olaylar mı gündeme gelecek? Tam bunları dün Ankara’ya gelmesi beklenilen Irak Başbakanı El Maliki’nin ağzından öğrenmeyi bekleyenler için sürpriz bir gezi erteleme haberi. Bağdat’taki “kum fırtınası” yüzünden Irak Başbakanı’nın uçağının kalkamadığı bildiriliyor. Gezinin, kasım ayı içinde bir güne ertelenmesi isteniliyor. O, en son İtalya’daki askeri akademide ortaya çıkan mahut harita, ABD’nin BOP’u ile Ortadoğu’yu 26 devletçiğe mi bölmekten söz etmişti? Ünlü 1001 Gece Masalları’ndaki cinin şişeden çıkmasını sağlayanlara, El Kaideci yeni Irak Şeriat Devleti hayırlı bir Ramazan Bayramı armağanı olsun. mış, ortak bir metin kaleme alıyorlar. ‘Ey lanetli şeytanın kardeşi!’ Söylenceye göre, Kazakların kaleme aldığı metin; “Sultana” döşendikleri cevapmış. Elimize tutuşturulan mektup örneğine bakılırsa, Kazakların Sultan’a yolladıkları yanıt, “Seni şeytan, lanetli şeytanın kardeşi ve yoldaşı.... Sen ne menem bir soylu kralsın?” gibi ince, latif (!) bir seslenişle başlıyor. “Sen, domuz suratlı cihan cahili, çirkin kasap köpeği....” minvaliyle devam eden ağız dolusu küfür ardından; “Sen kim gerçek Hıristiyanlara hükmetmek kim” efelenmesiyle “Sultan” a had bildiriyor ve “Sana Kazakların cevabı budur. Bizi neremizden öpeceğini en iyi sen bilirsin!” şeklinde bir sevgi(!) beyanıyla bitiyor. Renkli küfür diplomasisi ile Rus topraklarında tarih yazan Kazaklar anlaşıldığı üzere teslim olmamış ve Osmanlı Sultanı’na fena bir bozgun yaşatmışlar. Tarih mi, efsane mi? Hangi tarihte olmuş bu? Turistlerin eline tutuşturulan “belgelerde”(!) tarih de yok. Bir “Sultan”dır gidiyor. “Sultan” aşağı, “Sultan” yukarı... Neden sonra konu edilen Sultan’ ın IV. Mehmet olduğunu saptayabildim. Ama IV . Mehmet’e gerçekten de böylesine aşağılayıcı bir mektup yazılmış mı, yazılmamış mı?.. Bilinmiyor. Binbir güçlükle elime geçirebildiğim bir Ukrayna gezi kitabında (Lonely Planet) “Zaparija Meşesi” efsanesi çünkü şöyle naklediliyor: “600700 yıllık yaşlı meşe altında, (Polonyalılar ve Türklere karşı) her türlü Kazak efsanesi mevcuttur. Ressam Repin’ in tablosunda ölümsüzleştirilmiş olduğu gibi Kazaklar gerçekten de Sultan’ a böyle hakaretamiz bir mektup yazmış mıdır? Yoksa bu hayali bir olay mıdır? Yanıtını hiçbir zaman bilemeyebiliriz. Kesin olan tek şey meşenin 6.5 metre çapında olan gövdesi karşısında duyacağınız hayranlıktır!” Gerçek mi, palavra mı belli değil. Ama Zaparija’ ya yolu düşen her turiste resimdi, fotokopiydi şuydu, buydu ne olduğu belli olmayan “belgelerle” böyle bir tarih anlatılıyor. Tarih ve efsane, aslına bakarsanız; Güney Ukrayna’da hep böyle iç içe geçiyor. Büyük kahramanlıklar, büyük efelenmeler, büyük kuşatmalar, büyük yenilgiler... Hepsi de dün yaşanmış gibi, tüm yakıcılığıyla süslenerek öyküleştirilerek aktarılıyor. Efsaneleşmiş tarih.. yeni turizme açılan bu ülkenin bir numaralı turistik ihraç maddesi! İşte, adını sanını duymadığım “Zaparija” kentinin başlıca turistik ilgi odağı bu: “Zaparija Meşesi” ve “Kazak Mektubu”. Turist rehberleri, önlerine gelene bu “küfürnameyi” anlatıyor. Hortitsa’da Kazak rezervine girerken, turistleri bellerinde 2030 santim kalınlığında kemerleri olan çıplak gövdeli, pala bıyıklı Kazak erkekleri karşılıyor. Dinyeper’in büyüsü inyeper’ in keşfi, hiç hesapta olmayan bir sürpriz oldu benim için. Yaklaşık yarısı Ukrayna’da olan nehrin heybetinden, renklerinden, doğasından; başka hiçbir nehirde görmediğim, yaşamadığım günbatımları ve gündoğuşlarıyla beklemediğim ölçüde etkilendim. Ülkeyi boydan boya kat eden ve doğubatı ekseninde bölen nehrin iki yakası yemyeşil; kâh ormanlar, kâh sazlıklarla göz alabildiğince uzanıyor. Kahverengi yeşil renkli sular, akşam gün batarken pembemavigrigümüş tonlarına bürünüyor ve nehir kenarlarındaki yeşilliklerle birden suluboya bir tablo görünümü kazanıyor. Zaman zaman bir “boğaz” gibi daralıyor Dinyeper, zaman zaman göl ya da deniz gibi genişliyor. Yerleşim bölgeleri dışında kat edilen kilometreler boyunca, Afrika nehirlerinde olduğu gibi tıpkı, hiçbir ışık, hiçbir reklam panosu, hiçbir uygarlık işareti görmüyorsunuz. Kuzeyden güneye doğru akıp giden suyun hareketinden başka hiçbir ses duymuyorsunuz. Nehir, en sakin göründüğü anlarda bile büyük bir güçle hareket ediyor. Ve bitmek tükenmek bilmeyen bir devinimle ya Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net D Kazakların adasına hiçbir kadın girmemiş U kraynaca “Şelale Ardında” anlamına gelen “Zaparija” kenti Dinyeper Nehri’nin Karadeniz’e doğru aktığı Kırım yarımadasının biraz kuzeyinde. Kazaklar bu kentte, ABD’deki Kızılderili kamplarını hatırlatan bir Kazak adasında yaşıyor. Vaktiyle tek kadın ayağının değmediği adanın adı “Hortitsa”. Rivayete göre Rus Çariçesi Büyük Katerina bile adımını atamamış buraya. Hortitsa’da etrafı çitlerle çevrili Kazak rezervine girerken, turistleri bellerinde 2030 santim kalınlığında kemerleri olan çıplak gövdeli, pala bıyıklı Kazak erkekleri karşılıyor. Üzerlerinde bildiğimiz şalvarlar var bayağı. Ama şimdiye dek hiç görmediğim kadar afili, gösterişli şalvarlar bunlar. Her biri en az 15 metre kumaştan yapılıyormuş. Güne votkayla başlayan Kazaklar, “Kazak erkeği” efsanesinin hakkını bence yalnız at üzerindeyken veriyor. Atlarıyla yanıbaşınızdan yel gibi esip geçitiklerinde, tarih boyunca stepler üzerinde estirdikleri terörü kolaylıkla hayal edebiliyorsunuz. Kazak kampında turistlere sergilenen diğer numaralar, daha ziyade çocukların ilgisini çekebilecek bir sirk gösterisi niteliğinde. Haritadaki yerini sırf bu Kazakların varlığına ve Kazak folkloruna borçlu olan Hortitsa adası, birkaç saatlik kısa bir molayı gene de hak ediyor. Ukrayna’ya neticede, tabii Kazaklar için gitmedim. Uzun zamandır aklımda İstanbul’dan Kırım’ a uzanan bir deniz yolculuğu vardı. İstanbul’dan istediğim güzergâhı yapan bir gezi gemisi ayarlayamayınca, kendimi Kiev’de bir nehir gemisinde buldum. “Mareşal Koşeyov” isimli gemimiz, Volga’dan sonra Rus coğrafyasının ikinci büyük nehri olan 2200 kilometrelik “Dinyeper” üzerinden aşağı inecek, Odessa’dan itibaren Karadeniz’e açılacak, Kırım yarımadasında Sivastopol ve Yalta limanları ardından; nehir boyunca tekrar Kiev’e dönecekti. nınızdan akıp geçiyor. Durduğunuz anlarda dahi hareket ettiğinizi düşünüyorsunuz. Karadeniz sahillerine Dinyeper üzerinden ulaşmak, başlıbaşına ilginç bir deneyim. Kiev’den güneye doğru indikçe tarih ve coğrafyanın çekim gücü büyüyor ve dozu gitgide artan bir aşinalıkla insanı kuşatıyor. Bahçesaray, Çufut Kale, Akyar, Salacık... Karşınıza böyle isimler çıkıyor. Ama artık bambaşka bir gezegende kalan Türkçe isimler bunlar. Karşı yakadan Karadeniz’e bakmak, Akdeniz’in bir başka ucundan aynı denize bakmaya benzemiyor. Akdeniz sahilleri arasında doğal ve köklü bir geçişkenlik, müthiş bir kültürel akışkanlık var. Bodrum’da rakı içmekle, Kos’ta uzo içmek hemen hemen aynı şey. Karadeniz’in iki yakası ise farklı dünyalarda yaşıyor. Hayatın temposu farklı burda. İnsanları farklı... Ukrayna’nın güney sahillerinde yemekten içmeye, müzikten eğlenceye her şeyin değiştiği bir dünya başlıyor. Bu Karadeniz dizisi, bize işte çok yakın ama bir o kadar uzak olan bu yabancı dünya ile okurlarımızı buluşturmayı amaçlıyor. SÜRECEK Ülkemizdeki sosyal politika biliminin öncülerinden, eski SBF Dekanı ve Çalışma Bakanı Prof. Dr. Cahit Talas Hocamızı yitirdik. Prof. Dr. Cahit Talas için, 17 Ekim Salı günü saat 11.00’de SBF’de bir tören düzenlenecektir. Cenazesi Kocatepe Camii’nde kılınacak öğle namazından sonra Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verilecektir. MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ GENEL MERKEZİ BOLOGNA İLİNDE KURULU “Türkİtalyan Kültür Derneğimiz”, turizm’den iş temaslarınıza kadar olan tüm sahalarda yurtdışı desteğiniz olsun. Tel: 0039 338 7110449 EMail: kenanaydinoglu?gmail.com CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle