25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 EKİM 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Yabancı yayın zorunlu değil Genç bilim insanı Onur Karahanoğlu’nu titiz, nesnel, bilimsel makalelerinden tanıyoruz. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İdare Hukuku bilim dalında öğretim görevlisi olan Karahanoğlu, yardımcı doçentlik kadrosuna atanma istemiyle 2005 yılı başında başvuru yaptı. Başvurusu, ‘‘uluslararası düzeyde yayın yapmış olma koşulu’’nu öngören düzenlemeler dayanak gösterilerek ‘‘cevap verilmeme’’ yöntemiyle reddedildi. Karahanoğlu dava açtı ve Ankara 10. İdare Mahkemesi’nden tüm akademik dünyaya örnek olacak şu kararı aldı: ‘‘...üniversitelerinde görev yapacak doçent yardımcısı unvanlı öğretim üyelerinin bilimsel yayın ve eserlerinin belli düzeyde olmasını sağlamak, eğitimin kalitesini yükseltmek ve jüri üyelerinin tercih sıralamasının objektif kriterlere göre yapılmasını sağlamak amacıyla puanlama sistemi getirilmesi yerinde ise de, yardımcı doçentlik atamalarında kanun ve yönetmeliğe aykırı olarak uluslararası düzeyde yayın yapmış olma koşulunun aranmasında ve bu işleme istinaden davacının atanma isteğinin hiçbir değerlendirmeye alınmadan cevap verilmeyerek reddedilmesinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.’’ SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Kutlanması gereken Iowa Üniversitesi’nce düzenlenen ‘‘Uluslararası Yazı Programı’’ kursunun birkaç amacı vardır: Dünyanın dört bir yanından gelen yetenekli ve gelecekte başarı olasılığı yüksek yazarlara Amerikan yaşam tarzını tanıtmak, yazınsal üretimlerini verimli kılmak için uygun bir ortam ve cana yakın kurgular sağlamak... 1967’den bu yana yürütülen kursa 115 yakın ülkeden bini aşkın yazar katılmıştır. Onlara, Amerikan yazarlarıyla tanışma fırsatı verilmiş, televizyon ve radyo söyleşilerinde konuşmaları sağlanmıştır. Iowa Üniversitesi ‘‘Uluslararası Yazı Programı’’nı Amerikan kuruluş ve örgütlerinin dışında destekleyen ana kaynak ise ABD Dışişleri Bakanlığı’dır... Bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü’nü alması dolayısıyla Orhan Pamuk’un kendisi dışında kutlanması gereken bir kuruluş varsa, o da, Iowa Üniversitesi’nin ‘‘Uluslararası Yazı Programı’’dır. Çünkü, Orhan Pamuk o programa katılmış yazarlardan biridir. Kıymetli CHP Ankara Milletvekili Bayram Meral, geçen hafta TBMM kürsüsünde önce yöresel bir sorunu dile getirdi: ‘‘Kendi seçim bölgem olan Kızılcahamam bölgesini gezdiğimiz bir sırada, Mercimekli Avlak Sahası 16 köyün özellikle ortak kullandığı bir saha av gerekçesiyle kiraya verilmiş. Aklıma şu geldi: Dedim ki, ‘Ya, bu AKP fabrikaları bitirdi, arsaları bitirdi, limanları bitirdi, madenleri bitirdi, şimdi köylünün arazilerine sıra geldi satmaya, insaf etsinler.’ Ciğirler, Oğlakçı, Semeler, Güvem, Sey Hamamı, İğceler, Sülerler, Karaağaç, Kahyalar, Direneci, Bulak, Yanık Özbekler, Kızılcaören, Ayvacık, Bağören köylerinin ortaklaşa yeri kiraya verilmiş, vatandaş sahasına giremiyor.’’ Bayram Meral, daha sonra asıl parmak basmak istediği konuya getirdi sözü: ‘‘Sayın Orman Bakanımızın belki espri yaptığını ben kabul ediyorum, espri de olsa işin biraz derinliği var oradaki köylülerin bilhassa gönlünü almasını istiyorum. Bağören Köyü Muhtarı, Bakanımıza ‘Buraya domuzlar geliyor, ayılar geliyor, kendimizi koruyamıyoruz, yasak, dışarı çıkamıyoruz’ dediğinde, ‘Domuzu vur bir şey demem; ama, ayıya dokunma; çünkü, ayı sizin kadar kıymetli’ ifadesini kullanmıştır. Sayın Bakanımızın, bu muhtardan özür dilemesini, onun gönlünü almasını istiyorum.’’ Hüzünlü Nobel(2) Üzerine mürekkep dökülmüş yeşil çuhalı yazı masası, düşlerinin, ilhamının, kimliğinin beslendiği kaynak İstanbul’un Asya yakası, Kız Kulesi, Topkapı ve balkonun altında martıların konakladığı Cihangir Camisi’nin kubbesi ile minarelerine bakıyor. Minarelerden birinin üzerinde “alem” yok. Düşmüş. “Yeni mi’’ diye soruyorum. Bu manzarayı her gün içine çekerek yazan romancı, “Üç yaz geçti aradan” diyor: “Bir yıldırım koparttı alemi. Tepesine yıldırım düştü. Bakımsızlıktan paratöner de kopmuş olduğu için alemin altındaki taşı çatlattı. Bal peteği gibi öyle iki yıl durdu çatlak. Depremde cami avlusuna düştü sonra...” Kaderciliğimizin özeti gibi burnumuzun ucunda yükselen koskoca “alemsiz” minare, 7.4’lük depremlere dek yıldırımları umursamayan bilincimiz gibi. Rastlantıya terk edilmiş tümüyle. Zamanın sonsuzluğuna, doğanın âlicenaplığına, uçsuz bucaksız bir vurdumduymazlığa bırakılmış. (Annem Batıya Gidin Dedi, s. 372) Bu satırları, Orhan Pamuk’la 2000 Aralık’ında yaptığım röportajın girişine yazmışım... Propagandayla tarih yazıldı Fransız Parlamentosu’nda beş gün önce bir kez daha karşımıza çıkan ve Nobel coşkusuna hüzün katan “Ermeni kartı” bana, yazarın balkonundan altı yıl önce izlediğim o manzarayı hatırlattı: Paratönerini yitiren minarenin tepesinde yıldırımlar çakmış, üzerinde “bal peteği gibi çatlaklar” oluşmuş; yıllar bu arada yılları izlemiş ve derken 7.4 büyüklüğünde bir deprem gelip çatmış, “alemi” alıp götürmüş... Türkiye’nin son otuz yılda “Ermeni sorunu” karşısında izlediği tavırla, İstanbul’un göbeğinde “paratönersiz bırakılan minare” karşısında benimsenen tavır arasında hiçbir fark yok. Dün bu sütunda Deniz Kavukçuoğlu da yazdı: “Konuya uzun yıllar sırtımızı döndük, yok saydık, uluslararası platformlarda (sıkıştırılabileceğimizi) aklımıza getirmedik... Kanlı ASALA terörü bile bu davranışlarımızı değiştirme yönünde bizi etkilemedi. (Ermenilerin) yıllardır yoğun soykırım propagandası yürüttüklerini biliyorduk... Kaçımız sorunlarla yüzleştik?” İlk satırından son satırına katıldığım yazıyı Deniz şöyle bitirmiş: “Türkiye her türlü haksızlığa direnecek güçte bir ülkedir. Düşünce özgürlüğünü taşıyacak gerekli özgüvene sahip olmamamız için bir neden yok.” Biz bu özgüveni sergilemek ve dünya kamuoyu önüne şeffaf bir tartışmayla çıkmak yerine; yıllar yılı “Türk’e Türk propagandası” yapmayı yeğledik. İkna edilmesi gereken sanki “uluslararası kamuoyu” değil de, Türk kamuoyu imiş gibi. Aramızda süregiden “ikna seanslarıyla” huzur bozmamayı yeğlerken, Ermeni lobisi yurtdışında “soykırım” konusunu tartışılmaz bir gerçek gibi parlamentolarda yasalaştırılmasından çok önce “okul kitaplarına” soktu. Avrupa’da bu “gerçek algısıyla” kuşaklar yetişti! En feci olan da bu. Şundan kuşkunuz olmasın: Fransız Parlamentosu’ndaki oylama, bugün artık yalnız Ermeni oylarına göz kırpan “bir kısım milletvekilinin” siyasi oportünizmiyle açıklanamaz. “Soykırımın işlendiğini” tartışmasız gerçek olarak kabul eden kuşaklar var Avrupa’da. Yalnız Fransa’da değil; Almanya’da, İngiltere’de, İtalya’da, Hollanda’da... Özellikle de entelektüellerin çoğu bunun artık “Yahudi soykırımı” gibi “tarihsel bir gerçek olduğunu” düşünüyor. Dönüşümün çıplak hali Tasarının adı pek iddialı: ‘‘Dönüşüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı.’’ Gerekçesi, ondan fiyakalı: ‘‘Göçler ve hızlı kentleşme ile ortaya çıkan düzensiz, sağlıksız ve güvenli olmayan yerleşmelerin sağlıklı bir imar düzenine kavuşturulması...’’ Süsü püsü atın, tasarıya bir de öyle bakın, ne çıkıyor? TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyesi CHP’li Erdal Karademir’e göre, tasarının soyunmuş, dımdızlak hali şu: ‘‘Dönüşüm alanları karşısında ilgili kurumların ve yasaların yetkileri rafa kaldırılmaktadır. Yani, bu uygulama ile şu anda geçerli olan bazı yasalar da engel olmaktan çıkarılmıştır. Dönüşüm alanı olarak ilan edilen bir yerde eğer kültür ve tabiat varlıkları, milli park, kıyı, maden, orman, mera, köy hizmetlerinin zorunlulukları varsa, özel çevre koruma kurumu tasarrufu söz konusuysa, bunlarla ilgili yasaların hükümleri dönüşmeyi durduramayacak ve değiştiremeyecektir. Eğer bunlar (kıyılar, maden alanları, ormanlar, özel çevre koruma alanları, milli park ve tabiat alanları, meralar ve yaylaklar vd.) ilan edilen alan içinde varsa, uygulama yine yapılabilecektir. Yalnızca ilgili kurumların görüşlerini ve önerilerini almak gerekecektir. Eğer bu görüş ve öneriler ‘Dönüşümcünün amaçlarına uymazsa’’ imdada Bakanlar Kurulu koşmaktadır. Bakanlar Kurulu, söz konusu kurumların ‘planlama ve uygulama yetkileri’ni ortadan kaldıracaktır. Bu tasarı, Dubai kuleleri, Sevda Tepesi’ne inşaat yapılması, Galataport gibi projelerin yapımının önünü açmaktadır.’’ Ha dönüşüm, ha bölüşüm; ne fark eder ki... ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL HARBİ SEMİH POROY SSK’den Emekli Olanlara Emekli İkramiyesi Ödenir mi? SORU: 15 yıl bir kamu kurumunda Emekli Sandığı’na tabi devlet memuru olarak çalıştıktan sonra istifa ederek ayrılıp bir başka kamu kurumunda bu kez sigortalı olarak çalışmaya başladım. SSK’nin emeklilik koşullarını yerine getirdim ve emekli olacağım. Sigortadan emekli olduğumda, Emekli Sandığı’nda geçen 15 yıl karşılığı emekli ikramiyesi ödenir mi ? Yoksa, bu süre için bana kıdem tazminatı mı ödenir? (U.S.) YANIT: Öncelikle, emekli ikramiyesi alabilmek için, emekli aylığının Emekli Sandığı’nca bağlanması koşuldur. 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Yasası Ek Madde 20 uyarınca: “Emekli, adi malullük, vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan; asker, sivil tüm iştirakçilere her tam fiili hizmet yılı için” aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir. Emekli aylığı Emekli Sandığı’nca bağlansa bile, ikramiye ödenmesi için yeterli değildir. Emekli Sandığı’nca aylık bağlanmasının yanı sıra son görev yerinin Emekli Sandığı’na bağlı bir kurum ya da kuruluş olması da gerekmektedir. 2829 sayılı Hizmetlerin Birleştirilmesine İlişkin Yasa ve onun uygulama yönetmeliğine göre, Son yedi yıllık fiili hizmet süresinin yarıdan fazlası Emekli Sandığı’nda geçtiği için emekli aylığı Emekli Sandığı’nca bağlansa bile, son görev yerinden SSK sigortalısı olarak emekliye ayrılanlara emeklilik ikramiyesi ödenmemektedir. 2829 Sayılı Yasa’nın uygulama yönetmeliğinin emekli ikramiyesine ilişkin 8. maddesinde bu konu açıklanmaktadır. “Emekli İkramiyesi Madde 8 Son defa TC Emekli Sandığı’na tabi görevlerden emekliye ayrılan va kendilerine bu kanunun 8’inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden kurumlardan herhangi birinden aylık bağlananlara, sigorta primi veya emeklilik keseneği ödemek suretiyle geçen sürelerin toplamı üzerinden TC Emekli Sandığı Kanunu’nun emeklilik ikramiyesi ödenmesine dair hükümleri gereğince ikramiye ödenir. Ancak, sigortalı sürelerin ikramiye ödenmesinde nazara alınabilmesi için bu sürelerin, TC Emekli Sandığı’na tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda geçmiş olması gerekmektedir. Bu şekilde sigortalı geçen hizmetlerden dolayı ilgililere evvelce herhangi bir kıdem tazminatı veya emeklilik ikramiyesi ödenmiş süre var ise, emeklilik ikramiyesinin hesabında bu süre nazara alınmaz. Bu kanunun 8’inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden son 7 yıllık sürenin yarısından fazlasının TC Emekli Sandığı’nda geçmiş olması nedeniyle bu kurumca aylık bağlanmış olsa dahi, son defa TC Emekli Sandığı’na tabi görevden emekliye ayrılmayanlara emeklilik ikramiyesi ödenmez. Bu gibilerin ayrıldıkları görev itibarıyla kıdem tazminatı alma hakları varsa bu hakları saklıdır.” Sosyal Sigortalar Kurumu, BağKur ya da yasa ile kurulu emekli sandıklarından (Sosyal Sigortalar Yasası Geçici Madde 20 uyarınca kurulmuş) emekli olanlara Emekli Sandığı’nda geçen süreler için emekli ikramiyesi ödenmemektedir. Emekli Sandığı’nda geçen 15 yıllık süre için emekli ikramiyesi alabilmeniz için son olarak Emekli Sandığı’na bağlı bir görevden emekli olmanız ve emekli aylığının da Emekli Sandığı’nca bağlanması koşuldur. Bunun yanı sıra, Emekli Sandığı’na bağlı görevlerden istifa ile ayrılıp bir başka kamu kuruluşunda sigortalı olarak emekli olanlara, bir yargı kararında (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 26.1.1981 gün 1981/8775 Esas, 1981/12305 Karar) ve Maliye Bakanlığı’nın 22 Ağustos 1983 gün ve 4123/20207 sayılı genelgesinde memuriyette geçen ve istifa ile son bulan çalışma süreleri için kıdem tazminatı ödenmeyeceği vurgulanmıştır. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com Nasıl ‘paratönersiz’ kaldık? Türkiye’ye yapılan haksızlığın; “İnsaf! Bu kadarı da olmaz ki...” türünden tok, yüksek sesli tepkilere yol açmamasının tek nedeni ırkçılık değil. Avrupa Kıtası’nda tarihin bu yolda dört koldan çaba koyan Ermenilerin perspektifinden yeniden yazılmış olması; “İnkâr yasasının Fransızların umurunda olmamasının” başlıca nedeni... Yasayla tarih yazılmaz! Şudur, budur... Ama sokaktaki Fransız böyle bir soykırımın gerçekten de olduğunu, yapıldığını varsayıyor sonuç olarak. “Ermeni propagandası” böylesine ileri noktalara taşınırken ve yıllar içinde giderek “tarihi gerçeklerin” yerine konurken, Türkiye neredeydi peki de ne yaptı? İşte bizi “paratönersiz bırakan” ve üzerinde düşünmemiz gereken soru budur. Orhan Pamuk daha sonra kendisinin bile tam olarak arkasında duramadığı talihsiz laflar etmiş! Bu mu daha vahim? Türk devletinin gözleri önünde tarihin yıllar içinde böyle göz göre göre yeniden yazılması mı? İkincisi bence daha vahim; çünkü daha kalıcı ve ağır sonuçlara gebe. Orhan Pamuk’un hatasını, bundan sonraki süreçte Nobel’in sağladığı yüksek platformdan tamir etmesini ümit edebiliriz. Bir yazar sonuçta halkını kaybetmeyi göze alamaz. Ya devlet politikasında yıllar içinde işlenen hatalar ne olacak? Telafi edilebilecek mi? OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 16 Ekim www.mumtazarikan.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN SUŞEHRİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDEN Davacı Suşehri Belediye Başkanlığı tarafından Suşehri imar yolu nedeniyle kamulaştırma bedelinin tesbiti ve idare adına tescili için açılan davada , Aşağıda dosya numarası, yer,. Mevkii, ve miktarı ve malikleri yazılı kamulaştırılan taşınmazlar ile ilgili 4650 sayılı yasa ile değişik 2942 sayılı kamulaştırma yasasının 8.nci maddesine göre davalılar ile anlaşma sağlanamadığından aynı kanunun lO.ncu maddesine göre dava açıldığı, kamulaştırma işlemine karşı 30 günlük süre içinde idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hataların düzeltilmesi davası açılabileceği, bu davalarda husumetin Suşehri Belediye Başkanlığına yöneltilmesi gerektiği, ilgililerin iptal davası açtıklarını ve yürütmenin durdurması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde kamulaştırma işleminin kesinleşeceği ve mahkemece tespit edilecek kamulaştırma bedelinin hak sahipleri adına T.C Ziraat Bankası Suşehri şubesine yatırılmasına ve yatırılması üzerine de taşınmazın davacı idare adına tesciline karar verilebileceği, konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm savunma ve delillerin tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde mahkemeye yazılı olarak bildirilmesi gerektiği, Mahkememizin 2006/363 esas sayılı dosyasının duruşması 31.10.2006 günü saat 10.55 den itibaren Suşehri Asliye Hukuk Mahkemesi duruşma salonunda yapılacaktır. Davalıların davayı bizzat veya temsilcileri aracılığıyla takip etmeleri gerektiği, duruşmaya gelmedikleri veya vekille temsil edilmedikleri taktirde yargılamanın yokluklarında yapılarak karar verileceği hususları 7201 sayılı tebligat kanunun 20 maddesi ve 4650 Sayılı yasa ile değişik 2942 sayılı kamulaştırma yasasının lO.ncu maddesi hükmü gereği ilan olunur. İli: Sivas, İlçesi: Suşehri. Esas no: 2004/363, Mah.: Avculu, Mevkii: Köyiçi, Vasfı:1. Parsel N: 681, Miktarı m2: 450,44, Malikler: Yusuf Şahin, Mustafa Şahin, Ekrem Bülmül. (Basın: 49757) MALATYA 1. AİLE MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNDEN DOSYA NO. 2004/163 E. 2006/343 K. Davacı Seyfettin Merde tarafından davalı Nurten Merde aleyhine açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sonunda tarafların boşanmalarına karar verilmiş olup, Mahkememizce verilen bu kararın davalı olan Malatya ili Akçadağ ilçesi Keklikpınar köyü cilt No:33, Hane No:34 de nüfusa kayıtlı Halit ile Zahide’den olma 1965 d.lu.NURTEN MERDE’ye ilan yolu ile tebliği ile ilan tarihinden itibaren kararın 15 gün içerisinde kesinleşeceği hususu ilanen tebliğ olunur. 19.09.2006 İ LAN İngiltere’de master yapmış, Westminister University ve Premier College İngilizce sertifikalarına sahip öğretmenden, iş İngilizcesi, genel İngilizce, her düzeyde konuşma, sınavlara hazırlık. 0536 225 07 80 / 0216 345 06 17 (Basın: 47172) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Dokunmuş kumaş ve bez 1 leri buhar al 2 tında ya da 3 belli bir ısıda silindir arasın 4 dan geçirerek 5 ütüleme ve 6 parlatma işle7 mi. 2/ Kırık kemikleri bir 8 arada tutma 9 ya yarar nes1 2 3 4 5 6 7 8 9 ne... Faiz. 3/ Lozan 1 G A G A B U R U N Antlaşması’nın ya2 E N Ö R L A Ş E pıldığı saray... Japonya’da 1100’lerde or 3 C A N R U T İ N T U B A taya çıkan tüccar ve 4 E K İ K E B A N A zanaatçı loncalarına 5 E R A T L A verilen ad. 4/ Dil dev 6 S İ H riminin ilk yıllarında 7 S E M A İ ‘‘vali’’ anlamında kul 8 A D E N T A Z I lanılan sözcük. 5/ 9 P İ R E N E L E R Aşırı olmama durumu... Bir nota. 6/ Uçurum... Bir kumaşın, alt kısmı üst kısmından daha geniş olan kıvrımı. 7/ Çorum’un bir ilçesi.. Gelecek. 8/ İlgi eki... Mevki, makam. 9/ Mekik oyasına benzer bir tür dantel. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kalp hastalığı olan kimse. 2/ İskambilde koz... Arap abecesiyle yazılan bir yazı türü. 3/ Honduras’ın para birimi. 4/ Yüce, yüksek... Kalın kısa değnek. 5/ Başrolünü Marilyn Monroe’nun oynadığı bir film. 6/ İki kişi arasındaki silahlı vuruşma... Öğütülmüş tahıl. 7/ Şarkı, türkü... Sığırın altı aylıktan bir yaşına kadar olan yavrusu. 8/ Toplumun duygularını inciten olay ya da durum. 9/ Bir tür halk türküsü... İtici neden, güdü. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle