19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 EKİM 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr BASK’a göre hükümet enflasyon farkı zammını temmuz ayından itibaren vererek kamu çalışanını mağdur etti 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Memurun kaybı 235.5 milyon YTL ? Yılın ilk altı ayında memur maaşlarına yüzde 2.5 oranında zam yapılırken enflasyonun nisan ayında yüzde 2.6 olarak çıkması dolayısıyla memur ve emekli aylıkları reel olarak 0.10 oranında azaldı. Buna göre ortalama düzeyde ücret alan Ekonomi Servisi Yılın ilk altı ayında bir memurun kaybı 40.03 YTL enflasyon oranının maaş zammı oldu. Tüm kamu çalışanlarının oranını geçmesi üzerine hükümetoplam kaybı ise 87.5 milyon tin memur ve emeklilerine enflasYTL olarak belirlendi. Bu kayıp yon farkı zammını, enflasyonun tüm memur emeklileri için ise zam oranını geçtiği ay yerine tem52.2 milyon YTL olarak belirlenmuz ayından itibaren vererek kadi. mu çalışanlarıyla tüm emeklileAylıklarına yılın ilk altı aylık rin toplam 235.5 milyon YTL’sini döneminde yüzde 3 oranında zam aldığı ileri sürüldü. Bağımsız Kamu Çalışanları Resul Akay yapılan işçi ve BağKur emeklileri de enflasyon karşısında reel Sendikaları Konfederasyonu’nun (BASK) yaptığı hesaplamaya göre yılın olarak kayıp yaşadı. ilk altı ayında memur maaşlarına yüzde 2.5 oranında zam yapılırken enflasyonun ‘Hükümet hokus pokusla aldı’ BASK Genel Başkanı Resul Akay, nisan ayında yüzde 2.6 olarak çıkması dolayısıyla memur ve emekli aylıkları re hükümetin enflasyon farkı ödemelerini el olarak 0.10 oranın azaldı. Söz konusu bir lütuf gibi takdim ettiğini, ancak nisankayıp karşılansaydı ortalama 910 YTL haziran aylarında gerçekleşen yüzde 2.32 olan memur maaşı üzerinden memur ma oranındaki enflasyon farkını ödemediğiaşlarına 0.91 YTL, ortalama 715.20 YTL ni ifade etti. Akay, “Hükümet hokusolan memur emeklisi aylığına ise 0.72 pokus yöntemiyle memur kesiminden 87.5 milyon YTL, memur emeklisinYTL’lik zam yapılması gerekecekti. Sayıları 2 milyon 185 bini bulan me den 52.2 milyon YTL, işçi emeklisinmurun toplam kaybı yaklaşık 1 milyon den 75.3 milyon YTL ve BağKur 988.4 bin YTL, 1 milyon 659 bini bulan emeklisinden 20.5 milyon YTL olmak memur emeklilerinin kaybı ise 1 milyon üzere bu kesimlerin cebinden toplam 235.5 milyon YTL almıştır” dedi. 194.8 bin YTL olarak hesaplandı. Ekonomideki Çelişki Gelecek yılın bütçesinin açıklanacağı bugünlerde ülke ekonomisi önemli sıkıntılar yaşıyor. Özellikle, toplam döviz gelirleriyle giderleri arasındaki fark olan ‘‘cari açık’’, her türlü öngörünün ötesinde bir artışla, geçen on iki ayın verileriyle 30 milyar dolara çıkmış; devletin iç ve dış borçlarındaki artış; özellikle de özel sektörün dış borçlanmasının artış hızı, bu sıkıntıların başlıca ‘‘göstergeleridir’’. Evet, bunlar vücudun ateş gibi, yalnızca göstergesidir; nedenleri, yapısaldır ve derinlerdedir. ??? Ülke ekonomisi son 1520 yıl boyunca ve giderek artan bir yoğunlukla, serbest piyasa koşullarına sokuldu. Yapısal reform adı altında, ekonomiyi serbest piyasa koşullarında yönetmek üzere, bir dizi yeni üst kurullar oluşturuldu; özelleştirme neredeyse sonuçlandırıldı. Denilebilir ki, devletin elinde ekonomiyi yönetecek hiçbir araç kalmadı. Ancak, dışa açılmacı ve piyasacı olarak adlandırılan bu süreç, IMF’nin programladığı biçimde gerçekleştirildi. Direksiyonda hep IMF vardı. İçinde ‘‘insan olmayan’’ bu politikaların uygulanmasıyla, ekonomi düzlüğe çıkacaktı. Çünkü, piyasa denilen o ‘‘kutsal görünmez el’’ her aksaklığı düzeltecek beceriyi kendi içinde barındırıyordu. Devletin ekonomiye karışmaması, bütçeyi olabildiğince kısması ve yerini tümüyle özel sermayeye bırakmasıyla yatırımlar artacak, ekonomi saydamlaşacak; iç ve dış piyasalarda sunum ve istem ya da arz ve talep dengeleri sağlanacaktı. Gelinen nokta hiç de böyle değil. Ekonominin yarısı, resmi verilere göre ‘‘kayıt dışıdır’’. Serbest piyasa uygulaması, bu yarının saydamlaşmasını, ortaya çıkmasını; işlemleri, vergileri ve sosyal güvenlik ödemeleriyle ‘‘görüntülenmesini’’ gerçekleştirmeye yetmemektedir. Piyasa ekonomisinin bu sayfası kapalıdır. Sayfasının arkasında ise bambaşka bir görüntü var; ekonomi, açık değil, çok açıktır. Ne demektir bu çok açıklık? Çok açıklık üç kalemde toplanabilir: ??? Birincisi, yabancı sıcak paradır. Devlete yüksek faizle borç vermek ya da borsada alımsatım oyunlarıyla vurgun düzeyinde yüksek kazanç amacıyla gelen bu paranın, en küçük bir iç ya da dış istikrarsızlık rüzgârı karşısında nelere neden olduğu, geçtiğimiz mayıs ayında yaşandı; faiz oranı 89 puan birden arttı. Yarattığı diğer olumsuzluklara ek olarak bu artışın yeni yılın bütçesinde ne kadar ek faiz yükü oluşturduğunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. İkinci önemli açıklık, ülkenin yabancı ürünlerin pazarı olmasıdır. En lüksünden en kalitesizine dek, her türlü yabancı tüketim malı, ‘‘marketleri’’ dolduruyor. Üstelik bunların çok büyük bir bölümü kaçaktır; ekonomiden elini çeken devlet, meydanı kaçakçılara bırakıyor. Benzer bir durum, kimi hammaddeler ve özellikle de ara malları için geçerlidir; özellikle sanayi üretimi, bu bakımdan da giderek artan oranda dışa bağlanıyor; yerli ara malı ve hammadde üretimi, adım adım yok oluyor. Üçüncüsü, özelleştirme doğal sonuçlarına uzanıyor; en önemli üretim birimleri yabancıların eline geçiyor. Bu olgu, özellikle bankacılıkta, gelecekte çok olumsuz sonuçlar verebilecek büyüklüğe ulaşıyor. Ülke ekonomisi, açık olması gereken yeri kapalı; bir ölçüde de olsa kapalı olması gereken yerleri açık bir yapıya kavuşmuş bulunuyor. Bu çelişki giderilmedikçe ekonomide neler olduğu ve olacağı her gün yeniden yaşanıyor. [email protected] Dershane ve kurslarda büyük kaçak ANKARA (AA) Sayıları her geçen gün artan ve yıllık ciroları 910 milyar dolarlarla ifade edilen dershane ve özel kurslarda, yoğun bir vergi kaçağı ve kayıt dışılık yaşanıyor. Maliye Bakanlığı Denetim Koordinasyon Kurulu, resmi olmayan verilere göre sayıları 4 bine yaklaşan özel dershaneleri, vergi incelemesine tabi tutulacak ana sektörlerin arasına dahil etti. Ankara Vergi Daairesi Başkanı Şinasi Candan, Ankara’da bu yılın martağustos döneminde 315 dershane ve özel kursta test amaçlı düzenli vergi denetim uygulaması gerçekleştirildiğini belirterek yoğun bir kayıt dışılık olduğunun ortaya çıkarıldığını ifade etti. Candan, 2005 yılının aynı döneminde 147 milyon 505 bin 967 YTL olan 5 aylık KDV matrahının, test amaçlı da olsa bu uygulama sırasında bir anda 216 milyon 546 bin 152 YTL’ye yükseldiğini açıkladı. Candan, “20062007 eğitim dönemini kapsayacak şekilde, Ankara’da faaliyet gösteren binin üzerindeki dershane ve özel kursta, düzenli vergi denetimi çalışması başlatıyoruz” dedi. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Irak’tan çekilmek istediklerini açıkladı. Ancak bu yalnızlaşmanın kökünde, bence Bush yönetiminin “sert gücü” doğru kullanamaması ve “yumuşak gücüne” de yeterince başvurmaması gibi bir “yanlışlık” değil, yapısal sorunlar var. Örneğin, bu ikilemin, “Holywoodlaştırılmadan” önceki haline, Antonio Gramsci’nin hegemonya kavramına bakarsak, “yumuşak gücün”, öyle istendiğinde raftan alınarak kullanılacak bir alet değil, bir devletin/sınıfın belli (ekonomik, kültürel, diplomatik) kapasitelerine ilişkin bir kavramdır. ABD’nin bugün “yumuşak gücü” yeterince kullanamıyor olması bir tercihten değil, bu güce enerji veren kapasitelerinin artık çok zayıflamış uluslararası, göreli güç ilişkilerinin değişmekte olmasından kaynaklanıyor. “Sert gücün” beklenen sonuçları üretemiyor olmasının da iki nedeni var. Birincisi, ABD’nin “sert gücü” de özelikle yeni muhafazakâr “teolojinin” benimsediği “yaratıcı yıkım”, “denetimli istikrarsızlık”, sürecini kontrol altına alabilecek, mali kaynaktan, yeterli personel sayısından ve teknolojik olanaklardan yoksundur. Bu yüzden, Afganistan’da, Taliban direnişi geri gelmiş, Hikmetyar yeniden güçlenmiş, sürece aşiret reisleri, uyuşturucu üretimi ve ticareti de eklenmiştir NATO da tüm çabalarına karşın bir sonuç alamamaktadır (The Nation, 12/10). Irak’ta, küçük çaplı bir soykırıma rağmen, (655 bin kişinin ölümünü başka nasıl niteleyelim) direniş giderek gelişti, güvenlik ortamı, kukla yönetimin yolsuzlukları, çeteleşme, etnik dini çatışmalar, hesaplaşmalar, İslami terorizmle iyice karmaşıklaştı: Şimdi ABD bu topraklarda ne kalabiliyor ne de gidebiliyor; kanamaya devam ediyor. Somali’de, ABD’nin desteklediği güçlerin, İslamcı güçler karşısındaki yenilgisini, Lübnan’da, İsrail’in stratejik caydırıcılık konseptine büyük darbe vuran Hizbullah direnişini de ABD’nin yetersizlikler listesine ekleyebiliriz. ??? Üstelik, “Sürekli savaş”, Ortadoğu, Afganistan ve Afrika hinterlandından, Avrupa’nın büyük kentlerindeki gettolarda yaşayan hoşnutsuz, mutsuz ve umutsuz Müslüman geçliğin arasına sıçramaya, Bush’un “terorizme karşı” savaş sürecinde yanında tutmaya çalıştığı ülkelerin siyasi istikrarlarını tehdit etmeye başladı. Ben, bu nedenlerle, Stratfor’un direktörü Friedman’ın “Irak ve Afganistan ABD’nin savaş kapasitesinin büyük bir kısmını emerek başka bir yerde askeri operasyon kapasitesini sınırladı. Bir iç siyasi kriz de Bush yönetiminin opsiyonlarını sınırlıyor. Kasım seçimlerinin sonuçlarının belirsizliği de dışarıda güçlere risk alabilecekleri bir fırsat penceresi açtı”… “Kuzey Kore de Washington’a karşı bir tavır almak için mükemmel bir zamanlama yakaladığını düşündü” saptamalarını iyimser bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Bu geçici, rastlantısal bir “fırsat penceresi” değil, yukarıda irdelemeye çalıştığım gibi yapısal özelliklerden kaynaklanıyor. Nitekim, Anatol Lieven’in “Kuzey Kore bizim sorunumuz değil”… “Bırakalım Çin ve Hindistan halletsin” önerisi (Los Angeles Times, 11/10), Yenimuhafazakârların, Çin ve Kuzey Kore’yi dengelemek amacıyla, Japonya’yı nükleer silahlanmaya, Bush yönetimini de nükleer denemelere yeniden başlamaya davet eden yazıları (Jim Lobe, Interpress, 12/10), Kuzey Kore’ye karşı caydırıcılık stratejisi benimseme önerileri (Financial Times 12/10, Washington Post, Krauthammer, 14/10) bu yapısal özelliklerin bilinçlere çıkmaya başladığını gösteriyor. Sorun şu ki, birinci öneri bölgeyi Çin’in etkisine terk etmeyi kabullenmek, ikincisi de yeni bir nükleer silahlanma yarışının kapısını açmak anlamına geliyor. Uluslararası ilişkiler ortamında belirsizlikler, beklenmedik anlarda, kriz olasılıkları giderek artıyor. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com TİSK, ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİNİN HERKESE UYGULANMASINI ÖNERDİ İmparatorluğun Kısa Yüzyılı Yenimuhafazakâr fantezilerde ABD artık bir imparatorluktu, 21. yüzyıl ona ait olacaktı. Son gelişmelere, örneğin Kuzey Kore’nin ABD’nin tehditlerine aldırmadan bir nükleer patlama gerçekleştirmesine bakarak, bu “imparatorluğun yüzyılı” çok kısa sürecek diye düşünüyorum. Vazgeçilmezlikten yetersizliğe Soğuk savaş sonrasında, tek süper güç olduğuna karar veren ABD yönetimleri, Kissinger’in deyimiyle, dış politika doktrininde ortaya çıkan “paradigma sorununu” aşmaya çalışırken imparatorluk refleksine doğru yönelmeye başladılar.Örneğin: “Rakip güçlerin yükselmesini engellemek gerekir” (Wolfowitz, I. Bush), “ABD vazgeçilmez ülkedir”, “Kullanmadıktan sonra bu kadar büyük bir ordu beslemenin anlamı ne?” (Clinton dönemi, Albright), “Dünyada, küresel çıkarları olan tek ülke ABD’dir” (Rumsfeld, QDR2001) ??? 11/09 saldırısı, çöken İsrailFilistin barış süreci, Afganistan ve Irak’ta rejim değişiklikleri, Rusya çevresinde ‘renkli devrimler’, İsrail’in Hizbullah’ı yok etme operasyonu, İran krizi, Kuzey Kore’nin nükleer denemesi derken şimdi yukarıdaki saptamaları ileri sürenlerin öngördüklerinden çok farklı bir dünyayla karşı karşıyayız. Örneğin rakip güçlerin yükselmesini engelleme projesinin sonuç verdiğini söylemek olanaksız. Aksine ABD, “arka bahçesinde”, Latin Amerika’da etki kaybı yaşarken Rusya, ABD’nin çıkarlarını, arzularını hiçe sayarak Ukrayna ve Gürcistan’a yaptığı baskılarla, Avrupa ile kurduğu enerji ilişkileriyle, artık bir “enerji süper gücüdür”. Rusya bu gücü hızla kendi çevresinde, Avrupa üzerinde siyasi etkiye tahvil etmekte, bu sırada ekonomisini, askeri gücünü restore etmektedir. Bu arada Çin, ABD ve Asya ekonomileri için “vazgeçilmez ülke” konumuna yükselmiş, bölgesinde bir jeopolitik çekim gücü oluşturmuştur. Dahası bu iki ülkenin, artık enerji piyasalarından silah piyasalarına, Çin’in durumunda, Latin Amerika’dan Afrika’ya, uluslararası yatırımlara, ticari anlaşmalara, enerji tedariki ve yollarına kadar özgün küresel çıkarları oluşmuştur. Artık ABD, “küresel çıkarları olan tek ülke” değildir. ABD, artık, dünya ekonomisinin istikrarı, İran ve Kuzey Kore gibi yerel krizler bağlamında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Rusya ve Çin’in desteğine, hatta inisiyatifine gereksinim duyuyor. Bu gereksinim, stratejik analiz ajansı Stratfor’un altını çizdiği gibi İran, Gürcistan ve Kuzey Kore krizlerinde, ABD’yi, kendini kısıtlamaya zorluyor. Diğer güçlerde ise, ABD’nin uluslararası krizlerde, artık iradesini dayatmakta yetersiz kalabildiğine, onun manevra alanı daralırken kendilerininkinin genişlemekte olduğuna yönelik bir algı güçleniyor. Bu algı, önemli bir gerçeklik payı içermekle birlikte, risk yönetimi hatalarına, büyük güçler arası gerginliklerde ani tırmanmalara yol açabilecek bir konjonktürün de habercisidir. ‘Vergi iadesi kaldırılmamalı’ Ekonomi Servisi Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), vergi iadesi uygulamasının ne kadar eleştirilse de “belge düzeninin sağlanması ve vergi toplanmasında önemli bir uygulama’’ olduğunu, bu nedenle kaldırılmasının, beklenen sonuçları sağlamada etkili olmayacağını bildirdi. TİSK, Vergi Konseyi tarafından hazırlanan gelir vergisi sisteminin oluşturulması çalışmaları ara raporuna ilişkin görüş ve önerilerini sundu. Sermaye kazançları ile diğer kazançlar arasında net bir ayrım yapılmasını isteyen TİSK, vergi oranlarının düşürülmesi ile vergi kaçağının azaltılacağını, kayıt dışının kayda alınacağını ve bunun sonucunda vergi hasılatının artacağını bildirdi. TİSK’in öneriler demetinde, dam üzerinden ödenen vergi ve sosyal güvenlik kesintilerinin yüksekliğinin geldiğini belirten TİSK; “Dolayısıyla istihdam üzerinden ödenen vergi oranlarında ve sosyal güvenlik kesintilerinde indirim yapılmadığı sürece, kayıt dışılığın azal? TİSK; asgari ücret üzerindeki vergi tılması kanaatimizce yükünün de hafifletilmesini, uzun mümkün değildir’’ gövadedede asgari ücretin vergi dışı rüşüne yer verdi. bırakılmasını istedi. Raporda, “Vergi iadesi belge düzeninin sağözellikle orta ölçekli işletmeler açı lanması ve vergi toplanmasında sından yatırım indirimi kolaylığını önemli bir uygulama olduğu, bu sağlayacak yeni düzenlemelere ih nedenle kaldırılmasının beklenen sonuçları sağlamada etkili tiyaç bulunduğu vurgulandı. Mükellefleri kayıt dışılığa yö olmayacağını düşünmekteyiz’’ nelten nedenlerin en başında istih denildi. ‘Sürekli barış’ için ‘sürekli savaşta’ son durum 11/09 saldırısının ardından Bush yönetimi dünyayı iki kategoriye ayırdı: Bir tarafta, El Kaide, Afganistan, Irak, İran, Kuzey Kore, sonra Hamas, El Fetih, Hizbullah ve Irak’taki direnişçilerden oluşan “Islamofaşistler”, diğer tarafta ABD’nin yanında olanlar. Ve gündemde terorizme karşı, “sürekli barışa” ulaşana kadar “sürekli savaş”. Ancak ne kimsenin bu “garip” saflaşmaya ne de, Azmi Bişara’nın bu ay Le Monde Diplomatique’te dikkat çektiği gibi bu, ancak ölümle çözümlenebilecek “sürekli barış” için “sürekli savaş” çelişkisine aklı yattığından, Bush yönetimi de uluslararası alanda giderek yalnızlaştı. “İstekliler koalisyonu” giderek küçüldü, nihayet gecen hafta İngiltere Genelkurmay Başkanı da, hükümetle bir siyasi krizi göze alarak CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle