20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 EKİM 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Başbakan Erdoğan, toplumsal uzlaşma mesajı verdi ancak somut bir öneri ortaya koymadı GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU ‘Uçları merkeze çekelim’ İRTİCA UYARILARINA YANIT Bir Trilyon Dolarınız Var mı? Dünyanın en büyük muhasebecilik şirketlerinden PricewaterhouseCoopers’in hazırladığı bir rapora göre gittikçe ağırlaşan küresel ısınmanın yaratacağı zararları önleyebilmek için alınması gerekecek tedbirlerin maliyeti yaklaşık 1 trilyon dolar. (The Independent, 30/09) Geçen hafta, G8 ülkeleriyle dünyayı en çok kirleten 20 ülkenin çevre bakanlarını bir araya getiren Meksika zirvesi de, BBC’nin aktardığına göre ilk kez, yüksek bir iyimserlikle ve uyum içine tamamlanmış. Bu ikisine bakarak, gereken para fazla bir şey değil, genel bir iyimserlikle uyum da var diyerek heveslenmeyin. Meksika’dan bildiren BBC muhabirinin de saptadığı gibi, tüm bu iyimserliğe karşın, iyimser olmak zor. Örneğin ABD temsilcisi, hükümetinin bu konuda bir politikasının olmadığını, dünya nüfusunun yüzde 5’ini oluşturmakla birlikte küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının yüzde 25’ini üreten ülkesinin havayı kirletmeye devam edeceğini kabul etmiş. Arınç da ‘kuru gürültü’ dedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ABD Büyükelçisi Ross Wilson’ın ardından TBMM Başkanı Bülent Arınç da Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve kuvvet komutanlarının irtica uyarıları için ‘‘kuru gürültü’’ nitelemesinde bulunarak açıklamaların amacını, ‘‘toplumun huzurunu bozmak’’ olarak değerlendirdi. Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD) Ankara Şubesi’nin Gazi Üniversitesi (GÜ) Gazi Kültür Merkezi’ndeki iftar yemeğinde konuşan Arınç, ‘‘Türkiye ne zaman ayağa kalkmaya, ne zaman halkın iradesi tam olarak parlamentoya yansımaya başlasa, bundan şikâyet edenler ve üzülenler olduğunu esefle gördüklerini’’ ileri sürerek ‘‘Birtakım kuru gürültüler, şunun bunun sözleri, şurada burada yüksek sesle konuşulan birtakım şeyler, bunlar, toplumun huzurunu bozmak için yapılıyor’’ dedi. ‘‘Kuru gürültü’’ yapanları, ‘‘halka tepeden bakan, halkına yabancılaşmış aydın, entelektüel veya yöneticiler ile halktan oy almak ümidini yitirmiş politikacılar’’ olarak sıralayan TBMM Başkanı Bülent Arınç, ‘‘İki grubun zaman zaman sesleri yükselir. Zaman zaman fırsat kollarlar, millet iradesine müdahale etmeyi, geleneksel silahlarıyla birkaç defa daha denemek isterler. O silahları da hepimiz biliyoruz. Tariflerini yapmazlar çünkü işlerine gelmez. Tariflerini yapsalar onu kullanamayacaklar. Bir iftar yemeğinde bile irtica kokusu sezen insanlardır bunlar. Onun önünde bir dua, arkasında bir yemek duası yapıldığı zaman devletin temel nizamlarının sarsılacağından bile korkan insanlardır’’ diye konuştu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İrtica uyarılarına partisinin grup toplantısında üstü kapalı yanıt veren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, asgari müştereklerde uzlaşma istedi. Başbakan Tayyip Erdoğan, dün partisinin grup toplantısında son dönemde irtica tehdidi uyarılarında bulunan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile PKK’ye af önerisinde bulunan DYP lideri Mehmet Ağar’a üstü kapalı yanıt verdi. ‘‘Toplumsal barışı zayıflatacak kavgaların belli bir uzlaşma noktasına taşınmasını’’ isteyen Erdoğan, Türkiye’de azami müşterekler üzerinde uzlaşma sağlanması gerektiğini, ancak buna yanaşmayanların olduğunu ileri sürdü. ‘‘O zaman asgari müşterekler üzerinde uzlaşma sağlamalıyız’’ diyen Erdoğan, kendi kendisiyle kavgalı bir toplum olarak yaşanamayacağını kaydetti. ‘‘Milletin birlik ve beraberliğine, Cumhuriyetin değerlerine Erdoğan, Cumhurbaşkanı ile askerlerin irtica uyarılarına ve PKK’ye af önerisinde bulunan DYP lideri Ağar’a üstü kapalı yanıt verdi. Erdoğan, ‘‘Uçlarda bulunan da bizim insanlarımız. Bunu anlamayan, bunu hazmedemeyenler de olabilir. Onları merkeze çekmenin, kazanmanın gayreti içinde olmak da hepimizin ortak görevidir” dedi. karşı tehditler yok mu, elbette var’’ diyen Erdoğan, ancak bunların genelleştirilemeyeceğini, aşırı suçlar olduğunu, takibinin de suç ve ceza sistemi içinde yapılması gerektiğini söyledi. Erdoğan, ‘‘Uçlarda bulunan da bizim insanlarımız. Bunu anlamayan, bunu hazmedemeyenler de olabilir. Onları merkeze çekmenin, kazanmanın gayreti içinde olmak da hepimizin ortak görevidir. Bugüne kadar onlara yönelik ne yaptınız? Kazanabilecektiniz, neden kazanmadınız? Ülkeyi bu dertlerden kurtarabilecektiniz, neden kurtarmadınız?’’ görüşünü kaydetti. Milletin bütün fertleriyle Cumhuriyeti değerleri ve kurumlarıyla benimsediğini, bunlar üzerinden rant elde etmeye gerek olmadığını kaydeden Erdoğan, ‘‘Biz cumhuruz, cumhur Cumhuriyete sahip çıkmayacak da kim sahip çıkacak’’ diye konuştu. Kimsenin kalkıp da ‘‘Cumhuriyet benimdir, senin değildir, senindir benim değildir’’ gibi bir kavganın içine giremeyeceğini kaydeden Erdoğan, şunları kaydetti: ‘‘Böyle saçmalık olur mu? Cumhuriyet, cumhurun kurumsallaşmasıdır. Onun da tek sahiplenicisi milletin ta kendisidir. Demok rasiyi korkulara, barışı çatışmalara, adaleti adaletsizliklere ne olur kurban etmeyelim. Türkiye’yi ileriye taşıyacak formül budur.’’ ‘Herkesi kucaklayalım’ Etnik, mezhepsel, dini, fikri ve kültürel farklılıklara bakmadan, kadınerkek ayırmadan bütün sosyal tarafları kucaklayacak yeni bir toplumsal uzlaşma zemini oluşturulması gerektiğini anlatan Erdoğan, ‘‘Gönül kırgınlıklarını, haksızlıkları, küskünlükleri geride bırakacak yeni bir dostluk ve kardeşlik iklimini, bu ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine hâkim kılmalıyız’’ dedi. En ufak bir eleştiriye bile tahammül gösteremeyen ve herkesle kavgalı olan Başbakan ‘‘tahammül ve saygı’’ çağrısında da bulundu. Erdoğan, şunları söyledi: ‘‘Birbirimize tahammül etmeyi, saygı göstermeyi öğrenmeliyiz. Tahammül etmeyi bile ben halkıma saygısızlık olarak görüyorum’’ diye konuştu. Sorun sistem sorunu Gerçekçi olmak gerekirse umut yok! Kyoto Protokolü, küresel ısınmaya karşı geliştirilmiş tek uluslararası anlaşma, 2012 yılında, hedeflerinin hiçbirini tutturamadan sona erecek. Bu anlaşmanın getirdiği karbondioksit üretiminin ticaretini yapma uygulaması, en büyük karbon dioksit üreticilerini ödüllendirmekten öte bir işleve sahip olamadı: Bu uygulama gereğince, her karbondioksit üreticisine geçmişteki karbondioksit üretme kapasitesi ölçü alınarak bir kota veriliyor. O da kotasının altına indiğinde, kalan hakkını, kotasını aşmakta olan bir başkasına satabiliyor. Bir firma geçmişte ne kadar kirletmişse kotası da o kadar büyük oluyor. Böylece Kyoto Anlaşması’nı imzalamış devletler, bu uygulama sayesinde, geçmişte kirlenmeden en sorumlu firmalara bol keseden permi (kota) vererek milyonlarca Avro kaynak aktarmış oluyorlar. Çevre uzmanı Peter Barns, geçmişte kamu topraklarını çevirerek özel şirketlere peşkeş çeken devletler, şimdi de mükemmel bir kamu malı olan atmosferi parselleyerek, özel şirketlere peşkeş çekiyorlar, diyor. (Commondreams, (05/10) Aslında yapacak başka bir şey de yok. Bu ekonomik sistem, tek tek bireylerin iradelerinden, iyi niyetlerinden bağımsız olarak kâr maksimizasyonu hedefine bağlı olarak çalışıyor. Çalışmakla kalmıyor, içinde yaşayan insanların düşünce sistemlerini de bu yönde şekillendiriyor. Son 20 yıldır, kâr ve piyasa öne çıkmış, kamu alanı ve kamu çıkarı anlayışı devreden çıkarılmış olduğu için, ister istemez çözüm, firmaları teşvik etmeye, piyasa mekanizmasını kullanmaya kadar daralmış durumda. Bu nedenle, küresel ısınmayı azaltacak bir önlemin firmaların kârlarını azaltmaması gerekiyor. Kimse bugüne kadar bu sihirli formülü bulamadı. Diğer taraftan, Pricewaterhouse’ın da saptadığı gibi, 1 trilyon harcayarak, sorunu yarın sonuçlarıyla karşılaşınca, düz duvara tırmanmaya çalışmadan, bugünden çözmek çok daha ekonomik. Üstelik dünya ekonomisi likit içinde yüzüyor… Ama bu parayı bir araya getirecek siyasi irade yok. Piyasanın ise bunu yapabilecek bir aklı, iradesi ve nihayet mekanizması yok. Ha bir de“Teknolojik gelişme nasıl olsa bir çaresini bulur” fantezimiz var. Yine bu sistemin, verimlilik artırmayı ilerleme olarak tanımlayan ideolojisinden kaynaklanan bir anlayış. Umut yok derken bunları düşünüyorum… AKP’nin memurdaki oyu yüzde 22.85 ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sanal ortamda yaklaşık 26 bin kişiyle yapılan ankette kamu çalışanlarının yüzde 22.85’i ‘‘Bugün seçim olsa’’ AKP’ye oy vereceğini açıkladı. Kamuda iş arayan 1840 yaş arası yurttaşlarla kamu çalışanlarının yoğun olarak izlediği ‘‘www.memurum.com’’ internet sitesinde ‘‘Bugün seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz’’ sorusuyla mini anket yapıldı. Önceki akşam saatlerine kadar verilmiş olan oylara göre yüzde 10’luk barajı sırasıyla AKP, CHP, DYP ve MHP geçiyor. Toplam 25 bin 952 oyun kullanıldığı ankette partilerin aldıkları oylarla oranları alfabetik sırasıya göre şöyle: Partiler AKP ANAVATAN BBP CHP DSP DYP MHP SP Diğer bir parti KARARSIZ Toplam Oy Oranı 22,85 3,33 1,23 19,86 0,63 14,88 14,05 7,37 6,35 9,47 Oy Veren Kişi Sayısı 5.930 Oy 864 Oy 319 Oy 5.153 Oy 163 Oy 3.862 Oy 3.645 Oy 1.912 Oy 1.647 Oy 2.457 Oy 25.952 Oy Ermenistan’dan Gelenleri Sınır Dışı Etmek Fransız Parlamentosu’nda “soykırım yoktur diyeni cezalandırmayı” amaçlayan kanun tasarısının niyetini ve arkasındaki güçleri iyi anlamak gerekiyor. Fransa’da yakında seçimler var. Milliyetçilik prim yapıyor. O zaman Türk düşmanlığı, İslam düşmanlığı üzerinden oy toplamak için bir yarış başlıyor. Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olmak da bu girişimin ana hedeflerinden birisi. Fransa’nın aydınları bir süre önce bir bildiri yayımlayarak bu yasanın çıkarılması çabalarını eleştirdiler. Fransız tarihçileri ve bilim adamları, bu yasa girişimine sert bir bildiriyle karşı çıktılar. Parlamentonun tarih yazamayacağını, tarih hükmü veremeyeceğini, böyle bir yasanın bilimsel özgürlüğü kısıtlayacağını söylediler. Türkiye’de Ermeni sorununda duyarlıkları bilinen bir grup yazar ve akademisyen de, Fransa’nın önde gelen gazetelerinden Liberation gazetesine tasarının düşünce özgürlüğünü engellediğini belirten bir açıklama yaptılar. Fransız kamuoyunu uyardılar. Sonuç olarak iki ülkenin demokrasi, özgürlük ve insan hakları konusunda duyarlı insanları ortak bir tutum göstererek böyle bir tasarının bu konuyu tartışmak isteyen, araştırmak isteyen insanların önüne engel çıkartacağı gerçeğine dikkat çektiler. Aklın yolu buydu. Ancak Fransa’da milliyetçilikten oy çıkarmak isteyen bir çevre ısrarını sürdürdü. Konu yarın parlamentoya gelecek. ??? Her milliyetçi çatışma, karşılıklı bağnazlığı, bu gerilimden prim yapmak isteyenleri de heveslendiriyor, güçlendiriyor. Konuşmak, tartışmak yerine karşılıklı kin ve öfke üretmek, bazılarını mutlu ediyor. Tabii tersi de geçerli. Barış, dostluk ve kardeşlik konusunda duyarlı olan çevreler de bunun önüne geçmeye, milli düşmanlıkları kışkırtmak isteyenleri engellemeye, onların oyunlarını bozmaya çalışıyorlar. Fransa’da oynanmak istenen tehlikeli ve kışkırtıcı oyun, aynı zamanda Ermeni sorununu tartışma olanağını da ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Bundan bizim de çıkaracağımız dersler olmalıdır. Sonuç olarak düşünceyi yasaklamak ve cezalandırmak kötü bir şeydir. Onların yasakladığı kötü, bizim yasakladığımız iyi dememek gerekiyor. Çifte standartlı olmamak gerekiyor. ??? Fransız Parlamentosu’na gelecek kanun tasarısına tepkiler içinde en ilgi çekici olanı, şu anda milletvekili olan iki eski büyükelçinin önerileriydi. AKP milletvekili, eski Dışişleri Bakanı, emekli büyükelçi Yaşar Yakış ve CHP milletvekili emekli büyükelçi Şükrü Elekdağ, Fransızların çıkarmayı düşündüğü yasaya karşılık Türkiye’de kaçak olarak bulunduğu iddia edilen 40 ile 70 bin civarındaki Ermeni vatandaşını sınır dışı etmeyi savundular. Ne alaka, diye sorabiliriz. Fransa’da bu kararı almak isteyenler Fransızlar. Tabii Fransa’daki Ermeni milliyetçileri de bu girişimi destekliyorlar. Türkiye’ye gelmiş Ermenistan yurttaşlarının sınır dışı edilmesiyle ne yapılmış olacak? Bu yolla kim cezalandırılacak? ??? Türkiye, Fransa’da çıkarılmak istenen bu yasaya karşı haklı olarak tepki gösteriyor. Bu tepkiler, makul bir zeminde olduğu sürece, başta Fransız demokratları olarak dünyanın desteğini kazanacak nitelikte. Ancak, daha önce çeşitli gerginlikler döneminde olduğu gibi portakal sandıkları tepelemek, bayrak yakmak eylemleri öne çıkarsa, haklı bir konu bile etkisini kaybedebilir, haksız hale dönüşebilir. Hele Meclis’teki iki eski diplomatın önerdiği gibi aşırılıklar uygulamaya sokulursa iş iyice çığrından çıkar ve bundan o zaman Türkiye zarar görür. ??? Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği, zor ve çetin bir iş. Nasıl Türkiye’de AB’ye girmeye karşı çıkanlar bulunuyorsa, Avrupa’da da Türkiye’nin üyeliğini engellemek isteyenler çokça var. Fransa’da bu yasayı çıkarmak isteyen kesim de Türkiye’nin AB üyeliğinin önünü kesmek niyetiyle hareket ediyor. Karşılıklı gerilim tırmandırılacak, Türkiye aşırı tepkilerle dünyanın önüne çıkacak, onlar da “Bakın biz demedik mi” diyerek kendilerini haklı göstermeye çalışacaklar. Oyun bu. O zaman bu oyuna gelmemek önem kazanıyor. Tepkileri haklı ve meşru zeminde göstermek o kadar da zor değil. İstenirse yapılabilir… Bu sırada batmaya devam İngiltere Meteoroloji Bürosu İklim Değişiklikleri Öngörüleri ve Araştırmaları Merkezi’nin geçen ay yayımladığı bir araştırmanın sonuçları, 2100 yılına kadar gezegenin üçte birinin çölleşeceğini gösteriyor. The Independent’ın aktardığına göre, Muhafazakâr Parti’nin yıllık kongresinde açıklanan rapor büyük moral bozukluğu, hatta panik yarattı. Nasıl yaratmasın? Christian Aid adlı yardım kuruluşundan Andrew Pendleton’un işaret ettiği gibi, raporun dikkat çektiği çölleşme, en yoksul ülkelerdeki milyonlarca insan için ölüm fermanı anlamına geliyor. İklim değişikliklerinin gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkileri konusunda önde gelen İngiliz uzmanlardan, New Economics Foundation’dan Andrew Simms de diyor ki: “Bu raporun öngörülerinin, gelişmiş ülkelerin yaşamında darbe vurmadığı hiçbir alan yok”… “gıda üretiminden sağlık sistemlerine, su stoklarına kadar tüm yaşam etkilenecek. Bu alanda zaten büyük sıkıtılar içinde olan insanlar, bu çölleşme yüzünden, uçurumdan aşağı itilecekler”. Tüm bunları engellemek için 1 trilyon dolar ve kolektif irade gerekiyor. Gerçek şu ki ikisi de yok… [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Müşerref Hekimoğlu anıldı ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhuriyetin ilk kadın gazetecilerinden gazetemiz yazarı ve ANKA Haber Ajansı Onursal Başkanı Müşerref Hekimoğlu, ölümünün ikinci yıldönümünde mezarı başında anıldı. Hekimoğlu’nun ölüm yıldönümü dolayısıyla Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki kabri başında bir tören yapıldı. Törene Müşerref Hekimoğlu’nun dostları, okurları, ANKA Ajansı ve basın çalışanları katıldı. ANKA Ajansı Genel Müdürü Veli Özdemir, yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Hekimoğlu’nun bağımsız çizgiye sahip, objektif haberciliği ilke edinen, ulusal çapta ve rekabet edebilir bir basın kuruluşu oluşturup yaşatmak için mücadele verdiğini belirtti. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle