Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 EKİM 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Tasarının yasallaşması halinde Türkiye’de toplam 20 milyar doları aşan yatırımlarda, Fransa’nın şansı azalacak 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Fransa ihaleleri kaybedecek Ekonomi Servisi Fransa Parlamentosu’nda 12 Ekim’de görüşülmesi beklenen “Ermeni soykırımı yoktur’’ diyenlerin cezalandırılmasını öngören yasa tasarısının gündeme gelmesi, ihalelerde bazıları “kısa listeye’’ (ihalelerde kriterleri yerine getiren ve ön elemeyi geçen firmaların yer aldığı grup için kullanılan ifade şekli) giren Fransız firmalarının Türkiye’deki yatırımlardan pay almalarını zora soktu. Tasarının yasalaşması durumunda, Türkiye’de tutarı 20 milyar doları aşan yatırımlarda, Fransız firmalarının bu ihaleleri üstlenme şansları iyice azalmış olacak. İlk aşamada yaklaşık 5 milyar dolarlık bir yatırımla Sinop’ta kurulması planlanan nükleer santral pro Finansal Çözülmeye Karşın Büyümenin Bedeli Değerli okurlarım, Bu haftaki yazımızın başlığı daha doğru olarak, ‘‘Türk Finans Piyasalarında MayısHaziran Aylarında Yaşanan Çalkantının Maliyeti Kim Tarafından, Nasıl Karşılandı? Finans Piyasalarındaki Çözülmeye Rağmen Türkiye 2006’nın İlk Yarısında Nasıl Büyüyebildi?’’ şeklinde olmalıydı. Ancak, şüphesiz, bir başlığa sığmayacak kadar uzun olan bu soruları yazının ana fikri olarak doğrudan ilk cümlede sizlere iletmeyi uygun buldum. Bilindiği gibi Türk finansal piyasalarındaki hassas ve kırılgan dengeler mayıs ayının ortasından başlayarak bir ‘‘çözülme’’ sürecine sürüklendi. Türk Lirası mayıs boyunca yabancı dövizler karşısında yüzde 14 ile yüzde 20 arasında değer kaybına uğradı. Devlet iç borçlanma senetlerinin faizi yüzde 13.5 düzeyinden yüzde 16 düzeyine kadar çıktı; İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda da sert değer kayıpları yaşandı. Tüketici fiyatları enflasyonu yüzde 10 sınırını aştı ve ekonominin genel bir durgunluğa sürükleneceği endişesi yaygınlaştı. Ancak eylül ayında açıklanan milli gelir istatistikleri, Türkiye’nin milli gelirinin artış hızını 2006’nın ikinci çeyreğinde koruyabildiğini, hatta daha da artırarak yüzde 8.5’e yükselttiğini gösterdi. Ortada finans piyasalarındaki çalkantıdan kaynaklanan net bir maliyet olmasına karşın, ürün piyasalarında söz konusu maliyetin olumsuz etkileri nasıl bertaraf edilebilmişti? ??? Mayıs ayı sonunda Ekonomi Politik köşesinde mayıs ayındaki finansal çözülmenin sadece kamu sektörüne olan maliyetini hesaplamaya çalışmış ve şu sonuçlara ulaşmış idik: ‘‘Mayıs ayında yaşanan finansal çözülmenin kamu maliyesine getirmiş olduğu ek yük, 4.5 milyar YTL olarak hesaplanmakta, bu yükün 1.8 milyar YTL’lik kısmı iç borçlardan kaynaklanmaktadır. Dalgalanmanın dış borç ödemeleri sebebiyle kur etkisi aracılığıyla getirmiş olduğu yük ise 2.7 milyar YTL olarak öngörülmektedir.’’ O günkü çalışmamızda yılın geri kalan bölümü için (mayıs sonrası) şu varsayımlara yer verilmiş idi: (i) Haziran ve sonrasında dolar kurunda Hazine tarafından nisan ayı için kullanılmış bulunan 1.31 YTL/USD düzeyi yerine, 1.50 YTL/USD geçerli olacak, yani ulusal para yüzde 14.42 oranında değer yitirmiş olacak; (ii) devlet iç borçlanma senetlerinin ortalama faiz oranı 2006’nın geri kalan aylarında yüzde 16 düzeyinde olacaktır. Yukarıdaki varsayımlar çerçevesinde yapılan ek hesaplamalara göre ise ulusal paradaki bu değer kaybı, 2006’nın ilk çeyreği itibarıyla, toplam borç stoklarını 28.3 milyar USD, başka bir anlatımla 42.4 milyar YTL artırmıştır. Bu miktar milli gelirin yüzde 7.8’ine denk düşmektedir. Mayıs ayı sonrasında yaşanan dönemde kur ortalama olarak 1.50 düzeyinde seyretmiş, kamunun borçlanma oranları ise yüzde 20’yi aşmıştır. Yani söz konusu maliyetlerin 2006 için oldukça ‘‘iyimser’’ tahminlere dayandığı söylenebilir. ??? Dolayısıyla, finans piyasalarında mayıshaziran ve daha sonrasında da geçen eylül ayında yaşanan çalkantıların ulusal ekonomiye önemli düzeyde bir maliyeti olmuştur. Nitekim, geçen hafta yayımlanan dış borç istatistikleri, Türkiye’nin 2006’nın ilk yarısında toplam ana para ve faiz bedeli olmak üzere dış borç servisinin 35 milyar doları aştığını belirtmektedir. Dış borçlanmanın servis maliyetleri 2004’te 30 milyar, 2005’te ise 36 milyar düzeyinde idi. Söz konusu rakamlar milli gelirimizin yüzde 10’unu aşmaktadır. Ulusal gelirimiz, bütün bunlara karşın artışını sürdürebilmiş ise, söz konusu maliyetlerin bedelinin birilerinin tarafından ödenmiş olması gerekir. Bu bedeli kim, nasıl ödemiştir? Sorunun sınıfsal açıdan önemi yeterince açıktır. Yanıtının ipuçlarını ise geçen haftaki yazımda ‘‘büyümenin maliyeti’’ konusu altında değerlendirmeye çalışmış idim. Başta sanayi sektörleri olmak üzere, Türk ekonomisinde işçi başına üretim artar iken işçilerin reel ücretlerinin neredeyse sabit kaldığını verilerden açık olarak izleyebilmiş idik. Sanayi işçisinin yarattığı üretim değeri ile eline geçen ücreti arasında giderek açılan fark, emeğin üretim sürecinde artan sömürüsünü yansıtmaktadır. Türkiye dış borçlanmaya dayalı bu ‘‘hormonlu’’ büyüme süreci ile bir ucuz ithalat ve ucuz emek cennetine dönüştürülmüş durumdadır. Oysa iktisat medyasındaki yaygın inanç ‘‘bunu da atlattık’’ şeklindedir. Resmi çevreler ve IMF yetkilileri söz konusu finansal çalkantıların ‘‘kazasız’’ atlatıldığını ileri sürmekte ve Türkiye’nin ‘‘üretkenlik artışlarına dayalı sürdürülebilir büyüme içinde’’ olduğunu savlamaktadır. Türkiye’nin (aslında son derece tartışmalı resmi rakamlar ile öne sürülen) büyüme süreci yoksullaştırıcıdır; ve özü itibarıyla kamunun varlıklarının talanına ve özel sektörün sınırsız bir iştah ile borçlanmasına dayanmaktadır. K A Y I P MURAT KIŞLALI F R A N S A ’ N I N A L E Y H İ N E ANKARA Bu yılın ilk 6 ayında Türkiye’nin Fransa’ya yaptığı ihracat 1 milyar 877 milyon dolar olurken, Fransa’dan yapılan ithalat ise 2 milyar 766 milyon dolara ulaştı. Buna göre Türkiye, 2006’nın ilk 6 ayında Fransa’ya 889 milyon dolar dış ticaret açığı verdi. Gümrük Birliği’ne geçilmesinden bu yana ise Fransa ile yapılan dış ticaretteki açık 16 milyar 833 milyon jesinde, Fransız firmaların da teklif hazırlığında olduğu biliniyor. Kısa adı “Marmaray’’ olan, İstanbul metro sistemlerinde kullanılması planlanan ve 2 milyar dolarlık maliyeti bulunan araçların alımında Fran dolara ulaştı. Fransız Parlementosu’nda ‘‘Ermeni soykırımını inkâr edenlere ceza verilmesini öngören yasal düzenleme’’ nedeniyle Fransa ile ticari ilişkiler ve bu ilişkilere ‘‘boykot’’ uygulanması gündeme geldi. Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) istatistiklerine göre Türkiye’nin Gümrük Birliği’ni kabul ettiği 1996 yılının başından 2006 yılı haziran ayı sonuna kadar Fransa ile 22 milyar 955 milyon dolarlık ihracat, 39 milyar 788 milyon dolarlık da ithalat yapıldı. ma Sanayii Müsteşarlığı ile işbirliği yapan Fransız firmalarının da tasarının çıkması durumunda bunun yaratacağı olumsuzluklardan etkilenmeleri kaçınılmaz görülüyor. Özellikle SSM’nin 52 adetlik “helikop sız firmaları da “kısa listede’’ yer alıyor. İstanbul ve İzmir, Adana, Konya, Kayseride inşa edecekleri metro hatlarında kullanılacak araçların önemli bir bölümünü de Fransızlar imal ediliyor. TAI ve Savun ter’’ ihalesine teklif veren Fransız Eurocopter firmasının da, ihalede iddialı konumda olduğu biliniyor. İstanbul’da planlanan 3. Boğaz köprüsü ile 2. tüpgeçit projesinin de, önümüzdeki dönemlerde ihaleye çıkarılması halinde Fransız firmalarının şansı azalacak. Yine İzmit Körfezi’ne yapımı planlanan “asma köprü’’ için açılan ilk ihaleye katılan firmaların da ihaleye katılmama riski bulunuyor. TCDD Genel Müdürlüğü’nün “hızlı tren’’ hatlarında kullanılacak olan “elektrikli ana hat lokomotifleri’’, “banliyö trenleri’’, KarsTiflis demiryolu hattı gibi projeler de tasarıdan nasibini alacak önemli yatırım ve tedarik projeleri arasında bulunuyor. Tasarıya organize tepki şart ŞEHRİBAN KIRAÇ Eşref Hamamcıoğlu. TürkFransız Ticaret Odası Baykan Yardımcısı ve Fransız şirketi Sodexho’nun Genel Müdürü Eşref Hamamcıoğlu, Fransa’nın yapmakta olduğu siyasi oyunu tasvip etmenin mümkün olmadığını belirtti. Türkiye’nin tasarı konusunda tepkisini geç verdiğini savunan Hamamcıoğlu, “Mayıs ayından bu yana bu sorunun olacağı belliydi. O zamandan bugüne ülke olarak uyuduk, bir şey yapmadık. Şu anda yaptığımız hareketlerle Fransa kamuoyunu ikna etmemiz mümkün değil” dedi. Sözde soykırım yasası ile ilgili Türkiye’nin siyasi kararını çok net vermesi gerektiğine işaret eden Hamamcıoğlu, siyasilerin uzun soluklu stratejik bir plan çerçevesini de hareket etmesinin zorunlu olduğunu vurguladı. Hamamcıoğlu, “Fransız mallarını boykot ederek bir yere varamayız. Türkiye tepki verirken daha organize tepki vermeli. Bu tepkinin ucuz olmaması gerekiyor. Eğer ekonomik yaptırım uygulanacaksa uygulansın, ama bu organize olsun. Bugün 3040 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteren ve bizimle özdeşleşmiş Fransız firmalar var. Kaş yapalım derken göz çıkarmayalım” diye konuştu. Sorunun Türk ve Fransız siyasetçilerinin karşılıklı çözüm bulamamasından kaynaklandığına dikkat çeken Hamamcıoğlu, burada işadamlarının günah keçisi haline getirilmemesi gerektiğini aktardı. Şu anda Fransa ile Türkiye arasındaki ekonomik hacimin 10 milyar dolara ulaştığını ve Fran sa’nın Türkiye’nin 5. büyük ticaret partneri konumunda olduğunu kaydeden Hamamcıoğlu, “Kişisel münferit tepkilerle bir yere varamayız. Sonuçta bu siyasi bir karardır. Burada hükümetin üstüne düşeni yapması gerekir” dedi. Bu arada Ciner Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Ciner de Fransa’daki soykırım yasasına tepki göstererek Fransız şirketten yaptığı uçak siparişini askıya aldığını açıkladı. Filosunda bir adet Falcon 2000 tipi uçak bulunan Ciner Havacılık, yeni Falcon siparişini askıya aldı. 2007 sonunda teslim edilecek uçağın üreticisi Dassault’u arayan Ciner Havacılık’ın sahibi Turgay Ciner, sözde soykırım yasası Fransa Meclisi’nde görüşülünceye kadar siparişi askıya aldığını, yasanın geçmesi halinde ise siparişi iptal edeceğini bildirdi. Turgay Ciner. B İLGİ TOPLUMUNA DOĞRU / ÖZLEM YÜZAK Küresel Arenada Yeni Bir Savaş: Beyin Gücü Küresel arenada uzunca bir süreden beri sessiz sedasız bir savaş yaşanıyor. Önce şirketler arasında başladı, şimdi ise ülkeler arası hale dönüştü. Savaşın adı: Nitelikli beyinleri çekme savaşı. Ya da “yetenekleri” bulma ve kazanma savaşı. Winston Churchill 1943 yılında Harvard Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada “Gelecekteki imparatorluklar beyin imparatorlukları olacak” demişti. Evet, günümüzde klasik savaşlar hâlâ sürüyor, ama beyin gücünü çekmek için verilen mücadele bir ülkenin, geleceğe yönelik en önemli sigortası. İşin kötüsü, yapılan bütün araştırmaların sonucunda ortaya çıkan gerçek şu: Nitelikli beyin gücü konusunda yakın gelecekte ciddi bir kıtlık yaşanacak. Peki neden? Diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de son yılların en moda sözcükleri: İnovasyon, ArGe, marka olmak, fark yaratmak, teknoloji geliştirmek, rekabet gücünü koruyabilmek... Küreselleşmenin, bilgi ve bilişim teknolojilerinin hızla gelişmesinin, ticarette sınırların ortadan kalkmasının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan arayışlar bunlar. Modern ekonominin itici gücü ise beyin gücü, nitelikli insan kaynağı. The Economist dergisi son sayısında bu konuyu özel bir dosya halinde inceledi. Önce bazı verileri ve kimi araştırma sonuçlarını buraya aktararak neden nitelikli beyinler konusunda ciddi bir kıtlık yaşanacağını özetleyelim. Gelişmiş ülkelerdeki nüfus problemi: Örneğin, 2025 yılında Almanya’da 1564 yaş arasındaki insan sayısının yüzde 7; İtalya’da yüzde 9, Japonya’da yüzde 14 düşmesi öngörülüyor. Nitelikli beyin gücü en yoğun şekilde high tech sanayilerde kendini gösteriyor. Örneğin Yahoo ve Microsoft dünyanın en yetenekli bilgisayar uzmanlarını bünyelerine alabilmek için mücadele ediyor. Google’ın cadde ve sokaklardaki reklam panolarında zorlu matematik problemleri yer alıyor. Bunları çözebilenlerin şirkete başvurmaları isteniyor. Ancak bu, yalnızca high tech ile sınırlı değil. Günümüzde birçok danışmanlık ve insan kaynakları şirketi, hedge fonlar beyin gücü konusunda faaliyet gösteriyor. Aslında şirketler yetenek sözcüğünü tanımlayacaklarını ve onu nasıl yöneteceklerini tam olarak bilmiyor. Oluşturulan kadrolar ne kadar yetkin ve iyi olursa olsun, kötü yönetim şirketin sonuna neden oluyor. Tıpkı Enron örneğinde olduğu gibi. Okulların ürettiği ile şirketlerin ihtiyacı arasındaki dengesizlik sürekli olarak artıyor. Gelişmekte olan ülkelerde ise aynı sorun biraz daha farklı şekilde kendini göstermek üzere. Hızla ve iddialı bir şekilde büyüyen Çin ve Hindistan’da yakın gelecekte nitelikli işgücü sıkıntısı çekilecek. Bu ilk bakışta inanılmaz gibi gözüküyor. Çünkü örneğin kalifiye bir Hintlinin eğitim maliyeti, benzer durumdaki bir Amerikalının yalnızca yüzde 12’si... Hintli mezunların çalışma süreleri çok daha uzun. ABD’de yılda 1900, Almanya’da 1700 saat çalışılırken Hindistan da 2350 saat çalışılıyor. Sonuçta bir Amerikalı fiyatına 10 Hintli istihdam edilebiliyor. Araştırma firması Gartner’a göre IT outsourcing için yapılan harcama 2004 yılında 193 milyar dolardı, bu rakam 2009 yılında 269 milyar dolara yükselecek. Ancak hem Hindistan’da ücret enflasyonu yılda yüzde 16 gibi ciddi bir artış içinde hem de genç nüfusun ancak yüzde 11’i üniversite eğitimi alabiliyor. Nüfusun yüzde 40’ı hâlâ okuma yazma bilmiyor. İki ülke de zarar görür Ekonomi Servisi Tasarıya iş dünyasından eleştiri yağdı. Rifat Hisarcıklıoğlu (TOBB): Dün Paris’e gittiler. Murat Yalçıntaş (İTO): İddialarının bir daha hortlatılmaması için gerekli tüm önlemler alınmalı. Erhan Özmen (TÜGİK) : Tarihi bir suç işleniyor. Şadan Eren (TSTO): Tasa rı ilişkilere zarar verecek. Ümit Özgümüş (ASO): Sanayiciler, Fransız ürünlerini almasın. Agah Uğur (Borusan Holding Üst Yöneticisi): Borçelik’te eşit ortaklık yapıları bulunan Fransız Arcelor’un sözde Ermeni yasa tasarısıyla ilgili Türkiye’ye ciddi destek verdiğini söyledi. Ülkeler ne yapıyor? Ülkeler nitelikli işgücü sıkıntısını aşmak için çeşitli yollar izliyorlar. Bunların içinde en tesirlisi yetenekli insanlara kapılarını açmak. Çünkü veriler en mobil durumdaki insanların yoksullar değil eğitimli olanlar olduğunu ortaya koyuyor. Hükümetler de buradan yola çıkarak nitelikli göçmenlerin vizelerini, oturma sürelerini uzatıyorlar. Almanya ve İngiltere bu süreci başlattı. Fransa bilimsel vize uygulamasına başladı. Bunun yanı sıra gelişmekte olan ülkelerde benzer uygulamalar içinde. Singapur yurtdışında yerleşik vatandaşlarını özellikle biyoteknoloji alanında çalışmalar yapanları ülkeye geri çekmek için özel teşviklerin verildiği bir uygulama sürdürüyor. Kimi şirketler olası bir kalifiye işgücü kıtlığına önlem olarak yöneticilerine kendilerinden sonra gelecek kişileri yetiştirmelerini şart koşuyorlar. Türkiye’deki durum... Peki Türkiye’de durum ne? Bunun için yalnızca üniversitelerin durumuna bakmak yetiyor. YÖK’ün Haziran 2006’da yayımladığı “Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi” isimli raporuna göre lise bitirme çağına gelen her 100 adaydan 50’si ÖSS’ye giriyor, 10’u sınavını kazanıyor, 7’si üniversiteye başlıyor, 3’ü okulu bitiriyor, 2’si işe yerleşiyor... Bir de ezici bir çoğunluğun ilköğretimden sonra okumadığını hesaba katarsanız... Tüm bunlar Türkiye’nin geleceğini tehdit eden çok ciddi bir kaynak israfı ile karşı karşıya olduğumuzun ve sürekli kan kaybettiğimizin göstergesi. GAZİOSMANPAŞA 2. AİLE MAHKEMESİ ESAS NO: 2004/34 KARAR NO: 2006/538 TC KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ 2006 /363 Vas. Tayini Mahkememizce verilen 19.9.2006 tarih ve 2006/363 E. 2006/655 K. Sayılı karar ile Hasan Kızı, 1979 d.lu DERYA KAYA SALMAN ,TMK’nin 405. maddesi gereğince vesayet altına alınarak kendisine 1977 d.lu eşi Üzeyir Hasan Salman vasi olarak tayin edilmiştir. 19.9.2006 Basın: 49091 ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr Davacı Hakkı Kanbo tarafından davalı Rodıca Kanbo aleyhine açılan boşanma davasmda, davacının adresi tesbit edilmediğinden Davalı RODICA KANBO’ya Mahkeme Kararının ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla; Mahkememizin 2004/34 esas, 2006/538 karar sayılı davanın kabulü ile; Giresun ili,Tirebolu ilçesi, Cintaşı mah. C: l Hane: 136 Bsn: 6’da nüf. kayıtlı Seyfullah ile Ulviye oğlu, 12.04.1951 doğumlu Hakkı Kanbo ile aynı yer ve hanede BSN: 21’de nüf. kayıtlı Gheorghe ile Ecaterma kızı, 27.04.1974 doğumlu Rodıca Kanbo’nun yaklaşık olarak 1,52 yıl beraber yaşadıkları, sürekli olarak kavga ettikleri, davalının davacıya “seni sevmiyorum, istemiyorum, benim başka sevgilim var” dediği, daha sonra eşyalarını toplayarak müşterek haneden ayrıldığı, taraflar arasındaki evlilik birliği, davalının kusurlu davranışları nedeniyle temelinden sarsılmış olup, tarafların yeniden bir araya gelerek ortak yaşam sürdürmeleri imkân dahilinde görülmediğinden tarafların boşanmalarına, bakiye 2.10YTL. harcın davalıdan tahsiline, davacı tarafından yapılan toplam 78.40 YTL. yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, tebliğden itibaren 15 gün içinde Yargıtay’a temyiz başvuru yolu açık olmak üzere verilen mahkeme kararı RODICA KANBO’ya ilanından itibaren (7) gün sonra tarafınıza tebliğ edilmiş sayılacağına, tebliğ tarihinden itibaren (15) gün içinde temyiz etmediğiniz takdirde hükmün kesinleşeceği hususu MAHKEME KARARI TEBLİĞİ yerine kaim olmak üzere İLAN olunur.03.10.2006 Basın: 49244 İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NDAN İLAN ESAS NO: 2001/97 KARAR NO: 2003/1427 Davacı C21 Bilgisayar Bileşenleri Uluslararası Dağıtım Dış Tic. Ltd.Şti. tarafından davalılar 1İnternet Dış Ticaret ve Müşavirlik Ltd.Şti., 2 Mehmet Karadaş aleyhine açılan alacak davasında; Hükme yönelik temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nce 22.06.2006 tarihinde 2006/22087344 no ile; Davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına karar verildiği ve davacı vekili tarafından verilen 28.09.2006 havale tarihli dilekçe ile Karar Düzeltme talebinde bulunulduğu hususu, davalılardan Mehmet Karadaş’ın adresinin bulunamaması nedeniyle tebligat yapılamadığından bu davalıya tebliğ yerine geçmek üzere 7201 sayılı kanunun 31. maddesine göre ilan tarihinden itibaren 7 gün sonra tebliğ yapılmış sayılacağı, bu tarihten itibaren de kanuni süre içersinde karar düzeltme yoluna gidilmezse kararın taraflar yönünden kesinleşeceği hususu ilan olunur. 28.09.2006 Basın: 49212 CUMHURİYET 13 K