20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 EKİM 2006 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr Türk mimarları, Modern Asya Mimarlar Örgütü ile iki yıldan bu yana ortak projeler gerçekleştiriyor Uluslararası somut işbirlikleri SÖYLEŞİ İstanbul Rehberlik Projesi tamamlandı Bir de İstanbul’un Mimarlık Rehberi Projeniz var... Bunun birinci ayağını gerçekleştirdik. Biz buna çok geç, 2004 yılının sonlarında başladık. Altı ay gibi bir sürede yetiştirmemiz gereken bir çalışmaydı. Bu da tam anlamıyla bir üniversiteMimarlar Odası işbirliği ürünüdür. O projede genel koordinatör, öğrencim olan genç mimar Göze Üner. Prof. Doğan Kuban’dan Prof. Zeynep Ahunbay’a kadar pek çok bilim insanının katkılarıyla dört ciltlik bir yapıttır. Bir anlamda İstanbul’un mimarlık envanteri diyebileceğimiz bir yapıt ortaya çıktı. Önce İngilizce olarak başladık. Şimdi Türkçesinin hazırlığı içindeyiz. Bunu yaparken İstanbul’u nasıl ele alacağımızı çok tartıştık. Çünkü İstanbul tuhaf bir kent. Sonunda İstanbul’un doğal coğrafyasının emirlerine uyduk. ‘Tarihi Yarımada’, ‘Galata Yarımadası’, ‘Boğaziçi’ ve ‘Anadolu Yakası’ gibi coğrafi bir bölümleme yaptık. İstanbul’un kendini insana empoze eden bir coğrafyası var. İstanbul’u planlayıcıların bu coğrafi direktifi anlamamaları beni şaşırtıyor. Ancak bunların içinden modern mimarlığı ayırdık. Modern yapılar tarihi yapılardan farklı biçimde kent içinde dağılmıştı. Onlar için ayrı bir kitap yaptık. Modern kitap 1930’dan 2000’e kadar olan yapıları kapsıyor. Tarihi mimari kitapları ise İstanbul’un kuruluşundan 1930’a kadar inşa edilenleri tanıtıyor. Peki modern yapılar içine Gökkafes ve Park Otel’i de kattınız mı? Bu konuda çok tartıştık. Çünkü ikisi de Mimarlar Odası ve mimarlar tarafından lanetlenmiş yapılar. Bunları da koyduk. Ama altına ‘‘İllegal izinlerle gerçekleştirilmiştir’’ ibaresini ekledik. Kitaplardaki bütün yapılar kırmızı olarak işaretlenmiştir. Ama Gökkafes ve Park Otel siyahla işaretlidir. Çünkü lekeli yapılardır. LEYLA TAVŞANOĞLU Ülkemizde hep de kötü şeyler olacak değil ya. İyi, güzel gelişmelere de tanık oluyoruz. Bunlardan birisi de sivil toplum ve akademiya arasındaki işbirliğinin ürünleri. Restoratör Mimar Prof. Afife Batur bu işbirliğinin şampiyonlarından. Türkiye Mimarlar Odası ve üniversite işbirliğine ön ayakolan projelere imza atıyor. Bunları onun ağzından dinlerken heyecanlanmamak elde değil: Türkiye Mimarlar Odası’nın üniversitelerle işbirliği halinde üzerinde çalıştığı projeler var. Siz birebir bu projelerde çalıştığınız için bunları anlatır mısınız? Bu çalışmalar esas olarak 2004’te başladı. Daha önce de bu tür çalışmalar vardı, ama somut projeler değildi. Somut olarak 2004 yılında bu projeler başladı. Bunlardan birincisi Modern Asya Mimarları Örgütü’yle Türkiye Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin organize ettiği 5. Uluslararası Kongre’ydi. Modern Asya Mimarları Örgütü bütün Asya kıtasının modernleşme sürecinin mimarlıktaki göstergelerini ortaya çıkarmaya, o konudaki bilgi birikimini örgütlemeye çalışan bir kuruluş. Ben ilk kez 1998’de bu örgüt tarafından, daha kuruluş aşamasında çağırıldım ve Batı Asya temsilcisi olarak orada görev aldım. Bütün kongrelerine katıldım. 2005’te beşinci uluslararası kongresi yapılıyordu. Bunu Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’yle gerçekleştirdim. Türkiye ilk kez sadece Batı’yla değil, aynı zamanda Doğu’yla da ilgilenen bir mimarlık örgütünün temsilciliğini üstlenmiş oldu. Bulunduğumuz coğrafyada bu konudaki tek öncü ülke durumunda olduk. Asyalı mimarlar Bu anlayışı Türk modeline uyarlayabilir miyiz? Zaten burada tartıştığımız soru odur. Modern Asya Mimarları Örgütü’nün en önemli rolü de bu. Her ülke kendi modernleşme sürecine bakıyor. Ama bunlardan Asya bütününde, farklı bir algılama ya da farklı bir değerlendirme çıkabilir, bu da başka bir model ortaya koyabilir. Demokratik örgütlenme modeli Bir de Modern Asya Mimarları Örgütü’nün ilginç bir örgütlenme modeli olduğunu duydum... Evet. Kademeli sanal ağlardan oluşuyor. Örneğin yönetim kurulunun bir sanal ağı bulunuyor. Ülke temsilcilerinin kendi sanal ağları var. Bir de tüm mimar örgütlerine açık olan bir sanal ağ var. Tam anlamıyla kademeli bir örgütlenme modeli geliştirildi. Bu ya da bazı olanaklar araştırılacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin işbirliği olmadan projenin hayata geçirilmesi olası mı? Bu ne de olsa akademik bir proje. Ama gerçek hayata geçirilmesi için de bir adımdır. Sonuçta sivil toplum inisiyatifiyle başlamış bir örgütlenmedir. Akademik ve düşünsel planda bir kurgu başlamıştır. Bu anlattığım bir sivil toplum kuruluşuyla üniversite işbirliğinin nasıl verimli sonuçlar verebileceğinin bir örneğidir. Yine sivil toplumüniversite işbirliğinden başka somut örnek verir misiniz? Örneğin geçen yıl Türkiye Mimarlar Odası ve üniversitenin işbirliğiyle Avrupa’dan İstanbul’a ‘Yeni Sanat’ sergisi vardı. Bu, İstanbul’un 1900’lü yılların başında ‘art nouveau’ mimarisinin en güzel eserlerine sahip olması Tarabya’daki Huber Köşkü’nün restorasyonu iyi yapıldı. Ben o restorasyonun danışmanlığını yaptım. Fakat o da yarım kaldı. Neden yarım kaldı? Huber Köşkü büyük bir kompleks. Burada büyük bir köşk ve dört ayrı yapı var. Bunların restorasyon projeleri hazırlandı; koruma kurulunca onaylandı. Fakat 2001’de ekonomik kriz patlak verince yarım kaldı. Ondan sonra da bir daha ele alınmadı. Ben Cumhurbaşkanlığı’na çeşitli kereler şifahi ricalarda bulundum. Tabii ki ekonomik bir darboğazdan geçilirken böyle bir restorasyona bir süre ara verilebilir. Ama sonsuza kadar terk edilemez. Bir restorasyona yeni bir yatırım olarak bakılmamalı. Çünkü bina bırakıldığı zaman harap oluyor. Sizce Türkiye’de kültür miraslarına neden böylesine ihmalkâr davranılıyor? Dediğiniz gibi Huber Köşkü bir Büyükelçiliği’nin yazlık rezidansı. 15 yıl kadar önce yıldırım, önündeki ağaca düştü. Ağaç köşkün üzerine devrildi; çatısının bir tarafını çökertti. O tarihten bu yana oraya hiçbir şey yapılmadı. Üzerine plastik bir örtü bile konulmadı. Çöken çatıdan giren sular köşkün içine yürüdü. Köşk 15 yıl içinde ağır ağır çökmeye başladı. Daranco’nun kendisi İtalyan. Sizce İtalyan Büyükelçiliği neden bu kadar ihmalci davrandı? Pek çok başvuru yaptık. Doğrusu bu konuda İtalyanları da anlamakta güçlük çekiyorum. Bana bir yasayla tahsis yapılması gerektiğini söylediler. Ama bu konuda 15 yıldır bir yasa çıkaramadılar. Daha da önemlisi, binayı kurtarmak için bir proje hazırladım. Güç bela bunun için bir kaynak bulunmuştu. Koruma Kurulu bana güvenerek ve binanın önemini göz önüne alarak bunun P O R T R E Prof. Dr. AFİFE BATUR Yükseköğrenimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mimarlık Fakültesi’nde yaptı. Aynı üniversitede Restorasyon ve Mimarlık Tarihi Bölümü’ne asistan olarak girdi. Doktora ve doçentlik tezi ‘‘Erken ve Klasik Dönem Osmanlı Mimarlığı’nda Strüktür/Form İlişkisi ve Yapım Teknikleri’’ konusundaydı. 1986’da İstanbul Metrosu ve Raylı Tüp Geçit Projesi için İstanbul’un arkeolojik ve tarihi çevresine önerilen dokuz ulaşım alternatifi başlıklı bir rapor hazırladı. 1988’de profesör oldu. Çalışmaları tarihi çevrenin korunması ve restorasyon, Osmanlı ve geç Osmanlı mimarlığı ve kültürüyle çağdaş mimarlık konularında yoğunlaştı. Modern Asya Mimarlar Örgütü’nün merkezi Uzakdoğu’da mı? JaponyaÇin ağırlıklı bir merkeze sahip. Biz Türkiye’den buna ağırlıklı olarak katılıyoruz. Bence bu çok önemli bir açılımdı. Bu yıl Tokyo’da yeniden bir buluşmamız olacak. Böylece Asya ülkelerinin modernizasyonu projesinin mimarlık üzerinden kendileri tarafından nasıl algılandığının dökümü yapılacak. Biz bu konferanslar sırasında Türkiye’nin modernleşme sürecinin çok kendine özgü olduğunu, örneğin Çin’in modernizasyonu sürecinden çok farklı boyutlar içerdiğini, sömürgeleşmenin sonucu olan bir süreç olmadığını, kendi inisiyatifiyle başlatılan bir süreç olduğunu gördük. Bu bizim için çok önemli bir kazanımdı. Bununla ilgili bir yayınımız var. Bu konferansın ev sahipliğini Mimarlar Odası İstanbul Şubesi yaptı. Çeşitli kurumlardan da destek aldık. Bunlar TÜBİTAK ve İTÜ’ydü. Kitabını İTÜ bastı. Tam bir işbirliği modeli oldu. Bu yayınınızda ‘‘Modern Asya Mimarisini Yeniden Düşünmek ve Yeniden Yapılandırmak’’ ibaresi var. Türkiye’de bunu başarabilecek kapasite var mı? bir açıdan çok daha demokratik bir örgütlenme modeli. Orada herkesin düşüncelerini özgürce ifade edebileceği bir platform var. Bu ilişkilerimizi çok canlandırdı. İlişkiler nasıl canlandı? Örneğin Tokyo Üniversitesi’yle İTÜ sıkı bir bilgi platformu oluşturma yolundalar. Eylülde gerçekleşecek bir projemiz var. Araştırma modeli olarak Galata semti alındı. Bir İstanbul depreminde Galata’nın tarihi yapısının nasıl kontrol edilip kurtarılabileceği üzerine bir model geliştireceğiz. Şehircilik uzmanları, mimarlık tarihçileri, öğrenciler, genç asistanlar katılacaklar. Bu Türkiye’de ilk defa oluyor. Galata projesi Bu proje ne kadar süreli? İki haftalık bir proje. Yerinde uygulama yapılacak. Görüşler kâğıt üzerinde tartışılacak, yerinde kontrol edilecek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle işbirliği bakımından ‘‘Avrupa’dan İstanbul’a Yeni Sanat’’ adını taşıyordu. Siz zaten ‘art nouvaeu’ mimarisinin ünlü isimlerinden Raimondo Daranco uzmanı olarak tanınmıyor musunuz? Tabii. O sergi için 14 ülkenin ‘art nouveau’ örnekleri buraya geldi. Benim küratörlüğünü yaptığım bir sergi oldu. Bunda hem Türkiye Mimarlar Odası hem İTÜ ve Mimar Sinan Üniversitesi’nin işbirliği oldu. Bunun kitabı da yayımlandı. Hazır İstanbul’daki ‘art nouveau’ mimarisi eserlerinden söz açılmışken bunların restorasyonları başarılı biçimde yapılabildi mi? Ne yazık ki bizim yöneticilerimiz ve işverenlerimiz Raimondo Daranco’nun mimari kalitesinin farkında değiller ya da umursamıyorlar. Onun yapıtlarından bir bölümü kamu, bir bölümü özel mülkiyette. Kamu mülkiyetine ait olanlardan Cumhurbaşkanlığı’nın mülkü olan kültür mirası. Restorasyon yapılmadığı zaman ileride daha pahalıya mal olacak bir durum ortaya çıkar. Pek çok şey de kaybedilir. Cumhurbaşkanlığı’nın mülkiyetinde olan bir alanda bir kültür varlığının kaybedilmesi söz konusu olamaz. Sadece daha pahalı biçimde restore edilmesine yol açar. Yaklaşık altı yıldır hazır projeler olduğu gibi duruyor. Huber Köşkü’nün serasının demir detayları hâlâ olduğu gibi duruyor. Ama İstanbul’daki öbür yapılarda hemen hemen tümüyle kaybolmuş detaylardır. Yıldız Sarayı dahil, hiçbir yerde korunmadı. Huber Köşkü’nün serasının demir detaylarında önemli tarihi veriler var. Ama ne yazık ki çürümeye terk edilmiş durumda. Beş yıl önce onarılabilir durumdaydı. Şimdi ne durumdalar? Onu da bilmiyorum. Benzer bir durum Daranco’nun başka bir yapısı için daha acıklı bir biçimde söz konusu. Bu, Tarabya’daki İtalyan birinci derece kültür varlığı olmasına karşın çatıda basit onarıma izin verdi. Yaptığımız çok iyi bir projeydi ve gerçekte basit onarım projesi de değildi. İskele kuruldu. Ama ne yazık ki paraları bitti. Böylece dört yıl önceki bu girişim de öyle kaldı. Peki, bu yapılar UNESCO listesinde mi? Boğaziçi’nin tümü zaten UNESCO listesinde. Gerçekten neden restorasyon için para ayrılmadığını anlamakta güçlük çekiyorum. İstiklal Caddesi üzerindeki Botter Han da kendi kaderine terk edilmiş durumda. Özel mülkiyet olmasına karşın orada da hiçbir restorasyon çalışması yapılmıyor. Bütün bu Daranco yapılarının restore edilmemesine gerekçe olarak parasızlığın gösterilmesini kesinlikle kabul edemiyorum. Çünkü bu mülk sahipleri yoksul, zavallı kişiler değil. Büyük kurumların bu işlere el atmaları gerekiyor. ? Baştarafı Arka Sayfada lar, her gün 4 bin çocuğun susuzluktan öldüğünü okuduklarında ağlıyorlar. Lübnan’a atılan her bomba onlar için bir kahır mektubu; yine de neşeliler, aşka inanıyorlar ve ülkeleri onlar için yaşanacak en güzel yurt. Onları tanıyorum, özellikle de bizim yakada 95.1 üzerinden yayın yapan Özgür Radyo’nun bana hep gençliğimi anımsatan çalışanlarını. 20042005 arasında tam iki yıl her hafta Özgür Radyo’da insan hakları konusunda program yaptım. Radyoya gitmek benim için büyük keyifti. Konuklarım öyle ünlü kişiler değildi, onlar bizim mağdur dediğimiz kesimden geldiler. Okuma yazması olmayan ev kadınları, cesur, kendi başlarına işini kuran, kocayı boşayan ve kadın haklarının bir numaralı savunucusu olan genç kadınlar, özürlü mü / IŞIL ÖZGENTÜRK Haklarımız, özgürlüğümüz ve tırpan! yoksa sakat mı dememiz gerektiğini hep tartıştığımız sakatlar, ‘‘bana görme özürlü demeyin, kör daha doğru’’ diye beni uyaran Sacit Bey, travestiler, HIV virüsü taşıyan hastalar, seks işçileri, dünyanın en tatlı Down sendromlu çocuğu Hande hep bu program nedeniyle Özgür Radyo’nun konukları oldular. Her hafta konuklarımla birlikte dört kat merdiven tırmanır, kapıda galoşlarımızı giyip yayın alanına geçerdik. İçeri girdiğimizde nefis yemek kokuları bizi karşılardı. Her gün çalışanlardan biri yemek işini üstlenirdi. Kimi zaman dolma kokusu, kimi zaman nefis bir suböreği ağzımızı sulandırırdı. Bu dayanışma benim çok hoşuma giderdi, radyonun öyle har vurup harman savuracak parası yoktu, herkes küçük ücretlerle çalışıyordu ve başka alanlarda da sürüp giden bu dayanışma, onları daha kardeş yapıp, daha az tavizkâr olmalarını sağlıyordu. Konuklarımı merak ederlerdi. Acaba bugün yeni ne öğreneceğiz? Bir programda Türkiye’de 12 milyon civarında sakat olduğunu belirtmiştim. Herkes şaşkındı, çünkü ortalıklarda o kadar çok sakat görülmüyordu. İşte o zaman hep birlikte bir ayıbımızı öğrenmiştik, bu ülkede sakatlar insandan sayılmıyorlardı. Ancak son nüfus sayımında insan oldukları anımsanmış ve sayıma alınmışlardı. İnsandan sayılmadıkları için de kentler ve sosyal hayat onları hep yok saya rak örgütlenmişti. Bazen radyo çalışanları bana müzik seçer bazen de ben kendi arşivimden bir şeyler götürürdüm. Hemen daha sonraları çalmak için bir kopyasını çıkarırlardı ben de işe yaradığımı hisseder sevinirdim. Fırsat bulduğumuzda radyonun genel müdürü Füsun Erdoğan’la hayat ve siyaset üstüne sohbet ederdik, Füsun 8 Eylül’de yolda giderken tutuklandı şimdi Gebze Cezaevi’nde, suçu nedir bilinmiyor. Tıpkı tutuklanan diğer sendika, basın ve radyo çalışanları gibi. Avukatıyla görüşemiyor. Ama Özgür Radyo çalışanları işlerinin başında, 11 yıl içinde tam 3 yıl 10 ay kapatılma cezası verilen radyolarından her gün insan hakları ve özgürlüklerini yineliyorlar.Tüm tutuklananlara ve hâlâ muhalif olanlara selam olsun! [email protected] ZEYTİNBURNU 1. SULH HUKUK MAHKEMESİ SATIŞ MEMURLUĞU ESAS NO: 2006/10 SATIŞ Z.Burnu Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2005/484 E,2006/ 120 K. sayılı kesinleşen satış kararı gereğince; aşağıda tapu kaydında, cinsi, evsafı, kıymeti ile önemli özellikleri ve satış şartları belirtilen taşınmaz Satış Memurluğumuzca açık artırma suretiyle satılarak paraya çevrilecektir. TAPU KAYDI: Zeytinburnu 1. Bölge Tapu Sicil Müd. dosyada mevcut yazılarına göre, Telsiz mahallesi, 389/1 pafta, 2302 ada, 1 parsel sayılı 430 m2 tarla vasıflı taşınmaz verasette iştirak olarak Ali Gündoğdu mirasçıları adlarına kayıtlı olup, taşınmazın tamamı üzerinde Ahmet Tatari lehine kanuni ipotek mevcuttur. İMAR DURUMU: Zeytinburnu Belediye başkanlığı’nın 01.09.2006 tarihli imar durumu yazısına göre taşınmaz konut alanı olarak ayrılmıştır. HALİHAZIR DURUMU ve EVSAFI: Satışı yapılacak taşınmaz Zeytinburnu Seyitnizam caddesine cepheli, bodrum, zemin ve 4 normal kattan oluşan bina mevcut olup, bodrum kat depo, zemin katta 3 adet dükkân ve normal katlarda her katta 3 daire olmak üzere mesken olarak kullanılmakta, 4 normal kat natamamdır. Taşınmaz; bölge ve tüm İstanbul metropol alanı göz önüne alındığında son derece merkezi bir yerdir, çevre yolları ve diğer semtlere yakınlığı nedeniyle ulaşım kolaylığı vardır. KIYMETİ: Yukarıda izah edilen tüm hususlar dikkate alınarak yapılan değerlendirmede taşınmazın tamamının değeri: 1.152.004. YTL (Bir milyon yüzelliiki bin, dört Yeni Türk lirasıdır. İHALENİN YAPILACAĞI YER, GÜN VE SAAT: 1. Satış: Z. Burnu 1. Sulh Hukuk Mahkemesi duruşma salonunda (salon 2) 03. 11.2006 günü 13.20/13.30 arasında 2. Satış: Z.Burnu l. Sulh Hukuk Mahkemesi duruşma salonunda (salon 2) 13.11. 2006 günü 13.20/13.30 arasında SATIŞ ŞARTLARI: 1 Birinci satış yukarıda tayin edilen gün, yer ve saatleri arasında açık artırma suretiyle yapılacaktır, bu artırmada tahmin edilen kıymetin % 60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü baki kalmak kaydıyla yukarıda yazılı yer, gün ve saatlerde ikinci artırmaya çıkarılacaktır, bu artırmada da rüçhanlı alacakların alacaklarını, tahmin edilen kıymetin % 40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacaklarının toplamından fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetinin % 20’si nispetinde pey akçesi (Yabancı para kurunda günlük değişimler olması ve 805 SK’un 1. maddesine göre ‘‘döviz teminat olarak kabul edilemeyeceğinden’’ nakit Türk parası alınacaktır.) veya bu miktar kadar milli bir bankanın ‘‘şartsız kesin ve süresiz’’ teminat mektubu vermesi gerekmektedir. Satış peşin parayla yapılacaktır, alıcı talep ederse 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. KDV, ihale damga resmi pulu, tapu alım harcı, tahliye ve teslim masrafları alıcıya aittir. Satış tarihi itibariyle varsa gayri menkulün aynına ilişkin birikmiş emlak ve vergi borçları, tellaliye ile tapu satım harcı satıcıya ait olup, satış bedelinden alıcısına iade olunur. 3 Taşınmaz Ahmet Tatari lehine kanuni ipotekle yükümlü olarak satılacak olup, İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (ilgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususuyla faiz ve masrafa dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile ilan tarihinden itibaren 15 gün içinde dairemize bildirmeleri gerekmektir, aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4 Alıcı ihaleye alacağa mahsuben iştirak etmemiş olmak kaydı ile ihalenin feshi talep edilmiş olsa bile satış bedelini derhal veya İİK’nun 130. maddesine göre verilen süre içinde nakden ödemek zorundadır. 5 Gayrimenkul kendisine ihale olunan kimse müddetinde parayı vermezse ihale kararı fesholunarak kendisinden evvel en yüksek teklifte bulunan kim ise arz etmiş olduğu bedelle almaya razı olursa ona, razı olmaz veya bulunmazsa hemen 7 gün müddetle artırmaya çıkarılır, bu artırma ilgililere tebliğ edilmeyip yalnızca satıştan en az 7 gün önce yapılacak ilanla yetinilir. 6 İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır, ihale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, fark varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 7 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için Memurluğumuzda açık olup, masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 8 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla Memurluğumuza müracatları ilan olunur. 9Satış ilanı ilgililerin dosya ve tapu kaydında yazılı adreslerine tebliğe gönderilmiş olup, adrese tebligat yapılamaması halinde ilgililer ve adresleri bilinmeyenler için de iş bu satış ilanının, ilanen tebligat yerine kaim olacağı ilan olunur. (Adresi tapuda kayıtlı olmayan alakadarlar için ayrıca adres tahkiki yapılmayacaktır.) 12/09/2006 (Basın: 47365) GAYRİMENKULÜN AÇIK ARTIRMA İLANI CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle