10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 OCAK 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Yanlı ve yanlış politikalar nedeniyle dışa bağımlı kılınan ülkemizin, uluslararası ilişkilerde manevra sahası daraldı Enerji artık bir ulusal güvenlik sorunu BARIŞ DOSTER ürkiye enerjide büyük bir bunalıma girdi. Birçok ilde fabrikaların gazı kesildi. Zaten benzine büyük paralar ödeyen halk, elektrik ve doğalgaz faturaları nedeniyle de sarsıldı. Enerjide yanlı ve yanlış politikalar nedeniyle dışa bağımlı kılınan Türkiye’nin, uluslararası ilişkilerde manevra sahası daraldı. Sivil ve askeri kurumlara görüş bildiren uzmanlara göre, tek bir ülkeye bağımlılık, sadece enerji politikaları açısından değil, ulusal güvenlik açısından da ciddi sakıncalar yarattı. Ve tüm bunlar olurken adları enerji yolsuzluklarıyla anılan bakanların, Yüce Divan’daki mahkemeleri devam etti. Petrolde yüzde 90, doğalgazda ise yüzde 96 oranında dışa bağımlı olan Türkiye bu duruma bir günde gelmedi. Yılda 25 milyon ton ham petrol tüketen Türkiye gibi enerjide dışa bağımlı olan İtalya ve Yunanistan’ın, alternatif enerji kaynaklarına verdiği önemden, yeterince ders çıkarılmadı. Bilimsel yetkinliğinin yanında, ulusal duruşuyla da tanınan uzmanlar, yıllardır ya Türkiye’nin ulusal enerji stratejisinin olmadığına ya da ulusal enerji siyasetinin uygulanmadığına dikkat çektiler. Ama seslerini duyuramadılar. Türkiye’nin doğalgazda dışarıya olan bağımlılığı nedeniyle 25 yılımızın ipotek altına alındığını, kullanmadığımız doğalgazı bile satın almak zorunda olduğumuzu, doğalgazdaki yükümlülüğümüz nedeniyle, enerjide diğer alanlara yönelemediğimizi haykırdılar. Ama dinleyen olmadı. Oysa, sadece enerji dağıtımındaki kayıpkaçağı önleyebilse Türkiye, mevcut enerjisini kullanarak önümüzdeki 20 yıl hiç enerji sorunu yaşamayacaktı. Petrol ve doğalgaz artık diplomasi kozu Türkiye’yi yönetenler ya da yönettiğini sananlar, uluslararası ilişkilerde son 200 yıldır yoğun, derin, kirli ve kanlı enerji kavgalarının yapıldığını, petrolden sonra doğalgazın da stratejik bir kaynak olarak diplomasi gündemindeki yerini aldığını, enerjide dışa bağımlı ülkelerin, dış siyasette de zaafa uğradıklarını görmediler, göremediler. Bu çerçevede, ülkemiz üzerinde ve çevresinde oynanan oyunlara daha dikkatli bakmaları gerekirken bunu yapmadılar, yapamadılar. Türkiye’nin, enerji açısından çok zengin olan Ortadoğu, Hazar Havzası, Orta Asya, Karadeniz ve Kafkasya gibi bölgelerle çevrili bulunduğunu, Avrasya’nın merkezindeki ülke olarak, çok önemli bir geçiş koridoru olduğunu dikkate almadılar. Ülkemizin, bir yandan bor ve toryum gibi stratejik hammaddelere, bir yandan da rüzgâr, güneş, jeotermal gibi alternatif enerji kaynaklarına sahip olduğunu düşünmediler. SSCB’nin dağılması, Varşova Paktı’nın tarihe karışması, Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla başlayan ve giderek ivme kazanan süreçte enerji, uluslararası ilişkilerin yoğunluğunu ve şeklini daha fazla belirleyen bir nitelik kazandı. Enerji güvenliğiyle ulusal güvenlik arasındaki yakın ilişki, enerjinin etkin, verimli kullanımı, enerji tasarrufu, yenilenebilir enerji kaynakları, enerji kaynağının çeşitlendirilmesi, enerjide ülke kaynaklarının değerlendirilip dışa bağımlılığın azaltılması, enerji üretiminde maliyetlerin düşürülmesi gibi konular, sadece bu işin uzmanlarının değil, dış politika alanındaki karar alıcıların da, geçmişe oranla daha fazla ilgilendikleri sorunlar arasına girdi. Türkiye’ye baskılar arttı NATO başta olmak üzere pekçok uluslararası örgüt, enerji ve enerji güvenliğiyle çok daha yakından ilgilenmeye başladı. Boğazların, petrol geçiş koridoru olması için ülkemize yapılan baskılar arttı. Yeni ve yenilenebilir enerji kay T ? Petrolde yüzde 90, doğalgazda ise yüzde 96 oranında dışa bağımlı olan Türkiye, bu duruma bir günde gelmedi. Yılda 25 milyon ton ham petrol tüketen Türkiye gibi enerjide dışa bağımlı olan İtalya ve Yunanistan’ın, alternatif enerji kaynaklarına verdiği önemden yeterince ders çıkarılmadı. 96 MİLYON METREKÜP OLDU Doğalgaz girişi artıyor ANKARA (AA) Türkiye’ye gelen toplam doğalgaz miktarı, günlük 96 milyon metreküpe ulaştı. Alınan bilgiye göre, İran’dan gelen doğalgaz miktarı dün itibarıyla 12 milyon metreküpe yükselirken, Mavi Akım yoluyla Rusya’dan gelen gaz miktarı da günlük 28 milyon metreküpten 32 milyon metreküpe çıktı. Batı hattı, LNG terminali ve TPAO’nun yerli üretimiyle birlikte, doğalgaz arzı 96 milyon metreküpü buluyor. Bu arada kötü hava koşullarına bağlı sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) gemilerinde yaşanan sıkıntı da aşıldı. Bugün 2 adet LNG gemisi limana gelirken, bir geminin de yolda olduğu belirtildi. Sonuçta Türkiye’nin bugün için doğalgaz sorunu kalmadığını belirten Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkilileri, ‘‘Doğalgaz sıkıntısıyla ilgili sayfayı kapattık. Herhangi bir sıkıntı yok, gelen doğalgaz miktarı giderek artıyor’’ diye konuştular. Öte yandan bakanlık yetkilileri, Türkiye’de günlük toplam 100 milyon metreküp gaz tüketildiğini anımsatarak, günlük 8 milyon metreküp doğalgaz tüketen ‘‘kesintili’’ abonelere dönük kesintisinin ise sürdüğünü belirttiler. GAZİANTEP nakları üzerindeki tüm çalışmalara karşın kömür, petrol ve doğalgazın, daha uzun yıllar enerji pastasındaki ağırlıklarını koruyacak olmaları, Ortadoğu ve Hazar Havzası’na yakınlığından dolayı Türkiye’ye yapılan baskıları şiddetlendirdi. Rusya, dış politikasında enerji kartını çok verimli kullanırken, çevresindeki kaynak ve geçiş ülkeleri üzerinde siyasi, diplomatik baskı kurarken, İran nükleer iddiasını sürdürüp dünyaya kabul ettirmek için petrol kozuna başvururken, Türkiye gelişmelere yeterince ağırlık koyamadı. Asya’nın artan talebi ve BOP 2030 yılına dek enerjiye dönük artan talebin üçte ikisinin, Asya’dakiler başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerden gelecek olması büyük güçlerin enerji hesaplarını etkilemekte. Batılı ülkelerde çok fazla nükeer santral yapılmaması da enerji coğrafyalarına yönelik ilgilerini pekiştirmekte. Enerji talebinin, ekonomik gelişmeyle yakından ilgili olması, başta Çin, AsyaPasifik ülkelerinin hızlı büyümeleri, Rusya’nın toparlanması ve Çin’le yakınlaşması, Büyük Ortadoğu Projesi’nin ABD tarafından gerekirse silahla uygulanmaya çalışılacağını ortaya koydu. 19. yüzyıldan bu yana enerji kaynaklarına hâkim olmak için kıran kırana rekabet eden devletler, ‘‘insan hakları’’, ‘‘hukuk devleti’’, ‘‘özgürlükler’’, ‘‘sivil toplum’’, ‘‘demokrasi’’, ‘‘piyasa ekonomisi’’ gibi kavramlar nedeniyle, güç mücadelesinden asla vazgeçmeyeceklerini defalarca kanıtladılar. ABD’nin, Basra Körfezi’nin denetimi için gerekirse silaha başvuracağını kayda geçiren Carter Doktrini’ni yürürlüğe koyduğu anımsanacak olursa, ne BOP dayatması, ne Körfez krizi, ne Afganistan ve Irak’ın işgalleri ne de İran ve Suriye’ye yönelik tehditler, enerjiden bağımsız hareketlerdi. Hepsi de Washington kaynaklı olan ‘‘başarısız devletler’’, ‘‘önleyici vuruş doktrini’’, ‘‘asimetrik savaş’’ ve ‘‘kontrol edilebilir istikrarsızlık’’ gibi kuramlar da enerji coğrafyasından bağımsız geliştirilmemişlerdi. ABD, petrol fiyatları üzerinden, dünya siyasetinde kendisine avantaj sağladı. Çünkü, petrolün fiyatındaki artış, hem Çin’in hem de AB’nin büyümesine olumsuz etki yaparken bu fiyatların aşırı düşmesi de önemli bir petrol ihracatçısı olan Rusya’yı vurmakta. Petrol ve doğalgazda dışa bağımlı olan AB’nin özellikle büyük ülkelerinin farklı çıkarları nedeniyle, tek ve bütüncül bir enerji politikası yok. Ama, özelleştirme ve serbestleştirme adı altında, kendi yapmadıklarını Türkiye’den istediği dikkatlerden kaçmadı. Irak’ın toprak bütünlüğünü dış siyasetinin kırmızı çizgilerinden biri olarak niteleyen ve bu ülkede kurulacak bir Kürt devletini ‘casus belli’ (savaş nedeni) sayacağını açıklayan Türkiye, bölge merkezli politikalara ağırlık vermek yerine, bizzat Başbakanının ağzından ‘‘Diyarbakır’ı BOP’un merkezi yapma’’ projesine taraf olunca, bölgede beklediği inisiyatifi alamadı, ikinci plana düştü. Hem Irak’ta fiilen bir Kürt devleti kurulmasını önleyemedi, hem bu ülkenin toprak bütünlüğünün tartışılmasının önüne geçemedi hem de kaynakların dağılımı konusunda ciddi bir varlık gösteremedi. Irak’ın yeraltı zenginliklerinin kullanımı konusundaki belirsizlikler bu çerçevede iyice su yüzüne çıktı. Merkezi hükümetin mi, federal, özerk, yerel yönetimlerin mi, yoksa bunların hepsinin mi yeraltı kaynaklarını yöneteceği henüz netlik kazanmadı. Dışişleri’nin yaklaşımı, Türkiye’nin hiçbir ayrım yapmadan Irak’ın her bölgesinde olması, Türk şirketlerinin bu ülkenin her yerine gitmesi yönünde. DOÇ. DR. FİLİZ KARAOSMANOĞLU: Enerji yelpazesi genişlemeli lkemizin petrolü ve Ü doğalgazı yok. Alternatif enerji kaynaklarına önem vermeli, enerji yelpazesini genişletmeliyiz. Yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelimiz iyi. Kömür, su, rüzgâr ve güneş ülkemizin önemli kaynakları. Kömürü yeni ve temiz teknolojilerle çıkarmalı, bu kaynağımızı evsel kullanıma değil, elektrik üretimine yöneltmeliyiz. Hidroelektrik ülkemizin en büyük güçlerinden biri. Rüzgâr enerjisi potansiyelimiz de yüksek. Jeotermal enerji potansiyelinde ise dünyada 7. sıradayız. Yakıt alkolü ve biyodizel üretimine önem verip modern biyokütle enerji teknolojisinden yararlanmalıyız. Çin, hidroelektrik santralları konusunda çok iddialı. Dünyadaki küçük hidroelektrik santrallarının yarısından fazlası Çin’de. Rüzgâr enerjisinde lider ülke Almanya. Jeotermal enerjide ise Filipinler ve Meksika lider. Yıllık güneşlenme süresi 2 bin 640 saat olan ülkemizde güneş enerjisinden yeterince yararlanamıyoruz. Hindistan, yenilenebilir enerji konusunda hızla yasal değişim yaptı. İspanya’nın bazı kentlerinde ve İsrail’de yeni kurulan evlerde, güneşle sıcak su ısıtma sistemi kullanılması zorunlu. Sanayici kesinti mağduru BEKİR ŞAHİN PROF. DR. HASAN SAYGIN: Bilimle beslenen siyaset şart ünyada enerji D kaynakları adil olmayan biçimde, asimetrik bir dağılım gösteriyor. Koruyacaklar. Alternatif enerji kaynaklarından daha çok yararlanmak için zamana ihtiyaç var. Yeterli bilgi üretememek, ürettiğini kullanarak siyaset geliştirememek ciddi bir sorun. Türkiye, bunları yapacak kurumlara yeterince sahip olmamanın bedelini, çok şey kaybederek ödedi. Yeni kayıpları önlemek ve yeni kazanımlar elde etmek için bilimle beslenen etkili siyasetlere gereksinim var. GAZİANTEP Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nde (OSB) geçen hafta aniden kesilen doğalgaz normale dönerken, bu kez kent merkezindeki konutların elektriğinin belli aralıklarla kesilmesi tepkilere neden oldu. BOTAŞ’ın geçen hafta yaptığı ani doğalgaz kesintisi karşısında şaşkına dönen sanayici zor durumda kalırken, çeşitli girişimlerle sorun giderildi. Doğalgazdaki basınç tekrar eski seviyeye yükselirken, bu kez kent merkezindeki bazı semtlerde belli aralıklarla elektrik kesintisi yapıldı. OSB’de faaliyet gösteren 700 fabrikadan ayda ortalama 150 kilovat enerji tüketimi yapıldığına dikkat çekilirken, bu tür ani kesintilerin sanayiye ağır darbe vuracağı ifade edildi. Gaziantep OSB’ye henüz 3 ay önce doğalgaz verildiğini anımsatan OSB Yönetim Kurulu Başkanı Cahit Nakıboğlu, 700 sanayiciden 70’inin doğalgaz aldığını ve bunların saatte 220 metreküp doğalgaz kullandığını söyledi. Diğer sanayicilerin de doğalgaza geçme hazırlığı içinde olduğunu anlatan Nakıboğlu, kesintilerin sanayide olumsuz etki yaratacağına dikkat çekti. SÜRECEK CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle