12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 OCAK 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Katil Anıl Öçal: ‘‘Uğur Mumcu’nun katili yakalanmadı ama, adının verildiği mahallede milli ülkücü katil yakalandı: Allah’ın sopası yok hesabı!’’ Ya ğ m u r E k i m Orhan Pamuk davası düşmüş... ‘‘Düşene vurulmaz!’’ GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Galatasaray’ın yeni adı: Uzatmalı aslan! Banka Vakıflar Bankası’nın İzmir Karşıyaka Şubesi’nin, Bahriye Üçok Caddesi üzerindeki ‘‘özel hizmet birimi’’nde, türbanlı memurlar sayesinde bankacılığa da tesettürü sokmuş bulunuyorlar. BUGÜN sevgili Uğur Mumcu’nun 13. ve Uğur Mumcu gibi siyasi bir suikasta kurban giden Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın 5. ölüm yıldönümü. Sözü Ankara’dan Mustafa Yıldırım dostumuza bırakıyoruz: ‘‘Gaffar Okkan’ın eşinin çığlığıydı: Atatürk diye diye gittin! Onu ve gözyaşı döken Diyarbakırlı yurttaşlarımızı unutamıyorum. Makamının ağırlığıyla değil de, insan sevgisiyle yaklaşan, ulusunun birliğini dirliğini gözetmekten, iyilikten başka bir şey düşünmeyen bir görevlinin neler başarabileceğini gösterdi Gaffar Okkan. Her şeyden önce ulusun güvenliğini gözettiği sürece, adalete ve kardeşliğe hizmet edebileceğinin yankılarıydı ardından yükselen çığlıklar. Güvenlik görevinin derin insan sevgisi gerektirdiği denli, bitmek tükenmek bilmeyen bir güçle çalışmak gerektirdiğini de gösteriyordu, Diyarbakırlıların anlattıkları. Gaffar Okkan gibi erdemle donanmış devlet görevlilerinin, ulusal birliği, toprak bütünlüğünü güvence altına almayı, birinci ve en mutluluk verici iş olarak gördüklerinde, mesai saatlerine, paraya pula, şöhrete aldırmadan kendilerini tüketircesine çalıştıklarını gördük hep! Gaffar Okkan’ı anımsadıkça, ulus için biteviye çalışma isteği geliyor aklıma. Güneydoğu’da, beşaltı Gaffar Okkan olsaydı diyor ve soruyorum: Irak’ın kuzeyinde, Barzani’nin de, Talabani’nin de aşireti kalır mıydı? Batılıların yüz yıldır sürdürdükleri kışkırtma çabaları boşa gitmez miydi? Petrolün üzerine Mumcu ve Okkan oturmak için, türlü dalavere çevirip, sözde, maşa ‘KürtŞii’ devletleri kurma planları daha baştan yırtılırdı. Emir alacak adamları kalmayınca, aşiret reisleri, yabancının kollamasında eroincilik, silah kaçakçılığı, dinmezhep kışkırtıcılığı yapıp, Türkiye’ye düşman, silahlı çeteleri barındırabilirler miydi? Devletimiz bölgesinde barış merkezi, adalet sağlayıcı bağımsızlık timsali olmaz mıydı? Elbette olurdu diyorsanız, Gaffar Okkan’ın neden öldürüldüğünü de biliyorsunuz demektir. Anımsayın, ne demişti ölümünden kısa süre önce? ‘Bunlar dinci falan değil, düpedüz yabancıların casusu’ demişti. Uğur Mumcu suikastı sanığı mahkemeye ‘CIA görevlileri beni hapishanede sorguladı, tehdit ettiler’ diye dilekçe vermişti. Kimseler sormadı.Güldal Mumcu’nun dediği gibi, her şey açık ama yöneticiler bir türlü itiraf edemiyorlar!’’ Onlar Bizim İçin Öldüler Ben bu yazıyı kaleme alırken sevgili dost, gerçek özverili sosyal demokrat Aydın Güven Gürkan’ın vefatını öğrendim. Solun bütünleşmeyi başardığını göremeden aramızdan ayrılmış olması, en büyük acımız. Halbuki bu uğurda ne çabalar vermişti Aydın Bey... SHP genel başkanlığına aday olduğunda, 1990’ların başında kendisine destek verenler arasındaydım. Solda birliğe onunla daha hızlı gidebileceğimizi düşünüyordum. Gürkan malum tıkanmışlıklar yüzünden arzuladığı olumlu sonuçları göremedi. Hepimizin başı sağ olsun. Bugünden itibaren Cumhuriyet’e ve demokrasiye ışık saçan bu güzel insanlar için anma törenleri düzenlenecek. Düşünün ki Gürkan’ı kaybettiğimiz aynı kış haftasına, alçaklar yıllar üstünden üç büyük aydın cinayeti sığdırmışlar. 24 Ocak Uğur Mumcu, 31 Ocak Muammer Aksoy, 1 Şubat Abdi İpekçi... Onların her birinin yarattığı büyük boşluklar kalbimizde bir yaradır. ??? Onlar, bile bile, seve seve bizler için öldüler. Halk için, devrim için, demokrasi için, aydınlık yarınlar için, gelecek kuşaklar için; kısaca.. özgürlük, hukuk ve eşitlik için. Bugün bildiğiniz gibi üç gazetenin Genel Yayın Yönetmeni, Cumhuriyet Spor çıkışlı. Ben ise 1970’lerin ikinci yarısında Fransa’dan uluslararası tenis maçlarını kaleme alarak Milliyet’in Spor Servisi’nde yazarlığa adım atmıştım. Rahmetli Namık Sevik’in imzasını taşıyan spor yazarı kartım, tarihi bir belgedir. Abdi Bey’i 1970’lerde tanımış, aydın kişiliğine, ciddi araştırmacı tavırlarına ve Milliyet’i o dönemlerin en güvenilir kitle gazetesi yapan temel ilkelere olan bağlarına hayran kalmıştım. Birçok kere kendisiyle uzun uzun sohbet etme şansım oldu. Paris’te okuduğum sıralarda yakın arkadaşım Meir, bir öğleden sonra o korkunç ölüm haberini verdi. Dünya başıma yıkıldı. 1970’ lerde günlük terör ölüm ortalaması bazen 30 kişiyi geçiyordu. Korkunç bir dönemdi. Ama bu sefer karanlık güçler kumarı büyük oynamış.. alçakça, toplumda en derin yarayı açacak olan bir güven kalesini vurmuşlardı. Zaten o günden sonra morali yıkılan Ercüment Karacan, gazetesini elinden çıkaracak, Türk demokrasisinde büyük bir gedik açılacaktı. ??? 12 Eylül’ün ardından terör Muammer Aksoy’la beraber birden tekrar tavan yaptığında toplum gafil avlanmıştı. Ölümünden bir hafta önce kendisini yine aramıştım. 163. maddenin kaldırılmasına karşı (sonuçta başarısız olsa da) çok ses getiren bir kampanya yürütmüştük. ‘‘Dikkat et Bedri, çok sert yazıyorsun, bu adamlar her an bir şeyler yapabilirler’’ dedi. ‘‘Muammer Bey, seçeneğiniz var mı? Sinecek halimiz yok ya..’’ dedim. ‘‘Sen de haklısın, ne desem ki..’’ deyip yanıtladı. Bir hafta sonra canilerin kurşunlarına hedef olduğunda isyan ettim. ??? Uğur Mumcu, sevgili Aksoy’un kaybını belki ailesinin ardından en derin yaşayan kişilerin başında gelir. Türkiye’de 2. Cumhuriyetçi ve İslamcıların yoz ittifakı tırmandıkça, sık sık telefonda hem dertleşir hem de bir strateji çizmeye çalışırdık. Mumcu öldürüleli ‘‘uğursuz’’ 13 yıl geçmiş durumda. Bugün yaşıyor olsa, ‘‘pişireceği’’ müthiş dosyalar karşısında, şeriatçı partiler bu kadar rahat bir hareket alanı bulabilir miydi hiç? 29 Ocak 2006, saat 1417 arasında İTÜ Maçka Kampusu Mustafa Kemal Amfisi’nde Yurtsever Hareket olarak Cumhuriyet gazetesi ile beraber bu üç güzel insan için bir etkinlik düzenliyoruz. Konuşmacılar arasında kendim dışında saygı değer dostlarımız Prof. Dr. Mete Tapan, Nail Güreli, Dr. Alev Coşkun, Prof. Dr. Coşkun Özdemir, Ali Sirmen, Prof. Dr. Nur Serter, Tuncer Kılınç ve Tufan Türenç var. Hava şartları ne olursa olsun, o salonu doldurmanız o kadar önemli ki... ??? Geçen Cumartesi İstanbul’da 1997’de Barmen Oğuz Atak’ın hunharca siyasi bir cinayete kurban gitmesinden sonra kapanan ‘‘She Bar’’ın müdavimleri için Ortaköy Harley Cafe’de bir parti vardı. Oraya gittim ve bu vesileyle orada da bazı arkadaşlara 29 Ocak etkinliğimizi duyurdum. Sizi, tüm CUMOK’ları, tüm demokrat dostları çevrenizle beraber etkinliğe destek verip bu büyük değerlerin aziz anısına ve siyasi miraslarına sahip çıkmaya davet ediyoruz. Email: bedbay?tnn.net Web: www.bedribaykam. com Email: infoİyurtseverhareket.org Web: www.yurtseverhareket.org Tokat Tokat Merkez Karşıyaka’daki Bağlar Sağlık Ocağı’nda bayan doktor Güler Dirican’ın türbanla görev yapmasına Tokat Valisi Erdoğan Gürbüz özel izin vermiş olabilir mi? SESSİZ SEDASIZ (!) Futbol Federasyonu ve demokrasi sindirimi MİMAR Sinan Üniversitesi Devrim Tarihi ve Atatürk İlkeleri dersi öğretim görevlisi Dr. Abdullah Kehale: ‘‘Futbol Federasyonu başkanı seçimlerinde, hükümetin özerk bir kuruma antidemokratik baskı yapması, meşhur numaracı cumhuriyetçiler ve sözde aydınlar tarafından ciddi eleştiriler almadı. Her fırsatta Mustafa Kemal’e demokrat olmadığı yönünde büyük bir yaygara ile saldıran bu kişilerin, gerekli dersi almasını umarak bir anımsatma yapmak istiyorum: Birinci Meclis’te, 5 Ekim 1922’de Milli Eğitim Bakanlığı’ndan istifa eden Vehbi Bey’in yerine yeni bakan seçimi yapılacaktı. Yönetmelik gereği, hükümet tarafından Yunus Nadi ve Muhittin Baha aday gösterildi. Gizli oylamanın sonucunda seçilen kişi, bu iki kişiden biri değil, ikinci grup adı verilen ve Atatürk’e karşıtlığı ile bilinen gruptan İsmail Safa Bey oldu. Yönetmeliğe aykırı olan bu durumda, Mustafa Kemal seçimlerin yenilenmesini istedi. İkinci oylamada da İsmail Safa Bey daha fazla oy alarak yine seçildi. Mustafa Kemal kendisini odasına kabul ederek bakanlık görevini kabul etmesini istedi. Bakanlık gibi önemli bir görevi, kendisine karşı olduğu bilinmesine ve yönetmeliğe aykırı olmasına karşın, İsmail Safa Bey’e veren kişi mi, yoksa Futbol Federasyonu delegelerinin kararlarını içine sindiremeyen, bugünkü yöneticiler mi daha demokrat? Biraz insaf lütfen!’’ Matematik Suat Özbilgi: ‘‘Hukuk fakültelerinde hangi dersler zorunludur bilmem, ancak matematik dersinin zorunlu olmasında yarar var!’’ Latin Amerika’dan Yükselen Sol Dalga SÖNMEZ TARGAN ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Sovyetler Birliği’nin dağılması ve hemen ardından sosyalist dizgenin yıkılmasıyla gelen yeni bir sağ dalga gezegenimizin tamamını yakın bir zamana değin etkisi altında tuttu. Yine bu süre içinde iletişim teknolojisinin ulaştığı dev boyutlar, Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni olarak tanımlanan bu sağ ideolojinin yaşamın bütün alanlarında kök salmasına önemli katkılar sağladı. Neoliberalizm olarak özetlenebilecek bu tek yanlı ekonomi politik, üretim dünyasında yaşananlarla da sınırlı kalmadı. Siyasetten sanata, sanattan kültüre değin insanların moral, etik ve felsefesel tüm değerlerini değişime uğratan bir ortam yarattı. Böylesi bir ortamda bilinçli ve aydın olarak tanımladığımız nice insan bile bu yeni düzenin rüzgârına kendilerini kaptırarak, bu değişime ileri bir adım olarak bakmakta sakınca görmediler. Oysa bu düzenle açlık, yoksulluk, gelir dağılımında adaletsizlik, işsizlik, yabancılaşma gibi toplumsal rahatsızlıklar ve ekonomik dengesizlikler dünya ölçeğinde eskisinden daha fazla arttı. Sosyalist dizgenin hayatta olduğu tarihsel evrede, kapitalist dünya korunma içgüdüsüyle de olsa başında bulunduğu toplumların ekonomik sorunlarıyla daha bir ilgileniyor, sosyal demokrat politikaların da itici gücüyle insanları belirli bir sosyal güvenlik şemsiyesi altında tutmaya özen gösteriyordu. Yeni Dünya Düzeni bu dengeleri de altüst etti ve insanlığı bir bütün olarak yalnızlığa itti. Özellikle başını ABD’nin çektiği emperyalizmin işgalci politikalarının Afganistan ve Irak’ta açıkça uygulamaya sokulmasıyla solda yeniden kıpırdanmalar yaşanmaya başladı. Umutsuzluk ve çaresizliğin anaforunda uzun yıllar başı dönen geniş toplum kitleleri, içinde yaşadıkları bu durumdan çıkışı, acaba yeniden solda mı aramaya yöneliyor sorusunu ister istemez gündeme taşımış görünüyor. Hatta gezegenimiz yeniden bir sol dalganın etkisine mi giriyor sorusunu insanın usuna getiriyor. Bu dalganın ilk işareti, uzun yıllar ABD güdümünde faşist Pinochet’in yönetiminde kan yitirmiş Şili’den gelmişti. 27 yıl süren faşist yönetimin sonunda, 16 Ocak 2000 tarihinde yapılan Şili Başkanlık seçimlerinde, oyların yüzde 50’sinden fazlasını alarak başkanlık koltuğuna oturan solun adayı Ricardo Lagos Escobar, yükselen sol dalganın ilk işaretiydi. Bugün bu koltuğa, yine soldan gelen bir aday olan Bayan Michelle Bachelet oturmaya hazırlanıyor. Şili Başkanlık koltuğuna oturan Michelle Bachelet, sol bir aileden gelen köklü bir sosyalist. Babası Şili’nin sosyalist başkanı Salvador Allende’nin danışmanlarından biri ve asker kökenli bir generaldi. Pinochet’nin kanlı bir darbeyle Allende’yi devirmesinden sonra o da işkence altında yaşamını yitirmişti. Michelle o yıllarda annesiyle birlikte faşist Şili yönetiminin hışmına uğramış; uzun yıllar süren hapis ve sürgünlük döneminden sonra Başkan Ricardo yönetiminde önce Sağlık, sonra Milli Savunma Bakanı olarak görev ve sorumluluklar alarak geçmişte ailesine yapılan haksızlıkların adeta acısını çıkarmıştı. Şili’de yükselen bu sol dalga, kısa sürede Latin Amerika’nın diğer ülkelerinde de kendisini duyurmada geç kalmadı. Solun adaylarından Brezilya’da Lula da Silva, Uruguay’da Tabera Vazguez, Arjantin’de Nestor Kirchner, Venezüella’da Hugo Chavez, Bolivya’da Evo Morales peşpeşe ülkelerinin Başkanlık koltuklarına oturdular. ABD’nin, anakarasından çok uzaklarda olan Ortadoğu ve Asya’da askersel işgallerle emperyalist niteliğini ve egemenliğini zora başvurarak sürdürmek istediği bir tarihsel evrede, kendi yanı başında olan ülkelerde sol rüzgârların esmeye başlaması bir rastlantı mıdır acaba?.. Yoksa bir bütün olarak gezegenimizin yeniden sola evrilmesinin ilginç bir başlangıcı mıdır?.. Bilindiği gibi yirminci yüzyılın başlarında gezegenimizde ypükselmeye başlayan sol dalganın çıkış noktası Doğu Avrupa ile Uzak Asya olmuş ve insanlığın ilerlemesine büyük katkılar koymuştu. Bugün bu dalga tam tersinden, emperyalist egemenliğin göbeği olan Amerika’dan yükseliyor ve tüm gezegenimizi yeniden etkisi altına alacağa benziyor. Adeta bir medcezir olayı gibi bütün ülkelerde yeniden yaşanan bu toplumsal dönüşümlerin tüm insanlığa umut getirmesini diliyor, hayırlı olsun diyoruz. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 24 Ocak www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Türkçede olduğu gibi, kök 1 leri değişme 2 yen ve türeme ya da çekimle 3 ri eklerle olan 4 dil yapısına ve 5 rilen ad. 2/ Küçük çocukları 6 korkutmak için 7 uydurulmuş 8 yaratık... Oy. 3/ Bir nota... 9 Trabzon’un bir ilçesi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 4/ Gri rengin çeşitli 1 Y A Ğ L A V I A tonlarını kullanarak 2 A R ON A R I M yapılan ve oyulmuş K R İ Z R A kabartma izlenimi 3 Ğ 4 I R O K O N A T uyandıran resim... ViE K E layet. 5/ Tavlada ‘‘üç’’ 5 M İ L E T L A P R sayısı... Kahveci tepsi 6 C A Z S A K A si. 6/ Hiçbir üretici ça 7 U Y A K lışmada bulunmadan, 8 R E U T L Ö S yalnızca mülkünün ge 9 T U R A Ç S U liriyle yaşayan kimse. 7/ Bir işi yerine getirme... Şöhret. 8/ İtici neden, güdü... Uluslararası Futbol Federasyonu’nun simgesi. 9/ İskambilde bir kâğıt... Kullanışlı. Esas No: 2002/921 Davacı Nafiz Öztürk, vekili Av. Aşkın Yaşar Topuzoğlu tarafından davalılar Hazine, Cerayir Çelik, Sultanık Çelik, Meri Çelik, İstepan Çelik aleyhine açtığı tescil davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara kararı uyarınca: Davalı Cerayir Çelik ölmüş olduğundan ve mirasçıları olan Sultanık Çelik, (Cerayir ve Sirvat’tan olma 1944 doğumlu) meri Çelik, (cerayir ve Sirvat’tan olma 1942 doğumlu) İstepan Çelik’e (Cerayir ve Sirvat’tan olma 1950 doğumlu) duruşma günü tebliğ edilemediğinden ve adresi de zabıta kanalı ile tespit edilmediğinden duruşma gününün 7201 sayılı Tabligat Kanunu’nun 28., 29. maddeleri gereğince davalıya ilanen tebliğine, ilanın gazetede yayımlanmasından itibaren, 15 gün sonra davalılara tebligatın yapılmış sayılmasına karar verildiğinden, duruşma günü olan, 30.03.2006 günü saat 10.30’da mahkeme duruşma salonunda hazır bulunması, davalılar Sultanık Çelik, Meri Çelik, İstepan Çelik’e hazır bulunmadığı veya kendisini bir vekil ile temsil ettirmediği takdirde, yokluğunda duruşma yapılarak, yokluğunda karar verileceği ilanen tebliğ olunur. 17.01. 2006 (Basın: 2087) ÜMRANİYE ASLİYE 2. HUKUK MAHKEMESİ’NDEN YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dört telli bağlama. 2/ Bayındırlık... Gümüşbalığının küçüğü. 3/ Uzaklık anlatmakta kullanılan söz... ‘‘Güzel sever diye ederler/Benim Hak’tan gayrı sevdiğim mi var’’ (Karacaoğlan). 4/ İzin, onay... Kalın bükülmüş sicim. 5/ Henüz mayalanmamış üzüm suyu... Pamuk, yün gibi şeyleri eğirmekte kullanılan araç. 6/ Madagaskar’da yaşayan, sincaba benzer bir maymun cinsi... Bir nota. 7/ Bir işi yaptırabilme gücü... Hamur tahtası. 8/ Felsefede, bir varlığı o varlık yapan şey... Gösteriş, caka. 9/ Yapmacıklı bir şekilde gülmek. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle