23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 EYLÜL 2005 PAZARTESİ CUMHURİYET r M V l w\\ vJİTİJ. ekonomi@cumhuriyet.com.tr ABD'nin Büyiik Ortadoğu Projesi'nden esinlenen Devlet Bakanı, 'Kendi projesini'ortaya koydu: Tüzmen'in BOP'u: Büyük Osmanlı! • Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, "Osmanh döneminde Akdeniz tamamen bir serbest ticaret alanıymış, biz de şimdi seneler sonra Akdeniz" i yine serbest ticaret alanı haline getirmeye çahşıyoruz. Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi var. Benim de büyük Osmanlı projem var" dedi. ANKARA (AA) - Devlet Ba- kanı Kürşad Tüzmen, Ameri- ka'nın Büyük Ortadoğu Proje- si'ne atıfta buiunarak "Benim deBüyük OsmanlıProjem var" dedi." Amerika'nın 50-100 senelik platformda kendi halkının ge- leceğini düşündüğünü, dolayı- sıyla petrol olsun, gaz olsun enerji kaynaklan ile ve su üze- rine önemli çalışmalaryapmak üzere Ortadoğu ülkelerine yön- lendiğini anlatan Tüzmen, bu çerçevede "Türkiye'ninde Ak- deniz'i yeni ticaret alanı haline getirmeye çahşüğuu" bıldırdi. Tüzmen, aylık iş ve ekonomi dergisi tt İnfomag"e yaptığı açıklamada, Avrupa, Akdeniz bakanlan, Euromed toplanhsı- nnı 2004 yıhnda Çırağan Sara- yı'nda yaptığını hatırlatarak 200-300 yıl önce de Osmanlı döneminde söz konusu saray- Bulvara adı konunca hoşuna gitti Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, CazJantep'in Nurdağı flçesinde kendi adının verildiği -Kürşad Tüzmen Burvan"nın açıbşuu yapü. Nurdağı Bekdhe Başkanı Ornan Yıhnaz da bakanın isminin bulvara verilmesiyle ilgili Betediye MecBsi'nin 2(XM yıonda akhğı karara Uişkin yazıh beigevi Tüzmen'e sundu. Tüzmen de emeği geçen herkes adına bu beigeyi akhğun ifade ederek bir insanm yaşarken nnnriandınhnagnın güzei bir şey oMuğunu söyledL da, Akdeniz tamamıyla bir ser- best ticaret alanıyken toplantı- lann yapıldığını kaydetti. Seneler sonra Akdeniz'i yine bir serbest ticaret alanı haline getirmeye çalıştıklanna işaret eden Tüzmen, bu çerçevede Türkiye'nin etrafindaki ülke- lerle ticaret anlaşmalan imzala- dıklannı belirtti. Amerika'nın şu anda ilgilen- diği ülkelerin tamamen aynı ol- duğuna dikkat çeken Tüzmen, şunlan kaydetti: "Bızim eski Osmanlı coğraf- yasından yaklaşık 33 ülke çık- mıştır. Bu bizim ortak dfl, din, kültür. coğrafya ya da tarih ba- ğımınn olduğu ülkeler grubu- dur. Yani 5 tane ana payda var. Bu 5 payda ile ben bu ülkelerte olan ticaretimi çok rahat art- ürabilirim, çok daha rahat yaûnmlar yapabttiriın. Güney- doğu'dan işadamı ahnîn Suriye'deArapça, Irak'ta Kûrt- çe. Doğu AnadohTdan aldığun Iran'da Farsça konuşur. Azer- baycan ile İran'ın kuzeyi ile za- ten Türkçe konuşuyorsunuz.'" III. KOBİZÎRVESI AB için eylem planı çağrısı tSTANBUL (AA) - IstanbuFda 16- 17 Eylül tarihleri arasında gerçekleş- tirilen III. KOBÎ Zirvesi'nin sonuç bil- dirgesi, Hilton Oteli'ndeki bir toplan- tıyla açıklandı. Sonuç bildirgesinde, "Avrupa Bir- üği (AB) uyum sürecinde, AB'nin sek- töreitercihleri göz önüne ahnarak KO- Bİ stratejisi ve eylem planının güncel- lenmesi ve uygulamaya gecirilmesi" ıstendı. Bildirgede. AB sürecinde KO- Bl'lere. proje üretebilmeleri için sivil toplum örgütleri, kamu kurum ve ku- ruluşlan ile üniversiteler tarafından proje uzmanı yetiştirmek üzere eğitim verilmesi gerektiği dile getirildi. AB uyum sürecinde KOBÎ'lerin, sosyal standartlar ve çe\Te ile fikri ve smaı mülkiyet haklan konulannda bilinç- lendirilmesi gerektiği belirtilen bil- dirgede, Ar-Ge çalışmalanna bütün- sellik getirecek bir sistem geliştiril- mesi, ginşimcilik ve yenilikçilik po- litikalannın yeniden yapılandınlması gerektiği vurgulandı. TEKEL Yunanistan 'dafason üretim gündemde ANKARA (AA) - Aldığı hard box (sert kutu) makineleri, eski olduğu ge- rekçesiyle iade etmek zorunda kalan TEKEL, sert kutulu sigara üretimi için yeniden fason üretim arayışına girdi. TEKEL yetkilileri, ilk etapta geçen hafta Bulgaristan'a giderek görüşme- lerde bulundular. Bunun yanında önü- müzdeki günlerde komşu ülke Yuna- nistan'a da TEKEUden bir heyetin gi- derek burada fason üretim imkânlannı araştıracağı öğrenildi. TEKEL, ithal et- tiği makinelenn menşeine iade edilme- si karannın ardından, sert kutu paket kapasıtesi yeterli olmadığı için pazar kaybını durduramadı. İzmir Ekonomi Üniversitesi'nin 'Embryonix'i ilk meyvelerini veriyor Oğrenci patronlar geliyor • Adını anne karnındaki büyüyen embriyodan alan 'Embryonix' projesi, öğrencilere ünıversite yıllannda yenilikçi fikirlerini hayata geçirme ve para kazanarak yaşama hazırlanma fırsatı sunuyor. MURATGÜLDEREN İş bulma konusunda yeni- likçi ve girişimci fikirlere destek vermek amacıyla ge- çen yıl başlatılan Embriyo- nix projesi ilk meyvelerini veriyor. Izmır Ekonomi Üni- versitesı'nin (tEÜ) girişimci öğrencilerinin kurduğu işlet- melerden Trio Copy Centre kâra geçerken Potlach Pro- duction ise para kazanmaya hazır konuma geldi. Adını anne karnındaki bü- yüyen embriyodan alan "Embryonis' projesi öğren- cilerin ünıversite yıllannda yenilikçi fikirlerini hayata geçirme fırsatı sunuyor. 50 bin YTL sermayeyle kurulan EmbriyonixsayesindeİzmirEkonomi l niversitesi öğrencfleri yönettmsdyetenekvebecerikazanıyorlar. Embriyonix Bilişim, Tekstil, Turizm, Gıda, Hayvancılık San. ve Ticaret Şirketi, başta İzmir Ticaret Odası olmak üzere, Ege Işadamlan Der- neği, Ege Sanayici ve îşa- damlan Derneği ve Ege Böl- ge Sanayi Odası tarafından destekleniyor. Izmır Ekonomi Üniversi- tesi Rektörü Prof. Dr. Aöfla Sezgin. Türkiye'deki üniver- siteler arasında bir ilki ger- çekleştirdıklerini belırterek İEÜ'de kurulan işletmeler sayesınde öğrencilerin henüz okuldayken iş hayatı deneyi- mıne kavuştuklannı belirtti. Bu proje sayesinde öğrenci- lerin yönetımsel yetenek, bil- gi ve becen kazandıklannı söyleyen Sezgin. şu ana ka- dar söz konusu projelerin ba- şanlı bir şekilde hayata geçi- rildiğini ifade etti. Orta ve büyük ölçekli firmalara rek- lam ve tanıtım hizmetleri su- nan Potlach Production'm sekiz aydır Efe Rakı, Özsu. Karat Alhn, Idol Şarapçılık. İzmir Havayollan gjbi büyük işletmelerle çahştığını kay- deden Sezgin, Potlach'ın müşterilenne reklam fotoğ- rafçılığı, tanıtım ve reklam filmleri, grafık tasanmı, ka- talog tanıtım ürünleri. e-tica- ret servisleri ve ruar standart- lan gibi hizmetler sunduğu- nun altını çizdi. Sezgin, 'Embriyonix'in ilk şirketlerinden olan ve 20 bin Avro'luk bir yatınmla işe başlayan Trio Copy Cent- re'nın ise beklenenin üzerin- de bir performans gösterdi- ğine dikkat çekerek bu işlet- menin üniversitenin 5 bine yakın öğrencisine kırtasiye, bilgisayar malzemeleri, he- diyelik eşya ve fotokopi mal- zemesi hizmeti verdiğini di- le getirdi. Trio Copy Centre çahşanlanndan An Kazancu bu ışi yaparken öncelikli amaçlannın para kazanmak olmadığını söyleyerek **Öğ- rendikierimiz teoride kalmı- yor. EUe tutulur bir işletme yönetiyoruz. Bu da bize me- zuniyet sonrası karryerimiz- debüyük bir deneyim kazan- dınvor" dedi. 'Tarımda yabancı işgali var' ANKARA (AA) - Türkıye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkam İbrahim Yetldn, Türkiye'nin adeta yabancı tanm ürünlennin işgali altmda olduğunu savunarak çiftçilerin yabancı mallar nedeniyle çok zor şartlarda üretim yaptığını söyledi. Türkiye'ye birçok yabancı tanm üriinünün kaçak yolla \ eya ithalat yoluyla girdiğini belirten Yetkin. bu ürünler arasında pamuk, mısu-, fıstık, çay, fındık, kavun, karpuz, süt tozu, toz biber, mercimek, nohut, fasulye, et ve tütünün başı çektiğini bildirdi. Türkiye'nin kaçak yolla tanm ürünü girişi nedeniyle 2.5 milyar dolarlık zarara uğradığını öne süren Yetkin, stratejik ürünlerin ürün bazında desteklenmesini içeren yeni bir tanm stratejisine ihtiyaç olduğuna dikkat çekerek bunun "uhısal Wr tanm poUtikasryla mümkün olacağını sözlerine ekledi. buradan ALINIR, buradan SAT1UR. ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK Üniversite Kimin Derdî?! Üniversiteler bu yıl da sancılı açılıyor. özellikle devlet üniversıteleri yeni ders yılına sorunlan daha da ağıriaşmış olarak ginyor. Yıllardır, sorunlara çözüm bulunacak yer- de, tersıne bir gidış görülüyor. Sorunlann başındayada kaynağında, hükümetin, üni- versiteyı teslim almak tstemesi yatıyor. öncelikle, rektör- lerJn, laiklık başta olmak üzere Cumhuriyetin değerlerine bağlılığı, hükümeti tedırgın edıyor. Unıversitelerin sıkıntılannın başında, yeterli araştırma görevlisi kadrosu verilmemesi geliyor. Üniversitelerin 6ğ- retim üyesı fidaniığı kurutuluyon devlet üniversitelerinin geleceği kararölıyor. Daha özelde üniversiteler, hükümetin de desteklediği kimı çevrelenn saldınlanna uğruyor. Dincı basın yayın ku- ruluşlan, hemen her gün ünıversiteleri hedef alan yalan- yanlış haberler üretiyor; gün geçmiyor bir rektör suçlana- rak hedef göstenlmesın. Bir devlet ünıversitesı olan Van Yüzüncü Yıl Üniversi- tesi'nin rektörüne karşı, temel hukuk kural ve ilkeleri çiğ- nenerek saldınlar düzenlendı; kışıliği, onuru ve en temel özlük haklan, devletin güçlerinin eliyle defalarca çiğnen- di. Yüzüncü Yıl tek örnek değıl, Samsun On Dokuz Ma- yıs, Malatya Inönü ve Bolu Izzet Baysal üniversitelerinin rektörleri de Yüzüncü Yıl kadar olmasa da olsa benzer saldınlaria karşılastılar ya da karşılaşıyortar. Saldınya uğ- rayan devlet üniversiteleri, ne hükümeti ve ne de ilerici kamuoyunu yanlannda buluyor. Sonuçta üniversiteler, iç- ten ıçe bir yıkım süreci yaşıyor ve toplumun tutucu, ilkel ve bilımın ışığından korkan kesimleri bunu zevk alırcası- na izliyor. ••• Hızla değişen bilim ve teknoloji dünyasında, üniversi- telerin bu değişimlere ayak uydurması çok güçtür. Bu güçlüğü bir ölçüde de olsun yenmek amacıyla hemen tüm devlet üniversitelerinin adını taşıyan "geliştirme" ya da "destetdeme" dernek ya da vakrflan bulunuyordu. Bun- lann katkılanyla, üniversiteler, devletin bütçe yoluyla sağ- layamadığı olanaklara kavuşuyordu. Bütçe ödenek ve harcamalannın katı kurallannın yerini daha esnek kulla- nım biçimleri almakta, üniversıtelereyalnız parasal değil, niteliksel olarak da olumlu açılımlar sunulmaktaydı. Hükümet bu sınırlı olanağı da yok ettı. Geçen yıl yürür- lüğe giren 5072 sayılı "Demek ve Vakıflann Kamu Kunım ve Kuruluşlan ile llişkilerine DairKanun" ile bu tür açılım- lar ortadan kaldınldı. Böylelikle üniversiteler, yeni bir so- runlaryumağının içine itildi. Yerel destek sağlamayı amaçlayan bu dernek ve va- kıflann yönetimleri, adı geçen yasaya dayanarak, ünıver- site yönetimleri ile işbııiiğine yanaşmıyoriar. Üniversite- nin geliştirme vakfının yönetımı ile rektörlüğü arasında ko- pukluk, uyuşmazlık, anlaşmazlık, giderek çatışma orta- mı oluşuyor. Üniversite yönetimleri, demek ve vakıflardan destek alamıyor. Çoğu yerde, demek ve vakıflann hükü- met ile siyasi yakınlığının da katkısıyla, üniversiteler yerel sıyasetçe de cezalandınlıyor. • • • önemli bir nokta daha var. Üniversitenin variık nedeni düşünce özgürlüğüdür. Düşünce özgürlüğü yoksa üniver- site de yoktur. Geçen ders yılı sona ererken Boğaziçi Üni- versitesi'nce, Bılgi ve Sabancı ünıversiteleriyle birliWe dü- zenlenen "Imparatortuğun Çökûş Döneminde Osmaniı Ennenıleri" konulu toplantı, bilınen nedenlerle, yapıla- mamıştı. Toplantı bu hafta sonu yapılıyor. Hükümetin görevı, dığer özgürlükler gibi, düşünce öz- gürlüğünü de güvence altına almak; saldınlara karşı ko- rumaktır. Oysa, Boğazıçı toplantısına en ağır suçlama Adalet Bakanı'ndan gelmiştı. Demokratik bir toplumun ana ilkesı şudur Yasalara uygun bir bıçimde kullanılan dü- şünce ve anlatım özgürlüğünü, "birileri" sözle ya da ey- lemle, cezalandınma hakkına sahip olmamalıdır. Bir hak- kın kullanımını koruması gereken ise, toplum adına, dev- lettir. ••• Bu üç değişik sayfa kanıtlıyor ki, Türkiye üniversiteleri yeni ders yılına yeni sıkıntılarla giriyor. Üniversrtenin laik- likten uzaklaşarak çağdaş, bilimsel ve etkili bir gelişme göstermesını istemeyen kesimler, her olanağı kullanarak bu kurumlan daha da gerilere götürmek ıstıyor. Bu gidiş yanlıştır, üniversite, olumsuz anlamda değıl, olumlu an- lamda hükümetin ve özellikle de toplumun derdi olmalı- dır. Olmalıdır ki, kendisi sorun olmaktan çıksın ve sorun- lann çözümü için bilimsel çalışmalar yapsın! yakupkepenek06@hotmai1.com DÜNYA EKONOMİStNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDR.4 ergin.yildizogluıa gmail.com 12 Eylül rejiminın mirası satt baskı, zulüm ve kan dmadı. 0 Türkiye'yi, sömürge bir ül- keye benzetecek olan sürecin başlatıcısı ol- du: 12 Eylül rejiminı, kendi ulusunaihanetet- mekle de suçlamak gerekir. AÇ ve teslim et... 1970'lerde, bir yapısal ekonomik krize gi- ren Batı kaprtalizmi, krizı gelişmekte olan ül- kelere sermaye ihracı (borç ve yatnm) yoluy- la aşmaya çalıştı. Ancak, 1970'lerin sonuna doğru, çevre ülkelerde, bu ihraç edilen ser- mayeyi emebilecek alanlar tükenmeye, ıthal ikamecı pazariar doymaya başladı. Belli ki, çevre ülkelerin ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel mekânlan, merkezdengelen serma- yeyı, yeterli hızda emecek ozelliklere sahip değıldi. Bu ülkelerin ekonomik, yasal, ku- rumsal mekânlannın yeniden düzenlen- mesi gerekiyordu. 12 Eylül re|imı sayesin- de, Türkiye bu yeniden düzenlenme operas- yonun, Şilı'den sonra en önemli ömeklerin- den bin oldu. Bu yeniden düzenleme, tüm toplumsal süreçleri, hatta uygarlığı, ekono- mik boyutuna (aslında piyasa llişkilerine) in- dirgeyen, toplumu bu prizmadan gören bir ideolojinin (J. R. Saul, The Collapse of Glo- balism, 2005) altında ve IMF/Dünya Banka- s programlanyla gerçekleştirildi. Ülkeninbağımsızlığının imhasına, emper- yalizme, bu insana düşman politikalara kar- şı çıkacak tüm sesler (sağda ve solda) kısıl- dıktan, sermayeye direnecek işçi örgütleri, 12 Eylül rejimi tarafından imha edildikten sonra, genış çaph bir "mekânsal düzenleme" süreci başladı. Bu düzenlemenin genel cer- çevesı önce Yapısal Uyum Kredileri yoluy- te çcildi. Bundan sonra Sektörel Uyum Kre- <iilen,tanm, enerji, mali sektörlerde, amaeği- 12 Eylül Mirası tim, sağlık ve yerel yönetimleri de etkileye- cek biçimde aynntıya girmeye başladılar. Ül- ke, yabancı sermayenın kullanımına, mülk edinmesine, sektör bazında açılıyordu. Bu süreçte, özelleştirmeler, yeni mali sis- tem, borçlandırma, devletin gelirlerini, eko- nomi üzerindeki etkisıni azalttı, kamu alan- lannı tasfiye etmeye başladı. "Fonlar", son- ra "üst kuruilar" aracılığıyla, sermayenin et- kisine tümüyle açık, yeni bir yürütme meka- nizması oluşturuldu. Bunlan, devletin merke- zi otoritesini zayıflatırken (sermayenin talep- leri karşısında pazarlık gücü devlete göre za- yıf olan) yerel yönetimleri güçlendiren idari "reformlar" izledi. (Bu özet, Birgül Ayman Güler'in çalışmalanndan). 2000'li yıllara gel- diğimizde artık devlet, sermaye karşısında göreJi bağımsızlığını tümüyle kaybetmiş. Dünya Ticaret örgütü ve tahkim anlaşmala- n da yerel ve yabancı sermaye aynmını or- tadan kaldırmıştı. Bu dönemde bir şey daha oldu. 1970'le- rin egemen sınıflar bloku içindeki ve onunla "desteksınıflan" arasındaki "mutabakata" ilişkin siyasi/ekonomik bölüşüm ilişkileri, 1980'lerden başlayarak bozuldu. Bu bozul- manın yarattığı sürtüşmenin sınıflar matrisi üzerindeki etkileri, sıyasal Islamın ve Kürt ha- reketinin kitleselleşmesi ıçın gereken enerji- yı sağladı. özetle: 12 Eylül rejimi sayesinde, Türkiye, uluslararası sermayenin, denetımsiz kullanımına uygun biçimde yeniden düzen- lendi; bu süreçte ülkenin kaynaklan talan edildi; bölüşüm ilişkileri, egemen sınıflann ik- tidar blokunu çok daha dar, ddayısıyfa çok daha istikrarsız, dış basınca dayanıksız bir zeminde oluşmaya zorladı; ülkenin merkezi yapısı idari olarak zayrflatılırken bu yapıyı he- def alan iki siyasi akım, siyasal Islam ve "ef- nik aynlıkçılık" kitleselleşti. Devrlm yapma alışverts yap 12 Eylül'ün mirası salt bunlaria sınıriı olsay- dı, yeni bir hükümet bu süreci geri çevirebi- lecek ekonomik ve idari bir programı yaşa- ma geçırebilir, vatandaşlık ortak zeminını ye- niden güçlendirerek toplumsal banşı sağla- yabılirdi. Ancak 12 Eylül rejimi, bu ülkeye ilk anda göründüğünden çok daha büyük bir zarar verdi: Neo-liberalizm, uygulandığı ülke- lerde görüldüğü gibi, salt ekonomik, siyasi yapıyı değıştirmekle kalmıyor, kültürel yapı- yı da yeniden şekillendınyor; eski öznellikle- n yıkarak yenılennı yaratmaya başlıyor. Çün- kü ülkeye hızla girmeye başlayan yeni mal- lar ve mali enstrümanlar, başlayan kurumsal hukuki değişim, bunlan benimseyecekyeter- li sayıda insanı, uygun piyasayı gerektiriyor. 1950-60 döneminae Amerika'da, sonra Av- rupa'da reklamcılann keşfettiği gibi, bu tür hızlı metalaşma atılımlanna uyum sağlamak açısından en uygun kesim gençlik; en uygun araç da "gençlik kültürü" ve "gençlik kültû" (gençler yaşlanır, ama gençliğe özenmeye devam edebilir). Gençliğın iki önemli özelli- ği, kimlik arayışı ve özgüriük arzusu onu yeniye açık, geçmişe tavıriı hale getiriyor (Tom Frank, Le Monde Dıplomatique, 05/2001) 12 Eylül rejimi bu alanda da neo-liberaliz- me büyük hizmetler sundu. 12 Eylül rejimi- nin baskısı, getirdiği yeni eğitim sistemı, okul düzeni, özgüriük arzusu ve kimlikarayışı eği- limlerinin içenği piyasa mekanizmasına uy- mayan 70'ler gençliğini, onlann "lideherini" (rol modellerini) imha ederekyıldırdr, yeni ye- tişmeye başlayan gençliğın, geçmişle bağı- nı koparttı, onlan neo-liberalizmin "gençlik kültûrîı", "gençlik kültü" yaratma sürecine teslim etti. Boşuna mı, tam da o dönemde, medyada da bir yeniden yapılanma başla- mıştı. Bu yeni medya, yaşanan süreci, yeni, devnmci bir atılım, bireyciliği geçmişe kar- şı tepkı olarak sunar; metalan, markalan, tü- ketımi, "köşe dönmeyı "yüceltırken aynı an- da geçmişin özverili muhalefetıni, "gençlik kûltürûnü", g-srici, muhafazakâr olarak kara- ladı. Dün özgünlüğün kaynağı sanat ve si- yasi eylemdi; 12 Eylül sonrasında, belli mar- kalı mallan edinme olmaya başladı. Kişilerin ömek alarak kimliklerini kurduklan, "özdeş- leşme nesnelen" toplumsal amaçlardan, mallara, markalara, "şöhretlere" dönüştü, "toplumsal ilerieme" arzusunun yerini "de- kadan" yaşam özlemi akdı. Böylece bir baş- ka ülkede üretilen, oranın duyarlılığını taşıyan mallar (markalar), bu duyartılıkian, kültürel normlan, hatta dili benimseye uygun yeni bir pazar oluşturmaya başladılar: Türkiye'de "gençlik kültürü" pazan doğdu. Bu cep te- lefonu olduğu için kendini özgür, belli birspor ayakkabısını giydığinde çekici, belli bir mar- ka "jean" giydiğinde kendini toplumla uyum- suz addeden bir gençlikti. Şimdi devrimcı- lik, eski tarza (metalarda) karşı çıkmaya, "ye- niyi" (metalarda) benımsemek, bireysel öz- günlük, belh markalan izlemek, belli "şöA;- retlere" benzemek dmuştu. Dahası, birtaraftan yeniden yapılanmanın baş döndürücü hızı, diğer taraftan, medya- nın, sayılan hızla artan dergilerin, markalann sponsor ettiği müzik festivallerinin, TV mü- zik programlanndaki estetiğin, reklam en- düstrisinin etkisı, gençliğin dikkat yoğunlaş- tırma süresini, hafızasını kısaltıyordu. Bu al- tüst oluş onu, kısa döneme kilitliyor, hazla- nnı anında tatmin etme arzusuna prog- ramlıyor, dolayısıyla, cinselliğe, alışverişe, uyuşturucuya yönlendıriyordu, düzene yö- nelik eJeştiri reflekslerini felç ediyordu. Geçen 25 yılda ülke giderek her alanda "sömürgeleştirildi", insanı, arbk kendisinde başka bir şey, bir "başkasının" kötü kopya- sı olmaya başladı. Işte 12 Eylül mirasının en ağır yanı da bu: Bağışıklık sistemleri hızla zayıflayan, kendini tedavi yetisini kaybet- mekte olan bir toplum yaratffiak?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle