17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7AĞUSTOS2005PAZAF 10 P A Z A R Y4ZELARI [email protected] Gri denizli ülkede renkli hayaller 7azın ortası olmasuıa karşın Avrupa'nın göbeğindeki çikolata ve bira ülkesinin utangaç güneşinin yüzünü bir gösterip bir kaçırdığı zamanlardı. Belçika'nın Kuzey Denizı kıyısındaki Oostende kentine denize gitmeye karar verdik. Kısa bir süre için ziyaretimize gelen annemle babama Belçika'yı gezdirmeyi kafamıza koymuştuk bir kere! 0 sabah güneş, çekingenliğini bir tarafa bırakıp şöyle içten bir günaydınla uyandırdı bizi. Brüksel'den yola çıktığımızda güneş hâlâ bize gülümsüyordu. Daha 5-10 km gitmeden yağmur bastırdı, güneşin bulutlann arkasına saklandığını fark ettik. Halimize gülüp gülmediğini belirleme olanağımız yoktu. Anne ve babam bu yağışlı havada denize gidilemeyeceğini söyleyip hemen geri dönmemizi önerdiler. Deneyimimi konuşturup birazdan hava açar diye umut verdim. Yola devarn ettik. Oostende'e vardığımızd bizi güneş tatlı bir merhabayla karşıladı, yağmur durmuştu. Annem ve babam öyle heykel gibi bakakalmışlardı denize. Kendilerine gelmeleri hayli bir zaman aldı. Bir süre sonra "Deniz gri_" diye mınldandı annem. Babam şoku henüz atlatamamıştı. 4 yaşıru yeni dolduran kızımın umurunda bile değildi denizin rengj. Yaptığı resimlerde denizi kırmızı ve pembeye boyadığı bile oluyordu. 0 daha çok sahildeki kumlarla oynamayı ve sahJe vurmuş rengârenk midye kabuklannı toplamayı seviyordu. Kendisi dışındaki 4 kişiyi bir ortestra yönetmeni edasıyla yönetiyor, bizier de kızımın etrafinda fır dönüyorduk. Önce çok değişik renklerde irili ufaklı midye kabuklan topladık. Sonra kumlardan kuleler yaptık kızımla, bir de küçük havuz. Geçen yıl Bodrum Aspat'ta yaptığımız havuz gibiydi havuz. Denizin dalgalan ha\Tizumuzu dolduruyor, çoğu zaman da yıkıyordu. Biz her keresinde yılmadan usanmadan yeniden yapıyorduk. (Bu aslında yaşam mücadelemizin simgesel bir özetiydi.) Aynı Bodrum'da olduğu gibi. Kuleler de aynı Bodrum'dakiler gibiydi. Kızım halinden memnundu, bizler ise "Şimdi Bodrum'da ohnak vanb" diye geçirdik içimizden. Rüzgânn BRUKSEL ERDÎNÇUTKU savurduğu kumlarla ilk uyanmızı aknıştık. Yağmur çiselemeye başlayınca Oostende'yi - ^ ^ - ^ — ^ — ~ kısa bir kent turundan sonra terk ettik. Babam Oostende sahiline hayranlığını dile getirdi. "Bu kadar uzun sahil ve kum bizrfe oba~" diye başlayan bir yorum yapmadan edemedi. Zaten babam Belçikalılann değerlerini allayıp pullayıp paketleyerek pazarlamalanna hayran kalmıştı. "Paketlemeyi ve parartamayı bırakın, bizim değerierimizi kendimizin bile fark eünedjğmi" söyleyip durdu sürekli. Prag ile benzeştirilen Brugge kentinde faytonla yapüğırruz gezi, babamın bu düşüncesini daha da pekiştirdi. Brugge kentini gezerken annemin dikkatini çeken danteller ise bizim Anadolu kadınlannın el emeği göz nuru dantellerini anımsatn bize. Bizimkilerden farklı bir yöntemle dokunan bu danteller güzelliği ile göz kamaşnnrken fiyatlannın yüksekliği yine tursitik eşya olarak Belçika'dan yanınızda götürebileceğiniz bir eşya niteliğine kavuşturulmasuıın pazarlama anlayışında gizli. Anne ve babamdan Belçika gözlemlerini yazmalannı istedim ama sürekli bir bahane bulup yan çizdiler. Belçika otoyollannın geceleri aydınlahlması daha önce ilgilerini çekmişti. Onlan en çok şaşırtan, parklardaki köpek tuvaletleri oldu. Camilerin doluluğu ve türbanh kadınlann çokluğu dikkatlerini çekti. Türk mahallesinde sokak kapısının önünde ohırmuş sohbet eden kadınlar ise tanıdık geldi anneme. Türkiye'den geürken benim karşı çıkmam yüzünden yanlannda memleket tadında yiyecek getiremedik diye üzülen annem, Türk gıda ürünlerinin ve sebze meyvenin bolluğunu görünce ferahladı biraz. Burada yaşayan Türklerin birkaç ev sahibi olması babamı sevindirirken, bu evlerin 15-20 yıllüc kredi borçlanyla alındığını öğrenmesi, Türkiye'deki gibi toplu parayla ev sahibi olunmasına alışık babamı şaşırttı. "Havalann dengesiziiği (bir günde 4 mevsama >a$anmas); yeşfl alanknn ve parklarm boOuğu; sokaklardaki düencfler; özüritilere özel önem veren uygulamalar: toplu taşunacıbğm geüştnişiiği; sağhk sistenıinin onırmuşluğu ve afle hekimliginin sorunsuz işleyişi; sokaklardaki tiyatrocuJar, çalgıcılar, ressamlar; bisiklet çokluğu ve btsiklettüere ve yayaiara verilen önem, özei bisiklet yoDan, sürücükrin yayalara saygısı: tarihi yapıüara ve sanat eserterine sahip çıkılması'* da anne ve babamuı dikkatini çekti. Brüksel'deki yapay plaji ise akülan almadı bir türlü. Kızrma kocaman bir firça versem, Belçika'run denizlerini deniz rengi gibi masmaviye, güneşini güneş gibi sapsanya boyasa.. Kara bulutlan beyaza boyayıp havayı biraz açsa... Havanınpsikolojik yan etkileri nedeniyle somurtkan duran insanlanna şöyle bir firça darbesiyle gülücükler çizse... Kuzey Denizi'ni Brüksel'in yapay plajına kadar getirse... Kuzey Denizi ülkesinde, güneyli bir hava estirse... Ne Bodrum'u ne de Istanbul'u özlesek... Anne ve babam "Oğhım dönüş tarihini yakma akbr da bir an önce dönetim" diye tutturmasaî erdincutkuığ binfikir.be Avignon'da tiyatronun pabucu damda mı?.. n aşhğı görünce, u Nasl yani" D sorusuyla irkilenler olmazsa şaşanm. Sözlerimiz ne kâhinlik ne de bügiçlik taslamaktan kaynaklamyor. Kannca karannca tiyatro dünyasuu izleyen herkes bilir ki, bu yıl 59.'su tamamlanan Avignon Festivali (8-27 Temmuz) dünyanın en önemli iki tiyatro fesövalinden biridir. Avignon, seyircisi ve meraklısı kadar yöneticisi, rejisörü, yazan, oyuncusu, eleştirmeni, teknisyeni, işçisiyle tiyatro âlemindekiler için bir tür Kâbe'dir. Onu, diğer "festival" veya kendini "tiyatro festrvali" niteleyenlerden temelde ayıncı özelliği "tiyatro"ya olan sadakatidir. Avignon her şeyden önce klasik, avangart- öncü, militan-angaje, komedi veya müzikal veya danslı, vesaire rürii ne olursa olsun gerçek bir tiyatro cennetidir. Geçen yıl cennetin yönetimine taze kan geldi. îki yeni müdür, 37'lik VTncent Baudriller ile 35'lık Hortense Archaumbault, değil eşsiz tiyatrocu Jean \Tlar'ın Avignon Festivali'nı başlattığı 1947'leri ve savaş sonrası hümanizmasını, radikal devrimci rüzgârlann estiği 1960'lan bile tanımamışlardı. Onlar "fiddetiiiibend çrolakhkla", "şiddetli liberal muhafazakârfağııı" yaşama kırmızı çizgiler koyduğu bir devre doğmuslardı. Onlar da kendilerince "devrim" yapmak isriyorlardı. — — Tiyatronun ifade aracı, ham maddesi "söz"ün yerini, günümüzün ve (muhtemelen daha da güçlü biçünde) geleceğin ifade aracı -beden aracıhğıyla- "görüntü/îmaj" alabilir miydi? Vincent ve Hortense (V&H) çifti 2004- 2008 arasında denemeye karar verdikleri "Ortakh Festival" projesinin ilkini Thomas Ostenneier ile gerçekleştirmişti. Bu yıl ressam, heykelöraş, yazar, sinemacı, oyuncu, koreograf. rejisör, performansçı Jan Fabre "ortak" olmuştu. Dört dans eseri sahneleyecekti. V&H devrimcüiğini bu provokatör "komple artisften daha iyi kim ete kemiğe büründürebilirdi acaba? Açış oyunu bittiğinde düş kınklığımızı saklamaya gerek kalmadan, yuhalama destekleriyle rahat nefes aldık. Pek de yanhş anlamamıştık. Jan Fabre 'ın "Gözyaşlanııın Tarihi/HikâyesP festivalin şiddetli çıplaklıkla, çıplak şiddet arasında gidip gelecek karakteristiğini belirleyip Tann'ya ve biz aciz kullanna "SOS."(SaveOurSouls) çağnsıyla sona ermişti. Avignon'da bulunan, sizin oralardan bir elin parmak sayısını geçmeyen bizimkilerle kafa kafaya verip, "baa güzel vücuüar ve estetik görüntiUer" PARİS dışında oyunun "kötühîğüne" oybirliğiyle karar verdik. Ertesi sabah gördük ki genel kamuoyu da bizimle aym fıkirde. Fabre 'ın sahnedeki sözcüsü, "Umutsuzluk Şövalyesi" her ne kadar "Zayıfhğın gücünün tanığryım" diye nutuklar çekse de kötümserliğimizi kıramadı. V&H devrimciliği 20 gün boyunca 58 yıldu" kımsenin cesaret edemediği bir cüretkârlıkla ana sahneye, "Papalar Sarayuun Şeref Avhîsu"na geleneksel anlamda tek tiyatro oyunu çıkarmadan muradına erecekti. Tasavvuru zor bir tartışma yaşamyordu. Zaten festivale her gün 1-2 sayfa ayıran ulusal ve yerel basuıdan öteye, meslek erbabı, turist- ziyaretçi-seyirci hatta Avignon sakini ve esnafinuı da kaüldıgı bir tartışma. Canlı tanığız... "Tiyatronun pabucu dama mı atıidı? Vücuüar, sözsüz görüntüler, şifretemeye çaüşacağımız beden harekederi mi yeni tiyatro dili olacak?"... Sonra 29 Temmuz'da bir yazı okudum ve bütün "düşündükkrim" değışti. Hadi "hepa" deyip abartmayayun. Ama festivalde "yaşadıkianma, duyduklanma" ilişkin bakışun değişti. Ulusal Orleans Drama Merkezi yöneticisi, dönemin en parlak tiyatro yazan, rejisörü ve oyunculanndan, 1965 doğumlu OHvierPy,30 Temmuz tarihli Le Monde gazetesinde festival değerlendirmesini aşan, manifestomsu bir makale yazdı: "Gutenberg de\Tİnin kapanmaya başladığmı sö>1emek arük pek ters gelmese gerek. Sanki matbaa öncesine dönüyoruz». Kendimizi tfade edebümek için ille de >azılı desteğe ihtiyaç yok.. Avignon bu JTJ geçmişte tasavvur edilemeyecek bir tavıria edebiyaü sürgüne yolbn-arak 'ifade' \ulnızca yazıu metne mi aittir, voksa görüntüde de yaşayabilir ml tarüşmaanın zeminini yaratü._ Teievizyonun ve pazar ekonomisinin egemenUğinde bir dünyada,tiyatroyutozlu ve uvuşmuş koDumundan çıkarmak için sükelemevi görüntü ve sözJer arasındaki poütik ve şiirsel iüşkfleri sorgulamayı Avignon'da yapmayacâgız da nerede yapacağız? Belirli bir atalak veya modei adına görüntüyü sözcüklerin karşına çıkarmaya ne hakkumz var? Babalanmız insanı ve fikirieri metaya dönüştüren bir gösteri toplumu'na karşı hakü bir mücadele yürütmüşlerdi. Bugün o sınıriar geçersiz. Kısu- eskfler ve modernler çaüşmalanna dönemeyiz. Evet, imaj/ görüntü, dünyadaid vahşetin ifadesi. Vücutlaıia da en kara şiddeti aktanyoruz. Şayet tiyatro hayatın a>nası bile olamazsa?™" ugur.hukum(a paris.com UĞURHÜKÜM Uçak d e n i z e ç a k ı l d ı : 19 ö l ü £ £ t3 3 tü. Hepsi Itaiyan >ıırttaşı olan 39 yol- cudan 20'si kurtanhrken 19 yolcu yaşamını yhirdL Tunus Har\a>olları'na ait olan ve kı>ı>a 13 kÛometre mesafede düşen ATR-72 tipi uçaktan kurtulan yokrulardan bazdanmn uçagın kanatlanna tutunduğu bildirildi. Diğer yolculann da sahil gü- venük botian ve helikopterler tarafindan kurtankügı bildirildi Itaha havB güvenJik ajansı E.NA\'ın sözcüsü Nicoletta Tom- messile, teknik sorun yaşayan uçagın. Sicüya'mn Paiermo kentine acil iniş >^apmaya çahştığuıı bildirdi (Fotoğraf: A?) Kafka, mezarlıklar ve golemOaat 12'ye 5 var. Eski belediye LJ binasının tarihi kulesinin dibine toplanmış insanlar. Başlar havada. Az sonra küçük kapılar açılacak, fıgürler dışan çıkacak, çanlar çalacak. Fotoğraf makineleri ayarlanmış, bekleşiyor Amerikahlar, Japonlar ve ötekiler... Kulenin karşısındaki lokanta, bar ve kafelerin masalan da tıka basa dolu. Birden ArnavutkalduTmı yolda nal sesleri. Kara bir fayton görünüyor. Üstü açık. Atlar kara, melon şapkalı faytoncu da. Sadece yolculan beyazlar içinde. Gelinle damat, eUennde çiçekler, iki de küçük kız. Kalabalık yol açıyor. Kulenin tam dibinde duruyor atlar. Yakışıklı damat güzel gelinin inmesine yardımcı oluyor. Aynı anda çanlar başhyor çalmaya. insanlar heyecanlanıyor. Bir kıptrdama. Kulenin açılan kapılanndan ölümlü azizler çıkıyor peş peşe. Yüzlerce fotoğraf makinesi aynı anda birkaç bin fotoğraf çekiyor. Damatla gelin de dijital kameralarda hafızaya ahnıyor. Faytoncu elinde kocaman bir kafes, yanlanna yaklaşıyor. Yeni evüler kafesin kapısını açıyor. Üç beyaz güvercin havalanıyor. Yüksehyorlar bir arada. Shri kulelerden birine tüneyip aşağıda olup biteni seyrediyorlar. Bu işi daha önce pek sık yapmışlar gibi. Belki az sonra evlerine dönecekler. Yann başka bir çifti mutlu etmek için yine buraya getirilecekler! Çanlar susuyor. Binlerce insan ağır agır dahyor kentin sokaklanna. Büyük alana doğru yürüyoruz. Burası da kalabalık. Sı ra sıra faytonlar, üstü açık tarihi otomobiller gezdirecek müşteri bekliyor. Kocaman binalar, boy boy yüksek sivri kuleler. însan nereye, ne zaman bakacağını şaşmyor. Birkaç adım sonra Paris Caddesi'ndeyiz. Geniş bir bulvar, ağaçlıklı. Prag insana Budapeşte ile Viyana'yı çok anımsatıyor. Ne de olsa üçünün de geçmişi aynı monarşi. Kocaman, tarihi, süslü, yüzydlık yapılar. Hepsi elden geçmiş, bakımlı. Altlannda mağazalar Paris'i aratmayan. Çoğunun sahibinin Amerikalı Yahudi olduğu söyleniyor. Demirperdenin kalkmasuun ardından 30 bin Yahudi Prag'a dönmüş, Hitler'den kaçanlann torunlan. Az sonra sokaklar daralıyor. Franz Kafka'run dünyasma giriyoruz. Güney Bohemya'dan gelip Prag'ın Yahudi mahallesine yerleşen Hermann Kafka'run oğlu Franz tüm yaşamuu bu Moldau kentinde geçirir. Hukuk öğreniminin ardından bir sigorta şirketinde çalışu^. Babası bu arada Kinski Palas'ta kocaman bir kumaşçı dükkâm açmıştir. Yahudilerin PRAG gettosu Josefov'un sokaklan Kafka 'nın dünyasıdır. Pragh yazarlar Yarosbv Haşek ve Yahudi EgonEnvin Kisch dostlandır. Max Brod'la da Cafe Louvre'da sık sık buluşur, sohbet eder, tartışu-. Fakat Kafka hep bu çevrenin içinde kalamaz, zincirleri kırar, dışına da çıkar. Prag'uı başka semtlerinde, sokaklannda da yaşar. Bu arada birkaç yılını Prag Kalesi'nin gölgesinde uzanan "Simyaalar Sokağj" 22 numarada geçirir. Ortaçağdan kalma "cüce" evlerin damına dokunuyorsunuz elüıizi uzattuıız mı... Sonra yine taşınır, bir başka yere, nehre yakuı havasız ve rutubetli iki odalı bir yere. Bu arada hastalığı üerler. Kafka belki de yaşamında ilk kez terk eder Prag'ı uzun süre için. Viyana yalanlanndaki Kierling'e tedaviye yollanır. 1924 yıhnda, 41 yaşında orada ölür. Prag'ın Zelivskeho Mahallesi'ndeki Yeni Yahudi Mezarlığı'nda yatıyor... Birkaç adım sonra eski gettonun tam ortasındayız. Sokaklar dar, AHMETARPAD karmakanşık, düzensiz. Bir Franz Kafka heykeli. Kara. Dibinde, çiçekleri çoktan solmuş bir çelenk. Az ötede eski, yeni sinagoglar, iki saatli belediye binası, altı yüzyıllıkbirmezarhk. 1439-1787 arasında buraya on binler gömülmüş. Mezarhk enine büyüyemediği için ölüler üst üste. Şu s^a on iki bin taş sayılıyor. Tam bir karmaşa var dünyanın bu en eski Yahudi mezarlığında. Moldau Nehri'nin çamurundan bir golem yarattığı iddia edilen haham Löw de burada yatıyor. Yarattıktan sonra çıldu-dığı için yine yok etmek zorunda kaldığı golemin parçalanmn eski-yeni sinagogun temellerine kanştırılmış olduğu anlatılıyor. Karel Capek'in tt RUJR.",GustavMeyTİnk'ın "Golem" ve HarryMulisch'in "Süreç" romanlanna konu olmuş Pragh haham Löw'ün bu yapay insanı. Tarihi mezarhğın tkinci Dünya Savaşı yıllaruıda yok edilmemiş ohnasufl HMer ile Nazilerin Prag sorumlusu Heydrich'e borçluyuz! Savaşı kazandıktan sonra yok olmuş bir ırkı gelecek nesillere göstermek için kuracağı müzenin Prag'da olmasına karar vermiş Hitler. Führer'in bu amaçla toplatöğı on binlerce Yahudi eşyasının bir bölümü şimdi Prag Yahudi Müzesi'nde sergileniyor. Gettodan çıkjp nehre doğru hızlı adımlarla yürüyoruz. Az sonra Karl köprüsünün girişindeyiz. Kalabalık mı kalabalık burası. Turistten geçilmiyor. Beyaz denizci üniformalan giymiş zenciler gelene geçene el ilanlan dağıtıyor. Moldau Nehri'nde bu akşam yapılacak yemekli-müzikli geziye müşteri topluyorlar. Akşam oluyor Prag'da. Güneş batmaya hazırlamyor. Karşı tepede yükselen Aziz Veit Katedrali'nin sivri kuleleri arasuıda bpkırmızı. Köprüde satıcılar, ressamlar, müzisyenler, caz müziği ile dans eden turistler... www.ahmet-arpad.de Batı, Çin'e nasıl bal^ar... JT) eal Madrid futbol takuru iki yıl önce -iv Pekin'e geldiğinde tesadüfen kaldıklan otelin önünden geçiyordum. Otelin önünde kameralar, kalabalık ve haliyle ohnazsa oknaz genç fanatikler... Durup Çinli yeniyetme kızlı-erkekli gençleri seyrettim. Tümü tıfıl! Hani pek de böyle alışık değiller otel önünde bekleyip tezahürat yapma gibi durumlara. Basına karşı durumu idare eder gibiydiler... Hatta otel önünde pek Çinli gibi değiller de Japon ya da Koreli gibiydiler. -Burada öyle; bizdeki gibi Alman ya da Amerikalı yerine bu iki ülkenin adı kullanıldığında hedef vurulmuş. oluyor.- Ama elbette ki Japon ya da Korelinin çok daha önceleri özenip, feyz aldığı mekân Batı; bundan haliyle kuşku yok! Yani, özenme meraklısı Çinli genç doğrudan Batı'ya özenmeyip dolayh yoldan, Japonya ya da Güney Kore üzerinden Batı 'ya özeniyor. Nitekim Çinli gençler kıtadaşlan ya da Batılıdaşlan gibi ohnaktan pek mutlu; ama şimdilik tıfıl Çinli, bir fanatik gördüğünde zuıl zınl ağla- mıyor ya da bas bas bağrnp çağırmıyor. Tabii bu görüldüğü kadanyla böyle. Ancak Çin'de Batı'ya gidişat öylesıne hızlı ki kendisini yerlere atıp ayılıp bayılanlan da görebilıriz. Eli kulağuıda, belki görülüyor da ben görmedim. Reallilerin iki yıl önce ilk gelişlerindeki patutı daha fazlaydı. Çok söz edildi. yazıldı, çizildi... Realliler, cukkayı cebe fazlasıyla koymuşlardı.. her yerde, kola reklamlannda falan fazlasıyla göründüler; kısaca her yerdeydiler işte! Real geçen hafta yine Pekin'e geldi. Demek ki hedefi 12'den vurma meraklısı yeni yetme Çinli işadamlanndan zamanında iyi para almışlardı. Reklamın gücünü keşfetmiş olan hedef meraklısı Çinli işadamı, belli ki şimdi de Real'e iyi para verdi, onlar da iki yıl sonra yine geldi... Ama o ne? Bu sefer Real'e bakış değişmişti. Çinliler Real Madridlilerden pek memnun değilierdi. Çin basınırun kötü karikatüristleri bile onlan kötü eleştiriyordu. Kısaca Real hakkında yazılanlar ve çizilenler iyi değildi.. Bir kere, Pekinin göbeğindeki meşhur Işçi Stadyumu'nda PEKIN LEİTNTULUÇER Real Madnd ile Pekin Hyundai (neymiş; Hyuandaiü!) takımı dostluk maçı için karşı karşıya gehniş ama stadm ancak ^ _ ^ ^ ^ _ _ ^ ^ _ ^ yansı dolmuştu. Karaborsacılann biletleri ellerinde patladı ve normal fiyatın bile altında alıcı bulamadılar. Maç sonrası Çin basını onlar için "Büyük hayaJ kmkbğı yaratülar" diye yazdı. Gazetenin tekinin demeç aldığı 18 yaşındaki tıfıl; "Maçta sadece topu tekmeJeyip durdular. Hiç heyecan hissetmedigim bir maç oldu. Beckham'm oynamayacağmı bize söylemelrv diler. Accayip kandınldjğınu sö>1e\ebihrim" dedi... Real Madrid kulübünün de umurundaydı sanki; ne maç öncesi ne de sonrası herhangi bir açıklama yapmaya bile tenezzül etmediler. Ronaklo, Michale Owen, Zidane da ilk yanda top tekmeleyip ikinci yanya ise çıkmamışlardı... Bayılıyorum ben Batılılann böyle ikiyüzlü olmayışlanna, nitekim. neyseler öyleler işte! Zaten bana göre çok büyük olasılıkla bu Real Madrid 'in tavn ilk geldiğinde de aymydı. Ama Çin basını Real Madrid'i beğenecek ya, olmuş olanlan hiç görmemiş, görmek istememişti. Hatta, 2 yıl önceki maçta Real Madrid Çin Milli Takımı'nı 4-0 yendikten sonra Pekin basını "Çin Milli TaJamı'm ezici bir sonuçla yendiler" diyebilmişti; hani gerçekçi olacak ya.. "eaci" demezse ohnuyor! Yenen sanki Çin Milli Takımı! Geçen haftaki maç sonrasında, istatistik meraklısı (bu istatistik denen şey Çin'e ABD'den ithal gehniş gibi kokuyor bana ya!) Çin internet medyasında anket yapılıyor ve ankette Çinlilerin yüzde 96'sı Real Madrid'in Çin'e sadece para için geldiğini söylüyor! Hzyır, bu anketin neden yapıldığı da ayn bir anket konusu: ne için geldiklerini sanıyorlardı da bu anketi yapmak zorunda kaldılar o belli değil! Yine ankete göre Çinlilerin yüzde 72'si, Real bir daha gelirse, umurlannda bile ohnayacağını söylemiş. Anketi oylayanlann 4'te 1 inden fazlası da "Reallilerin şovlanndan gına geldi" demiş. Real Madrid, Çin'e gelişte 4 milyon ABD Dolan cukkalıyor. Pekin'in komşu şehrine de gidip 5 dakikalık top tepme parası olarak 616 bin ABD Dolan'nı cebe atıyor. Hebei eyaletindeki şova ise gidihniyor; Hebeili futbolseverler haberdar bile edilmiyor. Pekin "deki bir alışveriş merkezi, Realliler ile sevenlerini buluşturmak için düzenlediği etkinliği iptal ediyor... Real ise yoluna devam diyor; Japonya ve sonrasmda Bangkok'a. Şimdi, bu durum kola reklamcılanna ya da onlan reklamlannda kullanmak isteyen diğer şirketlere nasıl yansıyacak bunu göreceğiz. Başka bir bakışla da Çin'in artık yavaş yavaş Batı'yı tamdığını söyleyebiliriz... Belli oldu ki Real Madrid indirün bile yapsa Çin'e 3. kez gelme şansı artüc yok. Çinliler de bizim gibi Hanya'yı Konya'yı yaşayarak öğreruyorlar. deyimle bitirmek istemezdim ama; "Bir musibet bin nasihatten hidir", di mi ama... leventulucer a hotmaiLcom
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle