17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 AĞUSTOS 2005 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Nokta AVRUPA BlRLİĞI'yie ilişkile- re noktayı koyma zamanı gel- miştir. Herkes açısından böyle değil tabii. Kimileri için, ne olursa ol- sun, o zaman hiç gelmeyecek- tir, gelmemelidir. Istanbul'un dışa bağımlı bir kısım ticaret ve sanayi erbabı için. Insan haklannın, cumhuıiyet- çi devrimlerin getirdiği ve özel- likie kadınlara tanınan özgürfük- lerin, ancak AB üyeliğiyle koru- nabileceğine inananlar için. Ancak Avrupa'da iş bulabile- ceklerini sanan saf vatandaşla- nmız için. Birde, o nokta hiç gelemeye- cekmiş gibi davranan AKP ikti- dan için. Ama, bu biraz farklı bir du- rum. Iktidardakilerin gerçekten AB'li olmak, Avrupa'nın bütün değerierinı benimsemek niye- tindeolmadıklan biliniyor. Onla- nn derdi, başta ordunun Cum- huriyet bekçiliğini zayrflatma ol- mak üz&re, bu ülkede değiştir- mek istediklerini AB'yi kullana- rak değiştirebildiklerince değiş- tirmek. Ote yandan, AB'lilerin de, Türkiye'yi, hete başında böy- le iktidarlar bulundukça, tam üye yapma niyetinde olmadık- ları da belli. Onların niyeti, AKP'nin kendince yaptığı he- saptan yararianıp şu ülkeyi ko- layca sömürülebilir, kendilerinin bölgeyeilişkin amaçlan için kul- lanılabilir duruma getirmek. Bu sütunda hep vurgulandı- ğı gibi, taraflar, şimdiki süreci olabildiği kadarsürdümnek niye- tindedirler. Sürdürülemez nok- taya gelinceye dek "nokta koy- ma" sözünü hiç etmezler. O nok- ta geldiği zaman da, bu ülkeyi onlann deyimiyle "AB'ye sımsı- kı demirletecek" sözde "ayrt- çyuk; calıklı ortakiık" planlan hazırdır. Ama, şimdiki iktidar ve AB'Iİ- ler ne derlerse desinler, Türk hal- kının büyük çoğunluğu için bu zillete nokta koymazamanı gel- miştir. , ünkü, AB'liler Türkiye'yi "sağma" taktiklerinde ölçü- yu kaçınp farkına varmadan in- sanlanmızı bezdirdiler. Hesap defterlerinde sıralanan istekle- rini AKP'ye ve AB tutkunu çev- retere kabul ettirdikçe, sayfayı çe- virip yeni bir istekle ortaya çıkı- yoriar. Son ömek, Ek Protokol'ün ardından Güney Kıbns Rum Yö- netimi'ni "Kıbns Cumhuriyeti" olarak resmen tanıma koşulunu gündeme getirmeleri ve bu ol- mazsa müzakere de olmayaca- ğını söylemeye başlamalandır. Tam bir "tantalişkencesi": Ya- maçta önünüze konan kayayı zar zor bir noktaya çıkanyorsu- nuz, yeniden aşağı indirip tek- rar iteletiyoriar. Işin kötüsü, "Istediğimiz so- nuca varmazsak, ödünlerimizi gerialınz" diye düşünseniz bi- le, verdikleriniz arasında geri alamayacaklarınız da olabilir: K/bns gibi, Ege'deki haklardan vazgeçmek, kamu işletmelerini elden çıkarmak gibi. Kırk yıldırsüren bu Avrupa ha- yalinin en üzücü yanı, kü- çümsenemeyecek bir zaman parçası boyunca koskoca bir toplumu kendi aklını kullanmak- tan ve sorunlanna kendi çözüm- lerini bulmaktan alıkoyması, hep başkalarının ölçütleri peşinde sürüklenmek zorunda bırakma- sıdır. Heba edilen yıllara yazık de- ğil mi? Noktayı koysanız bile, ünlü fıkradaki gibi "Bu da bize ders olsun" diyebilir misiniz? Koca toplumu aldatanlardan hiç mi hesap sorulmayacak? Cezasız Terbiye Olmaz Vecihi TlMUROĞLU E ski bir Yunan atasözü, ce- zasız eğitim olmayacağı- nı söylüyor. Kuşkusuz, ce- zayı eğitime yakıştırma- yan birçok eğitimci bulu- nuyor, ama bana çok dogru geliyor bu önenne. Özellikle toplumlann, kendi- lerini geleceklerinden yoksun bırakan kişilerin ardına düşmelerini, tarihin ce- zalandırması olarak kabul ederim. Sov- yetler Birliği'ni kendi elleriyle dagıtan halklann tarihçe cezalandınldiklannı görüyoruz. Siyasal tarih, böyle ceza- landınlmalann öyküleriyle doludur. Sanınm, Atatürk'ünyolundan kendi oy- lanyla aynlan Anadolu halkı da, tarih- çe cezalandınhyor. Bir bakıma, tarih, Anadolu halkını terbiye ediyor. Bir zamanlann Karaoglanı "Umu- dumuz Biilent Ecevft", Atatürk'ü ya- lanlayarak Türkiye tarihini düzeltme- ye çahşıyor! Son Osmanlı Padışahı Vahdettin hain değılmış. Anadolu hal- kı, birine yıkım getiren kimseye hayın (hain) der. "Hain", Arapça "hiyane'' kökünden riiretılmiş bir addır. Hiyane sıfattır. "Bir nesneyi azaltan, eksOten, birine yıkun getiren, birini gözleyen, kendi körülüğûnü giziemek amacıyla gözcülük yapargörünen" anlamlann- dadır (El-Mevârid). Mustafa Kemal, Vahdettin'i, tam bu anlamlann kapsa- mında gösteriyor: "Saltanat ve hilafet mevldini işgal eden Vahdettin, miite- reddi (soysudaşnuş), şahsuu ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül edendeni(alçaktabiath) tedbirieraraş- ünnakta" diyor. Mustafa Kemal (Nu- tuk, c. 1, s. 1, Türk De\Tİm Tarihı Ens- titüsü Yayınlan, 1962 îstanbul). Ece- vit'e göre salt kendisini ve tahtını dü- şünecek denlı soysuzlasmış kışinin ha- beri olmadan, Atatürk Samsun'ageçe- mezmiş! Vahdettin, Mustafa Kemal'in Anadolu 'ya geçışine göz yummuş! Bu sözlerden ne anlamahyız? Ecevit, Söy- lev'i okumamış mı? Mustafa Kemal, Anadolu'ya gizli geçtiğini, Vahdet- tin'in haberi olmadığını söylemiyor, karşıtı, saltanatın ve hükümetin müh- rünü taşıyan bir karamame ile Üçün- cü Ordu Müfettışliği'ne atandığını söy- lüyor. Mustafa Kemal, Samsun'a, îstanbul Hükümeti 'nin yetki belgesiyle çıkrruş- tır, ama Samsun'a ayak bastığı andan başlayarak, kendi istenciyle, Anado- lu'nun yazgısını değiştirecek biçim- de, bağımsız hareket etmiştir. 21 22 Haziran 1919 gecesi Amasya Talimat- namesi hazırlanıyor ve tüm Anado- lu 'y a telleniyor. Amasya Yönergesi yayunlarur yayımlanmaz, Dahıliye Na- zın AB Kemal 23 Haziran 1919'da, 84 sayılı telyazıyla (şıfre), Mustafa Ke- mal 'in "İngiiiz olağanüstü durum yet- küilerinifl isteğhle görevden abndığı- nı" tüm Anadolu'ya bıldıriyor. Bu du- rumu da, 26 Haziran 1919 günü, hu- zura çıkarak Vahdettin'e açıklıyor. Vahdettin, Ali Kemal'e, kendisine gereksinimi olduğunu, hızmetı için te- şekkür ettiğıni, hizmetlerinın eksilme- mesini söylüyor. Samsun'a gönderdı- ği ordu komutanının îngilız yetkili- lerin buyruğuyla, otuz yedi gün sonra görevden alınmasuıı buyuran Sultan, hayın değıl de nedir? (Söylev, c. 1, s. 36-37). Mustafa Kemal istenci, böyle oyunlan bozunca, 8 Temmuz 1919 'da, hükümet, Mustafa Kemal'in görevi- nın sona erdiğini bildiriyor. Mustafa Ke- mal de, 8/9 Temmuz 1919 gecesi, ulu- sal görevinı sürdüreceğinı, bu neden- le de resmi görevınden ve askerlikten aynldığını Vahdettin'e ve hükümete telliyor (agy, s. 47). Bütün bunlara kar- şuı, Vahdettin, hayın degil mi? Kaldı ki, Mustafa Kemal, onu aciz buluyor. Ecevit, özdeksel hatalar yaptığına göre, Söylev'ı okumamış, okurnussa da, yüzünden okumuş. Siirtli hafızın Ku- ran'ı okuması gibi. Londra Konferan- sı'nda, Ali Rıza Paşa'nm tutanaklan imzalamadığını, Vahdettin'in de, bu- na ses çıkarmadığını, yani Anadolu Opel. Taze Fikirler, Üstün Otomobiller. MERIVA özünüzü Meriva dan ayırabilirseniz. Aeriva26.310 YTL Üstün Opel teknojisiyle üretilen, ailenizin otomobili Meriva'yû, şimdî ^^Opel Finans SistemiVıin sunduğu avanfojlarla sahip ofabrlirsiniz. hareketıne örtülü onay verdiğini söy- lüyor. Heryanı yanhş bu bilginin. Lond- ra Konferansı yapıldığında, Ali Rıza Pa- şa, hükümetten çekilmiştir. Sadrazam, TevfikPaşa'dır.27Şubat-12Mart 1921 tarihleri arasında yapılan konferansa, Anadolu Hükümeti, îtalyan Dışişleri Bakanı KontSforza aracılığıyla çağnl- mıştır. Amaç, Sevr'ı kabul ettirmektir. BekirSamiBey'in başkanlığındaki he- yet, böyle bir dayatmayı kabul etme- miş ve görüşmelerden çekilmiştir. Ana- dolu heyeti yoldayken, büyük Yunan saldınsı başlamıştır. Yazık ki, Bekir Sami Bey, hükümete danışmadan, ken- di başına banş çabalanna ginşerek, In- giliz, Fransız ve îtalyan yetkilileriyle ayn ayn antlaşmalarimzalamıştır. Ata- türk'ün bütün bu antlaşmaları geçer- siz kılması çok zor olmuştur. Öncelik- le, Bekir Sami'yi görevden almıştır. Bu antlaşmalann içınde, Adapazan, Bolu ve Düzce yöresinde bir özerk Çerkez bölgesi de bulunuyor! Musta- fa Kemal'in nasıl bir pisliğin içinden bu Cumhuriyeti çıkardığını anlıyorsu- nuz herhalde! Ecevıt'in, durup dururken bunlan söylemesi, boşuna değildır. Hoca Efen- di 'nin işaretiyle gerici tabandan oy al- ma hevesi öne çıkmış ohnalıdır. Bu sözlerimi okuyanlar, beni, öküz altın- da buzağı arayan bir Kemalci sayacak- lardır. Ne ki, beni böyle düşünmeye yönelten etkenler güçlü. Faust'un ün- lü Mephistofeles'ini bilü^iniz. Faust, dünyanın tüm bilimlerini öğrendikten sonra, evreni çözümleyemediğini gö- rüp üzülür ve Şeytan'ın bilgisine var- mak ister. Şeytan da, ona, kendisini temsil eden Mephistofeles'i gönderir. Mephistofeles, halktan çekinen Faust'a gülümseyerek, "Halk, hiçbir zaman Şeytan'ı duyumsamaz, ensekrinden tutsa bile w der Doğrusunu istersenız, emperyalizm, altmış yıldır ensemiz- den tutmuş, ama biz, o canavan duyum- sayamıyoruz. Tanh de, Anadolu hal- kını cezalandınyor. Faust'un, Mephistofeles'le bu"likte, Auerbach'ın Leipzig'de- ki meyhanesine gidişleri bölümünden küçük bir sahneyı aktarmak isterim. Mephistofeles, meyhane- nin şarabından tadar ve beğenmez. Meyhanenin sürekli konuklanndan AK- mayer. "\'aşam, sizi şı- martmış oünalı" diye çı- kışır Mephistofeles'e. Mephistofeles, insanlan kandırmaktaustadır. "Bu- rada,iyi bir şarapbubuna- yacağunıza göre hiç ol- mazsa sohbetinizden ya- rarianabm" diye, Leip- ziglilenn yanına oturur. Şöyle bır mesel söyler on- lara: "Bir zamanlar, bir kraJ vardıve onun büyük bir biti\arth. Severdi onu oğlu gibL Bir gün, terzisi- ni çağırtü ve ona, bitini göstererek, 'Bu asüzade- ye pantolon keseceksin / Ölçüp biçip gi\ siler dike- ceksn' der. Kadifefer,ipek- ler içinde.bakan \apdn-bit « hazretleri. Yakasına bir de haç asarbr. KraBçe'nin veecelerin ondan kaçma- sını yasaklarlar. Zavalb- lar ısınhp emitirier ama, kaşınamazlar." Mephis- tofeles. sonra masanın bir yerıni delip musluk takar \ e oradan nefis bir şarap akıtır. Leipzıglileri sar- hoş eder. Sonra da çekip giderler. Çıkarken, Fa- ust'a "Yanılsamanın ba- ğı çözülsün, Şe>tan'uı şa- kasıda unutulrnasın'" der. Onlar kapıdan çıkar çık- maz, Leipzigliler ayılır- lar. Her şey aldatmacadır. Altmayer, yanılsamanın büyüsüyle öyle hoştur ki, "Gel de tansıklara inan- ma" der. Bütün bunlan geçirdim kafamdan ve 1946 cana- vanndan sonra, ulusumu- zun ensesinden elini çek- meyen Şeytan'ın gücünü yenecek birtansık aradım! Gördüm ki, ulusun isten- cinden başka her türlü tan- sık, yanılsamadır. Kara- oğlan da, bir zamanlar, halkın umudu oldu. Halk ona, üçüncü adam diye baktı. Ne ki, her şey yanîd- samadan kurtulunca an- laşılıyor. Mephistofeles de, kurtancı olarak gönde- rilmiştir Faust'a. Yazıkki, Şeytan'ın elçisidir ve her zaman yadsıyıcıdır (*). (*) Faust Myeniden göz- den geçirmedim. Recai Bilgin 'in 1943 'te yaptığı çeviriden belleğimde ne kalmışsa, onuyazdım. Ek- siklerim varsa, özürdile- PENCERE Hava Sıcak mı Sıcak Istanbul sıcak mı sıcak.. Bu sıcakta ne yazılır?.. TV'yi açtım.. Dışarda 33 dereceye tırmanan ısının üstüne Su- udi Arabistan ve Iran görüntüleri hiç mi hiç çekil- miyor... Kral Fahd sizlere ömür.. Ahmedinecad Cumhurbaşkanı.. Törenler mörenler.. Insan manzaralan.. TV muhabirieri de usta mı usta.. Yakın plan, uzak plan.. Seyrediyoruz.. • Iran'dan yansıyan tören görüntülerinde giysile- rin egemen rengi siyah.. Suudi Arabistan'dan yansıyan giysilerin rengi beyaz.. Birbirinezıt. Ama renklerin zıtlığı biranlam taşımıyor.. Içerik bir.. Ortak olan ne?.. Dincilik.. Tesettür.. Her iki ülkeden TV ekranlarına aktanlan görün- tülerin egemen cinsiyeti erkek.. Kadın?.. Yok!.. llaç için bir kadın manzarasını ara ki bulasın.. Türban?.. öp de başına koy!.. Her iki ülkede geçerli tesettür sıkıyönetiminin zap- tu raptında kadının üstüne irticanın çarpı işareti kon- muş.. • Suudi Arabistan A'dan Z'ye Amerikancı.. Iran A'dan Z'ye antiamerikan.. Her iki ülke A'dan Z'ye Müslüman.. Peki, bu iş nasıl oluyor?.. Tövbe yarabbi, Allahü teala ikisine de ayn ayn birbirine zrt buyruk mu veriyor?.. Hazreti Muham- met birine Amerikancılığı aşılarken, ötekıne anti- amerikancılığı mı emrediyor?.. Her iki ülke de kadınlan ınsandan saymamakta bir... Insan haklarını defterden silmekte bir... Ama, biri Amerika'nın güdümünde, öteki Ame- rika'ya düşman.. Yoksa Şiilik ile Sünnilik farkı bu mu?.. • Yazık Müslümanlara!.. Ortaçağ Hıristiyanlığının karanlığında Avrupalı- nın yaşadığı dinci düzeni 21 'inci yüzyılın Müslü- manlığında yaşatan bu iki ülkeyi seyrederken in- sanın yüreği Islam adına cız ediyor... Ya Türkiye'de bunlara özenen Müslümanlara ne demeli?.. Başbakanımızdan başlayarak eşlerini tesettür uğ- runa çuvala sokan bakanlanmızın hal-ı pür melâl- lerine baktıkça insanın ağlayası geliyor... Sırtına 'frenk' gömlegi gıyıp boynuna kravat ta- kan bu politikacı takrmı, kadına giyim özgürlüğü- nü çok gören kafanın güdümünde, Ortadoğu coğ- rafyasındaki dinci Türkiye haritasını çizmeye ça- balıyor... HOTEL MAVI DENIZ TÜRKİYÇNİN CENf^ET KÖŞESİ, MAVI BAYRAK ÖDÜLLU, HARMARİS TURyNÇ KÛYUNOA DENİZE SIFIR, YÜZME HAVUZU, HAVUZ BAR,SNACK BAR, SABAH,AKŞAM ZENGIN AÇIK BÜFE ODALARDA; MÜSTAKİL ELEKTRİKLİ ŞOFBEN, KLİMA, MUZİK, TELEFON,TV,ŞAÇ KURUTMA. 0-İ YAŞ yCRETSÎZ AYNI ODADA UÇÜNCÜ KİŞİ %S0 INDİRİMLİ 2 Kişilik Odada Gecelik Kişi Başı Yarım Pansiyon Temmuz-Ajustos Eylul Ekim Bungılm 50 00 m+KDV 40.00 YU+KDV 30.00 YTl+KDV OtelOdaa 70.00 YTl+KDV 55.00 YU+KDV 40.00 YTl+KOV KAMPANYA (15 Ağastoa • 31 Ekim) 7 Oeee kal 6 Gece Öde REZERVASYON TEL 0 252 4767190-91 nwıa hotelmavıdenız com FAX 0 2S2 4767007 ınfo@hotelmavıdenız com KOOPC KÜLTÜREL ETKİNLİKLERİ - 4 KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TÜRKİYE'NİN BİÇİMLENDİRİLMESİ Sunuş: Dr. Erdal ATABEK Konuşmacı: Prof. Dr. Izzettin ÖNDER 7 Ağustos 2005, Pazar Saat: 14.00 Silivri-Çanta Cumhuriyet Mahallesi Kır Kahvesi NOT: Etkinlikgünü saat 12.00'de Taksim AKM önünden araç kaldınlacaktır. lletişim Tel: 0 212 -514 18 08/ 09 www op*-l com tr rım. BEYKOZ AİLE MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2004 734 Abdullah Çaylak tarafından davalı Seyyare Çaylak aleyhine açılan boşanma davasında, adresınde bulu- namayan davalı Seyyare Çayiak'm duruşmamn bıra- kıldığı 16.11.2005 günu saat 08.50'de mahkememız- de hazır bulunması, bızzat hazır bulunmadığı takdır- de kendısını bır vekılle temsil ettınnesı, aksı takdir- de yokluğunda karar verileceği hususu ilanen tebliğ olunur. 01.08.2005 Basın: 36948
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle