23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5AĞUST0S 2005 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultury cumhuriyet.com.tr 15 Korku ustası Romero, bugün başlayan 'Ölüler Ülkesi'yle zombi serisini sürdürüyor ürüyen ölülerordusu 1960 'lann ABD'sindeki yay gın ırkçı şıddetıyle doruğa tırmanan Vıetnam paranoyasına gönderme olarak algılanıp zaman ıçinde bir kcrku sineması klasiğine dönü- şen "Yaşayan Ölülerin Gecesi" (1968) adli ünlü ilk filmıyle efsa- neleşen, bağımsız yönetmen Ge- orge A. Romero, bugün gösteri- me giren son filmi "Ölüler Ülke- si "yle zombıler âlemine dönüyor. Üstadın 1968'de çok düşük bir bütçeyle Pittsburgh'da, siyah be- yaz çektıği ve kaza sonucu, yayı- lan bir radyasyon dalgasıyla can- lanıp mezarlanndan doğrularak ağır ağır ama kararlı bir biçımde saldınya geçen zombılerce, kırsal kesimdekı 2 katlı bir evde kıstın- lan bir grup normal insanın hikâ- yesini anlattığı "Night of the Li- ving Dead- Yaşayan Ölülerin GecesP'nı 11 yıl sonra ızleyen ikinci zombi filmi "Dawn of the Dead-Ölülerin Şafağı"ysa (1979) 1970'lerin tüketım toplu- mu eleştirisine girişen, ilkmden çok daha kanlı ve alaycı bir dene- meydi. Serinin üçüncü filmi "Day of the Dead-Ölülerin Gü- nü"nde (1985) eleştıri oklannı bu kez milıtarizme yönelten Ro- mero, 2005 yapımı "Land of the Dead-Ölüler Ülkesi "yle zombi çeşitlemelerini sürdürüyor, 20 yıl aradan sonra. Sinıf çatışması Yaşayan ölülerin işgal ve terö- rize ettiği, kıyamet sonrası bir dünyada geçen "Ölüler Ülkesi", 66 yaşındaki korku ustası yönet- menın, tedırgin edici vizyonunu bütünüyle bozulmuş, yıkılmış bir • Yaşayan ölülerin işgal ve terörize ettiği, kıyamet sonrası bir dünyada geçen "Ölüler Ülkesi", 66 yaşındaki korku ustası yönetmenin, tedirgin edici vizyonunu bütünüyle bozulmuş, yıkılmış bir dünyaya çevirdiği ve hâlâ formunu koruduğunu örnekliyor. Land of the Dead / Yönet- men-Senaryo: George A. Ro- mero / Kamera: Miroslaw Baszak / Müzik: Reinhold Heil, Johnny Klimek / Oyun- cular: Simon Baker, Dennis Hopper, John Leguizamo, Asia Argento, Eugene Clark, Robert Joy, Joanne Boland / Kanada- ABD 2005 (UIP) dünyaya çevirdiği ve hâlâ formu- nu koruduğunu örnekliyor. Artık aralannda ıletişım kurmayı öğ- renmiş, sadece acı acı bağırmak- la yetınmeyen, organıze de olabı- len bir yürüyen ölüler ordusuna karşı kent duvarlannın ardına sı- ğınarak hayatta kalanlardan bir grup paralı askerin eylemleri ek- seninde gelişen bu son filmine, 11 Eylül sendromunu da sokuştu- ran Romero, son dönemin gün- celliğinden yararlanıyor. Güven- lıklerini tehdıt eden dışardaki ölü- ler ordusuna karşı korunaklı ken- te sığınmış ınsanların, kabaca zengin ve yoksul olarak iki sını- fa aynldığı filmde, zombilerin ür- kütücülüğünün yanı sıra, asıl ge- rilim bu sınıf çatışması üstüne yo- ğunlaşıyor. Dış dünyaya açılıp zombıleri avlayarak kente erzak getıren pa- ralı asker Cholo (John Leguiza- mo), tel örgüsüz, özgür bir dün- yaya kaçmak hayalleri kuran, ba- nşçıl Riley (Simon Baker), bir grup fırsatçının başını çeken, ık- tidar sahıbi, güçlü patron Kauf- man (Dennis Hopper yine acı- masız bir 'kötü' kompozısyonu çiziyor, alışıldığı gibi) ve gladya- tör gibi sokak dövüşlenne kan- şan, savaşçı ve avcı Slack'in (yö- netmenin çocukluğundan tanıdı- ğı, Italyan korku ustası Dario Ar- gento'nun kızı Asia Argento, tam bir seksi erkek Fatma olmuş) başlıca kahramanlarını oluştur- duğu film yıkılmış. viraneye dön- müş, karanlık bir dünyayı betim- liyor. Makyajlan ve görsel efekt- leriyle de sıra dışı "Ölüler Ülke- si", tipik bağımsız sinemacı Ro- mero 'nun kariyerindeki en yük- sek bütçeli filmi. 37 yıl önce ya- ratmış olduğu "Yaşayan Ölüle- rin Gecesi"yle, korku sinema- sında başh başına bir alt türün oluşagelmesine yol açan efsane- vi George A. Romero'nun bir çe- şit 'toplumsal kanlı sinema'nın ürünlerı olarak da değerlendinle- bılecek fılmlerinın sonuncusu olan "Ölüler Ülkesi" bızce yeni haftanın en ılgınç filmı. "Ölüler Ülkesi"nı ve seriyi de- vam ettırecek beşinci bir zombi filmine şımdiden yeşil ışık yakan Romero'nun tüm fanlannı tatmin etmese de, kuşkusuz görmezden gelinmeyecek bu son işi, gelenek- sel korku filmlerinden aynlıyor ve türe yeni bir sıyasal soluk ge- tıriyor aynı zamanda. Meraklısı, George A. Romero'nun kendini tekrar edip etmedığine karar ve- rebılir "Ölüler Ülkesi"ni seyret- tıkten sonra. Yeni başlayanlar... Yeni başlayanlar... Yeni başlayanlar... Evet/Yes Çakuşin Ari 2 / Yönet- men: Rempei Sukamoto / Senaryo: Mivako Daira, Yasuşi Akimoto'nun aynı adlı romanından Kamera: Tokuşa Kikumura / Mü- zik: Koji Endo / Oyuncu- lar: Mimula, Yu Yoşizava, Asako Seto, Renji tşibaşi, Haruko Vanibuçi / Japon- ya 2005 (35 mm film) Sally Potter'ın yönettiği filmde başrolleri Joan Allen, Simon Abkarian, Sam Neill paylaşıyor. Bu yıl 24. tstanbul Film Festivali programında da yer alan 'Yes / Evet' ilişkilerdeki siyaset ve ırkçılığı ele alıyor. Kendisini aldatan siyasetçi bir koca ve sorunlu bir evlilik... Amerikah biyogenetik uzmanı kadın, sorunlarından bir davette tanıştığı Lübnan göçmeni aşçı Adam'la girdiği ilişki sayesinde kurtulacağına inanır. Ama bu ilişki de din, i siyaset ve cinsellik çatışmalannın yansımasmdan öteye gidemez... Londra, Beyrut, Küba üçgeni içinde Aleksei Rodionov'un görüntüleri, Philip Glass ve Sally Potter'm müziği, Joan Allen'm eşsiz performansıyla unurulmayacak bir aşk hikâyesi. Devam filıııi ilkiııi aratır J & \ Dayanılmaz eyyam-ı bahur sıcak- larının lök gibi üstümüze çöktüğü şu günlerde, biri Japon öteki Ame- rikan yapımı iki yeni korku filmiy- le azıcık serinleyehm dedik bu haf- ta. Fantastik sinemanın lokomotif türü sayılan korku-gerilimin (ya da bir dönemki yaygınlaşmış adıyla, 'kaçış sineması'nın) tadını bir ke- re almış olan seyirciyi serin salon- lara çekebilecek nite- likte 2 yeni film baş- lıyor bugün. Orlan- do'yla Tango Der- si'nin yönetmeni Sal- ly Potter'ın festival- den arta kalan, îngıliz yapımı Yes-Evet'iyle birlikte: Cevapsız Arama 2 ile Ölüler Ülkesi. Japon sinema- sının en üretken çağ- daş yönetmenlerin- den Takaşi Mi- ike'nin, ülkesinde ha- sılat rekorlan kıran ve geçen yaz si- nemalarımıza da uğrayan Cevapsız Arama'sının devamı olan ve bugün gösterime giren Çakuşin Ari 2-Ce- vapsız Arama 2, ilk filmın kayma- ğını yıyen, Japon işı, gıcır gıcır, ye- ni bir korku filmı. Cep telefonlan- na musallat olan hayaletimsi bir "serial killer"ın esrarengiz cina- yetlen üstüne gelişen ilk film, (ü- ginç çıkış noktasını sonuna kadar pek götüremese de) birtakım sarsı- cı sahnelerle en kaşarlanmış korku- gerilim meraklısı sinemaseverleri bile şöyle bir silkelemeyi görev edinmiş, Japonlara özgü, gizemli ve ürkünç bir zanaatkârlık gösterisiy- di geçen yıl. Şiddetin ortaya çıkma- sına çanak tutmak onu bastırmaya çalışmaktan daha sağlıklıdır diyen yönetmen Takaşi Miike'nin, biçemi ve içeriğiyle giderek sıkı bir fantas- apon sinemasının en üretken çağdaş yönetmenlerinden Takaşi Miike 'nin, ülkesinde hasılat rekorlan kıran ve geçen yaz sinemalarımıza da uğrayan Cevapsız Arama 'sının devamı olan ve bugün gösterime giren Çakuşin Ari 2-Cevapsız Arama 2, ilk fılmin kaymağını yiyen, Japon işi, gıcır gıcır, yeni bir korku filmi. tik gerilim temposuna bürünen Ce- vapsız Arama'sı, gösterildığinde bizde de ilgiyle karşılanmıştı, özel- likle bu kült yönetmenin hayranla- rınca. îlk filmine girişen, Rempei Sukomoto adındaki taze bir yönet- menin, yeni bir oyuncu kadrosuyla çevirdiği Cevapsız Arama 2'de İco- nu, yıne cep telefonlanndakı ürkü- tücü cevapsız aramalann esran çev- resinde ve ilk filmin bir yıl sonra- sında geçiyor. Gizemi çözmeye uğ- raşan kahramanlanmız, bir ana okulunda çalışan çocuk bakıcısı Kyoko'yla (Mimula) Tayvan'dakı erkek arkadaşı Naoto (Yu Yoşizava) ve ağzı dikilmiş küçük kızın laneti- nin sebep olduğu, halen devam e- den, ölümü önceden haber veren birtakım dehşetengiz telefon olay- lannı araştıran gazeteci Takako (Asako Seto). Gitgide karmaşık ve anlaşılmaz bir hal alan olay akışının gittikçe filmden soğutup kopart- tığı seyirciyi, yansından sonra yer yer iç bayıcı, abuk sabuk ve karanlık bir labırente soktuğu Ce- vapsız Arama 2, gözalı- cı görselliğine, şıkır şıkır teknik düzeyine karşın, "Devam filmi ükini aratır" genel görüşünü haklı çıkartan bir korku denemesi. Bilgisayar, cep telefonu vb. gibi son dönemde hayatımıza giren kimi teknoloijk nimetlerin, genelde kötü adamın (yani birtakım lanetli evle- rin, kasvetli kâbuslann ya da cana susamış psikopatlann) yerinı alarak beyaz perdedeki klışeleşmiş korku mitoslarını yenilediği günümüzde, Japon sinemasmdan çıkagelen bu Cevapsız Arama 2, alışılmış deyiş- le ancak bu türün iflah olmaz tırya- kilerıne salık venlecek cinsten, bey- lik bir korku örneği. KEDİGÖZÜ VECDt SAYAR Beyoğlu'na Övgü Hafta içinde, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'ın düzenlediği bir akşam yemeğin- de Beyoğlu'nda yerteşik sivil toplum örgütleri temsil- cileri bir araya geldik. Başkan, Beyoğlu'na ilişkfn pro- jeleri arasında, Tariabaşı'nın dönüşümü projesine bü- yük önem veriyor. Yeni çıkan bir yasanın, belediyele- resitalanlarındayenidüzenlemeleryapabilmeleriiçin olanaklarsağladığını söyledikten sonra, Tarlabaşı için düşündüklerini anlattı o akşam. Bu bölgenin büyük bir kısmının hızla çökmekte ol- duğunu ve mevzuatın bu alanda yeni yapılanmaya izin vermediğini biliyoruz. Yeni yasa ile belediye ka- mulaştırma yapabilecek; ada ada projelendirerek ya- pılara yeni fonksiyonlar kazandırabilecek. Tabii, yapı- lann dış cepheleri korunarak yapılacak bu düzenleme- ler. Kentin ana aksına paralel Tarlabaşı Bulvan'ndan başlayarak Dolapdere'ye kadar uzanan geniş bir böl- ge bu yolla dönüştürülerek kente yeni turizm ve ko- nut alanlan kazandınlması hedefleniyor. Bu da yeni rant alanlan yaratılması ile eşanlamlı. Onemli olan, bu rantın ne kadannın mevcut mülk sahiplenne gidece- ği. Başkan, bu kentsel dönüşüm projesinin kenti gü- zelleştirirken bölgede yaşayanlan da zenginleştirece- ğinı düşünüyor. Umanm öyle olur. Beyoğlu Belediye Başkanı, yemek sonrası bizleri bir minibüsle Beyoğlu'nun dört bir yanında dolaştırdı. Gezi sırasında, mesleği turizmcilik olan başkanın Be- yoğlu'nu kısa sürede nasıl değiştirdiğini görmekfırsa- tını bulduk. Evet, Istiklal Caddesi'ndeki, Meşrutiyet Caddesi'ndeki değişime her gün tanık oluyorduk, a- madoğrusu Beyoğlu'nun kenarsemtlerinde, arkaso- kaklannda yaşanan değışımi bılmiyorduk. Bankalar Caddesi, Necatibey Caddesi, Tersane Caddesı, Şiş- hane yeni aydınlatma sistemiyle pırıl pınl olmuş. Her tarafta iskeleler. Binalann dış cephelerine müdahale ediliyor, tüm tabelalar söktürülüyor, duvarlar boyanı- yor. Yoksul bina sahiplerinin boyalan belediye tarafın- dan karşılanıyor. Aydınlanan caddelerde güvenlik so- runu azalırken kentin tarihı değerleri bir bir gün ışığı- na çıkıyor. Kasımpaşa'nın, kısa sürede önemli birtu- ristik merkeze dönüşebılecek potansıyeli olduğunu görüyoruz gezimız sırasında. Şimdiden çok şey de- ğişmiş. Yeni bir meydana kavuşmuş Kasımpaşalılar. Demircan'ın Kasımpaşalı olmasının da bu gelişmede olumlu rolü olsa gerek. Okmeydanı, Piyalepaşa böl- gesinde de önemli adımlar atılıyor. Izinsiz yapılaşma- lar yıkılıyor, çevre kirlilikten anndınlıyor. Bir belediye başkanının "yapandeğil, yıkanbaşkan"olarakanılma- yı göze alması önemli meziyet. Tabii, bu çabalannda her zaman Kadir Topbaş'ın desteğini yanında bulu- yor Demircan. Zaten projelerin bir bölümü onun za- manında başlamış. Talimhane'de yaşananlar bunun en güzel örneği. Bir-ıkı yıl gıbı kısa bir sürede mezbe- lelikten kurtuldu, ciddi bir turizm alanına dönüştü bu bölge. Istanbullulann ayağının kısa sürede bu terte- mız bölgeye alışacağına, sayılan hızla artan restoran- lann, barlann dolup taşacağına kuşku yok. Ah, keşke birkaç tane de kültür-sanat yapısı kazandınlabilseydi bu bölgeye. Beyoğlu Belediye Başkanı'nın kentin estetiğine ver- diği önem, doğrusu beni çok etkiledi. Gezide birlikte olduğumuz Emınönü ve Üsküdar belediye başkanla- rının da gördüklerinden etkilendiklerini fark ettim. Umanm, yalnızca onlara değil, kentin tüm belediye- lerine örnek olur Beyoğlu. Bir tek, tabela kirliliği ile mü- cadele bile çok önemli. Ne yazık ki pek çok belediye- miz böyle bir sorun olduğunun bile farkında değil. Git- tiğim her kentte aynı korkunç durumla karşılaşıyo- rum. Pleksiglas tabelalar tüm kentleri sanp sarmala- mış. Bir bira firmasından alacağı bedava tabelaya fıt olan, yalnızca kentini değil kendi işyerini de çirkinleş- tirmekte sakınca görmeyen vatandaşlanmıza beledi- yelerin yaptınm uygulamasından başka çare yok. Türkiye'nin, estetik kaygılara sahip olan ve uzman- lık gerektiren konularda uzmanlann kararlannı uygu- lama iradesi gösteren başkanlara ihtiyacı var. Anado- lu'nun en gelişmış kentlerinde bile 'tabela' konusunu gündeme getirmek lüks sayılır. Bu görüntü kirliliği ile turizm hamlesi falan yapılamayacağı anlaşılmaz bir türlü. Istanbul'da bile, kentin estetiği ile ilgilenen be- lediye başkanlannın sayısı sınırlıdır. Kadıköy'de Sela- mi Başkan'ın, Şişli'de Sangül'ün ciddi ginşimlen ol- duğunu biliyoruz. Ama nedense Beyoğlu'nda gördü- ğümüz hızlı gelişme oralarda gerçekleşmedi. Beşik- taş deseniz tabela kirliliğinden yürünmez halde. Yeni başkanın mimar kimliği ile bu konuyael atmasını bek- liyoruz. Sanat alanındaki gırişimleri ile övgüyü hak e- den Beşiktaş, Kadıköy, Bakırköy belediyelerinden, şehrin estetiğine ilişkin daha fazla çaba bekliyoruz. Beyoğlu'ndan ise çevreye ve mimari mırasa göster- diği ilginin bir benzerini, kültür ve sanat alanında gös- termesini... Belediyelerin sanatla, kültürle haşır neşir olmalan birzorunluluk. Kentsel kültürün gelişmesi için çaba göstermezseniz kentsel dönüşüm projelerinin bir ayağı eksik kalır. Bizden hatıriatması... Bitirmeden bir küçük not: Geçen hafta Istanbul'da- ki kültür-sanat etkinliklerinden söz ederken Sabancı Müzesi'nin bahçesinde her pazar düzenlenen 'Kah- valtıda Caz' etkinliğinin sponsoru olarak Ülker'in adı- nı vermişim. Oysa, bu güzel etkinliğin sponsorunun 'Piyale' olduğunu bal gibi biliyordum. Sponsorlarate- şekkürü yadırgamasın okurianmız, onlar olmasa bu güzel etkinlikleri gerçekleştirmek hayal olur, şu içinde yaşadığımız dünyada... vecdisayar@yahoo.com Hırsızlar kandırıldı GÜRHAN UÇKAN STOCKHOLM - Çar- şamba sabahı Oslo'daki Ho- tell ContinentaFden ünlü ressam Edvard Munch'a ait 3 tablo çalan hırsızların mutluluğu kısa sürdü... "Tabloların çerçeveleri, kendilerinden daha de- ğerli!" Bu sözler, Oslo'da- ki Hotell Continental'in şe- fi Siv Lunde Kolrud'a ait. Carşamba sabahı otele ko- şarak gırip, Nor\'eçli ressam Edvard Munch'un 'Vam- pir', 'Melankoli' ve 'Ken- di Portresi' adlı tablolannı duvardan indınp dışarı fır- layan 3 hırsız, fena halde kandırıldı. Otel yönetimi, tablolann orijinallerini 1 yıl önce kal- dınp sakl?-nış ve yerine bı- rer kopyalannı asmıştı. Siv Lunde Kolrud "Çerçevele- re, resimlerden daha faz- la para ödediğimizi hatır- lıyorum. Müşterilerimizin nasıl olsa resimleri görmenin zevkini tadacaklarını bil- diğimiz için, orijinalkri güvenli bir yere saklama- yı yeğledik." Söz konusu 3 tablonun orijinallerinin değeri halen en az 1.5 milyon Avro ola- rak tahmin ediliyor. Öte yandan Noneç polisi, tab- lo hırsızlığının çok ciddi bir suç olduğunu belirterek 3 hırsızı aramayı sürdürüyor. Hırsızlann kaçarken kul- landıklan otomobıl otelden 1.5 km. uzaklıkta bulundu ama kopya da olsa, tablola- ra rastlanılmadı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle