Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 AĞUSTOS 2005 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
AB Ne Kadar Insancıl'?
BİLİNEN TARİH', yani 3 Ekim yaklaştıkça, Sa-
y n Başbakan'ın Avrupa Birliği'ne hoş görünme ve
neredeyse yaranma çabalan da artıyor.
"Aydınlar"\a görüşme,
Diyarbakır'ı "ziyaret",
Boğaziçi'ndeki Ermeni Soykırımı toplantısının
yapılmasını "rica etme".
Aşağı yukarı hepsi AB'lilerin de sık sık yaptığı,
beğendiği, takdir ettiği eylemler.
Günler geçtikçe, listeyi daha da uzatabilirsiniz.
Herhalde Ingiliz "halkla ilişkJler" uzmanlannın tav-
siyelerine uygun olarak, 3 Ekim öncesinde bir "AB
kamuoyuyla flört" operasyonu başlamıştır. Lond-
ra, son günlerde Fransa, Avusturya gibi ülkelerin
hükümetlerinden ve başka yerierdeki muhalif çev-
relerden yükselen çatlak seslere karşı Ankara'yı
gayrete geçirmişe benziyor. Yakında, Kıbrıs'la ilgi-
li kıpırdanışlar da olursa şaşırmayın.
Sayın Başbakan, Avrupa'dan gelen öğütlere he-
men uymada ondokuzuncu yüzyıl Osmanlı hükü-
metlerini bile geride bırakacak bir "iştiyak" içinde-
dir.
Ne var ki, o yüzyıl Osmanlı'sındaki "Avrupa'dan
gelen her şey iyidir" biçiminde özetlenebile-
cek olan genel kanı artık doğru olmaktan iyice çık-
mıştır.
Hem de uluslararası uyum, barış, insan hakları
falan gibi yüce kavramlar açısından. Şimdi, o ko-
nularda da "iyi" bilinen "Avrupa ma//an"nın taklit-
leri var. Üstelik, Avrupa'da, Avrupa'nın büyük dev-
letlerince imal edilen taklitler.
Bunlara aldanmamak gerek.
örneğin, AB'nin emperyalist özlemlerden, kıta-
nın öbür devletlerine egemen olma heveslerinden
ve ulusal çıkar düşüncelerinden arınmış bir "eşit-
lik cenneti", bir "karşılıklı saygı dünyası" olduğu-
nu düşünüyorsanız, o zaman Almanya, Fransa ve
Ingiltere arasında şimdi olup bitenlere dikkat edin.
Almanya, bütün Orta ve Doğu Avrupa'nın AB'ye alın-
masına öncülük ederek, neredeyse "Üçûncü Dün-
ya Savaşı"n\ kazanmış gibi oldu. Ama, bu üç dev-
let arasındaki nüfuz bölgesi ve orta ya da küçük
boyutlu devletleri yönlendirme çekişmeleri bitme-
di. Bir ucu Türkiye'ye de dokunan hesaplaşmalar
sürüyor.
"Ulus-devlet" konusundaki gelişmeler de ilginç.
Kendi kuruluşlannı ve güçlenişlerini bu kavrama borç-
lu olan devletler, son yıllarda ortaya attıklan "Böl-
geler Avrupası", "Kültürter Mozaiği" gibi formül-
lerie aynı kavramı yıkmaya ve işin kötüsü, kendi dış-
lanndaki ülkelere de tavsiye etmeye başladılar.
Hınzırca niyetlerle, yeni büyümeleri ve güçlenme-
leri önlemek amacıyla.
Türkiye gibi ülkelerdeki "bir kısım aydınlar"ın
böyle tavsiyeleri benimsemesi ve evrensel in-
san hakları kavramını yine son moda Avrupa malı
"alt kimlik-üst kimlik" tartışmalanyla sulandırma-
ya kalkışması özenti olarak bir ölçüde anlaşılabilir
de, ulus olarak gelişmesini ve ekonomik-sosyal
kalkınmasını tamamlamamış olan bu koca ülkeyi
yönetme durumunda olanlann AB'ye yaranma uğ-
runa aynı özentiyi paylaşmalannı anlamak zordur.
Büyük Taarruz: Kararlı Büyük Saldın...
Gerçekten sabah saat 05.30'da Afyonkarahisar'ın karşısmdaki Kocatepe'den
gelen top sesleri ile savaş başlamıştır. Buraya gece yansından sonra gelenler
arasında şu isimler göze çarpar: Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, Fevzi
Çakmak, Garp Cephesi Kumandanı îsmet Paşa, Birinci Ordu Kumandanı
Nurettin Paşa ve bütün kurmay başkanlan ile görevli olan karargâh
subaylan.
Dr. Handan DÎKER YTÜÖğretim Görevlisi
"Mustafa Kemalcesurdur. Çünkü yapa-
cağı işlerde başanh olmak için tüm koşul-
lann hazırbğını tamamlayarak ve karşısın-
dakinin neler yapabileceğini hesap ederek,
onlara karşı tedbirti hareket etmeyi önce-
den kararlaşörmıştır. Örneğin, Büyük Ta-
amız'a kararverdiğizaman planlannı sap-
tarken, düşman kuvveüerinin mukabü ne
gibi hareketier yapabileceğini hesap ettiği
ve en kötü olasıhklara göre dahi önlemler
abnayı önceden düşündüğünü söylerdi"
A. Afet Inan (Mustafa Kemal Ata-
türk'ten Yazdıklarun)
26
Ağustos 1922 sabahıdü-
zenlenen kararlı ve bü-
yük bir saldın hareketi
ile Kurtuluş Savaşımıza
son nokta konmuştur. Bu
tarihte gerçekleştirilen ve "Büyük Taar-
ruz" olarak anılan bu saldın ve ardından
gelen başan Mustafa Kemal'e aittir.
Savaşın cephe komutanı tsmettnönü Bü-
yük Taarruz'un ilk günü olan 26 Ağustos
sabahına ilişkin anılannda o günü "en he-
yecanlı günümüz" olarak adlandırmakta
ve şöyle demektedir: "En heyecanlı günü-
müz. O güne kadardüşmanın bizden ne ka-
dar bilgi akuğmı bilmiyoruz. Ve yann orta-
hk açıldığı zaman her şey me\ dana çıkacak.
Tabü beklenmesi kumandan için çok heye-
canh olan bir gece. Erkenden üraş oldunı.
ŞafakJa beraber 26 Ağustos'ta muharebe-
ye başladık. Aynı saatte bütün cephede, bi-
rinci ordu, ikinci ordu cephelerinde muha-
rebe oluyor. Muharebe çok mükemmel ha-
zırlannuş bir topçu ateşi ile başladı. Daha
topçu ateşi muharebesi zamanında bir ta-
raftan da piyade ileri harekete geçti. Topçu
ateşi Başkumandan Mustafa Kemal Pa-
şa'nın çok hoşuna gitmişti. Bana,topçunun
iyi hazıriannuş oldugundan çok memnun
kaknğmı muharebe meydanmda tekrar tek-
rar söylemiştL"
Gerçekten sabah saat 05.30'da Afyon-
karahisar'ın karşısındaki Kocatepe'den ge-
len top sesleri ile savaş başlamıştır. Bura-
ya gece yansından sonra gelenler arasın-
da şu isimler göze çarpar: Başkumandan
Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Çakmak, Garp
Cephesi Kumandanı Îsmet Paşa, Birinci
Ordu Kumandanı Nurettin Paşa ve bütün
kurmay başkanlan ile görevli olan karar-
gâh subaylan.
Gazeteci olan Ruşen EşrefÜnaydın o sa-
bah yankılanan o etkileyici top seslerine iliş-
kin şöyle demiştir: "Ve bir ağustos sabahı
Afyonkarahisar karşısmdaki tepeierden
gürüldettigin top, bütün yumulu gözleri
uyanü... O kükreyiş, içü dışh anlayışsızlara
işte senin cevabındıT1
Bu savaşta Türkler Dumlupınar tepeleri-
ni ele geçirdikleri an savaşın sonu da gelmiş-
ti. Yunan ordusu önce geri çekildi. Sonra da
kaçmaya başladı. Sonuçta da 9 Eylül 1922
tarihinde Türk birlikleri îzmir'e girmişti.
Mustafa Kemal Nutuk'ta düşmanı yenip ke-
sin sonuca ulaşma süresini 5 gün olarak be-
lirleyerek şöyle demiştir: "Efendikr, 26-27
Ağustos günlerinde yani iki gün içinde düş-
manın Karahisar'ın güneyinde 50, doğusun-
da da 20-30 km. uzanan tahkim edilmiş cep-
helerini düşürdük. Yenilgiye uğrayan düş-
man ordusunun tüm kuvvetlerini 30 Ağus-
tos'a değin Ashhanlar yöresinde sardık. 30
Agustos'ta giriştiğimiz savaş sonunda (Buna
Başkomutan Muharebesi adı verflmistir.) düş-
manın asıl kuvvetierini tepeleyip tutsak akfak.
Düşman ordusu başkumandanhğını yapan
General Tnkopıs de tutsaklar arasına kadJ-
dL Demek Id tasarladığımız kesin sonuç beş
günde ahnnuş oMu."
Mustafa Kema] Atatürk, aslında bir sa-
vaş adamı olduğu kadar, bir banş adamı-
dır... Onun felsefesi, düşünceleri hep banş
üzerine kuruludur. Yurt ve dünya banşına
verdiği önemin alttnı çizerek, banşa ver-
diği önemi dile getirir. Yalnızyeri geldiğin-
de de savaşın ne anlama geldiğini şöyle
açıklayacaktır: "BiMrsiniz ki. savaş ve çar-
pışmademek, iki uhısun,yalnıziki ordunun
değil; iki uhısun bütün varuklarn la, bütün
mallanyla. bütün maddesel ve ruhsal güç-
leriyle karşılaşması ve birbirleriyle vuruş-
ması demektir. Bunun için, bütün Türk uiu-
sunu, cephedeki ordu kadar, düşüncesi ve
duygusuyla ve eylemliolaraksavaşla ilgilen-
dirmetiydim'' derken aslında kazanılan za-
ferde ulusun da önemli bir payı olduğunu
belirtmek istemiştir. O ulusun önemini ye-
ri geldiğince belirtmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Şevket Sürey-
ya Aydemir'in deyimi ile bir tek adamdır.
Onun eseri olan Yeni Türk devleti de mo-
dern, laik ve demokratik bir batı devleti ola-
cak şekilde yapılandınlmıştır. Fransız Aka-
demisinden Georges Duhamel'in ona iliş-
kin sözleri son derecede önemli değerlen-
dirmelerdir.
Kazanılan Büyük Taarruz'un ardından,
günümüz koşullannda bu değerlendirme-
ler dikkate ahnacak olursa Mustafa Ke-
mal 'in yapıp ettiklerinin önemi ve onun yap-
tığı işlerin büyüklüğü bir kez daha anlaşı-
lacaktır. Duhamel ona ilişkin şöyle demiş-
tir: "Yeni Türldye'yi doğuran devrim ger-
çekten tek bir adamın eseridir.. Bu adam sa-
dık yardnncıiartarafindan desteklenmiştir,
\-ardim görmüştür. Bu adam, bütün bir uhı-
sun güveniyfe, havranhğıyla ayaklandınlnuş,
güdülmüştür. İşte bu, başansının ana da-
yanağıdn-. Bu adamın siyasal kişihği çevre-
sinden kopmuş bir durum göstermemekle
biıükte, bir yabuzhk, bir ışık çemberi ile ku-
şabJmışür diyorsam, bu onun sadece siya-
saL sosyal değil, aynı zamanda, dinsel ve fel-
sefi bir nitelik gösteren eşsiz bir devrimin
ana hatiannı tek başma,e\et tek başuıa çiz-
miş olmasmdandır. Bu devrim ulusal olma
özeffiğini hiçbir zaman kaybetmemiş, pro-
paganda yoluyla yabancı ülkeleri etkileme,
yeni kurduğu rejimi Arap devletlerine ka-
bul ettirme sevdasına düşmemiştir. Yeni
kurduğu dengenin ana ilkelerine dinsel bir
görünüş vermeje yeltenmemiştir."
Yeter Verilen Ödünler...
TC
İSTANBUL 6. ASLİYE HUKUK
HÂKtMLİĞl'NDEN
2005 73
Davacı tlyas Lazar Makuz davalı Eminönü Nüfus
Müd. arasında görülen soyisım tashihi davasının yapı-
lan duruşmalan sonunda:
Mahkememızce venlen 2005 73 Esas 2005/211 K.
26.05.2005 tarihlı kararla. Bursa ılı. Osmangazı ılçe-
si, (1832) Kuruçeşme cilt 51, aıle sıra no: 271 'de nii-
fusa kayıtlı 1942 doğumlu Şaul ile Matıld'den olma
llyas Lazar Makuz'un soyısmının Marküs olarak de-
giştinlmesıne karar venlmıştır. llan olunur. 22.8.2005
Basın: 40230
Türkiye'yi AB'ye alacak gibi görünüp, çeşitli nedenler öne sürüp,
kıvırtan ülkelerin yöneticileri, aslında tümüyle "teslim bayrağını
çekmiş" bir toplum ve ülke istemektedirler. Bu yöntem
sömürgecilere özgüdür.
MeralPAZAR
B
en de "ha\Tr"cı-
lardan biri ola-
rak... Nedenmi?..
Birincisi, bizi köle ni-
yetine alacaklan. öner-
dikleri her koşuldan bel-
li! Hem biz niye yalvan-
yoruz! Atatürkçü dış si-
yasa bildiğimiz gibi, ki-
şilikli. ulusal onur teme-
linde oluşturulup geliş-
tirilen birözelliğe sahip-
tir. Ama altmış yıldır bu
siyasadan -...ve de Ata-
türk ilke ve devrimlerin-
den- verilen ödünler. ül-
kemizi, toplumumuzu bir
yok oluş noktasına sü-
rüklemek çizgisine gel-
miştir.
AB'ye girmekle A\TU-
palı olunur mu?.. Ondan
önce "Nasıl bir Avrupa"
diye sorgulamamız ge-
kanalturk
BUGUN
21:30
••
MECLISIcanlı
TUNCAY ÖZKAN
Herkes sözünü Söz
Meclisi'nde söyleyecek....
Söz Mecl.isi, İş dünyası ve Siyil
Toplum Örgütlerinin Temsilcileriyle
bu akşam, terörün önlemenin
çarelerini tartışıyor...
Soru ve görüşieriniz için 3636ya sms yollayabilirisiniz..
Türk-İş, TOBB, DİSK, TMMOB, KAMUSEN, KESK
Türk Barolar Birliği, USİAD, Çağdaş Eğitim
VakfıJİMJESK, TÜRSAB,
Türkjye Gazeteciler Sendikası, TTSİS, TTSK.
rekiyor. Avrupa'daki Ay-
dınlanma Devrimi süre-
cini özümsemiş olan bü-
yük devrimci Atatürk,
"Yaşamda en gerçek yol
gösterid bflimdir, fendir!"
savsözünden yola çıka-
rak, aklın-bilimin yol gös-
tericilığinde, toplumu-
muzu, ülkemizi "çağdaş
uygarhk duze>ine erişti-
rip, aştırmaya" sürekli
kendini aşma çabasında
bir toplum yaratmanın
temellerini oluşturmaya
çalışıyordu. Atatürk, bi-
limsel düşünceli bir ger-
çek devrimci olarak, Tür-
kiye'nin o günkü koşul-
lanndan yola çıkarak, ya-
pılması gerekenleri, bir
ulusal kurtuluşçu, "dev-
rimin beyni" olarak dü-
şünmüş-planlanmış, da-
va arkadaşlan ile birlik-
te yaşama geçirmiştir.
Çağdaş uygarlığın üye-
si bir ulus olarak izlene-
cek yöntem, her şeyi ki-
şilikli bir dııruşla, bilim-
sel düşünme yöntemiyle
sorgulamak, ne yapaca-
ğına ona göre karar ver-
mekti!
Bu bağlamda ülkemiz-
deki olup bitenleri değer-
lendirmeye -örneğin
AB'ye "evet" diyenlerin
tavnnı- çalışırsak, yüzey-
sel bir bakış açısı ve tes-
limiyetçi bir duruşla kar-
şı karşıya olduğumuz gö-
rürüz.
Türkiye'yi AB'ye ala-
cak gibi görünüp, çeşitli
nedenler öne sürüp, kıvır-
tan ülkelerin yöneticile-
ri. aslında tümüyle "tes-
lim bayrağmı çekmiş" bir
toplum ve ülke istemek-
tedirler. Bu yöntem sö-
mürgecilere özgüdür.
Ülkemizin, AB sevda-
sı uğruna(!) içine düşü-
rüldüğü durumun acı,
hem de içler acısı görün-
tüsünün bilincindeydim.
Ama Avrupa'daki o -bi-
ze, şunu, bunu yapın di-
ye koşul öne süren- ge-
lişmiş (sömürüyle) kapi-
talist ülkelerin durumu-
nun (toplumsal sorunla-
rın, toplumsal gönencin)
ne olduğuna ilişkin açık
birbilgilenme olanağına
-tümüyle- sahip değil-
dim; toplumumuzun bu
açıdan yetersiz olduğunu,
sınırlı olduğunu biliyo-
rum.
Fransa'da yapılan AB
oylamasından 3-4 gün
önce Ankara'da, doçent-
lik tezi için araştırma yap-
maya gelmiş olan -yaşı-
tım diyebileceğim- ba-
yan tarihçi ile tanıştım.
Söyleşimiz, ülkelerimi-
zin sorunlannı da içeren
bir boyuta dönüştü. Ben,
Türkiye'de emeğiyle ge-
çinen herkesin içinde bu-
lunduğu güç yaşam ko-
şullanndan, eğitim baş-
ta olmak üzere, her alan-
daki yozlaşmadan, insan
odaklı siyasalardan na-
sıl vazgeçildiğini, bunun
bedellerini: özelleştirme-
lerin aslında kamu mal-
lannın, ülkenin gözbe-
beği sanayi kuruluşlan-
nm iç ve dış büyük ser-
mayeye peşkeş çekildi-
ğini, sosyal güvenlik ku-
ruluşlannın -adım adım-
yok edildiğini vb. dile ge-
tirdim.
Ve... Fransız arkadaşa,
"Ya sizhı ülkede durum
nasü?" dedim.
Arkadaşım. durumun
ülkelerinde bizimkinden
aynmlı olmadığını söy-
ledi. Fransa'da kapitaliz-
min-liberalizmin yaşa-
ma egemen kılındığını
anlattı. Buna koşut ola-
rak, her alanda büyük bir
yozlaşmanın alıp başını
gittiğini! Ülkemizde de
görülen kredi karh batık-
lannı. emeğiyle geçinen
herkesin gittikçe yoksul-
laştığını, para biriminde
Euro'ya geçeli işsizliğin,
yoksulluğun katmerlen-
diğini, sosyal güvenlik
sistemlerinin bozulduğu-
nu (buna yok etme de-
nir!) anlatarak ekliyor:
eskiden işsizlere yatacak
yer, işsizlik parası veren
ülkelerden Fransa'da,
şimdi işi olanlan işlerin-
den çıkarmak için -aynı
zamanda sosyal güvenlik
haklanndan yoksun bı-
rakmak ereğiyle- maaş-
lannın arttınlacağı yala-
nıyla sosyal güvenlik ku-
rumlanndan çıkanlıyor,
bir süre sonra artan ma-
aşlarla birlikte işlerinden
atılıp kapının önüne ko-
nuluyor... Siyasal sistem
insan odaklı değil, para
odaklı olunca başta eği-
tim sistemi ve sosyal gü-
venlik kurumlarında
olumsuz gidişatın izleri
yansıyor yaşama!.. Ar-
kadaşım, eğitim sistemi-
nin bozulmasından, bey-
ni ve tinsel evreni boş,
yoz gençler (bunlara genç
yerine, yitik kuşak de-
mek daha doğru...) türe-
diğıni belirtti. (Ülkemiz-
de de örneğı görülen...)
Ulus devletin saldın al-
tında olduğunu da!
Kapitalıst-liberal(!) sis-
temlerde deniz bitmiş, ka-
ra görünmüştür! Bunun
belirtisi, başta ABD ol-
mak üzere, Ingiltere'nin
ve Avrupa'nın önde gelen
kapitalist ülkelerinin Do-
ğu 'nun zengin kaynakla-
nnın çekiminde, yeruden
Haçlı Seferleri'ne çıkmış
olmalan, o zamanki gibi
dört nala gidememeleri
gibi!.. AB (Avrupa Birli-
ği) adıyla oluşturulan Av-
rupa'daki büyük parasal
güçlerin birliği olduğu,
arkadaşım Odü'in, ülke-
sindeki tanıklıklanndan
anlaşılmaktadır. Yani
ABD'nin karşısında bir
başka parasal grup, sö-
mürgeci grup oluşumun-
dan başka bir şey değil-
dir AB! Ama buna karşı
ilk taşı, daha doğrusu ko-
ca bir engelin oluşumuna
Fransızlar, "hayır" diye-
rek insana yakışan bir ya-
nıt vermişlerdir. Ardın-
dan Hollandalılar da "ha-
vir" çekerek, insancı si-
yasalann özlemiyle evTe-
ne bakan, insanlara, ha-
berlerde eşsiz bir muştu
iletilmesini sağlamıştır.
Bu "hayır"lar "yeni sö-
mürgeciliğe" "hayTr"dı;
durumu-gıdışatı çıkarla-
rına karşı gören Avru-
pa'nın öteki ülkelerinde-
ki siyasal erkin başında-
kiler, oylamalar sürecini
durdurdular!..
Bu sonuç. yeni bir baş-
langıç doğuracaktır. Av-
rupa'da iki ülkenin
"AB'yehayır" çığlığı: ay-
dınlanmış, bilinçlı insan
kitlesinde, ulusal, bölge-
sel, evrensel bağlamdaki
görkemli etkisini kanıtla-
mıştır!.. Ne mutlu ki bi-
ze insan ohnuşuz!..
BIRBAKMA
SERVER TANtLLt
İki Radikal...
İki radikal yargılanıyor...
17 Ağustos günlü Hürriyet'te adını görür görmez
heyecanlandım; demek ki "anılıyor" dedim Abdul-
lah Cevdet.
Nicedir adı geçmiyordu, yoksa unutulmuş muy-
du?
Hem nasıl unutulurdu?
Jöntürk hareketi ve II. Meşrutiyet dönemi düşün-
ce yaşamında onca etkili olan bir insan; onun ya-
ni sıra, çok cepheli bir kalem: Sadece polrtika de-
ğil, tarih, felsefe, din, sosyoloji, edebiyat, cevelân
alanı.
Ve fıkirleriyle Cumhuriyet Devrimi'ni de etkilemiş:
Arap alfabesinin yerine Latin alfabesinin alınma-
sının yerinde olacağını söyleyenlerden biri o yıllar
öncesinden; gelecek kuşaklara ilk eğitimi verdiği-
ne bakıp kadın haklarının da üstünde durmuş.
özetle, bir Aydınlanmacı, bir yol açıcı...
Oğuz Dişli adlı bir gazetecimizin Ankara'dan gön-
derdiği haberi okuyunca da, ayıldım: Büyükşehir
Belediyesi'nin bir karan uyannca, sokak isimleri göz-
den geçiriliyormuş ve bir sokak levhasında Abdul-
lah Cevdet adını görünce, hemen indirmişler.
Bir de gerekçe: Abdullah Cevdet, bir gün tanmı
geliştirmek üzere Avrupa'dan göçmen getirtilme-
si yönünde bir fikir ortaya atınca, dinci çevreler, "da-
mızlık adam getirtmek istiyor" diye çarpıtıriar ve
o gün bugün, Abdullah Cevdet denince bunu pi-
yasaya sürerler.
Şimdi, bu rivayet ortada dolaşıyor...
Oysa, onun adının hatırlatacağı çok daha baş-
ka konular var. Değerli tarihçimiz Murat Bardak-
çı, 21 Ağustos tarihli Hürnyef'teki yazısında, en baş-
ta gelmesi gelen bir konu ve bir olayı ele aldı.
Gerçekten, Abdullah Cevdet, din, hele Islam de-
nince, "şahadet" getirip şükredenlerden değildi.
1910'da Hollandalı bir bilginin, Reinhart Dozy'nin
Islam tarihi konusundaki ünlü tarihini, Tarih-i Isla-
miyet adıyla çevirip yayımlar.
Yeryerinden oynar...
Büyük tartışmalar, hareketlenmeler; sonra hükü-
met işe el koyar, kitabı yasaklar ve elde kalan nüs-
halar da torbalaria Galata Köprüsü'nden denize atı-
hr.
Abdullah Cevdet'ı, belleklerde canlı tutan olay
başta budur. Gericilik de bunun bilincinde oldu-
gundan, adama sokak levhalannda bile tahammül
edemiyor.
Ne yapmalıyız?
Biri, Abdullah Cevdet konusunu kapamayıp onu
bütün yönleriyle yeniden tartışmalıyız; bu arada,
onun yasaklanıp denize savrulmuş eserini, ciddi
bir yayınevi alıp, çevirisinin Türkçesini güncelleş-
tirip hemen yayımlatmalı.
Bir ikinci de şu: Türkiye'nin belediyeleri arasın-
da çağından haberii olanlar çoktur; şimdi, belde-
lerinde "Abdullah Cevdet Sokağı"n\ hemen açma-
lıdıriar.
Bu levha, bir kente onur verir...
•
Şu günlerde, Abdullah Cevdet'in yanına, bir ikin-
ci radikal, Mine Kınkkanat da eklendi yargılamak
için.
Çalıştığı gazetesi Radikal'deki işine son verilmiş.
Radikal, sevdiğimiz bir gazetedir, izleriz; gaze-
tedeki Kırıkkanat'ın sütununu mutlaka izleriz, ay-
n bir tat alırız. Dört dörtlük bir gazetecidir; dünya-
yı -heryönden- saati saatine izleyip okuriannata-
şır.
Pekı, ne oldu ne bitti? Hele şu günlerde?
Ne oldu da, ödüllendirilmek yerine, sütunundan
kopartılıp gazeteden kovuldu?
Zaman zaman kaleminin sertleşmesi ise, bu,
onun yoğurdu yemek biçimi. Üslûp, sanatçının
hakkıdır.
Popülistlik, bir zaaftır, beklenmemeli!
Yıllardır izliyorum, bana göre Mine, tam anlamıy-
la bir "özgür fîkirfi"dıir.
Bağımsız, akılcı ve Aydınlanmacı bir insan!
Böyle bir kafa, örneğin tesettüre baktığında,
"pranga"yı hemen farkeder ve ardındaki "din dog-
ması"ru da yakalar; din diye alıp bağnna basma-
sını bekleyebilir misiniz? "Muhafazakâr" ve "Iibe-
ral" maskesiyle dolaşan hinoğluhinlerin ülkemiz-
de neleri yıktıklannı görmüyor musunuz?
Yolların ve köşebaşlannın tutulduğu birdönem-
den geçiyoruz; Mine Kırıkkanat'a ve onun gibi ka-
falara çok ihtiyacımız var.
Radikal gazetesini, yeniden düşünmeye çağın-
yorum.
Aydmlara da sesleniyorum: Mine Kırıkkanat'ı
yalnız bırakmayalım!..
DÜZCE 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
GAYRÎMENKULÜN AÇIK ARTTIRMA
tLANI
Dosj^No 2004 483 Tal.
Sanlmasına karar \erilen ga\7imenkuJün. Cmsu lavTiıeo-adedj-evsaiî
1- Dûzce ıh-merkez ılçe Harmdı>e Mahallesı 52 ada İ2 parsel 312 53 m2
parshn 1 4 hıssea tek katlı 145 00 m2 kullanım alanlı 3 oda mutftk ban>o nı-
\aletien oluşan bına me\cuttur Bınanın üst kaunda ûstu kıranıt döşeb ta-
mamlanmaımj çad kan mevcumjr !mar dunjmu Konui alanı olarak kuiJaıu-
lan dört yogunlugu bulunan 2 kata ızınlı ımar alanı ıçındedır E\ safi Düzce
rnerkez liçe Hamıdıye Nlah. 52 ada 82 panelde bulunan tek katlı betonarme
bmanm ıç \e dış sıvası yapılmış. eMn kullanım alanı 145 00 m2'dır. 3 oda
muriâk ban>o \e tuvaknen oluşur Tabanlar parke ıslak zemınier kalebodur-
dur Isıtma kaa >akıtnr. Sobalıdır Bınanın üstünde kırermt kapb tamamlan-
mamış çan kan v^rdır arsa değen m2 malı>en 80.00 YTL 'dır Btna 3 suuf A
arubu \apılardandır N12 malneü 283 00 YTL 'dır Çatı kan malrven T3.00
m "dır
Vfuhammen bedellen
Arsa degen 312 53 m2\80 00 YTI_= 25 002.40 YTL.
Bına değen 145 00 m2\283 00 YTL= 41 035.00 YTL.
Çao kaü deien 145 00 m2\ 1 '3 00 YTL= 25.085.00 m
Toplamdejen 91 122 401TL
Borçlunun hıssesı 1 4 olup hıssesıne karşjlık olan taşınmazm toplam dege-
n 22 ^80 60 \TL "dır
ş ş
I- Taşınmazm bınncı sanşınm l
1
10.2005 günü saat 14 30-14 40 arasında
Dûzce 1 tcra Müdürlügü önünde yapılmasına. Bınncı arttumada tafamın edh
len kiN-metm \üzde 6CH-rüçhanlı aiacaklılar varsa alacaklan mecmuunu+saaş
masraflanru geçmek şartı de ıhale ohınur Böyie bir bedeile aücı çıkmazsa. en
çok artnranm taahhüdü bakı kalmak sartrjia ıkıncı saaşın 2
7
10.2005 gunu
a\iu \er \e saarte. ıkıncı arttırmava çıkarölacaknr Bu arrarmada mahcuzun
tahmın edilen bedelm >-üzde 4O-san5 masraflan ve rüçhanlı alacaklılann ala-
caklanru geçmek kaydivla ıhalenın \apiimasina. Bu mıktarlara alıcı çıkmaA-
gı takdırde satışın düşürülmesıne 2- \rmrmaya ışnrak edeceklena tahmın
edilen bedelın yüzde 20'sı oranında nakıt veya bir mıllı bankadan temınat \er-
melen gerekmektedır Satış. peşuı para>la >'apılacaktır. Aheı ısıechgı takdırde
(10ı on günü geçmemek kaydı>Ia mehıl venleceknr 3- Tellalıye. damga res-
mı, KD\, tapu harçlan alıcıya aıtnr Bınkmış vergıler saoş bedelınden ödene-
cektır 4- Ipotek sahibı alacaklılarla dıger ılgılılenn (*) taşmmaz üzenndekı
haklart-faız- masrafa daır olan ıddıalannı da>anagm belgelen. ile on beş gün
ıçensmde daıremıze bıldırmelen \lji takdırde hatdan tapu sıcıh ile sabıt ol-
madıkça paylaşmadan hanç bırakılacaklardır. 5- Sanş bedelı hemen \eya ve-
nlen muhlet içinde ödenmezss ItK.'nun 133 maddesı geregınce ıhale fesh
edılır. Ha ıhale arasındaki farktan >asal faızden ıhale alıcısı sorumludur Hıç-
bır hükme hacet kaimaksızın kendılennden tahsü edılecektır 6- Şartname.
ılan tanhınden mbaren herkesin gorebılmesı ıçın daırede açık olup masraf \e-
nldığı takdırde ıste\en alıcı\a bir ömegı gondenlebılır
n
- Satışa ıştırak eden-
lenn şartnameşı görmüş \e munderecatını kabul etmış sa\ilacaklan. başkaca
bılgı almak ısteyenjenn 2004483 Tal savılı dosya numarası ıle müdurlûgü-
müze başvurmalan ılan olunur. 1 ~.SJ!005 (*) llgılıler tabınne ırarak hakkı sa-
hıplendedahıldır Basın-40182