Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 AĞUSTOS 2005 PAZARTESİ
HABERLER
Prof. Dr. FatmagülBerktay, her sınıfin dini kendi çıkarlanna uygun olarak kullandığını söyledi
IktidarınmeşruİaşmaaracıMEHMETAKKAYA
Istanbul Ünıversitesi Sıyasal Bügiler Fakül-
tesi Siyaset Bılimı Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Fatmagül Berktay; dınleri, iktidarla-
nn çok önemli meşrulaştırma araçlan olarak
gördüğünü söyledi. Dınin bir ideolojik ışlevi
oldugunu belirtenProf. Dr. Fatmagül Berktay,
"Her sınıf. her iktidar dini kendi çıkarlanna
uygun olarak kullanıyor" dedı.
- Kurulu düzenler en eski çağlardan beri
din iie ilişkflerini sürdürmeye özel bir önem
>emorlar. Platon veArisroteles gibi düşünür-
ler bile dinin teorisini yapıyor ve tektannh
dinlerin önünü açryor. Dine bu ilgi neden?
FATMAGÜL BERKTAY - Çünkü din her
zaman var olan düzeni meşrulaştırmak için
kullanılan en önemli ideolojik araçtır. Bunu
en çok fark edenler, o büyük filozoflardı.
Aristoteles, Platon. Yeni çağ'da da bunu en iyi
Machiavelli fark etmıştir. Mesela Machiavelli
dini hiç se\inediği halde dinin mutlaka hü-
kümdar tarafindan kullanılmasını ister. Yanı
prensın egemenliği, denetimi altuıda dinin
mutlaka kullanılmasını ıster. Ve açıkça şunu
söyler: Insanlann yönetılmek ıçin hem zor gü-
cüyle korkmaya hem de din gücüyle korkma-
ya ihtiyaçlan var diye düşünür. Bunun. bü-
yük filozoflar da çok farkındalar.
- Buna seküler din anlayışlan da dahil mi?
- Elbette. Din, hakıkaten özellikle her to-
taliterdevletin çok önemli bir parçasıdır. Bu
dinin mutlaka katı olması gerekmiyor, bu se-
küler din de olabılır. Sonuç olarak dinin çok
müthiş bir ideolojik işlevi var. Ona karşı bir
tutum aldığınız zaman, var olan düzenın çok
önemli payandalanndan birıni sarsmış oluyor-
sunuz, çivısını çıkarmış oluyorsunuz, tabiı
bundan korkuyorlar. Ama bır yandan da Sok-
rates, polısın tannlanna karşı geldı dıye de
suçlanır. Şımdi burada da dının ne kadar po-
litık bır kurum olduğunu görmek mümkün.
Yanı iki türlü de, herkes dını kendi açısından
kullanıyor ve din ile iktidar arasındaki bağ-
lantı çok net görünüyor.
DİNİN İDEOLOJİK İŞLEVİ
- Burjuvazi ruhban sınıfinı ve dinsel ku-
rumlan tasfiye etmedi mi?
-ingılızveFransızdevnmlen: 1640,1648
ve 1789 devrimleri. Bu tanhlerden sonra bur-
juvazi tek başına iktidar oldu. Peşinden de bü-
tün halk suııflannı toparlayarak, onlara Ön-
derhk ederek ıktıdan ele geçirdi. O zaman mo-
narşiyle, aristokrasiyle olan ittifakını da boz-
du. Filozoflar ayduılanma boyunca dine kar-
şı muazzam bır karşı saldırı başlatmışlardı.
Ama çok geçmeden Napolyon önce kendi ik-
tidarını güçlendirmek için, güçlendirdikten
sonra da yeniden kiliseyle ittifak yapmaktan
hıç çekınmedı.
- Yani ulus devietler dine karşı ildrcikh' bir
tutum mu aldüar?
-Öyle olduğu görülüyor. Işte bütün ulus dev-
letler. bütün mutlak egemenJer dinin ne ka-
dar önemli bir ideolojik meşrulaştırma aracı
olduğunu, yani var olan düzeni konımak için,
halkı elinde tutabilmek ıçin çok iyi farkında-
lar. Bütün aydınlanmanın söylemını hatırla-
yuı, yani Fransız fılozoflannın dine karşı söy-
lemini. Bunlar Fransız Devrimi'ni hazırladı-
lar ama devrim sonrası düzen yerine orurdu-
ğu anda kilise ile ittifak geri geldi. Artık kı-
lıse Napolyon'un denetimındeki kilisedir..
- Demek oluyor ki din ile siyaset arasında
önemli bir organik ilişki var ve bu hep önem-
liolmuşda. Peki sizcebu ilişkinin bugünkü du-
rumu nedir. nasüdır?
- Ben bugün de dinleri, iktidarlann çok
önemli meşrulaştırma araçlan olarak düşü-
nüyorum. Muazzam bir ideolojik ışlevı var
dinin. Fakat özellikle 19. yüzyıldan itibaren,
kiliselerin ya da örgütlü yerleşik dinlerin ye-
nnı seküler dınleruı aldığını da hatırlamak ge-
rekır. Yanı örneğın pozıtivizmin de bır tür se-
küler din halınde ışlediğını ve mesela bır la-
ikçilık ıdeolojisinin de böyle bir işlevinin ol-
duğunu hatırlamak lazım. Bugün artık dini,
sadece kıliseler ya da kurulu örgütlü dınler
bağlamında değil, böyle bir çerçevede dü-
şünmek gerekiyor. Tabiı bir de şu var: Her sı-
nıf, her iktidar dini kendi çıkarlanna uygun
olarak kullanıyor.
PORTRE PROF DR. FATMAGÜL BERKTAY
Din her zaman var olan düzeni
meşrulaştırmak için kullanılan en önemli
ideolojik araç. Bunu en çok fark edenler, o
büyük filozoflardı. Aristoteles, Platon. Yeni
çağda da bunu en iyi Machiavelli fark
etmişti. Bütün ulus devletler, bütün mut-
lak egemenler dinin ne kadar önemli bir
ideolojik meşrulaştırma aracı olduğunun,
yani var olan düzeni korumak için halkı
elinde tutabilmek için çok iyi farkındalar.
18,19. yüzyıllardaki o ilerleme dis-
kuru ve sonra da ilerlemeye du-
yulan müthiş inanç 20. yüzyı-
lın sonlarında hayal kınklığı-
na dönüştü. Yani moder-
nite halka vaat ettiği bir-
çok sözü yerine getire-
medi. Bu yüzden özel-
likle 20. yüzyılın son
dönemleri bütün dün-
yada dinin bir yükseli-
şine sahne oldu.
D
oktorasını Ankara Üniversitesi Siyasal
Bügiler Fakultesi 'nde tamamlayan Prof.
" Dr. Fatmagül Berktayjngiltere 'de York
Vniversitesi'nden de Kadın Araştırmalan
konusunda derece aldu Türkiye 'deki kadın
hareketinde aktif olan yazar, 1994-95 yıl-
lannda Türkiye 'yi BM, Avrupa Konseyi vb.
uluslararası kuruluslarda temsil ettl Bu
bağlamda Avrupa Konseyi Kadın-Erkek
Eşitliği Uzmanlar Komitesi üyeliği, BM
Pekin 4. Dünya Kadın Konferansı 'nda
Türkiye temsilciliği görevlerinde bulundu.
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Tarih Vakfı
kurucu üyesi, Association of European
Hbmen Political Scientists ve Kadın Eser-
leri Kütüphanesi Genel Kurul üyesi olan
Fatmagül Berktay, halen Siyasal Bilgiler
Fakultesi 'nde "Siyasal Düşünceler
Tarihi", "Çağdaş Siyasal Teoriler",
"Demokrasi Teorisi"; htanbul Cniversitesi
Kadın Çaltşmaları Yüksek Lisans Prog-
ramı 'nda da "Feminist Teoriler " derslerini
vermektedir. Chevening, Fulbright ve Salz-
burg Seminar burslanyla yurtdışında
akademik çahşmalaryapan Berktay'ın
yurtiçinde veyurtdışında yayımlanmış bir-
çok makalesi ve kitabı bulunuyor. Bu yapıt-
lar arasında Tek Tanrtlı Dinler Karşısında
Kadın (Metis, 1996), kitabı Hbmen and
Religion - A Comparative Perspective adıy-
la Birleşik Amerika ve Kanada 'da (Black-
Rose, 1998) yayımlandu Fatmagül Berk-
tay 'ın son kitabı Tarihin Cinsiyeti adını
tasıyor (Metis, 2003).
'Hayal JanJdığı dini yükseltti'- Türkrve'ye gelirsek, din-iktidar ilişkisini
nasıl görüyorsunuz?
- Türkiye 'ye geldığimizde bir yandan îs-
lamcı fundamentalizm var. Tabiı bu büyük
oranda düzenin payandası ama öte yandan ba-
kıyoruz, seküler devlet de hiçbir zaman din dı-
şı bır söylem, dine karşıt bir tavır ortaya koy-
muyor. Ama bileceğiniz üzere. Türkiye'de de
bır Diyanet tşleri devletin bir kurumu olarak
var. Kendisi denetlemeye çalışıyor. Kendi de-
netımindeki bır kurum olarak rutmaya çalışı-
yor. Bu da tam bir tipik ulus devlet geleneği.
Yani bütün devletlerde olduğu gibi o da sonuç
olarak kendi sınırlan içinde, kendi denetimi ıçın-
de rutmaya çalışıyor. Aynı zamanda bir de se-
külerist söylem var. Ama o sekülerist söylem
de sonuç olarak, dikkat ederseniz hani dine doğ-
rudan saldrn yapmıyor. Yani dinin devletin
denetimınde olmasını sa\"unuyor.
- Gerek dünyada, konumuz açısından da
Türkiye'de,dinin söytendiği gibidemokratiksis-
teme zarar verme, İdtleleri bu denü manipüle
etme potansiyeli var mı?
- Bence var. Bunu özellikle modernleşme
süreciyle bağlantılandınyorum. Modernleş-
menin bir anlamda kayalara çarpması ya da mo-
dernleşme gemisinin karaya oturması diyebi-
lirimbuna. Çünkü 18.19. yüzyıllardaki o iler-
leme diskuru ve sonra da ilerİemeye duyulan
müthiş inanç 20. yüzyıluı sonlannda hayal kı-
nklığına dönüştü. Yanı modenııte halka vaat
ettiği birçok sözü yerine getıremedi.
FUNDAMENTALİZM HER DINDE
- Mesela ne vaat etti de gerçekleştiremedi?
- Mesela daha özgür, daha güvenilir, daha
eşitlikçi hayat ideali ve sürekli ilerleme ideali
vardı. Yani bakıyorsunuz, teknoloji gelişiyor,
ama aynı derecede insanlann yaşam kalitesi,
etik değerleri vs. gelişmiyor. Bır de üstelık bu-
rada birçok hayal kınklığı söz konusu. Bu yüz-
den özellikle 20. yüzyılın son dönemleri bü-
tün dünyada dinin bir yükselışıne sahne oldu.
Gerçı bu tesadüf de değil. Aynca sadece Tür-
kiye'de de değil. Baktığınızda, hele fundamen-
Prof. Dr. Berktay, modernleşme gemisinin karaya oturmasıyla 20. yüzyılın son dönemlerinin,
bütün dünyada dinin bir yükselişine sahne olduğunu söyledi. (Fotoğraflar: EVRİM KALINLIOĞLU)
talızm, genelde Islama özgü görünüyor, hiç böy-
le bir şey yok, dığer dınlerde de durum aynı.
- Yani Hıristiyanhkta da YahudiKkte de?~
- Elbette, illa da Yahudılikte. Onda ınanıl-
maz fundamentalist akımlar, ultra Ortodoks Ya-
hudilik var. Hıristıyanlık için de, Amerika"da
hepimiz görüyoruz. Bir fundamentalıst Hıns-
tiyanlık neredeyse iktidar da denebılir. Her
yerde dine bir geri dönüş ve yeniden bırtakım
huzuru, mutluluğu drnde aramak bütün dün-
yada gördüğümüz olgulardır.
- Dine dönüş tarihsel gelişmeye aykın degil
mi? Feodal yapılar tasfiye edildi Dolayısryla
dinin dayanacağı bir sınıf bugün var mı ki?
- Farklı bu- noktadan yanıtlamak ıstenm so-
nınuzu. Bir kere bütün insanların tınsellık ıh-
tiyaçlan vardır. Tinsellık ınsan olmanın bır
parçasıdır. Uzun süre bu bu-az göz ardı edildi
diye düşünüyorum. Bunun göz ardı edümesı
bir tür savruîma olarak yeniden kurumlaşmış
dinin yükselmesıne yol açtı. Sırf kurumlaş-
mış din de değil, işte Doğu mıstik dınleri, ge-
nel olarak mistisizmın yaygınlaşması tarot fal-
lanna, yıldız fallanna herkesin bu kadar me-
raklı ohnasını getırdi. Insanlann tinsellik ih-
tiyaçlannı kurulu düzenler yanlış yönlendiri-
yor. Ben elbette buna karşıyım.
KURUMSALLAŞMIS PİN DAHA KÖTU
- Ama bunlar kurumsallaşmış yapılar değiL
hem de sorunun ekonomikboyurunu unutnıa-
mak gerek.
- Tabii kurumsallaşmış dın daha da beter.
Bu kurumlar neredeyse her zaman var olan dü-
zeni muhafaza etmenın en önemli araçlann-
dan birisini oluşturur. Ama sız bu dünyada da-
ha iyi koşullar yaratamadığınız zaman daya-
nışma gibi, bu yanlış yönlenmeler her zaman
olacaktrr. Dolayısıyla bızatıhi burjuvazının
egemenliği aynı zamanda bunlan ortaya çıka-
nyor. Ekonomik koşullarla ilgısi var elbette.
Burjuvazi 18. yüzyılda kılıseye karşıydı falan.
Ama kilisenin kendisine tümden karşı değil-
di. Kendi amaçlan ıçin kullandığı sürece hiç-
bir problem yok demektir. Aynca bizatıhi bu-
gün kapitalizmin yarattığı yabancılaşma ve bü-
tün her türlü habıs koşul, dınm ınsana zarar
veren bir kurum olarak ortaya çıkmasına ve
derinleşmesıne yol açıyor.
IR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@cumhuriyet.com.tr
Türkiye dışında acaba "aydın" ke-
limesinin hakaret amacıyla kullanıldı-
ğı başka bir ülke var mıdır? Başbakan
Tayyip Erdoğan'la 12 kişilik bir grup-
labuluşmamızın ardından "aydın"ke-
limesi de tartışma masasına yatırıldı.
öncelikle bu aydın tanımlaması ko-
nusunda kendi aramızda nasıl bir ko-
nuşma geçtiğini aktarmak istiyorum.
Ahmet Hakan, Hürriyet'teki köşesin-
de "Aydınlarkendilerine aydın denme-
sini istemiyor" diye yazdı. Daha son-
ra grubun sözcüsü Profesör Gençay
Gürsoy, "Biz kendimizi aydın diye ta-
nımlamıyorvz" dedi. Başbakan Tayyip
Erdoğan da bu ifadeler üzerine bizim
grubutanımlarken "düşünürler" deyi-
mini kullanmayı tercih etti.
• • •
Gençay Gürsoy'un "Kendimizi ay-
dın olarak tammlamıyoruz" demesi,
bu topluluktaki insanlann kendilerini ta-
nımlamasıyla ilgiliydi. Ben Başbakan'la
görüşmeye gitmeden önce kendi ara-
mızda yaptığımız görüşme sırasında
kendimize "aydın "demeyelim şeklin-
Aydın Sözcüğünü Hakaret Saymak
de bir öneri getirmiştim. Olayın tartış-
malı bir hale gelmesi, biraz da bu öne-
ri üzerinden oluştu diye düşünüyo-
rum. Yoksa bu topluluk bir aydın top-
luluğu değildir, denmek istenmiyordu.
Neyse bu konu üzerinden yapılan tar-
tışma ve tanımlamalar zaman zaman
üzerindekonuşulan "Kürtsorunu"r\ur\
bile ötesine geçti.
Ertuğrul Özkök, "Ben onlara aydın
diyorum" yazısıyla başka bir vurgu
yapmayı tercih etti. Benim bugünkü ya-
zımda üzerinde durmak istediğim ise,
ülkemizdeki bazı kesimlerde oluşan
aydın düşmanlığı.
• • •
Türkiye Işçi Partisi'nin 196O'lı yılla-
rın başındaki ilk dönemlerinde, parti-
nin kasabalardaki temsilcileri arasın-
da çok sayıda küçük esnaf da yer alır-
dı. Saat tamircisi, matbaacı, diş tek-
nisyeni, arzuhalci gibi kasaba yaşamı-
nın önemli unsurları olan bu türden io-
sanların asıl özellikleri, okullardaoku-
mayafazla imkân bulamamış, zeki ve
dünya meseleleriyle ilgili olmalarıydı.
İlk onlar arasında rastlamıştım ay-
dın düşmanlığına. Içlerinden biri söz-
lerine "kravatlı eşkıyalar" diye başlar-
dı. Hedef aldığı, okumuş, okuyarak iş
güç sahibi olmuş insanlardı. Türkiye Iş-
çi Partisi'nin ana gövdesini, militan
kadrosunu aydınlar oluştururdu. Bu-
na rağmen parti içinde var olan bu ay-
dın düşmanlığı garibime giderdi.
• • •
Aradan çok uzun yıllar geçti. Son dö-
nemde bazı çevreler, demokrasiyi, öz-
gürlükleri, eşitlik veadaleti savunan in-
sanları suçlarken "entel" sözcüğünü
kullanmaya başladılar. Entel'den, en-
telektüel kastediliyordu.
Entelektüel, bilgi birikimi, yetenek-
leri nedeniyle kurulu düzene rtiraz eden,
kurulu düzenle çatışan özelliğiyle ta-
nınır. Sistemle çatışan aydınlar, bu tu-
tumları nedeniyle sistemin etkisi altın-
dakitoplumsal kesimlertarafindan da
yadırganabilir. Entelektüel, aykırı ola-
nın, farklı olanın, ötekinin sesi olarak
da öne çıkar.
• • •
Bu ayn duruşun, toplumun tutucu
kesimleri tarafindan zaman zaman tep-
ki görmesi doğaldır. Bu ayn duruşun, ik-
tidar sahipleri taraftndan özellikle geri ül-
kelerde cezalandınlması da alışılmış bir
durumdur. "Fnfe/"sözcüğünündeson
yıllarda bazı çevreler tarafindan küçüm-
senmesi ve hakaret amacıyla kulianıl-
ması bu yüzden diye düşünüyorum.
Farklı duruşa, itiraza, statükoya di-
renmeye bazı çevrelerin kızması do-
ğal. Onların aydınları hedef almaları
dadoğal. Başka türiüsü düşünülemez
bile. Dünyanın her yerinde aydınlar
yüzyıllar boyunca, kurulu düzenin sa-
vunuculan tarafindan suçlanmış, bas-
kıiara uğratılmış, yok edilmişlerdir.
• ••
Dünyanın güneşin etrafındadöndü-
ğünü söyleyen Galile'ye. iddialann-
dan vazgeç diyen iktidar sahipleri onu
iddiasından caydınrlar. Ancak sorgu-
dan dışarı çıkarken "Ama dünya dö-
nüyor" diyerek o yine içinde yaşadığı
durumu ifade eder.
Aydın sözcüğü dünyanın her yerin-
de aynı zamanda tartışmalı bir sözcük-
tür. Kime aydın denir, kime denmez,
bunlar da çok göreceli kavramlardır.
Türkiye'nin bütün bu tartışmalar için-
deki farklılığı, yaratıcılığıdır.
Biz Türkler, aydınları küçümsemek
ve hakaret etmek amacıyla bir kulp
bulan belki de dünyadaki tek milletiz.
Bakıyorum,son zamanlarda bu yara-
tıcılık daha geliştirildi. "Entel, dantel,
mentel" gibi sözcükler de literatürü-
müze yerleşti.
• • •
Elden ne gelebilir ki! Bir ülkenin ba-
zı okuryazariarı farklı duruşu olan ay-
dınları "entel" diye suçladıktan sonra,
cahil ne yapsa yeridir.
GÖRÜŞ
NAZMİKAL
Türkiye Asla Irak'a
Gipmemelidir, Çünkü...
Son aylardaterörtırmandı. Mayınlar döşeniyor,
pusular kuruluyor. Genç vatan evlatlarının kimi
şehit oluyor, kimi sakat kalıyor.
Kentlerimizde PKK kaynaklı kapkaç olayları ya-
şanıyor.
Neden arttı bu tür olaylar?
Terör neden zaman zaman artıyor, zaman zaman
duraklıyor?
Bazen düğmeye basılıyor, bazen parmak çeki-
liyor.
Düşünmeye değer sanırım.
12 Eylül 1980 öncesi sokakta 20 kişi ölüyordu.
13 Eylül'de birden kesildi.
Neden?
Yeni komutanlar, emniyet amirleri mi göreve gel-
di. Askeri gücümüz mü çoğaldı. 13 Eylül'de gö-
revde olan komutanlar 10 Eylül'de nerede idiler.
Demek birileri Asiye'yi önce kötü yola düşürü-
yor sonra kurtanyor.
Türkiye'de yeni bir ekonomik modelin uygula-
nabilmesi için bir darbe, darbeye de bir gerekçe
gerekiyordu, terör bahane edildi ve "bizim çocuk-
lar başarınca"C\) terör durdu.
Terörün artık dünyayı, ülkeleri yönetmek, yön-
lendirmek için bir strateji olduğunu kabul etmek
zorundayız.
Ikiz kuleler saldırısının Amerika tarafindan ger-
çekleştirildiği tezleri, yaşanan olaylar, Amerikan
çıkarlan doğrultusundagelişen ışgal olaylarını dü-
şününce insana doğru gibi geliyor.
Son aylarda tırmanan terörün arkasından Tür-
kiye'nin Irak'a sınır ötesi bir operasyon yapması-
nın gündeme gelmesi de çok düşündürücü.
Mutlaka altında Amerika'nın ve Ingiltere'nin çı-
karlan doğrultusunda gizli bir amaç vardır diye dü-
şünüyorum.
Belki bizim askerlerimizi, insanımızı öldüren in-
sanlara ceza vermeyelim mi?
Onları mı koruyorsunuz, diye düşünebilirsiniz.
Ama böyle düşünmeden önce lütfen beni oku-
maya devam edin.
Güneydoğumuzda 20 yıldır bir terör yaşanıyor.
Tüm dünya ülkeleri terörü lanetliyor arka çıka-
mıyor. Halbuki çok iyi biliyoruz ki pek çok Batılı de-
mokratik, hatta dostumuz, müttefikimiz ülkeler
PKK olayını gizli gizli destekliyor.
PKK'nin ve Batı'nın arzusu Güneydoğu'da ya-
şanan terörü bir an önce terör statüsünden çıka-
rarak savaş statüsüne dönüştürmek. Çünkü terör
statüsünde kaldığı sürece uluslararası hukukagö-
re masaya oturamıyor, açıktan destek bulunamı-
yor.
Geçmişte de Türk ordusu sınır ötesi harekâtlar
yapıyordu, ama o zaman karşısında bir devlet yok-
tu. Şimdi durum daha farklı.
Demek istiyorum ki bizi Irak'a sokmak için tah-
rik ediyorlar ve biz Irak'a girince harekâtı iki dev-
let arasında savaş statüsüne sokacaklar ve ma-
saya oturmayı talep edecekler.
Masaya oturunca da gelsin istekler, sınır tespit-
leri...
Türkiye bu oyuna gelmemelidir.
Bu oyunu bozacak yine Türk Genelkurmayı'dır.
Türk askeri kendi hududunda beklemeli ve sız-
malara engel olmalıdır.
Sınır ötesi harekâtı bir onur meselesi yapmak,
kahramanlık gösterilerine dönüştürmek diploma-
tik alanda ülkemize zarar verecektir.
Karşı tarafın oyununa gelmeyelim. Sonra pişman
olmayalım.
(1) 12 Eylül darbesinin başarılmasından hemen
sonra Amerikan Başkanı "Bizim çocuklar başar-
dı" demişti.
nazmikal < yahoo.com
OSMANLFDAN GÜNÜMÜZE
Sahteciliğin
tarihi yazıldı
ANKARA (ANKA) - Ekonomik uçurumun
bü\oidüğü dönemlerde giderek artan sahtecilik
eylemlen, -OsmanüdanGünümüzeSahtecilik*'
adıyla kitaplaştrnldı. Abant Izzet Baysal Üniver-
sitesi IİBF öğretım üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Fa-
rukGüçKl sahtecüığın tarihsel geçmışinı, Osman-
lı'dakı örneklennı. günümüzdeki yöntemleri ve
bilınen \ergı kaçırma yöntemlennı bir kıtapta
topladı.
Yrd. Doç. Dr. Faruk Güçlü'nün "Osmanlı'dan
GünümüzeSahtecilik1
* ısımli kitabı Teknoed Ya-
yınlan tarafindan yayunlandı. Kitabuun bilimsel
bır araştırma niteliğınde bulunmadığını behrten
Güçlü, özellikle krız dönemlennde ekonomik
nedenlere bağlı olarak yükselen sahteciük eylem-
lerine dikkat çekmek amacıyla kitabı hazırladı-
ğını belırttı. Kıtapta: tanhsel geçmişte sahteci-
lik eylemlen, Osmanlı dönemınden ılgnıç sah-
tekârlıklar, günümüzde uygulanan sahtecilik yön-
temleri ve Türkiye'de saptanan 116 vergi kaçu"-
ma \ öntemi ele alınarak basma yansıyan örnek-
ler anımsatılıyor. Güçlü 'nün kıtabuıda, rüş\et ve
sahtecilik olaylanndan bazılan şöyle anlatılıyor:
"• 1909'da ölen Baba Tahır adlı gazeteci sahte
nışan ve beraatler basarak Avrupa'ya satnuş ve
potis tarafindan yakalannıca Padişah Abdülha-
mit tarafindan İstanbul dışuıa sürülmüştür.
• Halk şairi Dertlı (Geredelı) Çağa âyâru iken
halktan topladığı\ergileri sahtebelgelerlezimme-
tine geçirmiş ve bu nedenle görevinden azledilnuş-
tir.
• Sokullu Mehmet Paşa çok başanlı idi ama
rüşvetsiz iş yapmazdL
• 3. Murad rüşvet alan ilk padişah olarak bili-
nir. Şemsi Paşa bir iş için kendisine 40 bin aran
rüşvet vermiştir. Az hedhe veren bejierbeji ve san-
cak bej leri azledilirdi.
• Osmanlı Şeyh-ül Islamlanndan Cemaleddin
Efendi, yeğeni Saıt Molla'nm evini 2 bin 250, eş-
yasını bin 200 tngiliz lirasına sigorta ettirmiş ve
1922'de e\ kundaldanarak \akılnuştır. Sait Mol-
ia sigorta parasmı alıp vurtdışına kaçmışür.