19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 TEMMUZ 2005 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA kultur(g cumhuriyet.com.tr 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt Toplumu, çevreyi ve tarihsel-doğal mirası gözeten bir mimariyle 'banş içinde kentleşme' için İstanbul DeklarasyonuDünya Mimarlık Kongresi için ev sahibı Mimarlar Oda- sı'na kutlamalar sürüyor. Ülkele- rine dönen dünya mimarlan is- tanbul'da yaşadıkları 'içtenlikli dostluk ve kültür ortamı'na te- şekkürlerini bildınrlerken Türki- ye'den mimarlar da yıllardır unu- tulan 'sanat'lannın yeniden anımsanmış olmasından mem- nunlar. Kongre süresince, basınımızın önemli katkılanyla kamuoyunda yaratüan 'kentsel duyarlılık' umanz devam eder; gazeteler, radyolar ve televizyonlar, artık 'mimaruğımızı' daanımsarlarve toplumla yeniden buluşmasına sürekli katkıda bulunurlar. Bu büyük buluşmayı ağırlayan ülkenin 'imarından' sorumlu olanlardan da kent ve mimarlık konusunda bundan böyle daha bır 'evrensel' davranmalarmı bekle- mek 'hakkınuz' olsagerek.Çün- kü, sadece düzenleyenlen sevin- dirmekle kalmayan, Türkiye'nin yüzünü de ağartan bir dünya et- kinliğinden 'dersler' çıkartmak, gerçekleşmesındeki başarıdan çok daha önemli. Nitekim, kongrenin bu konuda da 'yol gösterici' olabilmesi için, 21. yüzyıhn ilerleyen yıllannda küresel ölçekte göz önüne alın- ması gereken 'öncelikli ilkeler' de mimarlann dünya doruğunda derlenerek '22. Dünya Mimar- lık Kongresi-İstanbul Deklaras- yonu'nu oluşturdu. Örneğin, dünya mımarlannın sorguladıklan 'kişiliksiz küresel yapılaşma'lar yerine, uluslarara- sı bir özlem olan 'kimlikli çağdaş kent'leri yaratmak için, eğitim- den uygulamaya kadar her alanda kollan sıvamak, bu deklarasyon- dan da esinlenmek demek. Ya da artık 'apartman'laşma ölçeğinde gerçekleşen kaçak ya- püaşmaya sürekli af çıkarmak ye- rine, imar rantuım egemenliğine son verecek bir 'üretim ekono- misi'ne yönelmek, deklarasyo- nun adını taşıyan kentimizle övünmenin de gereği sayılmalı... Mimarlardan insanlığa 7 Temmuz 2005 Perşembe gün- kü 'Kapanış Oturumu'nda oku- narak binlerce katılımcının alkış- lanyla ilan edilen deklarasyonu tarihsel bir belge olarak okurlann da arşivlerine armağan ediyorum: "XXII. Dünya Mimarlık Kong- resi için dünyanın dört bir kö- şesinden gelerek Doğu ve Ba- tı uygarlıklarının ve varlıklı Ku- zeyle yoksul Güneyin ara kesi- tinde, dünya mirası Istanbul'da buluşan mimarlar, geleceğe • 'FELAKETtV NEDENİ YOKSULLUK... Dünya Mimarlar Kongresi'nin önemli oturumlarından biri de 'Güney Asya Depremi ve Tsunami Forumu'ydu... Ev sahibi Türkiye Mimarlar Odası'nın daveti üzerine foruma katılan Ğüney Asya ülkelerinin mimarlık kuru- luşları başkan ve temsilcileri, doğal afetin yüz binlerce can almasının temel nedeni olarak, "küreselleşmenin kö- rüklediği bölgesel yoksulluk ve teknolojik geri kalmış- lık" gerçeğini vurguladüar. • UIA'NIN YENİBAŞKANI: SİEW Uluslararası Mimarlar Birliği'nin (UIA) tstanbul kongresi ardından toplanan genel kurulunda, görev sü- resi dolan Brezilyalı mimar Jaime Lerner'in yerine u Mauritis" mimar Qaetan Sievv, UIA Başkanı seçildi... Sievv'in ülkesi, Madagaskar yakının- da küçük bir ada. dönük umut ve önerilerini bu deklarasyonla dünya kamu- oyuna sunarlar. UIA, Ikinci Dünya Sava- şı'ndan sonra yıkılan kentlerin yeniden inşası için mimarlann dayanışmasıyla oluşmuştur. 57. kuruluş yılındaki İstanbul Kongresi de dünya mimarisi- nin doğduğu bölgelerden Me- zopotamya'n/n çağdaş kent- leriniyıkan birsavaşla aynı dö- nemde yapılmıştır. Bu nedenle Kongre 'nin birin- cil dileği, kentleri ve mimariyi yok eden savaşlann sona erdi- ği bir dünyanın yaratılmasıdır. Dünyanın ideolojik olarak en sorunlu bölgesindeki laik ve çağdaş kimlikli ülkesinde, ku- ruluşundan bu yana Ata- türk'ün 'Yurtta Barış Dünyada Banş' ilkesinin yönlendirdiği bir düşünce ortamında topla- nan XXII. Kongre, insanların mutluluğunu amaç edinen bir mimarlık ve kent ortamının, kü- resel güvenliğin temel taşların- dan biri olduğuna inanmakta- dır. Küresel 'yabancı'laşma... Kentleri mimari içeriğinden ve yaratıcılığından uzaklaştıra- rak, mekanik üre- tim ve tüketim merkezleri, hat- ta para basma makineleri ola- rak gören küresel politikalar kent ve mimarinin organik bü- tünlüğünü tehdit etmektedir. Ancak bu sadece mimarlığın değil, insanların temel sorunu- dur. Çünkü toplumların kendi de- ğerlerine ve insan değerlerine yabancılaşması nedenidir. Te- melde kent, tarih boyunca ba- nş, insan hakları, demokrasi ve kültürel kimlik gibi uygarlık bi- leşeni erdemlerin doğduğu yerdir. Ve bu erdemler mimari ile birlikte oluşmaktadır. UIA 2005'in teması olan 'Kentler ve Mimarlık' bağla- mında Kongre, kent ve mimar- lık olguları arasındaki kavram- sal çözülmenin ve ayrışmanın, siyasal, ekonomik ve teknolo- jik nedenlerini sorgulama ge- rekliliğinin birincil önemini vur- gulamaktadır. Küreselleşme bu erdemleri yok eden bir süreç olmamalı- dır. Bu sürecin bugünkü geliş- me stratejisinin dünya için bü- yük bir tehlike olduğuna ina- nan XXII. Kongre, kentler ve mimarlığın yeniden buluşma- sının öncelikli koşullannı; - Yaşamı ve çevreyi tahrip eden tüketim ekonomisinin ye- rine yoksulluğu önleyecek bir üretim ekonomisi; - Toplumların kültürel kimliği- niyok etmeyen bir mimarlık ve çevre öğretisi; - Banşın bütün politikalardan önce gelen mutlak varlığı; - Ulusları köleleştiren bir uluslararası egemenlik meka- nizmasıyerine, özkaynaklannın talanına izin vermeyen bir ulus- lararası işbirliği; - Ve bilginin evrenselliği ola- rak belirlemekte; bu ilkelere dayalı insancıl, kültürel ve uygarlıkları gözeten bir küreselleşme için ulusal ve uluslararası tüm ortamlarda tüm kesimler arasında işbirliği ve ortaklık önermektedir. Mimarlık 'Insan hakkı'dır XXII. Dünya Mimarlık Kong- resi, Istanbul'da bu saptama- lan yaparken; - Barınmanın bir temel insan hakkı olduğu gerçeğiyle birlik- te kentlere göç edenlerin ve fa- kirlerin yerleşme sorunlarını, sağlık ve eğitim kadar kutlu bir hak olarak kabul eden; bu bağ- lamda kent topraklannın rant aracı olmaktan kurtulmasını sağlayacak politikalar ve bu düşüncelerin gelişmesini sağ- layan kavramsal açılımlar; - Kent topraklarına bir rant alanı olarak bakmaktan uzak- laşmış, yaşanabilir ve mutlu olunan ortamlaryaratmaya ön- celik veren belediyeler ve hü- kümetler; - Tarihsel birikimlere dayalı kültürlerin evrensel değerlerle buluşmasını sağlayan bir kent ve mimarlık politikası ve bu amaçla tarihsel kalıtın insanlı- ğın ortak mirası olarak bugün- le bütünleşmesinin sağlanma- sı; - Çağdaş mimarlığın tarihsel mimari emeği ve yaratıcıiığı dışlayan değil, bu bîhkimi ken- di 'bellek' zenginliği olarak da değerlendirerek, kimlikli yann- ları hedefleyen bir bugünü yansıtacak özde gelişmesi; konulannda dünya mimarla- nnın ortak düşüncelerini yan- sıtmaktan onur duymakta; bu bildirgenin kentleşme, mimarlık, çevre ve kültüre ba- ğımlı kalkınma politikalarında tüm kesimlerle birlikte hükü- metlerce değerlendirilmesi di- leğini ilan etmektedir." HEIDEL.BERGCEMENT BİR OTOMOBİL KAZASINDA YAŞAMINI YlTlRMlŞTl Rafet Ekiz anılıyor İstanbul KUltUr Sanat Vakfi, 12.. Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nin gerçekleştirilmesindeki katkıları için Gösteri Sponsorlarına teşekkür eder. TURKCELL MAKVÎARA Kültür Servisi - Ressam Rafet Ek- iz, ölümünün ikinci yıldönümü olan bugün, saat 18.00'de Kuzguncuk'taki atölyesinde dostlannın katılacağı bir buluşmayla anılacak. Çağdaş Türk resminın özgün kımHklerinden olan Ekiz, bir otomobilin çarpması sonucu yaşamını yitirmişti. 2003 yılında, 53 yaşınday- ken yaşama veda eden Ek- iz, sanat eğitimini, Ata- türk Eğitim Enstitü- sü'nün ardından, İs- tanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademı- si'nde (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üni- versitesi) tamamladı. Yaşama bakışı ve sa- natta geliştirdiği özgün tavnyla dıkkat çeken sa- natçı, 22 kişisel sergi açmış ve 200"ü aşkın karma sergiye katılmıştı. 1985'e dek katıldığı çeşitli yanşmalardan 10 ödül almış olan Ekiz'in yapıtları, yurtiçı ve yurtdışında pek çok koleksiyon- da bulunuyor. Ekiz'in yapıtlarına eleştirmen Abdülka- dir Günyaz şu sözcüklerle yak- laşryor, 1959 tar- ihli bir yazısın- da: (...)"Rafet Ekiz resmi görsel ve sanatsal bir yön- temle estetik kaygılann birlikteliği ya- nı sıra insan ve de özellikle kadın so- runlan üzerine eğilen, onlan yalnız- ca birer obje olarak değil, tinsel yön- leriyle de kavra- maya yönelen özgün bir dil- ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Miletli ya da Troyalı Olabilmek (2) Yazımın geçen hafta çıkan ilk bölümünde, Prof. Dr. A. M. Celal Şengör'ün, Batı felsefesinin ve bilimsel düşüncesinin doğum yeri sayılan ve bu- gün Anadolu topraklarında bulunan Milet kentinin bir keçi ağılına dönüştüğü yolundaki saptamasın- dan yola çıkarak, sözlerimi şöyle noktalamıştım: "Bugün okullarda öğrenciye verilen tarih kitaplann- da, örneğin bir zamanlar Orta Asya'da kurulmuş tüm hanlıklar Türk tarihinin bir parçasıdır, buna kar- şılık, sadece Milei değil, fakat Bergama, Efes, Tro- ya, Homeros, lliada... Anadolu tarihinin ve kültürü- nün bilinmeyedeğeröğelerideğildir. -Peki, neden? Ve, nasıl?" Bu sorulara verilecek doğru yanıtlar, bugün ken- di kültür tarihimize nasıl baktığımız ve bu bakış açı- sı sonucunda kendi kültürel kimliğimiz konusunda nasıl bir anlayışa vardığımız gibi son derece önem- li noktaları da aydınlatabilecektir. Aslında bu bağlamdaki tüm soruların indirgene- bilecegi, hepsi için ortak payda niteliğinı taşıyan bir temel soru vardır, ve en geç ellili yıllardan başlaya- rak günümüze kadar uzanan süreçte devamlı tö- kezleyişimizin nedeni, bu soruyu giderek hasıraltı edişimizden, tümüyle yanlış bir düşünceyle, artık aşılmış saymamızdan ve -önemli bir bölümüyle- kı- sır iktidar hesapları uğruna yanlış kulvarlara yönelt- memizden başka bir şey değildir. 0 temel soru, şudur: Mustafa Kemal Atatürk, 1923 yılında kurduğu cumhuriyetle neyi amaçla- mıştır? Bu soruyu, sadece "Cumhuriyet, o dönem- de artık çağdaş ve yaygın devlet biçimi olduğundan" diye yanıtlayıp bununla yetinmek, gafletlerin en bü- yüğü olur. Günümüzde, sayılan çok azalmış da ol- sa, Batı'da monarşiler hâlâ vardır ve bazı devletle- rin monarşiyi sürdürmeleri, o devletlerin Batı ölçü- leri anlamındaki uygarlaşmalannı asla engelleme- miştir. Çünkü Batı, özellikle de Avrupa, 18. yüzyıl- daki Aydınlanma hareketi ile birlikte laiklik yönün- de son adımı da atmış, inanç ile akılcılığı ödünsüz biçimde birbirinden ayınmış, inancı artık akılcılığın egemen olması gereken alanlardan tümüyle dışlar- ken, akılcılığın da artık bıreylerin çok özel alanı sa- yılan inanç alanına el uzatmasını engellemiştir. Bugün ülkemizde ellili yıllardan bu yana giderek artan bir kavram kargaşası atmosferinde -bilinçli olarak- tartışma konusu yapılan ve kimi çevrelerce sürekli gündemde tutulan laiklik, işte ancak bu te- mel üzerinde, yani inanç ile akılcılığın birbirinden dikkatle aynlması temelinde yükselip kök satabile- cek bir yapıdır. öyle ki, bugün Batı'nın -tamamen Türkiye'deki gericileryüzünden- ülkemize layıkgör- düğü "ılımlı Islam" nitelendirmesi herhangi bir Ba- tı ülkesi için "ılımlı Hıristiyan" tarzında dile getirilse, bu o ülkede ancak şaşkınlık ve öfke uyandırabilir; çünkü o ülkelerde Hıristiyanlık ne ılımlıdır ne de serttir; sadece akıl gereği artık nasıl olması gereki- yorsa öyledir ya da nerede olması gerekiyorsa ora- dadır. öte yandan bir ülke için, hele dini inançlar söz ko- nusu olduğunda, "ılımlı Islam" gibisinden değer- lendirmelerde bulunmak, sadece ve sadece o ülke- nin kültürel yapısının ve kültürel kimliğinin henüz inancın egemenliğinde ve akılcılığın gerisinde oldu- ğunu dile getirmekten başka bir anlam taşıyamaz. Mustafa Kemal'in kurduğu cumhuriyetin de, bu kuruluşu peşpeşe izleyen devrimlerinin de temelin- de yatan asıl devrim, işte budur; yani tarihinin son altı yüzyılı boyunca ağırlıklı olarak bir inanç toplu- mu kimliğiyle yoluna devam etmiş bir toplumu akıl- cılığı rehber edinmiş bir topluma dönüştürme atılı- mıdır. Bu asıl devrim gözden kaçırıldığında ya da gizlendiğinde, cumhuriyet de onu izlemiş olan dev- rimler de içleri doldurulamamış birer kalıp olarak ka- hr. Bir ülkenin kültürel bugününü çözümleyebilmek amacıyla kültürel geçmişine doğru eğilebilmek ve bu geçmişten bir kültür tarihi çıkarabilmek, bir inanç işi değil, fakat akılcılığın işidir, çünkü böyle bir ta- rih, ancak bir eleştirel-bilimsel düşünme eyleminin potasında yoğrulabilir. Dogmaların, önyargıların, kaderciliğin, akıl-ötesi kaynaklardan geldikleri için tartışılmaları "caiz olmayan" ilkelerin tarihçilikte ve tarihe bakışta yeri yoktur. Akılcılık yolunda engellenmiş, bilinçli olarak fel- sefesiz bırakılmış bir toplumun neden Miletli ya da Troyalı olamayacağını haftaya irdeleyeceğim. e-posta: ahmetcemal a superonline.com acem20 a hotmail.com Dondupmam Gaymak' • MUĞLA (AA) - Yönermeni, senaristi ve oyunculan Muğlalı olan 'Dondurmam Gaymak' filminin çekimleri, 15 Temmuz Cuma günü Muğla'da başlayacak. Oyuncu eğitmenliğini ünlü sanatçı Mehmet Ali Alabora'nın yaptığı ve yalnızca Muğlahlann rol alacağı filmin çekimleri 5 hafta sürecek. Kültür Bakanlığı'mn 250,000 YTL bütçe ayırdığı filme, yapımcılar Birol Güven ve Osman Yağmurdereh de finansal destek verdi. Film, dondurmacı Ali usta'nın, babadan kalma dondurmacılık mesleğini sürdürebilmek için dağ köylerinde motosikletiyle satışa çıkışını ve başına gelen olaylan konu alıyor. CAZ FESTÎVALI'NDE BUGÜN • CEMİL TOPUZLU AÇIKHAVA SAHNESİ'nde 21.00'de Dizzy GUlespie Ali - Star Big Band konseri. • SEPETÇILER KASRI'nda 22.00'de Lhasa konseri. • BABYLON'da 23.00'te The Bad Plus konseri. (0 212 334 07 00) BUGUN • NARDİS JAZZ CLUB'da 22.00'de Önder Focan ile Nezih YeşilnU konseri. (0 212 244 63 27) • BEYOĞLU AKŞAM SEFASI'nda 19.00'da Tan Oral'ın 'Bu Kitabm Kuyruğu Var' adlı kitabı üzerine söyleşisi. (0 212 243 28 26) • NÂZIM HİKMET KÜLTÜR MERKEZt'nde21.15'te 'Zarafet Dolu Maria' adh filmin gösterimi. (0 216 414 22 39)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle