25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 HAZİRAN 2005 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA ]\_ \J \__i J_ U J\ kultur(5 cumhuriyet.com.tr 15 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKINCI ODAK NOKTASI Osman Köker'in derlediği kartpostallarda, 100 yıl önceki Türkiye Ennenileriyle yeniden buluşabilirsiniz Edirne'denKars'a birlikteydik AHMET CEMAL "Sevgili Hagopik, Bu defa Bursa'dan geçerken senin için ipek mendil aldım. V«rli malı, lütfen kabul et. Bu dUğersiz hatırayı gelecek mek- tubumla beraber Mudanya'dan gcndereceğim. Hırant" 27 Temmuz 1902'de Bursa'dan postaya verilen ve Paris'te yaşa- makta olan Hagopik Miskci- yauı'a yollanan kartpostalda bu S3ürlar okunurken, ön yüzünde de yine Bursa'nın o yıllardaki "Er- meni Mahallesi" olarak bilinen Setbaşı semtinden güzel bir so- kak görüntüsü var. Sokağın sağındaki, üzeri kire- mıt harpuştah ve süslü kapılan olan yüksek duvarın arkasında ıse Ermenilenn Piskoposluk Merke- zi. Surp Asdvadzadzin Kılise- si"nin bulunduğunu, edıtörlüğü- nii Osman Köker'ın yaptıgı " 100 Yıl Önce Türkiye'de Er- meniler" kitabından öğreniyo- ruz. Hırant'ın, Bursa'dan aldığı ipek mendil için adeta özel bir de- ğer vererek "yerli malı" deme- sindeki "Türkiyeli" olma duy- gulannı da aynı kitabm benzer belgelerinde açıkçahıssedıyoruz. 750 kartpostaltn tanıklıflı 19. yüzyıl sonlan ile 20. yüzyıl başlanna ait yaklaşık 4000 kartpos- talı bulunan "Orlando Carlo Ca- lumeno" koleksiyonundan seçil- miş 750 kartpostalın bu gibi açık- lamalarla derlendiği kitapta, ülke- mızin hemen tüm bölgelerindeki kentlerin eski "Ermeni hemşerile- ri"ne ait bılgiler de var. "Birzamanlar Yayıncüık" tara- ftndan ocak aymda yayımlanan ve tasanmı Myra grubundan Rauf Kösemcn'in imzasını taşıyan kita- bın önsözünde Osman Köker diyor ki. "Zaman sının olarak 1900 - 1914 arasını, coğrafya olarak da bugünkü Türkiye sınırlarını al- dık... Böylece, 100 yıl önce Os- manirda olan, örneğin Selanik, Halep, Kudüs'e ait bilgiler kita- ba aünmazken, aynı yıllarda Çarlık Rusyası'nın elindeki Kars, Ardahan, Artvin gibi şe- hirler ise kitaba dahU edildiler..." Bu tercih sonucunda, denebilir ki bir yandan "Edirne'den Kars'a" geçerlı olan tarihsel bir birlikteliğin "fotoğraflara yansıyan" belgese- li yaratılmış olurken; bir yandan da aynı birlikteliğe "siyasal husume- • Edirne'de 1894'te inşa edilen Canik Otcli, ünlü Ermeni şarap tüccarı Dikran Canik'indi, (üstte, solda). tzmirli Ermeni Zeybck Haçadur Şahinyan (üstte, sağda). Bursa'da Setbaşı'nda Ermeni mahallesi (yanda). tin" bulaştınldığı 1915'lere kadar Ermenilerle Türklerin ne denli zengin bir kent kültürünü paylaş- tıkları, "objektif" olarak yeniden anımsatılıyor. Kitabın adeta bir "aile albü- mü"nü andınr, duygulu, özenli ve ağırbaşh sayfalarında gezınmeye başladıgımzda ise son günlerdeki "tarihsel gerçekler" tartışmalan- nın yarattığı gerılımden hemen uzaklaşıyorsunuz; asıl gerçeğin "tarihsel beraberlik" olduğunu birbirinden anlamlı kartpostallarda sanki "dedelerimiz, ninelerimiz" gibi yaşıyorsunuz. Dostluklara armağan Metın yazarlığını da Osman Köker'in üstlendiğı kitabın hazır- lanışında, Ermeni kaynakların- dan araştırmaları Garo Apra- hamyan yapmış. Takuhi Tov- masyan Zaman, Arlet tncidü- zen ve Narod Erkol belgelerin Ermeniceden çevirilerini gerçek- leştirmışler. Ödüller alan kartpostal kolek- siyonunu işte bu ışbirliğine ve "tarihsel dostluklar"a armağan eden Orlando Carlo Calumeno, "teşekkür" yazısında bu proje- nin 4 yıl önce gündeme geldiği- ni anımsatıyor ve diyor ki: "Er- menisi, Müslümanı, Rumu, Musevisi, Süryanisi... Anado- lu'nun kendisidir..." Nitekim, sadece kapaktaki kartpostallar bile, 100 yıl önce Ermenilenn ne denli "yaygın" olarak birçok kentimizin "yerli sakinleri"nden olduklarını ka- nıtlamaya yetiyor. Ön kapakta İz- mit'in Ermeni Mahallesi; arka kapakta da Mezre'de Danimarka misyonunun yetimhanesi; Kay- seri'de Surp Garabed Manastın; Bafra'da Torkomyan Mektebi ve Surp Garabed Kılisesi; Van'da yün tiftikleyen kadınlar; Iz- mir'de geleneksel giysileriyle bir Ermeni kadını; Diyarbakır'da Surp Giragos Kılisesi'nin çan kulesi... Kitapta ise o yıllardaki vilayet ya da sancak merkezlerine göre ayrılarak; Edirne, Tekirdağ, Gelibolu, Silivri, Biga, Çanak- kale, Ezine, Bozcaada, Bursa, Bilecik, Kütahya, Eskişehir, Uşak, Afyon, Balıkesir, tstan- bul, Izmit, Adapazarı, Armaş, Bahçecik, Yalova, Aydın, fzmir, Ödemiş, Manisa, Nazilli, De- nizli, Konya, Akşehir, Niğde, Aksaray, Burdur, Isparta, An- kara, lstanoz, Kırşehir, Kayse- ri, Yozgat, Kastamonu, Bolu, Çankırı, Sinop, Trabzon, Gire- sun, Ordu, Samsun, Rize, Gü- müşhane, Sıvas. Tokat, Amas- ya, Merzifon, Şebinkarahisar, Adana, Mersin, Tarsus, Sis, Haçin, Antakya, tskenderun, Antep, Kilis, Maraş, Urfa, Har- put, Mezre, Arapgir, Eğin, Ma- latya, Çemişkezek, Diyarbakır, Ergani, Palu, Mardin, Erzu- rum, Bayburt, Kiğı, Erzincan, Kemah. Bayezid, Hınıs, Kars, Ardahan, Ârtvin, Sarıkamış, Oltu, Bitlis, Muş, Bulanık, Si- irt, Sasun, Van, Gevaş ve Hak- kâriden Ermemlere ait anılan ta- şıyan kartpostallar var... Bakmak \ e "dalıp gitmek" is- temez mısiniz... Gerçekçi edebiyatımızın ustası Orhan Kemal'i 35 yıl önce bugün yitirmiştik Yoksul ve dürüst insanların yazarıydı ışnc ÖĞÜTÇÜ Geçen gün notlanmı kanştırırken Adanalı hemşerimiz Turan Alruntaşın bir mesajı elime geçti. "Halkı adına acı çekmiş, sağlığından, camndan, memlekerinden olmuş insanları unutmak vefasızlıktır. Çağından sorumluysan kadir kıymet bileceksin. 'Kadır kıymet bilmeyen toplumlarda, kıymeti bilinecek insan az yetişir' demiş Hasan Âli Yücel. Kendi değerlerini unutan toplumlar 'şizofrenik' toplumlardır. Halkının mutluluğu İçin yazdı Halkının daha mutlu yaşaması için kavga veren insanları anmak görevimizdir. Bunlardan biri de Orhan Kemal'dir. Bu dürüst yaşamın savaşçısını, ölürn yıldönümünde anmak bir kadirbilirliktir. Hey, Koca Adanalı Orhan Kemal! Şekerkamışı, turuncu, limonu, portakalı, bicibicisi, şalgamı bol Adana'dan selam sanaî 'Küçüksaat'teki işçiler, ırgatlar, patozcular, çırçır fabrikalan, Yüreğir'in bereketli toprakları, arkasızlar-hırkasızlar unutnıadılar seni. Unutamazlar da, onların tek 'kıyakçısı' sendin. Kara Sofu'da rakı içen akşamcılar, Hurmah Mahallesi'ndeki eski arkadaşlann, şerefine kadeh kaldırıyorlar. Bir 'fırt' da senin için çeVdyorlar." Gönlüm, babamın ölümünün 35. yılmda bir evlat olarak onun yaşatılması, gelecek kuşaklara taşınması için verdiğım uğraşlarda yalnız kalmamayı istiyor. Ama g ;rçek hayatta yaptığınız çalışmalarda ne vazık ki yalnız kalıyorsunuz. Oysa Orhan Kemal gibi bir sanatçımızın olması en büyük hazinemizdir. Halkını yücelten, hor görmeyen, onlan seven ve dertlerini dert edinen, Türk ulusunun başının dik olmasını isteyen kaç aydın ve sanatçının adını sayabılirsıniz günümüzde. 1970 yılında ölümünden bir hafta önce Bulgar radyosunda yaptığı röportajında sağduyusu olmayan, halkını hıçe s ayan günümüz aydın ve edebıyatçısına çok önemli tarihi mesajlar vermektedır. Sanatçı duyarlılığıyla, uluslararası ilişkılerde ne yapılması gerektiğinm altını çızmektedir: "Bulgaristan'la ilişkimiz bilindiği üzere Osmanlı İmparatorluğu günlerinden başlar. İki nıillet halkları yüzyülar boyunca kardeşçe yaşadıklan gibi zaman zaman da politik nedenlerle karşı karşıya gelip dövüşmüşlerdir. Sevişmek ve dövüşmek milletleri birbirleriyle kaynaştırır. ( ) Düşmanlıklar tarihin karanlıkları içinde unutulnıalı. yerini temiz, tertemiz dostluk ve kardeşlik almalıdır kanısındayım..." Bu ölüm yıldönümünde bireysel ve dış ilişkilerimızde 'dostluk ve kardeşlik' duygulannın dünden daha fazla yer almasını dilemenin, her sorumlu aydının bırinci görevi olduğuna inanıyorum. Bunu her satınnda anlatan, bızler daha uykudayken bu duyarhhğı taşıyarak bize yol gösteren öncü sanatıçıyı sevgilı Nalan Karsan'ın bir sözüyle selamlamak istiyorum: "Tarih, koynunda, sadece sanata ve bilime hizmet edenleri sonsuza kadar saklar." (Orhan Kemal Ödülü bugün 10.30'da Orhan Kemal Kütüphanesi 'nde Adnan Binsazar a verilecek. Bılgi: 0 212 518 17 42) Ijyatroda Yaratıcılık ve Öteki Sanatlar. Visconti'nın başyapıtlarından 'Venedik'te ölüm'ü ne zaman düşünsem veya yeniden gör- sem, aklıma hep aynı soru takılır: Acaba Viscon- tı, resim sanatındakı ızlenimcilikten (empresyo- nizm) esınlenmeseydi, sislerin arasından gemi- nin Venedik limanına varışını betimleyen o gör- kemli açılış sahnesıni onca unutulmaz bir görsel- likte düzenleyebilir miydı? Batı, kendi resim sanatını, başta tiyatro ve si- nema olmak üzere, hemen her sanat dalında görselliğin önemli bir kaynağı nıteliğiyle değer- lendirerek, yaratıcılık bağlamında sanatlar ara- sındakı karşılıklı aşılanmayı çok somut biçimde sergılemıştir. Günümüzde ıse bir sanatçının bir- den çok alanda ürün vermesı ya da sadece bir alanda çalışıyorsa -edebiyat da dahil olmak üze- re- öteki sanat dallannı kendıne bir besın kayna- ğı olarak görmesi, çok doğal sayılmaktadır. Da- hası, bunun tersine bir tutumun, yani belli bir dalda ürün vermekte olan bir sanatçının kendi- ni sanatın öteki dallanna kapamasının o sanat- çıyı kendi alanında da kısırlaştırdığı ve sığlığa sürüklediği gözlemlenmektedir. Aynı durum, tiyatro sanatı için de geçerlidir. En geniş tanımıyla dünyayı, yaşamı ve ınsanı sah- neye getirme savında olan tiyatro için bütün bun- lan kendi eksenlerınde yorumlayan öteki sanat- lardan yararlanmak, bir zorunluluktur. Bu bağ- lamda, tıpkı öteki sanatlar gıbı, tiyatro da yalnız- ca kendi kendısıyle yetınemeyecek kadar önem- li bir sanat dalıdır. Batı'da tiyatro egitimi veren pek çok kurumda edebıyatın, özellikle de roma- nın egitimınden geçmenin, tiyatroda karakter oluşturma eylemı bakımından eşsiz bir dağarcık ve laboratuvar sayılması, bu yüzdendir. Ancak edebiyat, tiyatro için düşünce oluştur- ma ve tasarıma geçme bağlamında tek kaynak değıldir. Rönesans dönemı ressamlanndan olan ve Giotto geleneğınden gelen Cennino Cenni- ni'nın sanatın tekniğini konu alan ünlü 'Sanat Ki- tabı'ndan yapılan ve resim sanatıyla ılgilı bir alın- tıyı, bız tıyatroya uygulanabilirlik açısından oku- maya çalışalım: "Resim sanatı diye bilinen sanat, hem hayal gücünü, hem de el işini gerekli kılar; bunun nedeni, ressamın görevinin görünmeyen şeylen bulmak ve.. onlara elleriyle biçım vermek olmasıdır; böylece sanatçı, varolmayana varola- nın görünüşünü vermiş olur..." özüne ınildiğinde, oyuncunun işinin ve işlevi- nin de bu alıntıda söylenenlerden farklı olmadı- ğı anlaşılır. Çünkü sonuçta oyuncu da, tıpkı res- sam gibi, sadece oyun metnindeyazının göster- geleriyle varolan bir karakteri sahnede yazınsal düzlemin sınırlan dışına çıkartarak, söz ve eylem aracılığıyla görünür kılacak, başka deyişle, alın- tıda belırtildiği gibi, görsellık bağlamında varol- mayana varolanın görünüşünü ve devingenliği- nı vermiş olacaktır. Oyuncunun, oyun metnindeki bir karakterin arkasında yatan insanı aslında kaç insandan top- layabileceği veya toplaması gerektiği sorusunun yanıtını da Alman resim sanatının öncülerinden sayılan Albrecht Dürer'ın 'Insanın Orantılan ÜzehneKıtap'adlı eserindebuluyoruz: "Pekçok şeyle ilintili olmasına karşın, güzelin ne olduğu- nu bilmiyorum. Ama onu eserimize dahil etmek ıstedığimızde, bunun çok zor olduğunu görüyo- ruz. Güzeli uzaklardan ve enginlerden deriemek zorundayız; özellikle insan figürü söz konusu ol- duğunda ise o figürün tüm parçalannı öncesin- den ve sonrasından toplamak durumundayız. Çoğu zaman biri, ikı yüz, üç yüz insan arasında araştırmayapabilir, fakat aralannda kullanılabile- cek bir iki güzellik öğesi bile bulamayabılir. Bun- dan ötürü, iyi bir fıgür kompozisyonuna varmak istiyorsanız eğer, baş kısmını bihnden, göğsü, kollan, bacaklan, elleri ve ayaklan da başkalann- dan almak zorundasınız... İyi bir şey, ancak çok sayıda güzel şey arasından çıkartılabilir, tıpkı ba- lın çok sayıda çıçekten toplanması gibi..." Bir karakteri sahnede cisimleştirmeyi amaçla- yan tiyatro sanatçısının işi bundan farklı mıdır? Hiç sanmıyorum. Yazı düzlemindekı karakteri sahnede canlı insan figürü aracılığıyla varedecek tiyatrocu da bu figürün taşıması gereken estetik güzellıği, ancak pek çok insan arasında yapaca- ğı araştırmayla elde edebilecektir. Bu durumda, her sanatçı gibi, tiyatro sanatçısının da salt oyun- culukla sınırlı kalmanın çok ötesinde, sanatın ve yaşamın bütününe açılması, karşımıza bir zo- runluluk olarak çıkıyor. e-posta: ahmetcemal< a superonline.com acem20(a hotmail.com Şarkı söyleyen bina • Kültür Servisi - 4. Tünel Festivali kapsamında bugün saat 20.00'de Beyoğlu Tünel'de bulunan Borusan Kültür ve Sanat Merkezi binasının bütün pencere ve balkonlanndan Avrupa Oda Korosu'nun koristleri, Istiklal Caddesi'ni dolduran festival katılımcılarma şarkılar söyleyecekler. 30 kadar koristi bulunan A\Tupa Oda Korosu, ıçınde Türkiye'nin ilk müzik kütüphanesinin bulunduğu Borusan Kültür Sanat Merkezi'nin notalannı sokağa taşıyacak. Avrupa Korosu'nun repertuvarmda, her kültürden çoksesli şarkılar yer alıyor. BUGÜN • AVUSTURYA KÜLTÜR OFİSİ'nde 19.30da Lynn Trepel Çağlar(şan) ve Nurser Ugan(piyano)'nun katılacağı konser. (0 212 233 78 43) • BABYLOVda 21.00'de Goethe Enstitüsü işbırliğiyle 'Akordeon Günleri* kapsamında Stefan Hussong(akordeon) ile Mike Svoboda(alto ve tenor torombon) konseri. (0 212 292 73 68) • OSMANLI BANKASI MÜZESİ SİNEMASI'nda 19.30'da 'Avrupah Yönetmenlerden Kısa Filmler'. (0 212 2334 22 70) • İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde 20.00'de V'skonti'nin 'Duygu' ^dh fihninın gösterimı. (0 212 292 98 48)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle