18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 MAYIS 2005 PAZAR 10 P A Z A R Y 4 Z I L A R I dishablö cumhuriyet.com.tr Estaban'la konuşmalar 0, ı nunla bir doğum gınü partisinde f tanıştık. Purdue Üniversitesi'nde görevli bır Türk hoçanın oğluna düzenlenen eğlentide... "İyi ki doğdun!" marşlan, abur cuburlar ve balonlar arasında koşuşan, çoğu yabancı hocalann çocukları arasındaydı. Üstünden inmemeye kararl sandalyede yalnız kalmış g olduğu bı oturuyor, kargaşaya ilgisiz bakıyor ve pastasını yıyordu. Canı sıkılanların, birbirlerıni kalabalıklar arasında kolayfa bulmalan, bilinen bir insan güdüsüdüı benim de çok canım sıkılm ıktaydı. Ona yaklaşıp Halikarnas Balıkçısı gıbi, merhabayı bastım. 9, çok ç Açıkçası )k lOyaşında olmasına karşın, tek katlı baraka bozması salonda konuşulacak tek kiiji gibi gelmişti bana. Başını pasta$ına eğdi, gönülsüz bir karşılık verdı: "Merhaba." Belli olmuştu, konuşmayı b|aşlalacak olan bendım: "Adın ne?" "Âdımı öğrenip de ne yapacaksın?" dedi. "Herkesin bir adı var ııasılsa. Ayrıca hııııım pek önemi de yok gibi görünüyor." "Hk" dedıın, "Sadece konuşmaya başlam ak için gereken bir soruydu." Kıvırcık saçlı, hafif tombul, tam bir Latin Amerikalı çocuk... Kapkara gözlen pajrlıyor. Pastasını ağzına atıp yanıtk dı: "Hem konuşup da ne olacak? Burada olmaktan duyduğum sıkıntıyı kaldıramaz ki! Evde olsaydım, kitabımı okurdunı. Babanı direlri de geldim." Çatalının ucuna takılı pasta düşecek, havada sallar gıbı tutup düştü babasını onunla gösterdi. Ayakta duran, sarkik bıyıklı bir adamı seçebildım. Bense okııduğu kıtapla ılgıliydım. "Indiana Jones"u okuyormuş. "Ama içindeki resimlemeler beni daha çok biiyülüyor... Zatcn bir kitap resimsiz ve konuşnıasız olursa hiç de iyi olnıaz!" Bu söyledığını bır ycrden anımsıyordum: Alıce Hankalar Diyannda! Alıce'in ilk sözleriydi Demek Alice'le ilgili... O böyie dedikten sonra sürdürdü: "Sen Marquez'i bilir misin?" "Gabnel Garcıa Marquez mi? Elbette!" "Benim ülkemin «ıırııı ııdııı o!" Anlaşıldı, Kolombıyalı... Söylemese, aksansız Ingılızcesınden çıkarabılmem olanaksız. "Marquez'i okuduğuna çok şaşırdım" dedım. "Okuduğunıu da nereden çıkardın? Babam daha zamanı gelmedi, diyor." "Ne zanıan okumalıymışsın?" dıye sorunca yanıtı hazırdı: "Büyüyünce." Doğru! "Şinıdi kaç yaşındasın?" "Birisine kaç yaşındasın diye sorduğunuz zaman, ayrıca şimdi demenize gerek yoktur..." Anlaşıldı, biraz tüyü kaba bir çocuk. Olsıın, mademki Marquez'i tanıyor, konuşmaya değer. Düzelterek soruyorurh. Dokuzundaymış... Bıryıldır Purdue Kampusu'nda yaşıyorlarmış. Ingilizceyi burada öğrenmış: 1 yılda! Geçen yıl, doktora yapan annesinin peşi sıra babasıyla gelmişler Indiana West Lafayettc'e. Okuduğu kitapları saydıkça INDIANAPOLIS MAHMUTŞENOL şaşkına dönüyorum. Arkadaşlığımız ilerlemeye başladığına göre demek babasıyla da şimdi tanışacağız. Ama adı? Kolombıyalı arkadaşım adını söylemek bır yana, üstiine üstlük dılbılimsel yolla köklerinı açıkhyor: "Adım Estaban. İncil'in İspaııyolca yazılışında böyledir. İngilizcc yazınıı dikkate alırsanız, bana Steve demeniz gerekecekti ki bundan memnun kalnıazdmı. Italyanca İncü'deyse adım Stephano diye anılırken Ortodokslar İncil'e adınıı tstephan diye kaydetmişler. Ya senin adın?" Böylesı açıklamayı, bu yaşta bir çocuktan beklemiyordum. Pamuk Prenses'ın 7 cücelerinden biri olmasın sakın bu diye dikkatle bakarken o yıneledi: "Senin adın ne?" Eh, ondan gerı kalmamalı, tüm retorık sanatımı kullanıp yanıtlamalıydım. "Mahnıut! Benimkinin kökü Arapçadadır. Hanıit, Muhanınıed, Ahmet, Mehmet, Hamdi adları hep aynı köklerden geKr ve Kuran'da da yer alır. Aynca küçük dostum, senin adının benim kültürümdc bir karşılığı var: Mustafa!" "Evet, söylediğin isim Estaban'a ya da Stepan'a benziyor. Ama bunu kanıtlamahsın!" Kanıtlama çabasındayken babası geldi. Kolombıyalı bir gazeteci ve oyun yazarıymış. tngilizce aksanı pek iyi değıl. Anlaşamadığımız yerlerde Estaban yardım ediyor. Babanın adı Ernesto! Bu isim de yabancı değil; bir yerlerden anımsıyorum... Mılyonlarca Latın lspanyolu arasındakilerden birıdır, dıye adın köklerinı Estaban'a sormaya kalkışmıyorum. Emınım yanıtı vardır. Babası geçici kadroyla lspanyolca öğretmenlıği bulmuş. Kolombiya'nın sıyasal ortamını anlattı, uzun uzun... Ekonomik sorunlann altında kokaın lordlarıyla, solcu genllalar arasına sıkışıp kalmış bır halkın, kendi başına soluk almaya çalışan bır aydını. Jön Türkler'in Pans lıayatlan gıbı, o da burada Amerikan rüyasına sığınıyor. Sözü Marquez'e getirınce Estaban'a göz ucuyla baktım. "Gördün mü?" der gıbıydı... Marquez, ABD'de karşılaştığım tüm Kolombiyahların hayata tutunmak için sarıldıklan tek isim. Ernesto ve Estaban'la tekrar buluşmak üzere sözleşirken aklıma 1 Mayıs geldi ve "1 Mayıs'ta ne yapacaksınız" dıye soracağım tuttu. Ernesto garipseyerek bakmaktayken hazırcevap zeki oğlu "1 Mayıs nedir?" dıye atıldı. Babası salt, "Ernesto Che Ğuevera!" deyince küçük oğlan, "Ha! Anladım" dedi. "Hasta Siempre Comandante." Estaban uzaklaşırken, ardından onu önceden tanıyor gibi kalakaldım. Onu bir kitaptan tanıyordum. Demek bir masal değildi, onlar sahıden vardılar: Boynuna mavi bir fular takmış olsaydı, B612 astroidinden gelmiş, Saint- Exupry'yı şaşkına çeviren Küçük Prens'ten farkı kalmazdı. fıitbol saha^ına da sıçrayan kin rarihin karanlıklannd^ kalan bazı olaylar, politikacılar ve alkış toplamak isteyen bazı gazetecıler tarafından keyfö göre yorumlanınca, genellikle "Bırakm, tarihi tarihçiler incelesin" şeklinde tepki gösterilir. Öyle gözüküyor ki yakında bu sözü Isveç'teki stadyumlarıh girişine asmak gerekecek. Isveç'te yerleşmiş olan Süryani ve Asunlenn "başkenti" olan Södertalje kentınin çok renkli futbol takımı Assyriska, 1974'te kuruldu ve bu yıl ilk kez eq üst ligde oynama hakkını elde etti. Oyuncularının önemli kısmı Asuri/Süryanl ama kalanlar arasında birçdk ülkeden gençler de var, Türklerdahil. Isveç'te etnı kökenlı spor kulüpleri yaygındır. Örneğin Topkapt 2. profesyonel lıgde mücadele etmektedir. 4. kümede bır de Stockholm- Ankara adlı futbol takımı var. Aynca Yunan gençlerinın çoğunlukta olduğu Akropol da özellikle baskette çok başanlı bır kulüp. Assyriska, Süper Lig'deki 3. maçında Halmstad takımını kendı sahasında ağırladı. Ancak maç, 24 Nisan Pazar günüydü. Stadyumun önünde ve ıçınjle, Türkiye'yı kınayan bildirilir dağıtıldı. Assyrıskalı oyuncular maça, kollarınd^ siyah bant olarak çıktılar. Stadyum hoparlörlerinden, 90 yıl önceki bazı olaylara yanlı bir şekilde değinilen bir nutuk atıldı. Ve maça, 90 yıl önce Doğu Türkiye'de ölen Hıristiyanlann anısına bir dakikalık saygı duruşu j yapılarak başlandı. Saygın bır futbol kulübü, Isveç basınındaki Türkiye karşıtı koroya bir lig maçını alet ederek katılmıştı. Neyse ki sağduyu sahibi köşe yazarları da var. Ülkenin yanm milybn tirajıyla en büyük gazetesi Aftonbladet'in sevilen spor yazarı Peter Wennman, ertesi günkü yazısında şunlan yazdı: "Bu küçük stadyumda bir süper lig nıaçı oynanmakta olduğunu idrak edebilmek için önce kolumu çimdikledim. Sonra, gözlerime üıanabilmek için koluma bir çimdik daha STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN altım. Nasıl olur da bir süper lig maçı bu şekilde bir siyasi manifestoya alet edilebiliyordu? Bu olay bana hiç hoş gelmedi. (...) Maça bir dakikalık saygı duruşundan sonra başlanılması, hiç yakışık almadı ve tamamıyla yanhşü. Eğer biz 90 yıl önce bir halkın başına gelenlcrden dolayı saygı duruşunda bulunacaksak, birçok arenada çok sayıda benzer seremoniler yapılması gerekir. Ve hele İsveç liglerinde, halkımn geçmişinde cinayetler vc baskılar olan bunca oyuncunun tbrma giyiyor olduğu düşünülünce. Aynca yapılan şey, düpedüz politik bir bildiriydi. Kapıda, Isveç hiikümetinin, soykınnu kabııl etnıesi ve bu yönde AB içinde girişimde buiunnıasını talep eden bildiriler dağıtıldı. Futbol Federasyonu Başkam'na telefon ettim. Benim tepkimi paylaştığını söyledi ve şöyle konuştu: "Ben şahsen Assyriska'nın yanlış yapnğı düşüncesindeyim. Saygı duruşu, çok saygın biri kısa bir süre önce ölünce veya Estonya ka/ası gibi büyük felaketlerden sonra yapılır. Bu tür manifestolar konusunda son derece dikkatli olunmalıdır. Aksi halde, karşı tepkilere yol açan bir /incirin ilk halkası haline gelebilir." Dagens Nyheter gazetesinden Johan Esk de yazısında benzer bir tepkıyi dile getirdi: "Elime tutuşturulan bildiriyi okuyunca ve hoparlördeki sesi dinleyince, Assyrika'nın yanlış bir forum seçtiğini düşündüm. Okuyorum: "Tarihi incelenmeden AB'nin Türkiye'yı birliğe alması utanç verici bir davranış olur... Mikrofondaki kişi de Türkiye hakkıııda benzer şeyler söylüyor. Bugüne dek, bir spor arenası siyasi bir megafon olarak asla bu şekilde kullanılmadı." Stadyumu ancak 5 bın kişi alan bir kulübün elbetteki çok sayıda sponsora gereksınmesi var. Bunlardan ba/ılan, Türkiye'de çok ıyı ış yapan saygın şırketler. Acaba bu şirketlerin yönetıcıleri, bu gösteriden sonra ne düşündüler? Bu şoruyu yakında onlara yöneltmek üzere... * Vietnam 9 da zaferin 30. yıldönümüVietnam'da milyonlarca kişi dün, Vietnam Savaşı'nın sona erişinin 30. yıldönümünü kutladı. Eski adı Saygon olan Ho Şi Min kentinde görkemli törenler düzenlendi. ABD'nin desteklediği Güney Vietnam'ın Baş- kanlık Sarayı'nın kapılannı 30 yıl önce yerle bir eden tanklann geçtiği bulvarda askerler geçit töreni yaptılar. Ül- kenin önde gelen liderleri, General Vo Nguyen Giap gibi efsanevi isimler, askerler, kaınu çalışanlan ve gösterici- ler, yüzlerce savaş gazisinin tanıklığında, ellerindeki bayraklarla sarayın kapılaıına doğru yürüdüler. Tören ala- nının her yanını devrimci Iklcri Ho Şi Min'in tbtoğraflarısüslcdi 30 Nisan 1975'te Kıızey Viehîaın tanklan,ABD'nin des- teklediği Saygon hiikümetinin kalbi olan saraya nanılularını çevirmiş, Saygon'un düşüşü Vietnam Savaşı'nı so- na erdirmişti. 10 yıldan uzun süren savaşta 58 bin ABD'li, 3 milyon dolayuıda Vietnamlı ölmüştü. (REUTERS) Sosyalist Parti 100 yaşında K\ ' imi "Adem ile Havva", kımi "Gracchus Babeuf"(1760-1797) ile başlatır "hayat" hıkâyesıni. Genelde her türlü akım, her görüş ve örgütlenmenin kendince benımsediği bir ilk vardır. Tanhlerinde üç kez (1936/1981/1997) iktıdara gelıp, topu topu 16 yıl Fransa'nın siyasi gıdişatına yön veren Fransız Sosyalist Partisi (SP), gözünü dünyaya açtığı günü 23-25 Nisan 1905 sayar. Fransız sosyal mücadeleler tarihinde sosyalist döllenmenın sembolik başlangıcı "eşitlik" neferi Babeuf'ün kellesını giyotınde yitirdiği 1797 olarak görülse de, sosyalıstlen 1936'da Halk Cephesi ile ilk defa siyasi iktıdara taşıyan lider Leon Blum'unf 1872-1950) ifade ettiğı gibi "fikirlerimiz, insamn eşitliği bilincüıden kaynaklanır." Yani "bu arzu, bu düş insanhk kadar eskidir, derindedir" de denebılır. Hatta denebilir ki, "29 Mayıs'ta AB Anayasası'na evet demekle Fransa bu yolda bir arpa boyu daha yol alacak." Jean Jaures 23 Nisan 1905'te Paris'te Strasbourg Bulvan'ndaki Globe salonunda üyesi olduğu "Bağunsızlar" grubuyla hareket eden Fransız Sosyalist Partısı ile Jules Guesde yanlısı Fransa Işçi Partısi'ni içeren Fransa Sosyalist Partisi ve diğer eğılımleri birleşmeye ikna edip, Birleşik Sosyalist Partisi'ni ya da resmi adıyla Işçi Enternasyonali Fransız Seksıyonu'nu (SFIO) kurmayı başanyordu. 1914'tesavaş karşıtı olduğu için öldürülecek Jaures ve yoldaşlan, acaba 1905'ten 100 yıl sonra, "liberal mi, sosyal mi" tartışmalı bir AB Anayasası'yla "arpa boyu ilerleme" ile yetinmeyi içlerine sindirebilir miydi, bilemeyiz. Bildiğımız, 20. yüzyılda Jaures ve Blum'dan sonra harekete damgasını vuran 3. kişilik François Mitterrand, 1971 Epinay Kongresi'nde SFIO'yu yenıden Sosyalist Partisi'ne dönüştürürken, hedeflerınde Jaures'ten çok daha kısa vadeli ve hesaplıydı. Nıtekim, 1920Tours Kongresi'nde SFIO'dan koparak Fransız Komünist Partisi'ni kuran yoldaşlannın girişiminden doğan "Solun Ortak Programı" çerçevesinde önce kendisi (Mayıs 1981/cumhurbaşkanı) sonra partisi, SP iktidara gelecekti (Haziran 1981/ genel seçimler). Böylelikle hem 61 yıl Fransa'da sosyo-politik muhalefetin simgesi komünist kardeşlerinden rövanş alıyor hem de 23 yıldır iktidan kimseyle paylaşmayan eski "yol" arkadaşlan muhafazakâr ve liberal sağı devre dışı bırakmayı beceriyordu... "Milyonları bünyesinde toplayan kitle partisi" hülyasını hep taşısa da SP bugün yaş ortalaması 50'nin üstünde, 120 bin kayıtlı üyesiyle Fransa'nın "en kalabahk" partisi olduğunu PARIS UĞUR HÜKÜM ıddia ediyor. Düşman kardeş Komünistler de 132 biniz, dıyor. Sorun bırlık ve dirlikte yatıyor. Sol ıktidar rüyalı 1 Mayıs 1981; karanfilli Portekiz devriminin romantizmını barındıran 1 Mayıs 1974; Amerikan emperyalizmıni kovan Vietnam zaferinin sarhoşluğuyla coşulan 1 Mayıs 1975 ve cumhurbaşkanı adayı aşın sağcı-millıyetçı Jean- Marie Le Pen'e duyulan tepkiyı sergileyen 1 Mayıs 2002 hariç son 30 yılda ortak bır sol heyecanın kitleleri seferber ettiğinı söylemek zor. Elbette esasen "sendikal" bir anlama sahip 1 Mayıs bayramı sol, emekçiler ve müttefikleri için 20. yüzyıl boyunca en büyük yıllık politik buluşma vesilesi olmuştu. Bugün Paris sokaklannda yürüyecek, ıyimser ıhtimalle bırkaç on binlik kalabahk arasında, değil "YumrukveGüllü" sosyalist flama ve bandrolları, "Orak- Çekiçli" rozetleri bile görmek nadirleşti. Tabii bir avuç ınançlı eski militan, birkaç nostaljik takım bildin dağıtıp hükümeti, liberal AB veya ABD'yi yerecekler. Hatta emekli solcularca son yılların "1 Mayıs teseUisi" addedilen "Marx-Engels- Lenin-Stalin-Mao" resimli Türkiyelı grup veya "Apo" fotoğraflı Kürt halaycılar sayıları epeyce azalmış olsa da yine arz-ı endam edecekler. Pans'in belirli semtlerine yapıştırılan çoğu Türkçe biraz Kürtçe, az biraz Fransızca afişlerden başka "1 Mayıs Yürüyüşüne Çağrı" pek göze çarpmayacak. Asırlık SP'nin ileri gelenleri bugün, geçen 22-23 Nisan'da yenı Ulusal Kütüphane, "François Mitterrand Kütüphanesi"nin lüks salonlanndaki "SP 100 Yaşında" kutlama yorgunluklannı atmak üzere tımarlanna döndüler. Üstelik 29 Mayıs'ta yapılacak AB Anayasası referandumuna SP'de yüzde 48, kamuoyunda da yüzde 52 oranında "hayır"la boğuşmak için güç toplamak zorundalar. Son 2004 bölge seçimlerinde Fransa'yı oluşturan 22 bölgeden 20'sini ele geçirmenin rehaveti -pardon- sorumluluğuyla yaşamak kolay değil. 3700 bölge örgütünün özel gelirleri dışında yalnızca genel merkezin denetiminde 23 milyon Avro'luk bütçelerle yaşamak neredeyse sefalet içinde ölen Babeuf veya Guesde yoldaşlara oranla hiç kolay değil... Pazartesı akşamı Jaures'in SP'yi nasıl birleştirdığini anlatan bir televizyon filmi vardı. Bir Jacques Brel şarkısıyla bitiyordu: "Jaures'i niçin öldürdüler?". Cevap yine Jaures'in bir konuşmasında gızli: "Denize aktıkça, kaynağına sahip çıkar nehir..." Dileriz... Nice gürül gürül akan 1 Mayıs'lara... [email protected] Şimdi Brükselde dilenme zamanıdır... B ı elçıka Ulusal Hesaplar Enstitüsü'ne göre son 3 ay boyunca Belçika ekonomısı yerinde sayıyor. 2002 yılından bu yana ilk kez "suır" büyüme gerçekleşti Belçika'da. Başka bir araştırma ıse her 3 serbest meslek sahibinden birinin yoksulluk sınırının altında yaşadığını ortaya çıkardı. Her sabah yenı bır işten çıkarma haberiyle oyalanır olduk. Son olarak Tıenen'de faaliyet gösteren araba sileceğı fabrikası Bosch'ta 264 kişi işini kaybetme tehlıkesi yaşıyor. Muhalefet Başbakan Guy Verhofstadt'ı ıktıdarı boyunca işsiz sayısını 85 bın arttırmakla suçlarken, Başbakan kaygılanmaya gerek olmadığından dem vuruyor. Sokaklarını dılencilerin kapladığı AB'nin başkentınde, bırkaç hafta önce, hayatımda ilk kez bır dilencıye para vermek zorunda kaldığımda, 2 ay sonra 4 yaşını kutlamaya hazırlanan kızım, "Baba bu teyzeyle bebeğinin evi yok mu, niçin sokakta oturuyorlar" diye sormuş da yanıt vermekte oldukça zorlanmıştım. "Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter" deyıp Nâzım'ın "Büyük İnsanhk" şıırmı okusam anlar mıydı dersinız? "Pirinç de öyle / şeker de öyle/ kunıaş da öyle/ kitap da öyle/ btiyük insanlıktan başka herkese yeter." Güneş dönmüştü Brüksel'e. Gözbebekleri aydınlanmıştı "Selîller"ın. Gare Centrale'a doğru uzanan caddede gönül rahatlığıyla dilenebıleceklerdı uzun kış aylarından sonra. Sefaleti de güzeldir Brüksel'in. GerçeK m yaşandığının farkına vanrsın bu şırin şehirde. Acıyla, tutkuyla, ihanetle Zengınler arasında sefaletle yüzleşınce. www.binfikir.be sitesinde Erdem Resne'nin "Sefalet" başlığıyla yayımlanan BRÜKSEL ERDİNÇ UTKU yazısında rastladım bu tümceye. Erdem, dılencılığı serbest piyasa ekonomisınin rekabet kurallanna uygun hale getiren Bıükselli dılencıleri gözlemlemeye dalıp, trenini kaçırmış. "Olmayanı dahi paylaşamayanlara..." kızan ve belkı de dılencılere bir daha para vermeyecek olan ikincı kuşak yazar, AB'nin başkentındeki dılencilenn rekabetini konu etmış yazısına: "Köşe'de saldn oturmuş güneşten ilham ahyordu Brüksel'in nıeşhur dilencilerinden Balkan Çingenesi akordeoncu. Yolculuğu sahibininki kadar uzun ve yorucu olan yeşil şapkası yırtık yamaçlaruu yola dökmüş, para bekliyordu. Çocuğu arka kaldınma oturmuş dairesine vurup eşlik ediyordu. İçkili dilencilerden biri yaklaşü akordeoncııya. Alkolden değil kinden kı/armış gözbebekleri, cebindeki deüklerden büyüktü. Caddenin biraz ilerisinde dileniyordu, kovuyordu Balkan Çingenesi akordeoncuyu, müşterilerini kaybetmekten korkuyordu. Ne de olsa Sefiller de tüccar olmuştu. Paylaşacak hiçbir şeyleri olmayan Sefiller sel'aletlerini bile paylaşanuyordu. Ceplerindeki delikleri bitirmiş yüreklerine işliyordu artık Sefalet" Erdem haklı. Gerçekten bir acayıp oluyor ınsan, dünyanın en varsıl ilk 5 ülkesi arasındaki Belçika'da "zenginler arasında sefaletle yüzleşince." 5000'i aşkm evsizin yaşadığı Brüksel'de bu kışın çok soğuk geçen günlerinde evsizler donarak ölme tehlikesi yaşadılar. Hem de Avrupa'daki başkentlerin başkenti Brüksel'de! Şimdi havalargüneşlı... Şımdı Brüksel'de Çingeneler zamanı... Şimdi Brüksel'de dilenme zamanı!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle