Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 MAYIS 2005 PAZAR
10 P A Z A R Y 4 Z I L A R I dishablö cumhuriyet.com.tr
Estaban'la konuşmalar
0,
ı nunla bir doğum gınü partisinde
f tanıştık. Purdue Üniversitesi'nde
görevli bır Türk hoçanın
oğluna düzenlenen eğlentide... "İyi ki
doğdun!" marşlan, abur cuburlar ve
balonlar arasında koşuşan, çoğu yabancı
hocalann çocukları arasındaydı.
Üstünden inmemeye kararl
sandalyede yalnız kalmış g
olduğu
bı oturuyor,
kargaşaya ilgisiz bakıyor ve pastasını
yıyordu. Canı sıkılanların, birbirlerıni
kalabalıklar arasında kolayfa bulmalan,
bilinen bir insan güdüsüdüı
benim de çok canım sıkılm ıktaydı.
Ona yaklaşıp Halikarnas Balıkçısı gıbi,
merhabayı bastım. 9, çok ç
Açıkçası
)k lOyaşında
olmasına karşın, tek katlı baraka bozması
salonda konuşulacak tek kiiji gibi
gelmişti bana. Başını pasta$ına eğdi,
gönülsüz bir karşılık verdı: "Merhaba."
Belli olmuştu, konuşmayı b|aşlalacak
olan bendım: "Adın ne?" "Âdımı öğrenip
de ne yapacaksın?" dedi. "Herkesin bir
adı var ııasılsa. Ayrıca hııııım pek önemi
de yok gibi görünüyor." "Hk" dedıın,
"Sadece konuşmaya başlam ak için
gereken bir soruydu." Kıvırcık saçlı,
hafif tombul, tam bir Latin Amerikalı
çocuk... Kapkara gözlen pajrlıyor.
Pastasını ağzına atıp yanıtk dı:
"Hem konuşup da ne olacak? Burada
olmaktan duyduğum sıkıntıyı
kaldıramaz ki! Evde olsaydım, kitabımı
okurdunı. Babanı direlri de geldim."
Çatalının ucuna takılı pasta
düşecek, havada sallar gıbı tutup
düştü
babasını onunla gösterdi. Ayakta duran,
sarkik bıyıklı bir adamı seçebildım.
Bense okııduğu kıtapla ılgıliydım.
"Indiana Jones"u okuyormuş. "Ama
içindeki resimlemeler beni daha çok
biiyülüyor... Zatcn bir kitap resimsiz ve
konuşnıasız olursa hiç de iyi olnıaz!"
Bu söyledığını bır ycrden anımsıyordum:
Alıce Hankalar Diyannda! Alıce'in ilk
sözleriydi Demek Alice'le ilgili...
O böyie dedikten sonra sürdürdü: "Sen
Marquez'i bilir misin?" "Gabnel Garcıa
Marquez mi? Elbette!"
"Benim ülkemin «ıırııı ııdııı
o!" Anlaşıldı, Kolombıyalı...
Söylemese, aksansız
Ingılızcesınden çıkarabılmem
olanaksız. "Marquez'i
okuduğuna çok şaşırdım"
dedım. "Okuduğunıu da
nereden çıkardın? Babam daha
zamanı gelmedi, diyor." "Ne
zanıan okumalıymışsın?" dıye sorunca
yanıtı hazırdı: "Büyüyünce." Doğru!
"Şinıdi kaç yaşındasın?" "Birisine kaç
yaşındasın diye sorduğunuz zaman,
ayrıca şimdi demenize gerek yoktur..."
Anlaşıldı, biraz tüyü kaba bir çocuk.
Olsıın, mademki Marquez'i tanıyor,
konuşmaya değer. Düzelterek
soruyorurh. Dokuzundaymış... Bıryıldır
Purdue Kampusu'nda yaşıyorlarmış.
Ingilizceyi burada öğrenmış: 1 yılda!
Geçen yıl, doktora yapan annesinin peşi
sıra babasıyla gelmişler Indiana West
Lafayettc'e. Okuduğu kitapları saydıkça
INDIANAPOLIS
MAHMUTŞENOL
şaşkına dönüyorum. Arkadaşlığımız
ilerlemeye başladığına göre demek
babasıyla da şimdi tanışacağız. Ama adı?
Kolombıyalı arkadaşım adını söylemek
bır yana, üstiine üstlük dılbılimsel yolla
köklerinı açıkhyor: "Adım Estaban.
İncil'in İspaııyolca yazılışında böyledir.
İngilizcc yazınıı dikkate alırsanız, bana
Steve demeniz gerekecekti ki bundan
memnun kalnıazdmı. Italyanca
İncü'deyse adım Stephano diye anılırken
Ortodokslar İncil'e adınıı tstephan diye
kaydetmişler. Ya senin adın?"
Böylesı açıklamayı, bu yaşta
bir çocuktan beklemiyordum.
Pamuk Prenses'ın 7
cücelerinden biri olmasın
sakın bu diye dikkatle
bakarken o yıneledi: "Senin
adın ne?" Eh, ondan gerı
kalmamalı, tüm retorık
sanatımı kullanıp
yanıtlamalıydım. "Mahnıut! Benimkinin
kökü Arapçadadır. Hanıit, Muhanınıed,
Ahmet, Mehmet, Hamdi adları hep aynı
köklerden geKr ve Kuran'da da yer alır.
Aynca küçük dostum, senin adının benim
kültürümdc bir karşılığı var: Mustafa!"
"Evet, söylediğin isim Estaban'a ya da
Stepan'a benziyor. Ama bunu
kanıtlamahsın!" Kanıtlama
çabasındayken babası geldi. Kolombıyalı
bir gazeteci ve oyun yazarıymış.
tngilizce aksanı pek iyi değıl.
Anlaşamadığımız yerlerde Estaban
yardım ediyor. Babanın adı Ernesto! Bu
isim de yabancı değil; bir yerlerden
anımsıyorum... Mılyonlarca Latın
lspanyolu arasındakilerden birıdır,
dıye adın köklerinı Estaban'a sormaya
kalkışmıyorum. Emınım yanıtı vardır.
Babası geçici kadroyla lspanyolca
öğretmenlıği bulmuş. Kolombiya'nın
sıyasal ortamını anlattı, uzun uzun...
Ekonomik sorunlann altında kokaın
lordlarıyla, solcu genllalar arasına
sıkışıp kalmış bır halkın, kendi başına
soluk almaya çalışan bır aydını. Jön
Türkler'in Pans lıayatlan gıbı, o da
burada Amerikan rüyasına sığınıyor.
Sözü Marquez'e getirınce Estaban'a göz
ucuyla baktım. "Gördün mü?" der
gıbıydı... Marquez, ABD'de karşılaştığım
tüm Kolombiyahların hayata tutunmak
için sarıldıklan tek isim. Ernesto ve
Estaban'la tekrar buluşmak üzere
sözleşirken aklıma 1 Mayıs geldi ve
"1 Mayıs'ta ne yapacaksınız" dıye
soracağım tuttu. Ernesto garipseyerek
bakmaktayken hazırcevap zeki oğlu
"1 Mayıs nedir?" dıye atıldı. Babası
salt, "Ernesto Che Ğuevera!" deyince
küçük oğlan, "Ha! Anladım" dedi.
"Hasta Siempre Comandante."
Estaban uzaklaşırken, ardından onu
önceden tanıyor gibi kalakaldım.
Onu bir kitaptan tanıyordum. Demek bir
masal değildi, onlar sahıden vardılar:
Boynuna mavi bir fular takmış olsaydı,
B612 astroidinden gelmiş, Saint-
Exupry'yı şaşkına çeviren Küçük
Prens'ten farkı kalmazdı.
fıitbol
saha^ına da
sıçrayan kin
rarihin karanlıklannd^
kalan bazı olaylar,
politikacılar ve alkış
toplamak isteyen bazı
gazetecıler tarafından keyfö
göre yorumlanınca,
genellikle "Bırakm, tarihi
tarihçiler incelesin" şeklinde
tepki gösterilir. Öyle
gözüküyor ki yakında bu
sözü Isveç'teki stadyumlarıh
girişine asmak gerekecek.
Isveç'te yerleşmiş olan
Süryani ve Asunlenn
"başkenti" olan Södertalje
kentınin çok renkli futbol
takımı Assyriska, 1974'te
kuruldu ve bu yıl ilk kez eq
üst ligde oynama hakkını
elde etti. Oyuncularının
önemli kısmı Asuri/Süryanl
ama kalanlar arasında birçdk
ülkeden gençler de var,
Türklerdahil. Isveç'te etnı
kökenlı spor kulüpleri
yaygındır. Örneğin Topkapt
2. profesyonel lıgde
mücadele etmektedir. 4.
kümede bır de Stockholm-
Ankara adlı futbol
takımı var. Aynca
Yunan gençlerinın
çoğunlukta olduğu
Akropol da
özellikle baskette
çok başanlı bır
kulüp. Assyriska,
Süper Lig'deki 3.
maçında Halmstad
takımını kendı sahasında
ağırladı. Ancak maç,
24 Nisan Pazar günüydü.
Stadyumun önünde ve ıçınjle,
Türkiye'yı kınayan bildirilir
dağıtıldı. Assyrıskalı
oyuncular maça, kollarınd^
siyah bant olarak çıktılar.
Stadyum hoparlörlerinden,
90 yıl önceki bazı olaylara
yanlı bir şekilde değinilen bir
nutuk atıldı. Ve maça, 90 yıl
önce Doğu Türkiye'de ölen
Hıristiyanlann anısına bir
dakikalık saygı duruşu j
yapılarak başlandı. Saygın bır
futbol kulübü, Isveç
basınındaki Türkiye karşıtı
koroya bir lig maçını alet
ederek katılmıştı. Neyse ki
sağduyu sahibi köşe yazarları
da var. Ülkenin yanm milybn
tirajıyla en büyük gazetesi
Aftonbladet'in sevilen spor
yazarı Peter Wennman,
ertesi günkü yazısında
şunlan yazdı:
"Bu küçük stadyumda bir
süper lig nıaçı oynanmakta
olduğunu idrak edebilmek
için önce kolumu
çimdikledim. Sonra,
gözlerime üıanabilmek için
koluma bir çimdik daha
STOCKHOLM
GÜRHAN UÇKAN
altım. Nasıl olur da bir süper
lig maçı bu şekilde bir siyasi
manifestoya alet
edilebiliyordu? Bu olay bana
hiç hoş gelmedi. (...) Maça bir
dakikalık saygı duruşundan
sonra başlanılması, hiç
yakışık almadı ve tamamıyla
yanhşü. Eğer biz 90 yıl önce
bir halkın başına gelenlcrden
dolayı saygı duruşunda
bulunacaksak, birçok
arenada çok sayıda benzer
seremoniler yapılması gerekir.
Ve hele İsveç liglerinde,
halkımn geçmişinde
cinayetler vc baskılar olan
bunca oyuncunun tbrma
giyiyor olduğu düşünülünce.
Aynca yapılan şey, düpedüz
politik bir bildiriydi. Kapıda,
Isveç hiikümetinin, soykınnu
kabııl etnıesi ve bu yönde AB
içinde girişimde buiunnıasını
talep eden bildiriler dağıtıldı.
Futbol Federasyonu
Başkam'na telefon ettim.
Benim tepkimi paylaştığını
söyledi ve şöyle konuştu:
"Ben şahsen
Assyriska'nın
yanlış yapnğı
düşüncesindeyim.
Saygı duruşu, çok
saygın biri kısa bir
süre önce ölünce
veya Estonya
ka/ası gibi büyük
felaketlerden
sonra yapılır. Bu tür
manifestolar konusunda son
derece dikkatli olunmalıdır.
Aksi halde, karşı tepkilere yol
açan bir /incirin ilk halkası
haline gelebilir." Dagens
Nyheter gazetesinden Johan
Esk de yazısında benzer bir
tepkıyi dile getirdi: "Elime
tutuşturulan bildiriyi
okuyunca ve hoparlördeki
sesi dinleyince, Assyrika'nın
yanlış bir forum seçtiğini
düşündüm. Okuyorum:
"Tarihi incelenmeden AB'nin
Türkiye'yı birliğe alması
utanç verici bir davranış
olur... Mikrofondaki kişi de
Türkiye hakkıııda benzer
şeyler söylüyor. Bugüne dek,
bir spor arenası siyasi bir
megafon olarak asla bu
şekilde kullanılmadı."
Stadyumu ancak 5 bın kişi
alan bir kulübün elbetteki çok
sayıda sponsora gereksınmesi
var. Bunlardan ba/ılan,
Türkiye'de çok ıyı ış yapan
saygın şırketler. Acaba bu
şirketlerin yönetıcıleri, bu
gösteriden sonra ne
düşündüler? Bu şoruyu
yakında onlara yöneltmek
üzere... *
Vietnam
9
da zaferin 30. yıldönümüVietnam'da milyonlarca kişi dün,
Vietnam Savaşı'nın sona erişinin
30. yıldönümünü kutladı. Eski adı
Saygon olan Ho Şi Min kentinde görkemli törenler düzenlendi. ABD'nin desteklediği Güney Vietnam'ın Baş-
kanlık Sarayı'nın kapılannı 30 yıl önce yerle bir eden tanklann geçtiği bulvarda askerler geçit töreni yaptılar. Ül-
kenin önde gelen liderleri, General Vo Nguyen Giap gibi efsanevi isimler, askerler, kaınu çalışanlan ve gösterici-
ler, yüzlerce savaş gazisinin tanıklığında, ellerindeki bayraklarla sarayın kapılaıına doğru yürüdüler. Tören ala-
nının her yanını devrimci Iklcri Ho Şi Min'in tbtoğraflarısüslcdi 30 Nisan 1975'te Kıızey Viehîaın tanklan,ABD'nin des-
teklediği Saygon hiikümetinin kalbi olan saraya nanılularını çevirmiş, Saygon'un düşüşü Vietnam Savaşı'nı so-
na erdirmişti. 10 yıldan uzun süren savaşta 58 bin ABD'li, 3 milyon dolayuıda Vietnamlı ölmüştü. (REUTERS)
Sosyalist Parti
100 yaşında
K\
' imi "Adem ile Havva",
kımi "Gracchus
Babeuf"(1760-1797)
ile başlatır "hayat" hıkâyesıni.
Genelde her türlü akım, her
görüş ve örgütlenmenin
kendince benımsediği bir ilk
vardır. Tanhlerinde üç kez
(1936/1981/1997) iktıdara
gelıp, topu topu 16 yıl
Fransa'nın siyasi gıdişatına
yön veren Fransız Sosyalist
Partisi (SP), gözünü dünyaya
açtığı günü 23-25 Nisan
1905 sayar. Fransız sosyal
mücadeleler tarihinde sosyalist
döllenmenın sembolik
başlangıcı "eşitlik" neferi
Babeuf'ün kellesını giyotınde
yitirdiği 1797 olarak görülse
de, sosyalıstlen 1936'da Halk
Cephesi ile ilk defa siyasi
iktıdara taşıyan lider Leon
Blum'unf 1872-1950) ifade
ettiğı gibi "fikirlerimiz,
insamn eşitliği bilincüıden
kaynaklanır." Yani "bu arzu,
bu düş insanhk kadar eskidir,
derindedir" de denebılır. Hatta
denebilir ki, "29 Mayıs'ta AB
Anayasası'na evet demekle
Fransa bu yolda bir arpa boyu
daha yol alacak." Jean Jaures
23 Nisan 1905'te
Paris'te Strasbourg
Bulvan'ndaki
Globe salonunda
üyesi olduğu
"Bağunsızlar"
grubuyla hareket
eden Fransız
Sosyalist Partısı ile
Jules Guesde yanlısı
Fransa Işçi Partısi'ni
içeren Fransa Sosyalist Partisi
ve diğer eğılımleri birleşmeye
ikna edip, Birleşik Sosyalist
Partisi'ni ya da resmi adıyla
Işçi Enternasyonali Fransız
Seksıyonu'nu (SFIO) kurmayı
başanyordu. 1914'tesavaş
karşıtı olduğu için
öldürülecek Jaures ve
yoldaşlan, acaba 1905'ten
100 yıl sonra, "liberal mi,
sosyal mi" tartışmalı bir AB
Anayasası'yla "arpa boyu
ilerleme" ile yetinmeyi içlerine
sindirebilir miydi, bilemeyiz.
Bildiğımız, 20. yüzyılda
Jaures ve Blum'dan sonra
harekete damgasını vuran
3. kişilik François Mitterrand,
1971 Epinay Kongresi'nde
SFIO'yu yenıden Sosyalist
Partisi'ne dönüştürürken,
hedeflerınde Jaures'ten çok
daha kısa vadeli ve hesaplıydı.
Nıtekim, 1920Tours
Kongresi'nde SFIO'dan
koparak Fransız Komünist
Partisi'ni kuran yoldaşlannın
girişiminden doğan
"Solun Ortak Programı"
çerçevesinde önce kendisi
(Mayıs 1981/cumhurbaşkanı)
sonra partisi, SP iktidara
gelecekti (Haziran 1981/ genel
seçimler). Böylelikle hem
61 yıl Fransa'da sosyo-politik
muhalefetin simgesi komünist
kardeşlerinden rövanş alıyor
hem de 23 yıldır iktidan
kimseyle paylaşmayan
eski "yol" arkadaşlan
muhafazakâr ve liberal sağı
devre dışı bırakmayı
beceriyordu... "Milyonları
bünyesinde toplayan kitle
partisi" hülyasını hep taşısa da
SP bugün yaş ortalaması
50'nin üstünde, 120 bin kayıtlı
üyesiyle Fransa'nın "en
kalabahk" partisi olduğunu
PARIS
UĞUR HÜKÜM
ıddia ediyor. Düşman kardeş
Komünistler de 132 biniz,
dıyor. Sorun bırlık ve dirlikte
yatıyor. Sol ıktidar rüyalı
1 Mayıs 1981; karanfilli
Portekiz devriminin
romantizmını barındıran
1 Mayıs 1974; Amerikan
emperyalizmıni kovan
Vietnam zaferinin
sarhoşluğuyla coşulan 1 Mayıs
1975 ve cumhurbaşkanı adayı
aşın sağcı-millıyetçı Jean-
Marie Le Pen'e duyulan
tepkiyı sergileyen 1 Mayıs
2002 hariç son 30 yılda ortak
bır sol heyecanın kitleleri
seferber ettiğinı söylemek
zor. Elbette esasen "sendikal"
bir anlama sahip 1 Mayıs
bayramı sol, emekçiler ve
müttefikleri için 20. yüzyıl
boyunca en büyük yıllık
politik buluşma vesilesi
olmuştu. Bugün Paris
sokaklannda yürüyecek,
ıyimser ıhtimalle bırkaç on
binlik kalabahk arasında,
değil "YumrukveGüllü"
sosyalist flama ve bandrolları,
"Orak- Çekiçli" rozetleri bile
görmek nadirleşti. Tabii bir
avuç ınançlı eski militan,
birkaç nostaljik takım bildin
dağıtıp hükümeti,
liberal AB veya
ABD'yi yerecekler.
Hatta emekli
solcularca son
yılların "1 Mayıs
teseUisi" addedilen
"Marx-Engels-
Lenin-Stalin-Mao"
resimli Türkiyelı
grup veya "Apo" fotoğraflı
Kürt halaycılar sayıları epeyce
azalmış olsa da yine arz-ı
endam edecekler. Pans'in
belirli semtlerine yapıştırılan
çoğu Türkçe biraz Kürtçe,
az biraz Fransızca afişlerden
başka "1 Mayıs Yürüyüşüne
Çağrı" pek göze çarpmayacak.
Asırlık SP'nin ileri gelenleri
bugün, geçen 22-23 Nisan'da
yenı Ulusal Kütüphane,
"François Mitterrand
Kütüphanesi"nin lüks
salonlanndaki "SP 100
Yaşında" kutlama
yorgunluklannı atmak üzere
tımarlanna döndüler. Üstelik
29 Mayıs'ta yapılacak AB
Anayasası referandumuna
SP'de yüzde 48, kamuoyunda
da yüzde 52 oranında
"hayır"la boğuşmak için
güç toplamak zorundalar.
Son 2004 bölge seçimlerinde
Fransa'yı oluşturan 22
bölgeden 20'sini ele
geçirmenin rehaveti -pardon-
sorumluluğuyla yaşamak
kolay değil. 3700 bölge
örgütünün özel gelirleri
dışında yalnızca genel
merkezin denetiminde
23 milyon Avro'luk bütçelerle
yaşamak neredeyse sefalet
içinde ölen Babeuf veya
Guesde yoldaşlara oranla
hiç kolay değil... Pazartesı
akşamı Jaures'in SP'yi nasıl
birleştirdığini anlatan bir
televizyon filmi vardı. Bir
Jacques Brel şarkısıyla
bitiyordu: "Jaures'i niçin
öldürdüler?". Cevap yine
Jaures'in bir konuşmasında
gızli: "Denize aktıkça,
kaynağına sahip çıkar nehir..."
Dileriz... Nice gürül gürül
akan 1 Mayıs'lara...
ugur.hukum@paris.com
Şimdi Brükselde dilenme zamanıdır...
B
ı elçıka Ulusal Hesaplar
Enstitüsü'ne göre son 3 ay boyunca
Belçika ekonomısı yerinde sayıyor.
2002 yılından bu yana ilk kez "suır"
büyüme gerçekleşti Belçika'da. Başka
bir araştırma ıse her 3 serbest meslek
sahibinden birinin yoksulluk sınırının
altında yaşadığını ortaya çıkardı. Her
sabah yenı bır işten çıkarma haberiyle
oyalanır olduk. Son olarak Tıenen'de
faaliyet gösteren araba sileceğı fabrikası
Bosch'ta 264 kişi işini kaybetme tehlıkesi
yaşıyor. Muhalefet Başbakan Guy
Verhofstadt'ı ıktıdarı boyunca işsiz
sayısını 85 bın arttırmakla suçlarken,
Başbakan kaygılanmaya gerek
olmadığından dem vuruyor. Sokaklarını
dılencilerin kapladığı AB'nin
başkentınde, bırkaç hafta önce, hayatımda
ilk kez bır dilencıye para vermek zorunda
kaldığımda, 2 ay sonra 4 yaşını kutlamaya
hazırlanan kızım, "Baba bu teyzeyle
bebeğinin evi yok mu, niçin sokakta
oturuyorlar" diye sormuş da yanıt
vermekte oldukça zorlanmıştım. "Ekmek
büyük insanlıktan başka herkese yeter"
deyıp Nâzım'ın "Büyük İnsanhk" şıırmı
okusam anlar mıydı dersinız? "Pirinç de
öyle / şeker de öyle/ kunıaş da
öyle/ kitap da öyle/ btiyük
insanlıktan başka herkese
yeter." Güneş dönmüştü
Brüksel'e. Gözbebekleri
aydınlanmıştı "Selîller"ın.
Gare Centrale'a doğru uzanan
caddede gönül rahatlığıyla
dilenebıleceklerdı uzun kış
aylarından sonra. Sefaleti de
güzeldir Brüksel'in. GerçeK m
yaşandığının farkına vanrsın bu şırin
şehirde. Acıyla, tutkuyla, ihanetle
Zengınler arasında sefaletle yüzleşınce.
www.binfikir.be sitesinde Erdem
Resne'nin "Sefalet" başlığıyla yayımlanan
BRÜKSEL
ERDİNÇ UTKU
yazısında rastladım bu tümceye. Erdem,
dılencılığı serbest piyasa ekonomisınin
rekabet kurallanna uygun hale getiren
Bıükselli dılencıleri gözlemlemeye
dalıp, trenini kaçırmış. "Olmayanı dahi
paylaşamayanlara..." kızan ve belkı de
dılencılere bir daha para
vermeyecek olan ikincı kuşak
yazar, AB'nin başkentındeki
dılencilenn rekabetini konu
etmış yazısına: "Köşe'de saldn
oturmuş güneşten ilham
ahyordu Brüksel'in nıeşhur
dilencilerinden Balkan
Çingenesi akordeoncu.
Yolculuğu sahibininki kadar
uzun ve yorucu olan yeşil şapkası
yırtık yamaçlaruu yola dökmüş,
para bekliyordu.
Çocuğu arka kaldınma oturmuş dairesine
vurup eşlik ediyordu.
İçkili dilencilerden biri yaklaşü
akordeoncııya. Alkolden değil kinden
kı/armış gözbebekleri, cebindeki
deüklerden büyüktü. Caddenin biraz
ilerisinde dileniyordu, kovuyordu
Balkan Çingenesi akordeoncuyu,
müşterilerini kaybetmekten korkuyordu.
Ne de olsa Sefiller de tüccar olmuştu.
Paylaşacak hiçbir şeyleri olmayan
Sefiller sel'aletlerini bile paylaşanuyordu.
Ceplerindeki delikleri bitirmiş
yüreklerine işliyordu artık Sefalet"
Erdem haklı. Gerçekten bir acayıp oluyor
ınsan, dünyanın en varsıl ilk 5 ülkesi
arasındaki Belçika'da "zenginler arasında
sefaletle yüzleşince." 5000'i aşkm evsizin
yaşadığı Brüksel'de bu kışın çok soğuk
geçen günlerinde evsizler donarak ölme
tehlikesi yaşadılar. Hem de Avrupa'daki
başkentlerin başkenti Brüksel'de!
Şimdi havalargüneşlı... Şımdı
Brüksel'de Çingeneler zamanı...
Şimdi Brüksel'de dilenme zamanı!