23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 NİSAN 2005 CUMARTESİ -U CUMHURİYET SAYFA 17 İhsan Topaloğlu Zaman zaman telefonumuz çalar, tok bir ses, "Işık Bey" derdi, "TÜP- RAŞ satışa çıkanlmış. Lütfen, birga- zeteci olarak ilgileniniz." Bir emirtümcesiydi kurulan... Oy- sa, telefondaki sesin sahibi İhsan To- paloğlu'nun yaşam sürecini, devlet adamı olarak deneyim ve birikimini, dahası kişiliğini belirleyen coşkun yurt- severliğini bilenler, söylediklerinin iç- ten gelen bir çığlık, bir görevi yerine getirme anlamına geldiğini hemen al- gılarlardı. İhsan Topaloğlu ile 1998 yı- lında uzun söyleşileryapmıştık. Ken- disinin ulusal maden ve petrol sava- şımına adanmış yaşam serüvenini belgeleyen o söyleşiler daha sonra Kl- GEM yayınları arasından çıkan "Pet- rolcünün Bağımsızlık Ateşi" adlı bir kitapçığa dönüşmüştü. Bugün, To- paloğlu'nun zaman tünelinden çıkıp gelen ve genç kuşaklara mutlaka ulaş- tırılmasını istediği şu sözlerini yeni- den, yeniden tazelemek geciktirile- mez bir sorumluluktur: "Devletçilik olmadan Türkiye'de bağımsızlık ol- maz. Bağımsızlık, KlT'ler olmadığı sürece de olmaz. Aslında özelleştir- me ile zarar eden KİT'lerin satılaca- ğı söylenmişti. Oysa, bugün bakın, kârlıolanlarsatılıyor. ömeğln, 1996'da 23 trilyon kâreden, bizim yıllar önce üzerlne tltredlğimiz, yabancı şirket- lerin elinden kurtarmak için çırpındı- ğımız, petrol sanayimize kaynak sağ- layacak PETKİM satılmak isteniyor. özelleştirme, aslında 'küreselleşme' süreci ile birlikte gündeme getirilen emperyalizmin bir şeklidir. Buna uy- dunuz mu, Türkiye Cumhuriyeti, za- manla, kalan bağımsızlığını dayitirîr." En acısı, İhsan Topaloğlu'nu, 196O'lı yıllarda "yabancı şirketlerin elinden kurtarmak için çırpındığı" PETKlM'in "reWam"larla davul zurna satışa çıka- rıldığı günlerde toprağa vermemiz... ISIKKANSU Şans, talih, kader, kısmet, Yaz tatillerinde çocuklar harç- hk çıkarmak için "Şans-tallh-ka- der-kısmet beş kuruşa" diye ba- ğırarak birtür piyango çektirirler- di. Beş kuruş verir, "şans-talih- ka- cter-/c/smer"tablosundaki kutula- rı kazırdınız. Kazıdığınız kutudan armağan çıkarsa sevinir, çıkmaz- sa "şans-talih-kader-kısmetçi" çocuktan gönlünüz olsun diye verilen saman tadında kof gof- retler alırdınız. Şans işte, büyüyünce de talih- kader-kısmet çektiriyorlar insa- na. Piyangonun adı da "büyü- me"zaten. Büyümeyi kazıyorsu- nuz, Prof. Dr. Sinan Sönmez in deyimiyle "Kof" çıkıyor. Niye kof? Büyüme, büyüme olsa, önce istihdam büyüyecek. Kadere ba- kın ki, istihdam büyümüyor. Kıs- mete yanın ki, senet protesto- sunda, batık tüketici kredisinde patlama yaşanıyor... Oysa açıklanan başka: Başı- mıza talih kuşu konmuş, kişi ba- şına gelir 789 dolar artmış. Sen, ben, bizim oğlan, konu komşu, annemiz, babamız, köse sakallı hocamız, köşedeki mahal- le bakkalımız... Hepsine, ama hep- sine sorun bir, hangisinin cebin- de 789 dolarlık artış var? Prof. Dr. Sinan Sönmez'e göre büyümenin büyüsü şurada: "Üretken sektörlerin faaliyet- lerinden kaynaklanmayan, ithala- ta dayalı, spekülatif sıcak para girişlerine dayalı bir büyüme sü- reci yaşıyoruz, o kadar." Dolar giriyor, düşük kurdan TL'ye çevriliyor, iç borçlanmatah- viline yatırılıyor, yüzde 33.3 gibi yüksek bir oranda faiz alınır alın- maz da TL tekrar dolara çevrili- yor... Anlayacağınız, birileri bü- yüyor, büyüyor, büyüyor. Ya "büyüdük" masalı ile gönlü eğlendirilenler? Onların şansları da, talihleri de, kaderleri de, kısmetleri de beş kuruşa; yalnızca beş kuruşa... Şuhut, Afyon'un, Atatürk'ü, hem de büyük zafer öncesi konuk ettiği ilçesidir. Afyonkarahisar Valisi Muzaffer Dilek, güzel bir işe öncülük etti; Atatürk'ün Kocatepe'ye çıkmadan birkaç saat önce konakladığı Şuhut'ta Atatünk evi Şuhut'taki Hacıvelioğlu Konağt'nı yıkılmaktan kurtardı, restore ettirdi, "Atatürk Kültür ve Sanat Evi" yaptı. Atatürk Evi, alışıldık müzelere hiç benzemiyor. Evin girişinde yer alan "bağımsızlığın panoraması"; Prof. Dr. Aydın Ayan'ın tabloları, Nâzım Hikmet ve Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın şiirleri eşliğinde bugüne taşınmış., Şuhut'a gitmek, Atatürk Evi'ne girmek, duvarlarına kulak dayayıp Kocatepe, Belentepe, Tınaztepe, Çiğiltepe, Adatepe, Zafertepe'den yükselen uğultuları duymak gerek. Cıınıhıjriyet Dönemi ve Günümüz DENİZ BANOĞLU Önümde kocaman bir Türkiye haritası.. 62 ilimiz, uçuk açık ma- vi, pembe, sarı ve haki renkleriy- le gösterilmiş. Her bir ilin üzerine saplanmış minik iğneciklere, ad- ların yazılı olduğu kâğıtçıklar iliş- tirilmiş. Flama biçimindeki ince uzun kâğıtlar, cansız haritanın üze- rinde, sanki hafiften esen bir rüz- gârın etkisiyle dalgalanıyor hissi- ni veriyor. "Cumhuriyet'in romansı: Yurt Gezileri 1938-1943." Haritanın üzerinde bu yazılı. Altında, Milli Reasürans Sanat Galerisi 4 Kasım - 6 Aralık 1998... Galerinin o ta- rihlerde açtığı sergiden bir anı ola- rak alıp çerçevelettiğim bu hari- ta, bana göre bütün sanat galeri- lerine, kurumlarına, hatta kamu- ya açık alanlara örnek olarak asıl- malı... Neden mi? Çünkü bu harita, Cumhuriyet döneminde gerçek- leştirilen devrimlerin heyecanı ve coşkusunun sürmekte olduğu o yıllarda, sanatı, sanat sevgisini, bilincini, beğenisini ve kültürünü Anadolumuzun her köşesine gö- türmek, yaymak için nasıl bir sa- nat politikası izlendiğinin inanıl- maz güzel bir örneğidir de onun için... Iğneciklerin üzerinde sallanan kâğıtlarda, o yıllarda yaşamış, ya- pıtları günümüze kadar ulaşmış, hepsi birbirinden ünlü ressamla- rımızın adları yazılı. Bu değerlerin herbiri, hükümetin isteğiyle 1938- 43yıllarıarasındaAnadolu'nunil- lerine dağıhyorlar, o yörenin hava- sından, suyundan, toprağından, yaşam geleneklerinden aldıkları esinle, fırçalarıyla, boyalarıyla, ya- ratıcılıklarıyla gözlemlerini, izle- nimlerini, hayallerini tuvaleyansı- tıyorlar Ve her birinin fırçasından Anadolu fışkırıyor.. O yöre insanı da sanatla; resimle, sanatçıyla bu- luşuyor. Kimler yok ki bu ressamların arasında?.. Bugün benim anımsa- dığım kadarı ile en son yitirdiğimiz Avnî Arbaş da içinde olmak üze- re, hiçbiri hayatta değil.. Nerele- re mi gönderilmişler?. Sayalım.. ör- neğin Nurullah Berk Tekirdağ, Amasya, Cevat Dereli Sinop, Ha- mit Görele Çankırı, Bedri Rah- mi Eyuboğlu Edime, Çorum, Aye- tullah Sümer Afyon, Arif Kaptan Çanakkale, Ali Avni Çelebi Ma- latya, Mahmut Cuda Trabzon, Bitlis, Avni Arbaş Siirt, Eşref Üren Ağrı, Feyhaman Duran Gazian- tep, Turgut Zaim Kayseri, Kırşe- hir, Eşref Üren Yozgat, Kemal Zeren Van, Saim Özeren Hakkâ- ri, Abidin Dino Balıkesir, Ibrahim Demirci Mardin... Ve daha nice- leri Edirne'den Kars'abirtekvila- yetimiz unutulmaksızın, tüm Ana- dolu toprakları, devletin gönder- diği ressamlarımızla buluşmuş. Onümde bir kitap.. Adı 'Türk Promethe'ler Cumhuriyet'in Öğ- rencileri Avrupa 'da".. Gazeteci-yazar Kansu Şar- man'ın, bu ciddi, uzun süren bir araştırmanın sonunda kaleme al- dığı kitap, Türkiye Iş Bankası Ya- yınlan'ndan çıkmış. Içeriği, kitabın adından hemen anlaşılıyor. 1923, yani çiçeği burnunda Cumhuri- yetimizin ilk yılında, bilim, sanat, teknik ve siyaset alanlarında ye- tiştirilmek üzere, yetenekli öğren- cilerin, öğretim amacıyla Avru- pa'yagönderilmesi, Mustafa Ke- mal Atatürk'ün talimatıyla hükü- met programına alınıyor. Bu uygu- lama kapsamında, Milli Eğitim Ba- kanlığı, gönderilecek öğrencileri seçmek üzere, Avrupa Konkuru adıyla sınav düzenleme kararı alı- yor. 1924, Cumhuriyetin birinci yı- lında ilk sınav açılıyor. İlk sınavla 22,1928 -1945 yıllan arasında 120 öğrenci Almanya, Belçika, Isviç- re ve Ingiltere'ye gidiyor. Gidiyor- lar. ama sonra tekrar yurda dö- nüyorlar, tıpkı Yunan mitolojisin- de "ateşi çalan", yani "bilgiyi"ça- lan Prometheus gibi; öğrendikle- rini, bilgiyi, aydınlanma ışığını ye- tişmekte olan kuşaklara aktarmak üzere tekrar vatanlarına dönüyor- lar. Bunlar arasında kimler mi var? Tarihçiler, hukukçular, matema- tikçiler, fizikçiler, ressamlar, müzis- yenler, besteciler, edebiyatçılar, işadamları... Sayalım; Afet Inan, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Ek- rem Akurgal, Necil Kâzım Ak- ses, Nüzhet Gökdoğan, Şahap Kocatopçu, Macit Gökberk, Zühdü Müridoğlu, Sabri Esat Siyavuşgil, Cahit Sıtkı Tarancı, Enver Ziya Karal, Ahmet Ad- nan Saygun, Şeref Akdik, Sa- bahattin Eyuboğlu, Oktay As- lanapa ve daha niceleri... Bu değerlerin, ülkemize, top- lumumuza, Türkiye'nin aydınlan- ma sürecine nasıl önemli, büyük katkıları olduğunu burada tek tek saymaya gerekyok, hepimizin bil- diğini, tanıdığını sanıyorum. Şimdi kıssadan hisse... Acaba cumhuriyet sonrası hükümetlerin sanat, kültür, bilim politikaları ne olmuştur? Bugün plastik sanatlar (resim, heykel vb.), görsel sanat- larda (tiyatro vb.) ve müzikte, bi- limde, son yıllarda giderek katkı- larının çoğaldığına sevinçle tanık olduğumuz özel girişimin dışın- da, devletin, hükümetin katkıları nedir? Batı müziği eğitimi veren konservatuvarlarımızın, kapatılan ya da birleştirilen operalarımızın, senfoni orkestralarımızın, bu sa- natlara emek veren sanatçılarımı- zın hali, ortadadır... Ya yabancı eğitim veren okul- larda öğrenimlerini tamamlayıp yabancı ülkelereçalışmayagiden yada öğrenimlerini dışarıdayapıp orada kalmayı hedef edinen öğ- rencilerimiz? Onların bu isteği duymasında, acaba devletin uyguladığı eğitim ya da eğitimsizlik politikalarının ya da eğitimi salt kendi ideoloji- lerine hedeftutan politikacılarımı- zın hiç mi kabahati yok? Evet, gördüğümüz gibi Türkiye, çoktan, yıllar önce aydınlanma çağının başlatıldığı Cumhuriyet döneminde Avrupa Birliği'ne gir- miş. Bugün ise dilini, toprağını, parasını, pulunu sözde Avrupalı- laşmak adına dışarıya pazarlayan bir ülke konumundayız. Sonra da hiç sıkılmadan Cumhuriyeti, Ke- malizmi suçluyoruz.. Üzüntüm sonsuzdur.. Ne ki umudum her şeye karşın sürmekte.. Saygın bi- lim kadını Muazzez llmiye Çığ'ın dediği gibi, "Avrupa'nınyüzyılda yaptığı devrimleri 10yıla sığdıran birülkede, elbette bu sancılarçe- kilecektir". O umutlu... Bu sancı- lı devingenliğin bir gün aydınlık düzlüğeçıkacağından.. O umudu ben de ondan alıyorum... denizban a superonline.com Orijinalite Orhan Bursalı önceki günkü yazısında, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'in aşırmalar yaptığı belgelenen kitabına değinerek şu soruyu sormuş: "Neredeyse bütünü alıntıya ve başkasının düşüncelerinin özetlenmesine dayanan bir kitap niye 'orijinal imza' /7e basıhr?" Daha dün gibi anımsıyoruz... Başbakanlık Müsteşarı ömer Dinçer, sözde "kamu yönetimi reformu "r\u kamuoyuna açıkladığı gün, Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı'nın "orijinal" olduğunu söylemişti. Gerçekten de o taslağın, üniter yapıyı esneten, neredeyse Türkiye Cumhuriyeti'ni özelleştiren orijinallikte olduğu gün yüzüne çıkmıştı. ömer Dinçer ve ekibince hazırlanan aynı orijinal metne "kurumsal kalkınması" Soros Vakfı'nca desteklenen TESEV'in katkıda bulunması da başlı başına bir orijinallikti.Yine ömer Dinçer'in "orijinal" metinlerinden; Türkiye'yi bir anlamda federal bölgelere ayıran "Bölge Kalkınma Ajansları" tasarısının Avrupa Birliği, Düyun-u Umumiye'ye dönüş anlamına gelen "Gelirler Idaresi" tasarısının da IMF istemleri doğrultusunda hazırlandığı da saptanmıştı.Artık bilmeli ve kanıksamalı: Prof. Dr. ömer Dinçer'in her yaptığı işte "orijinallik", olmazsa olmaz bir kural... KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak(<t turk.net f'l-ftfc^ rtn a- n* ÇİZGÎLtK KÂMİLMASARACl kamilmasaraciı mynet.com HARBİ SEMİH POROY semihporoyOı yahoo.com HAYAT EPÎK TÎYATROSU MUSTAFA hayatepiko* mynet.com C KURTULUNMUYOR. PAPA'DA OLSAN OLX)yOSUN. tAONACO RRENSİ DE ÖLÜM ALLAHIN EMRİ AYRILIK OLMASAYDI I.. TARlHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 9Nisan www.mumtaz-urUmn.cotn TAR/HCf AU REŞAT BEY.. A 8UGÜN, YAZA& V£ T*)&MÇİ A 52. YAŞ/NP/l öi-MÜŞTu. MÜL-Kire MEfcreSı'KJI f SAL Btt.GlLE/?') Blrt/ePİKTBMSON&A UZUfJ OE Ç£$ITTU YÖNETİCİt-İK GÖ . BU A&)£X4, /pAD/ \se SUL.TA- "pıeey^us- DE ı=fyesi a , UMUMİ", ÇEI/IRİ VE Kİ SAGNAK NtLGÜN CERRAHOĞLU Ikibin Yıllık Süpen Giiç Dünya bir haftadır Papa ile yattı, Papa ile kalktı. Po- lonyalı Papa ruhunu teslim ettiği andan itibaren CNN, Va- tikan'dan çıkmadı. Cenazenin mumyalanması, katafal- ka konulması, Roma'ya akın eden müminlerin gözyaş- ları, "son görev" için sıraya giren liderler, Papa'nın ha- yatı, vasiyeti, halefleri, selefleri, mirası, son sözleri vs. vs... lyi de.. Papalık bir "ortaçağ kurumu" değil miydi? Vaktiyle Emin Oktay'ın tarih kitaplarından biz böyle öğ- renmemiş miydik? Meğer öyle değilmiş. Katolikliğin ruhanı liderınin ölümü, yaşlı ve hasta olmasına rağmen, küresel gündem yarattı ve dünyayı salladı. Yalnız Ka- tolikler değil; Papalıktan nefret eden Protestanlar ve Or- todokslar; Papalarla sayısız savaş yaşamış olan Müs- lümanlar; Vatikan'la hiç araları olmayan Yahudiler, Bu- distler, laikler, dinsizler kayıtsız kalamadılar. II. Jean Paul: Postmodern Ikona II. Jean Paul olarak bilinen Karol VVojtyla'nın gel- miş geçmiş en medyatik Papa olmasının bu ilgide ta- bii yadsınmaz payı var. VVojtyla; "kalplerinprensesl" ola- rak anılan Prenses Diana gibiydi biraz. 0nun gibi, her- kesin istediği anlamı yüklediği, istediği tarafa çektiği "post- modern" bir figür; bir ikonaydı. Diana gibi tıpkı, süper medyatik bir star; bir medya olayıydı. 2.5 milyar dün- yalının canlı yayından izlediği Diana'nın cenazesi gibi, Papa'nın son yolculuğunu da ekranlara yapışarak izle- di insanlar. Bunu düzayak bir din ya da imam mesele- siyle açıklamak zor. Papa'nın katafalkını son kez görmek için San Pietro meydanında saatlerce sıra bekleyen Katoliklerin kaç- ta kaçının düzenli olarak kiliseye gittiği aslında meçhul. Kuyruklardan dolup taşan Hıristiyanlar aynı zevk ve he- yecanla pazar âyinlerine gitse; kiliseler böyle boş sıra- lara kalmazdı. Bu yüzden Papa'nın ardından; "Biraz da- ha az siyaset yapsaydı ve daha çok dinle uğraşsaydı da; cemaat bu kadar azalmasaydı. Din okulları böyle boşalmasaydı; Avrupa kiliseleri yalnız Afrika'dan ithal edilen din adamları vepapazlara kalmasaydı..." diyen- ler de var. Kutsal pederin 'yumuşak gücü' Tek başına bu bile; Papalığın siyasi ağırlığı ve liderli- ğinin, dini liderliğinin önünde olduğunun kanıtı... Cena- zeyi yalnız bir medya olgusuyla açıklamak da zor. Va- tikan dört dörtlük bir süper güç aslında. Kilisenin 2000 yıllık köklü bir iktidarı var. Ruhani olduğu kadar dünye- vi bir iktidar bu. Sözkonusu "dünyeviliğin" arkasındasınırsızbirpa- rasal güç, finans gücü var. Vatikan'ın bankaları var. Tüm dünya dillerinde yayın yapan radyoları var. Bunu bir "global köy" şeklinde özetlemek mümkün. Vatikan'ın "global kö'yü"; CNN ya da BBC'den asırlar önce dev- reye girmiş durumda. Dünyanın en ücra köylerine, ka- sabalarınayayılmış din adamları, okulları, kiliseleri, va- izleri var. Vatikan'ın, cüzzamla, sıtmayla mücadele eden taburları; "gönüllü ordulan", yardım örgütleri, gençlik kuruluşları var. Müminler üzerinde çok güçlü biçimde "kamuoyu oluşturmaya" ve tabandan gelen geniş bir "bilgi ve istihbarat" ağı kurmaya olanak tanıyan bir ör- güt bu. Tüm bunlara paralel olarak Vatikan'ın fevkalade in- celmiş, rafine, gelişmiş birdiplomasi tecrübesi var. De- neyimli devlet adamları, diplomatları var. Azgelişmiş ül- kelere yaptığı yardım programları sayesinde, bu ülke- lerde ağırlığı var. Avrupa'nın Hıristiyan Demokrat par- tileriyle göbek bağı ve Avrupa siyasetine yön veren he- sapsız bir gücü var. Avrupa Anayasası çalışmaları sıra- sında Vatikan'ın AB ülkeleri nezdinde yaptığı lobi faali- yetlerini, "Avrupa'nın Hıristiyan Kökenleri" için verdiği mücadeleyi hatırlayın. Anayasaya "Hıristiyan Kökenler" ibaresinin geçiril- mesi için AB kurumları ve siyasetçileri nezdinde ciddi baskı kurmuştu Vatikan. Bunu öyle gizli saklı da yap- mamış; AB üyesi olmadığı halde, aleni bir dayatmayla "Hıristiyan Kökenler" ibaresini anayasaya sokmaya ça- lışmıştı. "Kufsa/Peder"buişiçin "ruhani" pozisyonun- dan başka, "devlet başkanı" olarak sahip olduğu tüm diğer araçları devreye sokmuştu. Avrupa Konvansiyo- nu Başkanı Giscard D'Estaing"i doğrudan etki altına almaya çalışmış; Avrupalı liderlere bir bir ulaşmış; o bü- yük kilise ağını hem taban hem tavan üzerinde sefer- ber etmişi. "Soft power" dedikleri kilisenin "yumuşak gücü" böyle bir şey işte. Vatikan bu "soft power"\, hep kullandı; hep kulla- nacak. Stalin'in vaktiyle "Kaç taburu var?" diye kü- çümsediği Vatikan, gördük ki Sovyet imparatorluğu- nu tuz buz etti. Papa'nın niye böyle dünya gündemi- ni kilitleyen bir cenazeyle gömüldüğünü anlıyor mu- sunuz şimdi? B I J L M A C A SKHAT YASAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 SOLDAMSAĞA: 1/ Konya'nın Derebucak il- çesinde bir ma- ğara. 2/ Bir ili- miz.. Asya'da bir ırmak. 3/ Evcilbirgeyik cinsi... Rge ve Akdeniz'de ya- şayan eti lezzet- li bir bahk. 4/ Gövde yapısı. 5/ "Emreyle — - koşturam deryalarda / Gemi vapur yüriitem sahralarda" (C.S Ta- rancı).. Aruz ölçüsün- dc kısa okunması gere- ken bir heceyi, kalıba uydurmak için uzatma. 6/ Çok esnek bir ku- maş cinsi... Kaz Da- ğı' ııın antik dönemlcr- 8 deki adı. 7/Bir zaman 9 birimi... Paylama. 8/ " Âlemler, dünyalar" anlamında eski sözciik. 9/Yanar- dağ kayalıkları arasında bulunan bir feldispat türü... Tel- liir elementinin sinıgesi. YUKARIDAJN AŞAĞ1YA: 1/Şanlııırfa ilinde bir kaplıca. 2/Aidat... "— ünamus şişesini taşa çaldım kime ne" (Nesimi). 3/Güzel, hoş, latıf Bırçok ülkede kuruntu, stres ve uykusuzluk ila- cı olarak kııllanılan bir cins karabiber. 4/ Ses... Eski- den birçok hastalığın tedavisinde kullamlan, macun kıvamında bir ilaç. 5/ Demir atmış bir geminin zinci- rinin su içindeki bölümü... Adları sıfat yapan bir ya- pım eki. 6/Gözleri görmeyen... tlişkin, değgin. 7/Her tiirlü siyasal düzeni yadsıyan ve toplumıuı birey üze- rinde hiçbir baskısını kabul etmeyen görüş. 8/Ulusla- rarası Çalışma Örgütü'nün simgesi... Tavır, davranış. 9/Bırpeygamber... Kemanyayı. , , 1 J E T L A G • İ 2 0 B A | Y A L A Z 3 N E K T A R T N 1 4 G | T 0 R A M A N 5 L A T K •B A R 0 6 Ö D | A L E | A R 7 R E Y | A T A • T 8 •T A T 0 | D U T 9 M A R A S K T N 0
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle