Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 NİSAN 2005 CUMARTESİ
-U
CUMHURİYET SAYFA
17
İhsan Topaloğlu
Zaman zaman telefonumuz çalar,
tok bir ses, "Işık Bey" derdi, "TÜP-
RAŞ satışa çıkanlmış. Lütfen, birga-
zeteci olarak ilgileniniz."
Bir emirtümcesiydi kurulan... Oy-
sa, telefondaki sesin sahibi İhsan To-
paloğlu'nun yaşam sürecini, devlet
adamı olarak deneyim ve birikimini,
dahası kişiliğini belirleyen coşkun yurt-
severliğini bilenler, söylediklerinin iç-
ten gelen bir çığlık, bir görevi yerine
getirme anlamına geldiğini hemen al-
gılarlardı. İhsan Topaloğlu ile 1998 yı-
lında uzun söyleşileryapmıştık. Ken-
disinin ulusal maden ve petrol sava-
şımına adanmış yaşam serüvenini
belgeleyen o söyleşiler daha sonra Kl-
GEM yayınları arasından çıkan "Pet-
rolcünün Bağımsızlık Ateşi" adlı bir
kitapçığa dönüşmüştü. Bugün, To-
paloğlu'nun zaman tünelinden çıkıp
gelen ve genç kuşaklara mutlaka ulaş-
tırılmasını istediği şu sözlerini yeni-
den, yeniden tazelemek geciktirile-
mez bir sorumluluktur: "Devletçilik
olmadan Türkiye'de bağımsızlık ol-
maz. Bağımsızlık, KlT'ler olmadığı
sürece de olmaz. Aslında özelleştir-
me ile zarar eden KİT'lerin satılaca-
ğı söylenmişti. Oysa, bugün bakın,
kârlıolanlarsatılıyor. ömeğln, 1996'da
23 trilyon kâreden, bizim yıllar önce
üzerlne tltredlğimiz, yabancı şirket-
lerin elinden kurtarmak için çırpındı-
ğımız, petrol sanayimize kaynak sağ-
layacak PETKİM satılmak isteniyor.
özelleştirme, aslında 'küreselleşme'
süreci ile birlikte gündeme getirilen
emperyalizmin bir şeklidir. Buna uy-
dunuz mu, Türkiye Cumhuriyeti, za-
manla, kalan bağımsızlığını dayitirîr."
En acısı, İhsan Topaloğlu'nu, 196O'lı
yıllarda "yabancı şirketlerin elinden
kurtarmak için çırpındığı" PETKlM'in
"reWam"larla davul zurna satışa çıka-
rıldığı günlerde toprağa vermemiz...
ISIKKANSU
Şans, talih, kader, kısmet,
Yaz tatillerinde çocuklar harç-
hk çıkarmak için "Şans-tallh-ka-
der-kısmet beş kuruşa" diye ba-
ğırarak birtür piyango çektirirler-
di. Beş kuruş verir, "şans-talih- ka-
cter-/c/smer"tablosundaki kutula-
rı kazırdınız. Kazıdığınız kutudan
armağan çıkarsa sevinir, çıkmaz-
sa "şans-talih-kader-kısmetçi"
çocuktan gönlünüz olsun diye
verilen saman tadında kof gof-
retler alırdınız.
Şans işte, büyüyünce de talih-
kader-kısmet çektiriyorlar insa-
na. Piyangonun adı da "büyü-
me"zaten. Büyümeyi kazıyorsu-
nuz, Prof. Dr. Sinan Sönmez in
deyimiyle "Kof" çıkıyor. Niye kof?
Büyüme, büyüme olsa, önce
istihdam büyüyecek. Kadere ba-
kın ki, istihdam büyümüyor. Kıs-
mete yanın ki, senet protesto-
sunda, batık tüketici kredisinde
patlama yaşanıyor...
Oysa açıklanan başka: Başı-
mıza talih kuşu konmuş, kişi ba-
şına gelir 789 dolar artmış.
Sen, ben, bizim oğlan, konu
komşu, annemiz, babamız, köse
sakallı hocamız, köşedeki mahal-
le bakkalımız... Hepsine, ama hep-
sine sorun bir, hangisinin cebin-
de 789 dolarlık artış var?
Prof. Dr. Sinan Sönmez'e göre
büyümenin büyüsü şurada:
"Üretken sektörlerin faaliyet-
lerinden kaynaklanmayan, ithala-
ta dayalı, spekülatif sıcak para
girişlerine dayalı bir büyüme sü-
reci yaşıyoruz, o kadar."
Dolar giriyor, düşük kurdan
TL'ye çevriliyor, iç borçlanmatah-
viline yatırılıyor, yüzde 33.3 gibi
yüksek bir oranda faiz alınır alın-
maz da TL tekrar dolara çevrili-
yor... Anlayacağınız, birileri bü-
yüyor, büyüyor, büyüyor.
Ya "büyüdük" masalı ile gönlü
eğlendirilenler?
Onların şansları da, talihleri de,
kaderleri de, kısmetleri de beş
kuruşa; yalnızca beş kuruşa...
Şuhut, Afyon'un,
Atatürk'ü, hem de
büyük zafer öncesi konuk
ettiği ilçesidir.
Afyonkarahisar Valisi
Muzaffer Dilek, güzel bir
işe öncülük etti;
Atatürk'ün Kocatepe'ye
çıkmadan birkaç saat
önce konakladığı
Şuhut'ta Atatünk evi
Şuhut'taki Hacıvelioğlu
Konağt'nı yıkılmaktan
kurtardı, restore ettirdi,
"Atatürk Kültür ve Sanat
Evi" yaptı.
Atatürk Evi, alışıldık
müzelere hiç benzemiyor.
Evin girişinde yer alan
"bağımsızlığın
panoraması"; Prof. Dr.
Aydın Ayan'ın tabloları,
Nâzım Hikmet ve Fazıl
Hüsnü Dağlarca'nın
şiirleri eşliğinde bugüne
taşınmış.,
Şuhut'a gitmek,
Atatürk Evi'ne girmek,
duvarlarına kulak
dayayıp Kocatepe,
Belentepe, Tınaztepe,
Çiğiltepe, Adatepe,
Zafertepe'den
yükselen uğultuları
duymak gerek.
Cıınıhıjriyet Dönemi
ve Günümüz
DENİZ BANOĞLU
Önümde kocaman bir Türkiye
haritası.. 62 ilimiz, uçuk açık ma-
vi, pembe, sarı ve haki renkleriy-
le gösterilmiş. Her bir ilin üzerine
saplanmış minik iğneciklere, ad-
ların yazılı olduğu kâğıtçıklar iliş-
tirilmiş. Flama biçimindeki ince
uzun kâğıtlar, cansız haritanın üze-
rinde, sanki hafiften esen bir rüz-
gârın etkisiyle dalgalanıyor hissi-
ni veriyor.
"Cumhuriyet'in romansı: Yurt
Gezileri 1938-1943." Haritanın
üzerinde bu yazılı. Altında, Milli
Reasürans Sanat Galerisi 4 Kasım
- 6 Aralık 1998... Galerinin o ta-
rihlerde açtığı sergiden bir anı ola-
rak alıp çerçevelettiğim bu hari-
ta, bana göre bütün sanat galeri-
lerine, kurumlarına, hatta kamu-
ya açık alanlara örnek olarak asıl-
malı...
Neden mi? Çünkü bu harita,
Cumhuriyet döneminde gerçek-
leştirilen devrimlerin heyecanı ve
coşkusunun sürmekte olduğu o
yıllarda, sanatı, sanat sevgisini,
bilincini, beğenisini ve kültürünü
Anadolumuzun her köşesine gö-
türmek, yaymak için nasıl bir sa-
nat politikası izlendiğinin inanıl-
maz güzel bir örneğidir de onun
için...
Iğneciklerin üzerinde sallanan
kâğıtlarda, o yıllarda yaşamış, ya-
pıtları günümüze kadar ulaşmış,
hepsi birbirinden ünlü ressamla-
rımızın adları yazılı. Bu değerlerin
herbiri, hükümetin isteğiyle 1938-
43yıllarıarasındaAnadolu'nunil-
lerine dağıhyorlar, o yörenin hava-
sından, suyundan, toprağından,
yaşam geleneklerinden aldıkları
esinle, fırçalarıyla, boyalarıyla, ya-
ratıcılıklarıyla gözlemlerini, izle-
nimlerini, hayallerini tuvaleyansı-
tıyorlar Ve her birinin fırçasından
Anadolu fışkırıyor.. O yöre insanı
da sanatla; resimle, sanatçıyla bu-
luşuyor.
Kimler yok ki bu ressamların
arasında?.. Bugün benim anımsa-
dığım kadarı ile en son yitirdiğimiz
Avnî Arbaş da içinde olmak üze-
re, hiçbiri hayatta değil.. Nerele-
re mi gönderilmişler?. Sayalım.. ör-
neğin Nurullah Berk Tekirdağ,
Amasya, Cevat Dereli Sinop, Ha-
mit Görele Çankırı, Bedri Rah-
mi Eyuboğlu Edime, Çorum, Aye-
tullah Sümer Afyon, Arif Kaptan
Çanakkale, Ali Avni Çelebi Ma-
latya, Mahmut Cuda Trabzon,
Bitlis, Avni Arbaş Siirt, Eşref Üren
Ağrı, Feyhaman Duran Gazian-
tep, Turgut Zaim Kayseri, Kırşe-
hir, Eşref Üren Yozgat, Kemal
Zeren Van, Saim Özeren Hakkâ-
ri, Abidin Dino Balıkesir, Ibrahim
Demirci Mardin... Ve daha nice-
leri Edirne'den Kars'abirtekvila-
yetimiz unutulmaksızın, tüm Ana-
dolu toprakları, devletin gönder-
diği ressamlarımızla buluşmuş.
Onümde bir kitap.. Adı 'Türk
Promethe'ler Cumhuriyet'in Öğ-
rencileri Avrupa 'da"..
Gazeteci-yazar Kansu Şar-
man'ın, bu ciddi, uzun süren bir
araştırmanın sonunda kaleme al-
dığı kitap, Türkiye Iş Bankası Ya-
yınlan'ndan çıkmış. Içeriği, kitabın
adından hemen anlaşılıyor. 1923,
yani çiçeği burnunda Cumhuri-
yetimizin ilk yılında, bilim, sanat,
teknik ve siyaset alanlarında ye-
tiştirilmek üzere, yetenekli öğren-
cilerin, öğretim amacıyla Avru-
pa'yagönderilmesi, Mustafa Ke-
mal Atatürk'ün talimatıyla hükü-
met programına alınıyor. Bu uygu-
lama kapsamında, Milli Eğitim Ba-
kanlığı, gönderilecek öğrencileri
seçmek üzere, Avrupa Konkuru
adıyla sınav düzenleme kararı alı-
yor. 1924, Cumhuriyetin birinci yı-
lında ilk sınav açılıyor. İlk sınavla
22,1928 -1945 yıllan arasında 120
öğrenci Almanya, Belçika, Isviç-
re ve Ingiltere'ye gidiyor. Gidiyor-
lar. ama sonra tekrar yurda dö-
nüyorlar, tıpkı Yunan mitolojisin-
de "ateşi çalan", yani "bilgiyi"ça-
lan Prometheus gibi; öğrendikle-
rini, bilgiyi, aydınlanma ışığını ye-
tişmekte olan kuşaklara aktarmak
üzere tekrar vatanlarına dönüyor-
lar. Bunlar arasında kimler mi var?
Tarihçiler, hukukçular, matema-
tikçiler, fizikçiler, ressamlar, müzis-
yenler, besteciler, edebiyatçılar,
işadamları... Sayalım; Afet Inan,
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Ek-
rem Akurgal, Necil Kâzım Ak-
ses, Nüzhet Gökdoğan, Şahap
Kocatopçu, Macit Gökberk,
Zühdü Müridoğlu, Sabri Esat
Siyavuşgil, Cahit Sıtkı Tarancı,
Enver Ziya Karal, Ahmet Ad-
nan Saygun, Şeref Akdik, Sa-
bahattin Eyuboğlu, Oktay As-
lanapa ve daha niceleri...
Bu değerlerin, ülkemize, top-
lumumuza, Türkiye'nin aydınlan-
ma sürecine nasıl önemli, büyük
katkıları olduğunu burada tek tek
saymaya gerekyok, hepimizin bil-
diğini, tanıdığını sanıyorum.
Şimdi kıssadan hisse... Acaba
cumhuriyet sonrası hükümetlerin
sanat, kültür, bilim politikaları ne
olmuştur? Bugün plastik sanatlar
(resim, heykel vb.), görsel sanat-
larda (tiyatro vb.) ve müzikte, bi-
limde, son yıllarda giderek katkı-
larının çoğaldığına sevinçle tanık
olduğumuz özel girişimin dışın-
da, devletin, hükümetin katkıları
nedir? Batı müziği eğitimi veren
konservatuvarlarımızın, kapatılan
ya da birleştirilen operalarımızın,
senfoni orkestralarımızın, bu sa-
natlara emek veren sanatçılarımı-
zın hali, ortadadır...
Ya yabancı eğitim veren okul-
larda öğrenimlerini tamamlayıp
yabancı ülkelereçalışmayagiden
yada öğrenimlerini dışarıdayapıp
orada kalmayı hedef edinen öğ-
rencilerimiz?
Onların bu isteği duymasında,
acaba devletin uyguladığı eğitim
ya da eğitimsizlik politikalarının
ya da eğitimi salt kendi ideoloji-
lerine hedeftutan politikacılarımı-
zın hiç mi kabahati yok?
Evet, gördüğümüz gibi Türkiye,
çoktan, yıllar önce aydınlanma
çağının başlatıldığı Cumhuriyet
döneminde Avrupa Birliği'ne gir-
miş. Bugün ise dilini, toprağını,
parasını, pulunu sözde Avrupalı-
laşmak adına dışarıya pazarlayan
bir ülke konumundayız. Sonra da
hiç sıkılmadan Cumhuriyeti, Ke-
malizmi suçluyoruz.. Üzüntüm
sonsuzdur.. Ne ki umudum her
şeye karşın sürmekte.. Saygın bi-
lim kadını Muazzez llmiye Çığ'ın
dediği gibi, "Avrupa'nınyüzyılda
yaptığı devrimleri 10yıla sığdıran
birülkede, elbette bu sancılarçe-
kilecektir". O umutlu... Bu sancı-
lı devingenliğin bir gün aydınlık
düzlüğeçıkacağından.. O umudu
ben de ondan alıyorum...
denizban a superonline.com
Orijinalite
Orhan Bursalı önceki günkü
yazısında, Başbakanlık
Müsteşarı Ömer Dinçer'in
aşırmalar yaptığı belgelenen
kitabına değinerek şu soruyu
sormuş: "Neredeyse bütünü
alıntıya ve başkasının
düşüncelerinin
özetlenmesine dayanan bir
kitap niye 'orijinal imza' /7e
basıhr?"
Daha dün gibi anımsıyoruz...
Başbakanlık Müsteşarı ömer
Dinçer, sözde "kamu
yönetimi reformu "r\u
kamuoyuna açıkladığı gün,
Kamu Yönetimi Temel Kanun
Tasarısı'nın "orijinal"
olduğunu söylemişti.
Gerçekten de o taslağın,
üniter yapıyı esneten,
neredeyse Türkiye
Cumhuriyeti'ni özelleştiren
orijinallikte olduğu gün
yüzüne çıkmıştı. ömer Dinçer
ve ekibince hazırlanan aynı
orijinal metne "kurumsal
kalkınması" Soros Vakfı'nca
desteklenen TESEV'in
katkıda bulunması da başlı
başına bir orijinallikti.Yine
ömer Dinçer'in "orijinal"
metinlerinden; Türkiye'yi bir
anlamda federal bölgelere
ayıran "Bölge Kalkınma
Ajansları" tasarısının Avrupa
Birliği, Düyun-u Umumiye'ye
dönüş anlamına gelen
"Gelirler Idaresi" tasarısının
da IMF istemleri
doğrultusunda hazırlandığı
da saptanmıştı.Artık bilmeli
ve kanıksamalı: Prof. Dr.
ömer Dinçer'in her yaptığı
işte "orijinallik", olmazsa
olmaz bir kural...
KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak(<t turk.net
f'l-ftfc^ rtn a- n*
ÇİZGÎLtK KÂMİLMASARACl kamilmasaraciı mynet.com
HARBİ SEMİH POROY semihporoyOı yahoo.com
HAYAT EPÎK TÎYATROSU MUSTAFA hayatepiko* mynet.com
C
KURTULUNMUYOR.
PAPA'DA OLSAN
OLX)yOSUN.
tAONACO RRENSİ DE
ÖLÜM ALLAHIN EMRİ
AYRILIK OLMASAYDI I..
TARlHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 9Nisan www.mumtaz-urUmn.cotn
TAR/HCf AU REŞAT BEY..
A 8UGÜN, YAZA& V£ T*)&MÇİ A
52. YAŞ/NP/l öi-MÜŞTu. MÜL-Kire MEfcreSı'KJI
f
SAL Btt.GlLE/?') Blrt/ePİKTBMSON&A UZUfJ
OE
Ç£$ITTU YÖNETİCİt-İK GÖ
. BU A&)£X4, /pAD/ \se SUL.TA-
"pıeey^us-
DE
ı=fyesi
a
,
UMUMİ", ÇEI/IRİ VE Kİ
SAGNAK
NtLGÜN CERRAHOĞLU
Ikibin Yıllık Süpen Giiç
Dünya bir haftadır Papa ile yattı, Papa ile kalktı. Po-
lonyalı Papa ruhunu teslim ettiği andan itibaren CNN, Va-
tikan'dan çıkmadı. Cenazenin mumyalanması, katafal-
ka konulması, Roma'ya akın eden müminlerin gözyaş-
ları, "son görev" için sıraya giren liderler, Papa'nın ha-
yatı, vasiyeti, halefleri, selefleri, mirası, son sözleri vs. vs...
lyi de.. Papalık bir "ortaçağ kurumu" değil miydi?
Vaktiyle Emin Oktay'ın tarih kitaplarından biz böyle öğ-
renmemiş miydik? Meğer öyle değilmiş. Katolikliğin
ruhanı liderınin ölümü, yaşlı ve hasta olmasına rağmen,
küresel gündem yarattı ve dünyayı salladı. Yalnız Ka-
tolikler değil; Papalıktan nefret eden Protestanlar ve Or-
todokslar; Papalarla sayısız savaş yaşamış olan Müs-
lümanlar; Vatikan'la hiç araları olmayan Yahudiler, Bu-
distler, laikler, dinsizler kayıtsız kalamadılar.
II. Jean Paul: Postmodern Ikona
II. Jean Paul olarak bilinen Karol VVojtyla'nın gel-
miş geçmiş en medyatik Papa olmasının bu ilgide ta-
bii yadsınmaz payı var. VVojtyla; "kalplerinprensesl" ola-
rak anılan Prenses Diana gibiydi biraz. 0nun gibi, her-
kesin istediği anlamı yüklediği, istediği tarafa çektiği "post-
modern" bir figür; bir ikonaydı. Diana gibi tıpkı, süper
medyatik bir star; bir medya olayıydı. 2.5 milyar dün-
yalının canlı yayından izlediği Diana'nın cenazesi gibi,
Papa'nın son yolculuğunu da ekranlara yapışarak izle-
di insanlar. Bunu düzayak bir din ya da imam mesele-
siyle açıklamak zor.
Papa'nın katafalkını son kez görmek için San Pietro
meydanında saatlerce sıra bekleyen Katoliklerin kaç-
ta kaçının düzenli olarak kiliseye gittiği aslında meçhul.
Kuyruklardan dolup taşan Hıristiyanlar aynı zevk ve he-
yecanla pazar âyinlerine gitse; kiliseler böyle boş sıra-
lara kalmazdı. Bu yüzden Papa'nın ardından; "Biraz da-
ha az siyaset yapsaydı ve daha çok dinle uğraşsaydı
da; cemaat bu kadar azalmasaydı. Din okulları böyle
boşalmasaydı; Avrupa kiliseleri yalnız Afrika'dan ithal
edilen din adamları vepapazlara kalmasaydı..." diyen-
ler de var.
Kutsal pederin 'yumuşak gücü'
Tek başına bu bile; Papalığın siyasi ağırlığı ve liderli-
ğinin, dini liderliğinin önünde olduğunun kanıtı... Cena-
zeyi yalnız bir medya olgusuyla açıklamak da zor. Va-
tikan dört dörtlük bir süper güç aslında. Kilisenin 2000
yıllık köklü bir iktidarı var. Ruhani olduğu kadar dünye-
vi bir iktidar bu.
Sözkonusu "dünyeviliğin" arkasındasınırsızbirpa-
rasal güç, finans gücü var. Vatikan'ın bankaları var. Tüm
dünya dillerinde yayın yapan radyoları var. Bunu bir
"global köy" şeklinde özetlemek mümkün. Vatikan'ın
"global kö'yü"; CNN ya da BBC'den asırlar önce dev-
reye girmiş durumda. Dünyanın en ücra köylerine, ka-
sabalarınayayılmış din adamları, okulları, kiliseleri, va-
izleri var. Vatikan'ın, cüzzamla, sıtmayla mücadele eden
taburları; "gönüllü ordulan", yardım örgütleri, gençlik
kuruluşları var. Müminler üzerinde çok güçlü biçimde
"kamuoyu oluşturmaya" ve tabandan gelen geniş bir
"bilgi ve istihbarat" ağı kurmaya olanak tanıyan bir ör-
güt bu.
Tüm bunlara paralel olarak Vatikan'ın fevkalade in-
celmiş, rafine, gelişmiş birdiplomasi tecrübesi var. De-
neyimli devlet adamları, diplomatları var. Azgelişmiş ül-
kelere yaptığı yardım programları sayesinde, bu ülke-
lerde ağırlığı var. Avrupa'nın Hıristiyan Demokrat par-
tileriyle göbek bağı ve Avrupa siyasetine yön veren he-
sapsız bir gücü var. Avrupa Anayasası çalışmaları sıra-
sında Vatikan'ın AB ülkeleri nezdinde yaptığı lobi faali-
yetlerini, "Avrupa'nın Hıristiyan Kökenleri" için verdiği
mücadeleyi hatırlayın.
Anayasaya "Hıristiyan Kökenler" ibaresinin geçiril-
mesi için AB kurumları ve siyasetçileri nezdinde ciddi
baskı kurmuştu Vatikan. Bunu öyle gizli saklı da yap-
mamış; AB üyesi olmadığı halde, aleni bir dayatmayla
"Hıristiyan Kökenler" ibaresini anayasaya sokmaya ça-
lışmıştı. "Kufsa/Peder"buişiçin "ruhani" pozisyonun-
dan başka, "devlet başkanı" olarak sahip olduğu tüm
diğer araçları devreye sokmuştu. Avrupa Konvansiyo-
nu Başkanı Giscard D'Estaing"i doğrudan etki altına
almaya çalışmış; Avrupalı liderlere bir bir ulaşmış; o bü-
yük kilise ağını hem taban hem tavan üzerinde sefer-
ber etmişi. "Soft power" dedikleri kilisenin "yumuşak
gücü" böyle bir şey işte.
Vatikan bu "soft power"\, hep kullandı; hep kulla-
nacak. Stalin'in vaktiyle "Kaç taburu var?" diye kü-
çümsediği Vatikan, gördük ki Sovyet imparatorluğu-
nu tuz buz etti. Papa'nın niye böyle dünya gündemi-
ni kilitleyen bir cenazeyle gömüldüğünü anlıyor mu-
sunuz şimdi?
B I J L M A C A SKHAT YASAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8
SOLDAMSAĞA:
1/ Konya'nın
Derebucak il-
çesinde bir ma-
ğara. 2/ Bir ili-
miz.. Asya'da
bir ırmak. 3/
Evcilbirgeyik
cinsi... Rge ve
Akdeniz'de ya-
şayan eti lezzet-
li bir bahk. 4/
Gövde yapısı.
5/ "Emreyle —
- koşturam deryalarda
/ Gemi vapur yüriitem
sahralarda" (C.S Ta-
rancı).. Aruz ölçüsün-
dc kısa okunması gere-
ken bir heceyi, kalıba
uydurmak için uzatma.
6/ Çok esnek bir ku-
maş cinsi... Kaz Da-
ğı' ııın antik dönemlcr- 8
deki adı. 7/Bir zaman 9
birimi... Paylama. 8/
" Âlemler, dünyalar" anlamında eski sözciik. 9/Yanar-
dağ kayalıkları arasında bulunan bir feldispat türü... Tel-
liir elementinin sinıgesi.
YUKARIDAJN AŞAĞ1YA:
1/Şanlııırfa ilinde bir kaplıca. 2/Aidat... "— ünamus
şişesini taşa çaldım kime ne" (Nesimi). 3/Güzel, hoş,
latıf Bırçok ülkede kuruntu, stres ve uykusuzluk ila-
cı olarak kııllanılan bir cins karabiber. 4/ Ses... Eski-
den birçok hastalığın tedavisinde kullamlan, macun
kıvamında bir ilaç. 5/ Demir atmış bir geminin zinci-
rinin su içindeki bölümü... Adları sıfat yapan bir ya-
pım eki. 6/Gözleri görmeyen... tlişkin, değgin. 7/Her
tiirlü siyasal düzeni yadsıyan ve toplumıuı birey üze-
rinde hiçbir baskısını kabul etmeyen görüş. 8/Ulusla-
rarası Çalışma Örgütü'nün simgesi... Tavır, davranış.
9/Bırpeygamber... Kemanyayı. , ,
1
J
E
T
L
A
G
•
İ
2
0
B
A
|
Y
A
L
A
Z
3
N
E
K
T
A
R
T
N
1
4
G
|
T
0
R
A
M
A
N
5
L
A
T
K
•B
A
R
0
6
Ö
D
|
A
L
E
|
A
R
7
R
E
Y
|
A
T
A
•
T
8
•T
A
T
0
|
D
U
T
9
M
A
R
A
S
K
T
N
0