14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 MART 2005 PAZARTESİ INCELEME Döviz kurunım aşırı ucuzluğu, cari işlemler açığının 'borca dayalı sıcak parayla' finanse edilmesi iki önemli tehdit Ekonomikkrizeadımadım Türk ekonomisinin çöküşüne ve toplumsal dokunun çözülmesine neden olan neoliberal politikalara karşı toplumu bilinçlendirmeyi amaçlayan Bağımsız Sosyal Bilimciler Grubu'nun hafta sonu açıkladığı rapor, Türkiye'deki borç stokunun milli gelire göre düşmesinin yapay bir görüntü olduğunu ortaya koydu. Raporda, IMF ve Dünya Bankası güdümünde uygulanan programın, "Emekçi sınıfların tüm geçmiş edinimlerini adım adım veya belli konjonktürlerde hızla tasfiye etmeyi amaçladığı, ayrıca Türk ekonomisinin kısa dönemli geleceğinin, uluslararası finans kapitaline teslim edildiği" vurgulandı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Bilkent Üniversitesı Hkonomi Bölümü Öğretim Üye- si Prof. Dr. Erinç Yeldan'ın geçen hafta açık- ladığı "2005 Başında Türkiye'nin Ekonomik ve Siyasal Yaşamı Üzerine Değerlendirmeler" başlıklı rapor, Türkiye'nin şu anda günde- mindeki sorunun borçların ödenmesinden çok, "cari işlemler açığı ile kamu maliyesin- deki borç yükünün yarattığı lanlganük" ol- duğunu ortaya koydu. Bağımsız Sosyal Bilimciler Grubu tarafın- dan hazırlanan raporda uyanlar da yer aldı. Ca- ri işlemler açığının "borca dayalı sıcak paray- la" finanse ediliyor olmasının sorunun tama- men kendisinı oluşturduğunu gözler önüne seren raporda Türkiye'deki borç stokunun mil- li gelire göre düşmesinin yapay bir görüntü ol- duğu rakamlarla anlatıldı. Raporda uluslara- rası ve yerel sermayenin günümüzde IMF ve Dünya Bankası (DB) güdümünde uyguladık- ları programın, "Emekçi sınıflann tüm geç- miş edinimleriniadım adımveya bellikonjonk- türlerde hızla tasfiye etmeyi amaçladığı, ayrı- ca Türkiye ekonomisinin kısa dönemli gelece- ğinin,uluslararasıfinans kapitaline teslim edil- diği'' vurgulandı. Rapora göre, bu durum ekonomiyi sistema- tik olarak kınlganlaştınyor ve potansıyel kriz- lere yatkın hale getiriyor. Söz konusu rapordaki saptamalan Bağımsız Sosyal Bilimciler Grubu (BSB) ile konuştuk: E K O N O M İ Y E BİLİMSEL DESTEK - Bağımsız Sosyal Bilimciler Crubu'nun "2005 Başında Türkiye'nin Ekonomikve Sos- yal Yaşamı Üzerine DeğerlendirmelerÇahşma- sı" geçen hafta sonunda açıklandı. Çahşmanın genel yapısı neleri içeriyor? BSB - Bağımsız Sosyal Bilimciler Grubu 2000 yılının kasım ayında bir araya gelen sos- yal bilimciler tarafından oluşturuldu. "Türk ekonomisinin çöküşüne ve toplum- sal dokunun çözülmesine sebebiyet veren ne- oliberal politikalara karşı" toplumu bilinç- lendirmek ortak düşüncesi bir araya gelmiş olan BSB Grubu'nun amacı: Günümüzde uy- gulanan neoliberal politikalar için öne sürü- len gerekçelerin zaaflannı ve bu politikaların sonuçlannı bilimsel tahlıller ile tespit etmek, toplumun çoğunluğunun -yani emekçilerin- ihtiyaçlanna uygun politika önermelerini ge- Ekonomistler, kırılgan olan Türk ekonomisinin 2001 'deki gibi büyük bir krizi daha yaşamaması gerektiğinin altını çiziyor. liştirmek ve emek örgütleri- nin toplumumuz ıçin yaşam- sal önem taşır hale gelen mü- cadelesini bilgi ve bilim ile desteklemek. BSB Grubu üyelerının yaptıklan çalışmalar her yıl başında, "yıllık değerlen- dirme çalışması" adı altın- da üyelerin ortak çalışma- sı sonucu hazırlanıp kamu- oyuna açıklanıyor. 2005 De- ğerlendirme Çalışması'nın sonuçlarını geçen hafta so- nunda açıkladık. Ekleri ile bırlıkte 50 sayfalık çalışma BSB Grubu'nun, http://www.bagimsizsosyalbilim- ciler.org sayfasında yer alıyor. IşSiZLSİC ¥E YÖKSULlüK - Geleneksel hale getirdiğiniz bu yıllık çalış- malannız neyi amaçhyor? BSB - Ülkemız derin ve toplumsal etkileri giderek yoğunlaşan bir kriz sürecinden geçtı. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Ban- kası eşliğinde şekillenen iktisat politikaları toplumsal yapının bütününde dönüştürücü et- kiler yaratıyor. Özelleştirmeler ve kamusal denetimin daraltılması politikalan ile sürdü- rülen bu dönüşümlerin toplumsal mahyetlerı artan ışsızlık ve yoksulluk olarak karşımızda duruyor. Giderek derinleşen bu çelişkiler ise hayatın her alanında olduğu gıbi meslekten sos- yal bilimcilerin de kimlık farklılaşmalannı netleştirmekte ve "Sosyal bilimler neyi sorun edinir; sosyal bilimler araşnrmalan neyi anla- nr" sorularına hakhlık kazandırmakta. Yabancı Kaynak Girişleri / Büyüme Bağlantısı Yabancı Kökenli Sermaye (YAS) YAS/GSMH (%) Net Sermaye Hareketı (NSH) NSH/GSMH (%) Net Kaynak aktarımı (NKA) - NKA/GSMH (%) ',""". Büyume(%) J *«'•**§ Cari Denge/GSMH k0kjj^ ! 2000 16337 81 10173 5 1 5817 2.9 6.3 -4.9 2001 -2527 -1.8 -6084 -4.2 -8390 -5 8 -9.4 2.4 Kaynak TCMB Ödemeler Dengesı Istatıstıkleri. 2002 10574 5.8 7675 4.2 -3032 -1.7 7.8 -0.8 2003 9912 4.2 12084 5 1 2478 1.0 5.9 -3.4 2004 22562 7.7 16397 5.6 10004 3.4 9.7 -5.3 "Bağunsız Sosyal Bilimciler" olarak bız- ler, mesleğimize sosyal bilim geleneği için- den bakarak toplumumuza seslenmeyi sür- dürüyoruz. Cumhuriyet tarihinin 80 yılı aş- kın gelişimı içinde ve farklı çalkantılardan ge- çilerek, emekçi sınıflar emperyalizme ve Tür- kiye toplumunun egemen sınıflarına karşı bel- li kazanımlar elde ettı. Uluslararası ve yerel ser- mayenin günümüzde IMF ve DB güdümün- de uyguladıklan program, emekçi sınıflann tüm geçmiş edinimlerini adım adım veya belli kon- jonktürlerde hızla tasfiye etmeyi amaçhyor. SEÇENEKSİZÜK... Emekçı sınıflan savunmasız, örgütsüz ve çaresız bir konuma mahkûm kılan bu sürece karşı direnmek, geçmiş edinımlerı savunmak, uygun konjonktürlerde onlan genişletmeye ça- lışmak gerekiyor "Seçeneksizfikvekaçınılmaz- lık" sloganı, emekçi sınıfların dırenme gücu- nü kıran, sermayeye ideolojik teslimıyetı hız- landıran stratejik bir ışlev görüyor. Bu türden bir teslımıyet, gelecekte halkı iktidara taşıya- bilecek politık ve ideolojik dönü- şümlen de güçleştiriyor. Bu olum- suz süreçlere karşı duyarlılığı olan sosyal bilimciler, "halkın geçmiş edinimlerinin savunulma- sına, giderek genişletilmesine" katkı yapacaklarsa, gündemdekı neoliberal politikaları aynntılı olarak değelendirilmeli, derinli- ğıne eleştirmeli ve "seçeneksiz- lik" savının çökertilmesine önem vermelidır. Bir adrm daha ılen giderek, bu değerlendirmeleri son on beş yıl- dan bu yana daıma gündemde olan finansal krizlere ilışkin tartışmalara taşırsak şu vurgu- yu çok açık olarak yapmamız gerekmektedır: Türkiye ekonomisinin kısa dönemli gelece- ğı, uluslararası finans kapitale teslim edildi. Bu durum, ekonomiyi sistematik olarak kınl- ganlaştırdı; potansıyel knzlere yatkın hale ge- tirdi. BSB, haklı çıkmanın keyfini sürmek için bir kriz beklentisı içinde veya "piyasa aktör- lerini krizlere karşı uyarmak" peşinde değil. Tarihsel deneyimlerden bilıyoruz ki, krizler her yerde halkı çaresızliğe sürükler; emekçilen örgütsüzleştınr; ortaklaşa direnme, mücade- le gücünü yok eder; siyasetten uzaklaştınr. Türkiye'nin yakın geçmişindeki tüm knzler, karanlık, faşizan, köktendıncı ıdeolojilerin ye- şermesıne ıdeal ortamları oluşturdu. BSB'nin bu çerçeve içindeki saptama ve çözümlemeleri böyle bir senaryoyu günde- mc getirebilecek süreçleri ortaya koyma ve ülkeyi daha da karanlık sonuçlara sürükle- yebilecek kriz ortamlarmın patlak vermesi- ne karşı emekçilerin dikkatini çekme çaba- sını ifade ediyor. IMF'nin eski ve yeni programları ile DB'nin uyum amaçlı kredilerinin gerçek nedeni farklı Amaç emekçiyi eddsizleştimıek -2005 DeğerlendirmeRaporumız, 2005 yıhnda nasıl bir gelişme olaca- ğını tahıniıı ediyor? BSB - IMF ile 2000 yılı başında imzalanmış olan anlaşma kriz nede- niyle yenilenerek beş yıldır sürüyor. Bu beş yıldır süren program her şey- den önce Türkiye'nin borçlannın ödenmesı hedefıni esas alıyor. Bu he- def etrafında da programın ana kur- gusu uluslararası mali piyasalarda "güven" sağlayıcı düzenlemelerin yerine getırilmesine dayanıyor. IMF ve Türkiye yetkilileri Aralık 2004'te 2005-2007 yıllannı kapsa- yan yeni anlaşma için mutabakat sağlandığını açıklamışlardı. Anlaş- manın ön şartı üç yapısal düzenle- meninTBMM'yegönderilmesiydi. Sözü geçen üç yapısal düzenleme, sosyal güvenlik sistemini bütünüy- le yeniden düzenleyen ve dört ayn kanun tasansından oluşan "Sosyal Güvenlik Tasarısı", gelir ıdaresini Maliye Bakanlığı'ndan yan bağım- sız kılacak olan "GeliridaresiTasa- nsı" ve başta bankacılık olmak üze- re tüm mali sistemi düzenleyen "Fi- nansal Hizmetler Tasansı" idi. Ça- ve Dünya Bankası ikilisi tarafından yönlendirilmekte olan programa BSM olarak karşı çıkışımız, ulusal kimliğimizi ve ekonomik-siyasi bağımsızlığımızı ve emeğin toplumsal haklarmı koruma kaygısından kaynaklanıyor. Sorun, dar anlamıyla teknik bir "iktisadi istikrar" ya da "borsa-faiz-döviz üçgeninde yatırımcı ne kazandı-ne kaybetti" hesabı değil, Türkiye'nin uluslararası toplumun ekonomisi sağlam, bağımsızlığını herkese kabul ettiren ve onurlu bir üyesi olması sorunu. lışmamızın kaleme alrndığı Şubat 2005 ortalarında bu tasanlar hükü- metin çeşitli tereddütleri dolayısıy- la TBBM'ye sunulmamıştı. Çalışma kamuoyuna açıklandığında ıse bu tasanlardan sadece "Gelir tdaresi Yasa Tasansı" Meclis'e gönderildi. N SÖZLERÎ Tasanlann yasalaşmasındaki ge- cikme ve Başbakan'ın ek tarımsal destekler ile yatırım teşviklerini ge- nışletme konusundaki beyanları, IMF alt düzey yetkililerinin "maH di- siplinin korunması" uyanlanna yol açtı. IMF adma daha güçlü bir vur- gu Şubat 2004'te ABD Stanford Üni- versitesı'nde bir konuşma yapan IMF Başkanvekili Krueger'den gel- di: "Hızh büyümevemaKistikraraçı- sından şu ana kadar olan gelişimin umduğumuz kadar sağlam olduğu- nun kanıtlanması için daha alnıa- mız gereken yol var... Kalıcı mali is- tikrarın sağlanmasuıda esas rol oy- nayan güçlü mali kontrollerdir. Bun- lann sürmesi gerekmektedir." (Hürriyet, 12 Şubat 2005) Destek "aüşlar" da DB Türkiye Temsilcisi Vorkink'ten: "(Teşvik Tasansı) bütçeye getire- ceği yük dolayısıyla DB'yi doğrudan ilgilendirmiyor. Ancak bu yasa yeni stand-by'ı ilgilendirmesi dolayısıyla bizi clolayh yoldan ilgilendiriyor... Herkesteşviktenyararlanırsa bu teş- vik olmaz." (Hürriyet 22 Şubat 2005) Bu aşamada IMF'nin eski ve ye- ni mali destek programları ile DB'nin yapısal uyum amaçlı kre- dilerinin gerçek niteliğıni doğru tes- pit etmemiz gerekiyor. Bu prog- ram, Türkiye'yi uluslararası ışbö- lümü içerisinde emek-yoğun ve dü- şük teknolojı ıçenklı sektörlerde uzmanlaştrran, yerelleşme vc sivıl toplum örgütlerine dayalı demok- ratikleşme mesajlanyla kamu sek- törünü dağıtıp parçalayarak etkın- sizleştırmeyi amaçlayan; sağlık, eğıtım gıbı temel kamu hizmetle- rinı özel sermayenin kâr güdüsü al- tında ticari bir metaya dönüştürerek toplumun en temel Üıtiyaçlannı ulu- sal ve uluslararası sermayenin sö- mürüsüne açmayı hedefleyen ne- oliberal projenın bir uygulaması. Söz konusu proje, her şeyden öte, Türkiye'nin iktisadi ve siyasi ba- ğımsızlığını ve emekçilerin 1960'lar- dan bu yana toplumsal kazanımla- nnı ortadan kaldırmaya yönelik açık tehdıtlen içeriyor. ordıısuna karşın büyüme! - 2005 Değerlendirme Raporu'nda 2004 yıhnda yüzde 8'in üzerinde gerçekleşme gösternıesi beklenen büyümeyi; "işsiz-büyüme" olarak tanımhyorsunuz. Nedir işsiz-büyüme? I tşsızlik sorunu 2004 boyunca da Türkiye ekonomisinin çözüm bekleyen sorunlarından bırı olmaya devam etti. Nitekım, Türkiye işgücü piyasasında 2002 sonrasına ait verilere ilişkın en çarpıcı gözlem, söz konusu dönemde milli gelirde son derece hızlı bir büyüme yaşanmasına karşın, istihdam artışlannın görece çok yavaş kalmış olması. îktisat yazınında, "işsiz- büyüme" kavramı ile tanımlanan bu sürecin aslında tüm azgelişmiş ekonomilerin ortak bir sorunu olduğu sıkça dıle getiriliyor. 2 DİE'nin verilerı 2004'ün yıl ortalaması ile 2003 ortalaması arasında 564 bin kişılik bir istihdam artışı gösterıyor. Oysa aynı dönemde (2004-2003) Türkiye'nin demografık yapısına bağlı olarak 15 yaş üstü nüfus toplamında yaklaşık 1 milyon kişilik bir artış var. Işgücüne katılma oranının yüzde 48 cıvarında gerçekleştiği bu dönemde, açık işsiz miktarı sadece 17 bin kişi tutannda bir gerileme gösterdi. 2004'te milli gelir artışının reel olarak yaklaşık yüzde 8 olacağı tahmini altında, işsiz sayısında anlamh bir gerilemenin, elde edılmemiş olması, büyüme sürecının dinamikleri hakkında kuşkular uyandınyor. DlE'nin verileri 2004'ün yıl ortalaması ile 2003 ortalaması arasında 564 bin kişilik bir istihdam artışı gösteriyor. Oysa aynı dönemde (2004-2003) Türkiye'nin demografik yapısına bağlı olarak 15 üstü yaş nüfus toplamında yaklaşık 1 milyon kişilik bir artış var. Işgücüne katılma oranının yüzde 48 cıvarında gerçekleştiği bu dönemde, açık işsiz miktan sadece 17 bin kişi tutannda bir gerileme gösterdi. 2004'te milli gelir artışının reel olarak yaklaşık yüzde 8 olacağı tahmini altında, işsiz sayısında anlamh bir gerilemenin elde edilmemiş olması, büyüme sürecinin dinamikleri hakkında kuşkular uyandınyor. 3 Bunun ötesinde, 1980 sonrası Türkiye ekonomısinde ücret ve üretkenlık artışlan arasındakı ıhşki giderek bırbirinden koptu. Ücret ile üretkenlik arasındakı bu kopukluğun 2000-2004 yılları arasında da devam ettiğı gözleniyor. Geçmiş beş yıllık dönem boyunca sanayi sektörü daha yüksek bir üretım düzeyi tutturmayı, daha az işçiyi daha fazla çahştınp daha az reel ücret ödeyerek başarabildi. Bu üretim artışı işçı verımlilığindeki artışla sağlanırken işgücü maliyetinin devamlı baskı altında tutulması sonucu ekonomik büyüme işçilenn refahına bir katkı sağlamadığı gibi reel alım gücünü de azalttı, yoksulluğu arttırdı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle