14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 MART 2005 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA J l i J v U i l U İ T J J L ekonomi(ajcumhuriyet.com.tr 13 • Yanşların 14. ayağmı oluşturacak olan seri, 21 Ağustos'ta Türkiye'de yapılacak. Uzun süredir pist inşaatı nedeniyle tartışmalara konu olan Formula 1 yarışlarının Türkiye'ye 60-150 milyon dolar gelir getirmesi bekleniyor. Formula 1 Dünya Şampiyonası'nda se/onun ilk yarışı olan Avustralya Grand Pru'sini 1 saat 24 dakikal7saniye336 salisedc Renault'nun İtalyan pilotu Giancarlo Fisichella kazancu. Ferrari'nin 7 kez dünya şampiyonu olan efsane pilotu Michael Schumacher ise kaza yaparak yarış dışında kalınca kariyerinin en kötü sezon başlangıcını yaptı. Ferrari'nin Brezilyalı pilotu Rubens Barrichello, yarışta ikinciligi elde ederken 13. sırada start alan Renault'nun Ispanyol pilotu Femando Alonso ise üçüncü oldu. (Fotoğraf: AP) Bir seyircinin bilet, park, gıda, ulaşım gibi ortalama harcama tutan 229 dolar Formula 1sanayisiBAŞAKSEZEN Genellikle üst düzey gelir grubu- na hitap eden ve kişi başına harcama- nın 229 dolara kadar çıktığı Formu- la 1 yanşlannın, yarışlar esnasinda "dışarıdan gelen" para sayesinde ev sahibi ülkelerin ekonomilerine de ciddi katkıda bulunduğu belirtiliyor. Yanşların 14. ayağını oluşturacak olan seri, 21 Ağustos'ta Türkiye'de yapılacak. Uzun süredir pist inşaatı nedeniyle tartışmalara konu olan Formula 1 yarışlarının, organizas- yonda bir aksaklık olmazsa Türki- ye'ye de ekonomik olarak önemli katkılar getirmesi bekleniyor. Istanbul Ticaret Odası'nın (İTO) daha önce yayımladığı rapora göre, yanşların istihdama da katkısı ola- cak. lşyeri başına çalışan sayısının ortalama 1-3 kişi artacağını öne sü- ren raporda şu görüşlere de yer veri- liyor: ^ Bir seyircinin yarışlar boyunca bilet, konaklama, park, benzin, gı- da, eğlence, ulaşım vb. alanlarda yaptığı ortalama harcama tutan 229 doları buluyor. ^ Toplam döviz gelirlerinin en az 30 milyon dolar olınası bekleniyor. f* En fazla hareketlilik yaşanma- sı beklenen sektörler restoran/bar, konaklama, ulaşım-petrol, eczane- ler, foto stüdyoları, hediyelik eşya satanlar, gece kulüpleri- diskolar, se- Yarış Avusturya Belçika Ingiltere Avrupa Fransa Almanya ttalya Monaka Partekiz Sanmarino tspanya Toplam: Haftalık Katılım 234.500 203.000 182.000 276.500 184.500 258.500 188.000 222.432 55.600 176.975 134.700 2.116.707 1997 A3 Grand Prix'i: Ekonomik Istatistikler Pazar Katılım 110.00 81.000 90,000 115,000 75,000 91,000 90,000 66,505 37,300 81,353 65,000 902,158 Yabancı Katılımcı %96.5 %93.0 %80,0 %83.0 %92.0 %70.0 %65.0 %60.0 %50.0 %78.0 %50.0 %77.0 Harcanan (dolar) 36,988,250 33,225,000 50,151,000 66,344,300 53,660,800 47,702,100 43,860,800 71,493,200 10,704,000 42,195,200 33,571,200 489,895,850 Vabannların Ilarcanıaları %98 %93 %90 %90 %98 V %70 %70 %80 %60 %85 %60 %83 İşletmeler 1,464 1,626 5,420 3,037 8,881 3,632 43,527 6,364 8,186 15,124 30,078 127,339 KAYNAK: IN Contcxt Istihdam 9,513 5,626 44,690 14,887 37,267 17,271 251,222 26,568 47,104 142,000 142,207 738,354 Geçici Istihdam 1,450 2,500 3,000 800 8,000 - 2,000 800 1,300 1,250 - 21,100 Alan (Kilometrekare) 15,589 1,158 5,231 8,289 25,255 4,531 9,228 1,889 550 6,973 3,142 81,835 yahat acenteleri ve yerel esnaflar ola- rak gösteriliyor. • Yanşlara ikinci kez ev sahipli- ği yapan şehirlerde harcamalar, bir önceki yanşa oranla yüzde 9 artış gösteriyor. • Rektamların maliyetinin 10-25 milyon doları bulınası hesaplanıyor. • 60-150 milyon dolar arasında gelir bekleniyor. Yarışlann başlamasıyla birlikte, yerel otellerin fiyatlan yüzde 100 ar- tış gösteriyor, rezervasyonlar hafta- lar öncesinden doluyor. Aynı durum restoranlar için de geçerli. Türki- ye'de de yanşın yapılacağı tarihler- de tstanbul'daki tüm otel rezervas- yonlannın dolduğu belirtiliyor. 5 yıl- dızlı otellerde normal şartlarda 320 dolardan satılan delüx odaların fi- yatlannın da KI)V hariç 480 dolara kadar çıktığı kaydediliyor. Konserler, yarışlar olacak Verilen bilgiye göre, pist a.lanında konserler de verilecek. Formula-1 'in kapanışının hemen ardından Tar- kan'ın İngilizce CD'sınin ilk tanıtı- mı yapılacak. Aynca, Alman otonıo- bil şirketlerinin ayn bir organizasyo- nu olan, geçen yıl 10 yanşta 760 bın seyırci toplayan yarışlar da yapıla- cak. Formula 1 pistinin yer aldığı AkfıratBelediyesi'ninise 10 milyon dolarlıkbirbütçeylepiste giden yol- larda genişletme çalışmalanna baş- ladığı kaydedildi. Yanşlan izlemeye gelecek turistler için sosyal tesis de inşa eden belediyenin, pist yakınla- nnda yer alacak bir kongre merkezi projesi de bulunduğu belirtildi. Formula 1 'de Otodram'da yarışan- lardan bir diğeri de reklam verenler. Şu ana kadar ana reklam vermesi ke- sinleşen uluslararası şırketlerin ba- şında HSBC, Shell ve Mobil geliyor. Yerli markalardan reklam vermesi netleşen şirket ise Ülker. Ekranda görünen reklam alanlannın yanı sı- ra 250 büfe de hizmet verecek. Dünya genelinde yaklaşık 1.5 mil- yar kişinin izlediği yarışlann Türki- ye'deki yayın hakkını ise 7 milyon dolara TRT aldı. Yeni yatırım yerine büyük şirketlere ortak olmayı tercih ediyorlar Yabancıların gözü '500 büyük'te HACER BOYACIOĞLU ANKARA - Merkez Bankası Başkan Danışmanı ErcanTürkan'ın araştırması, yabancı sermayenin, yeni yatırım yerine, mevcut büyük işletmelere ortak olma yolunu seçtiğini gösterdi. Yabancı sermaye açısından en fazla yoğunlaşmanm otomotiv sektöründe olduğuna dikkat çekilen araştırmada; metal eşya, kimya ve gıdada yoğunlaşma olduğu belirtildi. Türkan'ın yaptığı • 500 büyük firmadaki yabancı sermayeli \ şirket sayısı hızla artıyor. 2003 yılı sonu itibarıyla her 10 firmanm 3'ünde yabancı sermaye katkısı söz konusu. Istanbul Sanayi maktadır. 1990 yılında 500 büyük sanayi kuruluşu içensinde 88 adet yabancı sermayenin dahil olduğu fir- ma varken, bu sayı 2000'de 131'e, 2003'te 147'ye çıkmıştır. Birbaşka deyişle 2003 yılı sonu itibanyla her 10 firmanın 3 'ünde yabancı sermaye katkısı söz konusudur. • 2003 yılı itibanyla ikinci 500 büyük firmadan da 69'unda yabancı sermaye katkısı bulunmaktadır. 'Hâkfin ortak oldular' araştırmada; Odası'nın her yıl güncellediği Türkiye'mn 500 büyük sanayi kuru- luşu" verileri dikkate alındı. Araştırmada şu saptamalar yapıldı: • Türkiye'nin 500 büyük sanayi kuruluşu içerisinde yabancı ser- mayeli kuruluşlann payı giderek art- • Yabancı sermayeli ortaklar, 1990'da dahıl olduklan fırmalarda ortalama yüzde 38.6'lık bir sermaye payına sahipken, 1995'ten itibaren söz konusu firmalarda hâkim ortak konumuna geldiler ve 2003 yılında ortalama sahiplik oranlarını yüzde 60'a yükselttiler. YÜZDE 70'İ YABANCI 1.5 milyar kişi izledi Amerikan IN Context firmasının 11 Avrupa ülkesini kapsayan araştırmasına göre, Grand Prix yanşlannın bilançosu şöyle: • Yanşlan bilet alarak tribünden izleyen seyirci sayısı 2 milyon 100 bin. • Seyircilerin yüzde 70'i başka ülkelerden geldi. • Seyirciler yaklaşık 500 milyon dolar harcama yaptı. • 738 bin 354 kişilik istihdama sahip 81 bin 835 kilometrekarelik bir alanda 127 bin 339 işyerinde harcama yapıldı. • 133'ü canlı olmak üzere 203 ülkede 1.5 milyar kişi yarışlan televizyondan izledi. ENDİŞELER DE VAR 'Devlete ağır yükgetiriyor' Ekonomi Servisi - Formula 1 'in en önemli gelir kaynaklarından biri sigara reklamları. Daha önce yapılan açıklamalarda yanşmanın sponsorlarından Marlboro'nun Türkiye'dekı sigara yasağı nedeniyle reklam yapamayacağı ve bu nedenle 5 milyon dolarlık kayıp yaşanacağı belirtildi. Ancak, çokuluslu sigara devlerinin bu alandaki rekJam yasağını deldiği gibi masraflan ülkeye yıktığı ve hasılatın yanş komitesine kaldığı için gelir getirmediği gibi endişeler de mevcut. Ayrıca, Türkiye'de pek çok sivil toplum örgütü de yanşlann Türkiye'de düzenleneceği açıklandığı zaman karşı kampanyalar gerçekleştirdi. Örneğin, Ulusal Akciğer Sağlığı Kongresi delegeleri ve Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi, sigara reklamı yasağının delineceği endişesiyle tepki olarak faks kampanyası başlatmıştı. Yanşla ile ilgili diğer bir endişe ise orman ve su havzalannın tahrip edileceği yönünde. AINKARAPAZARI YAKUP KEPENEK LA'ya Yanlış İlaç Son on yıllar, devletin ekonomiye karışmasının en aza indirilmesine tanıklık ediyor. Serbest ve küre- sel ekonomi politikası bu esasa dayanıyor. VVas- hington Uzlaşması Bildirisi (1989) yaklaşımın LA- Latin Amerika için yayımlanan önerilerden oluşuyor- du. Bildiri, devleti "ekonomik gelişmenin yolunu kapatan engel" olarak tanımlıyor; ticaret duvarları- nın yıkılmasını; bütçeaçıklarının kapatılmasını; özel- leştirmeyi ve LA ülkelerinin yabancı yatırımlara açıl- masını öneriyordu. öneriler uygulamaya konuldu. Ancak, alınan so- nuç tam bir başarısızlıktır; I_A dünyanın diğer böl- geleriyle karşılaştırıldığında, gelişme gösteremiyor; tersine geriye düşüyor. LA'da yoksulluk daha da de- rinleşiyor. Oysa, LA ülkelerinin, 1950- 1980'in ko- rumacı döneminde, "reform yıllan" denilen 1980 sonrasına göre çok daha hızlı bir ekonomik büyü- me gerçekleştirdiği görülüyor. Bildiriyi hazırlayanlardan ve uygulanmasında et- kin olanlardan biri Venezüellalı ekonomist Ricardo Hausmann, şimdilerde yanlışlarını kabul ediyor; serbestleşmeye dayalı büyüme politikalarını eleş- tiren ekonomistlerin yanında yer alıyor. Hausmann, "önerdiğimiz büyüme kuramlannda bir şeyler yan- lış gitti; Latin ekonomileri yanlış ilaç kullanmış" di- ye açıklama yapıyor (Wall Street Journal- Europe, 24 Şubat). Bununla da kalmıyor, açıkça, devletin ekonomiye karışmasının ekonomik gelişme için bir engel değil, tersine çoğu kez bir "çözüm" olabile- ceğini vurguluyor. Hükümetleri, kendi yandaşlarına rant dağıtmaktan kurtulmaya ve nesnel ölçütlerle sanayiyi desteklemeye çağırıyor. Iç pazarı dış reka- bete karşı "seçmeli" bir yaklaşımla korumayı öne- riyor. Hausmann köklü görüş değişikliğini "gerçeğin kavranması" olarak tanımlıyor. Darısı, bizimkilerin başına; Türkiye, "yanlış ilacı" içmeye devam edi- yor. • •• LA'da ilginç gelişmeler oluyor. Arjantin, 23 Aralık 2001 'de dış borç ödemeyi tamamıyla durdurdu; moratoryum ilan etti. Sonra da 81.8 milyar dolar ar- tı faizlerden oluşan dış borcun, "dolar başına 30- 35 sent" olarak ödeneceği ve bunu kabul eden ala- caklılarının 25 Şubat'a kadar başvurmaları gerekti- ği açıklandı. Alacaklıların en az yüzde 70-75'inin, Ar- jantin'in önerisini kabul ettikleri anlaşılıyor. Bu fırtı- na Arjantin ekonomisini çökertmiyor; ekonomi son iki yıl boyunca yılda yaklaşık yüzde 8.8 büyüyor; ya- bancıları dize getirmenin verdiği güven yerli serma- yeyi harekete geçiriyor; ekonomi yeniden dışarıdan sermaye desteği sağlıyor. Borçlarını ödemeyeceği- ni açıklayan ülkelerin, günümüzde, örneğin, büyük devletlerin 1881 'de alacaklarını tahsil için Osman- lı Imparatorluğu'nun gümrüklerine el koyması gibi ağır biçimde cezalandırılamayacağını belirten The Economist (5 Mart), hem yükselen piyasalar hem de borç veren sermaye çevreleri için, borçların ye- niden yapılanmasında Arjantin örneğinin, yeni bir dönemin başlangıcını gösterdiğinin altını çiziyor. ••• "Of" başlıklı yazımda, çeyrek yüzyıl önce (1981) anlatılan bir olay bağlamında, Saral ve Çakıroğlu soyadları geçiyordu; bunun, bazı dostlarımı üz- düğünü öğrendim; kendilerinden içtenlikleözürdi- lerim. Banka promosyonları yargıya taşındı • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Kamu çalışanlannın maaş alacağı bankalann seçilmesi sırasında; kamu kurumlanna bankalar tarafından verilen promosyonlar yargıya taşındı. Türk Eğitim-Sen, Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesi'ne yaptığı başvuruda, bu promosyonların kamu kurumlarına değil çalışanlara yapılması gerektiğini belirtti. Eğitim-Sen'in yaptığı başvuruda şu görüşlere yer verildi: "Kamu çalışanlannın maaşlarını banka kanalıyla almaya başlamasının ardından, bankalar arasında ciddi bir rekabet oluşmuştur. Bankalar kamu kurumlanna ciddi , yardımlar yaparak sözleşme imzalamaya çahşmaktadır. Bu konu kamuoyunda tartışılmış ve sonuçta kamu çalışanları bu promosyonların eşit bir şekilde kendilerine dağıtılmasını teklif etmişlerdir. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığı'nın söz konusu işleminin iptali ve promosyon parasının kamu personeline dağıtılması hakkaniyet, adalet ve kamu yararı gereğidir." DÜNYA EKONOMlSlNE BAKIŞ / ERGÎN YILDIZOĞLU erginy@tr.net Adam denizde birtakım el hareketleri yapıyor. Kı- yıdakilere el mi sallıyor, yoksa boğuluyor mu? Ge- çen haftaAmerikan ve Ingiliz gazetelerinin, düne ka- dar Bush'un Ortadoğu projesine en azından şüp- heyle yaklaşan liberal ve sosyal demokrat yorum- cular, Lübnan sokaklarındaki el kol hareketlerine bakarak "adamın el salladığına", Irak'ın işgalinin ikinci yılında nihayet, Ortadoğu'da demokrasi rüz- gârlarının esmeye başladığına karar verdiler. Sedlr ağaçları bahar rüzgârlarında Irak'ta genel(!) seçimler, Arafat devreden çıktık- tan sonraîsrail-Filistin barış sürecinin yeniden baş- laması ve Londra Konferansı... Eski Lübnan Baş- bakanı Harriri "kim vurduya" gittikten sonra, Lüb- nan'da başlayan Suriye karşıtı "Sedir ağacı devri- mi", Mısır'da Mübarek'in gelecek başkanlık se- çimlerinde muhalefetin (ama Müslüman Kardeşler hariç) aday çıkarmasına izin vereceğini, Suudi Mo- narşisi'nin de gelecek yerel seçimlere kadınların da katıIabileceklerini açıklaması, Avrupa'da Bush'un ve neo-con'ların "reytingini" yükseitti. Dünkü liberaller, şüpheciler, hatta savaş karşıtı ki- mi yazarlar çark etmeye başladılar: "Belki de bu neo-con 'laro kadarda çatlak değillerdi..." (Los An- geles Times), "Demokrasi kılıcın ucunda da gelse demokrasiydi..." (Spiegel), "Iraksavaşından sonun- da iyi bir şeyler çıkmaya başlamıştı..." (The Guardi- an), "Irak savaşı Ortadoğu'nun siyasi çevresini de- ğiştirmeye başlamıştı" (Corriera della Sera) vb... VVashington Post'ta Ignatious, "Dominoların dev- rilmesine bakınca insanın başının dönmemesi ola- naksız...", "Ortadoğu'nun muhte- şem felaketini, birkere başladıktan sonra artık kimse durduramaz" di- ye yazacak ve ekleyecekti: "Bu arabayı yolda tuta- bilmek için Amerika'nın gaza basmaya devam et- mesi gerekiyor." Bu ani, biraz da yüzsüz "U dönü- şünün" arkasında acaba ne vardı? Dominique Mo- isi'nin işaret ettiği gibi, "Avrupa'nın Ortadoğu'ya dönüyor" olması mı? ABD ile Avrupa arasında, Irak'ta durumun kabul edilmesi, Filistin-lsrail konu- sunda ve Iran konusunda anlayış birliğine varılma- sı, Suriye konusunda ortak tutum alınması temelin- de, bölgenin düzenlenmesine ilişkin yeni bir modus operandi mi kurulmuştu? (Le Monde, 28/02/05) Ba- sın şimdi yönünü buna göre mi değiştiriyordu? Bu sorulara henüz kesin bir cevap vermek zor. Bu "demokratik rüzgârlar" söylemini izlerken ak- lıma bir de Nasreddin Hoca-Timur fıkrası geldi, onunla devam etmek istiyorum; hani sepette yal- nızca ilk birkaç sırada üzüm varmış, onların altın- daysa başka şeyler... Durum yabancı değil Üzümlerin altındakilere bakmaya Lübnan'dan başlamak gerekiyor. Başlar başlamaz da karşımız- daki durumun bize hiç de yabancı olmadığını gö- rüyoruz. Harriri ölünce, ABD ve Avrupa basınının, hiç vakit kaybetmeden, ama herhangi bir kanıta da gerek duymadan Suriye'yi suçlaması hemen aklı- mıza Saddam'ın "kitle imha silahlarını" getiriyor. Bir farkla ki, bu kez Fransa ve ABD birlikte davranıyor- lar. Aralarında eski kan davaları olan Lübnan dini ce- 'Demokrasi Baharı' Uzerine Çeşitlemelen maatlerinin, nasılsa bunları ikinci plana atıp bir mu~ halefet cephesi oluşturmaları ve Âvrupalı görünüş- lü (hali vakti yerinde) gençleri sokaklara dökmeleri de ABD ile AB'nin, Soros vakfıyla birlikte tezgâh- ladığı "Kadife", "Gül", "Portakal" vb.. "devrimleh- ni"... Görünüşte, elimizde bir "yumuşak devrim" daha var. İsrail-I'ilistin banş süreci yeniden başladı. (AP) Ama çok fazla ilerlemeden, Lübnan'ın kimi özel- liklerine kısaca bir bakmak yararlı olabilir. Hıristiyan Maronitler Lübnan nüfusunun yüzde 20'sini, Müs- lümanlar yüzde 70'ini, geri kalanını da Ortodoks ve diğer Hıristiyanlaroluşturuyor. Müslümanların için- de çoğunluk Şiiler ve ülke nüfusunun yaklaşık yüz- de 40'ını oluşturuyorlar. Ayrıca Lübnan'da yaklaşık 300.000-400.000 Filistinli sığınmacı var; bu 3.7 mil- yonluk bir ülkede yüzde 10'a yakın bir oran. Ikincisi, Al Ahram VVe- ekly'de bir yorumun işaret ettiği gi- bi, bugün Lübnan'da muhalefeti oluşturan grupla- rın aralarındaki tarihsel düşmanlıklar ve beklenti farkları, bugün birlik olmalarına yol açan nedenler- den çok daha güçlü. Rejimi devirdikten sonra or- tak bir program oluşturma olasılıkları çok düşük. Buna karşılık muhalefetin yanında yer almayan Şii Hizbullah örgütünün hem silahlı, hem yaygın bir toplumsal örgütlenmesi var. Üstelik, Hizbullah'ın toplumsal desteği, Israil'e karşı direnişinden dola- yı salt Şiilerle de sınırlı değil (The New York Times, 06/03). ABD'nin terörist olarak nitelediği Hizbul- lah'ın gelecek seçimlerde iktidarda büyük bir ağır- lık kazanması, hatta bir diğer Şii partisiyle birlikte iktidara aday olması, böylece Lübnan'da bir Şii et- kisinin oluşması olasılığı yüksek. Işte üzümleri kal- dırmaya başlayınca altından böyle şeyler çıkıyor. Cul bono? Jeopolitikte, işin komplo yanını bir kenara atıp "Cui bono?" (Kimin işine yarıyor?) diye sormak sa- nırım en doğru yol. Bu açıdan Lübnan "Sedir ağa- cı devriminin" bir Şii iktidarına yol açması olasılığı- nı kim ve neden başlattı sorularının cevabından da- ha ilginç. Hele Irak'ta da genel seçimlerden sonra benzer bir durumun oluşmaya başladığı düşünülür- se. Ortadoğu'nun diğer demokratikleşme adayla- rına bakınca da önümüze siyasal Islam ağırlıklı ik- tidar olasılıkları çıkıyor. örneğin, gelecek Filistin'de belediye seçimlerinde büyük başarı gösteren Ha- mas'ın, genel seçimlerde, iktidar olmasa bile "se- /(ü/er"fetihyönetimini delmesini, FinancialTimes'ta (04/03) bir yorumun işaret ettiği gibi, bekleyebiliriz. Mısır'da Mübarek'in Müslüman Kardeşleri seçim dışında bırakma çabasıysa uzun süre savunulabi- lecek bir "mevzi" değil. Mısır'da da tek gerçek mu- halefet adayı siyasal Islam. Bugüne kadar liberal, demokratik vb. muhalefete nefes aldırmayan Suudi Arabistan ise tam bir felaket. Burada tek anlamlı muhalefeti, iktidardaki monarşiyi yeterince radikal Müslüman bulmayan El Kaide ve benzeri cinsten örgütler oluşturuyor. Yıllardır en gerici rejimlerin de- mokratik muhalefetlerini yok etmesine göz yuman, hatta destekleyen, hâlâ bu rejimlerin zindanlarını CIA'nın "kayıt dışı" tutuklularının işkence yeri ola- rak kullanan (The Daily Star, 05/03) ABD şimdi her rejim değişikliği girişiminin arkasından bir radikal Islami rejim tehlikesinin başını kaldırdığını görüyor. Cui bono? Aslında oluşmaya başlayan görüntü çok daha karmaşık. "Cuibono?" sorusunun cevabının iki bo- yutu daha olabilir. Birincisi, bölgede siyasal Islama dayalı rejimler çoğaldıkça, ABD karşısında, güve- nilir tek müttefik olarak fsrail'in önemi daha da ar- tar. Sanırım Türkiye de böyle bir konumda. Ikincisi, "muhteşem kaosla" ilgili. Bildiğiniz gibi neo-con ekip, ABD dış politika doktrinini, "iblis imparator- luğu" SSCB'nin yerine Hıristiyan-Musevi medeni- yetin karşıtı (bir anlamda "anti-Christ") olarak sun- duğu radikal Islami koyarak oluşturmaya çalışıyor. Ortadoğu'da siyasal Islam iktidarı olasılıklarını art- tırarak gelişen bir istikrarsızlık {"demokratikleştir- me" süreci? 1 )) bu projeye son derecede uygundur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle