Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 ŞUBAT 2005 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Günümüzde
Don Kişot Olmak!
"Her umudun dibine kadar indikten sonra aklın
verdiği tek gerçek sonuç şudur. Her şey bir hiçtir;
ün, aşk, mutluluk, bunların biribile vardeğildir. Öy-
leyse blz herhangi bir konuda düşüncemizi belir-
tirken herşeyden önce kendimizi aldatmakzorun-
dayız. Bir şeyin var olduğuna inanmak bir düş ku-
rup ona sonradan tapmak, ona küfretmek, onuyü-
celtmek ya da yerle bir etmek için.., Demek kihe-
pimiz birer Don Kişot'uz. Üstelik Don Kişot'tan
daha da bağışlanmaz bir durumdayız. Çünkü dev
diye gözümüzde büyüttüğümüz şeylerin gerçek-
te birer değirmen olduğunu biliyoruz, ama yine de
onları birer dev gibi görmek için direniyoruz."
Alfred de Vigny 1830'larda böyle yazmış gün-
cesine. llginç belgelerdirgünceler... özellikle yazar-
larınki... Aradan elli, yüzyıl geçtikten sonra büsbü-
tün değer kazanır bu notlar. Çocukluğundan beri
hemen hemen sürekli günce tutmuş bir insan ola-
rak bilirim bunu. Kişi kendini satırlarda bulur, tanır.
Kimi kez "Bu ben miyim, ben demek bu kadarakıl-
sızdım!" diye acı acı düşünür. Kendisi için, çevre-
sindekiler için yargılara varır. Vakit ne kadar geç-
miş de olsa, yıllar sonra aklının başına gelmesi
önemli bir kazanç sayılmasa da...
"Her şey bir hiçtir" diyor Vigny. Kim bilir hangi
yaşam tokatını yemiş, hangi yanılgının ezikliğini
duymuş. Ne mutluluk, ne aşk, ne dostluk, ne ün
gerçekten var olamaz gibi gelmiş bir anda ona! Son-
ra geçmiştir bu duygusu... Belki birkaç gün sonra
yeni bir aşktan, taze bir dostluktan, ünün eşsiz gu-
rurundansözaçmıştırgüncesindelKısacasıyaşa-
mın hergünü ayrı birzaman sürecidir. Her gün bir
başka gündür, dememişler boşuna. Her şey hiçtir,
dediğimizyıkılmaanlarımız, günlerimizçoktur, ama
nice şeyin de dünyalara değer olduğunu kabullen-
diğimiz anlarımız, günlerimiz de az değildir.
Vigny'nin bu yazdıklarında doğru olan bir şey
var. O da, hepimizin birer Don Kişot olduğu... Da-
ha da doğrusu, Don Kişot'u da geride bıraktığımız,
ondan da bağışlanmaz olduğumuz... Don Kişot
yeldeğirmenlerini birer dev gibi görür. Şanso Pan-
za, "Bunlar değirmendir efendimiz, dev değildir"
der. Oysa Don Kişot, şövalyelik düşlerinin içinde
gerçek sanır değirmenlerin devliğini! Çeker mızra-
ğını, dörtnala sürer atını. Çaresiz, Şanso da eşe-
ğiyle koşaryanı başında. Dikkat edin, gerçekleri bi-
len Şanso, düşüncesinin doğruluğu üzerinde diren-
mezfazla, karşı koymaz, engellemez efendisini. Bı-
rakırinadının akışınaonu, hattayanındadayeralır.
Sonundayeldeğirmeninin kanadınatakılan, hava-
larafırlayan Don Kişot'tur Şanso değil!.. Gerçekçi
Şanso son dakikada yalnız bırakıverir düşlerin tut-
kunu efendisini...
Evet, Don Kişot gerçekten inanır kafasında kur-
duğu, geliştirdiği düşe. Onu bağışlamakgerekir, an-
lamak, hoş görmek, gerekirse karşı çıkmak, önle-
mek, durdurmak, engellemek... Çok diretirse "git
cezanı çek" deyip bir kenardan seyretmek acıklı se-
rüvenini!.. Ama Vigny, gözümüzde büyüttüğümüz
şeylerin gerçekte ne olduklarını biliyoruz, yine de
kendimizi aldatıyoruz, bu yüzden biz bağışlanmaz
yaratıklarız, diyor. Kim bu görüşü haksız, yanlış bu-
labilir? Bir bakın çevrenize, hatta kendinize, anlar-
sınız... Vigny'nin dediklerinin ne denli doğru oldu-
ğunu...
Fikret de "Putunu kendi yapar kendi tapar" de-
miş. Insanoğlu böyle işte! Bir düşü gerçek saya-
cak, onu büyütecek, tapacak, yıkacak, küfredecek,
yakacak... Sürekli uğraşacak, sürekli savaşacak
kendisiyle. Başkaları sandığı da kendisidir, kurdu-
ğu bir düştür. Yüzyıllar öncesi de böyle, bugün
de... Insanoğlu düş ardında, avunma, kendini ya-
nıltma ardında koşar durur hep...
Oysa bir bakışta, birdokunuşta anlıyoruz kim kim-
dir, ne nedir? Işimize mi gelmiyor, hoşumuza mı git-
miyor bu katı gerçekçilik! Şu adarn denendi işe ya-
ramadı, şu iş çıkmaz, şu yol batak, şu yöntem sa-
kat, şu kafa anlayışsız, şu inanış çağdışı, biliyoruz,
yazıyoruz, söylüyoruz, yine de şu nedenle, bu ne-
denle, ne olduğunu bildiğimiz şeyleri bambaşkaşey-
ler gibi görmeye, göstermeye çalışıyoruz!
Hepimiz birer Don Kişot'uz, hem de günümüz-
de Don Kişot'luğun gülünç bir şey olduğunu bilen
birer Don Kişot...
HAYRABOLU ASLİYE HUKUK
MAHKEMESt'NDEN
(AİLE MAHKEMESİSIFATIYLA)
Esas no: 2204/232
Davacı Metin Karol'ıın davalı Rabiha Karol aleyhi-
ne Mahkememizde açmış olduğu boşanma davasının
ara karan gereğince; Açık adresi tespit edilemedığı
için kendisine dava dilekçesi tebliğ edilemeyen davalı
Rabiha Karol'a hakkında boşanma davası açıldığı ve
duruşma günü olan 16.03.2005 günü saat 09.00'da
Mahkememizde hazır olmadiğı veya kendisıni vekille
temsil ettirmediği takdirde yokluğunda yargılama ya-
pılacağı ve karar verileceği teblıgat ycrine geçerli ol-
mak üzere tebliğ olunur. 03.02.2005 Basın: 5274
Kavramlarla Düşünmek
Kavramsal düşünnıenin temeli, sağlam tanımlara dayanır. Toplumlar,
bireylerinin kavramsal düşünecek yolda eğitilmesiyle gelişir. Böyle olmadı
mı, her değişim sürecinde, toplumda kavram karmaşalan başlar. Örneğin
nerdeyse iki yüz yıldır "demokrasi", "laiklik", "insan haklan" kavramları
tartışılıyor ülkemizde. Ne yazık ki, bugün bile ortak bir kavram anlayışında
uzlaşma sağlanabilmiş değildir.
Adnan BİNYAZAR
A
li Püsküllüoğlu'nun Türkçe Söz-
lük'ünün 5. basımı bu kez Doğaıı
Kıtap'ta (tstanbul Ekim 2004,1919
8.), "Türkiye Türkçesinin En Bü-
yükSözlüğü" alt başhğıyla yayım-
landı. Sözlüğün bu alt başlıkla sunulmasını, onun
derin inancına, önemli sözlükler hazırlayarak
dilimize verdiği büyük emeğe bağlıyorum. Püs-
küllüoğlu, "Türkçenin,bugünküTürkiyeTürk-
çesiyle en gelişnüş çağınıyaşadığına inanıyorum.
Yine de onun, yetertt bir olgunluğa erdigini söy-
leyemeyiz. Onu yetküüeştirmek, geliştirmek zo-
nıııclayız.P»u,omıkııll:ııiiUibiyleıi',\~azîtıtıra,<^nı-
lara,bilimcileredüşer. Sözlükçttnün göreviyse, bu
gelişmeyisaptamakür" dıyor. Püsküllüoğlu, yıl-
lar tutan çalışmalarıyla "saptama" görevini ye-
rine getirmiştir. Bunun somut örneği, her baskı-
smda daha da geliştigini görüp masamızın üs-
tüne koyduğumuz Tûrkçe Sözlük'tür.
Sözlükte gelişmişliğin ölçüsü nedir?
Bir sözlük; kapsadığı sözcüklerle, bu sözcük-
lerden oluşanterim ve deyimlerinanlanılannıyan-
sıtmasıyla değer kazanır. Püsküllüoğlu, her ye-
m basımında, halk ağzındaki sözcüklerle, ar-
goyla, terimlerle, deyimlerle sözlüğünün anlam
alanını genişletiyor. Bu arada Batı dillerinden
Türkçeye girip yaygınlaşan sözcük ve deyimle-
ri de görmezden gelmiyor. Bir yenilik olarak da,
"özelbileşikeylem" niteliğindeki eylemlere, ey-
lemlerin bütün biçimlerine, belirteçlere, ikileme-
lere de yer vermiş bu sözlüğünde. Böylece,
"Türkçenin son on beş yılınınelden geldiğince ek-
siksizbirsözlüğünü" oluşturmuştur. Bunun ya-
nında, sözlükte sözcük tanımlannın tutarlılığı,
sözcüklerin somut-soyut, gerçek-mecaz anlam-
lılannın, bıleşik yapılannın yer almış olması
sözlüğü kapsamh kılmaya yetiyor.
Sözcükler, insan beyninde düşünsel oluşum-
larla üremiş kavramlann adıdır. Yaratılan araç ge-
reçlere verilen adlar, bir tasarlamanın, yargı yü-
rütmenin, yorumlamanın sonucudur. Kavramlar,
beynin yaratım süreçlerinden geçerek oluşur.
Düşünce tarihi üzerinde çalışan bilginler, gerçek
anlamda gelişimin, insan beyninın soyutlama
evresinde gerçekleştiğini savunurlar. Orneğin
anlaşma hareketlerle, mimiklerle, ses bıçımle-
meleriyle de sağlanırken düşünme, dilin kav-
ram oluşturma evresınin ürünüdür. Sözlükler,
bu gelişmeyi yansıttığı ölçüde değerlidir. Söz-
lükçülüğün ılk kıtapları sayılabilecek Dide-
rot'nun, Voltaire'ın sözlükleri, öbür büyük söz-
lükler ünlerini bu nitelıklerine borçludurlar. Bu
bağlamda, madde başı sözcüklerden en yan an-
lamlara, sözcük tanımlannın açıkhğı, anlaşılır-
lığı sözlüğe ayn bir değer kazandınr.
Gelişmiş bir sözlük, sözcük tanımlannın dü-
şünsel açılımlara elverişli yoğunlukta olmasrn-
dan anlaşılır. Tanım, kavramlann, içerdigi anla-
ma odak noktası olabilecek yoğunlukta saptan-
masıdır. Bir sözcük iyi tanrmlanmışsa düşünce-
yi yoğunlaştınr, duygulan derinleştirir. İyi bir ta-
nımlama, dilin günlük anlaşma aracı olarak kul-
lanımınm ötesinde anlamlar çağnştınr, kavram-
lan boyutlandırıp, düşünmede kişinin inandın-
cı sonuçlara varmasını sağlar. Tanım, seçenek-
li düşünce üretiminin başlangıç noktasıdır; dü-
şünceyi dondurmaz, açar. Tanımlama durağan-
hğa da gelmez. Sözlükçü, gelişmeleri izleyerek
bunu yaptığı tanıma aktarmalıdır. Yüz yıl önce-
sının "medya", "kan", "atom'', "uzay", "mad-
de" vb. tanımlannın bir sözlükte olduğu gibi
kalması, o sözlüğün sağlamlığına kuşku düşü-
rür. Bu yönden, sözlükçü bir tür sözcük izleyi-
cisi, sözcük avcısıdır; üzerinde çalıştığı her söz-
cüğü yeniden yaratıyormuşçasına özenli olma-
hdır. Her sözcüğü gelişmeler ışığında görür, gir-
mesi gerekeni sözlüğüne alır, çıkanlması gere-
keni de çıkanr.
Kavramsal düşünmenin temeli, sağlam tanım-
lara dayanır. Toplumlar, bireylerinin kavramsal
düşünecek yolda eğitilmesiyle gelişir. Böyle ol-
madı mı, her değışim sürecinde, toplumda kav-
ram karmaşalan başlar. Örneğin nerdeyse iki
yüz yıldır "demokrasi", "laikük'', "insan hak-
lan" kavramlan tartışılıyor ülkemizde. Ne ya-
zık ki, bugün bile ortak bir kavram anlayışında
uzlaşma sağlanabilmiş değildir.
Ulus olmanın baş koşulunu dilin varlığma
bağlayan, dili yabancı sözcüklerle doldurmanın
dili yitirmek, dili yitirmenin ulusu yitirmek ol-
duğunu belirten Püsküllüoğlu, modaya uyup,
sözlüğünü yabancı sözcüklerle doldurmuyor;
sözlükte bulunması zorunlu olan sözcükleri ta-
nımlarken bunu "Türkçe düşünme" ışığında
gerçekleştiriyor. Kimileri bu ayıklamayı dili yok-
sullaştırmak yönünde yorumlasa da; "eleştiri"
kavramının oluşmadığı dönemlerde onun yeri-
ni tutan "aksiilamer sözcüğünün çağdaş bir
sözlükte bulunmaması gerektiğini yeğleyerek
onu sözlüğunden çıkanyor. Püsküllüoğlu, şim-
di de kullanımdan düşmemiş olan "tenkid"ı,
"tenkit'' yazımıyla koysa da, onun yerine, bü-
tün türev ve kullanımlanyla Türkçe olan "eleş-
tiri''yi temel alıyor, tanımlan ondan yola çıka-
rak yapıyor.
Sözlük, bilgilerin ilk denetlenip danışıldığı
yerdir, düşünsel kavramlarrn temel kitabıdır. İyi
bır sözlükte yanıltıcı, saptıncı tammlara yer ve-
rilmez. Sözlükçü, kişisel kanılaruıa dayanarak
tanım yapamaz. Sözlüğün temel özelliği nes-
nelliktir. Son günlerde gazetelere de yansıdığı
gibi, laıkliğin "dlnsbdik" diye tanımlanması,
sözlük hazırlama işine koyulanların ne gibi so-
rumluluklar taşıması gerektiğinin ölçüsüdür.
Halkın dinli-dinsiz, laik-anti laik, Sünni- Alevi
diye birbirinden kopanlmak istendiği dönemler-
de bu sorumluluk daha da artmaktadır. Anado-
lu düşüncesinin gerçek yaratıcısı sayılması ge-
reken Alevi kültürünün, Islamlıkla tam örtüşme-
yen törelennden dolayı saptınlarak yorumlan-
ması, çağdışı kafalann ürünüdür. Sözlük, ideolo-
jinin değil, bilginin aracıdır. Her sözlük bir söz-
cük müzesi olduğu ölçüde çağdaş kavramlann
da sergilendiği bilgı uçlandır. Bu bağlamda, söz-
lüğün bir yüzü eski'de, uzantılan yeni zamanlar-
da olduğundan, bu dengenin de iyi tutturulma-
sı gerekir. Sözlüklerin inandıncılığı, onu hazır-
layanın deneyimlerine, dil bilincine, dili işleme
yöntemine de bağlıdır. Ali Püsküllüoğlu dilin için-
de pişen bir şairdir.
Şıir, dili damıtu:. Aynca, sözlükçülük ınanç,
sabır, özenli çalışma işidir. Püsküllüoğlu Türk-
çeye sonsuz inancı, sabırlı ve özenli çalışma
yöntemiyle, -burnunda soluk ahnasıru kolaylaş-
trracak iki plastik boru-, nerdeyse yirmi yıldır
bilgisayannın başından kalkmamıştır. Bunca ça-
basına karşın, sözlükte madde başı ve madde ıçi
olarak sözcük sayısının yakjaşık 90.000'e ulaş-
tığını belirtiyor.
Öte yandan, Türk Dil Kurumu Başkanı Prof.
Dr. Şükrii Halûk Akalın, Oktay Ekşi ile Doğan
I lı/l;m a Türkçe'nin Temel SözVarüğı çalışma-
lannı anlanrken, -henüz ortada olmayan- bu söz-
lükte 600.000 sözcüğün yer alacağını söyleye-
rek, orada Türkçedeki kavramlan, deyimleri bu-
labileceğimızı muştuluyor (Hürriyet, 20 Ekim
2004). Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kuru-
mu'nun Türkçe Sözlük'ünde tanımlan Osman-
lıcalaştırmaktan başka bır iş yapmayan kişilerin
oluşturduğu bir Kurum, daha yazım sorununu
çözmeden bu düzeyi nasıl tutturacak; doğrusu,
merak konusudur bu.
AB-AB Diye Diye.,
Av. Münir GÖKER îstanbul Bamsu AB Komis Başk. Yrd.
Tevfik Fikret'in ünlü şiirindeki
" Kaının diye, kanun diye kanun te-
pelendi" dizesi, sanki günümüzde
AB'ye giriş logosu... Bilen bilmeyen
herkes o kadar kelam etti ki bu ko-
nuda, sonunda şairin dediği gibi AB
diyediye AB' yi tepeleyecek duruma
geleceğiz. Olayın mutiağında bir kı-
şi olarak, biz de kıyısmdan köşesrn-
den biraz bu konuya bulaşalım de-
dik. öncelikle sormak gerekir? Kim
istiyor bu denli ihtirasla AB'ye gir-
meyi... Kütahya'daki şeker pancan
üreticisi mi? Eminönü'nde kaşı gö-
zü kararmış Spagetti Western film-
lerindeki figüranlara benzer seyyar
satıcılar mı? Ülkenin şu anda çok
önemli döviz girdisini sağlayan Ke-
mer'deki butik sahipleri mi? İki li-
san ve Amerikan mastırlı ve 1.200
YTL bordroya mahkûm genç işsiz-
ler mi? Yoksa gereğinde tava ve ten-
cereye oy veren, seçim ve demok-
rasi şenlıklerinde arabesk sanatçıla-
ra göğüslerini açan necip Türk hal-
kı mı? Bence hiçbirisi değil.. çünkü
kimsenin umurunda değil AB ve
öbürleri. Herkes yaruıı nasıl kurta-
racağınınkaygısında... Kurtlar sof-
rasında yaşamanın ne denli zor ol-
duğunu anlamış kişi kendisine
AB'nin ne vereceğini, kendisinden
ne götüreceğini, ucu açık bekleme-
nin ne olduğunu, Kopenhag ölçüt-
lerini (kriterlerini) falan düşünemez.
Buna ayıracak ne vakti ne de dü-
şüncesi yeterlidir. Kendi küçük dün-
yasında, televolelerinin sağladığı
düşler tarlasında koşmaktadır. Yani
karşı görüş olarak, eğer AB'ye gı-
rersek, üniversiteye giremeyen genç-
lerimize hemen turrukelerin açılaca-
ğı, vicdan özgürlüğü diyerek sıkma
başlı kızlanmıza bu alanda sınırsız
özgürlük tanınacağı, Güneydoğu'da-
ki vatandaşlarımızın AB'li olursak
tüm etnikve ekonomik sorunların çö-
züleceği, işsizlere işbulunacağı, ad-
liyedeki hâkimlerin Vlvaldi çalan
salonlarda günde üç dosya ile duruş-
ma yapacağı, sağlık sorunlannın çö-
züleceği düşünülüyorsa... Hemen
söyleyeyim büyük ve tarihsel bir ya-
nılgı içindeyiz... Yıllardır evinde pi-
yano bulundurmamış halkımız he-
men viyolonsel çalmaya başlaya-
maz. Çalsa da Vivaldi yerine kendi
arabeskini yeğler.
O halde bu ödünler (tavizler) ne-
den? Neden buteslimiyetçttık... Kal-
dı ki bu konuda siyasi, ekonomik ve
kültürel bütün uyum yasalan çıka-
rılmış, önemli ödünler verilmiştir.
Sıı-rALî uğruna Türk halkı kendisi-
ne çokdar gelen bir redingot givme-
ye zorlanmaktadır.
Siyasal reform alanında ifade öz-
gürlüğünün Avrupa İnsan Haklan
Sözleşmesi'nin 10. maddesi doğ-
rultusunda Yeni TürkCeza Yasası çı-
karılmış, idam cezası kaldınlmış,
Dernekler, Vakıflar Kanunu, Fikir ve
Sanat Eserleri Yasası ile Polis Vazi-
fe ve Selahiyetleri Yasalan AB norm-
lanna uygun olarak revize edilmiş-
tir. Yabancı Dil Eğitimi ve Öğreti-
mi ile Farklı Dil ve Lehçelerin Öğ-
renilmesi Hakkındaki Kanun ile
Kürtçe yayınlara izin verilmiştir.
4050 sayılı Rekabet Yasası çıkarıl-
mıştır. O rekabet yasası ki değme AB
iilkcsiııcc bik lüks ve postmodern bir
yasa olarak yorumlanmaktadır. Bü-
tün iş âlemi bu yasadan ve uygulan-
masından tedirgindir. Mahkeme ka-
ran olmadan bir firmaya trilyonluk
cezalar kesilmektedir. Ne uğruna bu
ödünler verilmektedır? AB 'ye gire-
lim diye.. Hem de ne zaman, nasıl,
nerede?.. Ucu açık bir bckleme...
Yine AB normlan uğruna şeker, tü-
tün ve pancar yasalan çıkarılmış,
yasalann uygulanması ile bu konu-
daki üretime önemli kısıtlamalar ge-
tirilmiştir. Kütahya'daki pancar üre-
ticisi istediği kadar pancar ekeme-
mektedir. AB ülkeleri zaten zor du-
rumda olan tarım politikamıza ege-
men olacaklardır. Tanm politikamrz
Kopenhag ölçütlerine göre biçim-
lendirilecektir.
İnsanımızuı çağdaş dizayna ka-
vuşması içinAB ölçütlerine gercksi-
niı ıı vaı-dır. Aı tık TEM otoyolunda
sarmısak satumayacaknr. Bayram-
larda kan gölü görüntüleri medya-
ya yansımayacaknr. Kırmızı ışıklar-
da geçttmeyecektir. Derin devlet bi-
raz sığlaşhnlacakiır. Trafığe bir çö-
züm bulunacaktır. Adliye Hukuk'la
uğraşacaktır. Bunlar kabul edikbi-
lecek düzenlemeler.. Ancak tanm
politikasının böyle bir ölçüte gerek-
sinimi yoktur. AB, insanımızın ge-
lişmesini istemektedir. Ne ekip bi-
çeceğimiz konusunda bizi rahat ve
özgür bırakmahdır AB... Televole
medyasıbu gjrişe büyük alkış tutmak-
tadır. Ne uğruna: AB diye, AB diye
Türk halkınm tepesine bir yumruk
mu inecektir. yoksa güvercinler mi
konacaktır.. bu henüz belli değildir.
Yenilenme, reform, çağdaşhk mut-
laka... Ama mutlaka gereklidir...
Düşlerinde Baudelaire(Bodler) oku-
yan ve sürekli klasik müzık dinle-
yenbırkişi olarak aksini düşünemem.
Kesinlikle çağdaşlık ve AB norm-
lan.. Kesinlikle çokseslilik.. Ama
ne uğnına.. hangi ödünler verilerek?
Bunu iyi düşünmeliyiz. Medyada
bu konuda yazan Esfendar Kork-
maz,ErolManisah,KorkutBoratav,
Erol Ertuğrul ve hatta Reha Muh-
tar gibi yazarlara da biraz kulak ver-
meliyiz. Somut olayda AB'nin kısa
vadede verecek nakit parası olma-
dığını, giriş süreci olan 10-15 yılda
köpriilerin altından çok sulann aka-
cağını, Çin, Türki Cumhuriyetleri,
Japonya gibi başka seçenekleri de-
ğerlendirirsek, bu ucu açık bekleme-
nin çok da önemli olmadığını düşün-
memiz gerekecektir. AB dışındaki
başka seçenekleri, Uzakdoğu'yu,
Çin'i, Türki Cumhunyetleri'ni ve
hatta Japonya'yı düşünmeliyiz. Do-
ğal kaynaklara sahip Rusya'yı anla-
malıyız... Amaille de AB'li olacak-
sak onurlu ve teslimiyetsiz bir giriş
yapmahyız.
Shakespeare'in (Şekspir) dizele-
rindcki gibi "Dünya"dan vazgeç-
mek değil, ama kör inada karşı akıl-
cı bir düşünceyle yaklaşmahyız.
PENCERE
Abidin Dino'nun
Son Kitabı...
Bir köşe yazarına çok kitap gelir, tümünü oku-
mak olanaksız; ama, hepsine en azından bir göz
atarım; romana öyküye hevesle eğilirim...
Ne var ki çoktan beri bu alanda umduğumu bu-
lamıyorum.
Dergilerde yakınmalar okuyorum, 'edebiyat bi-
zi bıraktı' diyorlar; bilmem ki biz mi edebiyatı bı-
raktık?..
Beni saran, şaşırtan, bağlayan bir kitaba çok-
tan beri rastlamamıştım...
Ancak Abidin Dino'nun son kitabı çarptı beni...
Adı:
"Ölüm mü?
Ne buluşl"
(Sel Yayıncılık)
Abidin hastanelerde geçen ölüm yolculuğunu ya-
zıya dökmüş...
Hayatla ölümün kaynaşıp durulaşması; duygu-
lann akıl kapsamında gözenekleşip yüreğe işleme-
si; en ağır hastalığın sanatçı yorumunda mizahi-
leşmesi; hastanelerde, ameliyat odalarında, kori-
dolarda zamanın tiktaklannı sayarken Güzin'e dö-
nük aşkın romanını yazmak, ancak Abidin Dino'ya
özgü bir edebiyat olabilirdi...
•
Ne diyor Abidin?..
"Ortalık karanlık. Pencerenin dışı mürekkep ma-
visi."
"Iğnesiz elimle biraz resim çizdim, iyi geldi."
"Radyografi odası sanki uzay yolculanna göre
donatılmış. Sırtüstü yatarken beni yıldızlara mı
fırlatacaklar?"
"Kimi zaman bu hastalıktan kurtulmam bir iğ-
ne deliğinden geçmemden daha zor gibime ge-
liyor."
"ölüm birkaç kez elimden kurtuldu kaçtı, bo-
şuna saklanıyor, nasıl olsa onu yakalarım. Şunun
şurasında ne kaldı ki!"
"Ortalık sessiz. Evde daha tedirgindim. Bura-
ya gelince hiçbir şey umurumda değil, Güzin'in
eksikliğinden başka."
"Saat20'de haberler. Yugoslavya deliımiş. Ateş-
kes'i dinleyen yok, insanlar insanları sevmiyor.
öldürme kolaylıkları. Hertarafta kan lekeleri. Şir-
ret çocuk oyunları, beşikten öldürme oyunları.
ölüm kültürü. Bir de şaşıyoruz katillere. Ne de-
miş Shakespeare. Hepimiz katiliz."
"Yağmur yağmış, ortalık biraz karanlık."
"Ellerim kurudu, bir çınar yaprağı misali."
"ölümü sakın adam yerine koymayın, yoksa
kendini bir şey sanabilir."
"Doğduğum gün çoktan ölmüştüm. öldüğüm
gün çoktan doğmuştum."
"Televizyondan gördüm, Lübnan'da bir cena-
zede ölünün yakınları göbek atıyordu. Ağlamak-
taniyi."
"ölüm mû?
Ne buluşl"
•
Netuhaf çelişki!..
Abidin'in ölüm güncesinde edebiyatın tadını,
yaşayan biri olarak damağımda duyumsadım...
Türkçenin güzelliğine kullanılan dilin sadeliğin-
de varmak bir mutluluk...
İnsan ilişkilerinin değeri Abidin Dino'nun vurgu-
ladığı gibi en yakınından başlayıp hastane emek-
çisine dek paylaşıldığı zaman ortak yazgımızın an-
lamı vurgulanıyor...
Ve kitaptan çıkan en iyi sonuç:
"ölümü sakın adam yerine koymayın!.."
Adamlar, daha doğru deyişle insanlar ölür; ölüm
adam olmadığı için ölmez.
KARS CUMOK ÇAĞRISI
"BENt TÜRK HEKÎMLERlNE EMANET EDİN"
Mustafa Kemal'in bu sözünün anlamını
hissedemeyen doktorlarımızın ve onların
hastalannın durumu ne olacak?
llimizdeki sağlık sorunları
ve doktorlarımızın tutumu.
27 Şubat 2005 Pazar Saat: 15.00
BU BÎNA YIKILIRSA HEPİMİZ ALT1NDA KALIRIZ
GELİN BİNAMIZI AYAKTA TUTALIM
SEN GELMEZSEN BİR EKSİĞİZ
Yer : Eylül Pastanesı
Tarih : 27 Şubat 2005 Pazar Saat: 15.00
lletişim Bilgi : Kadır lşık
0535 445 13 21-0474 212 10 43
www.cumok.org
5. ZEMİN KAPLAMA MALZEMELERİ SEKTÖR FUARI
Sağttk kurolu^lortndct, otefierefe, «§ifim kurumlarında, spor tesislerinde, korturtarda, ofislerde, ma^jzalardo, rabrikdarda>
tüm mekanlarda kulbnılan zemin kaplama malzemelerî bo fuarda. Bugönlerde bir zemin matzemesi dacaksanız ö
bu fuar» görmelisiniz!
10-13 MART 200;
Ücretsiz fuar davetiyesi içi.
www.xeminonline.net
www.parkeonline.net
www.holtonline.net
Yeşilköy-lstanbul
AçıJış: 11.00 Kapantş: 20.00
BUYUK İŞ FUARI
BÜYÜK PRESTIJ FUARI
SEMPOZYUMLAR (Katılım Ücretsizdir)
10 Mart Perşembe - Endüstriyel Zeminler
11 MartCuma - PVC Zemin Kaplamaları
1 2 Mart Cumartesi - Parke
1 3 Mart Pazar - Halı
•jm/KaHb, /< Mnatl
oarke şiltesi, kontrfmık,
<f, tnern^m esm 3^ kompoz
ıreldûkifma bah, kilimt çocos,
ipoxy, manyezH mzlı
Jjeerm ¥ kir
gereçf&ri, zemin vnk
ir pal^ cöm parke, p||
nkapt
/arı, difyçtrdan duvi
imih kapfarrialan (kauç
in kaptamüfan,
BB i
ağgfmamâ&prıizm korumı -bakı
dönyamn en kaiiteli ü