23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 ARALIK2005PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yazar Olmak, Olamamak! Ben de günlük tutanm! llk genç- liğimden bu yana nice defter dol- duımuşumdur. Açar, elli altmış yıl ge- rilerde bulurum kendimi... O gün- lerin olaylan, insanlan, kimi zaman öfkeleri, acılan, sevinçleriyle hepsi bugünleregelirlerL Kaç cilt tutar bilmem? Hepsini, olduğu gibi okuriara sunsam mı? Ki- me yarar? Ne bana, ne de başka- lanna!.. Ben kimi günlüklerimi krtap- lar halinde yayımlamaktan da çe- kinmedim. Birkaç kez basılan "Ânı- larda Görmek"ve "Geçmişin Kuş- lan"n\ okuyanlar bilir... Bir çeşit belgedir anılar, günlük- ler... Yann tarih yazacaklar için baş- vunjlacak birer malzemedir... Şura- sını iyi bilmeli, her anı, her günlük güvenilir bir değer taşımaz. Anlatı- cı, kendi iç sezgilennden, duygu- lanndan kendi kendine ya da baş- kalanyla kimi zaman hesaplaşma- lanndan kendini kurtaramaz! Yalan da vardır, kin de, düşmanlık da... Ben yine de, anıları, günlükleri severim... Doğaı mu yazılanlar, yan- lış mı, diye düşünmeden, tıpkı bir roman, bir öykü okur gibi... Cum- huriyetie yıllarca birlikte çalıştığımız Hasan Cemal'in günlüklerinden bazı parçalan okuyunca, önce şaş- kınlığa, sonra da bir öfkeye kaptır- dım kendimi... Nasıl olur; okumuş yazmış, öğrenimli bir insanın, bun- ca yıl gazetecilik yapmış bir aydı- nın bu denli bir çirkinliğe kendini kaptırması!.. Bir nedeni var, o da Hasan Ce- mal'in yazarlık nedir bilmemesi, bir türiü öğrenememesi! Hemen her yazısını okuyorum, bir gün yazar olabilir mi diye bekliyorum, yok, ol- muyori Hergün ünlü gazetelerde sü- tunlan da doldursa, kitaplar da ya- yımlasa, şöyle işe yarar, kalıcı, an- lamlı bir ömek veremiyor. Işi gücü "angut"lar, bilmem neler diye ona buna sataşmak, iktidardaki şeriat- çı bir kadronun övgüsünü yapmak!.. "Sen bu gazetecilik hevesinden vazgeç, kendi mesleğine dön. Bir gün elçi bile olabilirsin. Gazeteci- lik sana bir şey kazandırmaz" de- diğimi anımsadım birden... Daha işin başındaydı, dinlemedi! önce muhabir, sekreteryardımcısı, sek- reter, temsilci, daha sonra da ge- nel yayın müdürü oldu! Işte, vardı- ğı sonuç! Hasan Cemal kitaplannı güzel sunuşlarla bana hep gördetmiştir. Bilmem şu Cumhuriyet anılan da ge- lir mi? Ama ben, yirmi beş lira ve- rip o kitabı almayacağım. Doğan Grubu'nun dörtgazetesinde çıkan sayfalardolusu alıntılan yeterli bul- duğum için!.. Bu kitap, yazarına el- bet büyük kazanç sağlayacak! Ün- lü insanlann yaşamlannı, kimi za- man eleştiren, kimi zaman yerin di- binebatran "teşhircilik" her zaman para getiren bir iş sayılmıştır... De- dikodu.. o ne yaptı, bu ne etti diye merak edenler olur, hele adı duyul- muşlar, belli alanda ün kazanmış- lar söz konusu ise televoleci insan- lar bunlan bayılarak okur!.. Ne var ki belli bir kinle, bir düş- manca tutumla yazılmış anılar bir süre sonra toz gibi uçar gider... Okur çabucak anlar bu tür suçla- yıcı, kötüieyici bir anlayışla kale- mealındığını. Atar kitabı bir yana!.. Hasan Cemal'in anılan da öyle ola- caktır... "Cumhuriyet'te kırk yılımı doldur- mama az kaldı. Okur olarak da bü- tün bir yaşantım var. Ben de neler gördüm, neler yaşadım! Hasan "Sen de yaz kendi Cumhuriyeti'ni" diyor. Ben onun gibi yazmam, ya- zamam! Çünkü, ben biryazanm... Yazar olarak sorumluluğum var. Hasan Cemal ise kırkından sonra yazar olmaya kalkmış! Yazariıkta ne denli başanlı olduğu son kita- bından da belli değil mi? Filozof Kimdir, Felsefeci Kim? Arslan KAYNARDAG B aşlıktakı ild sözcügün 'fel- sefe'' ka\Tantı ile yakından ilgisi hemen belli oluyor. Onun için ilkin felsefe sözcüğü üzerinde duraca- ğım. Felsefe tarihçileri eskiçağın Anado- lusu'nda doğan Thales'i (10 450-500) ilk filozof olarak kabul etmekte birle- şirler. Mitolojıden (söylence) akılcı fel- sefeye ilk kez onunla geçılmiştir. Fel- sefe hareketi sürekli gelişerek günü- müzekadargeldi. Filozoflaryeni kim- likler, felsefe yenı ıçerikler kazandı. Bu kültür hareketi burada da durmaya- cak, günümüzden yarınlara uzanacak- tır. Felsefe ve filozof kavramlan, ilk yıllardan bu yana hep bu adlarla dile getirilerek Batı ve Doğu toplumların- daki yerini almıştır. Felsefe sözcüğünü kısaca tanımla- mak istersek şöyle diyebiliriz: Varn- ğuı temetini araştmnaya yönelen, bilgi- nin ilke ve yöntemlerini, bunlarta bir- iikte değerieri sorgulayan düşünce. Aslında onun sorgulamadığı kavram yoktur. Felsefe bunlann ınsanla, kimi zaman toplumla ilişkisini araştırır. Amaç, soru sorarak kavramlan açıklı- ğa kavuşturmaktır. Filozof Kant, en başta gelen üç so- ruyu şöyle sıralamıştı: Neyibilebilirim, neyiyapabilirim, neye inanabUirim? Bu filozof düşünce sistemını bu sorulan ya- nıtlayarak meydana getırdi. Felsefe sözcüğü üzerinde bu kadar durduktan sonra filozof sözcüğüne ge- çelim. Onu da yine kısaca şöyle tanım- layabiliriz: Filozof, felsefe alanında yeni ve özgün düşünceler üretebilen, bu alanda, sistem ve gelenek kurabilen insandır. Sistem kuran filozoflara birkaç ör- nek olarak Platon, Aristotdes. Descar- tes,Kant, Hegel gösterilebilir. "Özgün düşünce" için de bu yazıda Nietzsche ve Bergson adlanm vermekle yetinece- ğim. Birincisi, değerieri yadsıyan nihı- list düşünceleriyle, öteki akılcüığı eleş- tirerek onun yerine sezgiciliği getir- mek istemesiyle etkili olmuştu. Kökeni Grekçe olan felsefe ve filo- zof sözcükleri, eskı düimız olan Osman- lıcaya, Arap dilinin etkisiyle "felasife'' ve "fe>1esoP olarak yerleşmıştir. Yazılannı, 1900'lerinbaşlanndaya- yımlayan Rıza Tevfik, admın önüne "feylesof" sözcüğünü getirdiği için ki- mi çevrelerde böyle tanındı. Ne var kı bu kavramın gerektirdiği anlamda bir kimse değildi. Onun için böyle bir ni- telendirme abartma olur. Ancak felse- feci denebilir. Bizde filozof var mı? Varsa kimler- dir? Yoksa neden yok? Bu sorulan baş- ka yazıda yanıtlayacağım. Yazımın baş- lığında da belirttiğim gibi, felsefeci ko- nusundaki düşüncelerimi açıklayarak bu yazıyı bitirmek istiyorum. Felsefeci, felsefe konusu ile ilgilı olan, bu alanda kimi araştırmalar yapan, bu konuya yönelik bilgiler öğrenip öğre- ten kımsedir. Her resim yapana ressam denemeyeceği gibi, her felsefe yapana da filozof, hatta felsefeci denemez. Dü- şünce tarihimize ve günümüze baktı- ğımızda, 'felsefeci' dediğimiz. diyebi- leceğimiz kimselerle karşılaşıyoruz. Onlar eğıtim alanında olduğu gibi, fel- sefe etkinliklermde de önemli işler ba- şanyorlar, katkıda bulunuyorlar. Fel- sefenin kurumlaşması yolunda emek ve- riyorlar. Profesör, öğretmen, yazar olanlarya- nında, felsefe kurumuna üye olan, onun etkınJiklerinde yer alan felsefecileri- mizvar. Felsefeci sözcüğüaynızaman- da dilimize zenginlik getirmektedir. Başka dillerde bu anlamı karşılayacak bir sözcük yoktur. Biz Türkçede yal- nız "felsefe" için değil, çeşitli bilim ve öğretım dallan için de bu ekten yarar- lanmaktayız. Örneğin tanhçi, edebi- yatçı, coğrafyacı, hukukçu vb. diyo- ruz. Bilimsel mesleklerle ilgili olanlar ıçın böyle denilmesi Meşrutiyet döne- minde başladı. Bu tür nitelendirme özellikle öğretmenler için yapılıyordu. Öğretim çe\Telerinde "febefed" söz- cüğüne takılanlar, onu yadırgayanlar olduğunu işittim. Kimileri "Yahu biz felsefe mi saöyonız" diyorlarmış. Oy- sa burada yadırgayacak, alay edilecek bir durum yoktur. "Ci" ekinin "satma" ile ilgili sözcükler dışuıda geniş bir kullanılış alanı bulunduğunu söyleye- biliriz. Örneğin şu sözcüklere baîca- lım: Yapıcı, yardrmcı, sevindirici, ba- nşçı, yolcu, dinleyici... Ne güzel söz- cükler değil mi? Hepsinde bir işe, bir eyleme işaret ediliyor. Felsefeci sözcüğü dıhmizin bir zengınliğidir. Onu seve seve kullanacağız. Güzel Sanatlar îlgi Bekliyor Musa Kâzım YALIM A nlaşılan o ki, Türki- ye"de. güzel sanatlar- la ilgili değerlenn de- ğeri, hâlâ kavranamamış du- rumda. Oysa Rönesans hare- keti, resim sanatıyla başlamış- tır. Resim sanatıyla doğaya ve Eğitimci onun bir parçası olan insana dönülmüştür. Bundan sonra da doğayı ve insanı araşnnp in- celemevle deneysel metoda geçilrruştır Bılımın ve tıp bi- liminın, hızla gelişmesi ve bu- güne ulaşması sağlanmıştır. Güzel sanatlar ve bilim, de- mokrasi ve hoşgörünün ka\- nağıdır Güzel sanatlann ve bilimin önemsenmediği top- lumlarda demokrasi de ola- maz Çağdaş dünyada, demok- rasıyı tam anlamıyla uygula- yan toplumlar, güzel sanatla- ra ve deneysel metoda dayalı www.akemekliük.com.tr"ye girip, birikimlerimi kontrol ediyorum. Ne durumda olduklarını değil, ne iyi bir iş yaptığımı görmek için.. AK Emeklilik Müsterisi Siz de bireysel emeklilige AK Emeklilik ile girin, birikimlerinizin son durumunu E-meklilik Online Şube'deki araştırma laboratuvarımıza girerek görün. Birikimlerinizin kazancını diğer yatırım araçtannın kazançlarıyla karşıiaştınn. Güven dolu bir gelecek AK Emeklilik'te... Çünkü sadece biz emekliliğin önüne AK güvencesini koyuyoruz. 23 23www.akemekiilik.com.tr bilimsel bilgiye borçludur. Gü- zel sanatlara ve bilime dayan- dınlmayan demokrasi, göster- melik ve aldatıcıdır. Güzel sa- natlar, bilimin, yarancılığın ve hümanızmın anasıdır Güzel sanatlar. insansal duygulann dostu, ıçgüdüsel duygulann da düşmanıdır Insanoğlunu ınsanlaştıran güzel sanatlar ve bilimdir Insanoğlu ha- yatta ne kadar bilgilenmiş ve ne kadar güzel sanatlarla ilgilenmışse, o oranda insa- ni değerlere ulaşmıştır. Gü- zel sanatlar ve resim sanatıy- la ilgili olarak, dünya çapın- daki büyüklerin görüşleri, güzel sanatlara ve özellikle de resim sanatına çok büyük önem vermemizi zorunlukı- lıyor. Bü\ıik sanatçı Leonardo da VTnci, eşi ve benzeri bu- güne kadar daha dünyaya gelmemiş, Tann taranndan çok yönlü ve ayncalıklarla yaratılmış tek insandır. Yü- ce Tann, dünyada hıçbır öke (dâhi) için bu kadar cömert davranmamıştır. Atatürk ün. resim sanatı ve güzel sanatlarla ilgili gö- rüşleri, çağdaş Türk sanatı- na ve sanatçısına ışık tutacak ve sanatta gidilecek yolu gös- teren köklü bır devrkn nite- liğindedir. Yazar İhsanAkay, Atatürk ıle ilgili "Atatürkçü- lüğün Ükeleri" adlı yapıtı- run 166. ve 167. sayfalann- da şöyle dıyor •*~Atatürk'ün. yaşamayı sever, iyimser bir insan oMu- ğunu gördük... Yeryüzüne tutkun bir adam,resim sana- üna sırtçeviremezdi DevTİm ateşjiçnderesmıve he\1idsa- natınada ilgiduydu ve izlen- mesi gereken yönleri göster- di. Yeni Türk resnıi. İslam geleneğinden uzaklaşıp Baö tarzı ile yoğrulacak. Türk'e özgü olanı renk ve çizgi ha- linde vvrme çabası güdecek- tl_ Yurtgercekkrininçizgive renkle de bir an önce anlaül- masının özlemini çekiyordu Atatürk. Kendi toplumsal >aşa\ışını Ban'daki gibi tab- loy'a \« heykele, din geleneği yüzündenaktaramamışolan ülkemiz. BaOya yöneÛş ca- ğuıda gerçekleştirmek zo- nındaydı bu özfemi. So\ııt sanatve başka etkenlerbo-az köstekledi bu gidişi Ama bi- lefimki zamanıgeküğinde.sa- natta da Atatürk'ün çizmiş olduğu yola dönülecektjr." 1 Kasım 1936'da BMM'nin açılış söylevinde >ine güzel sanatlar konusu- nadeğinirAtamız: "Gü/dsa- natiann her şubesi için, ka- mutayın göstereceği ilgi ve emek ulusun insanhkve uy- garhk hayat ve çahşkanhk verüninin artması için çok etkihdir.Birulussanattanve sanatçıdanyoksunsatam bir hayata sahip olamaz. Sanatçı, toplumda uzun çabalardan sonraatamdaış> ğı ilk duyan msandır." Atatürk ile Leonardo da Vincı'nin güzel sanatlar ve bilimle ilgili değerlendirme- len, büyük ve tam bir ben- zerlikle örtüşmektedir. PENCERE Askeri Müdahale ÜzerineL Eksik olmasın, Hikmet Çetinkaya asker üzerine eski yazılarımdan örnekleri arşivden çıkanp köşesinde dün yayımladı. Ordu üstüne neler düşündüğüm bu yazılarda ayan beyan... Doğan Grubu'nun gazetelerinde veTV'lerinde benim askeri müdahale istediğim üzerine iftira kampanyası çarşıda zerzevat satar gibi bangır bangır pazarlanıyor.... Hikmet'in yazısından birkaç satıraktanyorum... 20 Mayıs 2003'te ne yazmışım?.. "Siz medyacılann Takıyye Partisıyalakalığında askere tavıralıyorlarmış gibi tatavayaptıklarına bakmayın!.. Hele bir müdahale olsun, gazeteci geçinen üçkâğıtçıların tümü herkesi sollayıp askerden çok askerci olurlar... Mostrası meydanda.. Işte 12 Mart.. Işte 12 Eylül.. Işte 28 Şubat... Hele 12 Eylül'de, admın başında gazeteci yazılı herif-inaşerifleromuzuyıldızlılarayalakalıkta birbirleriyle yanş ediyoriardı. Asker gelirse muhalefeti yine Cumhuriyet gazetesi yapar." Yakın zamanlarda buna benzer nice örnek var yazılarımda... Askeri müdahale istediğim iftirası bilinçli bir ortak komplonun kirli tezgâhıdır. • Bizim 'Aydınlanma' tarihimiz Avrupa'dakine benzemez. Türkiye'de sanayi burjuvazisi olmadığı için akıl ve bilime dayalı çağdaşlaşma devrimini asker-sivil bürokrasiyle yürütmeye çalışmışız... Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra dasüregelen bu serüvende Ordu kimi zaman olumlu, kimi zaman da olumsuz rol oynadı... Askeri bu açıdan değerlendiriyorum... Ancak son yıllarda -halkta değil- dinci, entel, medya kesimlerinde başlayan asker düşmanlığının gerekçesi nedir?.. Asker düşmanlığı medyada ilginç bir politikaya dönüştü... Sıkıyönetim dönemlerinde zulüm görmüş kimi 'Aydın' da geçmişin olumsuz mirasını yüreğinden söküpatamıyor... Oysa askere düşmanlığın başında benim bulunmam gerekir, 'ZiverbeyKöşkü' adlıkitabımı okuyan bunun gerekçesini bilir. • 21'inci yüzyılın başında emperyalizm Ortadoğu'da Türkiye'yi bölmek ve Türkiye'yi İslam devletine dönüştürmek projesine sarıldı... Sır değil, tüm boyutlarıyla apaçık bir tasarım bu... Askere düşmanlık bu tasarımın ürünüdür; propaganda dışardan yönetilmekte, içerdeki -vatan hainleri demjyorum- yandaşlannca destek- lenmektedir... Peki, bu durumda ne yapmalı?.. Asker yönetime el mi koymalı?.. Yok canım... Asker müdahale ederse, dışardan ve içerden hemen kuşatma altına alınır; Bush yönetin > serçe parmağını oynatsa IMF'ye bağlı ekonomide kriz yaratır; PKK terörü dışardan daha çok pompalanır; AB sureti haktan görünerek tavır koyar; kısa sürede, yalnız müdahalecilerin değil, Atatürkçü askerin icabına bakılır... Askeri bunca rizikolu koşullarda müdahaleye çağırmak için insanın aklını peynir ekmekle yemiş olmasıgerek... • Peki, neolacak?.. Türkiye parçalanacak mı, yoksa İslam devleti mi olacak?.. Ne yapmalı?.. "Çılgın Türkler"\n yeniden çıldırmasını bekliyorum ben... Çünkü emperyalizm ile içerdeki hizmetkârian Türkleri çıldırtmak için her şeyi yapıyorlar... BOZDOĞAN tŞ MAHKEMESt SIFATIYLA ASLİYE HUKUK HÂKtvnJĞİ'NDEN Esas \ o 2003 ?5" - Karar No 2005 74 Da\acı SSK tarafindan da\alılar Aydınel Altıntaş. Faık Özgür Ara- rat \e Fuat Ozsoy aleyhıne ıkame olunan rucuan tazmınal da\asının vapılan vargılaması sonucunda, mahkememızm 12 03.2005 tarih ve 2003 35" esk 2005 74 karar sa>ilı karan üe. 1- Davacı kurum tarafindan daha once da\alılar aleyhıne fazla>a ıhşkın haklar saklı tutularak açılan rücuan tazmınat davası sonucunda. mahkememızın 2004211 esas, 361 karar sa>ılı 17.12.2004 tanhlı. 24 02 2005 tanhmde kesınleşmış karan ıle ölen kurum sıgortalısı Meh- tnet Boztepe'mn hak sahıplenne bağlanan peşın değerlı gelıı nederuyle da\"alılaruı kusur oranlanna göre belırlenen gerçek kurum zaran olan 6 063.225.496 TUsından hûküm altına alınan 381361.132 TL'sının mahsubu ıle bakıye 5 681 864 364 TL = 5 681.86 ^TL tazmmatm gelır ona\ Bnhı olan 29.09.2003 tanhınden ınbaren ışleyecek yasît faızı üe birlikte da% alılarüan müteselsıkn tahsüı üe da\-acı kuruma venimesme. da\acı kurumun bu \öne ıhşkın fazla istemınin rctkline. 2- Davacı kurum taranndan daha önce davahlar aleyhıne fazlaya ıhşkın haklar saklı tutularak açılan rucuan tazmınat davası soflucunda. mahkememızm 2004 211 esas. 361 karar sayılı 17.112004 tanhlı. 24 02 2005 tanhınde kesınleşnuş karan ıle ölen kurum sigortahsı Ah- met Kûllüoğlu'nun hak sahıplerme bağlanan peşm degerÜgehr nede- nıyle davalılann kusur oranlanna gore behrlenen gerçek kurum zaran olan 14 315 655.035 TL'smdanTıüküm altına alınan 481.252 0"9 TL'sının mahsubu fle bakiye 13.834.402.596 TL = 13.834,40 YTL tazmınat \erine davacı kurumun talebıyle bağlı kalınarak 13.303.225 229 TL = 13 303,23 YTL tazmınaün gelır onav tanhı olan 2609.2003 tanhınden ınbaren ışleyecek >asal fara ıle bırhkte da\ah- lardan müteselsıkn tahsüı üe davacı kuruma \ erümesıne. davacı kuru- mun bu yöndekı fazlaya üışkın haklannın saklı tutulmasına. 3- Hüküm altına alınan mıktar üzennden alınması gereken 1.025.194 838 TL = 1 025.19 YTL nısbı ılam harcının davahlardan müteselsılen tahsüı ıle hazıne adına gelır kaydına. 4- Hukum altına alınan mıktar üzennden hüküm tarihmde yürür- lukte olan a\ııkaüık asgan ucret tanfesı uyannca davacı kurum yaran- na takdır olunan 1 958"8O" 16" TL = 1 958.81 YTL \ekalet ucretının da\ alılardan müteselsılen alınarak davacı kuruma venimesme, 5- Davacı kurum tarafindan vapılan 14 000 000 TL dört tebligat p- den, 3.000.000 TL posta gaıden. 14" 500 000 TL gazete ılan gıden ol- mak üzere topkun 164 500 000 TL = 164,50 YTL yargüama gıdennın davanın kabul ve reddedılen mıktan ıle orantılı olarak hesaplanan 156,28 YTL'sınin davalılardan müteselsılen alınarak davacı kuruma verilmesıne, kalan kısmın davacı kurum üzennde bırakılmasma karar verildığı. tdarecıler Sıtesı No 8 5 Batıkent-.^nkara adresinde ıkamet ettiği bıldınlen. ancak bu adreste bulunamaması \e teblığe elvenşlı adresı de bulunamaması nedenıyle yargılama sırasında ılan yoluy la dava dılek- cesı kendısıne teblıg edılen davalı Faik Özgür Ararat'a tebhgat yenne kaım olmak uzere \e ışbu karann ılan tanhınden inbaren 8 gün ıçınde temyız etme hakkı bulundugu ılan olunur Basın: 58578
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle