Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 OCAK 2005 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
• •Çıplak Bir Tarih.
"Bizlertarih olduk" derlerdi eskiler... Tarih olmak, yeni bir
ömür süresinde birçok şeyi görmek, birçok olaya tanık ol-
mak!.. Paul Valöry'ye göre "Tarih, birbilim dalı değildir".
Fizik gibi, kimya gibi, matematik gibi. Insandan insana de-
ğişir tarih! Yorumlanır, özetlenir, atlanır, yozlaştırılır, başka-
laştırılır. Kimse inanmaz kitapların yazdığına. Çünkü birinin
dediğini bir başkası bozar, bir başkası yüceltir...
Gerçek tarih, kişinin kendi tarihidir. En doğrusu, en sa-
hicisi, en gerçeği... Işte böyle bir tarih kitabı: "Türkiye'nin
Çıplak Tarihi" (Okuyan Us Yayını)... Dr. Cem Mumcu'nun
düzenlediği bir tarih kitabı... Kişilerin belirli zaman parça-
larındayaşadıkları, daha doğrusu anımsadıkları, unutama-
dıkları...
"Türkiye'nin Çıplak Tarihi"n\ bir kişi, iki kişi değil, tam 53
yazar yazmış! Hepsi edebiyat alanında tanınmış şairler, ya-
zarlar, sanatçılar... Her biri yaşamından biryıl seçmiş, an-
latmış... 1946'dan 1991'e kadar...
"Tarih" diyoruz, ama geçmişi anlatır tarih... Bu kitapta
"tarih" sayılacak yıllar ancak 1980'e kadar olmalıdır. Yani
belirli biryaşı geride bırakmış olanlar içindirtarih!.. Seksen-
ler. doksanlar daha dün...
ilk ben başlamışım, 1946'yı anlatarak!.. llk kitabımı ya-
yımladığım, ilk aşkların acısına katlandığım, yaşama bir ya-
zar gözüyle bakmaya, yorumlamaya başladığım yıl!.. Dün-
yada, Türkiye'de bir şeyler değişmeye başlıyor! Çok par-
ti, çok düşünce, ama bir süre sonra düşünce tekleşiyor, o
gün bugün hep böyle geliyor, yasaklar, önlemler...
Ece Ayhan 196O'ı anlatmış. Peride Celal 1951'i. De-
mir Özlü 1995'i. Hilmi Yavuz 1961'i. Feridun Andaç
1981'i. Leyla Erbil 1959'u... Elli üç yazar. Her birinin özel
tarihinden bir sayfa... Ama hepsinin öyküsü yaşadıkları dö-
nemin etkilerini, baskılarını, sevinç ya da üzüntülü anlarını
getiriyor. Daha doğrusu elli üç öykü...
Dr. Cem Mumcu önsözde böyle bir işe neden giriştiğini
anlatıyor:
"Serüven Türkiye'nin son yarım yüzyılına dışardan de-
ğil içeriden baksak nasıl olur sorusuyla başladı. Ama bu
'içerisi' ülkenin içi değil bireyin içi anlamına geliyordu.
Resmi tarihi biliyorduk. Ihtilalleri, ekonomik krizleri, sos-
yaldeğişimleri, felaketleri... Bu ülkenin başından geçen tür-
lû şeyleriyaşamış, okumuştuk. Pekiyi, Türkiye'nin başın-
dan bunlargeçerken bireylerin içinden neler geçmişti?"
Kısacası, "Olaylar bireyi nasıl etkiledi? Herkesin kendi
Türkiyesi nasıl bir Türkiye idi?"
Dr. Cem Mumcu bu soruyu yalnızyazarlara, edebiyatçı-
lara, sanatçılara yöneltmiş. Birkaç yıl süren bir çalışmayla
hepsini toplamış bir araya getirmiş; onlann düşün, düş, ger-
çek yaşamlarıyla bir görüntü çıkarmış. Şimdilik yalnız ede-
biyatçı takımından!.. Gönül ister ki, "Türkiye'nin Çıplak Ta-
rihi"ri\ politikacılar, ekonomistler, sıradan kişiler, aydınlar, ga-
zeteciler, daha doğrusu halkın kendisi yazsın, yazabilsin.
Böyle bir çalışma "Türkiye'nin Çıplak Tarihi"n\ bambaşka
bir açıdan, yorumlayış olmaz mı?
Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın 1947 günü için yazdığı, ya-
şadığı, yaşattığı elbet şiir, yine şiir, yine şiir! Nerdeydi, ne
yapıyordu 1947'li günlerde şair... Işte iki parçasıyla Dağ-
larca'nın 1947yılı:
"Ikinci dünya savaşı bitmişti I Kızıl Rusya parlamıştı da-
ha kıpkızıl I Içerdeki açlık iki yoldan yürüyordu adım adım
I Başlamıştı köy göçü büyük kentlere I El ayak gövdele-
riyle yoktular
Dağlarca Kızılırmak kıyılarındaydı I Üç Şehitler'in dene-
meleri içinde I Sözcüğün öteki yakasına geçmişti I Top-
lumda değildi toplum I Toplum yoktular"
CHP, Kurultay ve Baykal...
partinin genel başkanlığına adaylığını koyan
bir partılınin, kurultayda delegelere hitap et-
mesini, kurultay kürsüsüne çıkarak konuşma
yapmasını engellemek tarihi bir hata olur. CHP
genel başkan adayının delegelere seslenerek
genel başkan olunca nasıl bir parti tasarladı-
ğını anlatmasına engel olunursa, bu hukuk dı-
şı ve antidemokratikhareketin, bu engelleme-
nin vebalınden bu karan verenler ömür boyu
kurtulamaz...
Tüzük değişiklikleri
Baykal kurultayda kazansa bile kaygan zenıindedir, toplumun güvenini
yitirmiştir; ancak, kurultayda çıkıp tarihi bir konuşma yaparak genel başkanlıktan
çekilirse tekrar yıldızın parladığı anı yakalayabilir, eski itibannı kazanabilir.
Alev COŞKUN
C
HP'nin örgütü çok duyarlıdır ve
bugünlerde CHP'de bütün taba-
nı üzen alışılmamış işler oluyor.
Miting yaparak halkı toplayan
Mustafa Sarıgiil, bir sürü iddiay-
la ve partiden kesin çıkanlma isteğiyle Yük-
sek Disiplin Kurulu'na (YDK) gönderildi.
YDK, Sangül'ün partiden ihraç edilmemesi
yönünde karar alınca, genel başkan ve parti-
nin merkez yönetim kurulu, Sangül lehıne oy
kullanan YDK'nin iki üyesini, partiden çıka-
nlma isteğiyle yine YDK'ye gönderdi. Bu yet-
medi; içlerinde milletvekilleri ve kurultay de-
legelerinin de bulunduğu 131 kişiyi partiden
kesin çıkarma isteğiyle yine YDK'ye verdı. Bu
aşamada en olumlu unsur, YDK'nin toplana-
mamışolmasıdır...
YDK'nin Sarıgül hakkında aldığı karar,
CHP'nin yüksek yöneticilerini memnun et-
mediği için genel başkan acele kurultay kara-
n aldı ve kurultay bu ayın 29'unda toplanacak.
Herhalde bu kurultay sıyasal yaşamımızda
"Hızlandırılnuş Kurultay" adını alacaktır.
Dışandan balalınca sankı parti içi sorunla-
nn çözümü için bir mekanizma izleniyormuş
gibi... Ancak bu kurultay bir sürü soru işare-
tini de yapısında taşımaktadır. Kurultay'la il-
gili olarak antidemokratik, hukuk duygulan-
nı zedeleyen bir sürü nokta, insanlann kafa-
sında soru işareti gibi durmaktadır. Işte ileri-
de "adalefcsiz" ve "hukuka aykui" etiketleri-
ni taşıyacak noktalar:
ıçın suçlanarak disiplin kuruluna verilmeleri,
tarihe geçecek bir çelışkıdır. Böylesine bas-
kıcı bir yönetim karşısında delege, kurultay-
da özgür ıradesini kullanabilır mi?
Işte bu ve bunun gibi birçok nedenle, "CHP
Nereye" adlı yazımızda CHP üst yönetiminin
giderek olıgarşık bir yapıya dönüştüğünü ve
partıde "OBgarşinin Demir Yasası" kuramını
anımsatan davranışlar sergilediğini belirtmiş-
tik (Cunıhuriyet, 2 Aralık 2004).
Dönüşüm kurultayı
Kûçük Salon
Kurultay küçük bir salonda toplanıyor. Bu,
CHP'nin geleneklerine çok aykındır. CHP bü-
tün kurultaylannı büyük salonlarda, geniş din-
leyici katıhmı ile yapmıştır. Bir zamanlar sa-
lonlara ve meydanlara sığmayan CHP'nin, bu
derece önemli bir kurultayı adeta mal kaçınr
gibi küçük bir salonda yapması doğru değil-
dir... CHP hiçbir zaman halktan kopmadı ve
halktan korkmadı. Halkla CHP arasına duvar
örmek, yapılacak en hatalı ve sakıncalı iştir.
Kurultay gündemi
Kurultayın yayımlanan gündeminde de so-
runlar var. Ilan edilen gündemde, Genel Baş-
kan Deniz Baykal'ın konuşmasının ardından,
doğrudan seçimlere geçilmesini öngören bir
düzenleme yapılmış gibi görünüyor. Genel
başkan adaylanndan HurşitGüneş, bizzat Bay-
kal'a müracaat ederek bu düzenlemenin çok
yanhş olduğunu, bunun "kurultayıileridetar-
üşılır halc getireceğiııi" belirtmiş bulunuyor.
Sayın Güneş'in bu tespitı çok doğrudur.
CHP gibi sosyal demokrat ve özgürlükçü bir
Bundan önceki kurultayda (22 Ekim 2003)
yapılan ve demokrasiyi gölgeleyen tüzük de-
ğişiklikleri, CHP üst düzey yönetimini seçkin-
ler sınıfma sokmuştur.
CHP 'de birpartilinin genel başkan adayı ola-
bihnesı ıçın tüm kurultay delege sayısının yüz-
de 20'sinin desteğıne sahip olduğunu kanıtla-
ması gerekiyor. Bu kanıtlama nasıl olacaktır:
Aday olan bir partili, 263 kurultay delege-
sının noterden onaylı ıstemini kurultay başka-
nına sunacaktır. Ya da kurultay salonunda 263
delege (tüm delegenin yüzde 20'si) kurultay
başkanlık divanının önüne gelecek ve istem-
de bulunduklan aday için teker teker imza ata-
caklardır. Bunun ne derece baskıcı ve zorla-
ma bir ışlem olduğunu belirtmeye gerek yok-
tur. Sadece zor değil, son derece antidemok-
ratik; hukuktan, adaletten ve insaftan uzak bir
davranış. Son değişiklıkten önce, genel baş-
kan adayı olabilmek için delegenin yüzde
5'ınin (66 delege) imzasıyla yürütülen bir ış-
lem, şimdi yüzde 20'ye çıkanlarak, CHP'yi öz-
gürlükçü bir parti olmaktan uzaklaştırmıştır.
Çarşafliste
Bu zorluklarla ve dayatmalarla da bitmıyor.
Yine Baykal'ın önerisıyle geçen kurultayda
"ÇarşafListe" adı verilen seçim yöntemi kal-
dınldı; "Blok liste" yöntemi konuldu. Çarşaf
listede herkes aday olabilir, delege genel lis-
tede istediğini işaretleyerek seçimi gerçekleş-
tirirdi. Blok listede böyle bir seçenek yok.
Blok listenin anlamı şudur: Parti meclisi ve yük-
sek disiplin kurulu gibi partinin en yüksek or-
ganlarına sadece genel başkan ve yakın çev-
resınin hazrrladıklan lısteye dahil olan kışıle-
rin seçilebilme hakkı doğmaktadır. Bu yönte-
min demokratik olduğunu kimse savunamaz...
Disiplin kıırulunun işletilmesi
Genel Başkan Baykal ve ekıbı, disiplin ku-
rullannı en çok çalıştıran bir yönetim olarak
CHP tarihine geçmiş bulunuyor. Zaten sayısı
yeterli ohnayan CHP Meclis Grubu'ndaki 15
milletvekilinin Mersin'de mitinge gittikleri
Türkiye bıçak sırtında, zor bir dönemden ge-
çiyor. Ulkemizin içinde bulunduğu böylesi
olumsuz siyasal ve toplumsal ortamda gönül
ıstiyor ki bu kurultay bir dönüşüm kurultayı
olabilsin. Ama CHP liderlığe kapalı, dışa ka-
palı, halka kapalı bir parti görünümünü koru-
duğu sürece bu dönüşüm ne yazık ki olama-
yacaktır.
Kaygan zemin
Eski polıtıkacılann kullandıklan bir deyim-
le Baykal "satbımailde"dir. Bugünkü anlamıy-
la, Baykal artık eğik ve kaygan birzeminde aşa-
ğıya doğru kaymaktadır. Bu yokuş aşağıya ka-
yış, yetenek ve binkimlen olan Baykal'ı ne ya-
zık kı aşağı noktalara kadar indirecektir.
Baykal, kendisine muhalefet edenlerin bir-
leşmemesı yüzünden, kurultayda kazansa bi-
le o kaygan zeminden kurrulup tekrar topar-
lanamayacaktır. Baykal toplumun güvenini yi-
tirmış görünüyor. Bu noktadan sonra Baykal
grafiğinin tekrar yükselme eğilimi gösterme-
sı, sıyaset, toplum ve sosyal psikolojı bilımi-
nin verilerine göre olanaksızdır...
Tarihi karar
Ancak bu noktada, Baykal için, yıldızın par-
ladığı tarihi bir an doğmuştur. Eski birparti ve
parlamentoda mesai arkadaşı olarak kendisi-
ne içtenlikle önenyorum. Kurultayda çıkıp ta-
rihi bir konuşma yaparak genel başkanlıktan
çekildığmi açıklamahdır. Işte o zaman tekrar
yıldızın parladığı anı yakalayabilir, eski itiba-
tına kavuşabilir. Ne yazık ki, bugün CHP li-
derliği, partinin bütün unsurlannı kucaklayan,
ortak akla değer veren yöntemlerden epeyce
uzaklaşmış görüntüsündedir.
Eski Genel Başkan Erdallnönü'nün son rö-
portajında dediği gibi, kurultay konuyu ikiye
ayırabilmelidir. Konu; genel başkanın değiş-
mesini istiyor musunuz, istemiyor musunuz?
Işte ana nokta buradadır.
Birleşme zamanı
Bu kurultayda başkan adaylığıru açıklayan-
lar, Sayın Inönü'nün işaret ettiğı bu temel nok-
tayı özümseyip ülke çıkarlannı ön plana alır-
larsa, duyarlılık göstererek birleşip tek aday-
la kurultay delegesinin karşısına çıkabilirler-
se çok büyük ve tarihi bir iş yapmış olurlar.
CHP'nin ve ulkemizin önünü açmış olurlar...
İslam Gelişiyor mu!
TURKCELLÜLERE
• '•)•"<
\%m
Turkcell liler!
Sony Ericsson
T630'u
100 milyonTL
100 YTL
avantajlı
almak için
hemen bir
Turkcell satış
noktasına gelin.
Kazandıgınız indirim.
12 ay boyunca her ay,
hattınız faturalıysa
8.500.000 TL'8,5 YTL düşülerek;
hattınız kontörlüyse 84 kontör
yuklenerek yansıtılacaktır.
•• "ffiiMff
Kampanyaya aynı Turkcell hattıyla yalnızca
bir defa katılabilirsiniz. Kurumsal aboneler de
bu kampanyadan yararlanabllir.
Kampanyaya son katılım tarihi 31 Ocak 2005 tir.
Kampanya stoklarla sınırlıdır.
Ayrınlılı bilgi Turkcell satış noktaları ve
www.turkcell.com.lrde. 4440532 4440535
Dr. Necdet TUNA
A
klı eren her Al-
lah'ınkulununyer-
yüzündeki Müslü-
man toplumlarının tümü-
nün kültürel, ekonomik ve
toplumsal gen kalmışlığının
nedenını bilmesine karşın,
kimse ne bunu alenen söy-
leme ne de dini kurallar dı-
şına bir adım atma cesare-
tini gösterebilıyordu. Bu-
nun bilinçlı olanların canı-
na tak dediğinden midır,
yoksa Batı ülkeleri karşı-
sında yolun gittikçe çıkma-
za girdiğinden mi, geliş-
mişlik yolunda aranın git-
tikçe açıldığından; aşağı-
lanmanın, küçük görülme-
nin onur meselesine dönüş-
mesinden mıdır nedir, son
zamanlarda toplumumuz-
da da bu yönde bir tapırdan-
ma, bazı eski alışkanlıkla-
rı terk etme eğilimi başla-
dı gıbı.
Rahmetli annem nama-
za durduğunda çevresinde
gözünün ilışebileceği uzak-
lıktakı tüm ınsanlı resımle-
ri, onlara bakarak namaz
kılmanın günah olduğu
inancında olduğu ıçın, ters
çevirirdi. Bız de bu şekilde
şartlandığımız için, son per-
şembe günü cuma nama-
zında hanım mankenlenn
karşısında sccdeye varan-
ları görünce annemi anım-
sadım. Sayın Çahşlarçıra-
nın son lran gezılerinden
sonra yazdıklannı okuyun-
ca da bir durakladım. Kom-
şuları rahatsız ettiği için
lran'da hoparlörlenn yasak-
landığını, hatta ezanın an-
cak çevreden duyulabıle-
cek bir tonda okunduğunu
yazıyorlardı. Dahası, top-
lumların ekonomik gelışi-
mini engelleyen etmenle-
rin başında gelen nüfiıs ar-
tışını önleyebilmek için özel
kurslarda erkeklere yatak-
ta ne yapmalan gerektiği-
nın, prezervatıfın nasıl kul-
lanılacağının öğretildiğını,
döl suyu yolunun kapatıl-
ması ıçın cerrahı gırışım-
lerin özendinldiğini söylü-
yorlardı. Toplumumuzun
da önde gelen ve hükümet-
lenmizinbaşarmak için cid-
dı önlemler almadığı bu iki
sorunu çözümleyen bir sof-
talar yönetimiydi.
Yeryüzünde Islamın savu-
nuculuğunu yapan, saçının
telinı gösteren kadınların
karakolluk olduğu bir ül-
kenin, Suudi Arabistan'ın
bir belediye başkanının eşi
Istanbul'a gelince başını
açıp saçlannı boğazın rüz-
gânyla dalgalanmaya bıra-
kabilıyordu!
Neler oluyordu! Diyanet
lşlen Başkanınız da: "Din-
de, coğraryadan, kültUrden
gelenkirleritenıizlemeü,di-
ni hafifletmeuyiz. İslam ül-
keleri bu açıdan bir eşikte.
Din ve devlet işleri eskisi gi-
bi birbirine karışacak mı!
Yoksa herkes kendiişjni yap-
sın, ikisi birbirine karışma-
suı mı!" dıyebıhyor. Sayın
Prof. Ali Bardakoğlu daha
da ilen gidiyor ve "Dinde
reformolmaz, ama dindar-
lığımızı sorgulanıamız, gti-
nün koşullanna göre dcğiş-
tirmemiz şart. Modemlik
ile dindaruk birbiriyle çatı-
şan değil, birbirini destek-
leyen iki unsurdur; modern
Müsliiman tipini yaratma-
lıyız" da diyor.
Türkiye Cumhurıyetı
Cumhurbaşkanı katıldığı
İslam Konferansı Örgü-
tü'nde, devlet ve hükümet
başkanlan zirvesinde İslam
dünyasının artık reform
yapma zamanımn geldıği-
ni söyleyebıliyor. Sayın Se-
zer, "Bunu ancak bir yeni-
lenme ve reform süreciyle
sağlayabiüriz. Temelbir ter-
cihlc karşı karşıyayız; ya ev
ödevimizi yapmayarak bu-
günkü konumumu/.la yeti-
neceğizya da kendimi/i sor-
gulayarak cesur kararlar
alacak,İslam diinyasının çı-
tasun yükselteceğiz" dıyor.
Şımdıye kadar, laik devle-
tın kurulmasında ve yürü-
mesinde başrolü oynayan
ıkisi dışında hiçbir Cum-
hurbaşkanımız söyleyeme-
di! Tersine kişısel çıkarları
için bu gıdişi hep özendir-
meye çalıştılar. Hükümet,
Milli Görüşçülerin dışlan-
ması olayını laiklik yolun-
da olumlu bir gelişme ola-
rak empoze etmeye çalışı-
yor. Çalışıyor, çalışıyorama
hükümet üyelerinin sürek-
li takıyyeci tutumu bunu
gerçek yüzüyle görmemizi
engellıyor.
Bir islam ülkesinden, Su-
riye'den, Mersin Uluslara-
rası Müzık Festivah'ne ka-
tılmak için gelen şair, filo-
zof, islam din bilgini ve No-
bel adayı Adonis takma ad-
lı Ali Ahmet Said çok daha
açık konuşuyor. Hürriyet
Pazar'da ÖzdemirInce'nın
yaptığı söyleşıde Adonis:
"tslanun çağunızuı sorun-
lanna çağdaş yanıtbulacak
durumdan yoksun; çağı-
nuzda Islamın kültürsüz,
düşüncesiz, soru sorma ye-
teneğinden yoksun bir din
olduğunu, tektannlı uygar-
lığınömrünü tamanıladığı-
nı, bunu söylemeye cesaret
edebilmemi/j ve de İslaııun
Müslüman ülkclerdc uygu-
landığı biçimiylc demokra-
siye karşı olduğunu" söy-
lüyor.
Söyleşinın devamında
Adonis, Islamı geleneksel
yorumla kültürsüz ve hü-
manizmden yoksun, açılım-
sız bir din olarak gördüğü-
nü eklıyor. Adonis'e göre bu
yorum Islamı bir vahiy ola-
rak öldürüyor. Bıreyın, Is-
lamı din olarak kabul edıp,
kurum olarak reddetmesı-
ne izın veren yenı bir yoru-
ma cesaret etmesi gerekiyor.
Müslümanlar, sadece İslam
kültüründen değil, "kültür"
denılen şeyden, dünyanın
öteki kültürlennden de uzak
yaşıyor. Kuran'ın yazdık-
lanndan başka kaynak kül-
türlen yok.
Adonis son olarak yer-
yüzünün tek laık devletı ola-
rak Türkiye Cumhurıye-
ti'nın gerçekleştırdığı aşa-
mayı vurguluyor. Fakat ge-
ne de "Din ile devletin bir-
birinden aynbnadan yeni
bir okuma mümkün değil,
ama siz bunu yapabilirsi-
niz. Uygulamanedurumda
bilnıiyorum ama, laik bir
ülkeolanTürkiye'de bir dü-
şünürün İslam hakkuıda ne
düşündüğünüsöyleyebilme-
si gerekir" diyor.
Evet, bu gerçekler artık
ülkemizde de söylenebili-
yor, söylenebiliyor ama al-
dığı yüzde 35 oyla Mec-
lis'te yüzde 65'itemsileden
takıyyeci bir partininbu akı-
mı geri çevirme çabalan-
nın tehlikesinin bilincine
vanp, toplum olarak dur dı-
yebilme cesaretini göstere-
mediğimiz sürece onlarbil-
diklerini okumaktan geri
kalmayacaklar!
PENCERE
Unutamadığım Kadın
Hangi yıldı?..
Beşiktaş'ta hangargibi birsergi salonunda Ko-
met'in resimlerini seyrediyorum, içimden bir
ses:
"- 6u adam çılgın!.."
Ama ne çılgın!..
"Akşamdan beri kendisi yoktu.
Şimdi başka bir kendisi burada"
Bu dizeleri Komet yazmış..
•
Koca hangarda kaptırmışım kendimi resimle-
re, bir, bir daha, bir daha, derken Komet'in ev-
reni içine çekti beni...
Garıp bir evren bu!.. Dünyadaki çekim yasa-
sı burada yok!.. Insan, doğa, dağ, gök, yer, eş-
ya, ağaç, hayvan vb. tuhaf ve anlaşılmaz bir
konuşlanma düzenini yansıtıyorlar; kişinin ve
cisimlerin kenar çizgileri çevresiyle buluşurken
titreşiyorlar; her renkte sis yoğunlaşıyor; insan
yüzlerinde bakış egemen, göz gerektiğinde dev-
reye giriyor.
Hem bu insanlar ne yapıyorlar?..
Evrensel muammanın tuval üzerindeki garip
hesaplaşmasından türeyen acayip bir estetik kar-
şısındayım.
•
Bir Fransız eleştirmen ne demiş:
"- Charlie Chaplin, Anadolu'da, Çorum'da
doğsaydı (ve ressam olsaydı) kuşkusuz Komet
gibi resim yapardı."
Komet'te kara mizah çarpıcı!.. Ne var ki bu kor-
kutucu mizah gücü, şiirsel karikatürle nikâh ma-
sasında buluşuyor.
Ünlü karikatürcü Roland Topor Komet'i yo-
rumlarken diyor ki:
"- Baudelaire 'Köpekler nereye gider?' diye
soruyor ve daha sonra da şöyle diyordu: 'Işle-
rine giderler.' Peki Komet'in tablolarındaki ki-
şiler işlerine gıtmediklerine göre nereye gider-
ler?"
Komet'teki korkutucu mizah, nikâh masasın-
da şiirsel karikatürle buluşuyor; bu Çommlu,
dünyada eşi bulunmaz bir ressam...
•
Bir resmin önünde çakılakalmıştım..
Birden arkama sokulmuş bir kadın sordu: '
- Çok güzel değil mi?..
Arkama dönmeden yanıt verdim:
- Evet. '•
- Peki, ne düşünüyorsunuz?..
Yine arkama dönmedim, çünkü Komet'in ser-
gisindeydik, yüz yüze gelirsek her şeyin gizemi
bozulurdu; gerçekle yüzleşmeden, kadınlata-,'
nışmadan konuşmak, resimlerdeki garip kişile-1
re saygı ve yaşamın muammasına doğru çekim
duygusunu yaratıyordu...
Dedim ki:
- Düşünmüyorum, duyumsuyorum..
Kadın sustu, ama, oradaydı.. *;
Uzun bir süre sessiz kaldık.
Bir ara dayanılmaz bir merak içimi kapladı, ko-.
nuştuğum kişi nasıl biriydi?.. Kimdi?.. Başımı ge-
riye çevirsem, yüz yüze ve göz göze gelsek, ya-
şanması gereken bir sürecin başlangıcı mı vur-
gulanırdı?..
"Bir Tereddüdün Ftomanı" kadar uzun bir za-
manın ardından kadın topuklarını vura vura
uzaklaştı..
Dönüp bakmadım..
Nereye gitti?..
"Kadınlar nereye giderler?.."
Kim bilir, belki de Komet'in sergideki resim-
lerinden birine girmiştir o kadın...
Yarım Bırakılmış Oyküler
İlköğretim 1. ve 2. kademe
HER ÖĞRETMENİN EL Kİ7ABI
DENCıE KİTAP
Tel: (0212) 528 94 64-65
CUMHURİYET OKURLARI TEK YÜREK HAYKIRIYOR
BEDENİNİ YOK ETTİLER, SONSUZLUĞA UĞURLANDIN,
UĞURLAR OLSUN,
UĞUR MUMCU.KALPAKSIZ KUVVACI;
MÜCADELE AZMİN, ONURLU DURUŞUN, DÜRÜSTLÜĞÜN,
YAZDIKLARIN, YURT VE ULUS DAVAN,
GAZETEMİZDEKİKÖŞEN BİZLERE MİRAS KALDI.
ULUSAL BAĞIMSIZLIK, GERÇEK DEMOKRASİ,
KALKINMA VE AYDINLANMA YOLUNDA,
DAHA BİLENMİŞ OLARAK, REHBERİMİZ
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN
BURSANUTKUİLE,
BİZLER DE SENİN YOLUNDAYIZ.
YURT VE ULUS SEVGİMİZ SÖNMEYECEK;
FİKİRLERlNLE AYDINLANMIŞ KAFALARIMIZIKOPARAMAYACAKLAR,
KALPAKLARIMIZIDÜŞÜREMEYECEKLER;
MÜCADELEMİZ SÜRECEK,
SÖZVERİYORUZ...
24 OCAK 2005
Adana, Anamur, Ankara, Antalya, Aydın,
Ayvalık, Burdur, Bursa, Denizli, Gaziantep,
Gönen, Kars, Istanbul, Izmir, Mersin,
Kocaeli, Malatya, Milas, Silifke, Tekirdağ,
Ordu, Trabzon, Zonguldak
www.cumok.org