Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 ASUSTOS 2004 PAZARTESİ
+
CUMHURİYET SAYFA
lliJVf_liiU1V.IJ. ekonomi@cumhuriyet.com.tr 13
Birçok ülkede 'reform' adı altında, çalışan ve emeklilerin haklan gasp ediliyor
Sosyal haklara küresel tırpanEkmomi Servisi - Küreselleşme ve
neolberal dinamiklerin etrafında şe-
killeıen hükümet politikalan, son dö-
nemJe dünya çalışanlannın "sosyal
balduını ortadan kaldırma" yönünde
(Ortal biryön çizmeye başladı. Hükü-
metbrce hayata geçirilmeye çalışan
«osyıl güvenlikreformlan, "emeklilik
hakknnıa, işsiziere ödenen paralann
kralnasL, sağhk güvencesinin çahşan-
Ianngelirineendekslenınesi''gıbi öne-
riler etrafinda şekillenirken sosyal
devlrt mantığının giderek bir kenara
itildiji görülüyor.
Hükümetlerin, çalışanlan "savun-
masK"" bırakan politikalan ve sözde
refom paketleri, çokuluslu tekellerin
elini iaha da güçlendiriyor. Hükümet-
lerin izlediği politikalardan cesaret
alan şirketler, toplusözleşmelerde sen-
dikalın sıfir ve eksi ücret artışı öngö-
• Hükümetlerin, çalışanlan "savunmasız" bırakan politikalan ve sözde reform
paketleri, çokuluslu tekellerin elini daha da güçlendiriyor. Hükümetlerin izlediği
politikalardan cesaret alan şirketler, toplusözleşmelerde sendikalan sıfır ve eksi ücret
artışı öngören sonuçlara katlanmaya zorluyorlar.
ren sonuçlara katlanmaya zorluyorlar.
"En büyük ve çözülemeyen sorunu iş-
siztik" olan ülkelerde çalışanlar, mev-
cut işlerini kaybetmektense tekellerin
isteklerine boyun eğmek zorunda bı-
rakılıyor.
Işçi haklanna saldınnın giderek yo-
ğunlaştığı Almanya'da Gerhard
Schröder hükümeri, hazırladığı "Gün-
dem 2010" reform programıyla, emek-
lilik haklannı, işsiziere ödenen para-
lan kısmayı, sağlık kasalan ile ilgili
olarak hastalann kendi ceplerinden
ödedikleri paylan arttırmayı öngörü-
yor. Sosyal haklan tırpanlayarak eko-
nomik sıçramayı tahsis etmeyi amaç-
layan program, ülkedeki ulusötesi şir-
ketlerin iştahım kabarttı. Hükümetin
yaklaşımmdan cesaret alan Si-
emens'le yapılan toplusözleşmede,
Almanya'da sendikalann uzun müca-
deleler sonucunda elde ettiği 35 saat-
lik çalışma süresi yeniden 40 saate çı-
kanldı. Işverenin planlanna yönelik
greve giden DaimlerChrysler çalışan-
lan da 2012 yılına kadar iş güvencesi
karşılığında, çalışma saatleri konusun-
da işverene boyun eğmek zorunda kal-
dılar. Opel, Volkswagen ve MAN gi-
bi markalann da haftalık çalışma sa-
atlerinin uzatılması için girişimlerde
bulunduğu ortaya çıktı.
IMFdedatu
Küresel anlamda çalışanların sos-
yal haklannı tehdit eder nitelikteki
yaklaşımlar, IMF'nin de desteğini
görüyor. Işten çıkarma ya da üreti-
mini başka ülkeye kaydırma tehdi-
diyle istediklerini alan ulusötesi şir-
ketlere kararlı olmalan çağnsı ya-
pan IMF, Avrupa Birliği'ne Euro
bölgesinde daha uzun çalışma saat-
leri ve iş piyasasının serbestleştiril-
mesine yönelik daha somut adımlar
TÜRKİYE'DE GELENEK DEĞİŞMÎYOR
Emekçi ikili
loskaç altında
Ekonomi Servisi- Yıl-
lardır mali dısiplinin sağ-
lanamadığı Türkiye'de hü-
kümetler bütçe açıklannı
kapatmak için sosyal hak-
lan tırpanlama geleneğını
sürdürürken, malıyetlen
düşürmek isteyen işvere-
nin ilk akiına gelen de iş-
çiler oluyor.
1980 döneminde işçi
haklanna yapılan darbele-
rin etkısi hâlâ sürerken Iş
Yasası ile iş- - ^ ^ - ^ —
çilerin hak-
lanna yeni
kısıtlamalar
geldi. AKP
hükümetinin
geçen yıl çı-
kardığı Iş
Yasası ile,
"çağnüzeri-
ne çalışma"
"geçici
(ödünç) iş ilişkisi" ve "kıs-
mi çahşma" gıbı ıstihdam
biçimleri getirildi.
Bunlar, çalışanlann is-
tismannı kolaylaştıran dü-
zenlemeler olarak ortaya
konurken yasayla, iş gü-
vencesinin kapsamı da da-
ratıldı. Iş güvencesi hü-
kümlerinin uygulanacağı
işyerlerinin belirlenme-
sinde kıstas oluşturan iş-
yerinde çalışan işçi sayısı
10'dan 30'a çıkanldı. Iş
Yasası'yla getirilmek iste-
nen kıdem tazminatı fonu
;se ödeme koşullanna bir
dizi sınırlama getiriliyor.
Üzerinde henüz uzlaşma
• Bütçe açıklarmı
kapatmaya çalışan
hükümetler de,
maliyetlerini
düşürmek isteyen
işveren de çözümü
işçiden tasarrufta
buluyor.
sağlanamayan fon ile işçi-
nin ya emekli olunca, ya
da adına 10 yıl prim yat-
mışsa isteği halinde taz-
minat alabilmesi planlanı-
yor. Askerlik ya da evlen-
me gibi sosyal olaylann
ise tazminat almak için
gerekçe olmaktan çıkanl-
ması öngörülüyor.
Bir dönem bile millet-
vekilliği yapanlara ömür
boyu emeklilik hakkı ta-
^ — ^ nınan Türki-
ye'de ücretli
kesimin
emekliliği ise
her geçen gün
zorlaştınlı-
yor. Kadın-
larda 58, er-
keklerde ise
60'açıkanlan
emeklilik ya-
"^~^^~~ şının hazırla-
nan Sosyal Güvenlik Re-
formu taslağıyla kademe-
li olarak 2075'te 68'e çı-
kanlması planlanıyor.
Geçen aylarda kabul
edilen SSK Yasasf yla da
gözler maaşlarda yaşana-
cak düşüşe çevrilmişti.
Yasayla SSK primine esas
alt gelirin asgari ücrete
eşit olması düzenlemesi
getirilirken uzmanlar as-
gari ücretle çalışanlann
da ödenen pnm tutarlan
düşeceği için; emekli ol-
duklannda daha düşük
miktarlarda emekli maaşı
alacaklanna dikkat çek-
mişlerdi.
BOLU'DA İŞÇİLER MEYDANA İNDİ • 28 Mart seçimleriyle biriikte Bohı'da işbaşına ge-
len AKPli Bolu Bdedrye Başkanı Aladdin Y dmaz'ın işlerûıe son verdiği 117 işçi, Bolu'da ki si-
vil toplum örgüüeri, sendikalar ve siyasi partilerie biriikte alana indi. Yaklaşık 1500 Itişinin ka-
üldığı mıting öncesindc, işçiler önce üzerinde "Aladdinzede işçi" yazan tabut için cenaze nama-
n kıldılar. AKP haricindeki tüm partilerin kaüldığı yürüyüş süresince güzergâhta bulunan ko-
nutlann balkonlanndan işçileri alkışlayan BoluJuİar da işçileri yalnız bırakmazken miting
nedeniyle kent merkezinde olağanüsrü güvenlik önlemleri alındı. (RUJHAT AVŞAR)
Rusya'da 'sosyalrefom'darbesi
Ekonomi Servisi- Rusyada hükümetin hazır-
ladığı ve tartışmalara yol açan sosyal reform ta-
sansı, parlamentonun üst kanadı tarafından yük-
sek oy çoğunluğuyla kabul edildi.
Hükümetin reform tasansına karşı eylemler
düzenleyen yaşlı ve emekliler, reformun haya-
ta geçmesiyle biriikte bedava ulaşım, ilaç gibi
sosyal güvencelerinden mahrum kalacaklar.
Parlamentoda 156'ya karşı 5 oyla onaylanan ta-
san, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e
imzaya gidecek. Putin'in tasanyı imzalaması
dunımunda, devletin sosyal yardımlanyla ayak-
ta kalabilen yoksul, yaşlı ve engelli yurttaşlan,
bu güvencelerini de kaybedecekler. Daha önce
temel amacının Rusya'daki milyonlarca yoksul
^tandaşın yaşam standardım yükseltmek ol-
duğunu açıklayan Putm, tasanyı imzalaması du-
rumunda "dediğuıin tam tersini'' yapmış olacak.
atması uyansında bulundu.
Bangkok'ta eylem
Öte yandan, ucuz işgücünün merke-
zi olan Asya'da, uluslararası işçi sen-
dikalan ve küreselleşme karşıtı grup-
lar **kendiolimpiyadannr düzenleye-
rek ilginç bir eyleme ımza attılar. Fi-
lipinler, Endonezya, Sri Lanka, Hin-
distan, Pakistan, Bangladeş, Kamboç-
ya ve Tayland'dan 500'ü aşkın çalışa-
nın katılımıyla dün Tayland'ın başken-
ti Bangkok'ta düzenlenen gösterinin
amacı, spor giyim endüstrisindeki ça-
lışma koşullanna dikkat çekmek ola-
rak açıklandı. Yaklaşan Atina Olimpi-
yatlan için giysi ve malzeme temin
eden spor giyim şirketlerine, çalışan-
lannın sosyal haklannı koruma çağn-
sı yapan çalışanlar, adil ücret talebin-
de bulundular.
AMERİKA TARTIŞIYOR
4
Wal-Mart
çahşaıunı
sömürüyor'
NEVV YORK (AA) - Amerikan ka-
muoyunda, 1.6 milyon çalışanıyla
ABD'nin en fazla istihdam sağlayan
şirketi durumundaki perakende ma-
ğazalar zincıri VVal-Mart'ın kamuya
faydalı mı yoksa zararlı mı olduğu tar-
tışıhyor. CBS televizyonunun haberi-
ne göre, Berkeley-Kaliforniya Üni-
versitesi'nin yaptığı araştırma, hızla
büyüyen perakende satış mağazalan
zinciri Wal-Mart'ın topluma verdik-
lerinden daha fazlasını toplumdan al-
dığını ortaya koydu. Üniversite adına
konuşan Ken Jacobs, "Şirketin düşük
ücret verdiği ve sağhk sigortası yapbr-
madığı çalışanlan, hem sosyal hem de
sağhk ihtiyaçlan için kamu desteğine
ihtiyaç duyuyor" dedi.
Şirket çahşanlannın, sağlık hizmet-
leri, yiyecek yardımı ve diğer bazı
sosyal ihtiyaçlannın karşılanması için
sadece Kaliforniya eyaletinde vergi
mükelleflerine 82 milyon dolara mal
olduklan kaydedildi. Araştırmalar so-
nucunda elde ettiği verilerin, Wal-
Mart'ta çalışan işçiler ve eski çalışan-
lan tarafından da doğrulandığı ifade
edildi. Jacobs, "Wal-Mart hem Kaö-
fornh a'da hem de tüm ülkede işçi ma-
Kyetini bir anlamda halkın sırüna >>
löyor" şeklinde konuştu. Daha çok
yanm günlük işçi. öğrenci ve emekli-
leri çalıştıran VVal-Mart şirketinin yet-
kilisi Cynthia Lin ise bu hesabın hak-
sız olduğunu ileri sürerek "Wal-Mart
ashnda vergi mükeUeflerinin \ ükünü
hafıflethor. Çünkü \\al-Mart olma-
sa> dı, en azmdan kamu yardınuna ih-
tiyaç duyacak işsizlerin sayısı daha
yüksekolacaktT dedı. Şirketin kamu-
oyunda artan tepkiler yüzünden, Los
Angeles'taki büyük mağaza binasının
açılışını yapamadığı bildirildi.
DÜNYA EKONOMÎSİNE BAKIŞ / ERGİJN YILDIZOĞLU LONDRA erginy@tr.net
Irak'ta askeri müdahaleyi meşrulaş-
tırmak için kullanılan gerekçelerin hep-
sı daha sonra yalanlandı. Şimdi de
"Anglosakson" medyası "Batılı ülke-
ler, Darfur'da (Sudan-E. Y.) yüz binler-
ce insanı kapsayan soykınm boyutla-
nna ulaşan birinsani krize daha ne ka-
dar seyirci kalacak" sorusunu biteviye
vurgulamaya başladı. Sakın bu askeri
müdahale çağnlarının yoğunlaşmasıy-
la Sudan'ın zengin petrol yataklan ara-
sında bir ilişki olmasın?
Ucuz petrol dönemi bitti
Soruşturmaya, Cheney'nin 1999'da,
daha başkan yardımcısı olmadan, ABD
enerji politikasını hazırlamadan önce,
dünyanın en büyük petrol hizmetleri şir-
ketlerinden Halliburton'un yönetim ku-
rulu başkanıyken Londra Petroleum
Institute'te yaptığı bir konuşmasını
anımsayarak başlayabiliriz. Bu konuş-
mada Cheney, 2010'da, küresel düzey-
de arz ve talep arasındaki açığı kapa-
tabilmek için altı adet Suudi Arabis-
tan çapında bir ek kapasite gerekli ola-
cağını ileri sürüyordu. Bu olanaklı olma-
dığına göre, çok kritik bir döneme gir-
miş olduğumuz söylenebilir.
Bir yıl önce petrolün varil fıyatı 25 do-
lar civanndaydı, geçen hafta cuma gü-
nü 44.77'ye vurdu. Şimdi piyasa ken-
dini 50 dolara hazırlıyor (CBS Market
Watch, 06/08). The American Petro-
leum Institırte'ün başekonomisti
John Felmy'nin işaret ettiği gibi, pet-
rol fiyatlannın küresel ekonomik "büyü-
me üzerindeki baskısı" artıyor (Chris-
tian Science Monitor, 06/08). Nite-
kım geçen hafta, New York'ta Dow Jo-
nes indeksi iki günde yüzde 3'ten faz-
la gerileyerek bir ay içinde ikinci kez
10.000'in altına düştü. Avrupa borsa-
lan da onu izlediler.
Petrol fiyatlannın hareketine bakar-
Darfur ve Petrol
ken hem 15 Ağustos'ta Venezüella'da
yapılacak referandum, Nijerya'daki
grevler, Rusya'da hükümetin Yukos'a
el koyma operasyonunun yarattığı be-
lirsizlik, Irak'ta, Suudi Arabistan'daki sa-
botajlar gibi konjonktürel (geçici) et-
kenleri hem de kimi hesaplara göre yıl-
da yüzde 2 civannda artan ve aslında
Çin ve Hindistan'ın son yıllardaki etki-
leriyle daha da güçlenen küresel petrol
talebi ile bunu karşılayacak arz arasın-
daki ilişki kapsamında ele alınabilecek
yapısal (kalıcı) etkenleri göz önü-
ne almak gerekiyor. OPEC Baş-
kanı Purnamo Yugisanto'nun
perşembe günkü "Fiyatlarçıldır-
dı, elimizde ek kapasite yok"
sözleri ise her iki kategoriye bir-
den sokulabilecek bir etken. Yu-
gisanto'nun sözleri, fiyatlardaki
artışı güçlendirdi, borsalardaki
düşüşü hızlandırdı. Daha sonra
Suudiler baskı yapınca, kapasi-
te sorunuyla ilgili sözlerini değiş-
tirmiş bile olsa (The Economist,
05/08), Yugisanto haklıydı.
Gerçekten de dünyanın önde
gelen enerji analistleri, Suudi re-
zervlerinin "zirve yaptığını", ar-
tık bundan sonra üretimin önce göreli,
sonra da mutlak olarak gerileyeceğini
düşünüyorlar (Petroleum News,
01/08). Suudi rejiminin kuyulann gerçek
kapasitesini saklaması, rezervlerinin
yüzde 35-40'ının düşük ve orta kalite
olması (Financial Times, 06/08), piya-
salarda bugün OPEC'te artık fiyatları
düşürebilecek bir ek kapasitenin kal-
madığına ya da hızla tükenmekte oldu-
ğuna ilişkin kuşkulan güçlendiriyor.
Bunlara bakarak artık düşük petrol fi-
yatlan döneminin geride kaldığını düşü-
nebiliriz. Gerçekten de çeşitli grafik ve
bilgisayar modelleri, 2004'ü, dünya
petrol rezervlerinin zirveye (Hubert Zir-
vesi denen durum) ulaşılma olasılığı en
yüksek yıllanndan biri olarak saptıyor-
lar (Current Concerns, 26/01).
Darfur krizi'
Petrol piyasalannda durum böyley-
ken Irak öncesi savaş çığırtkanlığını
anımsayarak geçen hafta "Batı" med-
yasından yükselen Darfur krizi "şama-
tasından" çok
karmaşık, ta-
rihsel, ekolo-
jik, kültürel ve
siyasi nedenleri olan bir
krizin basit bir "Soykı-
nm var, askeri müdaha-
le gerekiyor" mantığına indirgenmesin-
den, Sudan'da 21 yıldır süren bir iç sa-
vaşın sonuçlanmaya başladığı birsıra-
da bu krizin patlak vermiş olmasından
kuşkulanmak gerekmez mi?
Darfur krizinin kökleri, öncelikle yer-
leşik köylü Afrikalılaıia göçebe Arap
aşiretler arasındaki yüz yıllardır süre-
gelen toprak, otlak, su paylaşımı çatış-
malarında yatıyor. Ancak küresel ısın-
ma, çölün kullanılabilir topraklan yut-
maya başlaması ve 1984 kuraklığı, bu
tarihsel sürtüşmenin düzenleme me-
kanizmalarını çökertmiş (Le Monde
Diplomatque, Mayıs 2004). Bundan
sonra taraflar, daralan kaynaklar üze-
rinde, kendilerini korumak için silahlan-
maya başlamışlar. Bu silahlı kesimler
giderek kabilelerinden kopmuş ve
"Cancavid" (Şeytanın Atlılan) adlı çete-
leri oluşturmuşlar (Al Ahram VVeekly,
04/06).
Güney-Kuzey İç Savaşı bir Hıristi-
yan-Müslüman boyutu taşırken tümüy-
le Müslüman Darfur'da hükümetin, Af-
rikalı Müslüman kabilelerin kendi kültü-
rel özelliklerini hiçe sayarak şeriat ya-
salannı dayatmakta ıs-
rar etmesi, temel gıda-
larından olan Masalit
birasını yasaklaması,
kadınlan çarşafa sok-
maya kalkması (ME-
RIP-22/07) ekolojik-
toplumsal krize bir de
kültürel siyasi boyut
katmış. Sudan Kurtu-
luş Cephesi (SKC), bu
ortamda demokratik
haklan korumak için
kurulmuş. SKC daha
sonra, 1983'te, güney-
deki Hıristiyanların, laik
bir devlet için şeriat uygulamalarına
karşı mücadele etmek amacıyla kur-
dukları Sudan Halk Kurtuluş Cephe-
si'yle işbirliği yaparak diğer demokra-
tik güçlerle biriikte oluşturulan Ulusal
Demokratik rttifak (UDI) örgütüne ka-
tılmış (PINR, 15/06 & 02/08). Bu, mer-
kez-çevre, şeriat-laiklik çatışmasından
kaynaklanan kriz, Darfur bölgesindeki
Afrikalı Müslüman kabilelerden kay-
naklanan, Adalet ve Eşitlik Hareketi
(AEH) adlı, radikal/halkçı, Müslüman bir
diğer örgütün vartığıyla daha da kar-
maşıklaşmış. AEH'nin arkasında,
1989'da darbe yapan orduyu destek-
leyen Ulusal Islam Cephesi nin son-
ra muhalefete, sık sık da hapse düşen
lideri Dr. Hasan El Turabi var. Turabi,
dinin yoksulların dünyevi sorunlanna
da cevap vermesi gerektiğini düşünü-
yor. AEH, 1999'da Turabi'nin de katkı-
sıyla bölgenin ekonomik, demokratik
sorunlannı sergileyen bir Kara Kitap
yayımlamıştı.
Ancak bir yerel kaynak paylaşımı,
hak ve özgürtükler mücadelesi niteliği
taşıyan bu çatışmalara, Sudan'ın
2001 'de 262 milyon varil olarak saptan-
dıktan sonra 2003'te 563 milyon varil
olduğu anlaşılan, 2006 yılında günlük
750 bin varillik üretime ulaşması bek-
lenen rezervleri (Energy Information
Administration-USA Temmuz 2004
Sudan Raporu) açısından bakınca gö-
rüntü değişiyor. Çünkü bu rezervler
Darfur'daki Müslüman, güneydeki Hı-
ristiyan isyancılann etkinlik alanı içinde.
ikincisi, bu rezervlerin işletme imtiyaz-
lan esas olarak Avrupalı ülkelerin ve
Çin'in elinde (Yaleinsider-"CW and Ci-
vil Warin Sudan", 28/06/2002). Işte bu
yüzden bir taraftan hükümet, ihracatı-
nın yüzde 75'ini oluşturan petrolü üre-
ten bu rezervleri, onu Kızıldeniz'e taşı-
yan boru hattını korumak için hem Can-
cavid milislerini kullanıyor hem de is-
yancılara petrol gelirleriyle satın aldığı
MIG ve Antonov uçaklarıyla saldırıyor.
öbür taraftan, daha başından Güney
Hıristiyan direnişini destekleyen Israil
ve ABD Hıristiyanlannın Evanjelik kesi-
mi, Bush-Blair irtifakı petrol rezervle-
rinin denetimi ele geçirmek için Darfur
krizini bahanesiyle askeri müdahale
olanakları arıyoriar. Irak 21. yüzyılda
petrol savaşlannın birincisiydi, Sudan
ikincisi mi olacak?
ANKARAPAZARI
YAKUP KEPENEK
Bilimi Özümsemek
Ister birey düzeyinde, istenirse toplumlar açtsından
alınsın, mal ve hizmet üretjminin nasıl yapıldığı önem-
lidir. Çünkü, üretimin nasılı, yaşamın da belirieyicisidir.
Üretimin nasıl yapıldığı, üretim teknolojisi tarafından
belirlenir. Bu doğrular, insanlann, kendi gereksinmele-
ri için üretime başladığı günden bu yana geçerlidir. Üre-
timde teknolojinin kullanımı, aslında, insanın doğaya
egemen olma özlemini de içinde taşır.
Ancak, teknolojivte ilgili bu genel doğru, sürekli ev-
rim geçirir; zaman içinde niteliksel değişime uğrar.
Günümüzde, mal ve hizmet üretiminde, teknoloji ko-
nusu, düne göre çok değişiktir. özellikle son on yıllar-
da, teknoloji-üretim ilişkisi, yepyeni ivmeler kazanıyor.
Teknoloji konusunda, günümüzde, yine düne göre, çok
farkJı biroluşum söz konusudur; teknoloji, bilimsel araş-
trmalann doğrudan sonucudur. Günümüzde, bilim ve
teknoloji bütünleşiyor; daha doğrusu, bilimsel araştır-
ma, teknolojik yenilik ve mal ve hizmet üretimi süreçle-
ri, aynlmaz bir bütünü oluşturuyor.
Bu bilince vanlması, göreli olarak çok yeni bir olay-
dır; son 15-20 yılın dönüşümleriyle doğmuştur. Ancak
süreç, gelişmiş ülkelerde kaçınılmaz sonuçlannı veriyor.
Ülkeler, bilimsel ve teknolojik yeterliliklerini getiştirme-
yi ve güçlendirmeyi, en önemli politjka konusu yapıyor;
bu konuya ulusal ya da bütüncül düzeyde çözüm ge-
tirmeye uğraşıyor. Ekonomik ve toplumsal gelişmenin
asıl motoru olarak teknolojik yenilik alınınca, araştırma
geliştirmeye daha çok kaynak aynlıyor; eğitim bu doğ-
rultuda yeniden yapılandınhyor; üniversiteler, ekono-
mik işletmeler ve devletin araştırma kurumlannın eşgü-
düm içinde bu amaç doğrultusunda çalışması sağlanı-
yor. Ulusal gelirin her yıl daha çok kısmı araştırmaya
aynlıyor; araştırmacı insan gücü sayısının programlı ola-
rak arttınlmasına çalışılıyor. Türkiye, bu bakımdan, ge-
rek Avrupa Biriiği, gerekse OECD ülkelerine göre çok
gerilerde bulunuyor. Ulusal gelirden araştrmaya ayn-
lan pay, binde 6.4 dolayında kalıyor. Oysa, bir ülkenin
teknolojik yenilik yapabilmesi için bu payın en az yüz-
de 1 dolayında olması gerekiyor. Araştırma payı AB or-
talaması yüzde 1.88; OECD ortalaması olarak da yüz-
de 2.24 dolayında bulunuyor. Benzer bir durum, araş-
tırmacı personel için geçerlidir; Türkiye'de her bin ça-
lışan başına 1.1 araştırmacı düşerken, AB ortalaması
10.5 dolayındadır. Türkiye, bu nedenle, katma değeri
düşük ürünler üretiyor; dışsatımını esas olarak ucuz iş-
çiliğe dayandırmak zorunda kalıyor. Sivil ya da askeri
alanlarda teknolojik yenilik için her yıl milyariarca dola-
n dışanya ödemek zorunda kalıyor.
Türkiye, öncelikle bu büyük araştırma-geliştirme açı-
ğını kapamak zorundadır. Ancak uygulama hiç de bu
yönde değildir.
Bu eksikliği gidermek de, giderek, yeterii sayılmıyor.
Bir ulusun, bilim ve teknoloji yeteriiliğini geliştirmesi, gü-
nümüzde, tüm bireyleri ve kurumlan içerecek bir biçim-
de algılanıyor. Yani, yalnızca üniversitelerin, ekonomik
girişimlerin ve devletin kurumlannın araştırma yapma-
sı yetmiyor; yeterii bulunmuyor. Günümüzde teknolo-
jik yeteriilik denildiğinde, yalnız mal ve hizmet üretimin-
de kullanılan araç ve gereçler ve işgücünün uzmanlığı
yeterii sayılmryor; toplumun tüm bireylerinin beceri ve
uzmanlık derecesinin de hesaba katılması yoluna gidi-
liyor. Toplumun tüm bireylerinin, teknolojik yeniliğe açık-
lığı ya da yatkınlığının da dikkate alınması, artık, kaçı-
nılmaz sayılıyor.
Türkiye toplumunun bilimsel ve teknolojik yenilik yö-
nünden yeteriiliğinin hiç de ileri bir düzeyde bulunma-
dığı son haftalarda, özellikle ulaştırma alanında yaşa-
nan olumsuzluklaria bir kez daha kanıtlanıyor. Yeterii alt-
yapı ve bilgisayar donanımı sağlanmadan; insan gücü-
nün niteliği yönünden gerekli çalışmalar yapılmadan
başlatılan hızlandınlmış tren uygulamasının çok acı bir
kazaya çarpması karşısında yeterii dersler çıkanldığı
söylenemez. Karayollannın nasıl bir ölüm makinesi ol-
duğu hemen her gün yaşanıyor bilimsellikten uzak yö-
netim anlayışı nedeniyle, benzer bir durum hava ve de-
nizyollannda da kazalara aday bir ortam yaratyor.
Tüm bu gelişmeler karşısında, toplumsal duyariılı-
ğın, bilimsel gereklilik üzerine değil, "böyle şeyler ola-
bilir" kaderciliğinin üzerine kurulduğu görülüyor. Top-
lumun bilimsel yeteriiliğinin düzeyi düşük olduğundan,
bu türtasanmlann, bilimsel ön hazıriığının yapılıp yapıl-
madığı, kamuoyu oluşturan çevrelerce yeterince sor-
gulanmıyor. Toplumsal sorgulamanın bu yetersizliği, bi-
rikimli biçimde, yeterii ölçüde teknolojik yenilik ve ön
hazıriık süreçleri göz önüne alınmadan uygulamalara
yönelinmesine neden oluyor. Kağnı arabasına uçak mo-
toru takmaya çalışan ilkel bir anlayış, toplumsal geçer-
lilik kazanıyor. Büyüklü küçüklü yanîışlar yapılarak, can
ve mal kayıplanna yol açılıyor. Hızlı tren amaayla yıllar
önce başlatılan ve milyariar harcanan Ayaş Tüneli'nin
ne olduğu sorgulanmıyor; Istanbul Metrosu için tünel
kazılmasının yanlışlığı sonradan anlaşılıyon benzer bi-
çimde karayolu ulaşımı için öngörülen Bolu Dağı geçi-
şi de Düzce depreminden sonra yaşanan gecikme ve
kayıplann hesabı bile yapılmadan yeniden ele alınıyor.
Kısaca, topluma, bilimselliği özümseyememenin ağır
bedelinin ödetilmesi ısraria sürdürüluyor. Hiç kuşkunuz
olmasın, tüm bu olgu ve süreçler, birilerinin çıkanna iş-
liyor; onlann bu dünyalığını arttınyor.
vakup^fl metu.edu.tr
En fazla artıs imalatta
Tekstilde üretim
ilk kez azaldı
Ekonomi Senisi-Sa-
nayi üretimi, bu yılın ilk
6 ayında geçen yılın ay-
nı dönemine göre yüz-
de 13.6 oranında arttı.
Tekstil ürünleri imala-
tmdaki üretim yüzde
3.1, tütün ürünleri ima-
latındaki üretim ise
yüzde 0.3 oramnda bir
azalma yaşandı.
Devlet îstatistik Ens-
titisü (DlE) 403 önemli
sanayi maddesinin üre-
tim bilgilerinden oluş-
turduğu 1997:100 te-
mel yıllık Aylık Sanayi
Üretim Endeksi sonuç-
lannı açıkladı. Bu yılm
6 aylık ortalaması bir
önceki yılm 6 aylık or-
talaması ile karşılaştı-
nldığında, imalat sektö-
ründeki üretim yüzde
15, elektrik, gaz ve su
sektöründeki üretimde
ise yüzde 6.9 oranında
artış görülürken, ma-
dencilik sektöründeki
üretim yüzde 1.5 ora-
mnda geriledi. Geçen
yılın ilk 6 ayında üre-
tim, imalat sanayi sek-
töründe yüzde 7.1,
elektrik, gaz ve su sek-
töriinde yüzde 7.6 ora-
nında artış görülürken,
madencilik sektöründe-
ki yüzde 14.8 oramnda
azalmıştı.
Haziran ayı sanayi
üretim endeksine bakıl-
dığında, bir önceki yılın
aynı ayma göre maden-
cilik sektöründe yüzde
12.4, imalat sanayi sek-
töründe yüzde 16.8,
elektrik, gaz ve su sek-
töründe ise yüzde 7.1
artış gös'erdi. ,,