18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 AĞUSTOS 2004 ÇARŞAMB 14 KULTUR kultur(a cumhuriyet.com.tr Semiha Berksoy cumhuriyetin ilk yıllanndaki ilerici ve çağdaş duruşunu yaşam boyu sürdürdü Büyülü biryaratıcıydıZEYNEP ORAL. Minicik bir kız çocuğu... Yaşı Cumhuriyetimizden daha büyük olan öncü... Her an patlamaya hazır bir vol- kan... Hiç durulmayan bir çağlayan... Yeryüzünün tüm renklerinden daha renkli bir kişilik... Hayır, hayır, bunlann hiçbiri de- ğil... Yalnızca "yaratıcüık" söz- cüğü anlatabilir Semiha Berk- soy'u. Yüreğini ve bedenini kasıp ka- vuran kıvücım, tutuşma noktasına ulaştığında; içindeki çağlayan kendi kabına sığmaz olduğunda; ışık hedefine kilitlendiğinde; yete- neğı ve düş gücü, ses ya da nota olup, çizgi, benek, renk olup, kav- ram ve düşünce olup, eylem olup ortaya dökülüyor ve tüm bir yaşa- ma dönüşüyordu... PlslpHnlerarası süreklllllc Şu anda bir dostu, bir arkadaşı yitirmenin acısını içimde sustur- maya çahşıp, onun sanat, düşünce ve düş dünyamızda neden tek ve benzersiz, neden öncü olduğunu sizlerle paylaşmaya çalışıyorum... Semiha Berksoy *un yaşammı ve yapıtını Atatürk ve Cumhuriyet ilkelerinden ayn düşünemiyor- sam, bunun nedeni Mustafa Ke- maJ'e duyduğu ve her fırsatta dile getirdiği o "büyük aşk" ya da sonsuz saygı ve sevgi değil elbet. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllanndaki "ilericiliği" ve mo- dernlik kavramını, Semiha Berk- soy'un tüm bir yaşam boyu sür- dürmesı... Türkiye'nüı ilk opera sanatçısı... Atatürk, opera kurulması emrini verdiğinde, Semiha Berksoy ha- zırdır... Darülbedayi'nin ilk oyun- culanndan... Ekrem-Cemal Re- şit Rey'in müzikallerinin en po- püler yıldızı... Güzel Sanatlar Akademisi'nde Namık tsmail'in öğrencisi (1929)... îlk Türk seslı filmine sesini veren... Berlin Ope- rası'nda (1939) "Ariande Auf Naxos" operasıyla, Avrupa'da opera sahnesine çıkan ilk Türk sa- natçı... Ama bütün bu "ilkler" değil onu farklı ya da olaganüstü kılan. nu tek ve benzersiz kılan, düşünce biçimi, yaşama biçimi, yaratma biçimi... Farklı sanat alanları arasında ilişki kurmayı, birini ötekiyle beslemeyi, birinden aldığı güçle ötekini doğurmayı, üretmeyi, etkilemeyi, Türkiye'de belki de herkesten önce o gerçekleştirdi, o yaşadı, o uyguladı. Ve bunda eşsiz bir süreklilik sağladı. Onu tek ve benzersız kılan, dü- şünce biçimi, yaşama biçimi, ya- ratma biçimi... Farklı sanat alanları arasında ilişki kurmayı, birini ötekiyle bes- lemeyi, birinden aldığı güçle öte- kini doğurmayı, üretmeyi, etkile- meyi, Türkiye'de belki de herkes- ten önce o gerçekleştirdi, o yaşa- dı, o uyguladı. Ve bunda eşsiz bir süreklilik sağladı. Ölünceye dek sürdürdü. (Yalnız burada, içimdeki isyanı dile getirmeden edemeyeceğim: Kalp ameliyatı geçirmiş ve yoğun bakımda olan bir hastanın odasına gazetecileri davet edip, ona arya- lar söyletmek, doktorluk etiğine ne denli sığar, doğrusu ben bilemi- yorum!) Tiyatro, opera, müzik, yazı, re- sim, heykel sanatlannı iç içe yoğu- rup hiç eksilmeyen bir coşkuyla sürdürmesi... Bütün bu sanat alanlannda, inandığından hiç ama hiç ödün vermeden, kendine özgü, benzerı olmayan eserler ortaya koyması... Çevresine ve topluma meydan okuyarak, tepkilere aldırmadan kendi iç dünyasını, müthiş zengin iç dünyasını dışavurabilmesi... Sıradışı olmayı, cesaretle ama daha çok keyıfle omuzlaması... Geçmışinin görkemine sığınma- ması... Sanat aşkını, yaşam aşkına ve yaratıcılığa dönüştürebılmesi... Bütün bunlar onu yalnız ülke- miz sanatçılan içinde değil, dün- yada da benzersiz kıldı. Eğer Semiha Berksoy "ilklere" saplanıp kalsaydı, 89 yaşındayken New York'ta Lincoln Merkezi'nde sahneye çıkıp Robert NVilson'un "The Days Before-D.D.D3" (Ön- ceki Günler-Ölüm, Yıkım ve Det- roit 3) adlı oyunda "Tristan ve İsolde" 1 operasından bir arya, "Aşk Ölümü" aryasını söyleyebi- lir miydi?.. Ah o aryayı ondan ne çok dinle- dim ben. Istanbul'daki odasında, AKM'nin de sahnesinde, en önemli yapıtı "Semiha Berksoy Odası"nı Resim Heykel Müze- si'ne hediye ettiğınde... ooda: Semiha Berksoy'un odasına ilk gir- diğimde (70'li yıllardaydı) karşılaştı- ğım ses ve imge bütünlüğü hâlâ içim- dedir: Küçücük bir kız çocuğunun anne- siyle, kızıyla, yaşamla, aşkla. âşık ol- duğu insanlarla, ölümle, ölüm korku- suyla hesaplaşması orada... Tosca'nın aşkı, Salome'nm intikamı. Ariad- ne'nin mezardan gelen mektubu, Ba- kös"e tutkusu, tsolde'nin trajedisi. Yalnız opera tarihimn değil, müzığin, tıyatronun, şiirin ve edebıyatın büyü- lü izdüşümlen... Melekler, şeytanlar, öteki dünyadan etkileşımler, büyü- ler... Yoğun tutkulann söz geçıreme- diği otoportreler... Bedenin ve yüzün gızleyemediği tüm dişilik halleri... Yoksa bütün bu gördüklerim bir oyun muydu? Oyun ya da değil, ke- sin olan tümünün birmeydan okuma, yaşama ve ölüme bir meydan okuma olduğuydu... Kendini en yorgun, en yaşlı, ölüme en yakın hissettiği bir anda (o sıra 75 yaşındaydı) sesler içinde en zor ses olan "do" sesi vermeye çalışan, gün- lerce, haftalarca çalışan ve sonunda "do sesi verdim ve ölümü yendim" deme bilgeliğini gösteren bu insan, bana aşkı şöyle tanımlamıştı: "Aşk bir tanedir. İçinizdeki aşk tektir. Başlar; kimi zaman uyur, ki- mi zaman uyanır. Şimdiki aşkın varhğında öncelikler de yaşar, şim- dikinin ateşivle ötekiler de alevlenir rutuşur" . Semiha Berksoy içın nasıl aşk tek- se, yaşanmış aşklarla yaşanmamış aşklan arasında da fark yoktu. O tü- münü içinde yeşertiyordu. Tıpkı sa- natta da yaptığı gibi. Çahşnğı alan, ürettiği eserler değişebilir ama sanat aşkı, iç dünyasını yaratıcılıkla dışa vurması hep sürüyordu. Resim tarlası Bir kez evinde, tablolannı izliyor- dum. ("Evim, resim tarlası gibidir" diyordu.) Tuvallerde, çocuksu bir saf- lıkla dişiliğin yüceltildıği erotizm bir arada çiçek açıyordu. Bu ızlenimimi söyleyince şöyle tepki verdi: "Ne hissediyorsam onun resmini yapıyorum. Kiminde çocuk gibi- yim, kiminde melek. kiminde şey- tan... Melekliğim, karşılık bekleme- den sevmemden geliyor. Sevince, melekleşivorum, sevince çocuk saf- lığına kavuşuvorum... Şevtanlığım ise sevdiğimi bırakıp gidebilmem. Sanatım için çekip giderim, gidebi- lirim... Bana şeytanlığı yaptıran sa- nat aşkı. Zaten havatta en önemli şey sanat aşkı, gerisi hep fasa fiso..." Son yıllarda Avrupa sanat merkez- lerinde açtığı sergiler, katıldığı proje- ler "melekliğinin ve şeytanhğının" ürünleriyle doluydu... Semiha Berksoy, yapıhyla, eserle- riyle ve aynı zamanda büyülü varlı- ğıyla aramızda yaşamayı sürdüre- cek... Ben şu anda kendini annesine ada- yan çok değerli bir sanatçıyı, Zeliha Berksoy'u kucaklamak ve "İyi ki an- nenin yanındaydın, iyi ki varsın" demek istiyorum. Muammer Ketencoğlu Ege bölgesinin müziklerini akordeonla seslendiriyor Halk müziğinde bir ışık Sanatçı için AKM'de tören düzenlendi. Berksoy, Çen- gelköy'deki aüe mezarkğmda toprağa verildi. (AA) Semiha Berksoy'u uğurladıkKültür Servisi - ilk Türk kadın opera sanatçısı ve res- sam Semiha Berksoy (94), dün îstanbul'da Teşvikiye Ca- misi'nde kılınan öğle nama- zının ardından Çengelköy'de- ki aile mezarhğına dernedil- di. Berksoy için ilk tören, Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlendi. Sahnede Berk- soy'un Türk bayrağına sarılı tabutunun önünde sanatçı dostlannın saygı duruşunda bulunmalannın ardından baş- layan törende Berksoy'un sa- natçı kızı Zeliha Berksoy "Yaşamında tek inandığı şey, Türk halkıydı. Memle- ketini çok seviyordu" dedi. Törende konuşan Mimar Si- nan Güzel Sanatlar Üniver- sitesi Rektörü Prof. Dr. ts- met VUdan Alptekin Berk- soy'u çağdaşlığın sembolü olarak daima yaşatacaklannı vurgularken Kültür ve Tu- rizm Bakanlığı Opera ve Ba- le Genel Müdürii Remzi Bu- haraü "Türk operasının te- meli Semiha Berksoy'dur" dedi. Sanatçı Bedri Baykam da Berksoy' un Atatürk döne- minin en uzun ömürlü sim- gesi olduğunu söyledi. Cum- hurbaşkanı Ahnıet Necdet Sezer'in başsağlığı telgrafı- nın da okunduğu törene çok sayıda sanatçı katıldı. ONDER KUTAHYALI Fırsat buldukça yozlaşmadan ya- kınıyorum. Türkçenin kullanılışın- dan eğitime ve günlük yaşama dek her alanda ondan söz edebiliriz. Özellikle halkımızın müzik yaşan- tısını yoğun biçimde saran bu illet, öz müziğimizi bile unutturacak dü- zeydedir. Ne var ki böylesine ka- ramsar bir ortamda ufukta gördüğü- müz küçük ışık, şimdilik her şeyin bitmediğini muştulamaktadır. Sözü, halkbilim gönüllüsü. değerli sanat- çı Muammer Ketencoğlu 'na getir- mek istiyorum. 1964'te Izmir'in Tire ilçesinde do- ğan Ketencoğlu, annesinin hamile- likte geçirdiği ateşli hastahk nede- niyle görme duyusunu yitirir. Izmir Körler Okulu'ndaki eğitimi sırasın- da müziğin temel ilkelerini ögrenir ve çalgı olarak akordeonu seçer. Bo- ğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölü- mü'nde okurken değişik ülkelerin halk müzikleriyle ilgilenir. "Başlan- gıçta, çağdaş Yunan müziği laiko ve rembetiko ile tomurcuklanan bu ilgi, yıllar içinde genişleyerek Balkan müziği ağırlıklı bir teme- le" oturur. İyi bir belgesel... 199O'h yıllarda rembetikodan Or- ta Asya Türk Cumhuriyetleri'ne dek çeşitli ülkelerin halk müziklerini içe- ren seçkiler yapar. 2001 'de "Karan- filin Moruna Anadolu Zeybekle- ri" başlıklı yoğunçalan çıkarır. Ya- pım, içerdiği müziğe ek olarak zey- bek türü ve seslendıren müzikçiler açısından iyi bir belgeseldir. Yine 2001'de yayımlanan "Ayde Mori" başlıklı yoğunçalar ise "Bir Balkan Yolculuğu" adlı topluluğun geniş dağannı yansıtan seçkidir. Muammer Ketencoğlu, bizim ve bölgemizin halk müziğini yorumlarken içindeki sesi yansıttığını söylüyor; ancak bir amacı daha var. Toplumlan müzik aracılığıyla önyargılardan anndırmak; kardeşlik, dostluk ve banşın egemen olmasını sağlamak istiyor. Sanatçı bütün bu albümlerde, din- letilerinde, katıldığı müzik şenlikle- rinde ve yurtdışı gezilerinde bölge- mizin müziklerini akordeonla ses- lendiriyor ve söylüyor. Çalgısını halk müziğine uyarlayışı çok başanlı. Yo- rumladığı müziğin içeriğine göre klarnet, ut, klasik kemençe, keman ve gitar gibi çalgılan da kullanmak- tadır. Ilımlı bir çokseslilik, gerekli yerlerde müziğe derinlik kazandır- maktadır. Bazı değerli müzikçiler, bu özgün seslendirme biçimirûn ortaya çıkmasında kendisiyle işbirliği için- dedirler. Ketencoğlu, 1989'dan sonra halk- bilim araştırmalan üzerinde yoğun- laşır. "Akadenıik nitelikli olmak- tan çok, dikkatli ve araştırmacı duyarhğıyla" yürütülen söz konu- su çalışmalar, "dünyanın dört bir yanından müzik ve belge içeren çok kapsamlı bir arşivin temelle- rini" oluşturur. Araştırılan alan, Balkanlar'dan Endonezya'yauzanmaktadır. Sanat- çmın söylediğine göre arşiv herke- se açıktır ve istendiğinde genç bes- tecilerimize kaynak oluşturabilecek- tir. Kemlklegml; önyargılar Muammer, bizim ve bölgemizin halk müziğini yorumlarken içindeki sesi yansıttığını söylüyor; ancak bir amacı daha var. Yoğunluğu azaltıl- mış savaşlar her yıl yüz binlerce in- sanı yok ediyor. Güzel dünyamız bü- yük acılar ve felaketler içindedir. En önemli neden, insanoğlunun kemik- leşmiş önyargılandır. Halk müziği ise toplumlar arasındaki ortak nok- talan sergiliyor. Söz gelimi zeybek, hem bizde, hem de Yunanistan'da oy- nanmaktadır. Hicaz makamı Balkan üükelerinin tümünde kullamlıyor. Bu durumda toplumlar onun aracılığıyla önyargı- lardan annabilirler; kardeşlik, dost- luk ve son banş onun sayesinde ya- kalanabilir. Işte sanatçı, böyle bir soylu misyo- nun adamıdır. Sunduğu müzik herke- si coşturuyor ve mutlu kılıyor. Başanlar dileriz. DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Uzaktan BirHızJı Tren Öykiisü Hızlandırılmış tren kazasından sonra bu konuyg herkes bir yanından yaklaştı. Ben de Fransa'dan bir örnekle konuya yaklaşma- yı deneyeyim. Bugünlerde Fransa'da herhangi bir kentin tren istasyonundan bir tren bileti aldığınızda, bileti içine koydukları zarfın üzerinde şu bilgiyi görüyorsunuz: "2004 'te Lille Avrupa'nın Kültür Başkenti". Kentte yıl boyunca sergilenecek tiyatro oyunları, sergiler, konserler vb. pek çok kültür etkinliklerine ülkenin her yöresinden yurttaş/arın kolaylıkla ulaşa- bilmesi için, Fransa'nın ulusal demiryolu şirketi S- NCF, yıl boyu sürecek bir kampanya yürütüyor. Zarfın üzerinde ülkenin hangi kentinden hızlı tren- ler (TGV) ile Lille'e ne kadar sürede ulaşabileceği- niz de yazılı. Birkaç örnek: Başkent Paris ile Lille arası 220 kilometre. Ula- şım süresi 1 saat. Ülkenin en güneyindeki Marsilya ile en kuzeyin deki Lille arasındaki uzaklık yaklaşık 1000 kilomet- re. Ulaşım süresi 4 saat 28 dakika. Günde 7 sefer. Ülkenin Atlas Okyanusu kıyısındaki kentlerden Bordeaux'dan Lille'e uzaklık yaklaşık 800 km. Ula- şım süresi 4 saat 56 dakika. Günde 5 sefer; Nan- tes'dan uzaklık yaklaşık 600 km. Ulaşım süresi 3 sa- at 50 dakika. Günde 4 sefer. Ortalama saatte 200 kilometre hızlarla ülkenin bir ucundan ötekine durmadan gidip gelen trenler ne- yin göstergesi? Uygarlığın. Halkının hizmetinde bir devletin, o halkın yaşam koşullarını lyileştirmek için giriştiği sonu gelmez ya- tırımların göstergesi. Yalnız kentler arasında değil, kent ulaşımında da inanılmaz hız ve konfor sağlanıyor demiryollarıyla. Büyüklük bakımından Istanbul'la kıyaslanabilecek Paris'in kent içi ulaşımında her mahalleye dek ya- yılmış metro ağının dışında, kentin kuzey-güney, doğu-batı yönlerinde bir ucundan öteki ucuna uza- nan hızlı yeraltı trenleri de yaygın olarak kullamlıyor. Üstelik bu trenlerin uçları kentin 60 kilometre ka- dar dışındaki ilçelere dek uzanıyor. Düşünebiliyormusunuz, Tuzla'dan kalkan hızlı bir yeraltı treninin yirmi dakikada Istanbul'un merkez semtlerine gelip sonra da aynı hızla Silivri'ye dek git- tiğini. Ülkemiz demiryollarının durumu ise, Radikal ga- zetesinin 30 Temmuz 2004 günkü haberinde şöyle yansıtılıyor: "Türkiye'de 54 yıl önce toplam ulaşım yollannın içinde yüzde 55 olan demiryollarının payı, bugün yüzde 4 'e geriledi. Türkiye hızlı trene vaktin- de geçebilseydi, bugün Istanbul'dan Ankara'ya ikı buçuk saatte, Sıvas ve Kayseri'ye dört saatte, Er- zurum'a altı saatte gidilebilecekti." Hesap ortada. Ülkemizde son 54 yılın hükümetleri, yalnızca eği- timin içini boşaltarak, köyden kente göçü özendi- rerek, çarpık yapılaşmalara göz yumarak, tarihsel ve doğal mirasın yok edilmesine seyirci kaiarak kö- tülük yapmadılar. Demiryollarına çivi çakmayarak da çağ atlattık- larını söyledikleri ülkemizin çağdışı kalmasına ne- den oldular. Her gün karayollarında dökülen onlarca insanımı- zın kanında onların da payı var. Her yıl petrole ödenen faturanın artmasında on- ların da payı var. Yıllardır ülkeyi Avrupa Birliği'ne hazırladıklarını söyleyenlerin, ülke demiryollarının yüzde 98'inin tek hatlı olması nedenıyle AB standardı dışında kaldı- ğından hiç mi haberleri olmadı? Özal döneminde otoyollar, şimdilerde 'duble yo/'lar dillerden düşmezken demiryollarına ne ya- pıldı? turgay fisekci.com DLZELTME: 16 Ağustos Pazartesi günü yayımlanan "Altın Çağın Efsanevi Oyuncusu" başlıklı yazıda, Fay VVray'ın öldüğünde yaşı 97 yerine 96; 1926'da katıldığı yarışma Genç Yıldızlar Yanşması ye- rine Bebek Yıldızlar Yanşması olarak çıkmış- tır. Düzeltir, özür dileriz. BUCUN • YAPI KREDİ KÜLTÜR MERKEZtnde saat 19.00'da The Committee Müzisyenleri'nin konseri. (0 212 244 42 33) K Ü L T Ü R I Ç İ Z Î K K A M I L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle