23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 KASIM 2004 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYF/ DEI Dâhikumandan, kalbiduyguyüldüidealistyurtsever ATATURK7EN ANILAR Sabri Babacan-Mehmet Turgut BAŞLARKEN Atatürk 'le ilgili anılar, Kurtuluş Savaşı 'nın ne büyük fedakârhklar, şehitler, acılar, uğmşılar, yokluklarpahasına kazamldığını ortaya hoyması bahmından önemlidir. Bunlardan dersler alınması gerekir. Atatürk 'ün olayiar karşısındaki tephleri, tavıriarı, eylemleri, komışmaları vegörüşleri, onun kamkterinin özelliklerini gösterir. Sonuç olarak bu anılardan Atatürk 'ünyiğit bir asker, dâhi bir kumandan, tam bir devrimci, realistbir devlet başkanı, kalbi duygu ile yüklü idealist biryurtsever olduğu göriilür. Atatürk Büyük Nutku 'nda 'milli sır 'n şöyle açıklar: "Ben ulusun vicdamnda ve geleceğinde sezdiğim büyük gelişme yeteneğini bir ulusal sır gibi vicdanımda taşıyarakyavaş yavaş bütün topluma uygıdatmak zorundaydım," Buna bağlı olarak ilk direnişleri şöyle açıklar: " UlusalSavaş 'a biriikte başlayan yolculuklann kimUeri, ulusalhayattn bugünkü Cumhuriyet yasalanna kadar uzayan geUşmelerinde, kendi düşünce ve ruh yeteneklerini kazanması bittikçe, bana direnmeye ve karşı koymaya başlamışlardır." Atatürk Menemen ve Şeyh Saitgerici ayaklanmalarına çoküzülmüş, Türkmilletiiçin en büyük düşmanın irtica olduğunu söylemiştir Bu konuda bir söyleminde şöyle demiştir: "Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyetişeyhler, dervişler, müritler, meczuplar (Allah askj ile akhnı yitirmişler) ülkesiolamaz, En doğru yol uygarhk yoludur." Buyazı dizisindeki anılann geleceknesillere ışık tutmasım istiyomz. S.B.veM.Z yurtta yaşayış tarzı ile örnek olması gerektiğini söylüyordu Tüıkhalkı çağdaşolmalı 2 7 Ağustos 1925 Perşembe hem tnebolu, hem Türk inkılabı içın tarihi bir gündür. Türk Ocağı tıklım tüdım, fakat canlı, vefakârh insanlarla doludur. Öğleden sonra saat üç sıralannda Gazi, milletvekilleri, komutanlar, idare adamlan ve arkadaşlan ile yollardan, sokaklardan yaya geçerek Türk Ocağfna gelir. Bu sefer üsfünde siyah renkli güzel bir sivıl elbise ve elinde gene şapkası verdır. Önce Inebolu gençlerinin, temsilcilerinin hitabelerini dinler: "Ey Sevgfli Gazimiz, eğer gösterdiğiniz yoldan geri dönersek. nıillttimizinvebali üstümüze olsun. Siz bizinı örneğunizsiniz." Bütün salon bu andı tekrarlar. Sonra söz Gazi'nindir. Sözlerine: "Efendfler", diye başlar ve hemen açıklar ki bu hitap, hem "hanım efendüer" hem de "be> r efendöer" demektir. Kadının eşitliği, eşit hakJan, eşit istikbali, evvela bu seyahatte ısrarla dile getirilir. Sonra gene medeniyet mücadelesine geçer. Yapılanlara ve yapılacaklara dokunur. - Bu milietin başında, bir dakika bile olsun bir Sultan bırakmak caiz olabilir miydi? Bunu sizden soruyorum! - Asla! Asla! - Bu millet, Aflah'ın gölgesi, Peygaınberin Halifesi olduğunu iddia küstahhğında bulunan cahillere, vatanında, vkdanında yer verebiür miydi? Bunu sizden soruyorum! -Asla ve katiyen... - Türk milkti, evlatlanna vereceği terbiyeyi, mektep ve medrese diye iki ayn müesseseye bırakabüir miydi? Böyle bir terbiyeden, aynıfîkirde,aynı züıniyette bir millet yaratmak, abesle uğraşmak olmaz mrydı? Ben sizin öz kardeşiniz, arkadaşınız, babanız gibi söylüyorum. Medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı,fikrivle,aile hayatryla, yaşayış tarzı ile medeni olduğunu göstermek zorundadır. Medeniyim diyen Türkiye halkı dış görünüşü ile de baştan aşağı medeni insanlar olduğunu göstermek zorundadır. Şimdi sorarun, bizim kryafetimiz medeni mktir? Beynehninel nüdir? - Hayır, asla! - O halde kryafetsiz bir millet medeni olur mu? Siz böyle kalmaya, böyle vasıflandınlmaya raa mısınız? - Katiyen, dağiliz... - Öyleyse cevheri gösterebihnek çamuru atmak laam. Çok cevherü olan bizim milletimize iayık olan kryafet, medeni ve beynetanilel krvafetti. Öyle giyineceğiz, ayakta iskarpin, bacakta pantolon, yelek, gömİek, kravat, yakahk, ceket ve tabiatryla bunlan tamamlamak için başta siperi-şemsli (güneş muhafazalı) serpuş. Açık söylemek isterim: Bunun adına şapka derier! Buna caiz değildir diyenler vardır. Bunlar cahiDerdir. Onlara sorarun: Yunan serpuşu olan fesi grymek caiz olur da şapkayı grymek niçin caiz ohnaz? Atatürk şapka inkılabını bildirmek üzere Kastamonu'ya gelmişti. Belediyeden sonra hükümet dairesine yöneldi. Yollarda artık herkesin başı açıktı. Kastamonu müftüsü de başından sanğını çıkararak eline almış, memurların sırasında öyle saygı duruşuna geçmişti. Gazi müfrüyle de konuşur: - İslamda kryafetin şekB nedir? - İslamda kıyafetin şekli yoktur. Kıyafet, menfaat ve ihtiyaca tabiidir. Öyle ki eğer bir Müslüman, bir kâfirden bir mecusiden bır inek alır ve inek yeni sahibini yadırgayıp süfünü keser veya azaltırsa, Müslüman mecusi kıyafetine girebiür. Müftü imtihanı kazanmıştır. Hakikaten de İslamda kıyafetin, şeriatçı tarihe dayanan bir özelliği yoktur. (Şevket Süreyya Aydemir / Tek Adam) A; tarürk Kuran-ı Kerim'in Türkçeye çevrilmesine karar verdikten sonra Kâzım Karabekir Paşa telaşa düşmüşrü. Büyük bir heyecan ve şaşkınlık içinde dayanamayarak Atatürk'e sordu: - Kuran'ın Türkçeye tercümesini emretmişsiniz. - Evet. Elif, lam, mlm ve Kuran'ın Türkçeleştlrilmesl - Peki, ya o zaman elif, lam, mim ne olacak? Atatürk hayretle Karabekir'in yüzüne baktı ve basit bir şeyin cevabını verir gibi: - Ne olacak, elif, lam, mim, yıne elif, lam, mim olarak kalacak. (Hamdullah Suphi Tanrıöver / Hattralar) Riyaziyedeğil matematik A hmet Cevat Emre, Dil Kurultayf nda matematik terimleri ile ilgili bir anısını şöyle anlatır: Atatürk yalnız Riyaziye (Matematik) Komisyonu'nun terimlerini kendi kontrolü altma almış, birer birer tartışmasını yaptırarak ahnacak terimleri Türkçe yazımıyla tespite çalışmıştı. İlk terim "riyaziye'' kelimesi idi. Komisyonun lıstesinde bu terime bir karşılık bulunamamıştı. Tartışma başladı: Atatürk: "Riyaziye nereden gelir, anlamı nedir?" Komisyon Başkanı. "Efendinı, riyaziyat'tan gelir, sofıüarın sıkı perhizi demektir.'' Komisyon Başkanı: "FVansızca Mathenıatique, İngilizcesi Mathematks, Almancası Mathematik'rir, efendim." Atatürk: "Anlamı nedir?" Komisyon Başkanı: "Sajılabilen, ölçülebilen şeylerin sa\ılnıası, ölçülmesi yollanm araşbran bilimler demektir." Atatürk: "Burada sofuların, perhizlerin işi yoktur. Bu terimin Türkçesi 'Matematik tir, efendim." Terim böyle bir tartışmadan sonra, 'matematik' olarak alınmıştır. 15Arahk 1930. Gazi MustafaKemal İstanbul l nhersitesi HukukFakültesi 1. suuf öğrencDeriyle dersdinlerken. (Fotoğraf: SELAHATTlN GÎZ) Türkçe tutkusu S ofrada idik, Atatürk bana sordu. "Hangi soyadnu akun?" Cevap verdim. Eski bir aile ismimiz \ardır: "Kocamemi". Atatürk "memi"nin, "Memo" ve "Memiş" gibi, Arapça "Muhammet"ten geldiğini söyledi ve ilave etti. "Ben sana tam Türkçe bir isim vereyim, Hamdullah'nı tercümesi: Tannöver". Atatürk, bu ismi kendi eliyle bir kâgıda yazdı, kâğıdı sofranın üstünde duran gümüş bir tasm içine koydu ve "Her ildsini yadigânm olarak sakla!" dedi. (Hamdullah Suphl Tanrıöver / Hatıralar) Medreselerinkokuşmuşluğuustafa Kemal Paşa ile trenle Konya'ya geldik. Büyük ve candan bir karşılama töreni düzenlenmişti. Akşam yemeğinden sonra, Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya ve So\yet elçisine hoş geldiniz demek üzere, birçok kişi geldi. Mustafa Kemal Paşa Itilaf devletlerinin tafsilath olarak iki notasmı hektograf (bir yazıyı çoğaltma makinesi) ile basrırdı ve bir süre sonra, notalar üzerine düşündüklerini söylemek üzere bizi ziyarete gelen sivil ve askeri büyüklere \erdi. O gece iki medreseyi ziyaret ettik. Kanlı canlı hemen hepsi de gencecik mollalar medresenin avlusunda dizilmişlerdi. Bunlarm yanında, geniş cüppeli, beyaz sanklı hocalar da yer aünışlardı. Hepsi de yerlere kadar eğilerek Mustafa Kemal Paşa'yı selamhyorlardı. Bunlarm içinden biri, bunlann başı ve en sorumlusu, Mustafa Kemal Paşa'dan, Medrese sayısım arttırmasım rica etti. Bu zat aynca, medrese öğrencilerinin askere ahnmamalarını da rica etti, Hoca konuşurken Mustafa Kemal'in kendini tuttuğu belli oluyordu. Ama, medrese öğrencilerinin askere ahnmamalan söz konusu olunca, artık kendini rutamadı ve yüksek bir sesle, sertçe: Ne o, dedi. Yoksa sizin için medrese, Yunanlılan mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir? Millet kan içinde yüzerken, halkm en iyi çocuklan cephelerde dövüşür, yurt için canlannı feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlılan besiye çekmişsiniz. Mustafa Kemal Paşa konuşrukça, gözleri daha korkunç bir hal alıyordu: - Bu asalaklann askere alınmalan için hemen yann emir vereceğim! Hocalar sindiler, ama yüzleri öfkeden kıpkırmızı kesildi. Yabancılann yanmda hükümet başkaru onlan paylamıştı. Mustafa Kemal Paşa bize dönerek: - Haydı gidelim, dedi. Artık burada bizim için yapılacak bir şey kalmadı. Ve isteksizce bir selam vererek oradan aynldı. Mustafa Kemal Paşa otomobilde uzun bir süre yatışmadı. - Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağım. Her şeyden önce onlan mali dayanaklanndan, vakıflardan yoksun edeceğün. Yurt topraklannm büyük bir parçası, nerede ise üçte ikisi, belki de daha çoğu vakıftır. Bu topraklar mollalarm yaşama kaynaklandır. Buna son vereceğiz. Bir de utanmadan hükümetten yardım istiyorlar! (S. i. Aralov / Bir Sovyet Dlplomatının Türkiye Anıları) Hasan Ali Yücel ve öğretim birliği K urtuluş Savaşı yeni bitmiş. Cumhuriyet henüz kurulmamış. Halka dayanan yeni çağdaş Türkiye'nin temelleri atılacaktır. Mustafa Kemal kendi düşüncelerini anlatmak, halkın görüşlerini toplamak için yurt gezisine çıkar. Bu gezi kapsamında 3 Şubat 1923 tarihinde îzmir'e de uğrar. O tarihte tzmir Erkek Öğretmen Okulu'nda Türkçe ve edebiyat öğrermenliği yapan Hasan AB Yücel, ilk kez gördüğü Mustafa Kemal'i coşku ile dinledikten sonra bir soru sorar: -Veni dönemde, yeni okullann yanında eskimiş (fosil duruma gelmiş) medreseler \aşaülacak rrudır?" Genç öğretmene Mustafa Kemal'in yanıtı kesin ve açıktır: "Milletimizin, mt mleketinıizin okullan bir ounaiıdır. Bütün nıemleket eviadı kadın ve erkek aynı suretle oradan çıkmahdır." (*) Yaklaşık bir yıl sonra, 3 Mart 1924 tarihinde Curnhuriyetin en büyük de\Tİmlerinden biri gerçekleştirilir: Öğretim Birliği Yasası (Te\hid-i Tedrisat) çıkanlır. Bütün okullar Milli Eğitim Bakanhğı'na bağlanır, medreseler kaldınlır, bilimsel öğretim birliği getirilir. 1773'te açılan Deniz Mühendıslik Okulu (Mühendishane-i Bahr-i Hümayun) yeni okullann ilki olarak düşünülürse 150 yıldır sürüp gelen dinsel ve bilimsel eğitim ikiliği bu yasayla son bulur. Öğretim Birliği Yasası'yla eğitim, dinsel etkilerden ayıklanarak bilimsel bir temele oturtulur. Ardından bir dizi yenilik, yeni okullar, yeni kurallar, kadrolar, yeni abece, dilin özleşmesi ve karma eğitimle biriikte öğretim birliği pekiştirilir. Işin başında düşünüldüğü gibi "kadın. erkek bütün memJeket evladı aynı suretk" eğitilir. 1929 dünya ekonomik bunalımından sonra Mustafa Kemal. üç ay sürecek yeni bir yurt gezisine çıkar. Her bakanlık bir kişiyi görevlendirir bu gezi için. Milli Eğitim Bakanlığı da kıtaplar yazmış, Paris'te bilgisini arthrmış 33 yaşındaki ilköğretim müfettişi H. Âli Yücel'i görevlendirir... Yolculuğa çıkacaklar, 11 Kasım 1930 tarihinde "F Ankara Gan'nda toplanır. Mustafa Kemal, H. Âli Yücel'i görür görmez, "Sen bana İzmir'de Öğretim Birliği'ni soran öğretmendin değil mi?" diye sorar. (*)Musufa Çmar, H. Âli Yücelve TMKiiltür Reformu, TÎB iavmlan s. 46 Cumhurivet Gaxtesi Olayiar veGörüşler MustafaGazda YARIN: LAİKLİK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle