23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 TEMMUZ 2003 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA JV U LJ J. U J \ kultur(g cumhuriyet.com.tr 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt Yüreğinde yanan'mum' İstanbul'du Çelik Gülersoy'un anıtını Soğukçeşme'nin girişine dikmeli ve susmahyız Geçen seçımler miydi; yoksa bir önceki mi?.. îstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylan arasında ÇeUk Gülersoy'un da adı geçıyordu... Da- ha doğnısu, hem tstanbul'u hem de Gülersoy'u sevenler bunu yakıştır- mışlardı... Sordular; "Ne diyorsun?" Ne denebilirdi ki!.. Keşke îstanbul gerçekten "İstan- bul" olarak kalabilseydi de onu tu- tup oybırliğiyle "baş tacı" edebil- seydi... Keşke "poütika" da Çelik Güler- soy kadar zanf ve uygar kalabilsey- di de onu tutup en hak ettiği yerlerin en yücesine taşıyabilseydi... Ancak, ne Istanbul'u Gülersoy'un o her çabasında sevgiyle yaşatmak istediği duygulan, tarihi ve külrü- rüyle bıraktılar; ne de bu güzellikler- le bütünleşen bir politikayı... îstanbul'u kim bu duruma getir- diyse politikayı da onlar kırlettiler. Çelik Gülersoy'un aday olması durumunda; "tstanbul'dan seçile- meyeceği" bir Istanbul'u yaratanlar da onlar oldular... Şimdi eğer ölümünden ötürü de "üzüldük" diyorlarsa inanmayın. Gidin Gülersoy'un elinden aldıklan köşklerde, kasırlarda. tarihi bahçe- lerde ve "kuytu yeşillerde" neler yaptıklanna bakın. tstanbul zarafeti yerine en kaba "arabeski"; îstanbul sevgisi yerine "kente karşı kitlesel suçları"; Is- tanbul'u koruyarak Istanbullu olmak yerine "doğayı ve ormanları işgal- ciliği"; îstanbul için şiiryazmak, öy- kü düşlemek, şarkı söylemek yerine kuşlan bile kaçırtan mangalh. du- manlı, et kokulu bağnşmalan ve Is- tanbul'la kucaklaşmak yerine onu ta- lan ederek "bitirmeyi" gördüğü- nüzde, Çelik Gülersoy içın eminim ki siz de aynı şeyi düşüneceksiniz: "Daha fazla yaşasaydı, her gün biraz daha fazla ölecekti..." 'Ruhundakl mlmarlık' 199O'lı yıllann ortalanndaydık... Yaptığı restorasyonlann; "yok edi- len tstanbul'daki en anlamlı dire- niş" olduğunu yeterince önemse- meyen kimı mimarlar, bu uygulama- lardaki bazı "mesleki hatalarr hep öne çıkarmaya başlamışlardı... Işte bu "duygusuzluğa" karşı da bir mesaj olacak şekilde, Mimarlar Odası'nın tstanbul'dan sorumlu şu- besi olarak ve tstanbullu mimarlar adına, Çelik Gülersoy'a "mimarh- ğa katkı ve İstanbul duyarlılığı ödülü" vermiştik. Bu uygarlık mesleğıni, öncelikle bir "sanat" ve daha da ötesi bir "kent aşkı" olarak sanki "ruhun- da" taşıdığmı işte o zaman daha açık olarak fark ettim... Teşekkür mesa- jında; "Bu benim için yaşamımda- ki en anlamiı ödül" demesı. sıradan bir söz değildi... Çünkü ilerleyen yıllardaki hemen her görüşmemizde, her "mimarlık" sözünün ardından gözlerinin içinde- ki "özlem yüklfi panltılan" gör- düm... 'Vefasızların' son darbesl Yine bu meslekten olmadığı hal- de, mimarlık mirasının yaşatılması ve toplumda bu zenginliğimizi koru- ma bilincinin yükselmesi konusun- da kim bilir kaç mimardan çok daha "içten" çaba ve eylemlerinde de yi- ne hep aynı özlemin "özverili dire- nişini" izledim... Orneğın, siyasi iktıdarlannı bu di- renişe destek olması gerekirken tu- tup "Turing'in geürlerini yok ede- rek" adeta engel olmalan karşısın- daki tek üzüntüsü; "yarım kalan restorasyon ve koruma projeleri" içindi... 1970'lerden sonra Istanbul'a yeni- den armağan ettiği tanhi köşk ve ka- sırlann; 1990'larda "sözleşmemiz bitti" denilerek Turing'den geri alın- masında da tek kaygısı, yine bu kül- türel değerlerin başına gelebilecek "kültür yoksunu müdahaleler" ol- muştu... Böylesi bir "vefasızük", şu son zamanlanndaki hasta günlerinde bi- le yakasını bırakmadı. Olümüne sadece birkaç ay kalmış- tı... Boğaziçi'ndeki o "sonradan görme" ve durmadan gürültü üreten "medya şımanğı" kimi popüler eğ- lence yerlerine karşı, yine aynı kıyı- larda "Îstanbul kültürünü" savun- mak için gerçekleştirdıği "Bebek Kahvesi"ne ruhsat vermediler... Boğaziçi'nin güzelliğini hem sö- mürüp hem de o eşsiz dingin gece- lerini "paparazzi borazanlanyla" parçalayanlar el üstünde tutulurken îstanbul şarkılannı ve en hlsımlı sev- da parçalannı aynı gecelerle buluş- turmak isteyen gerçek bir Boğaziçi âşığına, "Camiye yakın yerde bu olmaz" diyerek sözde "kültüre say- gı"(!) dersi vermeye kalkıştılar... Çelik Gülersoy'un narin kalbinde sadece îstanbul için yanan o tek ve nazlı "mum"u da belki böylece sön- dürmüş oldular... Benim şimdi tek dileğim, Soğuk- çeşme Sokağı'nın Ayasofya ile Top- kapı Sarayı arasındaki girişine bir "anıtının" yapılması... Altına da şu- nun yazılıp karşısında saygıyla du- rulması: "Istanbul'u, sözde tstanbullula- ra karşı kahramanca savundu ve bir tstanbul beyefendisi olabüme- nin son örneğini kanıtlayarak yü- reğindeki kentiyle sonsuza dek ku- caklaştı..." Topluluk, Caz Festivali kapsamında Açıkhava Sahnesi'nde verdiği konserle dinleyenleri coşturdu Asya-Amerika ses köprüsü: AudioFact MURAT BEŞER Yeni kuşak Türk caz topluluklanndan Audi- ofact, salı gecesi, 10. tstanbul Caz Festivali kapsamında Harbiye Çemil Topuzlu Açıkha- va Sahnesi'nde, Istanbullu dinleyicilerle bu- luştu. Sahneye, Mehmet Ali Sanlıkol (klavyeli çalgılar), Onur Türkmen (gitar), Ryan Wo- odward (saksofon), Fernando Huergo (Bas), Cengiz Baysal (davul), Mehmet Akatay (vur- malılar), Göksun Çavdar (klarinet), Alisa Mi- les (vokal) ve Donal Sanders'ten (vokal) olu- şan bir ekiple çıkan Audiofact, hem cazsever- lerin hem de farklı müzikal tadlann birlikteli- ğinden keyif alanlar için doyurucu bir perfor- mans sergiledi. Mehmet Ali Sanlıkol ve Onur Türkmen ön- derliğindeki topluluk, uzunca bir süredir ken- di ülkelerinde konser verememiş olmaktan do- layı bıriken eneriilerini, mekânı dolduran 1500 kişiyle paylaştılar. Geçen ay sonunda yayım- lanan son albümleri 'Asitane'den parçalann ağırlıkta oldugu bu konserde, grup güzel bir performans ortaya koyunca. izleyicilerden yo- ğun alkış aldı. 1998 yılında çıkarttıklan "Black Spot" al- bümüyle, iyi bir dinleyici potansiyeli yakala- yan özgün caz topluluğu AudioFact, müzikal anlamda ilkine oranla kendilerini daha iyi an- lattıkları çalışmalan "Asitane"yi Aura Müzik etiketiyle yayımladı. Piyanoda Mehmet Ali Sanlıkol, gitarda Onur Türkmen, saksofonda Ryan Woodward, basta Fernando Huergo ve davulda Çengız Baysal'ın yer aldığı topluluğun ikınci albümü üzerine Mehmet Ali Sanlıkol ve Onur Türkmen ile konuştuk. - İlk albümünüz "'Black Spof'tan bu yana sizde neler değişti? Beş yıl aradan sonra çı- kan albümde müzik ne kadar ileriye gitti? ONUR TÜRKMEN / MEHMET ALİ SANLIKOL - Biz ilk albümümüzü kaydeder- ken 15 günlük bir gruptuk. Şimdi ıse altı yıl- dır birlikte müzik yapan bir grubuz. Bu açıdan rnüzıkal olarak olgunlaştığımıza ve kendimi- ze özgü bır sound'u yakaladığımıza inanıyo- nız. ilk albümümüzde de bunun sinyalini ve- ren parçalar vardı. Bizler, Onur ve Mehmet Ali) grubun lıderleri olarak geçen 5 yılda fark- lk albümden bu yana müzikal anlamda olgunlaştıklanna ve kendilerine özgü bir sound yakaladıklanna inanan topluluğun ikinci albümü 'Asitane'de Tiger Okoshi, Bob Brookmeyer gibi cazm ünlü isimleri de hiç para almadan çalışmış. lı müzik tarzlanna yöneldik, araştırmalar yap- tık ve bu farklı tarzlarda eğitım aldık. Bu fak- törler de müzigimize yansıdı ve bir konsept al- bümü olan 'Asitane'yi yarattı. 'Benzer bakış açılarına sahlblz' - "Asitane'nin bir ayağı buraya (Doğulu ve alaturka motifler), diğer ayağı Batı'ya (Amerikan soul, funk ve Avrupa caz-rock fusion) basıyor. Belli ki, topluluk üyelerinin birbirlerine göre çok farklı yönelimleri var. Onları bir arada tutan ortak payda ne? TÜRKMEN / SANLIKOL - Grup eleman- larının farklı milletler ve etnik kökenlerden ol- ması, grubun müziğine etki eden bir faktör de- ğildir. Grup elemanlanmn tamamının aynı mü- zikal vizyona sahip olduğunu söylemeliyiz. Dolayısıyla besteleri yapan biz, Onur ve Meh- met Ali, bu farklı stilleri içeren parçalanmızı grup elemanlanna sunduğumuzda onlar da biz- lere zaten uzak olmayan müzikal anlayışlany- la parçalara katkıda bulunup icra ediyorlar. Ya- ni grubun Türk üyelerinin Türk motiflerini öne çıkarması veya Amerikan bireylerinin Ameri- kan motiflerini öne çıkarması gibi bir anlayış AudioFact'te yok. Sonuç olarak bizleri bir ara- da tutan ortak payda, ulusal etiketleri göz önün- de bulundurmadan müziğe karşı çok benzer ideoloji ve bakış açılanna sahip olmamızdır. - Albümde Bob Brookmeyer ve Tiger Okoshi dışında da epey bir yabancı müzis- yen yar; yollarınız nasıl kesişti? TÜRKMEN / SANLIKOL - Tiger Okoshi ile sadece bu albümde değil zaten daha önce- den gelen bir birlikteliğimiz var. Bu albüm böylece birliktelığimizin çok güzel bir ürünü oldu. Aynı şekilde Bob Brookmeyer da Meh- met Ali'nin son dört yıldır kompozisyon öğ- retmeniydi. Zaten son dört yıldır bu vesileyle AudioFact'in müziğini yakından takip eden ve beğendiğini her fırsatta belirten Brookmeyer, albümde yer almayı da seve seve kabul etti. Nitekim AudioFact bu caz devleriyle çalışarak çok şeyler öğrendi fakat bu kadar dev isimle- rin hiç para almadan bizim albümümüzde de yer alması esasında bizım müziğimizden ken- dilerinin de bir şeyler öğrenıyor olmasından kaynaklanıyor (özellikle Türk müziği adına). Bu albümde bu isimlerin yanı sıra, Zenci gos- pel şarkıcılan ile Türk etnik sazlannı da icra eden değerli müzisyenler var. 'Güncel akımlara tamamen açığız' - Grup nasıl kuruldu? Bu proje kimin (ya da kimlerin)? TÜRKMEN / SANLIKOL - Grup, Bos- ton'da hepimiz Berklee Çollege of Music'te ta- lebeyken kuruldu. Gerek AudioFact, gerek 'Asitane' hepimizin ortak projesi ama grubun devamım sağlayan ve projelere önderlik eden Mehmet Ali ve Onur'dur. - Kayıtlarda her şey canlı olarak gerçek- leştirilmiş; çağdaş kavramlara ve soundla- ra çok açık besteler. Cazın son 10 yılına iyi- ce nüfuz eden güncel dans akımlarıyla (elektronika, hip-hop, asit-caz, drum'n bass vs.) aranız nasıl? TÜRKMEN/ SANLIKOL - Bu albümde grup sound'u çok önde, titizlikle gerçekleşti- rilen post-prodüksiyon aşamasında en modern sound'lann kullanıhnasından da kaçınılmadı. Nitekim albümde, söz ettiğiniz akımlara ve elektronik sound'lara örnek olarak Anthem, Face Collection, Sabah, Jasmine ve Mr. Dowtown'ı bulabilirsiniz. Bu parçalann birin- de canlı davul kullanılmadığı gibi (AudioFact Anthem) diğerlerinde de makine davul sesleri ile canlı davulun birlikte kullanıldığını görebi- lirsiniz. Güncel akımlara tamamen açığız. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Falih Rıfkı Atay'ın 'Çankaya'sı ve Atatürk (2) Falih Rıfkı Atay'ın 'Çankaya 'sında, 'Zafer' başlıklı bölümde, Büyük Taarruz'a ilişkin şöyle bir saptamaya rastlıyoruz: "Buzafermilletmec- lisine, hükümete, ordu komutanlarına rağmen Başkomutan Mustafa Kemal tarafından kazanıl- mıştır." Buradaki rağmen sözcüğü çok önemlidir. Çünkü bütün Kurtuluş Savaşı boyunca Mus- tafa Kemal'in gerçekte kaç cephede savaş- mak zorunda kaldığının yanıtına giden yol, bu sözcükten başlar. Mustafa Kemal, zaferi Millet Meclisi'ne rağmen kazanmıştır, çünkü o mec- lis, bir yumruk gibi sıkılmış, Mustafa Kemal'e her zaman destek vermeye nazır bir topluluk ol- maktan çok uzaktır. Evet, genel hava, vatanper- ver bir havadır; ama ö'rnegin milletvekillerinin küçümsenmeyecek bir bölümü, 'Saltanatı ve Hilâfeti esaretten kurtarmak' amacıyla orada- dır. Saltanatı da, Hilâfeti de kafasında çoktan tasfiye etmiş olan Mustafa Kemal, yalnızca as- keri cephelerde değil, fakat Türkiye Büyük Mil- let Meclisi'nde de gerçek hedeflerine doğru ilerleyebilmek için türlü stratejiler geliştirme zo- runluluğuyla karşı karşıyadır. Geçen yazımda belirttiğim gibi, Büyük Taar- ruz öncesinde ordunun tüm güçlerinin tek bir taarruz hedefinde odaklaştırılmasına komutan- lar da karşı çıkmaktadırlar. Bu nedenle Musta- fa Kemal, bu büyük çarpışmanın hemen önce- sinde kendi stratejisi konusunda komutanlan- nı ikna etmek için de strateji geliştirmek zorun- da kalmıştır. Milli Mücadele'nin zaferle noktalanışının ve Cumhuriyet'in ilanının ardından Çankaya'daki Adam'ın savaş vermek zorunda olduğu alan- lar çok daha genişleyecek, yeni savaşlar belki çok daha kapsamlı stratejilerin geliştirilmesini koşul kılacaktır. Mustafa Kemal'in kafasında yeni Türkiye Cumhuriyeti'ne verilmesi gereken yön, son derece belirgindir. Ancak bu belirgin- lik, işin yalnızca bir bölümüdür; Mustafa Ke- mal'in nereye gidilmesi gerektiğini çok iyi bil- mesi, asla hedefe erişilmesini çok kolaylaştıra- cak bir bilgi türü değildir. Falih Rıfkı'nın çok doğru olarak saptadığı gi- bi, Mustafa Kemal Atatürk, alafranga olmayan bir Batılı vealaturkalıktan, Doğululuktan uzak bir Türk'tür. Ona göre yeni toplum, ancak yüzyıl- larca sürmüş, sistemli düşünceyle, aydınlanma fıkriyatı ile ilintisiz bir Doğululuktan sıyrılabildi- ği ve taklitçilikten uzak bir Batılılığa, yani sis- temli düşünceye ve bilgi birikimine ilerleyebil- diği ölçüde uygar olabilecektir. Yani, nicedir şeyhülislâm fetvaları temelinde yönetilmekte olan bir devlet şeklinden, modern akılcı yasa- larla yönetilecek bir devlet şekline geçiş, yeni toplumun uygarlığa adım atabilmesinin temel koşulunu oluşturacaktır. Falih Rıfkı, kitabının 'Layisizm' başlıklı bölü- münde şöyle diyor: "Fakat mektebin yanında medrese, yeni kanunların yanında şeriat, sivil mahkemelehn yanında şer'iye mahkemeleri, hâkimin yanında kadı, valinin yanında müftü, sadrazamın yanında şeyhülislâm, 1920'de da- hi, olduğu gibi duımakta idi... Yalnız bütün hak- lan ile aile değil, üniversitede tefekkür dahi şe- riatın kontrolü altında idi. Büyük Millet Meclisi- nin koyacağı kanunların şeriat hükümlerine ay- kırı olamayacağı hakkında madde Teşkilât-ı Esasiye'nin esas hükümleri arasından çıkma- mıştı. -Cumh,uriyetin kuruluş devrinde bir asır- dan beri devam eden medeniyet mücadelesi- nin kesin zaferi, medenîkanun ve layisizmle (la- iklik ilkesiyle, A.C.) kazanılmıştır. Büyük Millet Meclisinden medenîkanunu geçirmek ve Ana- yasayı, devletin dini din-i islâmdır maddesini çıkararak layisizm prensiplerine göre tasfiye et- mek, devrim dâvamızın taç giyme törenidir..." Mustafa Kemal, yine Falih Rıfkı'nın deyişiy- le, yaşamı boyunca taviz tanımaz bir ihtilâlci kimliğini korumuştur. Başka deyişle, yapmak istediği devrimler açısından en ufak bir tavizin devrimleri daha baştan ölüme yargılı kılmakla eşanlamlı olduğunu çok iyi bilmiştir. Falih Rıfkı Atay'ın 'Çankaya'sı, bugünkü Tür- kiye Cumhuriyeti'nin insanlarınca, özellikle de genç kuşaklarca çok dikkatli okunması gere- ken bir eser. Bir zamanlar nelerin başanldığını, daha sonra ise iktidar ve küpünü doldurma he- saplan uğruna nelerin feda edildiğini görebil- mek için! e-posta: ahmetcemalw superonline.com acem20 <j hotmail.com BLGUN • ASPENDOS ANTİK TİYATROSU'nda 21.30'da İDOBden (îstanbul Devlet Opera ve Balesi) Prens Igor balesi. (0 242 243 88 27) • tZMİR KÜLTÜRPARK AÇIKHAVA TİYATROSU'nda 17. l Juslararası Izmir Festivali kapsamında 21 30da Don Kazaklan Korosu & Moskova Festival Topluluğu. (0 232 483 03 83) M ENKA AÇIKHAVA TİYATROSU nda 21.15'te Moğollar konseri. (0 212 276 22 14) M GALATASARAY LİSESİ ÖNÜ'nde Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Sokakta kapsamında 19.30 - 20.30 arası Anatole Sokak Oyuncuları ndan 'Korkuluk Buluşması'. (0 212 252 47 00) M BEYOĞLU StNEMASI'nda Alim Şerif Onaran Anısına kapsamında 12.15, 14.30, 16.45, 19.00 ve 21.15'te Yeni Başlayanlar tçin ttalyanca filmı. (0 212 251 32~40) İSTANBUL CAZ FESTİVALhUDE BUGÜN • CEMAL REŞtT REY KONSER SALONU'nda 19.00'da Hüseyin Sermet Quartet konseri. • ESMA SULTAN YALISI'nda 22.00'de Eliades Ochoa konseri. • NARDİS JAZZ CLUB'da 22.00'de Kent Mete Trio konseri. (0 212 334 07 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle