25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 MART 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Polonyalı göçmen sinema ustasmdan iz bırakan, etkileyici bir epik film: Piyanist Le PianiSte / Yönetmen: Roman Polanski / Senaryo: Ronald Harvvood, Wladyslaw Szpilman'ın kitabından / Kamera: Pawel Edelman / Müzik: VVojciech Kilar / Oyuncular: Adrien Brody, Thomas Kretschmann, Frank Finlay, Maureen Lipman, Emilia Fox, Ed Stoppard, Julia Rayner, Jessica Kate Meyer, Michael Zebrovvski / Polonya, Almanya, Fransa ortak yapımı 2002 (Özen Film). Polanski'nin otoportresiFeleğin sillelerinden nasibini bol- ca almış, çocuk yaşlannda Nazi pos- tallanyla çiğnenmiş bedeni kavruk kalmış (boyunun uzamayışını hep dert edinmiştir) ancak komûnıst re- jimi terk edip kapağı attığı Avrupa ve Amerika'da, 1965'ten itibaren yap- tığı filmleriyle doruklara yükselmiş, inanılmaz iniş-çıkışlarla özel hayatı zaman zaman dibe vursa da o haşa- n çocuk ifadesini ve göçmen yaratı- cılığmı hâlâ yitirmemiş, Lodz'un 'yaşayan efsane'si, Polonyalı Ro- man Polanski 40 yıldır hayatımıza ginniş, her fılmini gördüğümüz çok aşina, 'has' bir sinemacıdır. Son fil- mini seyrederken gerçekten 'hayatı roman 1 Polanski'nin dramatik ya- şamı ınsanın aklına takılıyor ister is- temez. 70'lik usta şimdi 70 yaşınuı olgunluğuyla, Wladyslaw Szpil- man'ın onunkıyle büyük benzerlik- ler gösteren otobiyografik kitabın- dan uyarladığı, savaş belasının tepe- mizde dolaştığı şu günlerde iyi bir zamanlamayla göstenme giren son filmi Piyanist'le tüm yakınlannın gaz odalanna postalandığı (bir tek babası tek parça olarak dönebılmiş toplama kampından) karanlık savaş yıllanna, kökenlerine ve ailesıne dö- nüyor, Sudaki Bıçak'tan tam 40 yıl sonra. Dehşet, şiddet, vahşet yılları Soykınmın dehşetiyle kararmış, kâbus gibi çocukluğunun izlerini sü- rerek yaklaşık 60 yıl önce, Polon- ya'da yaşanan (ve şimdiye dek sey- rettiğimiz birçok filmde ele alınan) bütün o şiddet-dehşet-vahşet yıllan- nı, hayatımızın 2.5 saatini götüren, görkemli bir dönem filmine, zehir zemberek bir epık'e dönüştürüyor, biraz Spielberg'ın Schindler'in Listesi'ne, biraz da Kosinski'nin Boyalı Kuş'una nazire yaparak. 20. yüzyıl uygarhğının 'çoktan kurumuş büyük kan lekesi'nı ye- niden gözümüze sokuyor. Vaktiyle yaşanmış bütün o korkunç dönemi olanca kasvetiyle duyumsatıyor, ina- nılmaz dehşetin görsel karşılığını tek tek arayıp buluyor.. son derece ger- çekçi, aynntıh, özenle çekilmiş çar- pıcı sahnelerle. Savaş fılminden gerilime gidip ge- İZLEYİCİ GÖZÜYLE len tonlarda seyreden, trajik bir do- kuya sahip Piyanist, tumturaklı laf- larla göz boyayıcılığa kaçmadan ve- rilen yalın bir tarih ve msancıllık der- si adeta. lyi-kötü aynmı yapmaksızın, ölçü- lü, dengelı bir tutum izleyen Polans- ki, kent yıkıntılannın içinde, sürekli kaçarak, saklanarak, aç kalarak, çöp- lerde eşınerek hayatta kalmak ıçın her şeyı yapan getto çocuğu, Yahudi pi- yanist kahramanını (Afallatıcı, hatta rahatsız edıcı boyutlarda ba- şanlı oynayan Adrien Brody'nin hüzünlü yüzünden yayılan keder seyirciye de geçiyor film boyunca), tuza- ğa düşürülen bir hayvanın korku- su, çaresızliği içinde saptayıp betimliyor. Piya- nist'i, aynı dönemi ve temayı işleyen birçok fılmden farklı kılan, konusuy- la arasına mesafe koyarak kendi özel tarihine bizi de tamk eden ustanın bu mesafeli bakışı. Bizi ürperten, yaşlı, felçli Yahudi- nin balkondan atılması sahnesiyle u- fak ufak sertleşen filmde, melodra- ma yatkın öyküsünü klişe tuzaklara düşmeden dengeli ve mesafeli anla- tan usta, seyirciyi 'piyanistin cehen- neme inişi'nin baştan sona röntgen- cisi kıldığı filmde, kahramanının müzikle (Chopin'le) ilışkisine odaklanıyor giderek. Müziği acıktığındapiyanisti doyuru- yor, hastalandığındaysa iyi- leştinyor. Hele klavyeye dokunmaksızın, elleri tuş- lann üstünde uçarcasına, çalar gibi yaptığı sahne ya da müzikten anlayan, adam gibi adam Nazi suba- ymın (Thomas Tretsch- Catherine Zeta-Jones, konusu 1920'lerin Chicago'sunda geçen filmin Velma Kelly'si. mann da harika oynuyor) bakışlan altmda çaldığı sahne gibi, filmin do- kunaklı ve oturaklı anlan resmen in- sanı ağlatıyor. Olabildiğince gerçek- çi, doğal ve samımi takılarak yıllar sonra 'gettoya dönen' Polanski, us- ta işi mizansenleriyle ve kamerama- nı Pawel Edelman ve eski müzikçı- si VVojciech Kilar' ın görüntü ve mü- ziklennden son derece başanlı de- kor-kostümlerine kadar binnci smıf teknik düzeyi tutturuyor. Nazi zulmünden kaçış Işıkla karanlık arasında, titiz bir ressam çahşması özenini sergileyen etkileyici bir fresk gibi algılanan Pi- yanist'i sıra dışı kılan bir başka ya- nı da başanlı oyunculuğu. Terren- ce Malick'in tnce Kırmızı Hat'ın- dan hatırladığımız, (aynca Spike Lee'nın Summer of Sam'de bir punk'ı, Ken Loach'un Bread and Roses' ında da küçük bir ajan provo- katörü oynadığını bildiğimiz), bu- kalemun gibi oyuncu Adrien Brody, piyanist rolünde sanki 'karakterini sünger gibi emiyor'. ABD'yı mesken tutup, U-571, Blade 2 gibi avantürlerde boy gös- teren, Berlinli maceraperest oyuncu Thomas Kretschmann'ın da göz doldurduğu bu trajik dönem filmı, bombalar, kurşunlar, tehditler altın- da evden eve, damdan dama Nazi zulmünden kaçarak sonunda bir Al- man hastanesine sığınan Yahudi kahramanının, 1939'dan 1945'e ka- dar sürüp yönetmenımizinkiyle ör- tüşerek mutlu biten öyküsünü yan- sıtıyor, seyirciyi de acı ve elemlere gark ederek. Sonuçta bu Piyanist, son dönem- de pek dişe dokunur bir film imza- layamayan göçmen yönetmenımiz için adeta kusursuz bir Polanski oto- portresi olmuş, hem de meraklısının kaçırmayacağı cinsten. YENİ BASLAYANLAR... YENİ BASLAYANLAR... şikago (Chlcago) Bu yılkı Oscar ödüllerine 'en iyi film, yönetmen, kadın oyuncu, yardımcı kadın oyuncu, uyarlama senaryo', sanat yönetmenliği, görüntü yönetmenliği, kostüm tasanmı, kurgu, şarkı, ses' dallannda aday göstenlen Chicago'nun yönetmeni Rob Marshall. Başrollermde Catherine Zeta- Jones, Renee Zellweger, Richard Gere, Queen Latifah, John C. Reilly, Taye Diggs, Lucy Liu, Christine Baranski ve Dominic VVest'ın yer aldığı film müzikal türünde yeni bir kilometre taşı sayılıyor. Filmde olaylar 1920'lerde geçiyor. Velma Kelly (Jones) bir gece kulübündekı gösterisi sırasmda kocasını ve kız kardeşinı aralannda bir ilışki olduğu gerekçesiyle öldürmekten tutuklanır. Aynı gece güzel ve hırslı müzikal sanatçısı Roxie Hart da (Zelhveger) kendisini terk etmek isteyen sevgilisini vurur. Tutuklanan iki kadın da aynı hapishaneye götürülür. Velma uyanık, iş bitirici avukatı Bilry Flynn (Gere) sayesinde davasıyla gündeme oturmuş ve ünlü olmuştur. Bunu gören Roxıede pahalı avukatın parasını ödemeye kocasını ikna ederek Flynn'ı tutar. Düzenlenen basın toplantısmda rollenni çok güzel oynarlar. Tıpkı bir kurban gıbı halkın sempatisini kazanmayı, böylelikle de kurtulmayı düşlerler. 1920'lerin Chicago gece kulüplerindekı atmosferi başanyla yansıttığı söylenen filmde bütün sahnelerde kendileri dans eden ve bütün şarkılan kendileri seslendiren oyunculann şaşırtıcı derecede başanlı performanslan, parlak görüntü çahşması ve set tasanmı, etkileyici yönetimı ve eskımeyen şarkılanyla keyifle seyredilen yenı bir eğlenceli müzikalle karşı karşıyayız. Uzun yıllar Broadvvay'de çalışmış deneyımlı bır koreograf olan Rob Marshall'ın yönettiği 'Chicago'nun tahmin edileceği gibi bir hayli eskilere uzanan bır geçmişi var. Chicago Tribune gazetesinin adliye muhabiri Maurice Watldns'in zamanın sansasyon yaratan polisiye davalanndan etkilenerek yazdığı oyun, ilk kez 1926'da 'The Brave Little Woman' adıyla sahneye konmuş. Ardmdan iki sinema uyarlaması gelmış; 1927'de göstenme giren bir sessiz film ve Ginger Rogers'ın rol aldığı 1942 yapımı 'Roxie Hart'. Bugün göstenme giren Rob Marshall 'ın 'Chicago'su ise 1975'te ünlü koreograf ve sinemacı Bob Fosse tarafından sahneye konan bir Broadway müzikalinden uyarlanmış. ERDAL ATABEK Sinema önyargıyaraür mı? "Baskı" (One Hour Photo) filminde Robin Williams'm oynadığı fotoğrafçı rolü, "kendi halinde yaşayan, kimseye zararı dokunma- yan, yalnızlığıyla başa çık- maya çalışan, ailesi ve çocu- ğu olmayan birisi"nin kuş- kulu olabileceğini düşündür- tüyordu. Oyuncunun çok iyi oyunuyla canlandınlan fotoğ- rafçı, davranışlanyla kuşku uyandıran birisi oluyordu. Bir kadma karşı ilgisi, bir çocuğa gösterdiği yakınlık "kuşku ile" karşılanmaktadır. Aslında fotoğrafçı Sy bir aile özlemi içinde fotoğrafını bastığı in- sanlara yakınlık duymaktadır ama film bilınen bir "kuşku- lu durunT'dan yararlanmak- tadır. Orta yaşa gelmiş bir erkek, evlenmemiş ise, çocuklan yoksa "kuşkulu bir durum- da" mıdır? Böyle birisi bir eş- cinsel olabilirmi, sapıklıklan var mıdır ya da bir seri katil ol- mak ıçin gereken koşullan ta- şımakta mıdır? Görünürde böyle bir ima yoktur ama filmlerde çizilen portreler "kuşkulu kişiler" içın ben- zer öğeleri kullanır. "Yalnız yaşamak, toplumdan ayrı durmak, evli olmamak, ço- cukları olmamak, bir an- lamda toplumsal sorumlu- luğa ortak olmamış durum- da yaşamak." Bu tabloya her- kesin kuşku ile bakabileceği hobileri de eklerseniz, kusur- suz bir önyargının bütün öğe- leri tamamlanmış olacaktır. Sinema önyargılarla da çok uğraşmıştır. Önyargılara kar- şı çok film yapılmıştır. Özel- likle Amenkan sinemasında zenci aynmcılığı çok işlen- miştir. Ancak sinemanın ön- yargı yaratmada da rolü oldu- ğu görülmektedir. Çeşitli tip- lemeler, sosyal durum özellik- leri, ilişkilerdeki kimi nitelik- ler toplumsal önyargılan güç- lendirebilir. Bu yamyla sine- maya bakmakta çok yarar var. Filmde Robin W illiams kendi halinde, ailesiz, yalnız bir fotoğrafçıyı oynuyor. KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Dinle Sevgili Ülkem Medyayı dikkatle izliyorsunuz, değil mi kardeş- ler? Basınımızın anlı şanlı köşe yazarlarını, ekran- lann vazgeçilmez 'uzman' konuklarını... Kimi ha- vuç gösterip kandırmaya çalışıyor sizleri, kimi so- pa gösterip korkutmaya... "Tezkere çıkmazsa fe- laket olur!", "ABD'ye direnirse Türkiye'nin sınıria- n değişir", "Çıkann şu tezkereyi, rahatlayalım" tü- ründen başlıklar her gün beynimizi yıkamaya de- vam ediyor. "Acaba?"\ar sizin de zihninizde do- laşmaya başladıysa hiç şaşmam. "Ülkemizin yûk- sek çıkarian"na karşı durmak kolay mı?... Amerika'ya kayıtsız şartsız bağlılık yemini et- mişçesine, kendilerine verilen görevleri yerine ge- tiren kalem erbabının sinirleri bozulmuşa benziyor. Istedikleri karan Meclis'ten geçiremeyince, üslup- ları sertleşiyor; gerçek yüzlerini gösteımeye baş- lıyorlar. Banş yanlılan, kıyasıya eleştiriliyor, buda- lalıkla, romantiklikle suçlanıyor. Vatan hainliği'ne henüz sıra gelmedi. Ama, kapıdadır... Meclis'te tezkereye ret oyu vererek, ülkemize nicedir yaşa- madığı birgururu tattıran milletvekilleri de, pişman olduklannı söyleyip oylannı değiştirene kadar bu saldından paylanna düşeni alacağa benziyor. Çıkar çevrelerine ve onlann sözcülerine söyle- yecekfazla birsözümüzyok. Onlar, oyunlannı çok açık oynuyoriar. Maddi çıkariarını her şeyin önün- de tutan bu zavaliılar, 'insani' tüm değerlerini yi- tirmiş anlaşılan... "Yıkılacak Irak'ın yeniden inşa edilmesinde bizim payımıza yüzde kaç düşerln hesaplarını yapıyorlar, gözümüzün içine baka ba- ka... Medya aracılığı ile yaratılmak istenen kafa kan- şıklığınm esas amacı, halk yığınlannı pasifize et- mek. Kandıramıyorsa, gözünü korkutmak... Bu propagandanın başarıya ulaşması, emperyalist güçlerin ve onlann işbiriikçisi çıkar çevrelerinin önünü açacak. Peki, ya 'tarafsız' kalanlann payı- na ne düşecek? Koskoca bir korku... Bu toz duman içinde, kafası en net olması ge- reken aydınlar arasında da, 'tarafsız' kalmayı ma- rifet sananlar var. Oysa aydın, düşüncesini kork- madan, çekinmeden söyleyebilen insandır. Genel geçer yargılara ve de resmi görüşe karşı çıkma pa- hasına... Bunu göze alanlann sayısı, o ülkenin ge- lişmişlik düzeyinin en somut göstergesi sayılabi- lir belki... "Yukan tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal..." diyerek suskun kalmayı seçenlerin çoğunlukta ol- duğu bir ülke, 'ikinci smıf ülkeler arasında sayıl- maktan kendini kurtaramaz. 1 Mart'taAnkaracad- delerini dolduran yüz bine yakın insan ve onlann sesine kulak veren Meclis, bu ülkenin 'birinci sı- nıf ülkeler arasında sayılmasına yol açacak önem- li biradım attı. Şimdi, biryandan Meclis üzerinde baskı kurulurken öte yandan halkın savaşa karşı direnci kınlmaya çalışılıyor. Bu propaganda saldı- rısına karşı durmak kolay değil elbette. Bilinç ve cesaret gerektiriyor. Bu iki özelliği birden banndır- ması gereken kesimin, aydınlann, sanatçılann tav- n çok önemli şu içinde bulunduğumuz kritik gün- lerde. Doğrulan, kimi çevreleri kızdırmak pahası- na, söylemeye devam mı edecek yoksa suskun- luğu, yani yenilgiyi mi kabullenecek? Neyse ki, bizim ülkemizde de, 'banş' adına bir şeyler yapmak için çırpınan sanatçılann sayısı az değil. Geçen hafta Kenter Tiyatrosu'nu dolduran üç yüze yakın sanatçı, tarihe önemli bir kayıt düş- tüler. "Biz bu savaşa karşıyız!" Ankara mitinginde gene kalabalık bir sanatçı grubu vardı sahnede ve miting alanında... 3 Mart'ta dünyanın bine yakın sahnesi ile birlikte ülkemizin çeşitli tiyatrolannda savaşı protesto etmek için 'Lysistrata' sahnelen- di. Banşı savunan eylemlerin giderek yükseldiğini görmek umut verici. Pazargünü Istanbul'da Park Orman'da - saat 17.30'da 'Banşa Evet' konseri ya- pılacak. Pazartesi akşamı ise, Kadıköy Halk Eği- tim Merkezi'nde Ruhi Su Vakfı'nın düzenlediği 'Banş 'a Türkü konseri var. Bu gece, Bostancı Gös- teri Merkezi'nde 'Ahmet Kaya-Dinle Sevgili Ül- kem' adlı konserde hep birlikte olacağız... Ahmet Kaya'yı anarken, bu ülkenin banşa ne denli ihti- yacı olduğunu bir kez daha düşüneceğiz. Belki bir şeyi daha: Ahmet Kaya, birilerince linç edilirken iti- raz eden kaç kişi olmuştu? önümüzde, yoğun bir eylem takvimi var. İlk ran- devu yarın: 'Dünya Kadınlar Günü'nde alanlarda- yız. Istanbul'da ve başka kentlerde.... 'Banş'ı sa- vunmak için... vecdisayarta yahoo.com BUGUN • AKM'de 19 30da tDOB'dan Hanım Olan Hizmetçi' adlı intermezzo. (0 212 251 56 00) • AKM'de 19.30'da ÎDSO konseri. Şef: I. Ionescu Galati. Solistler: Florin Galat (keman), Ilse L. Herbart (viyola da gamba) ve Szilard Chereji (viyola da gamba). (0 212 251 56 00) • CEMAL REŞtT REY KONSER SALONU'nda 20.00'de Stephen HoUsteiı Quintet konseri. (0 212 232 98 30) • İSMET İNÖNÜ KÜLTÜR MERKEZİ'nde 20.30'da İZDSO konseri Şef: VUadimir Altschuler Solist: Ilya Iof (keman). (0 232 489 09 26) • NARDİS'te 22.30'da Şenova Ülker Quartet konseri. (0 212 244 63 27) • BABYLON'da 23.00'te De -Phazz koneri. (0 212 292 73 68) • ULUDAĞ ÜNtVERSİTESt REKTÖRLÜK A SALONU'nda 13.00'tt 'Cumhuriyet Kadını' konulu panel. Katıhmcılar: Prof. Dr. Füsun Kuter, Kadıye Gökçadır, Asude Şenol ve Prof. Dr. Göni Kaynak. (0 224 442 84 00) 1001 BELCESEL FİLM FESTİVA.İ • FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZt'nde 11.00-19.30 arasında 'Tanıklık: Bask Ülksi Karşı Açıda', 'Nererva Üstüne Düşen HâP, 'Hayal', 'Zeugma Yalnız Değü', 'İlk Öldürme', 'Dost', 'Nook', 'Kimse Beni Beklemiyordu', 'Premier: Nâzımca Konuşuyor musun?'. (0 212 293 98 48) • FOTOĞRAFEVt'nde 19.30'da Lütfü Özgünaydın'm 'Mardin' adlı saydam gösterisi. (0 212 251 05 66)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle