Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 MART 2003 CUMARTES
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
Kılçık
HAYRETLE izlediğimiz bir yeni çelişkinin geri-
sinde galiba çok daha önemli ve temelli nedenler
var.
Konu, Türkiye'nin Kuzey Irak'a gırmesi. Daha
doğaısu, oradaki askeri varlığını etkili olacak biçim-
de arttırmak istemesi.
Birkaç nedenle: Göçü sınırötesinde durdurmak,
Türkmenlere zarar gelmesini önlemek, etnik esas-
Jı bir devlet kurmaya kalkışanlan caydırmak.
Bu sonuncusu hepsinden önemli. Çünkü, etnik
köken kavramını reddederek Fransız Ihtilali'nin çağ-
daş "u/us"ilkesini benımsemiş bircumhuriyet, ya-
nıbaşındaki yanm yamalak etnik filizlenmenin ken-
di ulusal bütünlüğüne zarar vereceğıni biliyor.
Ama, bir bakıyorsunuz, son derece haklı neden-
ler ortadayken, bütün Batı dünyası bu girişi engel-
lemek için ayaklanmış durumda.
Ayaklananlara şöyle bir bakalım.
En başta, ünlü savaş koalisyonunun elebaş-
lan Ingittere'y'e Amerika. Sanki Irak'ın toprak bü-
tünlüğünü ihlal eden, tek gerekçe petrol olduğu hal-
de, bu saldınyı en büyük İkiyü2lü/ükle ve en bar-
barca sürdüren onlar değilmiş gibi.
Sonra, onların kuyruğuna takılan Atlantikçiler:
Ispanya'yla Portekiz, Danimarka'yla Norveç. Ayn-
ca, Soğuk Savaş döneminde ülkelerinden kaçıp şim-
di yan-lngiliz ve yan-Amerikalı olarak dönenlerce
yönetılen Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri. Hepsi, bi-
leni bilmeyeni, Türklerin Irak'a girmesine karşı.
Haydi, bunlannkini büyük patronlarca başlatılan
savaş yandaşlığına yoralım. Ya savaşa karşı olan-
lar? Ornegın, Almanlarta Fransızlar? Onlar da Türk-
lerin girmesini istemiyor.
Bütün Batı karşı. Savaş konusunda bölünen Av-
rupa bu konuda tekvücut.
Tıpkı, birkaç yıl önce Güneydoğu terörüyle bo-
ğuşan Türkiye'ye karşı oluşları gıbi.
Tıpkı, Türkiye'nin uluslararası hukuka dayalı ve
son derece haklı Kıbns müdahalesine hep birağız-
dan karşı çıkışlan gibi.
Tıpkı, konunun tarihine ilişkin hiçbir şey bilme-
diklen
1
haldeEnneni "soykınmı" iddialannıhepbir-
likte benimseyişleri gibi.
Bu ne biçim bir önyargıdır ki hiç değişmez, ne
tür bir hınçtır ki hıç dinmez, boğazlara takılıp
kalmış nasıl bir kılçıktır ki hiç çıkmaz?
Belki, bunlann ötesinde, geleceğe uzanan daha
ilginç bir yanı var işin: Batı, Lozan'da güçbela yer-
lerine oturttuğu Türklerin güçlenip dirilmesini, emin
hizmetkârlıktan çıkıp hakkını kendı başınasavunur
duruma gelmesini istemiyor.
Tek başına bu durum bile, ınadına, ulusal kalkın-
ma seferberliğinin sıyasal zeminıni oluşturup çü-
rüyüşten dirilişe geçmek için yeterlı gerekçe değil
midir?
BİLİMİN ISICINDA
AYDINLANMA
SOYLEŞILERI 6
"Medya, Devlet Politikalarının
Neresinde?"
MUStafa BALBAY
29 MART 2003 CUMARTESİ
SAAT: 15.00
AKM
PergeSalonu
ANTALYA
BÛYÜKŞEHİR
BELEDİYESİ
AKDENİZ
UNİVERSİTESİ
İUFTİŞİM FAKÛLTESİ
Cumhuriyet
FIRATMEHMETEROĞLU'nun
yeni kitabı
SURENCİHER ŞEY
CANGIL Yayınlan'ndan çıktt
KIUPOMZOAH STEftfîH UMJTHMVH
Isteme adres.-Reşrtpaşa Mahallesı, Mareşal Caddesi,
No:2 D: 2, Sanyer/lstanbul, Tel: 0 536 468 77 26
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz...
İnsanlığrn mutluluğu için kullanılması gereken çağdaş
teknoloji, dünya sermaye sııuflannın elinde bir ölüm
makinesine dönüşerek Irak halkının üzerine her gün
ölüm yağdınyor.
A
Hafit ÇELENK Hukukçu
BD ve Ingiliz
emperyalizmı-
nin Irak toprak-
lanndabaşlattı-
ğı canice saldı-
n sürüyor. Bu haksız, ulusla-
rarası hukuk kurallannı yok
sayan, insancıl tüm değerleri
ayaklaraltına alan saldırı tüm
dünyanın gözleri önünde küs-
tahça yürürülüyor. Savaş tek-
nolojisinin en geliştirilmış si-
lahlan, bir ölüm rnakinesı gi-
bi fuzeleri, bombalan, havadan
ve denizden Irak halkının üs-
tüne asker sivil ayırımı yapma-
dan fırlatılıyor. Kentler, evler,
insanlar, kadm ve çocuklar
ateşler içinde yanıyor. Iraklı
bir kadın, televizyon ekranla-
nnda ellerini havaya kaldınp
çevresindeki ölü ve yarahlan
göstererek, "Hani sivil halka
saldırmayacakünız, günahsız
insanlan neden öldürüyorsu-
nuz?" diye Amerikalılara ve
tngılizlere haykınyor.
fnsanlığın mutluluğu için
kullanılması gereken çağdaş
teknoloji, dünya sermaye sınıf-
lanmn elinde bir ölüm maki-
nesinedönüşerekIrakhalkının
üzerine her gün ölüm yağdın-
yor.
Bu makinenin anahtarını
elinde tutan BUŞ, "Biz Irak'a
özgürlükve demokrasi getire-
ceğiz" yalanlannı hayasızca
yıneliyor.
Emperyalizmin ne olduğu-
nu bilenler biliyor. Bilmeyen-
lere bu canavarca saldın onun
ne olduğunu öğretiyor.
Şunlan hiç unutmayahm:
1- Emperyalızm kapitalist
sistemin zorunlu bir uzantısı
ve aşamasıdır. Savaş, emper-
yalizmin aynlmaz bir parçası-
dır. Başka bir deyışle emper-
yalızm savaşsız yaşayamaz.
Kapitalizmin tarihi, bunun ör-
nekleriyle doludur. Savaşı ve
onun getirdiği öldürümü, aç-
lığı, yoksulluğu istemiyorsak
emperyalizme karşı savaşmak
ve onu ortadan kaldırmak zo-
rundayız.
2- Emperyalizm; baskı, so-
mürii, istila ve kan demektir.
Yalan, hile, tehdit ve benzeri
yöntemler onun vazgeçilmez
özellikleridir. Bütün bunlar
yüzyıllardan beri özgürlük
maskesialtmda yapılagelmek-
tedir.
3- Emperyalizm demelc, in-
sanlığın günümüze kadar ka-
zandığı insan hak ve özgür-
lüklerini, benimsediği ahlak
kurallannı tarumamak ve yad-
sunak demektir. Yaşamda in-
sancıllık adına ne varsatümü-
nü yok etmek demektir. Çün-
kü o, hakkın, hukuk kuralla-
ruıuı ve adaletın olduğu yer-
de yaşayamaz.
Savaş, öldürüm, saldın, sö-
mürü onun besinidir (gıdası-
dır). Bunlarsız yaşayamaz.
Emperyalizmin öteden beri
kuilanagekliğidemokrasi mas-
kesidüşmüştür. Kel başı görün-
müştür. Artık bu ülkenin tüm
ınsanlan, yurftaş.lan gerçek-
leri görmeli, Buş'un, Blair'in
ve de yandaşlarının yalanlan-
na ınanmamalı, suçsuz Irak
halkının yanında yer almalı,
savaşa ve emperyalizme kar-
şı çıkmahdu". Bu amaçla her-
kes kendıne düşeni yapmalı-
dır. Hakkın yerine güç'ü, in-
sanlığm yerine zorbahğı ko-
yarak dünyaya egemen olmak
isteyen bu canavarlık sıstemi
yıkılacak, suçsuz halklar bu
beladan kurtulacaklardır.
Nazi Almanya'smda bu tür
suçları işleyen HMer ve arka-
daşlaruun Nürnberg mahke-
mesinde ve daha sonra Russel
mahkemesinde yargılandıkla-
nnı ve mahkûm olduklannı
unutmayalım.
(Hitler intihar ettiği için bu
mahkemede yargılanamamış-
tı.)
tnanıyorum ki, çok uzak ol-
mayan bir zamanda bu insan-
tak suçunu işleyenler de yargı-
lanacaklar ve mahkûm edfle-
ceklerdir.
Halklann bağnndan kopan,
yaşamlanndan süzülen türkü-
İer bunu söylüyor: "Eşkıya
dünyaya hükümdar oknaz."
PENCERE
Uretmek
Vedat GUNYOL (Hastayatağından)
\ eçen gün, Cumhuriyet'teki yazısın-
, Erdalİnönü, geri kalmış ülkeler-
I de, özellikle Müslüman ülkelerde
bılım ürenlmedığiru ıleri süriip hayıflanıyor-
du. Geri kalmış ülkelerde üretinı deyince ak-
la ilkten ve sondan laf ebeKği ve çocuk üret-
mek gelıyor. Nıtekım, epeyce oluyor, Am-
puller paşası, Anadolu'da gerçekleştırdığı
seçım kampanyasında, halka, durmadan,
"çocukyapın'' diyordu. Işte, her bakımdan
gen kalmış ülkelerde üretımin anlamı bu!..
Oysa, uygar Avrupa ülkeleruıde, üretmek,
daha çok, bflim üretmektir. Bilım üretme,
sürekli değişim demektir, ama gen kalmış
Müslüman ülkelerde ise ınanç egemenliği
sürüp gitmekte ve bu alanda değişme diye
bir şey yok, sadece inanç ve de törelerin yi-
nelenmesi var. Gençlik günlenmden kalma
bir söz dızesi buduruma iyi bir ömektir "R-
zim çocukbinaokur,dönerdöneryineokıuf
Evet, bilıme yüz vermeyen geri ülkeler,
çok eskiden kalma inanç ve töreleri yinele-
yıp durmaktadırlar.
Onlar için değişim diye bir şey yok. Bin
küsur yıldan kalma inanç ve töreleri bina oku-
yup yineleme aptallığı yüzünden geri kal-
maktan kurtulamıyorlar.
Bir Fransız bilim adamına göre "tnanç,
zavuDüarmavuntusu,muthı insanlannise bö-
yükkorkusudur". Şimdi elimizi vicdanımı-
za koyup aklımıza başvuralım: Ne görüyo-
ruz dünyamızda? Bir yanda bilim üreten
devletlerin ulaştığı insanca durum, öte yan-
da bilim üretmeyen, hatta bilıme düşman ül-
kelerin ortaçağ yaşamını sürdürmeleri.
özetle, insanlar erince ancak bilim üre-
terek varabilir, yoksagünde beş vakitnamaz
kılmak ve cahil cami hocalannın basma ka-
hp vaazlannı dınlemekle değil. Ay'a, bilım
üretilerek ayak basılabilir, yoksa seccade
ile değil.
Avrupa ilernyor, çünkü, kendisini inanç
batağmdan kurtarmışar. Bilim, üretme,de-
ğişmedir; oysainanç döniipyerindesaymak-
ür.
Son olarak, NamıkKemal'ın bir saptama-
sına başvuralım. Şaırşöyle diyor: "Okuynp
vazmasıartmayabaşbyan mfllederiçindeier-
Jeme ne kadar artarsa, görenekleri o kadar
azahnaya başlar."
Suna Korad'ı da Yitirdik...
Muhsine HeHmoğlu YAVUZ
O Suna Korad'dı
O Türk operasuun dıva-
sıydı... Bir diva gibi ya-
şadı ve bir diva gibi yal-
nız öldü. Zayıf zaman-
lannda ve hastalandığın-
da, kimselere görünmek
istemez, içine kapanır ve
kendi kendisini ıyileştir-
meye çalışırdı. Bu ne-
denle, ölümün ona ansı-
zın yaldaşıp, bir başınay-
ken yakalamasına da şaş-
mamak gerekir. Eminim
kendısi de böyle ısterdi.
Hem ona da böylesine
"ayaktaöhnek" yakışır-
dı. Dersten gelip, manto-
sunu çıkanp sonra da ya-
tağın yanına yığılıver-
mek ve duran güzel bir
yürek...
O büyük bir sanatçıy-
dı... O güzel, güneşli se-
sini dünyanın dört bir ta-
rafinda, en tanınmış ope-
ra sahnelerinde bir rüz-
gâr gibi estirdikten, Türk
operasının adını dünya-
da en iyı şekilde duyur-
duktan sonra, öğrenciler
yetiştirmeye başlamıştı.
Tüm yüreğini, emeğini
ortaya koyarak, tüm bil-
gisini sevgisini, deneyi-
mini onlara aktarmak için
nasıl yorucu bir tempo-
da çalıştığını, zaman za-
man izlediğım derslen
nedeniyle yakından bı-
lirim. Kalbi teklemeye
başladıktan sonra, bu ça-
lışma temposunu biraz
yavaşlatması konusunda
kendisini uyardığımda
ise,"Ben kazand^ım her
kuruşun bakkmıvermek
isterim, idmseye kendi-
me laf söyletmem" de-
mışti.
O kadife gibi yumuşa-
cık, nazlı görünümünün
arkasında, ne istediğinı
bilen ve doğru bildiğini
de ne olursa olsun ya-
pan, çetin bir irade gücü
vardı. 2^aten böyle bir iç
disipline sahip olmasa,
sanatuıda böylesine do-
ruğa çıkabılir miydi? Bu
gücüne karşın bir o ka-
dar da kınlgandı. Değe-
rini, başansını göz ardı et-
meye kalkan kendini bıl-
mez densizlerin, "dav-
ranış bozukluğu"ndan
kaynaklanan, saldırgan
küstah tavırlan karşısın-
da. terbiyesini bozmaz
O'an TV'de
TÜRKİYE'NİN HABER KANALI
w NTVR,
www.ntvmsnbc.com
aynı anda
ISTANBUL 102.8
ANKARA 104 7
IZMİR 95 7
ama boyun da eğmez, çe-
lik gibi soğuk, zarif ve
soylu bir gülümsemeyle
susarak, başını dik tutar-
dı. Bu soğuk ama zanf
suskunlugun, karşı tara-
fuı denetimsiz öfkesiyle
kızarmış küstah suratuı-
da, bir tokat gibi patladı-
ğına ve onu paniklettiği-
ne kaç kez taruk oldum.
Hak edene dersini verir-
di ama, öte yandan da
her seferinde yüreğinde
derin yaralar açar, yoğun
duygu kınlmalan nede-
niyle ağır bedeller öder-
di. Ydlarca, gerçek dost-
luk duygulan içinde çok
yoğun yaşadıktan sonra,
araya mesafeler girince,
sık sık ve uzun konuştu-
ğumuz ^etefon akşamla-
n"nda, daha "alo" der-
ken, hüzünlü ya da se-
vinçli olduğunu sesin-
den hemen anlardım.
Çünkü o "sesivle konu-
şur''du.
însanlar için eskiden
"öldö" denmezmiş,
"geçti" denirmiş. Yani
yok olmadı, birdünyadan
bir başka dünyaya geçti
anlamında. Evet, "Geç-
ti Suna Korad"...
Bıliyorum ki gittiği
dünyada, tıpkı vaktiyle
Bulgaristan Operası 'nda
yaptığı gibi, La Traviata
Operası'ndaki Violet-
ta'nın şarkılannı, "Nâ-
zun"a Türkçe söyleye-
cek, yıllardır hasret kal-
dığı diline duyduğu öz-
lemi, bir ölçüde de olsa
gidersin diye... Ve salon
alkıştan yıkılırken, Nâ-
zım teşekkür için sahne-
nin önüne gelip, yine
vaktiyle yaptığı gibi, sağ
elini sol göğsüne götürüp
yüreğûıe bastırarak onu
selamlayacak. Kısacası
Avrupa'nın orta yerinde,
dünyaca tanınmış yasak-
lı bir Türk şairi ile yine
dünyaca tanınmış bir
Türk sopranosu, birbirle-
rine yürekleriyle teşekkür
edecekler ve birbüieriy-
le gurur duyacaklar. Ya,
bu arkasında bıraktığı
dünyada çocuklara bu
kadargüzel, duygulu, an-
lamlı şarkılar söylemeyi
kimöğretecek...
Evet, "GeçtiSuna Ko-
rad " Ama onun yetiş-
tirdiğı güzel öğrencileri
Tülay'lar, Pmar'lar, Ez-
gi'ler çeşitli sahnelerde
şarkılar söyledikçe, ger-
çek dostlan onu büyük
bir sevgiyle yüreklerin-
de yaşattücça, er ya da
geç güzellik çirkinliği
her zaman yenducçe, o
hep dünyamızdayaşaya-
caktır.
Sevgili dost, gerçek gü-
zellik, "güneşsesHdiva''
ışüdar ıçuıde uyu...
Somupusuz
Uygarlığa Doğru...
Cumhuriyet okuru Mehmet Özyağcılar'dan al-
dığım mektubu bırlikte okuyalım:
"Sayın İLHAN SELÇUK,
Bugünkü PENCEREyazınız, "Yüz ve Surat", ya-
şadığımız vahşeti tanımlarken, varolan birikilemi
de çok güzel anlatıyor.
Ama maalesefyalnızca bizim için.
Bunu Amerikan halkına nasıl anlatmalı?
Son yıllarda bızden daha genç (1950 'liyim) olan-
lann Türkçenin ınceliklerinden olan "yüz ile surat"
ve "söz ile laf" gıbi farklılıkları bilmeden konuşma-
lan bizi hem üzmekte ve hem de kaygılandırmak-
ta.
Bunu yeri geldikçe çevremde belirtiyorum.
Bu nedenle yazınız tam zamanında benim için.
Ama izninizle bir hususa da işaret edeceğim..
(biraz Ingilizce/Amerikanca bilen ve 12 yıl kadar o
kıtada yaşamış biri olarak) o gibi aynmlann ("yüz
ile surat" ve "söz ile laf") hatta daha fazlasının In-
gilizcede bulunmadığını bir kez daha bana hatır-
latmış oldunuz.
(Daha da fazlası..-) Birzamanlar "gönül" sözcü-
ğünün de o dilde olmadığını arkadaşlanmla tar-
tışmıştık. Hatta üzüntüleri ifade eden sözcüklehn
bile ne kadar kısıtlı olduğunu.. -orada yaşadığım
yıllarda kendimi o insanlara ıfade etmekte zorlan-
dığım olaylan anımsıyorum. Birisini kırdıysanız ya
da örneğin yolda giderken kazara çarpıştıysanız
"I am sorry" diyorsunuz (yani bizim TVçevirmen-
lerinin Türkçesi" ile ÜZGÜNÛM). Ya da biryakı-
nını kaybetmiş kişiye de en fazla "I am sorry" di-
yebiliyorsunuz- derinlik ve genişlik o kadar.
Demek ki insanlann gönüllerindeki gereksinim
de yüzyıllardır "o kadar" kalmış.
Şimdi, ülkelerinin saldırganlığı konusundayazış-
tığım -oradaki- birikidosta bunu nasıl anlatayım,
sizin yazınızı nasıl tercüme edeyim?
Ben onlara daha da ağır gelebilecek şeyleryaz-
dım.
Uygariık bu topraklarda doğdu ve bu topraklar-
da yaşıyor.
BARBARUK ise onlarda egemen. (Geçen yûz-
yılın iki dünya savaşı, Çanakkale, Japonya'ya atı-
lan atom bombalan, Vietnam ve digerleri.) Bana
göre uygariık akıllı bombalar demek değil. Aklı ve
gönlü gelişmiş insanlar demek.
Biz bu uygariığı yaşatacağız. Başka çaremiz
yok."
•
Her dilin kendine özgü niteliklerini uzmanlar sık
sık tartışırlar.
Sayın Mehmet özyağcılar'ın ortaya koyduğu
özellik bizim duygusal insanlar olduğumuzu vur-'
gulayan bir gerçeğin altını çiziyor; duygulann dile
yansıyan inceliği ve derinliği de duyarlılığı oluştu-
rur.
Ancak bilimde ve felsefede bizden daha ilerde-
ki uluslann dillerindeki zenginliği de gözden kaçır-
madan Türkçenin kadrini kıymetinı bilelim.
Geçen gün bir açık oturumda Batı uygarlığının
'yûzü' ile 'suraf'ını konuşuyorduk; "Irak Savaşı"
deyişi yanlıştı; "saldırı" sözcüğü kullanılmalıydı; bu
arada genç bir dinleyen sordu:
"- Afrika'nınzencilerini, Amerika'nın Kızılderili-
lerini, Avustralyalılann Aborijinlehni sömürüp kah-
reden uygariık uygariık mıdır?.."
Ne yazık ki bugüne dek uygarlıklar hep sömürü
üzerine yükseldi; ama insanın aklına "sömürüsüz
uygariık" kavramı da düştü; bu yoldaki ilk deneyi-
min başansızlığı umutlan kırmasın...
Türtoye Gazetealer Cemıyet'nın yayınladığı gûnlük
Bizim Cazete
Ülke sorunlanna ilışkın raporianyla, araştımıalanyla,
koşe yazılanyla, tarafsız haberienyte srvıl toplumlann gazetea
Dûzenlı okumak ıçın abone olun. Tel: 0.212.51108 75
Ra^imsızlık Savaşı Destanı
Ulusal Kurtuluş savaşımızın
destanı ve Cumhuriyet
Kahramanlıklan, sevgileri ve acılarıyla bir ulusun, haklı ve
onurlu direnişi...
Altı Bölüm Toplam 369 Dk.
Cumhurivct Filmi Hcdivcli
DEV YAPIT
l.CD "Şu çılgın Turkler"
2.CD "Ikı ateş arasında"
3.CD "Dınlış"
4.CD "Kan seh"
5.CD "Sonun Başlangıa"
6.CD "Kumıluf"
7.CD Tumhunyet"
Yonetmen
Ziya Öztan
Senaryo:
Turgut Özalonan
Oyuncular
Rutkay Aziz
Savaş Dinçel
Ayda Aksel
Mahmut Cevher
Irtıbat
C\LA FU.M VE SANAT URUNLERI
a'.olu S o ka k No 23/9 Beyoğlu,Istanbul
Tel: 021225! 3 25 8p\,x F a x . 0 i , 2 251 32 09
e-posta.galafılm@superonlıne corn
TÜM MÜZİK-VCI) MARKET VE KİTAPKVLERİNDE