Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 MART 2003 PA2AR
12 PAZAR KONUGU
KonradAdenauer Vakfi Türlüye temsildsi Dr. WulfSchönbohm, Alman vahflan davasını değerlendirdi:
S Ö Y L E $ İ : LEYLA TAVŞANOCLU
kyla.tav sanoglu@ cumhuriyetcom.tr
İkiyıl kadar önce Türkiye, Alman vahflannın faaîiyetleriyle
ilgili bazı karanhk iddialann ortaya atılmasıyla çalkalandı.
îddiaları kaleme alan, geçen aralık ayında Ankara da bir
suikasîa kurban giden Dr. Necip Hablemitoğlu ydu.
Hablemitoğlu, Türkiye deki Alman vahflannın ülkenin
bütünlüğüne tehdit oluşturduklannı, karanhkfaaliyetler
içinde bulunduklarını, şeriatçı örgütleri desteklediklerini önce
yazdığı bir makalede, daha sonra da yayımlanan kiîabında
öne sürüyordu. Esas boy hedefi de Konrad Adenauer Vakfı ve
bunun Türkiye temsilcisi dr. WulfSchönbohm du. Bu iddiaları
suç duyurusu kabul eden zamanın DGM Başsavcısı Nuh Mete
Yüksel Alman vakıflarına dava açîı. îlk duruşmadan hemen
önce Hablemitoğlu bir suikastîa öldürüldü. Ancak bütün
iddialara karşın mahkeme iki hafta önce Alman vakıflarını
akladı. Bu karar üzerine ben de Konrad Adenauer Vakfı 'nın
Türkiye temsilcisi Dr. WulfSchönbohm 'la bir görüşme
yaptım. İddiaları, bunların amaçlarım ve davanın seyrini
onun ağzından dinledim.
Türkiyehukukdevleti
olduğunukanıtladı- Konrad Adenauer Vakfı ve Türkiye'de fa-
aliyetgösteren Alman Vakıfları ile ilgili kara-
lama kampanyasından sonra üzerinde uzun
tartışmalar açılan mahkemedeki dava mese-
lesi nasıl oluştu? Bunu ayrıntısıyla bize an-
lattr mısınız?
-Olay 2001 yılı Ağustos sonu, Eylül başında
Dr. Necip Hablemitoğlu'nun kitabının yayımlan-
masıyla başladı. Kitapta Alman vakıflan ve
özellikle de bizim vakıf çeşıtli nedenlerle suç-
lanıyordu. Öbür Alman \ akıflannda görevli ar-
kadaşlanmın ilk tepkılen şöyle oldu:
"Sakın aldırma. Çok aptalca bir iddia. Buna
kim inanır? Hiç kimse bunu ciddiye almaz. Böy-
le bir iddia karşısında bizim harekete gecmemiz
de hiç gerekmez."
Ben ise farklı düşünüyordum. Almanya, ya da
herhangi başka bir ülkede böyle bir iddianın
hiç kimse tarafından ciddiye alınmayacağını bi-
liyordum. Ama Türkiye'de altı yıldır yaşayan bi-
risi olarak bazı gerçeklenn de farkındaydım.
Türkiye'de bazıları yabancı kuruluşlara, vakıf-
lara ve örgütlere şüphecı bir gözle bakıyorlar-
dı. Onlara göre bu kuruluşlann Türkiye'de ne
işleri vardı? Bunlar ne görevle burada bulunu-
yorlardı? Neden bu kadar çok paralan vardı? Bun-
lann Türkiye'ye yardımcı olmak için buraya
gelmiş olmalanna kim inanırdı?
- Yani burada, kimileri komplo teorilerine
çok mufazlaprim veriyor?
- Biraz da öyle gibı, sanki... Tabiı bunun ne-
denlerini siz daha iyi bileceksiniz. Genelde
Türkler yabancılara karşı son derece yakın, iyi,
sıcak davranır. Geleneksel Türk dostluğu, mi-
safirperverliği, yardımseverliği dünyaca ünlü-
dür, zaten.
Ama bir yandan da, "Bu yabancılar niye bu-
raya geliyorlar? Bunlar bizim için tehlike değfl-
ler mi? Türkün Türkten başka dostu yoktur"
mantalıtesi bizlere çok garip geliyor. Çünkü
bizde bu tür şüphecılikler, kuşkular yoktur; bu
tür kuşkulan bilmeyiz,
Yabancı düşmanlığı
- İyi de Almanya 'dayabancı düşmanlığıyok
mudur?
- Vardır. Pek çok Alman yabancılara karşıdır
Ama genelde de gerekçeleri, "Bu insanlarUkeL
Bizimle uyuşamazJar," ya da "Bunlar bizim pa-
ramtan peşinde"dir. Ama asla, "Ülkemizingü-
ventiğini tehdit ediyorlar. Bunlar Almanya için
tehUketi insanlardır; casusluk yapıyorlar. Bizim
düşmanlanmLz" gibi kuşkulara kapılmazlar.
Üstelik Almanya'da yaşayan bütün yabancılar
hukuken Alman \ atandaşlarla aynı haklara sa-
hiptirler.
Öte yandan Türkiye'de ise insanlar yabancı-
lardan çok ciddi olarak kuşku duyuyorlar. Ben
burada yaşadığım altı yıl boyunca bu duygula-
n çok iyi öğrendiğim için, "Hayır, yanıhyorsu-
nuz. Bu iddialara karşı mutlaka mahkemeye git-
memiz, dava açmamız ve yasalann önünde ak-
lanmamız lazun. Çünkü Türkler bu kitabı okn-
duktan sonra, Hele şunlara da bakm. Ne işler
becermişler ülkemizde' diye tepld gösterecek-
lenfir" dedım.
-Peki, buna karşıltk Konrad Adenauer Vak-
fı merkez yönetimi buna karşı size ne dedi?
- Mahkemeye gitme konusunda pek de ikna
olmamışlardı, başlangıçta... Bunu bana da açık-
ça söylediler. Ama ben ve öbür vakıflarda gö-
revli meslektaşlanm bir hukuk devletinde mah-
keme karanndan hiçbir biçimde kuşku duyul-
maması gerektiği kanaatindeydik. Böylece da-
va açtık.
- Hangi vakıflar vardı bu davada?
- Bizimkinin dışında Friedrich Ebert Vakfı ve
Heinrich Böll Vakfı. Friedrich Naumann Vakfi
dava açmadı, çünkü Dr. Necip Hablemitoğ-
lu'nun kitabında ondan dolaylı olarak söz edi-
liyordu: saldırılann merkezi Friedrich Naumann
Vakfı değildi. O arada ben de kamuoyunu Tür-
kiye'de neler yaptığımız konusunda bilgilen-
dirme çalışmalanna başladım. Türkiye Cumhu-
riyeti Devleti'nden izin aldığımızı anlattım.
Bunlan yazılı olarak bütün millerv ekillerine,
basın, medya mensuplarına gönderdım. Ama ge-
rekli karşılığı alamadım. Her şeye karşın böy-
le zor bir süreçten geçmemiz gerektiğinin far-
kındaydık. Yılmadan mücadele ediyorduk. Der-
ken, Dr. Necip Hablemitoğlu'nun kitabuıın ya-
yımlanmasından birkaç ay sonra büroma polis-
ler geldi. Vakıf olarak yayımladığımız bazı ki-
taplan görmek istediklerini söylediler.
Ben de hangi amaçla ve kim tarafindan gel-
diklerini sorunca, "DGM Başsavcısı Nuh Mete
Yüksel Türkiye'deki Alman \ aktflannın çahş-
malanyla ilgili bir soruşturma başlatn. Onun
için lazun," karşılığını verdiler.
Derken geçen Ekim, ya da Kasım'da Yük-
sel'in bizlerle ihBli suç duyurusundabulunaca-
gını gazete haberlerinden öğrendik. Ben bunu
bekliyordum. Çünkü Alman vakıflarına şüphe-
yi çekmenin en iyi yolu bunlar hakkında DGM'de
dava açmaktı. Somut bir kanıt bile olmasa sa-
dece DGM'de dava açılması ciddi kuşkulann
uyanmasma yeterdi. Zaten bunu da yaptılar.
- Peki, iddianame de boş iddialarla mı do-
luydu?
- Onu söylemek istiyordum, ben de. îddiana-
meyi gördüğümde bunun ne kadar boş suçlama-
larla dolu olduğunun farkına vardım. îçinde tek
bir somut dayanaklı bir olay yoktu.
Kendi kendime, DGM Başsavcısı olan Nuh
Mete Yüksel. aleyhimizde hiçbir somut kanıt ol-
madan nasıl dava açabıliyor, diye düşündüm. Bu
konuda bir Türk hukuk profesörüne danıştım.
Bana, "Evet, aleyhte hiçbir somut kanıt olnıa-
dan böyle bir davayı açabilir. Çünkü 1982 yılına
kadar Türk hukuk sisteminde savcı iddianame
hazuiayarak dava başvurusunda bulunabilirdi.
Ama davanın açılmasına nihai olarak karan
yargıçlar verirdi. Ama 1982'de bu hukuk kura-
İı değişti ve savcdar istedikleri gibi iddianame ha-
zuiayarak dava açabilmeye başladılar," dedi.
Böylece Nuh Mete Yüksel'in Alman vakıf-
lan aleyhinde DGM'de dava açtığı haberi bür
rün gazetelerde, medyada yayımlanınca Alman-
ya'da büyük gürültü koptu; tepki çok şiddetli ol-
du. Sadece Konrad Adenauer Vakfi'ndakiler
değil başka vakıf göreviileri ve Almanya'daki
insanlar, "Böyiebir şeynasıloiabilir? Bir hukuk
devletinde aleyhte somut hiçbir kanıt oünadan
nasıl bu şeldlde dava açılabilir" diye sorgulama-
ya başladılar.
Biz Konrad Adenauer Vakfi olarak bütün dün-
yada 90'ın üzerinde ülkede faaliyet gösteriyo-
ruz. Ama şimdiye kadar hiçbir ülkede böyle bir
sorunla karşılaşmadık. Bunun üzerine ben Al-
manya'ya yönelik olarak, "Lütfen Türkiye ve
Türkleri su-f bu dava yüzünden eleştirmeyin.
Çünkü bu, Türkrye'deki hukuka özgün bir olay-
dır. Ben mahkenıcnin son derece doğru, huku-
ka uygun ve bağımsız karar vereceğinden hiç-
bir şekflde kuşku duymuyomm. Mahkemenin,
'Aleyhlerinde hiçbir kanıt yok. Dolayısıyla va-
kıf yöneticileri masumdur," yolunda karar ala-
cağina" güveniyorum.
Vakfın denetlenmesi
- İyi de, nasıl bu kadar güvenebildiniz?
- Çünkü bir hukuk devletinde olması gereken
budur. Ama Türkıye'nin AB üyeliğine kesinlik-
le karşı olan ve Türkiye'yi sürekli eleştirmeyi
kendilerine iş edinen Almanya "daki siyasetçiler
ve gazeteciler, "tşte, görüyor musunuz? Biz de-
memtş miydik bu ülkeAB'yeüye olamaz,AB stan-
dardanna uyum sağlayamaz, diye" söylemleri-
ne yeniden başlamışlardı.
Ben iki arada bir derede kalmıştrm. Bir yan-
dan Almanya'da Türkiye'yi ve Türkiye 'nin AB
üyeliğini sa\tınuyor, bu yolda büyük savaşım ve-
riyor ve dolayısıyla müthiş eleştiri alıyordum.
Diğertaraftan Türkiye'de ise devletin dibini oy-
maya çalışan bir casus olarak damgalanıyor-
dum. Doğrusunu söylemem gerekirse benim
için hiç de rahat bir durum değildi.
Derken olaylar hızla gelişmeye başladı. Ge-
çen yıl Mayıs ayında bir telefon aldık. Bir er-
kek sesi, asistanıma (çünkü ben doğru dürüst
Türkçe konuşmayı hâlâ beceremiyorum) Al-
man vakıflanm denetlemek için bir heyet oluş-
turulduğunu, bunda îçişleri Bakanlığrndan bir,
Dr, WULF SCHONBOHM
1941, Prıısya doğumlu. Sovyet
Ordusu'nun Berlin 'egirişinden hemen
önce ailesi Batı 'ya kaçtuKonrad
Adenauer Vakfi'ndan burslu olarak
BeHin ve Bonn üniversitelerinde siyaset
bilimi okudu. Siyaset büimi dalında
doktora yaptu Öğrenci hareketlerinde
etkin oldu. 1968-69 öğrenci olaylannda
solcu öğrencüere karşı mücadele verdL
Daha sonra Konrad Adenauer Vakfı'nda
çahşmaya başladu Yediyıl sonra
Hıristiyan Demokrat Birliği Partisi'nin
Siyasi Strateji ve tletişim Dairesi
Başkanı oldu. Partinin genel sekreterine
damşmanhk yaptu Baden Württenberg
eyaleti başbakanlığının Strateji ve
Planlama Dairesi 'nde bir süre görev
yaptu Bunun ardından de Konrad
Adenauer Vakfı Türkiye Temsilcisi
olarak Ankara 'ya atandu
Maliye Bakanlığf ndan iki ve Vakıflar Genel
Müdürlüğü'nden de bir denetçi bulunacağını
söylüyordu. "Bu da nereden çıkü, şimdi" diye
sorduğumuzda şu yanıtı aldık:
"Mffli Güvenlik Kurulu Alman siyasi vakıfla-
nnın faahyetieriyleügili bügilenmekistiyor.O ne-
denle Başbakanlık bu denetçiler kurulunu oluş-
turma karan aldı."
Ben buna çok şaşırdığımı söyledim. Ertesi
gün bizim \akfa geldiler. Denetçıler heyetinin
başkanı îçişleri Bakanlığı temsilcisiymiş. Ona
hangi yasal gerekçeyle bu soruşturma ve ince-
lemeyi yaptığını sordum. "Ben tana yetkiyle bu-
rada bulunuyorum. Başbakanlık'tan talimatını
var. Siz diplomat değUsiniz. Dolayısıyla hiçbir
diplomatik dokunulmazüğuuz yok. Ve ben de
faaliv etlerinizi istediğim gibi incelerinı" diye ya-
nıtladı.
- O arada siz bir hukukçuya damşmadınız
mı?
- Bir hukukçuya danışacağırtıı, ama gizleye-
cek hiçbir şeyimız olmadığı için de istediği gi-
bi bütün belgeleri inceleyebileceklerini ona söy-
ledim. O arada da bir hukukçudan bu yapılan-
Iarın hukuka uygun olup olmadığı konusunda
bana mütalaa vermesini istedım. On beş gün son-
ra mütalaası geldi. "Yapdan uygulama kesinük-
le yasal değü. Böyle bir arama ve inceleme için
yargıç karan laamdır" dedi. Bunun üzenne de-
netçiye yaptıklannın yasal olmadığını söyle-
dim, ama bu onu hiç ilgilendirmedi. Bana tam
yetkili olarak o ıncelemeyi yapacağuu ve gerek-
li olursa polıs gücü ile gelip dosyalan alabile-
ceğini söylüyordu. Bunun üzerine daha fazla üs-
telemedim.
Noel tatlllnde duruşma
- Bu inceleme ne kadar sürdü?
- Beş hafta. Sonra da öbür Alman vakıflan-
na, yanı Friedrich Naumann, Heinrich Böll ve
Friedrich Ebert vakıflarına gıttiler.
Bu ara DGM'de dava açıldı. Duruşmanın ilk
günü 26 Aralık 2002'ydi. Yani Noel Yortu-
su'ndan iki gün sonra... Biliyorsunuz Noel Hı-
ristiyan dünyasının hemen hemen en önemli
yortusudur. Bu yortu sonrasında uzun bir tatil
olur ve herkes ailesıyle birlikte olmak ister.
Alman dostlanm hemen, "îşte, görüyor mu-
sunuz yaptıkian aynmcılıgı? Tatilinizi berbat
etmekistiyorlar'' diye söylenmeye başladılar. Ben
karşı çıktım:
"Hayır, düşündüğünüz gibi değiL Mahkeme
o tarihin Noeİ'e denk düştüğünü kesinükle bil-
meyebUir. Bunda hiçbir kasıt yok, a\ nı olay Al-
manya'da yaşayan bir Türkün başına bir Kur-
ban Bayramı'nda da gelebiür."
AvukatuTHz da benimle aym fikirdeydi. Hat-
ta mahkeme yargıcı durumu öğrenince, "Bir
yanhşhk olmuş. Bu tatil sLdn için çok geçerli bir
mazeret olduğu için ilk duruşmaya gehnejebi-
lirsiniz,Ama ikmci durusmada mutlaka hazır bu-
lunun" dedi. Ama biz da\anın bir an önce biti-
rilmesini ıstediğimiz için tatili fılan bir yana bı-
raktık ve ilk dunışmada mutlaka bulunacağımı-
zı yargıca söyledik. Böylece ilk duruşmaya gir-
dik. Biliyorsunuz, büyük olay olmuştu. Çünkü
ondan birkaç gün önce Dr. Necip Hablemitoğ-
lu öldürülmüştü. Bu olay bizim için tam bir şok-
tu. Cstelik menfur suikastın duruşmadan he-
men önce meydana gelmiş olması ikinci bir
şoktu. Yine de duruşma sonunda aklanacağımız-
dan, hukukun üstün geleceğinden hiç kuşkum
yoktu.
Sonunda da bu gerçekleşti. O arada Nuh Me-
te Yüksel, DGM savcılığından ağır ceza savcı-
lığına alınmıştı. Bizim davaya da yeni bir sav-
cı atanmıştı. Bu savcı mahkemeden, hakkımız-
da beraat karan vermesini istedi. Böylece mah-
keme, aleyhimizde kanıt olmadığı için suçsuz
olduğumuza karar verdi.
- Oysa iddianamede Alman vakıflan ve yö-
neticileri Türkiye 'nin bölünmez bütünlüğü-
nü tehdit etmek, Türkiye Cumhuriyeti Devle-
ti 'ne tehlike oluşturmak, şeriatçı gruplan des-
teklemekle suçlamyordu...
- Bütün bunlann hiçbir dayanağının bulunma-
dığı, hepsinin asılsız iddialar olduğu ortaya çık-
tı. Bizim bütün çalışmalarımız saydam ve ka-
muoyuna açıktır. Bu davanın sonuçlanması he-
pimizi çok mutlu etti. Şimdi bu yılın geri kalan
bölümünde iyi bir çalışma ortamı bulacağımız-
dan eminim. Tabiı kı buradaki çalışmalanmızı
sürdüreceğiz.
'Dostluğu
geliştirmek
istiyoruz
1
- Türkiye'de ne gibi çalışmalanntz var ?
- Türkiye'de uzun yıllardır aynı hedefleri
paylaştığımız, güvendiğimiz ve desteklediği-
miz Türk partnerleri ile çalışmaktayız. Türk
Demokrasi Vakfı ile siyasi eğitim alanında bir
işbirliğimizi, Türkiye Belediyeler Birliği ile en
alt demokratik birim olarak belde yönetünle-
rinin güçlendirilmesi alanmdaki işbirliğimizi,
TOSYÖV ile Türkiye'de, KEÎB ile de üye ül-
kelerde küçük ve orta ölçekli işletmeleri des-
teklemek konusundaki işbirliğimizi ve Türki-
ye Gazeteciler Cemiyeti ile de yerel medyada
çalışan gazetecilere yönelik eğitim seminer-
leri ve Türk-Alman gazeteciler seminerleri
düzenlenmesi şeklindeki işbirliğimizi sürdür-
mekteyiz... Çalışmalanmız ile Türkiye'de hu-
kuk devletinin, demokratik düzenin ve sorum-
luluğunun bilincinde, angaje olmuş vatandaş-
lar ve STK'leri ile çoğulcu bir sivil toplumun
oluşması, bunlann yaygınlaşması ve güçlen-
mesine bir katb sağlamak arzusundayız. Her
yıl çeşitli Türk kuruluşlan ile birçok works-
hop, seminer, konferans ve sempozyum düzen-
lemekteyiz. Birkaç örnek verecek olursam
"Türkiye ve Avrupa'da Siyasi Partiler ve Se-
çim Yasalan", "Devlet ve Din tüşkikri-ÇeşirJi
ModeHer. Konseptier ve Tecriibeler'', "Türk
Ekononüsinin Geİecekteki Gefişmeleri'', "11 Ey-
lül'den sonraTürkiye'nin Shasi ve Stratejik Ko-
numu", "Türkiye ve Aunanya'da Parti Finans-
manlan", "Türkiyeve Avrupa'da PopüKst Par-
tiler" ve diğerleri. Tüm toplantılanmız halka
açıktır ve konuşmacılann sunumlan kitap ha-
linde yayımlanmaktadır. AvTupa yolundaki bir
Türkiye için Türk ve Avrupah parlamenterie-
rin, bilim adamlanmn, girişimcilerin ve di-
ğerlerinin arasındaki fikir teatileri çok önem-
lidir. Işte bu sebepten dolayı biz de bu fikir te-
atisini organize etmeye çaba gösteriyoruz. Biz
AB'yi gayet iyi tanıyoruz ve Türkiye'ye, bir
AB ülkesi ohnanın ne anlama geldiğini de ay-
nnösı ile anlatabiliriz. Aynca tabü ki tarihi Türk-
Alman dostluğunu da derinleştirmek arzusun-
dayız.
- Türkiye 'dekigörev süreniz ne zaman bi-
tiyor?
- 2004 Mayısı'na kadar buradayım. Türki-
ye'de yedi yıldan fazla zaman görev yaptıktan
sonra Almanya'ya geri döneceğim.
Normal olarak benim gibi görevliler yaban-
cı bir ülkede ortalama beş yıl kahrlar. Ben ye-
di yıldan fazla Türkiye'de kalmış olacağım ve
gelecek yıl 63 yaşımı doldurup emekliye ay-
nlacağım. Biraz dinlenip kitap yazacağım.
- Kitabınız hangi konuda olacak?
- Türkiye üzerine ve geçmişte ele alamadı-
ğım, ama çok ilginç bulduğum başka konular-
la ilgili yazmak istiyorum.
Zaten yedi yıl çok uzun bir zaman ve ben
de bu sürenin sonunda Almanya'ya döndük-
ten sonra yerime yeni bir meslektaş atanacak.
Reformlara engel
- Sizce Hablemitoğlu 'nun kitabıyla başla-
yan Alman vakıflarına yönelik suçlamala-
nn amacı ne olabilir?
- Ancak tahminde bulunabilirim. Benim tah-
minim, aynca da öbür meslektaşlanm ve pek
çok Türk dostumun tahminleri şu: Biz Türki-
ye'deki Alman vakıflan olarak Türk Devleti 'nin
reform hareketlerini ve Türkiye'nin AB üye-
liği yolunu ve tarihi Türk-Alman dostluğunu
var gücümüzle destekliyoruz. Türkiye'de dev-
let bürokrasisinde ve toplumun çeşitli katman-
lannda bu reform hareketleri ve Türkiye'nin
AB'ye doğru yürümesini istemeyenlerin bu-
lunduğundan, bu çabalan engellemek isteyen-
lerin olduğundan hiç kuşkumuz yok.
- Sizce neden?
- Bu reformlann çok hızlı yapıldığını, bun-
lann devlete zaran olacağım, dolayısıyla ken-
di varlık nedenlerini tehdit edeceğini düşü-
nenlerin yanı sıra, bazılan da AB üyeliği ile
Türk kimliğinin tehlikeye düşeceği ve bir an-
lamda güçlerinin ellerinden alınacağıru düşü-
nüyor, bu olacaklardan korkuyorlar. Dolayı-
sıyla da çalışmalanmızı. etkimizi azaltmayı he-
defledüer. Düşünün bu kişiler, Ahnan vakıf-
lannın sözüm ona karanhk faaliyetlerini an-
latan Hablemitoğlu'nun kitabından 2000 ta-
ne alıp bunlan bütün Türkiye'de parlamenter-
lere, bakanhklara, belediyelere, vakıflara, der-
neklere, sendikalara dağırhlar. Bu olaym be-
nim için gerçekten kötü bir deneyim olduğu-
nu söylemem lazım. Ama bunun yanında da
Türklerden inanıhnaz yardım ve destek aldı-
ğımı da burada söylemek istiyorum. Bütün
tanıdıklanm bana, "Hadi canım sen de, saçma-
bğın daniskası bu. Ne diye ciddiye ahyorsun?
Bir avuç insan bunu yapü diye de sakın Türk-
terin hepsini,Türkiye'yive Türkadaietini mah-
kûm etme" dediler. Evet, şimdi adalet teceUi
etti. Bunu herkes, dünya âlem gördü. Böylece
biz yolumuzda yürüyecek, işlerimize bakacağız.
Türkiye böylece bir hukuk devleti olduğunu
bir kez daha kanıtladı.