25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 MART 2003 PA2AR 12 PAZAR KONUGU KonradAdenauer Vakfi Türlüye temsildsi Dr. WulfSchönbohm, Alman vahflan davasını değerlendirdi: S Ö Y L E $ İ : LEYLA TAVŞANOCLU kyla.tav sanoglu@ cumhuriyetcom.tr İkiyıl kadar önce Türkiye, Alman vahflannın faaîiyetleriyle ilgili bazı karanhk iddialann ortaya atılmasıyla çalkalandı. îddiaları kaleme alan, geçen aralık ayında Ankara da bir suikasîa kurban giden Dr. Necip Hablemitoğlu ydu. Hablemitoğlu, Türkiye deki Alman vahflannın ülkenin bütünlüğüne tehdit oluşturduklannı, karanhkfaaliyetler içinde bulunduklarını, şeriatçı örgütleri desteklediklerini önce yazdığı bir makalede, daha sonra da yayımlanan kiîabında öne sürüyordu. Esas boy hedefi de Konrad Adenauer Vakfı ve bunun Türkiye temsilcisi dr. WulfSchönbohm du. Bu iddiaları suç duyurusu kabul eden zamanın DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel Alman vakıflarına dava açîı. îlk duruşmadan hemen önce Hablemitoğlu bir suikastîa öldürüldü. Ancak bütün iddialara karşın mahkeme iki hafta önce Alman vakıflarını akladı. Bu karar üzerine ben de Konrad Adenauer Vakfı 'nın Türkiye temsilcisi Dr. WulfSchönbohm 'la bir görüşme yaptım. İddiaları, bunların amaçlarım ve davanın seyrini onun ağzından dinledim. Türkiyehukukdevleti olduğunukanıtladı- Konrad Adenauer Vakfı ve Türkiye'de fa- aliyetgösteren Alman Vakıfları ile ilgili kara- lama kampanyasından sonra üzerinde uzun tartışmalar açılan mahkemedeki dava mese- lesi nasıl oluştu? Bunu ayrıntısıyla bize an- lattr mısınız? -Olay 2001 yılı Ağustos sonu, Eylül başında Dr. Necip Hablemitoğlu'nun kitabının yayımlan- masıyla başladı. Kitapta Alman vakıflan ve özellikle de bizim vakıf çeşıtli nedenlerle suç- lanıyordu. Öbür Alman \ akıflannda görevli ar- kadaşlanmın ilk tepkılen şöyle oldu: "Sakın aldırma. Çok aptalca bir iddia. Buna kim inanır? Hiç kimse bunu ciddiye almaz. Böy- le bir iddia karşısında bizim harekete gecmemiz de hiç gerekmez." Ben ise farklı düşünüyordum. Almanya, ya da herhangi başka bir ülkede böyle bir iddianın hiç kimse tarafından ciddiye alınmayacağını bi- liyordum. Ama Türkiye'de altı yıldır yaşayan bi- risi olarak bazı gerçeklenn de farkındaydım. Türkiye'de bazıları yabancı kuruluşlara, vakıf- lara ve örgütlere şüphecı bir gözle bakıyorlar- dı. Onlara göre bu kuruluşlann Türkiye'de ne işleri vardı? Bunlar ne görevle burada bulunu- yorlardı? Neden bu kadar çok paralan vardı? Bun- lann Türkiye'ye yardımcı olmak için buraya gelmiş olmalanna kim inanırdı? - Yani burada, kimileri komplo teorilerine çok mufazlaprim veriyor? - Biraz da öyle gibı, sanki... Tabiı bunun ne- denlerini siz daha iyi bileceksiniz. Genelde Türkler yabancılara karşı son derece yakın, iyi, sıcak davranır. Geleneksel Türk dostluğu, mi- safirperverliği, yardımseverliği dünyaca ünlü- dür, zaten. Ama bir yandan da, "Bu yabancılar niye bu- raya geliyorlar? Bunlar bizim için tehlike değfl- ler mi? Türkün Türkten başka dostu yoktur" mantalıtesi bizlere çok garip geliyor. Çünkü bizde bu tür şüphecılikler, kuşkular yoktur; bu tür kuşkulan bilmeyiz, Yabancı düşmanlığı - İyi de Almanya 'dayabancı düşmanlığıyok mudur? - Vardır. Pek çok Alman yabancılara karşıdır Ama genelde de gerekçeleri, "Bu insanlarUkeL Bizimle uyuşamazJar," ya da "Bunlar bizim pa- ramtan peşinde"dir. Ama asla, "Ülkemizingü- ventiğini tehdit ediyorlar. Bunlar Almanya için tehUketi insanlardır; casusluk yapıyorlar. Bizim düşmanlanmLz" gibi kuşkulara kapılmazlar. Üstelik Almanya'da yaşayan bütün yabancılar hukuken Alman \ atandaşlarla aynı haklara sa- hiptirler. Öte yandan Türkiye'de ise insanlar yabancı- lardan çok ciddi olarak kuşku duyuyorlar. Ben burada yaşadığım altı yıl boyunca bu duygula- n çok iyi öğrendiğim için, "Hayır, yanıhyorsu- nuz. Bu iddialara karşı mutlaka mahkemeye git- memiz, dava açmamız ve yasalann önünde ak- lanmamız lazun. Çünkü Türkler bu kitabı okn- duktan sonra, Hele şunlara da bakm. Ne işler becermişler ülkemizde' diye tepld gösterecek- lenfir" dedım. -Peki, buna karşıltk Konrad Adenauer Vak- fı merkez yönetimi buna karşı size ne dedi? - Mahkemeye gitme konusunda pek de ikna olmamışlardı, başlangıçta... Bunu bana da açık- ça söylediler. Ama ben ve öbür vakıflarda gö- revli meslektaşlanm bir hukuk devletinde mah- keme karanndan hiçbir biçimde kuşku duyul- maması gerektiği kanaatindeydik. Böylece da- va açtık. - Hangi vakıflar vardı bu davada? - Bizimkinin dışında Friedrich Ebert Vakfı ve Heinrich Böll Vakfı. Friedrich Naumann Vakfi dava açmadı, çünkü Dr. Necip Hablemitoğ- lu'nun kitabında ondan dolaylı olarak söz edi- liyordu: saldırılann merkezi Friedrich Naumann Vakfı değildi. O arada ben de kamuoyunu Tür- kiye'de neler yaptığımız konusunda bilgilen- dirme çalışmalanna başladım. Türkiye Cumhu- riyeti Devleti'nden izin aldığımızı anlattım. Bunlan yazılı olarak bütün millerv ekillerine, basın, medya mensuplarına gönderdım. Ama ge- rekli karşılığı alamadım. Her şeye karşın böy- le zor bir süreçten geçmemiz gerektiğinin far- kındaydık. Yılmadan mücadele ediyorduk. Der- ken, Dr. Necip Hablemitoğlu'nun kitabuıın ya- yımlanmasından birkaç ay sonra büroma polis- ler geldi. Vakıf olarak yayımladığımız bazı ki- taplan görmek istediklerini söylediler. Ben de hangi amaçla ve kim tarafindan gel- diklerini sorunca, "DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel Türkiye'deki Alman \ aktflannın çahş- malanyla ilgili bir soruşturma başlatn. Onun için lazun," karşılığını verdiler. Derken geçen Ekim, ya da Kasım'da Yük- sel'in bizlerle ihBli suç duyurusundabulunaca- gını gazete haberlerinden öğrendik. Ben bunu bekliyordum. Çünkü Alman vakıflarına şüphe- yi çekmenin en iyi yolu bunlar hakkında DGM'de dava açmaktı. Somut bir kanıt bile olmasa sa- dece DGM'de dava açılması ciddi kuşkulann uyanmasma yeterdi. Zaten bunu da yaptılar. - Peki, iddianame de boş iddialarla mı do- luydu? - Onu söylemek istiyordum, ben de. îddiana- meyi gördüğümde bunun ne kadar boş suçlama- larla dolu olduğunun farkına vardım. îçinde tek bir somut dayanaklı bir olay yoktu. Kendi kendime, DGM Başsavcısı olan Nuh Mete Yüksel. aleyhimizde hiçbir somut kanıt ol- madan nasıl dava açabıliyor, diye düşündüm. Bu konuda bir Türk hukuk profesörüne danıştım. Bana, "Evet, aleyhte hiçbir somut kanıt olnıa- dan böyle bir davayı açabilir. Çünkü 1982 yılına kadar Türk hukuk sisteminde savcı iddianame hazuiayarak dava başvurusunda bulunabilirdi. Ama davanın açılmasına nihai olarak karan yargıçlar verirdi. Ama 1982'de bu hukuk kura- İı değişti ve savcdar istedikleri gibi iddianame ha- zuiayarak dava açabilmeye başladılar," dedi. Böylece Nuh Mete Yüksel'in Alman vakıf- lan aleyhinde DGM'de dava açtığı haberi bür rün gazetelerde, medyada yayımlanınca Alman- ya'da büyük gürültü koptu; tepki çok şiddetli ol- du. Sadece Konrad Adenauer Vakfi'ndakiler değil başka vakıf göreviileri ve Almanya'daki insanlar, "Böyiebir şeynasıloiabilir? Bir hukuk devletinde aleyhte somut hiçbir kanıt oünadan nasıl bu şeldlde dava açılabilir" diye sorgulama- ya başladılar. Biz Konrad Adenauer Vakfi olarak bütün dün- yada 90'ın üzerinde ülkede faaliyet gösteriyo- ruz. Ama şimdiye kadar hiçbir ülkede böyle bir sorunla karşılaşmadık. Bunun üzerine ben Al- manya'ya yönelik olarak, "Lütfen Türkiye ve Türkleri su-f bu dava yüzünden eleştirmeyin. Çünkü bu, Türkrye'deki hukuka özgün bir olay- dır. Ben mahkenıcnin son derece doğru, huku- ka uygun ve bağımsız karar vereceğinden hiç- bir şekflde kuşku duymuyomm. Mahkemenin, 'Aleyhlerinde hiçbir kanıt yok. Dolayısıyla va- kıf yöneticileri masumdur," yolunda karar ala- cağina" güveniyorum. Vakfın denetlenmesi - İyi de, nasıl bu kadar güvenebildiniz? - Çünkü bir hukuk devletinde olması gereken budur. Ama Türkıye'nin AB üyeliğine kesinlik- le karşı olan ve Türkiye'yi sürekli eleştirmeyi kendilerine iş edinen Almanya "daki siyasetçiler ve gazeteciler, "tşte, görüyor musunuz? Biz de- memtş miydik bu ülkeAB'yeüye olamaz,AB stan- dardanna uyum sağlayamaz, diye" söylemleri- ne yeniden başlamışlardı. Ben iki arada bir derede kalmıştrm. Bir yan- dan Almanya'da Türkiye'yi ve Türkiye 'nin AB üyeliğini sa\tınuyor, bu yolda büyük savaşım ve- riyor ve dolayısıyla müthiş eleştiri alıyordum. Diğertaraftan Türkiye'de ise devletin dibini oy- maya çalışan bir casus olarak damgalanıyor- dum. Doğrusunu söylemem gerekirse benim için hiç de rahat bir durum değildi. Derken olaylar hızla gelişmeye başladı. Ge- çen yıl Mayıs ayında bir telefon aldık. Bir er- kek sesi, asistanıma (çünkü ben doğru dürüst Türkçe konuşmayı hâlâ beceremiyorum) Al- man vakıflanm denetlemek için bir heyet oluş- turulduğunu, bunda îçişleri Bakanlığrndan bir, Dr, WULF SCHONBOHM 1941, Prıısya doğumlu. Sovyet Ordusu'nun Berlin 'egirişinden hemen önce ailesi Batı 'ya kaçtuKonrad Adenauer Vakfi'ndan burslu olarak BeHin ve Bonn üniversitelerinde siyaset bilimi okudu. Siyaset büimi dalında doktora yaptu Öğrenci hareketlerinde etkin oldu. 1968-69 öğrenci olaylannda solcu öğrencüere karşı mücadele verdL Daha sonra Konrad Adenauer Vakfı'nda çahşmaya başladu Yediyıl sonra Hıristiyan Demokrat Birliği Partisi'nin Siyasi Strateji ve tletişim Dairesi Başkanı oldu. Partinin genel sekreterine damşmanhk yaptu Baden Württenberg eyaleti başbakanlığının Strateji ve Planlama Dairesi 'nde bir süre görev yaptu Bunun ardından de Konrad Adenauer Vakfı Türkiye Temsilcisi olarak Ankara 'ya atandu Maliye Bakanlığf ndan iki ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden de bir denetçi bulunacağını söylüyordu. "Bu da nereden çıkü, şimdi" diye sorduğumuzda şu yanıtı aldık: "Mffli Güvenlik Kurulu Alman siyasi vakıfla- nnın faahyetieriyleügili bügilenmekistiyor.O ne- denle Başbakanlık bu denetçiler kurulunu oluş- turma karan aldı." Ben buna çok şaşırdığımı söyledim. Ertesi gün bizim \akfa geldiler. Denetçıler heyetinin başkanı îçişleri Bakanlığı temsilcisiymiş. Ona hangi yasal gerekçeyle bu soruşturma ve ince- lemeyi yaptığını sordum. "Ben tana yetkiyle bu- rada bulunuyorum. Başbakanlık'tan talimatını var. Siz diplomat değUsiniz. Dolayısıyla hiçbir diplomatik dokunulmazüğuuz yok. Ve ben de faaliv etlerinizi istediğim gibi incelerinı" diye ya- nıtladı. - O arada siz bir hukukçuya damşmadınız mı? - Bir hukukçuya danışacağırtıı, ama gizleye- cek hiçbir şeyimız olmadığı için de istediği gi- bi bütün belgeleri inceleyebileceklerini ona söy- ledim. O arada da bir hukukçudan bu yapılan- Iarın hukuka uygun olup olmadığı konusunda bana mütalaa vermesini istedım. On beş gün son- ra mütalaası geldi. "Yapdan uygulama kesinük- le yasal değü. Böyle bir arama ve inceleme için yargıç karan laamdır" dedi. Bunun üzenne de- netçiye yaptıklannın yasal olmadığını söyle- dim, ama bu onu hiç ilgilendirmedi. Bana tam yetkili olarak o ıncelemeyi yapacağuu ve gerek- li olursa polıs gücü ile gelip dosyalan alabile- ceğini söylüyordu. Bunun üzerine daha fazla üs- telemedim. Noel tatlllnde duruşma - Bu inceleme ne kadar sürdü? - Beş hafta. Sonra da öbür Alman vakıflan- na, yanı Friedrich Naumann, Heinrich Böll ve Friedrich Ebert vakıflarına gıttiler. Bu ara DGM'de dava açıldı. Duruşmanın ilk günü 26 Aralık 2002'ydi. Yani Noel Yortu- su'ndan iki gün sonra... Biliyorsunuz Noel Hı- ristiyan dünyasının hemen hemen en önemli yortusudur. Bu yortu sonrasında uzun bir tatil olur ve herkes ailesıyle birlikte olmak ister. Alman dostlanm hemen, "îşte, görüyor mu- sunuz yaptıkian aynmcılıgı? Tatilinizi berbat etmekistiyorlar'' diye söylenmeye başladılar. Ben karşı çıktım: "Hayır, düşündüğünüz gibi değiL Mahkeme o tarihin Noeİ'e denk düştüğünü kesinükle bil- meyebUir. Bunda hiçbir kasıt yok, a\ nı olay Al- manya'da yaşayan bir Türkün başına bir Kur- ban Bayramı'nda da gelebiür." AvukatuTHz da benimle aym fikirdeydi. Hat- ta mahkeme yargıcı durumu öğrenince, "Bir yanhşhk olmuş. Bu tatil sLdn için çok geçerli bir mazeret olduğu için ilk duruşmaya gehnejebi- lirsiniz,Ama ikmci durusmada mutlaka hazır bu- lunun" dedi. Ama biz da\anın bir an önce biti- rilmesini ıstediğimiz için tatili fılan bir yana bı- raktık ve ilk dunışmada mutlaka bulunacağımı- zı yargıca söyledik. Böylece ilk duruşmaya gir- dik. Biliyorsunuz, büyük olay olmuştu. Çünkü ondan birkaç gün önce Dr. Necip Hablemitoğ- lu öldürülmüştü. Bu olay bizim için tam bir şok- tu. Cstelik menfur suikastın duruşmadan he- men önce meydana gelmiş olması ikinci bir şoktu. Yine de duruşma sonunda aklanacağımız- dan, hukukun üstün geleceğinden hiç kuşkum yoktu. Sonunda da bu gerçekleşti. O arada Nuh Me- te Yüksel, DGM savcılığından ağır ceza savcı- lığına alınmıştı. Bizim davaya da yeni bir sav- cı atanmıştı. Bu savcı mahkemeden, hakkımız- da beraat karan vermesini istedi. Böylece mah- keme, aleyhimizde kanıt olmadığı için suçsuz olduğumuza karar verdi. - Oysa iddianamede Alman vakıflan ve yö- neticileri Türkiye 'nin bölünmez bütünlüğü- nü tehdit etmek, Türkiye Cumhuriyeti Devle- ti 'ne tehlike oluşturmak, şeriatçı gruplan des- teklemekle suçlamyordu... - Bütün bunlann hiçbir dayanağının bulunma- dığı, hepsinin asılsız iddialar olduğu ortaya çık- tı. Bizim bütün çalışmalarımız saydam ve ka- muoyuna açıktır. Bu davanın sonuçlanması he- pimizi çok mutlu etti. Şimdi bu yılın geri kalan bölümünde iyi bir çalışma ortamı bulacağımız- dan eminim. Tabiı kı buradaki çalışmalanmızı sürdüreceğiz. 'Dostluğu geliştirmek istiyoruz 1 - Türkiye'de ne gibi çalışmalanntz var ? - Türkiye'de uzun yıllardır aynı hedefleri paylaştığımız, güvendiğimiz ve desteklediği- miz Türk partnerleri ile çalışmaktayız. Türk Demokrasi Vakfı ile siyasi eğitim alanında bir işbirliğimizi, Türkiye Belediyeler Birliği ile en alt demokratik birim olarak belde yönetünle- rinin güçlendirilmesi alanmdaki işbirliğimizi, TOSYÖV ile Türkiye'de, KEÎB ile de üye ül- kelerde küçük ve orta ölçekli işletmeleri des- teklemek konusundaki işbirliğimizi ve Türki- ye Gazeteciler Cemiyeti ile de yerel medyada çalışan gazetecilere yönelik eğitim seminer- leri ve Türk-Alman gazeteciler seminerleri düzenlenmesi şeklindeki işbirliğimizi sürdür- mekteyiz... Çalışmalanmız ile Türkiye'de hu- kuk devletinin, demokratik düzenin ve sorum- luluğunun bilincinde, angaje olmuş vatandaş- lar ve STK'leri ile çoğulcu bir sivil toplumun oluşması, bunlann yaygınlaşması ve güçlen- mesine bir katb sağlamak arzusundayız. Her yıl çeşitli Türk kuruluşlan ile birçok works- hop, seminer, konferans ve sempozyum düzen- lemekteyiz. Birkaç örnek verecek olursam "Türkiye ve Avrupa'da Siyasi Partiler ve Se- çim Yasalan", "Devlet ve Din tüşkikri-ÇeşirJi ModeHer. Konseptier ve Tecriibeler'', "Türk Ekononüsinin Geİecekteki Gefişmeleri'', "11 Ey- lül'den sonraTürkiye'nin Shasi ve Stratejik Ko- numu", "Türkiye ve Aunanya'da Parti Finans- manlan", "Türkiyeve Avrupa'da PopüKst Par- tiler" ve diğerleri. Tüm toplantılanmız halka açıktır ve konuşmacılann sunumlan kitap ha- linde yayımlanmaktadır. AvTupa yolundaki bir Türkiye için Türk ve Avrupah parlamenterie- rin, bilim adamlanmn, girişimcilerin ve di- ğerlerinin arasındaki fikir teatileri çok önem- lidir. Işte bu sebepten dolayı biz de bu fikir te- atisini organize etmeye çaba gösteriyoruz. Biz AB'yi gayet iyi tanıyoruz ve Türkiye'ye, bir AB ülkesi ohnanın ne anlama geldiğini de ay- nnösı ile anlatabiliriz. Aynca tabü ki tarihi Türk- Alman dostluğunu da derinleştirmek arzusun- dayız. - Türkiye 'dekigörev süreniz ne zaman bi- tiyor? - 2004 Mayısı'na kadar buradayım. Türki- ye'de yedi yıldan fazla zaman görev yaptıktan sonra Almanya'ya geri döneceğim. Normal olarak benim gibi görevliler yaban- cı bir ülkede ortalama beş yıl kahrlar. Ben ye- di yıldan fazla Türkiye'de kalmış olacağım ve gelecek yıl 63 yaşımı doldurup emekliye ay- nlacağım. Biraz dinlenip kitap yazacağım. - Kitabınız hangi konuda olacak? - Türkiye üzerine ve geçmişte ele alamadı- ğım, ama çok ilginç bulduğum başka konular- la ilgili yazmak istiyorum. Zaten yedi yıl çok uzun bir zaman ve ben de bu sürenin sonunda Almanya'ya döndük- ten sonra yerime yeni bir meslektaş atanacak. Reformlara engel - Sizce Hablemitoğlu 'nun kitabıyla başla- yan Alman vakıflarına yönelik suçlamala- nn amacı ne olabilir? - Ancak tahminde bulunabilirim. Benim tah- minim, aynca da öbür meslektaşlanm ve pek çok Türk dostumun tahminleri şu: Biz Türki- ye'deki Alman vakıflan olarak Türk Devleti 'nin reform hareketlerini ve Türkiye'nin AB üye- liği yolunu ve tarihi Türk-Alman dostluğunu var gücümüzle destekliyoruz. Türkiye'de dev- let bürokrasisinde ve toplumun çeşitli katman- lannda bu reform hareketleri ve Türkiye'nin AB'ye doğru yürümesini istemeyenlerin bu- lunduğundan, bu çabalan engellemek isteyen- lerin olduğundan hiç kuşkumuz yok. - Sizce neden? - Bu reformlann çok hızlı yapıldığını, bun- lann devlete zaran olacağım, dolayısıyla ken- di varlık nedenlerini tehdit edeceğini düşü- nenlerin yanı sıra, bazılan da AB üyeliği ile Türk kimliğinin tehlikeye düşeceği ve bir an- lamda güçlerinin ellerinden alınacağıru düşü- nüyor, bu olacaklardan korkuyorlar. Dolayı- sıyla da çalışmalanmızı. etkimizi azaltmayı he- defledüer. Düşünün bu kişiler, Ahnan vakıf- lannın sözüm ona karanhk faaliyetlerini an- latan Hablemitoğlu'nun kitabından 2000 ta- ne alıp bunlan bütün Türkiye'de parlamenter- lere, bakanhklara, belediyelere, vakıflara, der- neklere, sendikalara dağırhlar. Bu olaym be- nim için gerçekten kötü bir deneyim olduğu- nu söylemem lazım. Ama bunun yanında da Türklerden inanıhnaz yardım ve destek aldı- ğımı da burada söylemek istiyorum. Bütün tanıdıklanm bana, "Hadi canım sen de, saçma- bğın daniskası bu. Ne diye ciddiye ahyorsun? Bir avuç insan bunu yapü diye de sakın Türk- terin hepsini,Türkiye'yive Türkadaietini mah- kûm etme" dediler. Evet, şimdi adalet teceUi etti. Bunu herkes, dünya âlem gördü. Böylece biz yolumuzda yürüyecek, işlerimize bakacağız. Türkiye böylece bir hukuk devleti olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle